bloodmoon | jikook [türkçe] ✓

By -daonie

69.4K 6.4K 1.8K

"Alfa Jimin bir insana aşıktır ve saklaması gereken çok şey vardır. Ve o "kanlı ay" gecesinde her şey değişir... More

bloodmoon
i
ii
iii
iv
v
vi
vii
viii
ix
x
xii
xiii
xiv
xv
xvi - final
özel bölüm
özel bölüm - 2

xi

2.8K 330 157
By -daonie

Bölüm şarkısı: A Great Big World & Christina Aguilera - Say Something













__bir şey söyle, senden vazgeçiyorum.




















Jungkook'un aynı binanın etrafında olduğu bilgisiyle, Jimin kendini yine aynı yere giderken buldu. Bu sefer dağılmış bir halde değil, soğukkanlı olarak. Koku artık öncekinden daha belirgindi. İçindeki kurt kendisine sonunda Jungkook'u bulmanın düşüncesiyle uluyordu. Onun Jungkook'unu.

Ve bu yüzden, Taemin'in yardımı olmadan, Jimin binanın aslı hakkında daha fazla bilgi edindi. Burası Bighit adında bir şirketti ve bu düşünce onu nostaljinin derinliklerine gönderdi. Onun Jungkook'u hevesli bir aktördü - hayalleri ve ulaşmayı istediği hevesleri vardı. Sadece bir yıl olmasına rağmen bütün bunlar sanki yüzyıllar önce yaşanmış gibi hissettiriyordu - ve bütün hayatları yüz seksen derece dönmüştü. Jungkook'un iri ceylan gözleriyle kendisine anlattığı hayallerini hala hatırlıyordu - Jimin'in düşünebildiği bütün evrenleri ve yıldızları barındıran gözleriyle. Jimin'e sergilediği sonsuz aşktan başka bir şey olmayan gözleriyle.

Hiçbir hayali Jimin yüzünden gerçekleşmemişti.

Alfa ne kadar düşünürse, kendisinden o kadar nefret ediyordu. Nasıl böyle aşağılık olabilmişti? Kendisine bütün dünyasını veren birine, verdiği karşılık bu muydu? Acı ve ızdırap.

Jimin o gece ağlamıştı, çok sert ve içli bir şekilde. Uyuya kaldığını hatırlamıyordu ama yerde uyanmıştı. O gece binanın etrafında gizlenip Jungkook'un kokusunu takip ettiğinde, büyük bir iz bulmuştu. Büyüyen gözleriyle, bir aracın durduğunu ve Jungkook'un içine bindiğini gördü.

Her şey için gözü açık olduğundan, Jungkook'un vücut şekli de gözünden kaçmamıştı. Geniş omuzlar ve ince bir bel ile dağınık kahverengi saçlar - bu Jungkook'tu. Daha da sarhoş edici olan çikolata kokusuyla bu onun Jungkook'uydu.

Bir duvarın arkasına gizlenerek, genç olanın bir gülümseme ile araca binmesini izledi. Yaklaşan kış ile birlikte sıcak kıyafetler giyiyordu. Ve mutlu gözüküyordu. Jimin sessizce orayı terk etti ve sözde sıcak olan apartmanına girdiği an, dağıldı. Ağlıyordu - olduğu alfa kimliğinden farklı olarak.

🌘🌑🌒

Kliniğinde bir ekranın olması asla Jimin'in kuralı olmamıştı. Ama işte buradaydı, muhabirin düzgün ses tonu odada yankılanırken dikkatle ekrana bakıyordu. Penceresi kapalıydı ama perdeleri dışarıda yağan karı görmek için geriye çekilmişti. Jimin karın görüntüsünü seviyordu ama tecrübesi soğuktu. Bundan nefret etmek için o konuya (ç/n: ailesinin ölümü) gelemezdi. Bu çok masumdu - tıpkı Jungkook'u gibi.

Muhabir konuklarını seyircilerine takdim ettiğinde kör edici biçimde gülümsüyordu.

