Rescuer

By Boipoi

50.8K 6K 3.9K

İzin verirseniz size neden 1980 yılında ve neden Londra'da olduğumu açıklayayım. More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm (M)
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm (M)
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm (Final)

25. Bölüm (M)

1.5K 144 75
By Boipoi

"Yüzüme bakmaya biraz daha devam edersen seni polise teslim edeceğim." Bana yaptığı itiraf ve öpüşmemizden andan beri yanakları normale dönememişti. Suratın yoğun bir pembelik ve ışıltı vardı. Uzun yol boyunca öpüşmemiz aklına geldikçe direksiyonu daha sıkı kavrıyor ve dudaklarını kemiriyordu.

Tamirci gelip gittikten sonra bir daha öyle bir yakınlaşma sağlayamamış, hatta düzgün cümle bile kuramamıştık. Benzinlikte verdiğimiz mola ve ona yolu tarif etmem dışında hiç konuşmamış bile sayılırdık. Gözlerimin içine bakmaya bile çekinir bir haldeydi. ,

"Lütfen sana bakmama izin ver." Dedim, yüzüm ondan tarafa dönüktü ve yanağımı arabanın koltuğuna yaslamıştım. Hala benden hoşlandığı gerçeği bütün bedenimin için lavlar geziyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu. Sıcacık ve yakıcı bir histi.

"Hayır, dikkatimi dağıtıyorsun." Bana beni sevdiğini söylemişçesine mutlu oldum ve sırıttım.

"Dikkat çekici olduğumu mu söylemek istiyorsun?"

"Hayır, biraz daha bana bakmaya devam edersen kaza yapacağız demek istiyorum." Benden hoşlandığını söylemişti ama yine de duygularını bilmediğim için şansımı zorlamamak amacıyla sözünü dinledim.

Çevre yolunu aştıktan sonra onu evimin olduğu caddeye doğru yönlendirdim. Tuhaftı, bir zamanlar gittiğim, her gün geçtiğim yollardı. Biliyordum, tarif edecek kadar tanıyordum ama aynı zamanda o kadar yabancıydı ki sanki yıllarca burada yaşamamış gibiydim.

"Bana ne gibi bir ilaç verdiler böyle." Caddenin tanıdık ama bir o kadar yabancı oluşu beynimi bulandırdığı için gözlerimi kapadım.

"İyi misin?" Baekhyun'un arabayı yavaşlattığını fark ettim.

"İyiyim." Hayır değildim. "Ben yıllarca burada yaşadım, bulvarın her yerini ezbere bilirdim. Hiçbir şey değişmemiş olmasına rağmen her şey çok bulanık. Sanki burada yıllarca yaşamış olan ben değilmişim gibi. Sanki rüyamda gördüğüm bir anı canlandırmaya çalışıyorum."

"Sehun seni duygusal anlamda hadım etmeye çalıştılar. Seni tetikleyen, insanları öldürmene yol açan her şeyden seni arındırmaya çalıştılar. Öfkeni kontrol altına almak istediler. Bir terslik çıkmasaydı başaracaklardı da."

"Terslik değil. Terslikten çok daha güzel bir şey." Yeniden gözlerinin içine baktım. İyi ki ona aşık olmuştum.

"Her ne ise işte. Ne taraftan gideceğiz?" Evime çıkan sokağa varmadan hemen önceki kavşağa geldiğimizi o an fark ettim.

"Sola girmen gerekiyor." Saatlerdir araba kullanıyordu. Yorulduğunu biliyordum. Yorulmamasına imkan yoktu ama ne şikayet etmiş ne de bir an olsun direksiyonu bana vermeyi kabul etmemişti. "Sokağın sonundaki ev." Başını eğerek sokaktaki evleri şöyle bir süzdü.

"Kardeşimin burs parasıyla alışveriş yapan adamın burada yaşadığına inanmak zor geliyor."

"Sen bir de benim evimi görsen." Sokaktaki en gösterişli ev benimkiydi ama hala durup durmadığını bile bilmiyordum evimin. Ya da içinde başka birinin yaşayıp yaşamadığını.

