Selim ve Savaş hızla rıhtıma inmişler ve yanlarındaki evi geçerek Abbas’ların evine ulaşmışlardı. Evin bahçesinde Fırat ve İsmail’le karşılaşmışlardı.
- Bana mı bakmaya geldiniz? Biz de şimdi geliyorduk.
- Yok kuzen, bizim evin önü zombi kaynıyor. Ben merdivenle duvara çıkıp birkaç tanesini indirdim ama hepsini orada öldürsem kapının önü ceset yığını olacak sonra arabayı çıkaramayacağız. O yüzden bizim kapının önünden uzaklaştıralım dedik.
- İyi düşünmüşsünüz, buradan dışarı çıkar dikkatlerini bu tarafa çekeriz sonrada indiririz. Hadi gidelim.
Hep birlikte evin sokağa çıkan kapısının bulunduğu arka tarafa geçmişlerdi. Abbas ve Cemil de arka tarafta bir şeylerle uğraşıyorlardı.
- Hayırdır ne oldu?
- Abi bizim evin önü zombi kaynıyor biraz kafaları çalışsa içeri girecekler, biz de onları bizim evden uzaklaştırmak için buraya geldik.
- Deme yahu, iyi yapmışsınız. O zaman biri onları bu ataraf çeksin biz de onları keklik gibi avlayalım.
- Biz de öyle düşündük.
- Birisi şu merdiveni alsın duvarın üstünden ateş etsin. Biz de hemen kapının önünden ateş ederiz.
- Olur abi, ben o zaman onları bu tarafa doğru çekeyim.
- İstersen ben de yapabilirim Fırat.
- Yok Selim, ben hallederim. Sen duvardan ateş et.
- Dur Fırat biz de içerden tüfekleri alalım da öyle çık.
- Tamam abi.
- Fırat abi ben de seninle geleyim.
- Gerek yok ama sen bilirsin İsmail.
Abbas ve Cemil evden tüfeklerini aldıktan sonra Fırat ve İsmail dışarı çıkmışlar ve zombilere doğru yaklaşmaya başlamışlardı. Savaş, Abbas ve Cemil kapının hemen yanında dizilmiş bekliyorlar, Selim de duvarın üstünde zombilerin yaklaşmasını bekliyordu. Abbas ne olup bittiğine bakmaya gelen aşçı Niyazi’ye de kapıda durup kendilerini başka taraftan bir tehlike gelirse uyarma görevini vermişti.
Fırat ve İsmail hızla zombilere doğru yaklaşmışlardı gerçekten çok sayıda zombi vardı bu bir bakımdan da iyi olmuştu bu zombileri kendileri arayıp bulacağına onlar ayaklarına kadar gelmişlerdi. Fırat aslında birkaç gün öncesine kadar belki iyi belki kötü bir hayatları ve hayalleri olan insanları bu kadar kolayca öldürmeyi istemiyordu ama onlar için bir kurtuluş ümidi olduğunu pek sanmıyordu. Belki de onlar için tek kurtuluş yolu buydu. Fırat dikkatinin dağılmasına neden olabilecek bu düşünceleri hızla kafasından kovduktan sonra adımlarını iyice hızlandırmıştı. Kısa bir süre sonra yeterince yaklaştıklarına karar vermiş ve yere eğilip yerden aldığı taşları zombilerin üzerine atıp bağırmaya başlamıştı. Şaşkın bir şekilde kendisine bakan İsmail’e de kendi yaptıklarını yapmasını söylemişti. Zombilerden birkaçı onlara doğru gelmeye başlamış daha sonra geri kalanları da onların peşine takılmıştı.
- Geliyorlar abi.
- İyi ya işte, bizim istediğimizde buydu. Hadi gel yavaş yavaş geri çekilelim.
Fırat ve İsmail yavaş yavaş geri çekilirken zombilere ateş etmeyi de ihmal etmiyorlardı. Abbas’ların bulunduğu yere yaklaşınca onların da rahatça ateş etmelerini sağlamak için koşarak onların yanına gelmişlerdi.
- Atış serbest abi.
Fırat’ın bu sözüyle herkes dikkatli bir şekilde nişan alıp ateş etmeye başlamıştı. Selim de yukardan onlara destek veriyordu. Zombiler peşi sıra vurulup yere düşüyorlardı. Kısa bir süre sonra sokak zombi cesetleriyle dolmuştu yanlarına kadar gelmeyi başaran son üç zombiyi ise palalarıyla öldürmüşlerdi.
- Ortalık rezil oldu lan, şimdi bunlar sıcakta kokar da, ne yapsak?
- Abi en iyisi bunları bir araya toplayıp yakmak.
- İyi dedin de biraz zor iş.
- Bizdeki atlarla bunları çeker bir araya toplarız sonrada üstlerine biraz mazot döküp ateşe veririz.
- İyi o zaman öyle yaparız.
- Biz şimdi biraz erzak bulmaya gidelim, dönüşte bu işle ilgileniriz.
- Tamam Fırat, siz gidin.