"Millet, bugünün konuğunu size tanıtmak için memnuniyetten daha fazlasını hissediyorum. Onun bir tanıtıma ihtiyacı yok gerçi, değil mi? O potansiyel bir politikacıyı oynadığı yeni hit dramasıyla Koreli bütün şirketler arasındaki yeni sansasyon." Yeterince gururlandığında, kameraya konuklarına odaklanması için işaret etti. "Bayanlar ve baylar, bugün stüdyomuzda Jeon Jungkook bulunuyor."

Kısa bir süreliğine, Jimin'in dünyası dondu. Jungkook'un orada olacağını bilmediğinden değildi. Şimdi bir yıldan da fazla olmuştu, Jungkook'un ne kadar ünlü olduğunu biliyordu - tamamen ulaşılmazdı. Jungkook'unu görebilmesinin tek yolu bu zavallı ekran aracılığıylaydı.

Dürüst olmak gerekirse, daha zavallı olan Jimin'in kendisiydi.

Daha önce Jungkook kollarının arasındaydı ama şu hale bakın, şimdi Jungkook'un dokunulmaz oluşunu izliyordu.

Genç olanın gülümsemesi çok güzeldi. Yanakları dolu doluydu ve çene kemiği diyetinden ve yaptığı egzersizlerden dolayı daha keskin bir hale gelmişti. Ekranlar için şeklini koruması gerekiyordu. Her ne ise, Jungkook parlıyordu.

"Jimin?" Taemin genç alfanın fark etmediği bir zamanda ofisine girmişti. "Jimin yaptığın raporlara bakıyordum da-"

Ve yeterince açıktı, Jimin'i Jungkook dışında başka bir şey göstermeyen ekrana bakarken bulduğunda duraksadı. Jungkook'una bakarken.

Taemin, Jimin Jungkook'u bulduğunda bilgilendirilmişti. Büyük beta Jimin'in onun ve Jungkook'un hayatını yeniden tehlikeye atacak herhangi vahşi bir adım atmadığından emin olmalıydı. Ve şanslıydı ki, yapmamıştı.

Bu uzun altı ay içinde şaşırtıcı bir şekilde, Jimin Jungkook'tan uzak durdu.

Sadece şirket binasına girdiğinde ve çıktığında onu uzaktan izlemişti. Taemin Jimin'in yüzünde beliren zayıflığın çizgilerini görebiliyordu. O soluyordu.

"Taemin-ssi." Jimin derin bir şekilde keskin havayı soludu. "Ona bir bak." Gözleri, Taemin'e bakmasını söylediğinde asla ekranı terk etmemişti. "Benim Jungkookie'me bir bak." Gözleri yaşlanmaya başladığında dudakları titriyordu, ağlamamak için onları ısırmak zorunda kalmıştı.

Ama bunu her zaman yapıyordu - her Jungkook'u gördüğünde.

"O parlıyor." diye devam etti Jimin, sesi göz yaşlarıyla ağırlaşmıştı. "Çok mutlu gözüküyor. Hak ettiği bütün mutluluğu almış. Hepsi... Hepsi ben yanında değilim diye oldu." Başını salladı, sesi dalgalandığında burnunu çekmişti. "Ben... Ben ona mani olurdum. Ve benden erkenden kurtulması iyi oldu..." Bütün özgüvenini toplamaya çalıştı, Taemin dağılan parçalarını görmek için yüzündeki maskesini soyduğunda.

Jimin'in asla toplayamadığı parçalarını. Jungkook'un yanında götürdüğü ve asla geri gelmeyecek olan parçalarını. Jimin hala delik deşikti - inansa da inanmasa da.

"Beni unuttu, Taemin." Ve sonunda dağılmıştı, gözyaşları yanaklarından akmak için fırsat bulmuştu. Onları hiç durdurmadı - sadece ağlamaya başladığında başını eğdi.

🌘🌑🌒

Jungkook şimdi kokular hakkında çok fazla şey biliyordu - her kurt için nasıl farklı işlediklerini. Baekhyun ona kendi kokusunun çikolataları andırdığını söylemişti ve Baekhyun'a göre, bu hiç iştah açıcı değildi çünkü belli ki bu bir omeganın kokusuydu ve diğer omegalar için iticiydi. Ama Baekhyun ona bunun başka bir omegadan nefret ettiğinde daha kötü hale geldiğini söylemişti - onun kokusundan da nefret etmeye başlıyordun. Ama tabii ki, o Jungkook'a tapıyordu.