"Dikkat çekmemek için arabayı burada bırakıp yürüyelim." Onu onaylayarak şapkayı ve kemik gözlüğü tekrar taktım. Sabahın beşiydi ve sokak lambalarının aydınlattığı yerler dışında her yer karanlıktı. Arka koltuktan büyük bir sırt çantası aldı. Şimdilik çanta boştu. Evime gittiğimizde umarım doldurmayı başarabilirdik.

Sokak boyunca kaldırımlara dikili olan ağaçların altından geçtik. Sokağımda en son hatırladığım kadarıyla polis kameralarından yoktu fakat yaşayanların kendi kişisel güvenlikleri için kullandıkları kameraları elbette vardı. Olabildiğince gölgelerde ve ağaçların yakınlarında yürüdük o yüzden.

"İşte benim evim." Dedim villamın önüne geldiğimizde. Bembeyaz büyük bir üç katlı villaydı. Bu kadar büyük bir eve ihtiyacım olmamıştı hiçbir zaman. Ailemizden bize kalan parayla kardeşime ne yapmak istediğini sormuştum o da büyük, en büyüğünden bir ev istediğini söylemişti. Ben de bu evi almıştım ama çok fazla burada vakit geçirememişti.

"Sunhee'nin neden her gün bu eve gelmek için can attığını şimdi anlıyorum. Biz o zamanlar şehrin daha çok kuzey tarafındaydık, hani şu genelde fakirlerin yaşadığı tarafta." Benimle dalga geçerek bahçe kapısından sessizce içeri süzüldü.

Her şeyin çok farklı olduğu bir dünyayı hayal edemeden duramadım. Kardeşim ölmeseydi, ben intikama susamamış olsaydım da Baekhyun'la tanışabilirdim gibi geliyordu. Elbette bir gün kız kardeşimin en yakın arkadaşının seksi abisiyle tanışmam gerekecekti çünkü.

Bahçemdeki yürüyüş yolu tamamen otlarla kaplanmıştı. Bu da burada halen daha kimsenin yaşamadığını gösteriyordu. Özel mülkiyetimi herhangi bir yere bağışlamadıklarına sevinmiştim.

"Sen burada bekle. Ben ne olur ne olmaz evin etrafını dolaşacağım. Birilerinin yaşamadığından emin olmalıyız." Bahçe çürümüş meyve kokuyordu. Kimsenin burada yaşamadığı ve komşuların da korkularına buraya yaklaşmadığı kesindi.

Yoksa bahçemde erik, kayısı ve vişne ağacı vardı. Genelde herkes bahçemizi bu yüzden ziyaret ederdi. Kardeşim istediği için dikmiştim ama sanki kendisi için de bütün komşularımıza dağıtmak için istemiş gibiydi. Elinde koca bir sepet bütün sokağa gidip meyve verirdi. Hayat dolu gülümsemesini özlemiştim.

"Sanırım gerçekten kimse yaşamıyor. Mutfak camın dışarıdan örümcek ağı olmuş." Acaba evimin içi ne haldeydi? Her zaman temiz ve düzenli tuttuğum evimin bu sefer o kadar da temiz olmadığına emindim. Yıllar olmuştu kapısını açmayalı. En son bu evden teslim olmaya gitmek için çıkmıştım.

Çalıların ve otların bacaklarımıza sürttüğü bahçede yürüyüp giriş kapısına ulaştık. Ben kapı şifremi tuşlarken Baekhyun her ihtimale karşılık ortalığı kolaçan ediyordu. Bazı şeyler rüyamdaki gibiydi. Baekhyun her zamanki gibi temkinli davranıp arkamı kolluyordu.

Bir hayal dünyası içinde yaşadığım sürece Baekhyun'u bırak kendi evime getirmeyi kendi dünyama getirebileceğimin hayalini bile kuramamıştım. Fakat şimdi gerçek Baekhyun geçmesi için açtığım kapıdan içeri adım atıyordu. Nefesimi tuttum. Keşke her şey normal olsaydı. Keşke her şey normal olsaydı ve onu gerçek anlamda evime getirmiş olsaydım. Vakit geçirmek için, güzel ve iyi vakit geçirmek için.

