ZEHR-İ VİRAN

By AsiMavera

738K 30.6K 20.4K

Yasak olanın verdiği haz mıydı; bizi günaha iten? Ya da aşk mıydı; yasak olmasına rağmen günahını göze aldır... More

ZEHR-İ VİRAN
❦1❦ ↑ ENKAZ ↓
❦2❦ ↑Gece Gözlü↓
❦3❦ ↑Samira SANCHEZ ↓
❦4❦ ↑İÇİNDE KALAN↓
❦5❦ ↑O BENİM KARIM!↓
❦6❦ ↑AFFET BENİ ARAP KIZI..↓
❦7❦ ↑BEN HEP SENİN YANINDA OLDUM..↓
❦8❦ ↑ZEHR-İ VİRAN↓
❦9❦ ↑İZİN VERİR MİSİN?↓
❦10❦ ↑GEÇ KALMAK İSTEMİYORUM!↓
❦11❦ ↑SEN VE BEN, BİZ OLDUK MU Kİ ?↓
❦12❦ ↑SENİ TANIMAYACAĞIMI MI SANDIN ARAP KIZI..↓
❦13❦ ↑SENİNLE OLMAYACAĞIM↓
❦14❦ ↑BİZ TEHLİKELİYİZ↓
KARANLIK OKYANUS
❦15❦ ↑GECENİN SEVGİLİSİ↓
❦16❦ ↑BİR SON - BİR BAŞLANGIÇ↓
WhatsApp Grubu
❦17❦ ↑ACI VE TATLI↓
❦18❦ ↑DEĞERSİZ↓
DESTİNA
❦19❦ ↑MAZİNİN YARALI İZLERİ↓
❦20❦ ↑ M E Y U S ↓
❦21❦ ↑UFAK DOKUNUŞLAR↓
❦22❦ ↑ RİYAKAR GECE ↓
❦23❦ ↑ KELEPÇE ↓
❦25❦ ↑ İDAM ↓
❦26❦ ↑ ÖFKENİN YANKISI ↓
❦27❦ ↑ DÜĞÜN ↓
❦28❦ ↑ İNTİHAR VE GÖZYAŞI ↓
❦29❦ ↑YERLE BİR↓
❦30❦ ↑ GECENDE BENİM GÜNDÜZÜNDE ↓
❦31❦ ↑ HAKİKATLER ↓
❦32❦ ↑ ZİHNİN MECRUH TUTSAKLIĞI ↓
❦33❦ ↑KIRILAN ZİNCİRLER↓
❦34❦ ↑ İLK TEMAS ↓

❦24❦ ↑MEZARLIK↓

7.3K 450 663
By AsiMavera


Selamm! 

Multimedya; Ben bölümü full multideki fonla yazdım, sizde onunla okursanız daha da seveceğinizi umuyorum:))

Vee direk konuya giriyorum;

Ey Virancılar, iş bana kaldığında bölüm aralıklarının nasıl da uzadığını görüyorsunuz. Topu size atıyor, buralardan tüyüyorum nsnznsjajqjq

Yorum sayısı +500 olduğu an,
Yeni Bölüm gelir. 

İyi okumalar... 

24. BÖLÜM: "MEZARLIK."

Çakıl taşlarıyla dolu bir yol vardı. Kocaman, can yakacak cinstendi her bir tanesi. İri iri olan çakıl taşları Samira'nın ayaklarına batıyor lakin Samira sendelemiyordu bile.

Canı yanıyordu, içi kavruluyordu fakat onun yüzünde tek bir mimik dahi oynamıyordu.

Babasını içinde öldüreli çok olmasına rağmen son bir kez vermek istediği şans, bir idam ipi olup boğazına dolanmıştı. Fakat Samira asla itiraz etmiyordu, çünkü o zaten başına gelecekleri biliyordu. Babasının asla ondan yana olmayacağını, ne olacaksa yine kendi başına patlayacağını bile bile girişmişti bu işe.

"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" Alaz'ın öfke dolu sesi Sarayın duvarlarına çarparak yankı yaptığında, herkes ona doğru döndü. "Babasın sen baba!" diye bağırdı ense kökündeki tüm damarlar sinirden kabararak gün yüzüne çıkarken. "Ölüme gönderdiğin bu kızın babasısın!"

Samira tüm geçen zamanlardan sonra sözde kocasının bal rengi gözlerine baktı uzunca. O gözlerde her zaman rast geldiği öfke yine kendisi içindi lakin bu kez durumlar farklıydı. Öfkesi kendisine yapılan haksızlık içindi. Kimse görmese de içinden tebessüm etti; bir şeyler elbet düzeliyor, her şey olması gerektiği gibi mutlaka bir gün oluyordu. Fakat kimsenin anlamadığı tam olarak şuydu; iş işten geçince olanların, fedakârlıkların, hiçbir iyiliğin ufacık bile ne hatırı ne de bir önemi kalmıyordu.

Araz birkaç adım atarak Samira'yı tam arkasına aldı. Uzunca boyu, olağanca heybetiyle baktı karşısındaki adama. "Şeyh Amer diyoruz birde sana." dedi hafif güler gibi bir ses çıkardığında. "Hakkaniyetli bir adam zannediyoruz."

Normalde Araz'ın sarf ettiği cümleleri başka biri kursa, buradan sağ çıkması olanaksız bir durumdu. Belki öldürülmez fakat duvarın arka tarafında başına ne iş geldiğini kimse göremezdi. Fakat Şeyh Araz'ın hem yapısını bildiğinden, hem de gerekse damadı olduğundan istemeyerek de olsa ona kendisinden taviz veriyordu.

"Onun hakkaniyeti..." Samira'nın boğazına kalın bir düğüm atıldı, bembeyaz tenine döşenen kızıl damarlar patlamak üzere harlanan bir ateş gibi ortaya çıkmıştı. "Benim olmadığım yerde." Babasının son derece ifadesiz gözleriyle kesişti kızın buz tutmuş bakışları. "Onun iyiliği benden başka herkese."

Dişlerini bir birine bastırırken gülümsedi Samira. Gözlerinin içinde beyaz namına bir şey kalmamıştı. Yeşil irislerini çepeçevre saran onlarca kan halkasıydı. "Bundan böyle benim bir babam yok." dedi kelimelerinin altını çize çize. "Bundan sonra sende sakın Samira benim kızımdı deme!"

Belki kan kussa, ciğerlerine en kalın çiviler batsa, yeryüzü yanarak onu cayır cayır kavursa daha az acırdı canı.

Anlamıştı artık; acı anlık çöküntüler değildi. Uzaktan gelen ağır bir darbeyle sarsılmayan yürek, sevdiğinin tek bir kelimesiyle yerle bir olacak kadar haindi.

Ve oradaki herkese arkasını döndü. Sonunu bildiği kaderine giden yolda şaşırtıcı derecede hızlı attı adımlarını. Adımları büyük, solukları hırslıydı.

Araz'ın iri elleri kızın incecik olan koluna tutundu. "Yapma." diye fısıldadı bu kez diğerlerinin duymaması için. "İzin veremem buna." Ne yapacağını bilemez bir şekilde bakıyordu kızın suratına. "Sen emanetsin bana, şimdi ben..."

