İMGE - I

By nissgunes

94.1K 6.5K 3.2K

•Fantastik #1 • Onlar bana hem yaralamayı, hem de yaralanmayı öğretmişlerdi. Hem acı yaşatmayı, hem de acıya... More

Bölüm 1: Rüya
Bölüm 2: Kasaba
Bölüm 3: İllüzyon
Bölüm 4: Hoşgeldin Partisi
Bölüm 5: Özür
Bölüm 6: Çıkmaz Sokak
Bölüm 7: Okyanus Rüzgarı
Bölüm 8: Yabancı Deneyim
Bölüm 9: Bizden Biri
Bölüm 10: Boşluk
Bölüm 11: Drea'nın Kanatları
Bölüm 12: Rol
Bölüm 13: Uyuyan Güzel
Bölüm 14: Tuzak ve Ölüm
Bölüm 15: Enkaz
Bölüm 16: Travma
Bölüm 17: W.
Bölüm 18: Bencillik
Bölüm 19: Yarış
Bölüm 20: Beyaz Laleler
Bölüm 21: David Bradley
Bölüm 22: Kumar
Bölüm 23: Altın Kafes
Bölüm 24: Davetsiz Rüzgar
Bölüm 25: Zaman
Bölüm 26: Gözyaşı
Bölüm 27: Gül
Bölüm 28: Portakal Çiçeği
Bölüm 29: Tatsız Tesadüf
Bölüm 30: Ejderha
Bölüm 31: Kısır Döngü
Bölüm 32: Ölüler
Bölüm 33: Günahlar
Bölüm 34: İtiraf
Bölüm 35: Yıldızlar
Bölüm 36: Hediye Rüya
Bölüm 37: Zihinsel Karanlık
Bölüm 38: Pandomim Sanatçısı
Bölüm 39: Deniz Kabuğu
Bölüm 41: Araf
Bölüm 42: Anlaşma
Bölüm 43: Acımasız Zaman
Bölüm 44: Anlaşmazlıklar
Bölüm 45: Kazananlar ve Kaybedenler
Bölüm 46: Yerdeki Laleler
Bölüm 47: Kızlar Gecesi
Bölüm 48: Yalancılar
Bölüm 49: Yaşam Ağacı ve Yılan
Bölüm 50: Mesaj
Bölüm 51: Yeni Öğrenci
Bölüm 52: Köpek Bakıcılığı
Bölüm 53: Öpücük
Bölüm 54: Kamp #1
Bölüm 55: Kamp #2
Bölüm 56: Veda
Yanımda Olan Tüm Sihirbazlara✨
Karakterlerle Soru Cevap ve İmge - II

Bölüm 40: Plan

1.4K 100 45
By nissgunes

Tam tempo okumalar!

*

"İşte," dedim elimdeki kahve fincanını masaya bırakıp ağzıma bir elmalı kurabiye atarak. "Benden bu kadar. Sen neler yaptın? Londra'da durumlar nasıl?"

Teyzem kremalı kahvesinden bir yudum alarak boğazını temizledi.

"Aynı. Sen gideli ev büyük bir boşluk içinde. Her yer toplu, etrafta çorap veya mutfakta sürekli bir şeyler atıştıran kimse yok."

Sırıtarak ağzıma bir kurabiye daha attım. "Peki ya restorant? Orası ne alemde?"

"Her zamanki gibi güzel işliyor. Birkaç hafta Londra'da olmayacağımı bir toplantı yaparak herkese duyurdum. Benim yerime yardımcım Kate bakacak, kim bilir, belki de bu birkaç hafta uzar?" dedi gülerek.

Teyzemin uzun süre yanımda kalması bana iyi gelecekti. Onunla her şeyimi paylaşıp akıl alabilirdim, şu sıralar akla çok ihtiyacım vardı.

Teyzem kahve fincanını koltuğun başına bırakıp ayağa kalktı.

"Lavabo şurası mı, tatlım?" dedi merdivenin altındaki kapıyı işaret ederek. Kafamı salladığımda gülümseyerek lavaboya girdi.

Kahvemi bırakarak arkama yaslandım. Başımda felaket bir ağrı boy gösteriyordu ama içimde bir şeyler filizlenmişti teyzemin gelmesiyle. Onu görmek tüm hücrelerimi tazelemişti.