Chanyeol'ün belirgin bir elma ağacı kokusu vardı ve bir şekilde Jungkook'un onunla hiçbir güçlü bağı olmamasına rağmen onu rahatlatıyordu. Genç omegaya erkek kardeşi olarak yardım ediyordu ve Jungkook ona bunun için çok minnettardı. Chanyeol'ün elma ağacı kokus şimdi onun ayırt edebilmesi için çok tanıdıktı burnuna - onu hoş karşılıyordu. Ev gibi.

Ev.

Jungkook gece yarısı uzanırken kendini hep sorgularken buluyordu - yanında alıştığı sıcaklığa ihtiyaç duyuyordu. Bir yıl olmuştu ama hala yalnız ve soğuk uyumaya alışamamıştı. Onu özlüyordu. Ve ağlıyordu - sadece yalnızken ve etrafta kimsenin olmadığı zamanlarda. Ondan nefret etmeliydi - Jimin'in ona yaptığı şeyi ilk anladığında kendiyle sıkı bir tartışma yaşamıştı - Jimin ona bu acıyı çektiren kişiydi.

Ama büyük olanın onunla ilgilendiği bütün güzel anıları unutacak mıydı? O hastayken elini tuttuğunu ve yatağın yanında yerde oturur bir şekilde uyuduğunu çünkü siktiğimin her saniyesi bir şeye ihtiyacı olduğunu unutacak mıydı? Sikeyim, neden her şeyin saniye detayını bile hatırlıyordu? Neden Jimin'i aklından çıkaramıyordu?

Jimin'in kokusunun nasıl olduğunu merak etti.

Jimin onu önceden de koklayabiliyor muydu? Çikolataları? Eğer Jimini şimdi görürse kokusunu alabilir miydi merak etti. Bundan etkilenir miydi? Ya da sadece anlamaz mıydı çünkü daha önce Jimin'in kokusunun nasıl olduğunu bilmiyordu.

Genç olan şimdi çok başarılı olabilirdi - yeniden küçük bir aktör olarak başlamak, hit dramasında yardımcı rol alarak şirketine büyük paralar kazandırmak ve yıldız gibi parlamak. Dramada güçlü bir politikacıyı oynayıp rekorlar kıran ve yıl sonunda bir sürü ödüle aday olan Jeon Jungkook. Herkesin bakmaya bile öldüğü Jeon Jungkook.

Bunların hiçbirini istemediğini söyleyemezdi. İstemişti. Ama böyle değildi - yalnız, kırık ve içten parçalanmış; asla onun olmayacak sıcaklığını ararken.

🌘🌑🌒

O gece de diğer geceler gibi soğuktu.

Sıcak bir atkı Jungkook'un yüzünü sararken ve yünlü şapkası başındayken, ıssız durakta bekliyordu. Asla burada olmazdı, sıradan bir insan değildi çünkü. Sadece Chanyeol ve Baekhyun'un kendisi hakkında endişelenmeden biraz yalnız zaman geçirmeye ihtiyaçları olduğunu fark etti ve bu yüzden onlara bir randevuya gitmeleri konusunda ısrar etti ve işleri bittikten onu bu ıssız otobüs durağından almalarını söyledi - kimsenin onu bulamayacağı bu yerden -

Ve buradaydı işte, ellerini birbirine sürterken ve ağzına yaklaştırıp biraz sıcaklık kazanmaya çalışırken bekliyordu. Aralık gelmişti ve kar yağışı şiddetlenmişti - hala kar tanelerinin omuzlarından düştüğünü hissedebiliyordu. Kardan yeni temizlenmiş sokaklar sabaha yeniden dolacaktı. Kış bitene kadar kimsenin kurtulamayacağı beyaz bir battaniye gibiydi.

Buz gibi bankta oturup götünün donmasındansa ayakta dikilip Baekhyun'u beklemeyi tercih ederdi. Aynı anda telefonunu kontrol etti ve aklına daha iki dakika önce Baekhyun'dan yakında orada olacaklarına dair bir mesaj aldığı geldi.