Samira kolunu hızla adamın ellerinden kurtarırken kaşlarını çattı. İnanamıyormuş gibi bakıyordu sözde kocasının suratına. Dili duydukları karşısında kuruyan dudağının üzerinde gezindi hızlıca. "Hangi emanetten bahsediyorsun sen?" diye sordu kocaman açtığı yeşil gözlerini Araz'ın suratına dikerken. "Kimin kime ettiği emanetten bahsediyorsun?"

"Samira şimdi değil." Kelimelerin üzerine basa basa konuştu. "Şimdi ne gururun, ne de..."

"Senin olman gereken yer burası değil." Samira yıllar sonra ilk kez kendi gibi davranıyordu. Alttan almadan, kimseye boyun eğmek zorunda kalmadan, içinden ne geçiyorsa direk yüzlerine vuruyordu. "Senin olman gereken yer," adamın yüzüne doğru eğilerek diğerlerinin duymasını engeller bir ses tonuyla devam etti. "Sevdiğin kadının yanı."

Geri çekildiğinde yutkunmak zorunda kalmıştı. Gözlerinde devasa bir hayal kırıklığı vardı fakat bu yeni bir şey olmadığının her iki tarafta farkındaydı. Samira'nın gözlerindeki hayal kırıklığı Araz'ı ilk gördüğü andan beri vardı. "Benim nikâhlı kocamın!" diye bağırdığı anda, Araz'ın eli ayağı bir birine dolandı. "Olması gereken yer benim yanım değil! Benim nikâhlı kocamın olması gereken yer sevd..."

Son saniye adamın iri avuçları kızın ağzına kapandı, irice boyu kızı altında saklarken dişlerini sıkıyordu. "Sakinleş." Genç kız sakinleşmedi. Aksine, şu an tam olarak delirmiş gibiydi. Adamın yüzündeki elini tırnaklarını etine geçire geçire söküp attı üzerinden. "Neden yanımdasın sen?!" diye bağırdı hararetli bir şekilde. "Her seferinde arkanı döndüğün bu kızın şimdi neden yanındasın söylesene?"

Şeyh Amer, iki karısı ve karılarının babası; herkes ne olduğunu anlamayan gözlerle ikiliyi seyrediyordu. Sadece dil olarak Şeyh ve Âmine kavrıyordu söylediklerini çünkü bu ikiliden başka İngilizce bilen yoktu, yine de aralarındaki diyaloğu tam olarak çözmekte zorlanıyorlardı.

"Ne sanıyorsun sen? Senden başka kimsenin beni incitemeyeceğini falan mı?" Yeşil gözleri öfkeyle kısıldığında, adam artık Samira'ya nasıl yaklaşması gerektiğini asla kestiremiyordu. "Kendinden korumadığını, başkalarının elinden almaya hakkın yok Araz Sanchez." Kelimelerin ucunda kan vardı. Ağızlarda hiddet, gözlerde öfke, herkesin kalbinde olan tek şey kapkara bir yazıydı.

İnsanlar bencil, sözler yalan dolandı.

"Uzak dur artık benden." derken bunu sadece Araz'a değil, odadaki diğer herkese de söylüyor gibiydi çünkü gözleri şimdi herkesin üzerindeydi. "Sadece uzak dur."

Samira hapse girmekten korkmuyordu. Babasıyla bu meseleyi çok öncelerden olsa da insanlarla çok geç tanışmış, herkesin yüzünü çok erken görmüştü. Şimdi ne kimseye inancı, ne de ufacık bir duygu hissiyatı kalmamıştı. Oradaki herkese arkasını dönerek sarayın dışına doğru yürümeye başladı. Ne olacaksa olsundu. Artık ne sözde de olsa bir babası, ne de kendisini yetiştiren iki üvey annesi vardı. Küçük kız her koşulda kimsesiz kalmıştı. Şimdi hiçbir şeyin, hiçbir önemi kalmamıştı.

Samira tam sarayın önünde durduğunda, kapının önündeki eli silahlı askerleri gördü. Hayatın ibaret olduğu o iki şeyi anladı o an; gerçekler ve gerçek sandıklarımız. O her zaman kimsesizdi ama bunu görmemeyi tercih etmişti. Ne Âmine ne de Elif onun annesi değildi ama onunla ilgilenen dört duvardan başka bir şeyler de olsun istediği için iki kadını bu denli sahiplenmişti. Samira annelerini gerçek zannetmişti. Samira sonradan bir umut babasının kendini tercih edeceğini ummuş, gerçekleri boş vermişti.

Belki bu masumane tavırlarla yapılmış tercihlerdi fakat Araz'da Samira'nın hayatındaki en büyük kara lekelerden sadece bir tanesiydi. Daha her şeyi başından görmüşken girdiği yoldan dönecek cesareti bulamamıştı kendisinde. Çünkü bilmişti, her zaman ki gibi babası bu kararında da yanında durmayacak, olan yine kendisine olacaktı.

Samira askerlerin olduğu yere doğru bir adım attı. Artık olacak olan olmalı, küçük kız buradan tamamıyla kurtulmalıydı. Şansı varsa girdiği o delikte ölür, yeni yeni olaylara meze diye sunulmazdı.

"Alın!"

Elif'in babasının sesiyle askerler bir anda Samira'nın üzerine yürüdüğünde, herkes suspustu. Şeyh Amer'in kızına karşı neden bu kadar gaddar olduğunu kimse bilmezken, Araz olduğu yerde öylece kalakalmıştı. Oda ne yapacağından bir haber sadece olanları izliyordu. Eğer Samira ona izin verse asla yerinde durmazdı fakat kızın buna rızası yoktu. Olmayanı zorla olduramazdı. En azından adam söyle düşünüyordu.

Kızın kolları askerler tarafından sertçe tutunduğunda ilk olarak sözde kocasının gözlerinin içine baktı. Beni sevmedi evet diye düşündü o an;

Beni sevmedi.

Beni babam bile sevmemişken, anne bildiklerim kendi canımdan olan annemin canına kast etmişken bunu ona asla çok göremem.

Beni sevmediği, canımı yaktığı için asla ona kızamam.

Çünkü Araz beni sevmediği kadar sevdiğim dediğini sevmiş, her şeyini ona vermişti; ilgisini, odağını, şefkatini ve çokça merhametini.

Ama o sevmişti.

Belki az, belki çok kısa bir zaman dilimiydi.

Sadece bir saniye bile olsa gözlerime baktığı her an beni sevdiğini iliklerime kadar hissetmiştim.

Her ne kadar şimdilerde dilim varmasa da,

kalbim feryat figan bana küfürler yağdırsa da,

göğüs kafesimin üzerinde adı zihnime her düştüğünde harı bol bir mangal basılsa da ben Cesar'ı gerçekten sevmiştim.

Samira'nın bilekleri çevrilerek belinde birleştirildi, askerler demir materyalleri sonuna kadar sıkılarak bileğine geçirdi. Baba ve kız o an göz göze geldiğinde, Samira'nın gözleri dahi dolmadı. Belki içi paramparçaydı ama yine de ağzını açıp bir kez daha babasından medet ummadı.

"Yürü!"