Elindeki fenerle yolunu aydınlatan Baekhyun'a baktım içim titredi. Eğer her şey normal olsaydı ve onu normal şartlarda evime getirmiş olsaydım ona yapacaklarımın hayali karşısında nutkum tutuldu.

"Sana diyorum, odan ne tarafta?" Ahlaksız düşüncelere o kadar çok dalmıştım ki Baekhyun'un bana bir şeyler söylediğini yüzüme feneri tuttuğunda fark ettim.

"Üst katta." Merdivenlerin olduğu yeri işaret edip o tarafa yürümeye başladım. Baekhyun yolumu aydınlattı. Normal şartlarda dedim kendime. Normal şartlarda olsaydık Baekhyun bu merdivenleri yürüyerek değil kucağımda, bacakları belime kenetlenmişken çıkardı.

Günlerdir geri plana ittiğim bütün cinsel düşünceler arabada paylaştığımız öpücük yüzünden yeniden beni ele geçirmişti. Baekhyun nefes kesiciydi ve ben o kadar gün ona dokunmadan nasıl yaşamıştım bilmiyordum.

"Rüşvet falan mı alıyordun sen?" Odamın kapısını açtığımda Baekhyun'dan duyduğum ilk söz bu olmuştu. Kahkahama engel olamadım. "Bu evi karşılayabilmek için çok para kazanıyor olman gerekir. Doktorların bu kadar kazanmadığına eminim."

"Evi ailemden miras kalan parayla aldım. Buradakileri ise kendi paramla." Giysi dolabı olarak kullandığım odayı açtığımda feneri oraya doğrulttu.

"Aman Tanrım." Dedi hayretle. "Sana marketin indirim reyonundan eşofman aldım." Dediği şeyi anlamayarak karanlığa alışan gözlerimle yüzüne baktım. "Karnını köşe başındaki ucuz Çin restoranından doyurdum ve evim dökülüyor. Kesin fakirliğimizi görüp bize acımışsındır."

"Biraz zorlandım. Özellikle bana verdiğin kısa pantolonlar yüzünden zorlu günler yaşadım ama sorun değil." Gülerek odama şöyle bir göz gezdirdim. İşe yarayabilecek şeyler düşünürken odamdaki raflarda duran süs mumları aklıma geldi. "Çakmağın var mı?" Siyah çantasını karıştırarak içinden çakmak uzattı. Mumları tek tek yakıp bizi fener tutma zahmetinden kurtardım.

"Şimdi böyle bakınca odan gerçekten hoş görünüyor." Meraklı gözleriyle odamı taradı. Bakışlarımız aynı anda büyük yatağıma kaydığında benim içim karıncalandı. O ise hızlıca gözlerini kaçırdı. İki mum alıp giysi odama götürerek birbirine çapraz iki ayrı yere koydum.

"Ne yalan söyleyeyim, başta delirdiğini düşündüm ama bu gerçekten harika bir plan." Gururlu bir gülümseme eşliğinde kapının hemen yanındaki çekmeceleri açarak başladı.

"Buradaki kravatlarla dünyayı bile kurtarırız bence." Hepsi pahalı marka olan kravatlarıma açıp bakarken derin bir nefes aldım. Bana izin verse o kravatlarla kendi dünyasını çok güzel kurtarabileceğimi göstermek isterdim.

"Saatleri görmeden karar verme derim." Saat çekmecemi açtım. Saat sahibi olmak benim için hobi gibi bir şeydi. Baekhyun kısık bir çığlık atarak çekmecenin başına üşüşmesine bakılırsa iyi ki pahalı bir hobi edinmiştim.

"Bunları iyi fiyata okutabileceğimize eminim!" Heyecanla bana döndüğünde aramızdaki mesafenin bir adımdan fazla olmayışı onu ürküttü. Önce gözlerini kaçırdı, bedenini de kaçırmak üzereyken o kalan son adımı da kapatıp çekmece ile kendi vücudum arasına hapsettim.

Mum ışığında bile titreyen kirpiklerini ve kızaran yanaklarını seçebiliyordum. Öylesine güzel bir adam vardı ki karşımda. kalbim heyecandan çarpıyor, avuç içlerim terliyordu.