Pek umursamıyordu gerçi. Buradayken karın tadını çıkarabilirdi - sadece karın saf kokusu ve havada belli olan su. Bununla karışacak ya da bunu bastıracak herhangi bir insan kokusu yoktu. Bir yere oturabilir ve zihnini boşaltabilirdi.

Ama güçlü bir koku Jungkook'un dikkatini çektiğinde, kaderin başka planları vardı.

Bunu daha önce koklamadığına emin olmasına rağmen, kokunun onu sarması garipti. Jungkook'u içinden vuruyor ve içinde bir şeylerin şiddetle heyecanlanmasını sağlıyordu - yeşil ve kırmızı ışıkları aynı anda yakıyordu. Orada birinin olup olmadığını görmek için başını kaldırdı ve alandan otobüs durağına doğru yürüyen bir gölge gördü. Gölge onunla yüz yüze gelene kadar ilerlemeye devam ederken yutkundu.

Ve genç omeganın bütün varlığı durmuştu.

Bu gözler aynısıydı - çekik ve derin, ama onun altındaki siyah halkalar korkutucuydu. Bir zamanlar porselen gibi olan tende derin kırışıklıklar vardı ve önündeki şahıs görünür bir biçimde zayıflamıştı.

"Jimin..." Kendi sesi konuştuğunda ona yabancı gelmişti, uykusunda ya da kimsenin duymaması için odasının karanlık köşelerinde tekrar ettiği ismi - şimdi sesli söylüyordu. Ve bu bir bahaneden dolayı da değildi, Jimin oradaydı.

"J-Jungkook-ah." Sesi kırıktı, özlem ve gözyaşlarıyla köşelenmişti.

Başka söz söylemediler. Aralarındaki bütün sözler bitmiş ve nereden başlayacaklarını bilmiyorlarmış gibiydi. Söyleyecek ne vardı ki? Yaptıklarıyla birbirini suçlamak için iyi bir zaman değildi. Bu karşılaşma yeterince acı vericiydi zaten.

Jungkook her kar tanesinin yere düşerken çıkardığı sesi duymaktan nefret etti; pütürlü nefeslerinin üstündeki esintinin durağan mırıltısını, hızlanan kalp atışlarını ve Jimin'in sessizliğinin ağlamasını.

🌘🌑🌒

Jimin gecenin bir körü burnunun o çikolata kokusunu almasına inanamıyordu. Körü körüne, bu ıssız otobüs durağına kadar kokuyu takip etmişti, Jungkook'unun olduğu yere.

Genç olanı görmesinin üstüne, her zaman olduğu gibi, ağlamaya başlamıştı. Bir süre gördüklerine inanamadı. Jungkook'u oradaydı, tam önünde. Tam bir yıl boyunca bu an için ne kadar beklediğini bilemezdiniz. Jungkook'tan nasıl özür dileyeceğine dair kafasında uzun konuşmalar yaptığını, genç olanın kendisini dinleyebilecek olmasına dair varsayımlar yaptığını. Ya da ondan uzak duracağına dair.

Ya da Jimin'i hatırlayacak mıydı?

Belli ki, hatırlıyordu. Jimin bunu isminin Jungkook'un dudaklarından kaçtığı ilk an anlamıştı.

"B-burada... Burada napıyorsun?" diye sordu Jungkook. Başka yerlere bakmaya çalışırken sesi titremişti. Gözleri hala aynıydı.

"Jungkook-ah." Jimin ona doğru küçük bir adım attı ve Jungkook bir adım geriye gitti - Jimin'in beklentilerine büyük bir darbe vurarak.

"B-benden uzak dur." Sözleri çok keskin batıyordu, Jimin'in kalbi parçalanmıştı.

"Beni bir kereliğine dinle." Jimin rica etti, omuzları alfa benliğinden uzak bir şekilde çökmüştü. "Sadece bir kereliğine. Lütfen..." Gözlerini yumruklarıyla ovaladığında derin bir nefes aldı - asla kendi iyiliğini umursamamıştı - "Ben... Ben bunların hiçbirinin olmasını istemedim. Sadece açıklamama izin-"

"Hiçbir şey duymak istemiyorum."