Gözlerimi kapattığım sırada salonun cam balkonundan gelen takırdı sıçramama neden oldu. Kolunu camın pervazına yaslamış olan kişinin kim olduğu gayet barizdi.

Hızla yerimden fırlayarak camı açtım.

"Merhaba, Isa," dedi Jackson gülümsemeye çalışarak. Dikkatlice suratıma bakıyor ve mimiklerimden duygularımı seçmeye çalışıyordu.

"Neden okulda değilsin?" dedim ona bir merhaba demeden. Buna pekte takılmamış gibi gevşek bir tavırla omuz silkti ve, "Sen neden değilsin?" diye sordu.

"Soruma soruyla karşılık verme, Jackson." Eğilip lavabonun kapısına baktım ve kısık bir sesle, "Teyzem geldi," dedim.

Önce kaşlarını çattı ve sanki bunu ilk defa duymuş gibi hatırlamaya çalıştı.

"Bahsetmiştik ya, Jackson. Odamda resmini görmüştün, Dexter da anlatmıştı. Hatırlasana!"

Biraz hafıza yoklamasından sonra hatırlamış gibi gözleri aydınlandı ve kafasını içeri uzatıp teyzemi görmeye çalıştı.

"Tanıştırmayacak mısın beni?" dedi çarpık bir sırıtmayla. Az önce suratımı yoklayan tedirgin halinden eser yoktu, anında işi gevşekliğe vurmayı başarabilmişti.

"Bella, tatlım yeşil bavulu nereye koydun? İçinde makyaj malzemelerim olmalı."

Teyzemin birden içeriden sesi duyulduğunda beni nedenini bilmediğim bir panik ele almış ve tekrar vücudumdaki sensörleri çalıştırmıştı.

"Jackson, git burdan!" dedim önüne geçip onu saklamaya çalışarak fakat boyuna ve enine benim neredeyse iki katım olduğundan bu girişimim hüsranla sonuçlanmıştı. Onu evin arkasına itiklemeye başladım.

"Isa, bir dakika. Neden beni teyzenle tanıştırmıyorsun? İtme, bekle. Isa!"

Onu hızla karnından ittiğimde önce geriye doğru sendelemiş, ardından da arkasında ayağına dolanan taş yüzünden yere düşmüştü.

"Bella, ne yapıyorsun orada?" dedi teyzem kafasını yana yatırarak.

"Kim? Ben mi? Hiç. Nefes alıyorum." Otuz iki diş sırıtıp şirin bir görüntü oluştururken yerdeki Jackson ayağıyla bacağımı itiklemişti.

"Orada birisi var?" dedi teyzem kafasını dışarı uzatarak. Hemen cama yapışıp dışarıyla irtibatı kestim. Neden böyle şeyler yapıyordum ki?

"Hayır, kim olabilir ki orada?" Salağa yatıp teyzemi içeri sokmaya çalışırken Jackson homurdanmaya başladı. Bunu bilerek yaptığına yemin edebilirdim.

"Bella orada birisi var," dedi teyzem beni kenara çekip dışarıya bakarak.

Jackson toparlanarak ayağa kalktı ve gülümseyerek, "Merhaba, hanımefendi." dedi.

"Aman tanrım! Jackson! Ne işin var burada, içeri gelsene," Jackson bu halime gözlerini kısıp dudaklarını oynatarak, "Üçkağıtçı" dediğinde onu umursamadım.

Teyzem dudağının kenarındaki hafif tebessümle hayranlık içinde Jackson'ı izlerken, "Bu genç adam kim, Bella?" diye sordu. Soruyu sorarken bana bakma gereği duymamış, büyülenmiş gibi Jackson'ı izlemişti.

"Bu genç adam benim arka-"

"Isa'nın erkek arkadaşıyım ben."

Cümlemi tamamlamadan kendi sesimin arasına karışan Jackson'ın boğazdan gelen sesiyle birlikte ağzım açık donup kalmıştım. Jenny teyzenin gözleri sınırı epey zorlayarak bir fal taşı gibi açılırken az önce duyduğu şeyi sindirememiş gibi görüniyordu. Benimse ondan pek bir farkım yoktu.