Askerin sert komutuyla genç kız itile kakıla kocaman arabaya bindirilmiş, geride kalanlarda hızlıca toparlanarak peşlerinden gitmişlerdi. Hüküm belirsizdi, hükmü öğrenmeleri gerekti.

Yaklaşık yarım saat süren yolculuğun ardından gidecekleri yere vardıklarında, genç kız tam bir put gibiydi. Ne ağzını açıyor, ne doğru düzgün nefes alıp verebiliyor, sadece gözünü dahi kırpmadan tek bir noktaya bakıyordu.

O bu zamana kadar kırması gereken yerde kırmamış, konuşması gereken her yerde susmuştu. Karşılığının bu denli ağır oluşunu katiyen kaldıramıyordu. Bu denli vazgeçilmeyi, haklıyken haksız duruma düşmeyi yediremiyordu.

Arabadan indirildiği an kendisiyle aynı anda duran üç araba daha vardı. Kırmak istercesine sıktığı dişleriyle, acıyan bakışlarını karşısındaki insanların suratlarında gezdirdi. Sözde babası, kocası ve üvey anneleri. Samira'nın hayatındaki her insanın varlığı sadece sözdeydi. Hepsi tam sahteliğiyle karşısında duruyorlardı.

Samira binadan içeriye girmeden hemen önce Âmine ile göz göze geldi. O an kara bir mürekkep damarından akan kana karışıp yüreğine sızarken usulca gülümsedi. Eğer başkası yapsa bu denli sarsılmazdı belki ama karşısındaki kadın kendisini büyüten, onu olduğu kişiliğe büründüren Âmine'ydi. Ona doğruyu ve yanlışı öğreten, her zaman adaletli biri olması gerektiğini öğütleyen üvey annesi.

Âmine'nin gözleri kederle kısıldığında, bir adım öne doğru çıktı. Yüzünde buruk bir tebessüm, avuçlarında geçmişten kalan lanetli bir kan vardı. Yıllarca içini kemiren kurtlardan artık kurtulmalıydı, Elif'in aksine kadının kendi düşüncesi bu yöndeydi.

"Ben yaptım!" diye konuştu aniden. Samira bir an doğru duyup duymadığına emin olamadı. Oradaki herkes tıpkı genç kız gibi şaşkınlıkla kadına bakakalırken, Âmine bir kez daha bağırdı. "Şeyh Amer'in karısını doğum sırasında ben ve Elif öldürdük! Samira doğru söylüyor!"

Daha öncesinde marifetli bir iş yapmış gibi gururla gülümseyen suratı aniden düşen Elif, bir yaprak gibi titremeye başladı. "Ben yapmadım!" diye haykırdı Âmine'ye zıt bir şekilde. "Ben hiçbir şey yapmadım, Âmine yalan söylüyor!"

Samira olduğu yerde kalakalırken, gözleri güçlükle ayakta duran Âmine'nin arkasındaki adama değdi. O an yer ayaklarının altından kaydı, Cidde'nin kavurucu güneşi yalnızca onun yüreğine yansıdı.

Tam karşısındaydı.

Cesar olağanca heybetiyle buradaydı.

- 45 dakika önce; -

"Arabayı getirin çıkıyoruz!"

Şeyh Amer'in komutuyla kadınlar içeriye girip çabucak kıyafetlerini giyinirlerken, sarayın arka kapısının önünde bir araba durdu. Normalde bu haber anlık bir şekilde Şeyh'e kavuşurdu, gerek Şeyh'in çoktan arabasına binmiş oluşundan gerekse gelen kişinin yakınlığından kimse bundan haberdar olmamıştı.

Cesar açtığı arabanın kapısını öfkeyle çarparken, hemen arkasında duran adamlarına durmaları gerektiğini söyleyen bir el işareti yaptı. Boynunu önce sola, sonra sağa kırdı ve öfkeli solukları gözlerini daha da çok karartırken doğruca arka kapıdan saraya doğru yürüdü. Kafasının içindeki düşünceler zihnini kemirirken delirmiş bir haldeydi. Şu an yapacağı şeye zaten Cesar Massimiliano'dan başkası cesaret edemezdi. Adımları Âmine'nin çocuklarına ait olan odanın önünde durduğunda önce etrafı kontrol etti. Kimsenin olmadığına kanaat getirdiği an parmakları kapının kulpunu kavrayarak sessizce aşağıya doğru çekti.

İşte oradaydılar. Tamı tamına altı çocuk birden aynı odanın içerisindeydi ve hemen hemen hepsi ayrı şeylerle vakit geçiriyorlardı. En küçüğü iki, en büyüğü en fazla sekiz yaşında olan çocukların arasına girdi. Bir eli cepkeninin düğmelerini açtı, diğeri ise beline gitti. Tam karşıda duran tekli koltuğa rahat bir pozisyonda yayılarak bir bacağını diğerinin üzerine attı.

"Çocuklar ben g..." Âmine'nin cümlesi gördüğü manzara karşısında aniden kesildi. "Sen..." dedi ama devamını bir türlü getiremedi. Çünkü karşısında duran adam olduğu yere çivilenmesine neden olmuştu. Oturduğu koltuğa yayılmış, avuçlarında tuttuğu silahlı sakallarının üzerinde gezdirir bir vaziyetteyken ölesiye bir rahatlığa sahipti. Yüzünde hafif alay barındıran bir ifade vardı fakat buna rağmen çokça da ciddiydi.

"Evet, ben." dedi Cesar Massimiliano olduğu yere daha çok yayılırken. "Eğer sen gerçekleri hemen şimdi itiraf etmezsen kendi canından olan, " Eliyle hemen önünde oynayan çocukları gösterdi. "Çocuklarını öldürecek olan adam."

Âmine'nin gözlerinden yaşlar aynı anda boşaldığında, hızlıca kafasını salladı. "Yapamam." diye mırıldandı usulca. "Evlatlarımı annesiz bırakamam..."

"Ama onu bırakabildin!" diye kükrediğinde, hemen önünde duran dört yaşındaki kız çocuğunu aniden kucağına çekti. "Daha doğmamış bir bebeğin annesinin diğerleriyle bir olup canına kast ederken onu hiç düşünmedin."

Cesar'ın elindeki silah doğrudan kızın bel boşluğuna denk geliyordu fakat küçük kız hiçbir şeyin farkında değildi. Aksine kucağında oturduğu adamın kendisiyle oyun oynadığını düşünerek kahkahalar atıyordu. Âmine'nin gözlerinde yeşeren korku bir zehir gibi son sürat kanına işliyor, ne yapacağını bilemez bir şekilde öylece adamın karşısında duruyordu.

Cesar dudaklarını bir birine bastırdı. "Eğer itiraf etmezsen çocuklarını öldürüp seni de hayatta tutarak yaşadığın acıyı an be an izlerim ama edersen..." Boşta duran eli kucağındaki kızın saçlarını geriye doğru çekerek usulca ürkütücü bir şeklide gülümsedi. "Geride bıraktığın tüm çocuklarının her adımını takip eder, onların her anında görünmez bir koruyucuları olarak yaşamaya devam ederim." Tehlike vaat eden karanlık bakışları tekrar kadının üzerinde çevrildi. "Karar senin."