"Hiç aklıma gelmezdi." Diye mırıldandım suratına karşı.

"Ne-ne?" Kekeleyen dudaklarını dudaklarımla hapsetmek istedim yeniden. Kulağına yaklaştım.

"Senin beni soymaya bu kadar hevesli olacağını." Seçmeyi tercih ettiğim cümle onu tepeden tırnağa ürpertti ve heyecanla kendini geri yaslandı.

Bu hareketiyle kalçasını dayadığı çekmece aniden kapanınca dengesi bozuldu ve dolaba olduğu gibi sırtını geçirdi. Onu tutmakta geç kalmıştım. Kaldı ki bu heyecanlı ve gergin halini görmek de hiç fena değildi.

"İyi misin?" Diye sordum iyi olmadığını bilmeme rağmen. Canı acıdıysa diye endişe ettim.

"Sanırım." Kendisini toparlayıp çekmeceyi geri açtı ve saatleri sırt çantasına doldurmaya başladı. Gerçekten küçük bir hırsız gibi el çabukluğuyla çantasına dolduruşu komiğime gitti. Her şeyi yapabilme yeteneği sadece rüyamla sınırlı değildi anlaşılan.

Çantasına koymak üzere olduğu kahverengi eski saati görünce elinden tutarak onu durdurdum.

"Bunun bende kalmasını tercih ederim."

"Tanrım çok özür dilerim. Düşüncesizce davrandım. Bunlar senin için önemli olmalı. Öyle bir anda hepsini çantama indirir gibi..."

"Sadece bu." Dedim kahverengi saati gösterip. "Sadece bu önemli, babamın saati çünkü." Gözlerindeki hüznü yakalayınca üzüldüm. Benim için oldukça geride kalmış bir olaydı. Saati bileğime takip Baekhyun'a yardımcı olma amacıyla kravat iğnelerimin ve kol düğmelerimin olduğu kutuyu buldum.

"Pırlanta mı o?" Kutuya göz ucuyla bakıp kol düğmemi gördü. Sürekli takım elbise giydiğim için böyle şeylerimin olması beni şaşırtmıyordu. "Buraya gelmenin iyi fikir olacağını biliyordum." Kesinlikle öyleydi. Planı neydi bilmiyorum ama benim için Sunhee'ye ayırdığı parayı kullanmamasına sevinmiştim.

Çantaya birkaç değerli eşya daha doldurduk. Baekhyun takım elbiselerimi karıştırıp pahalı markaların içinden gerçekten pahalı olanları ayırıp kılıfıyla birlikte sırt çantasının yanına koydu. Böyle şeyler nereye satılır herhangi bir bilgim yoktu ama Baekhyun biliyor gibi görünüyordu.

"Tamam, görünen o ki yağmalayacağımız başka bir şey kalmadı." Dediğinde gülerek başımı iki yana salladım ve giysi odasından çıkıp yatak odamdaki gömme dolaba yürüdüm.

"Aslında son bir şey daha var." Dolabın kapağını açıp Baekhyun'a takdim ettim. Alkol dolabımın kapılarını aralamayalı uzun zaman oluyordu.

"Macallan mı o?" Başımı salladım. Emin olamayarak dolaba doğru yaklaştı. "Gerçekten o dolap baştan aşağı Macallan viskileriyle mi dolu şimdi?" Başımı salladım.

"İçmek ister misin?" Aslında amacım bu içkileri ona hediye olarak vermekti ama ağzımdan neden içmeyi teklif etmek çıktı bilmiyorum. Sanırım bilinçaltım gevşemeye ihtiyacımızın olduğunu bağırıyordu.

"Bu doğru değil." Kendi kendine mırıldandı. "Bu doğru değil ama Sunhee'ye iyi örnek olabilmek için aylardır içki içmedim."

"Bunun anlamı evet mi?" Başını olumlu anlamda sallayınca dolabın içindeki bölmede duran çekmeceden viski bardaklarımı çıkardım. "Buzum yok ne yazık ki. Çok da iyi bir ev sahibi değilim." Şişeleri tek tek inceledi.

"Bence iyi bir ev sahibi olmaya bu yeter. İstediğimi seçebilir miyim?"