"Ne?" dedik teyzemle aynı anda. Jackson tatlı tatlı sırırtıp Jenny teyzenin bakım kremlerinden yumuşacık hale gelen elini tutup üstüni dudaklarına bastırdı ve, "Ben, Jackson Stefan. Isa'nın erkek arkadaşıyım. Sizde Jenny teyze olmalısınız ama itiraf etmeliyim bir teyze için fazla güzelsiniz."

Jenny teyzem ayaküstü aldığı iltifatla adeta kendinden geçmiş, Jackson'ın karşısında bir mum gibi erimişti. Bir erkekten iltifat almak onu her zaman bu hale getirirdi, hele ki Jackson gibi bir erkekten iltifat almak.

Jackson ise bunu önceden fark etmiş olacak ki turnayı tam gözünden vurmuş, Jenny teyzemi can damarından vurmuştu. İltifat ederken kullandığı etkileyici ses tonu ve gözler önüne serdiği bembeyaz dişleriyle karşısındakine adeta bir görsel şölen hazırlıyor, ister istemez herkesi kendine çekiyordu.

"Bella," dedi teyzem hipnoz etkisinde gibi. "Bu çocuk gerçek mi?"

Derin bir nefes alıp Jackson'ın elini saçlarına götürerek muzipçe karıştırmasını izledim. Heybetli vücudu, dalgalı saçları, bir lise öğrencisi modeli kirli sakalı ve sert çehresine rağmen gülebiliyor olması gerçekten gerçek olmayacak kadar güzel duruyordu.

"İçeri geçsene, Jackson. Sana kurabiye ve kahve getireyim."

Evde misafir ağırlamayı oldukça bayağı ve yorucu bulan Jenny teyzemin birden bire bu aşırı hevesli misafirperver tavrını hayretle seyrettim. Jackson'ı kolundan tutup kibarca koltuklara yöneltti.

"Siz Bella'yla oturun, ben hemen geliyorum. Bu arada, kahveni nasıl içersin?"

Jackson nezaketle, "Zahmet etmeyin," dedi fakat teyzem bu konuda ısrarcıydı. Şekersiz ve sütlü cevabını alana kadar çocuğun yakasından düşmemişti.

Jackson kolunu koltuğun başlarına koyup bana döndü. Yüzünde az önceki nezaket dolu utangaç gülümsemeler gitmiş, asıl Jackson'ı ortaya çıkaran çarpık sırıtış yayılmıştı.

"Neden misafirperverlik konusunda teyzene çekmedin, Isa?" dedi kaşıyla mutfakta hızla kahve yapmaya çalışan teyzemi işaret ederek.

Kollarımı birbirine kenetleyip arkama yaslandım. "Ben gayet iyi bir ev sahibiyim."

"Bilmez miyim," dedi iç çekerek. "Koltukta uyurken beni yere atman ve dün gece beni kapı dışarı etmeni saymazsak evet, gayet iyi bir ev sahibisin."

Dün gece ona git dememi hatırlattığında bir an olsun beynimde silinen resimler tekrar ortaya çıkmaya başlamıştı. Jackson neden benim yanımdaydı? Victoria'yı bırakıp benim yanıma gelmiş olmazdı. Ya da neden olamazdı ki?

Victoria'nın dün geceki solgun yüzü belirmişti zihnimde. Omzunun altında biten kumrala dönük sarı saçlara ve ela denilemeyecek açık kahverengi gözlere sahipti. Boyu çok uzun sayılmazdı, neredeyse benimle aynı gibiydi. İnce ve güzel bir vücuda sahipti ve hatırladığım kadar bebeksi suratıyla oldukça güzel bir kızdı.

Göğüs kafesimin daralmaya başladığını hissettiğimde başımı kaldırarak evi saran kahve kokusunu içime çektim.

Acaba onu diğerlerine göstermiş miydi? Acaba onlar ne yapmışlardı? Mesela Alec, dün gece onu gördüğünde şaşkınlıktan dilini yutmuştu. Acaba sevinmiş miydi onu gördüğüne? Mesela Rosalie, o dağ gibi karşımızda duran soğuk kız Victoria'ya özlem ve şefkatle sarılmış mıydı? Sarah'ın gözleri dolmuş muydu ya da Dexter heyecanlanmış mıydı?

Tüm bunları düşünmek içime büyük bir kıskançlık duygusu yaymıştı.