Jungkook'un sözlerinin bir ağırlığı vardı ve Jimin kendini altında kalırken buldu. Şimdi geri çekilemezdi. Bu an için çok uzun zamandır beklemişti. "Bana ne yaptığını fark ettin, değil mi? Seni çok iyi tanıdığıma inanıyordum, Jimin. Tıpkı benim sana her şeyimi verdiğim
gibi senin de bana her şeyini verdiğini sanıyordum ama tahmin et ne oldu? Seni yarısı kadar bile tanımıyormuşum." Titrek bir nefes aldı, çikolata kokusu her zamanki gibi yoğunlaşmıştı. "Senin kim olduğunu bile bilmiyormuşum o... o geceye kadar."

O geceden bahsetmek Jimin'in yumruğunu sıkmasına neden oldu ve Jungkook başka bir titrek nefes aldı, dudaklarını ısırıyordu ama o inci gibi dökülen göz yaşlarını tutamıyordu. Yanaklarından yuvarlanıyorlardı ve Jimin uzanıp onları silmek dışında başka hiçbir şey istemiyordu.

"Bana oyuncağınmışım gibi taciz edene kadar." Jungkook dudaklarını büktü uzaklara bakarken, gözyaşlarını siliyordu.

"Hayır..." Jimin derin bir nefes aldı. "Bunların hiçbirinin olmasını istemedim, Jungkook. Kendimi asla affedemedim. Bu bir yılı çok fazla acı çekerek geçirdim. Ben... Ben her yerde seni aradım. Her yerde. Ama seni bulamadım. S-seni çok özledim." Jimin neredeyse o gece alfasının kendisini ele geçirdiğini söylemeyi düşündü. Kim olduğu konusunda hiçbir kontrolü olmadığını - ama bu düşüncenin kayıp gitmesine izin verdi.

Genç olan sessiz kaldı, dudaklarını tekrar tekrar ısırıyordu.

"Jungkook-ah-"

"Beni yalnız bırak." dedi Jungkook bariz kesinlikle birlikte, rahatsız edici bir huzursuzluk vardı tutumunda. "Şu an benim için yapabileceğin tek iyi şey bu. Lütfen beni yalnız b-bırak." Başka yöne doğru baktı Jimin'in gitmesini beklerken.

Büyük olan ne yapacağını bilmiyordu. Jungkook'a ne yaptığını söyleyecekti - bütün o konuşmaları unutup sadece bir 'seni özledim'le özetlemek, kahretsin, çok içtendi. Çok doğruydu.

Jungkook'u için itaakar davranarak, gitmeye karar verdi. En azından Jungkook'un artık beni istemediğini biliyorum, dedi kendine.

Arkasını dönerek, Jimin yürümeye başladı. Jungkook'un havadaki kokusu kalınlaştı, Jimin'in omurgasından aşağıya titremeler yolluyordu. Bu sadece normal bir kurt kokusu değildi, bu Jimin'i daha önce hiç olmadığı gibi cezbetmişti - bu bir omeganın kokusuydu.

Jungkook'u bir omega mıydı?

Işık hızında arkasını döndüğünde, Jungkook'un kollarını kendine sararak yere çöktüğünü gördü.

"Jungkook?" Jimin daha yakınına adımladı ve nemli koku burnunu sızlattı. Çok yoğun ve çok tatlı bir kokuydu, neredeyse Jimin dudaklarını yalasa tadını alabileceği kadar.

Jungkook'un yanına çöktü ve genç olanın omzuna dokunmaya cesaret etti. Anında tepki vermiş ve Jimin'in dokunuşu altında titremişti.

"J-Jiminie hyung." diye inledi. İnledi.

Jungkook başını kaldırdı ve Jimin onun tamamen altın sarısı olan omega gözlerini izledi. Ve kahretsin, çok güzellerdi.

"Jungkook-ah, ne... ne oluyor sana?" Oğlanın yüzünü avuçladı. Teni Jimin'in elleri arasında yanıyordu ve alfa değişen detayları kaçırmamıştı. Keskin bir çene hattı vardı ve teni koyulaşmıştı.

