THREE || zm

Por zetkai

1.8K 157 85

"No wealth, no ruin, no silver, no gold, Nothing satisfies me but your soul, Oh, Death! Well I am Death, none... Más

tanıtım
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi

on dört

37 7 2
Por zetkai

"Zihniniz asla ağrımaz, 

Gençken ve sağlamken, 

Kalbinizin şimdi ağrıdığı gibi. 

Ateşleriniz hepsini toprağa gönderiyor."

Şarkı: The Kills - DNA

*


Yılan gözler. Çatlak tenler. Kırık kanatlar. Yanımdan geçip giden bu bedenlerin normal insanlardan tek farkı bunlardı. Aynı bizler gibi yürüyor, bizler gibi sohbet ediyor, bizler gibi gülüyorlardı. Gözlerinde beni parçalamak için, kanımı emmek için bir arzu görmeye çalışıyordum ama çoğu başını çevirip bana bakmıyordu bile. Kimisi çok meşguldü ve sürekli sağa sola koşturup duruyordu, kimisi koltuğa uzanmış kulaklıkla yatıyor ve kimisi de Travis'in yanında durmuş beni izliyordu.

Beni bir mağaraya getirmişti. İçine girdikçe büyüyen ve yer altına doğru bir ev gibi uzanan bu taştan duvarların içerisinde meşaleler önümüzü aydınlatıyor, biz ilerledikçe karşımıza dizayn edilmiş bir sığınak çıkıyordu. Nihayet mağara bizi bir eve getirmişti. Yer altında olduğunu sanıyordum çünkü mağaradan içeri yürürken oldukça eğimli ilerlemiştik, gittikçe duvarlar birbirinden uzaklaşmış ve bizi kocaman bir alana çıkarmıştı. Yüksekliği bir villa kadar, genişliği ise salonumun üç katı kadardı. Dört bir yan alevler sayesinde ışıldıyordu. Koltuklar, masalar, ok ve yaylar, hatta sigaralar vardı. Yaşadıkları yeri ve oldukları şeyi görmek öyle normalleşiyordu ki kendi kolumu sıkmak ve uyanmak istiyordum.

Gözlerimi herkesin üzerinde tek tek gezdirecek zaman buldum. Travis hemen karşımda oturuyordu. Ben konuşana kadar konuşmayacağına yemin etmişti. Haklı da sayılırdı, onu bulmak için gelen bendim. Beni iyi ağırlamıştı. Misafirperverdi. En azından henüz etimi arkadaşlarıyla bölüşmemişti. Gözlerimin içine bakarken bunu yapacağına olan inancımı da zamanla kaybediyordum. Çıkık alın kemiğinin altındaki gözleri bir çukur gibi derindi. O canavara dönüşmediği zamanlarda zihnime bir bıçak ucu gibi batan buz mavisi gözleri, yerini yeşile dönük bir elaya bırakıyordu. Aynı Zayn gibi onunda gözlerinde çok büyük değişiklikler vardı. Belki dönüşüm geçirdikten sonra ayırt edilebilmelerini sağlayan nadir özelliklerden biri gözleriydi.

Bunların yanı sıra Travis güçlü bir adamdı. Karşımda öyle dik duruyordu ki ufalıp parçalanacağımı sanıyordum. Yüzünün iki yanında elmacık kemikleri belirgin, yanakları içe göçmüş, sert yüz hatlı, hiddetli bakışlara sahip, kaşları iki yönden yukarı bakan, kumral sakallı ve genç saçlara sahip yakışıklı bir adamdı. Onu bir insan gibi tasvir edecek çok şeye sahipti. Belki insanların bir çoğundan da güzeldi. Aramızda dikkat çekmeden nasıl dolaştıklarını, bizimle nasıl yaşadıklarını anlayabiliyordum.

Travis'in hemen yanında dikilen kişiyi de daha önceden görmüştüm. Gecenin bir yarısı bahçemden erkek arkadaşımı alıp götürürken ki keyifli ifadesi şimdi yoktu. Sürekli baygın bakışlarla beni süzüyor, arada sırada gözlerini deviriyor, dudaklarını memnuniyetsizce kapayıp açtıktan sonra ayaklarının üzerinde sallanıyordu. Ellerini arkasında birleştirmişti. Alnında üç derin çizgi vardı. Öfkesinden mi endişesinden mi kaynaklandığını anlamasam da ona uzun süre bakmama engel oldular.