"İşte kahven, Jackson." dedi teyzem elindeki tepsiyi masaya bırakarak.

Jackson teşekkür ederken teyzem yanına oturup imayla bana baktı. Jackson beni ne kadar zor durumda bıraktığının farkında bile değildi.

Muhtemelen Jackson evden gider gitmez bir polis gibi beni yargıya çeker, ne olduğunu, nasıl olduğunu en ince ayrıntısına kadar bilmek ister, eğer uyduracağım veya gerçekten anlatacağım hikaye hoşuna giderse bunu tekrar tekrar dinlemek için yalvaracaktı.

Tüm bunların gerçekleşeceği düşüncesiyle karşı karşıya kaldığımda derin bir nefes alıp suratımı sıvazladım.

Jackson yaklaşık yarım saat kadar oturmuştu. Teyzemle neredeyse her konuda zoraki konuşmuştu çünkü hiçbir espri yapmadan ciddi ve kibarca bir yarım saat boyunca konuşmak onu zorlamıştı.

Teyzemin uzmanlık alanı olan yemek konusuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip değildi Jackson. İyi yemek yapamadığı her halinden belliydi. Üstelik bilgi sahibi olmadığı tek konu bu da değildi.

Siyasetten ve ekonomiden hiç anlamıyordu. Teyzem ne kadar ekonomik krizden dert yanarsa Jackson durumu o kadar batırıyordu çünkü teyzemin takıldığı konular onu ilgilendirmiyordu. Yarın bir gün ülke yansa o ucu kendisine dokunana kadar büyük ihtimalle yangını izlerdi.

Bunun yanı sıra basketbol hariç spora da ilgisi yoktu. Bunun yerine araba yarışları ya da boks maçları daha çok dikkatini çekiyordu ki ben buna bizzat şahit olmuştum.

Özgür ruhlu bir çocuktu. Sıkıcı hiçbir şeye tahammülü yoktu ve onun için sıkıcı olan şeyleri başkaları içinde sıkıcı buluyordu. Çok engin bir ilgi alanı olmasına rağmen dıştan bakan bir kişi onu hiçbir şeyle ilgilenmiyor sanabilirdi çünkü bizim aklımız hayalimizin alamayacağı farklı şeylere merağı vardı.

Ona hayrandım. Evet, ona hayrandım fakat bu hayranlığım kalbimin onun aşkıyla çarpmasından kaynaklı değildi. Hayatta herkesin kendine örnek aldığı bir başka insan olurdu ve basit ruhumuzu bir amaca ulaştırırdı. Hiçkimse gibi olmak istemiyordum. Aslında Jackson gibi de olmak istemiyordum fakat kendi benliğimi bulmaya başlayacaksam, bunu ilk Jackson'ın benliğinde bulmayı yeğlerdim.

Jackson kısa bir sessizlik olduğunda kahve fincanını masaya bırakarak ayağa kalktığında teyzemde kalktı.

"Ben artık gideyim," dedi kibarca müsaade isteyerek. "Isa'ya merhaba demeye gelmiştim ama sizinle de tanışmış oldum. Görüşmek üzere."

Teyzem bu vedadan hoşlanmamış gibi suratını buruşturdu.

"Biraz daha otursaydın diyeceğim ama seni bunaltmak istemiyorum. Bir daha uğra ama," dedi gülümseyerek. Jackson başıyla hay hay dedi.

Teyzem Jackson'ı uğurlamak için ileri atıldığında ondan önce ben atlayıp onu durdurdum. Hiç itiraz etmeden erkek arkadaşımı uğurlamama izin verdi.

Jackson'la birlikte dışarı çıktığımızda kapıyı kapatıp kollarımı birbirine kavuşturdum. Jackson da ellerini çebine sokmuş, bana dönmştü.

"Neden okulda değilsin?" dedi eğdiğim suratıma bakarak. Omuz silktim.

"Gitmek istemedim. Başım ağrıyordu." dedim bir bahane uydurarak. Teknik olarak yalan sayılmazdı ama asıl neden Jackson'la yüzyüze gelmekten kaçınmış olmamdı. Fakat gel gör ki kaçtığım Jackson yarım saattir evimde benimle kahve içiyordu.

"Sen neden gitmedin?" Soruma karşılık beni taklit ederek omuz silkti.