"Bilmiyorum." Jungkook mızmızlandı, şimdi nefes nefeseydi. "Acıyor, hyung. Çok acıyor." Neredeyse acıdan ağlayacaktı.

"Gguk-ah." Jimin kollarını genç olanın etrafına sardı ve kucağına doğru çekti. "Hey, her şey daha iyi olacak. Nerede yaşıyorsun? Seni evine götüreceğim."

"A-acıyor." Jungkook Jimin'in göğsüne doğru mırıldandı, alfa genç olanın etrafa yaydığı ısıyı hissederken. Terliyordu bile - böyle bir havada.

Jimin'in gözleri farkındalıkla açıldı. Jungkook'u kızgınlığa mı sürüklemişti? Jimin şaşkınlıkla düşündü, omegası kızgınlıkta mıydı?

"Gguk-ah, telefonun nerede?" Jimin aceleyle sordu. "Birini aramamız gerek. Eve gitmelisin. Burası güvenli değil."

Tabii ki de, sokağın ortasında bu şekilde duran kızgınlıktaki bir omega kendini tehlikeye sokardı.

"A-arka cepte." Jimin'in köprücük kemiğine doğru, alfanın omurgasına zevk dalgaları yollayacak şekilde soluklandı - ama Jimin bunu görmezden gelmişti. Jungkook'un iyiliği önce geliyordu. "B-baekhyun hyung'u ara."

Jimin çabucak Jungkook'un arka cebindeki telefonuna erişti. Elleri kalçasına sürtünmüştü ve oradaki ıslak nokta Jimin'in kargaşasını aydınlattı.

Jungkook omega sıvısı deliğinden pantolonuna akacak kadar kızgınlıktaydı.

"Şşh.." Jungkook, Jimin'in kalçasındaki dokunuşuyla inlerken, alfa onu sakinleştirmeye çalıştı. "Arayacağım."

Jimin son aramalarda 'Baekhyun' diye kayıtlı birini aradı ve birinin açması için bekledi.

"Merhaba." dedi karşı taraftaki adam.

"Merhaba, Baekhyun ile mi konuşuyorum?" diye sordu Jimin aceleyle, kollarındaki nefes nefese kalmış Jungkook'u izliyordu.

"Sen de kimsin?" Oğlanın sesi endişeli geliyordu. "Jungkook nerede?"

"Onu bu eski posthanenin yanındaki otobüs durağından alman gerekiyor. Sanırım kızgınlığa giriyor." dedi Jimin. "Acele et."

"T-tamam." Baekhyun denen adam telefonu kapattı ve Jimin Jungkook'u daha yakınına çekti, parmaklarını saçlarında gezdiriyordu.

"Her şey iyi olacak." dedi sakince. "Arkadaşın seni almak için burada olacak. Eve gideceksin ve acıyı azaltacak ilaçlar alacaksın."

"J-Jimin.." Jungkook Jimin'in beline daha sıkı tutundu. "Jiminie hyung." Alfanın boynuna doğru soluklandı, gözleri kapalıydı. "Beni neden terk ettin? Canım yanmıştı. Sen orada değildin." Yanan ateşiyle, Jimin Jungkook'un gözyaşlarının yanaklarını ve köprücük kemiklerini ıslattığını hissedebiliyordu. "H-her şey canımı yakıyordu. Geleceğini sanmıştım. Sana ihtiyacım vardı."

Omeganın cümleleri nefes almaya çabaladığından kısaydı, vücudu soğukla titriyordu. Jimin'in anında sildiği kar taneleri, muhteşem tenine düşüyordu. Onu yeniden daha yakınına çekmeden önce paltosunu çıkardı ve Jungkook'un etrafına sardı.

"Sonra dönüştüm." Jimin'in boynuna doğru konuşarak devam etti - daha çok kızgınlığı konuşuyor gibiydi. "Hep... Hep bunu bana neden yaptığını sorguladım. Sen yapmazdın. Asla yapmazdın. Beni çok s-seviyordun." Nefesi tekledi ve Jimin'in etrafındaki sahiplenici tutuşu sıkılaştı. "Öyle değil mi?"