Âmine hıçkırıklar içerisinde olduğu yere çökerken içini çekti. Karşısında duran adamı yıllardır tanıyordu. Samira'nın küçüklüğünden bu yana ona sahip çıktığını da biliyor, ağzından çıkan her sözü yerine getireceğini de. Bu bir blöf değildi, belki kendi yapmazdı. Cesar'ı tanırdı. Ama buradan tek bir evladını sağ çıkarmazdı.

Başını hızlıca salladı. "Tamam." dedi ağlaya ağlaya çocuklarına son kez olduğuna inandığı kollarını sarıp öperken. "Tamam, her şeyi itiraf edeceğim."

Cesar duyduğu şeyin rahatlığıyla kucağındaki kızı annesine gitmek üzere yere bıraktı, bir eliyle açık bıraktığı silahın emniyeti kapatıp tekrardan beline yerleştirmiş, sonrada az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi olacağınca bir rahatlıkla olduğu yerden doğrulmuştu. "Vakit yok." diye konuştu dümdüz bir sesle. "Hadi."

Âmine cevap vermedi. Tek tek çocuklarını öptü önce, hepsine tek tek sarıldı. Hayatının her karesinde çektiği vicdan azabından kurtulma vaktiydi ama bu seferde kendi çocuklarını bırakıp gitmenin acısıyla karşı karşıyaydı. "Özür dilerim..." diye mırıldandı her birini öperken. "Sizi annesiz bıraktığım için, geçmişinizi yaraladığım, size temizlenmesi imkânsız bir leke bıraktığım için affedin beni."

Elinin tersiyle yüzünü sildi kadın daha üç buçuk yaşındaki oğlunun ellerini öperken. "Özür dilerim annecim, çok özür dilerim..."

Cesar'da aynı şekilde Amine'yi tanırdı. O bu zamana kadar Samira'nın ne kadar yanında olmuşsa, hepsinde Âmine'nin parmağı vardı. Onun böyle bir şey yaptığına asla inanamıyordu, tüm bu yaşanılanların hepsinin Elif'in başının altından çıktığına neredeyse adı gibi emindi. Aksi halde Âmine bir kadının, hele de doğum yapan bir kadının canına kast edecek karaktersizlikte biri asla değildi.

"Gidelim."

- Şimdi -

"Bırakın onu, onun hiçbir suçu yok!" Âmine askerlerin kızı tutan kollarına yapışırken, herkes şok olmuş vaziyette kendisini seyrediyordu.

Yapma, diye mırıldandı Samira dudakları titrerken. Tüm olanlara karşı dimdik ayakta durmuştu, şimdi karşısında onu görünce tüm gardının yerle bir oluşunu hazmedemiyordu. Bunu bana yapma, dedi bir kez daha hiç kimsenin duyamayacağı bir şeklide.

Cesar ellerini üzerindeki tamamen siyah olan takım elbisesinin ceplerine koymuş, sırtını ise önünde oldukları adalet binasının duvarına yaslamıştı. Sakalları yeni yeni çıkmıştı ama gözlerinin karası her zaman ki gibi yerli yerindeydi. Bakışları öylesine karanlıktı ki, Samira adama her baktığında ıssız bir sokakta bir başına kalmış gibi çaresiz hissediyordu kendisini.

Araz anlık bir şekilde kızın dikkatli bir halde bir yere baktığını fark edince başını omzunun üzerinden çevirerek tam arkasına döndü. Cesar'ı gördüğü an kaşlarının ortasında derin bir oyuk oluşurken çoktan kaşlarını çatmış ve olacakları seyretmeye başlamıştı. Eğer Cesar buraya kadar gelmişse olay büyüktü, bu işin sonunda hiç iyi şeyler olmayacak, bir anda patlak veren bu mesele bir yılan gibi kendisinin de ayaklarına dolanacaktı. Araz artık her şeyin farkındaydı.

Cesar ellerini ceplerinden oldukça ağır bir şekilde çıkarırken, bir eliyle siyah gömleğinin üzerindeki yeleğin düğmelerini çözdü. Bakışları düz, kirpikleri gözlerindeki hırsı saklamak istercesine tedbirliydi. Olduğu yerde hareketlendi. Adımları Samira'nın üzerine doğru yavaşça ilerlemeye başlarken, kız nefesini tutmuştu.

Tüm bu olanlara inanamıyordu.

"Çekin ellerinizi üzerinden." diye konuştuğunda, askerler bir an afallayarak bir birlerine baktılar. Fakat çok uzun sürmeden kendilerine verilen emire uyarak Cesar'ın dediğini yaptılar. Şeyh Amer'i tanıyan herkes onu da tanırdı çünkü Şeyh Amer; Suudi Arabistan'ın en ileri gelen silah ticareti yapanlarındandı, hem de legal şekilde. O ve onun etrafındakiler her zaman üst düzey insanlar olurdu ve askerlerde kendilerine emir veren adamın asla boş biri olmadığını kavrayabiliyordu. Aksi halde bunun cezası bunu yapan insan için çok ağırdı.

Cesar'ın adımları bir bıçak gibi kesildiğinde, gözlerindeki mahzene hapsettiği mahkûmlar hep birlikte ayaklandı. Herkes bir ağızdan haykırarak demir parmaklıklara yumruklar atarken, Cesar içinde kopan isyana rağmen gayet sakin bir şekilde ayakta duruyordu. Askerin arka cebinden çıkardığı anahtarı ona zaman vermeden elinden alırken asla kızın yüzüne bakmadan sadece yapacağı işe odaklandı.

'Nasıl bir şey bu böyle' diye düşündü. 'Gözümü bile kırpamadan buraya kadar gelmişken, onu gördüğüm an titreyen bu ellerim neden? Kin ve öfkenin bürüdüğü gözlerimin onu görünce dolması, kaburgalarımın arkasına saklanan yüreğimin bir yaprak gibi titremesinin sebebi neden? Yüzünün bu denli canımı yakması, kokusunun burnumun direğini sızlatması, tek bir kelimesinin yüreğimi dağlaması neden?'

Adamın elleri, kızın bileklerindeki kelepçeyi usulca çekip atarken gözlerinin takıldığı şey dişlerini sıkmasına neden oldu. Samira'nın elleri titriyordu. Fark ettiği diğer bir detaysa daha önceden böyle bir şeyin olmamasıydı. Her şey kendisini gördükten sonraydı. Bir saniye olsun kafasını kızın ellerinden kaldırmadı. Delisi olduğu yeşil gözlerine, bakmaya doyamadığı güzel yüzüne bir kez olsun bakmadı. Sadece kelepçeleri çıkararak askerlere doğru uzatarak bir adım geri çekildi.

"Suçlu, suçunu itiraf etti." Sesi ağır bir otoriteden ibaretti; sert ve asla aksini kabul ezmez şeklideydi. "Alınması gereken doğru kişileri artık biliyorsunuz."

Biliyorlardı. Elif'in yerde geçirdiği baygınlık dahi artık kendisini kurtaramazdı. Âmine zaten her şeyi akıl almaz şekilde kabul etmiş, kaderine boyun eğmişti. Olması gerekenler oluyordu, adalet belki de ilk kez Samira için yerini buluyordu.