"Victoria gitti." dedi sanki söylemek istediği şey buymuş gibi bir anda. Kaşlarımı çatıp söylediğini anlamamışım gibi suratına baktığımda tekrarladı.

"Victoria sabah gitti. Kal demedim."

Bana açıklama yapması kendini temize çıkarma isteğinden kaynaklı değil gibiydi. Konuşmak istiyordu. Benimle konuşmak istiyordu.

Dudaklarımı yalarak kafa salladım. Ne demem gerektiği hakkında bir fikrim yoktu. Aslında ona sormam gerek çok fazla soru vardı. Victoria neden gitmişti? Neden kal dememişti? Onu özlememiş miydi? Onu hâlâ sevmiyor muydu? Kafamda binlerce soru birbirini takip ederken tek yaptığım susmaktı.

Boğazımı temizleyip ayağımı sanki Jackson ilk defa gördüğüm biriymiş gibi utangaç bir tavırla ayağımı yere sürttüğümde Jackson lafı bana bırakmadan konuşmaya başladı.

"Onu sevmiştim, Isa. Onu her şeyden fazla değil, gayet kararında ve güzel sevmiştim. Ama uzun zamandır yoktu ve ben onun yokluğunda bulduğum şeyleri çok beğendim."

Dudağımın kenarında bir anda patlayan belli belirsiz gülümsemeyi fark ettiğinde bundan cesaret alıp bana bir adım yaklaştı. Hatta cesareti bununla da sınırlı kalmamış, bana iyice yaklaşıp bir elini belime, diğer elini suratıma koymasınk sağlamıştı.

"Jackson,"

"Isa," dedi hiçbir şey söylememe izin vermeden. Yüzümdeki elini çekip elimi tuttu ve şişkin göğsünün üstüne koydu. Şuursuzca atan kalbi gayet normal ilerliyor, bazen rotasını şaşırmış gibi hızla çarpıyordu avcumun içinde.

"Victoria artık benim için hiç kimse. Onun yerini doldurmadın, sen bambaşka bir yer kurdun, Isa."

Sözlerinin samimiyetini kalbimin her köşesinde hissediyordum. Elimi Jackson'ın suratına koyup sakallarını oksadıktan sonra boynumu kollarına dolayıp ona sarıldım.

Ona sarılmak çok başkaydı. Aramızda öyle bir ten uyumu vardı ki, bedeni bedenime değdiğinde içimde bir şeyler alev alıyordu fakat o bunu tek bir bakışıyla söndürebiliyordu.

Kollarımı boynundan ayırıp yavaşca geri çekildim. Jackson arkamda bir yere bakarak yarım bir gülüşle selam verdi. Arkamı dönüp selam verdiği yere baktığında benim döndüğümü görüp sanki bize bakmıyormuş gibi arkasını dönüp televizyon ünitesindeki CD'leri kurcalayan teyzemi gördüm.

Tüm konuşmamızı ve sarılışımızı muhtemelen görmüştü fakat duymamıştı.

"Ben gideyim," dedi Jackson. Teyzemi ima ederek. "Nasıl olsa seni büyük bir sorgu operasyonu bekliyor. Fazla tutmayayım."

Sinsice güldüğünde az önce teyzemin yanında yediği halttan kendisinin de haberi olduğunu fark ettim.

Derin bir nefes aldım ve ona kafa salladığımda gülümseyerek yanımdan uzaklaştı.

Jackson iyice gözden kaybolduğunda ağır adımlarla eve yürüyüp kapıyı açmamla birlikte duvarlarda ismimin yankılanması bir oldu.

"Bella!"

Şu dakikadan itibaren birbirini takip eden ölüm soruları başlamış bulunmaktaydı.

Lanet olsun.

*

Yazarın ağzından.

Alistair parmaklarını sayısız tekrarın sonunda bir kez daha masaya vurdu.

Ne zaman tedirginleşse ya da işin içinden çıkamayacağını anlasa oturduğu yerde parmaklarını bir yerlere vururdu fakat belki o bile değildi.

Bu sabah gelen telefon onu bir hayli rahatsız etmişti.

Kız gelmişti. Victoria. Geri dönmüştü. Üstelik ona geri döneceğiyle ilgili hiçbir şey söylememişken.