Selim, Fırat, Savaş ve İsmail tekrar rıhtıma inmiş ve arabayı almak üzere eve gitmişlerdi. Eve vardıktan sonra azalan cephanelerini takviye etmiş ve arabaya binerek yola çıkmışlardı. Kapının önündeki üç beş zombi cesedinin her ne kadar istemeseler de üzerinden geçmek zorunda kalmışlardı. Arabayı kullanan Fırat gaz pedalına yüklenmişti.
- Fırat biraz yavaş git istersen karşımıza ne çıkacağı belli olmaz.
- Bir şey olmaz kuzen, var mı bildiğiniz bir market?
- Abi bizim alışveriş yaptığımız market var biraz ilerde, sanırım onun yakınlarında bir tane daha olacaktı.
- İyi o zaman İsmail tarif et bakalım.
İsmail’in tarifiyle kısa sürede bir marketin önüne gelmişlerdi. Marketin kapıları ve vitrin camları kırıktı. İçerisi de oldukça dağınık görünüyordu.
- Burası biraz tehlikeli gibi, sen ne dersin Selim?
- Ben de onu söyleyecektim. İçerde çok sayıda zombi olabilir. Bir de şu diğer markete bakalım.
- O da az ilerde abi devam et sen soldan.
Yakındaki diğer markete birkaç dakika içinde varmışlardı. Burada da bir sorun vardı marketin kepenkleri kapalıydı.
- Haydaaa, bugün de işlerimiz rast gitmiyor. Şimdi ne yapacağız?
- Abi buranın bir de mal yüklemesi boşaltması falan yapılan arka kapısı var. Oradan girebiliriz sanırım.
- Nasıl gideceğiz?
- Abi şu yandaki sokaktan çıkılıyor.
İsmail’in gösterdiği sokaktan girip marketin yükleme boşaltma alanına gelmişlerdi. Etrafta dolaşan beş tane zombi vardı. Yükleme alanında park edilmiş bir tane de kamyon vardı.
- Bir de şu kamyonun içi malla dolu olsa, bomba olur.
- Olabilir Fırat, önce şu zombileri halledelim de gerisi kolay.
Hepsi arabadan inmiş ve ikişer kişilik iki gruba ayrılarak zombilere saldırmışlardı. Artık bu işte epeyce ustalaştıklarından zombileri öldürmeleri saniyeler sürmüştü. Fırat hızla kamyonun yanına gelmiş ve kapısını açmıştı.
- İşte budur be, yırttık arkadaşlar.
Kamyonun içi tıka basa mal doluydu. Ama marketin içine girip alabildikleri kadar malı da almaya karar vermişlerdi. Ne de olsa nüfusları sürekli artıyordu. Selim kapıya yaklaşmış ve kilitli olduğunu görmüştü. Kapının kilidine bir el ateş ettikten sonra kapıya bir tekme savurarak kapıyı açmıştı. İçerde kimsenin olduğunu sanmıyorlardı ama yine de tedbirli bir şekilde ilerliyorlardı. İçerinin boş olduğuna kanaat getirdikten sonra hepsi birer market arabası almış ve içini doldurmaya başlamıştı. Kısa süre sonra arabalar tepeleme dolmuştu. Dolan arabaları kenara bırakıp boş arabalar almış ve alışverişe devam etmişlerdi. Bundan sonra bir sefer daha yapmış ve toplam on iki market arabasını ağzına kadar doldurmuşlardı. Bu kadar alışverişin kamyondaki mallarla beraber epey bir süre kendilerine yeteceğine karar vermişlerdi. Aldıkları malları poşetlere doldurduktan sonra dışarı çıkmışlar ve poşetlerin büyük bir kısmını kamyona kalan son birkaç parçayı da arabalarının bagajına koymuşlardı.
- Kamyonu kim getirecek?
- Ben getirebilirim abi.
- İyi o zaman, kamyonu sen getir İsmail. Şu aşağı yoldan çıkabilir miyiz? Gelmişken bir de o tarafa bakalım.
- Çıkarız abi, ben öne düşeyim siz beni takip edin.
İsmail kamyona binmiş ve güneşlikte duran anahtarı alıp kamyonu çalıştırmış ve yola çıkmıştı. Aşağı yola inmiş eve doğru ilerlerken ani bir fren yapmıştı. Arabayı kamyona çarpmaktan son anda kurtaran Fırat hızla arabadan inmiş ve İsmail’in yanına gelmişti.
- İsmail ne biçim sürüyorsun oğlum, az kalsın kaza yapıyorduk.
- Abi şuraya bak.
İsmail’in gösterdiği tarafa bakan Fırat’ın gözleri parlamıştı.
- Şansımız döndü yemin ediyorum.
Fırat hızla arabaya dönmüştü.
- Evet beyler şansımız döndü. İsmail şu sokağın içinde su kamyonunu gördüğü için ani fren yapmış. İçi ağzına kadar damacana su dolu. Bu bizim çok işimize yarayacak.
- Bu gerçekten çok iyi oldu. Su sıkıntımızı epey çözecektir.
- Aynen öyle kuzen, su kamyonunu da ben getireyim. Selim gel direksiyona sen geç.
Selim arabanın direksiyonuna geçerken Fırat da hızla su kamyonuna doğru ilerlemeye başlamıştı. Aradaki kısa mesafede karşısına iki tane zombi çıkmış ve Fırat onları kolayca alt etmişti.