O an alfanın ağladığını fark ettiği andı. Ağlarken Jungkook'un vücudunu öne ve arkaya sallıyordu.

"Seni çok özlüyorum Jimin." diye mırıldandı oğlan zayıfça. "Hala özlüyorum."

"Bebeğim..." Jimin yumuşakça söze başladı, ağlamasını tutmak için sertçe dudağını ısırıyordu. "Seni her yerde aradım. Sana bir şey olsaydı kendimi öldürürdüm."

"H-hayır." Bu bir fısıltıydı. "Beni bir daha terk etme... lütfen."

"Çok üzgünüm Jungkook-ah." dedi yavaşça. "Lütfen. Ben çok, çok üzgünüm."

Genç oğlan Jimin'e bakmak için başını kaldırdı, gözleri bulutluydu ve çenesi duyduğu bütün acıdan dolayı kilitlenmişti.

"Ben... Ben de üzgünüm." diye nefeslendi, yüzüne sis düştü Jimin'inkiyle karışmadan önce. "Senden uzak k-kalamıyorum."

"Ben de." Jimin hararetli bir şekilde başını salladı, görüşü gözyaşlarından dolayı bulanıktı.

Jungkook, Jimin'in koku bezlerini koklamak için uzandı, tam kulağının altına. Yavaşça kokuyu soluyordu ve Jimin açıkça rahatlamış hissetmişti - kokusu harikalar yaratıyordu.

"Kokunun ne olduğunu bile bilmiyordum." Omeganın dudakları Jimin'in tenine sürtündü - sıcaktı. "Kendi kokunun nasıl olduğunu biliyor musun?"

"Her zaman bana kokumun nasıl olduğunu söylediğini hayal etmiştim." diye itiraf etti Jimin. "Söyleyebilir misin?"

"Şey gibi kokuyorsun..." Çocukça burnunu çekti, yanağı Jimin'in kulağına sürtünüyordu. "Yağmur gibi."

"Yağmur mu?"

"İlk yaz yağmuru - ferah ve rahatlatıcı." diye fısıldadı. "Ev gibi."

"Ve sen de çikolata gibi kokuyorsun." diye yanıtladı Jimin. "Hep çikolata gibi kokardın. Seninle ilgili bu şeyi çok seviyordum."

"Boynumu öpmeyi hiç kesmemenin nedeni kokum muydu?" diye sordu. Konuşmaları çok sıradan hissettiriyordu - sanki onlara hiç kötü bir şey olmamış gibi. İki aşıklarmış ve uzun bir aradan sonra yeniden görüşmüşler gibiydi.

"Evet." Jimin, Jungkook'un alnına bir öpücük daha kondurmadan önce teslim olmuştu, saçı terden tenine yapışmıştı. "Seni çok seviyorum, Jungkook. Deli gibi."

Jungkook alnında oluşan kırışıklıkla geri çekildi. Ama Jimin bir şey söyleyemeden önce, çoktan boynunu gösteriyordu.

"İşaretle beni." dedi.

"Sen... Kokumu üzerinde mi istiyorsun?"

Jungkook sadece başını salladı, parmakları Jimin'in karnına gömülmüştü. "Bu rahatlatıcı."

Başka bir şey söylemeden, Jimin eğildi ve yanağını omeganın boynuna bastırdı, yumuşak dairelerle sürtüyordu, Jungkook'un hoşnut bir şekilde soluklandığını duydu, Jimin'i göğsüne doğru çekti. Alfa, koku bezlerinin üzerine uzun bir öpücük kondurdu. Onu kokusuyla iyice işaretliyordu - ta ki Jungkook'un kendi çikolata kokusu silinene kadar.

Jimin başını Jungkook'unkine yaslamak için geriye çekildi, burunları birbirine değiyordu. Jungkook'una baktı - gözleri kapanmış ve dudakları aralanmıştı. Onları öpmeyi öyle çok istiyordu ki, hala geri kalan her şey gibi tatlarının da aynı olup olmadığını merak ediyordu.

Bu güzel an Jimin'in aklının kıvrımlarına cam üstündeki desenler gibi kazınacak kadar güzeldi.