Dün Victoria ona telefonda artık geri döndüğünü ve ne söylerse yapmaya hazır olduğunu söyleyince genç adamın nutku tutulmuş, ne söyleyeceğini bilemez olmuştu.

Oturduğu kafenin kapısı hafif bir rüzgarla açıldığında bakışları hemen oraya çevrildi. Victoria ince bacaklarını yılan gibi saran pantolonunun içine attığı siyah tişörtü, üstündeki siyah ceketi ve topuklu botlarıyla kafenin zemininde ses çıkararak içeri girdiğinde, Alistair hızla yerinden fırladı.

Genç kız gözleriyle kafeyi ararken birden koluna yapışan el onu hızla öne savurdu ve bir masanın yanına getirdi.

"Alistair," dedi kız arkasındaki adama bakarak. Kollarını açıp adamın boynuna sarılacakken genç adam kendini geri çekip Victoria'ya oturmasını işaret etti.

"Neden geldin?" dedi fısıltıyla bağırarak. "Gelmenin zamanı şimdi değildi."

Victoria'nın suratı bu bir hayli sıcak karşılama yüzünden gerilmişti. Çaktırmadan gülümsemeye çalıştı ve masaya oturdu.

"Önce sakin olalım istersen," dedi karşısındaki adamı dizginlemeye çalışarak fakat Alistair oldukça hararetliydi.

"Sakin falan olmak yok, Victoria," dedi dişlerini sıkarak. "Kendi başına kararalar veremezsin. Buraya gelecek cesareti nereden buldun?"

Genç kız bir anda üstüne gelen sevgilisinin baskısına dayanamayıp elini hafifçe masaya vurdu. Bu hareketi Alistair'ı afallatmıştı.

"Sen Jackson'ı tek başına yenebileceğine inanıyor musun?" dedi kaşlarını çatarak. Bu aşağılayıcı tavrı Alistair'ı çileden çıkarmaya, içinde volkanlar patlatmaya yetmişti fakat haklı olduğunu bildiğinden susmuştu.

"Jackson farklıdır, Alistair. O herkesten farklıdır. Sen ne yaparsan yap o işin içinden çıkar. Sen ne denersen dene, hangi hileyi, hangi sihri kullanırsan kullan Jackson'ın burnu bile kanamaz. Amacın onu içten çökertmekse, bunu yine yapamazsın. Bir şekilde kabak senin başına patlar ki sen bunu defalarca gördün."

Alistair kızın sözleriyle biraz olsun sakinleşmiş ve yerini sinirine bırakan mantığı tekrar çalışır hale gelmişti. Yavaşca masaya oturdu.

"Bu seferki planım farklı," dedi Alistair fakat kız durmak bilmiyordu.

"Ne yapacaksın? Geçmişe gitme numarası mı? Jackson orada senin yakanı bırakır mı sanıyorsun? Zamanı yönetebilirsin, Alistair, ama Jackson'ı asla."

Alistair sakince şakaklarını ovdu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aklındaki plan güzeldi fakat bunun içinde Jackson'ı hesaba katmamıştı.

"Peki, sen ne yapacaksın?" dedi kafasını kaldırıp Victoria'ya bakarak. Genç kız Alistair'ın tüm bu endişesine rağmen akıl almaz bir soğukkanlılık taşıyordu kahverengi gözlerinde.

"Jackson'ı yaralayabilecek tek bir kişi varsa, o da benim."

Bu fikir de Alistair'ın kafasına yatmamıştı. Sıkıntılı bir biçimde saçlarını karıştırdı.

"O... Değişti, Victoria. Artık seni sevdiğine bile emin değilim. Bella var ve onlar çok yakınlar. Jackson her an Bella'nın etrafında."

Victoria önce bahsettiği kişinin kim olduğunu anlayamayarak kaşlarını çattı fakat anında gözlerinin önünde dün gece Jackson'ın bir kızı öptüğü geldiğinde, içinde birden patlayan öfkeyi dindirmeye çalıştı.

"Annabella," diye mırıldandı.

"Isabella." diyerek düzeltti onu Alistair. "Adını nereden biliyorsun?"

Victoria yalan söylemek konusunda bir ustaydı. Zaten tanıdığı kim usta değildi ki?

Herkes yalancıydı. Herkes sahtekardı, herkes düzenbazdı ve bu çivisi çıkmış dünyada herkes berbat bir oyun içerisindeydi.