"Cesar Massimiliano!" Şeyh Amer doğruca adama bakıyordu. "Bana yapman gereken bir açıklama var!"

Orada bulunan herkesin dört gözle beklediği tek şeydi belki de bu açıklama. Samira ve Cesar arasında olanlar...

Askerler iki kadını birden alırken Samira nefes almadan olanları izliyordu. Kadınlar gitti; orada sadece üvey annelerinin tüm bu olanlara itiraz eden babaları, kendi babası ve sözde kocasıyla birlikte Cesar kaldı.

"İftira attılar kızıma!" diye haykırdı Elif'in babası. "Benim kızım yapmaz böyle bir şey!"

"Ne yaptınız da suçunuzu üzerine almayı kabul ettirdiniz ha?! Konuşun!" İki yaşlı adam seslerini yükseltmelerine rağmen oldukları yerden kıpırdamıyorlardı. Çünkü görmeleri lazımdı, tüm bu olanlara bir anlam kazandırmalılardı.

Çünkü insanlar kendi dertlerini arkaya süpürmekten kaçınmazlardı; sırf başkasının hayatlarından arta kalanları meze diye önlerine sunup, kendi yanlışlarını örtbas edebilmek adına kendi sorunlarından dahi kaçarlardı.

"Kızını göz göre ölüme gönderirken de endişeleniyor muydun gerçekten Şeyh Amer?" Cesar tek kaşını kaldırırken, elini sakallarına doğru çıkardı. "Başına gelecekleri düşündün mü? Hayatının yarısını çalmışken, diğer yarısına da göz koydun sen. Sahi hiç utanmadın mı babalığından gerçekten?"

Şeyh Amer'in etrafını saran adamlar aynı anda Cesar'ın üzerine yürüdüğünde, Şeyh onların elini kaldırarak durmasını sağladı.

"Şimdi karşıma geçmiş beni ve onu soruyorsun?" Şeyh'in üzerine doğru yürüdüğünde, Samira'nın kalbi artık yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bunun sebebi korkuydu, kendisi için babasına kafa tutan adamın başına bir şey gelmesinden korkuyordu.

"Evet, ona değer veriyorum." Alaz duydukları karşısında yumruklarını sıkarken dostum dediği adamın üzerine saldırmamak için olağanca bir çaba sarf ediyordu. Cesar ne yaptığının farkında bile değildi ona göre; Samira'nın da, kendisinin de, Alaz'ın da canını aynı anda tehlikeye attığını düşünüyordu. "Evet, ona değer veriyorum çünkü kocasının çıkmadığı Kamelia'nın emanetine ben sahip çıkıyorum! Çünkü Kamelia yıllar önce bu kızı bana emanet etti!"

Ucu közden çıkmış yanık bir demirin ucu Samira'nın karnına sert bir darbeyle batarken, duyduklarını hazmetmeye çalıştı. Ona söylediklerinden sonra burada sadece kendisine değer verdiği için bulunması imkânsızdı zaten, tüm bu yaptıkları verdiğin bir sözden ibaretti. Daha ilerisi yoktu.

"Ama biliyor musun?" Elini sakallarının üzerinde gezdirdi, kapkara gözleri Şeyh Amer'i öldürmek ister gibi hırsla bakıyor, solukları ağır bir cinnetten önce son saniyelerini yaşıyordu. "Sadece söz verdiğim için değil," Göz ucuyla Araz'a baktı. Göz bebeklerindeki nefret gün gibi ortadaydı. Hissiyatlarındaki acımasızlık bile olsa söz konusu Samira olduğundan asla gizleme gereği duymuyordu. "Daha kendin emanetine sahip çıkmazken götürüp verdiğin şu adamın umuruna bile olmayan kızına gerçekten değer verdiğim için buradayım."

Kırık bir kadehin en keskin yanıyla sarmalandı Samira. Fizikken değildi onun acıları, oluk oluk kanayan tüm yaraları ruhundaydı. Adım attığı an kayıyor, bir daha düze çıkamayacak şekilde tepetaklak oluyordu. Aldığı her bir nefes zehir, baktığı her yer mezarlıktı şimdi ona.

Araz daha fazla dayanamayarak hırsla ileriye doğru atıldığında, Cesar dikleşerek ona dümdüz baktı. "Bu adam senin kızına adam gibi bakmayı, arkasında durmayı öğrenene kadar Samira benim evimde, kız kardeşim Lidya ile kalacak." Araz, omzuna dokunarak Cesar'ı sertçe ittirmek istediğinde adam bir milim bile olduğu yerden oynamamış, aksi gibi alayla Araz'ın suratına bakmıştı. "Üzgünüm dostum, erkekliğine laf söyleyecek konuma kendini getirdiğin için." Acır gibi baktı suratına. "Gerçekten üzgünüm."

Şeyh Amer aslında birçok şeyin farkındaydı, sesini çıkarmıyor müdahale etmiyordu. Bir sınırı vardı ve o sınırın ihlali anında harekete geçmeyi planlıyordu. Hesap etmediği şey o sınır geçildikten sonra artık hiçbir şeye müdahale edecek gücü kendinde bulamayacağıydı.

"Samira."

Şeyh Amer kızına döndüğünde, Samira Cesar'ın gelmesiyle düşen omuzlarını tekrar dikti ve dümdüz bir suratla baktı babasının suratına. Karşısındaki adamın tam on dokuz yıl boyunca canını nasıl yaktığı bir Allah bilirdi. Fakat geçen yıllardan çok daha beteri vardıysa oda şüphesiz bir kez daha babası tarafından ucu olmayan bir uçurumun dibine son kez itilmekti. Herkesin çekindiği, karşısında konuşmaya dahi cesaret edemediği babası onu bir kez daha istememiş, defalarca kez yaptığını yaparak tamamen hayatından koparıp atmak istemişti. Samira artık istediği olmalı diye düşündü. Benim babam omuzundaki bu yükten kurtulmalı.

"Beni evlendirdin." Dilini yakan bu cümle saniyelik bir şekilde Cesar'a bakmasına neden olsa da hızlıca kendini toparlayarak tekrar önüne, babasına doğru döndü. O gözlerde eskiden annesini görürken, şimdilerde sadece kocaman bir hiçlik vardı.

Küçük kız eskiden annesizdi ama şimdi ham annesiz hem babasız kalmıştı.

"Hayatının hiçbir döneminde hiçbir şekilde umurunda olmadım senin. Diğer çocuklarını kucağında zıplatırken dönüp de bir kez benim suratıma bile bakmadın." Kendisine daha fazla hâkim olamadığını hissettiğinde gözleri dolmuştu, buruk bir şekilde gülümsedi. "Merak etme tüm bunları şımarıklık yapmak için söylemiyorum artık. Sadece..." Oradaki herkes onları izlerken Samira'nın dolan gözlerinden taşan yaşlar yanağına boşaldı. Küçük kız dudaklarını ısırırken bir kez daha gülümsedi.

"Eskiden annesizdim ama bu senin elinde olan bir şey değildi." Ağır bir hareketle yutkunduğunda, genzinden akan şeyin bir kezzap gibi değdiği yeri yakıp kavurduğu hissetti. "Artık babasızım da ve bu senin suçun baba!"