Motorun gürültüsü Jimin'in kollarındaki genci uyandırmıştı. Alfa, Jungkook'u buradan alması için arkadaşını aradığını neredeyse unutmuştu. Hala Jungkook'un gitmesine izin vermek konusunda gönülsüzdü ama bu bencilce olurdu. Araç durdu ve bir oğlan Jimin'in önünde belirdi. Bir omegaydı - Jimin ve Jungkook'un sarıldığı yere yaklaştıkça kokusu onu anında ele veriyordu.

"Jungkook?!" Jungkook ona bakmak için başını kaldırdığında Baekhyun yere çöktü, yanakları kızarmıştı.

"Onu eve götürmelisiniz." dedi Jimin sadece. "Daha önce kızgınlığa girmiş miydi?"

"Bir kere." Oğlan Jimin'in varlığını asla sorgulamıyordu, sadece Jungkook'u Jimin'in kollarından almaya yeltenirken başını sallamıştı.

Ama genç olan Jimin'e yapışmış durumdaydı.

Omeganın yanına çöken başka bir oğlan belirmişti - bir alfaydı ve Jimin'in Jungkook'taki tutuşunun sıklaşmasına neden olmuştu.

"Onu arabaya götürmeliyiz." dedi omega olan. "Yardım et Chanyeol."

Alfa, Jungkook'a yaklaşmıştı ama Jimin çoktan oğlanı geriye çekmişti. Omega neler döndüğünü fark etmişti ve bunu kendisinin yapmasını teklif etti.

"Onu arabaya ben götürürüm."

Jimin başını salladı ve hala başını boyun kıvrımına gömen Jungkook'a baktı. "Benim alfam..."

"Jungkook-ah." diye başladı sakince Jimin, omeganın saçlarını tarıyordu. "Arkadaşınla gitmelisin."

"Hayır..." diye inledi. "Benim alfam..."

"Jungkook." Sesi öncekine nazaran daha sertti, alfa sesi birden bire Jungkook'un itaat etmesini sağlamıştı. "Oğlanla git. İyi olacaksın, söz veriyorum."

Jungkook başını salladı, gözlerindeki altın çok güzeldi.

Omega ileri uzandı ve bu sefer; Jungkook elini tuttu, Jimin'in paltosu omzundan asılıyken arabaya doğru yürüyorlardı.

"Seni ona herhangi bir şekilde yakın görmek istemiyorum." Jimin gözlerindeki kırmızı parıltılarla diğer alfaya açıkça konuştu.

"H-hayır." Jimin'in ani söylemine karşı şaşkın bir şekilde cevap verdi Chanyeol. "Benim omegam var." diye belirtti. "Ve sen onu kokunla böyle işaretkedikten sonra, günlerce kendi gibi kokacağını sanmıyorum."

Ve bu Jimin'i memnun etti - fazla memnun.

Evet, büyük karşılaşma geldi sonunda neler düşünüyorsunuz sonrası için? Sizce Jungkook Jimin'i affetti mi?

Bu arada finale 5 bölüm kaldı ve ondan sonra da 2 epilog bölüm gelecek, bitmesine az kaldı yani 💔

Sınav hazırlığından dolayı pek fazla güncelleme yapamıyorum o yüzden sonraki bölüm için sizi birkaç gün bekleteceğim.

Kendinize iyi bakın, bir sonraki bölümde görüşmek üzere ♡

Continue Reading

You'll Also Like

117K 8.9K 24
Jungkook, Taehyung'un kardeşine karşı çok kıskançtı. Jikook #1 - 280422 Kookmin #1 - 300422
12.3K 1K 12
'kokun, aynı annemin kokusuna benziyor.' Texting/düzyazı |Minifıc|
231K 20K 18
Jungkook, hayatının son beş yılının tüm anılarını unutur. Jimin ise Jungkook onu tekrar sevmeyeceği için korkuyordur.
88K 8.8K 29
Sounion Kralı, Zeus'un oğlu Jeon Jungkook belki de onu istemeyen tek kişiye izdivaç teklifi ile gider. Park Jimin ise Jeon ile evlenmemek için Tanrıç...