Dikkatimi çeken son kişi koltuklarda uzanmış, kulağına bir kulaklık geçirmiş hareketsizce duruyordu. Saçlarını sıfıra vurmuştu. Kafasında belirli yaralar ve izler vardı. Kalın kaşlı, kemerli burnu ve hafifçe kepçe kulakları olmasına rağmen oldukça sempatik bir yüzü vardı. Buradaki herkesin Travis karşısında mum gibi kaldığını görmüştüm ama o geldiğimizden beri ölü gibi yatıyor, etrafında dönen hiçbir şeyi umursamıyordu.

"Beni ininize kadar soktunuz... Benimle iş tutma niyetinde misin?"

Sorumun bu kadar net oluşuna kıkırdadı. Diriliğiyle göz korkutan bu adam, hareketleriyle sevimli bir çocuk gibi aklınızı karıştırabiliyordu. Gülüşü bile onun kadar alay dolu, muzip ve kibirli olan başka biri görmemiştim. "Sen bana güvendin, bende sana."

"Sana güvendiğimi nereden çıkardın?"

"Seni tek hamlede öldürebileceğimi bilerek buraya kadar geldin, öyle değil mi? Takdire şayan. Üstelik o silahın hiçbir işe yaramadığını da tecrübe etmiştin."

"Seni öldürebilmek için silaha ihtiyacım yok," diye tısladım. "Seni dişlerimle parçalayabilirim."

İkisi de karşımda neşeyle gülümsedi. Ciddiydim, eğer gerekirse dişlerimi boynuna geçirmekten geri durmayacaktım. Buraya oturduğumdan beri her şeye tedbirle bakıyordum. Bu yaratıkları öldürmenin bir yolunu bulduğumda, beni canlı bıraktıklarına pişman edecektim.

"Benden neden bu kadar nefret ediyorsun?" Kaşları hayretle kalkmış sırıtıyordu. "Sana ne yaptım ki? İyi bir dostluk kurabiliriz Thea, bu kadar ön yargılı olmamalısın."

Gözlerimi kapayıp sakinleşmeye çalıştım. "Alisha Fox ve Henry Fox cinayetlerini neden işlediniz?"

"Neden bahsettiğini bilmiyorum."

"Palavra okuma. İkisininde vücudunda zehir bulundu. Ağzından çıkan o iğrenç salyaları gördüm, aynı öldüğü gece Zayn'in boynunda gördüklerimden. Aranızdan biri..." Oturduğum yerden kalkıp yavaşça tekli koltuğun etrafında dolandım. "Kadını öpmüş. Adamı da içtikleriyle zehirlemiş."

Cevap verecekti ki onu susturdum. "Asıl sorum bu değil, Travis. Her nasıl olacaksa, onların katilini zaten bulacağım. Şu an aramızda olduğunu biliyorum. Belki oğlun," öfkeyle yanında dikilen Ivor'ı işaret ettim. "Belki de sen. Umurumda değil. Asıl merak ettiğim, neden zehir Zayn'e dokunduğunda onu kapkara yapıp bir heykel gibi taş kesilmiş halde bırakmadı? Onu öldürmeyi başından beri istemiyordun öyle değil mi? Onu aranıza katmak istedin!"

Boynunu yana yatırıp kütletti ve gözlerini devirdi. "Aramıza katmak istediğim Zayn falan değildi."

"O halde neden onu öldürmedin!" Öyle güçlü bağırdım ki içerideki herkesin bakışları bize döndü. Bazılarının uzaklaştığını göz ucuyla da olsa gördüm. Travis öfkelenirken burada olmak istemiyor olmalıydılar.

"Çünkü seni aramıza katmak istiyordum." Masanın üzerinden eğilip tısladı. Sanki dediklerini algılayabilmem için gözlerini kocaman açmış, beni ikna etmeye çalışır gibi tane tane ve boğuk bir ses tonuyla konuşuyordu. "Sen bu ordunun bir neferi olacaksın, Thea. Kaderini inkar edemezsin. Kıyameti durdurmakta, kıyameti getirecek savaşın kazanılması da senin elinde."

"Siktir git," diye mırıldandım. "Katillerle iş tutacağıma dünyanın sonunun gelmesini yeğlerim."

"İki üç kurban için yedi buçuk milyar insanın katili olmak istiyorsun, yanlış mı duydum?"

"Kimsenin öldüğü yok." Koltuğa geri çöktüm. Onunla konuşmak beni yoruyordu. Onu öldürmediğim saniyeler karşısında durmak beni yoruyordu. Burada ne yapıyordum ki hem? Bir demir parçasını boğazına geçirmeli ve her şeye son vermeliydim. Uydurduğu teorilerle beynimi sulandırmaya, beni bir katil yapmaya, beynimi yıkamaya çalışıyordu. Henüz neden bahsettiğini bile bilmiyordum.