Tırnakları keskin bir cam gibi avuç içlerini parçaladı. Küçüldü, küçüldü ve sonunda ufacık kaldı babasının karşısında. "Sen beni hem annesiz, hem babasız bıraktın Şeyh Amer." Kelimeler ağzını bir bıçak gibi paramparça ederek döküldü dudaklarından. "Son nefesimi verene kadar, gözlerim bu dünyaya son kez bakana kadar seni hayatımın hiçbir karesinde affetmeyeceğim!"

Büyük bir adım atarak babasına yakın bir yerde durdu, işte şimdi tam gözlerinin içine doğru bakıyordu. "Sakın sende artık Samira diye bir kızım vardı deme, çünkü yok. Sen kızını kendi ellerinle öldürdün anlıyor musun? Sen on dokuz yıl boyunca bir odaya hapsettiğin, gözünün önünde diğer çocuklarını severken her seferinde yüz döndüğün o küçük kızını sonradan aldığın annemin katili iki kadına kurban ettin! Bu saatten sonra ne senin bir kızın, ne de benim bir babam var..."

Hıçkıra hıçkıra ağlamamak için dudaklarını ısırdı. Yüreği yanıyordu ama bir damla su istemiyordu, ölüp ölüp diriliyordu ama tek bir Allah'ın kulu kendisine yardım eli uzatmasını dahi yediremiyordu. Samira artık kimsesizdi, bunun farkındaydı da zaten ama acı olanı şüphesiz bunu kabullenmekte geç kalmış oluşuydu.

Oradaki herkese arkasını döndü, gözleri hiç kimseyi görmeden sadece yürüdü. Onlardan uzaklaştığı an hıçkıra hıçkıra attı adımlarını. Sabah vakti doğan bir ay gibiydi yüreği, daha on dokuz yaşında olmasına rağmen en karanlık kasveti sığdırmıştı o en derinlerine. Kimsesizliği kimliği bilmiş, yalnızlığa boyun eğmişti. Nereye gittiğini bilmez bir vaziyette ilerlerken bir el koluna tutundu. Ne o kolun kime ait olduğu, ne de kendisini nereye götürdüğünün bir önemi yoktu.

Onun bugün cenazesi vardı. Samira yıllar boyu içinde sakladığı babasının cesedini bugün kendi elleriyle mezarlığa uğurlamıştı!

Cesar'la birlikte arkasından tam sekiz araba daha kalmıştı. Bu sefer risk alamazdı, ne olursa olsun bir yığın adamı oraya yığar Cesar Massimiliano istediğini her koşula alırdı.

Gözlerini yummuş, deli gibi boşalan gözyaşlarına karşı koymamıştı. Bağıra çağıra ağlamıştı saatlerce. Sanki gerçekten önünden bir tabut kalkmıştı, Samira bunu yalanlamadı. Şeyh Amer'in tabutu ağıtlar içinde Samira'nın yüreğinden artık temelli uğurlanmıştı... Belki birkaç gün yasını çekecekti ama alışacaktı. Eskisi gibi her gün ağlamayacak, kendini kahretmeyecekti. Bu acının uslanması gerekti.

Yıllar boyu bıkmadan usanmadan yanan ateş artık sönmeli, Samira kendisine yeni bir yol çizmeliydi.

Gözyaşlarını elinin tersiyle silerken ne kadar zamandır ağladığını bilmiyordu. İçinde bulunduğu arabaya ne zaman bindirildiğinden, ne kadardır içinde gözyaşı döktüğünden bir haberdi. İç çekişleri yavaşça son bulduğunda kızaran gözlerini kırpıştırarak görüşünü netleştiremeye çalıştı. Onun yanındaydı, canını yaktığı adam en canı yandığı anda ortaya çıkmış kendisini tek bırakmamıştı.

"Cesar..." dediği anda adam onun artık kendine geldiğini anlayarak saatlerdir içinde bulunduğu arabanın kapısını aralayarak aşağı indi. Adam kırgındı, adam kızgındı ve Samira bunun farkındaydı. Ona asla hak etmediği gibi davranmış, yapmaması gereken çok ağır anlaş yaşatmıştı. Hatalıydı, en kötüsü de bu yaptığı nasıl telafi edilir asla bilmiyordu.

Bu kez sessizliği tercih ederek arabadan inip arkasından yürümeye başladı. Onlarca katlı gösterişli bir binanın önündelerdi, Samira adamın onu nereye götürdüğünü bile merak etmiyordu. Sadece takip ediyor, ne olacaksa olsun diye düşünüyordu. Kaçıncı kat olduğuna bile bakmadan çıktığı asansörden inerek adamın çaldığı kapının açılmasını bekledi. Samira bilmiyordu ama Cesar iş için sık sık Cidde'ye gidip geldiğinden otellerde kalmak istemiyordu. Bu nedenle tuttuğu bir evdi burası. İçerideki kadın Cesar'ın geleceği zamana yakın eve gelir, temizlik ve yemek yaparak yardımcı olurdu.

Adam içeriye doğru bir adım attığı sırada duraksadı. Eli telefonuna gitti ve gelen mesajı inceledi.

- Kimse takip etmedi.

Buraya sadece ikisinin geldiği öğrenilmesi hiçbir bakımdan iyi olmayacağından önlemini almıştı adam. Bir sorunda bunun için çıksın istemiyordu.

Cesar'ın emri üzerine kadın ilk olarak Samira ile ilgilendi. Yeni kıyafetler verip, bir müddet yiyeceklerle bakıştıktan sonra kadının ikazı üzerine sadece birkaç lokma yemiş sonra sessizce salona geçmişti. Cesar görünürde yoktu. Cam kenarını tercih ederek hemen önündeki tekli koltuğa oturup dizlerini kendisine doğru çekti. Kızarık gözleri etrafı usulca incelerken evin tamamen füme-beyaz renklerden ibaret olduğunu kavradı. Büyük ihtimalle bunları Cesar bile seçmemişti ama tam ona yakışacak şekilde ağır renkler hâkimdi. Kocaman bir kitaplık vardı mesela, ufak bir vitrin, koltuk takımlarının tam ortasında ufak bir orta sehpa. Evin dışının şatafatına zıt bir şeklide içesi oldukça sade şekilde döşenmişti, sade ama şık.

Kafasını dağıtmak için yaptığı incelemeye son verdiğinde, olduğu yere daha çok yayılıp başını koltuğun kenarına yasladı, Cidde'nin denizi gözlerinin önündeyken pek de bir şeyin önemi yoktu artık. Yıllarca hayalini kurduğu bu denize artık çekinmeden bakabiliyordu. Belki eskisinden daha eksikti şimdi, çok daha fazla yaralanmıştı ama geçmişti. Samira her şeyin geçeceğine kendisini inandırmak için elinden geleni yapacaktı. Mağlup olmamak, bir kez daha başkalarına boyun eğmemek için var gücüyle savaşacaktı.

*

Korkutucu bir gürültü birkaç saattir kapalı olan gözlerini aralamasına neden olduğunda, endişeli gözlerle kendisine doğru bakan kadını gördü.