"Jackson söyledi." dedi. "Evet, dün onları gördüm. Jackson onu öptü, kızda onu. Jackson beni hiç öpmememişti."

Sitemkâr cümlelerinin ardından bu umrunda değilmiş gibi omuz silkti Victoria. Alistair ise tepkisizdi. Jackson'ın onu öpmüş olmasına inanamıyordu, ya da Bella'nın Jackson'a karşılık vermesine.

Isabella kendini gittikçe Jackson'ın büyüsüne kaptırıyordu ve Bella'yı kaybettiğini hissetmek Alistair'ı bütünüyle mantıklı düşünmekten alıkoyuyordu.

"Bugün onun yanındaydım. Gitmemi istedi. Acı içinde kıvrana kıvrana gitmemi istedi ama bunu kendine bile itiraf edemedi. Jackson hâlâ bana aşık, Alistair. Isabella beni unutmak için seçtiği basit bir oyuncak."

Eski zaman motifleriyle süslenmiş kafenin ahşap masasının üzerinden Alistair'ın eline uzanıp onu kendine çekti ve nazikçe genç adamın yüzünü okşadı.

"Üzülmene izin vermem, Alistair. Ne istersen alacaksın ve ben ne olursa olsun yanında olacağım."

Alistair derin bir nefes alırken rahatlamıştı. Birinin güvenini arkasında hissetmek ona güç veriyordu, o hep buna muhtaç olmuştu.

Duyguları onu çok çabuk ele alır, mantıklı düşünme yetisini tamamen ortadan kaldırırdı. Dışarıdan her ne kadar güçlü bir buzdağı gibi görünse de, içinde bir o kadar aciz bir insandı. Sürekli kendini birilerine ispatlama çabası, sürekli arkasında birilerinin durması gerektiği gerçeği ona acı verirdi.

Jackson'ı kıskanırdı. Hep Jackson'ı kıskanmıştı. Onun yeteneğini, gücünü, arkadaşlarını, tavırlarını, sahip olduğu her şeyi. Rosalie ile olan yakınlığını bile deli gibi kıskanırdı Jackson'ın ancak biliyordu ki kendisi bir defa bile Rosalie'nin yanında olmamıştı.

Victoria Jackson'dan alabildiği tek şeydi. Jackson'ın Victoria'yı ne kadar sevdiğini görebiliyordu. Evin içinde, sokakta, okulda. Victoria varken Jackson sarhoş gibiydi ve Alistair onun Victoria'yı bu kadar güzel sevmesini de kıskanmıştı.

İşte bu sebepti Jackson'la arasındaki soğukluk. Alistair'ın Victoria ile olan birlikteliği, Jackson'la arasındaki tüm bağı koparmıştı.

Alistair'ın çocukluğu Jackson sayesinde güzel geçmişti. Jackson'la tamamen zıt karakterler olmalarına rağmen Alistair bir tek Jackson'ın yanında gülmeyi başarırdı.

Fakat hayatında yok sayamadığı büyümek gerçeği onu paramparça etmişti. Büyüdükçe içinde yaşayan çocuk duyguları vahşileşmiş ve kendisinin bile tanıyamadığı bir hale gelmişti Alistair.

Tekrar derin bir nefes aldı fakat bu sever öyle derin bir nefes aldı ki ciğerinin yandığını hissedebiliyordu.

Bu seferde Isabella'yı sevmesini kıskanıyordu. Onu Jackson'dan çalmak için elinden geleni yapardı fakat bu sefer ne Isabella Victoria gibiydi, ne de Jackson eski Jackson kadar vicdanlı...

*
Bana,

Instagramdan ve twitterdan @nissgunes

hesabından ulaşabilirsiniz 🖤

Continue Reading

You'll Also Like

3.7K 122 6
Sevmek... Sevmek kelimesinin her zaman insanı içinde bulundurduğu boşluktan alıp göklerde delicesine dans ettirmesini düşlerdim. Duyguların hazzını y...
1.6M 54.4K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

705K 34.7K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
386K 7K 8
Beş senelik sevgiliniz evlenme teklifi etse ne yapardınız? Dilay onu terk etti. * Hayatı boyunca şanslı bir kız olmuş olan Dilay, hayatının mükemmell...