"Dünya olduğu yerde duruyor işte," diye mırıldandım. "Bir sorun varsa bu mağaradan çıkıp insanlara iyi bakmalısın, Travis. Bir gününü karakolda benimle geçir ve kadınların, çocukların, adamların başına neler geliyor gör. Bir savaşı durdurmak istiyorsan zalimleri cezalandırırsın. Kıyameti durdurmak istiyorsan... Tanrı'yla savaşa girme derim. Bir dost tavsiyesi."

"Siz insanlara acıyorum," diye fısıldadı aynı ben gibi bitkince. "Çok zekisiniz ama hiçbir şey bilmiyorsunuz. Peki kanın, Martin. Kanın da gerçekleri inkar ediyor mu? Aynı annen gibi."

"Sözlerine dikkat et!"

Karşıma kadar geldi. Yüzü de, gövdesi de çok yakınımdaydı. Tek bir hareketiyle beni kanlar içinde yerde bırakabilirdi. Gözlerine bakmaktan başka çarem yoktu ama baktığım da cehennemin alevlerini görebiliyordum. "Sen bir Martinsin! Annende bizimle çalıştı, babanda. Damarlarında babanın kanı aktığı sürece de olduğun kişiyi inkar edemezsin."

"Damarımda orospu çocuğu bir katilin kanı var! Annemi öldürdüğünü biliyorsun değil mi? Onun boğazını nasıl kestiğini! Sonra kendi kafasına nasıl sıktığını! Beş yaşında annemin yanında günlerce kan kokusuyla uyuyup uyandığımı biliyor musun?"

"Peki sen neden anneni öldürdüğünü biliyor musun?"

Burnumdan soluyordum. Nefes almak bile yoruyordu. Maraton koşmuş gibi hissediyordum. Beynime birkaç kablo bağlayıp aynı anda şok verseler beni bu kadar dumura uğratmazdı. Bir canavarın karşısına geçmiş onunla annemi konuşuyordum! Aklım neredeydi benim?

"Thea," diye fısıldadı. "Thea."

Sesi zihnime ulaşmaya çalışıyor gibiydi. Onu dinlemediğimi, ondan kaçmaya çalıştığımı anlamıştı. Şimdi uyanık bir sahip gibi köpeğini şefkatli ses tonuyla çağırıyor ve topunu uzağa atıp onunla oynamadan önce zihnini hizaya sokmaya çalışıyordu. Kurt, kandırılmamam gerektiğini söylemişti. Beni kullanmak istediğini en başından beri biliyordum.

"Thea!" Bu sefer ona bakmam için bana kızdı. Gözlerimizi buluşturdum. "Baban o orospu çocuğu değildi."

Başımı öfkeyle iki yana salladım.

"Annenin bir başkasıyla beraber olduğunu bildiği için yaptı."

Dişlerim gıcırdadı.

"Neden babanın soy adını kullanmadığını hiç düşünmedin mi?"

Onu ittirdim. Mağaradan, o kasvetli yoldan, şehirden, belki gezegenden bile uzaklaşmak istercesine hızlı adımlarım beni bir sağa bir sola sürükledi. Buranın çıkışı neredeydi? Sanki gözlerimin önüne bir perde çekilmiş gibi hiçbir şey göremiyordum. Beynimle oynuyordu. Göz göze bakmamızı sağlayıp dediklerini kabul ettirmeye çalışıyordu. Bir tür sihrin peşindeydi. Bende zehirlenmiştim. Gözleri kör bir köpek gibi sağa sola saldırırken çıkışı bulmaktan vazgeçtim. Yapamıyordum. Bir taş duvarın dibine çöküp midemdekileri çıkarttım.

Biri saçlarımı tuttu. Şefkatli birinin eli gibi başımı okşadı. Bu elin bir yaratığın eli olduğunu kabul edemiyordum. Yere çöküp sessizce, yüzümü görmesine engel olarak ağladım.

"Sorun değil," diye fısıldadı kimsenin duymasına izin vermeden. "Her şey iyi olacak. Bu kanın bedelini beraber ödeyeceğiz."

Seguir leyendo

También te gustarán

313K 4.1K 23
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
287K 25K 45
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
271K 18.4K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
38.2K 3.4K 19
Babasının şeytanla anlaşması üzerine hayatı değişen Jeon Jungkook, Gölge avcısı olarak hayatının daha ne kadar batacağını bilemez. Jungkook için batm...