"Çok özür dilerim." dile mırıldandı kadın yavaşça. Elinde tuttuğu cam bir eşya parçalara bölünmüştü ama onu bu kadar korkutan şey bu değildi. Çünkü kadının ürkek bakışları tam olarak Samira'nın hemen ilerisindeki koltukta oturan adamın üzerindeydi. Sanki ne olacaksa çabuk olsun der gibi adamın yüzüne bakıyordu.

"Sorun değil, toparlayabilirsin." diye konuştu Cesar otoriter bir sesle. Kadın duyduğu şeyle rahatlamışa benziyordu. Çabucak yere eğilerek dağılan parçaları toparlamaya başladı.

Samira elinin tersiyle gözlerini ovuştururken havanın karardığını fark etti. Sonra yavaşça kafasını kaldırıp adama baktı. Üzerini değiştirmiş, gri bir eşofman takımı giyinmişti. Göğsündeki fermuarı yarıya kadar indirdiği için boynuna taktığı gümüş zinciri ortaya çıkmıştı. Samira adamı ilk kez saçları dağınık bir halde gördüğünü fark etti o an, hoşuna gitmişti. Koyu kumral saçlarını genellikle arkaya doğru tarardı ama şimdi her bir tutamı gözlerinin üzerine serpilmişti. Sakalları yeni çıktığı için az olsa da bu haliyle bile fazla sert durduğunu düşündü Samira.

"Konuşmayacak mısın benimle?" Sesi kendisinin bile zor duyacağı kadar kısık çıkmıştı. İçi suçluluk duygusuyla doluydu, bu nedenle adamın verdiği tepkiye asla kızamıyordu. "Sende mi başını çevireceksin bana?"

Adam kafasını kaldırarak karşısındaki kıza baktı. Oturduğu yere büzüşmüş, küçücük kalmıştı. Bakışları bir suç işlemiş gibi -ki zaten öyleydi- asık yüzüyle yere doğru bakıyordu. Evet, belki yanlış yapmıştı, evet çokça kızmıştı ama bir tarafı üzerine gitmemesi için tembihler yağdırarak birde kendisinin kızın kalbini kırmaması için çaba sarf ediyordu.

"Yapmak zorundaydım." dediği an Cesar ilk kez tepki vererek "Neden?" diye sordu aniden. "Hiçbir şey söylemeden Araz'a mı gitmek zorundaydın? Neden!"

Samira içini çekerken yüzünü yerden kaldırdı, gözleri karanlık bir kuyunun ıssızlığına ev sahipliği yapan gözlerle kesiştiğinde dudağını ısırdı yavaşça. Öyle çok özlemişti ki kalkıp sıkıca sarılmamak için zor tutuyordu kendisini.

"Senin için." diyebildi sadece. "Senin için yaptım."

Cesar siniri bozulmuş gibi gülerken oturduğu koltuktan hızlıca kalktı. Bir eliyle sakallarını sıvazlarken başını salladı sağa sola. "Gerçekten bir açıklaman olduğunda yeniden konuşuruz Samira." diyerek kıza arkasını döndüğü sırada Samira'da ayağa kalkarak hızlıca adama doğru atıldı. Kızın incecik parmakları adamın kolunu kavrayarak durdurduğunda, Cesar bunu beklemiyor olmalıydı, kaşları çatıldı.

"Duymak istediğin ne senin?!" Artık sesini yükseltmek zorunda kalmıştı. "Doğruları söylüyorum işte, daha ne! Sorun ne?"

Cesar dişlerini sıktı. O kadar çok zor frenliyordu ki kendisini kızı kırmamak için, birazdan tüm dişleri kırılırsa şaşırmazdı. "Çek elini Samira." İçindeki kargaşaya rağmen sesi olabildiğine sakin çıkıyordu. "Seni kırmak istemiyorum, sonra konuşalım."

"Çekmiyorum!" Samira daha sıkı kavradı tuttuğu kolu. "Çektirsene hadi!"

Cesar kolundaki eli sertçe kavrayarak zorla kendisinden kopardığında Samira afallamıştı. Bir adama birde avuçlarının arasında duran kendi eline baktı. Sessiz bir nefes dudaklarından sızarak firar ederken öylece kaldı.

"Babamın sana zarar vermesinden korktum." Yüzü yine yere doğru düşmüştü. "Bana, ben ve seni sordu. İçimizde bir adamı olduğunu düşündüm, bu yüzden..."

"Gerçekten," Cesar avuçlarında tuttuğu kızın elini çokta nazik olmayan bir şekilde bıraktı. "Beni bu kadar küçük mü görüyorsun sen? Hiçbir şeyden haberimin olmadığını falan? Böyle küçük oyunlara düşeceğimi mi zannediyorsun?"

Samira anlamayarak baktı karşısındaki adamın suratına. "Bizi yeni izlemiyorlar Samira," Yüzünde sert ama bilmiş bir ifade vardı. "Sen Amerika'ya adımı attığın günden bu yana Araz'ın adamının gözü hep senin üzerinde. Evet, bundan Araz'ın bile haberi yok bu yüzden istediği gibi at koşturuyor ama ben her şeyin farkındayım."

Samira bir adım geriye doğru giderken başını onaylamazcasına salladı. "Bunu bana da söylemek için neyi bekledin Cesar?"

"Sen beni tamamen bıraktığını söylerken ne düşündüysen onu."

"Sana inanamıyorum." derken adama arkasını döndü. Eli hayretle ağzına giderken söylediğini kanıtlar nitelikte parmaklarıyla ağzını kapatmıştı. "Sana gerçekten inanamıyorum ben."

"Ne acı, ben inanmıştım," Zehirli bir akrep iğnesini zamana geçirerek felç bırakırken, Cesar yumruklarını sıktı. "Ben sana inanmıştım Samira!"

Kızı omzundan tutarak kendisine doğru çevirdi. Şimdi bir birlerinin gözlerinin içine bakıyor, zamana zehirli iğneyi kendileri sokuyorlardı. "Sen bana ona gideceğini söyleyene kadar, inanmıştım..."

"Ben senin gibi şeytanı parmağımda oynatamıyorum!" Samira uzun zaman ağladığı için kırmızıya çalan gözlerini kıstı. "Senin parmağında oynattığın şeytanlara şahit olamıyorum anladın mı? Ben nereden bilebilirim senin haberin olduğunu? Ben nereden bilebilirim olacaklara karşı kendine bir barikat kurduğunu? Ben ne bilebilirim sadece kendini düşünüp böyle bir bilgiyi sadece kendine saklayacağını ha?"

Dişlerini sıkarken gülümsüyordu ama sinirden dolan gözlerinden akan yaşları asla engelleyemiyordu. "Ben o kadar yolu nasıl geldim bir fikrin var mı? Her an sana bir şey olacak korkusuyla kilometrelerce yol nasıl geçti gitti... Sana onları söylemek kolay mıydı sanıyorsun?" Kaldırdığı eli kendisinin bile inanamadığı bir şekilde adamın göğsüne indi. "Gözlerinin içine baka baka gitmek istediğimi söylemek, adını dahi anmaktan nefret ettiğim adamla olmam gerektiğini söylemek kolay mıydı sanıyorsun sen..."

Elleri hızlıca yüzünü silerken "Hem niye geldin ki sen?" diye sordu yüksek bir tonla. "Neden aldın beni ellerinden? Gidecektim, Şeyh Amer'in istediği gibi tamamen bitecektim hayatınızda. Neden geldin sen, cevap versene? Amine'yi de sen konuşturdun biliyorum! Bakışlarından anladım, bir anda ortaya çıkıp..."

Cesar kaldırdığı eliyle kızın çenesini parmaklarıyla kavrayıp susmasını sağladı. "Ben hiçbir zaman hayatımdan gitmeni istemedim." Başparmağıyla çenesini usulca okşadı. "Evet, arada başıma bela açtığın doğru ama tüm bunlar sadece bende istediğim için. Ne sanıyordun? Seni onların eline bırakacağımı falan mı?" Eli çenesi boyunca kayarak Samira'nın boynuna dokunmuş, aralarındaki mesafe en aza inmişti. "Araz'la karıştırma beni gece gözlü, sana kalkan elleri onun seyrettiği gibi seyretmemi bekleme."

Başını eğerek Samira'nın yüzüne daha yakın bir pozisyondan bakıp gülümsedi. Ortaya çıkan gamzeleri filizlenen bir yaprak gibi açıldığında, Samira'nın yüzü allak bullaktı.

"Çünkü ben sana kalkan tüm elleri kırmaya yemin ettim."

Gururu içindeki özleme yenik düştü, kollarını önündeki adamın boynuna sarıldı asla kafasının içindeki sesleri dinlemeden, ne olacak diye düşünmeden yaptığı bir hareketti bu. Başı tam göğüs kafesinin üzerine devrilirken göz kapakları bir perde gibi örttü görüş alanını. "Özür dilerim." diye mırıldandı içini çekerken. "Özür dilerim, canını yaktım ama benim de çok canım yandı. Özür dilerim..."

"Dileme." Adamın kocaman eli kızın beline dokundu. "Sadece benden bir şey saklama olur mu Samira, sadece bu."

"Saklamam. Söz veriyorum bir daha saklamam."

Cesar uzaklaşmayacak şekilde geri çekilip Samira'nın alnını alnına değdirdi. Bir eli belinde, diğeri altın sarısı saçlarının içindeydi. Zihnine balta vuran yeşil gözleri kırmızıya çalarken bile çok güzeldi.

"Affettin mi beni?" Kızın masum sorusu Cesar'ın içten bir şekilde tebessüm etmesine neden oldu. "Affet, çünkü seni asla isteyerek incitmem Cesar."

"Yarın..." Cesar'ın cümlesini kesen ağzına kapanan parmaklardı. "Söyleme." dedi hızlıca. "Duymak istemiyorum."

Geri çekildiğinde, Cesar kızın uzaklaşmasına izin vermeden elini tuttu. "Samira,"

"Duymak istemediğimi söyledim," diye diretti. "Yarın gidelim görelim ve bitsin. Ama duymak istemiyorum."

"Bundan kendini sorumlu tutamazsın Samira, onlar hak ettiğini buluyor sadece."

"Evet, onlar hak ettiğini buluyor ama arkalarında bıraktıkları çocukları bunları hak etmiyorlardı." Acı bir şekilde yutkundu. "O ikisine değil belki ama o çocuklara karşı kendimi sorumlu hissediyorum."

Samira adamın gözlerindeki karanlığa şahit oldu. "Nasıl ikna ettin onu?" Sonuna doğru kavislenen düş kaşlarının çatıldığını gördüğünde, hiç de hoş olmayan bir şekilde bunu yaptığını anlamıştı. "Bir anda nasıl..."

"Benim kalbimde vicdanım da bir sana boyun eğer Samira." Tehlikenin bin bir tonu sızan sesi yayıldı etrafa. "Haksızlığı nerde görsem belini bükerim; sonuçlarıyla ilgilenmem, kimsenin gözyaşına boyun eğmem."

"Cesar,"

"Sadece yaşa..." Dudakları düz bir çizgi halini alırken buruk bir bakış attı. "Ayağına gelen bu hayatı artık yaşa, kimseyi umursamadan, ne olur diye düşünmeden yaşa."

Samira adamın ellerini tuttuktan hemen sonra yüzüne doğru çıkardı. Adamın avuçlarının içinde duran yüzü yok denecek kadar azdı. Kızın aslında normalin sadece birazcık altında ufak olan yüzü adamın ellerinin içinde ufacık kalmıştı. Alnını Cesar'ın göğsüne yaslayarak suratını sakladı.

"Yarın iki kadın idam edilecek," Yeryüzü bir cehennemdi. Yaşarken yakıyordu insanları. Enjekte ettiği acıyla öldürmüyor, sürünmeleri için elinden geleni yapıyordu. "Yarın on iki tane çocuk annesiz kalacak."

Suçluluk duygusunun yer ettiği gözlerinden yaşlar boşaldı. Kafasını utana sıkıla kaldırarak adamın suratına baktı.

"Söyle, ben bundan sonra önüme çıkan hayatı o çocukları annesiz bırakan ben değilmişim gibi nasıl yaşayayım? Evet, hak ettikleri buydu ama bu yükü sırtlanması gereken kişi ben değildim anlıyor musun?"

Adam anlıyordu, bu yükü sırtlanması gereken kişi Şeyh Amer'di fakat nedenini anlayamadığı bir şekilde bunu umursadığı falan yoktu.

"Sana haftalar önce bir şey söylemiştim hatırlıyor musun? Teyzen ve dayının seni görmek istediğini." Hatırlıyordu fakat bunun bir anda nereden çıktığını anlayamamıştı. "Planlar değişti, artık onlar bize değil biz onlara gideceğiz. Annenin doğup büyüdüğü yeri kendi gözlerinle göreceksin, belki de farkına varamadığın birçok şeyi ailenden öğreneceksin."

Adamın siyah gözleri kararlılıkla kendisine bakarken daha kaç kez bu adama hayran kalacağını bilemedi Samira. "Cesar,"

"Biliyorum, kendini eksik hissediyorsun." Saçını geriye doğru iterek kulağının arkasına doğru sıkıştırdı. "Bir odada geçirdiğin on dokuz yılı atlatamayacağını düşünüyorsun ama tüm bunları atlatana kadar hemen arkanda olacağım Samira. Sen istemeyene kadar her zaman sadece bir adım uzağında..." 

Bölüm Sonu.

Bölüm nasıldı?

• Araz'ın pasifliğine ne demeli? Ben bile sinir oldum namzmamq

• Peki ya Cesar Massimiliano'nun
yine en karanlık anda ortaya çıkması?

YORUMLARI BEKLİYORUM...

İnstagram: 'asimavera'

Seviliyorsunuz...

Continue Reading

You'll Also Like

202K 8.7K 59
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...
680K 45.4K 35
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

384K 26.1K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
120K 6.3K 42
Duha: Siz şaka gibi bir ailesiniz. Duha: 6 yıl önce beni tüm mahalleye rezil ettiniz o nişana gelmeyerek. Şimdi annen sanki ben seni terk etmişim g...