"Hepsi senin." Dolabın önünden geri çekilip elimdeki viski bardaklarıyla birlikte yatağıma yerleştim. Bu biraz tuhaftı. Yani odamda, mum ışığı altında onunla gözüm gibi baktığım viskilerimden birini paylaşacak olmam...

"Burada 42 yıllık bir viski var ama onu alırsam beni öldüreceğinden eminim." Öldürme konusunda ciddi miydi bilmiyorum. Öldürme konusunda oldukça iyiydim.

Ama hayır, 42 yıllık viskimi içti diye onu öldürmezdim. Normalde olsa belki tepki gösterirdim. Lakin o Byun Baekhyun'du. Rüyalarımın erkeği.

"Bu bakış içebilirim demek mi?" Tepkisiz kalan ifademe şüpheyle baktı.

"Sence."

"Tamam ben yine de emin olamadığım için 37 yıllıkla şansımı denemek istiyorum." Eğer müstakil bir evde yaşamasam kahkaham komşularıma kadar ulaşıp beni çoktan ele vermişti.

Elinde viski şişesiyle ayakkabılarını çıkarıp yatağıma oturduğu anda yüzünü avucunun içine gömdü.

"Tanrım ne yapıyorum ben? Eve geri dönmemiz lazım, bunu içersem araba kullanamam. Ne düşünüyordum ki?" Elinden şişeyi alıp jelatinini çözüp kapağını açtım ve bardaklarımıza boşalttım.

"Uykusuzluktan ve yorgunluktan ölecek gibi görünüyorsun Baekhyun. Bunu içtikten sonra uyuyup biraz dinlenirsin yarın karanlık çökünce tekrar yola çıkarız."

"Yarın oldu zaten." Saat 6 olmuş olmalıydı çoktan. Gökyüzündeki koyu karanlık açılmaya başlamıştı.

"Hiçbir şeyi düşünme ve kendin için bir şey yap." Bardağı ona uzattım. Kararsızlıkla eline aldı.

"Eşyalarını aldım, 37 yıllık içkini içiyorum. Beni öldüreceksin değil mi?" Ne zamandır öldürme şakaları yapıyorduk bilmiyorum. Bu aramızdaki ince bir çizgi sanıyordum. Cevap vermek yerine içkime odaklandım.

Durumlar biraz farklı olsa da kendimi yeniden bulmuş gibiydim. Lüks içindeki yaşantımı, evimi özlemiştim. Ama yine Baekhyun ve Sunhee'nin olduğu o eve hiçbir şeyi değişmezdim.

"Senin için oldukça zor olmuş olmalı. Böyle bir hayatın içindeyken bir anda dünyanın en küçük kasabasında eski bir odada kalmak... Şimdi ise sorgusuz sualsiz bütün eşyalarını gasp ettim. İşleri düzgünce planlamadığım için üzgünüm."

"Baekhyun bütün bu gördüklerin benim için artık o kadar önemsiz ki. Eskiden eşyalara değer verirdim evet ama şu halime bak. Her şeyini kaybetmiş bir adamken karşıma bütün bu şeylerden çok daha değerli iki insan çıktı. Senin o sonunu düşünmeden yaptığın küçük iyilik benim için mucize gibiydi."

"Böyle düşünmene sevindim." Bakışlarını benden kaçırmasına şaşırmamıştım artık. Sessizce içkilerimizi içmeye devam ettik. Oldukça yavaş içiyorduk. Bunun birlikte içebileceğimiz ilk ve son içki olduğunun bilinciyle belki de.

Arabada olan şeyler hakkında konuşmak dilimin ucuna gelip duruyordu ama her seferinde yutkunarak sözcükleri geri itiyordum. Sırası değildi. Üzerine gidersem beklemediğim bir tepki verebilirdi.

"Bunun biraz tuhaf geldiğini itiraf etmek istiyorum." Dedim aklımı başka bir konuyla meşgul etmek istediğim için.

"Neymiş o?"

"Kendimi soymak. Eşyalarımı alıp götürmek." Tatlı kıkırtısı kulaklarıma ulaşınca şaşkınlıktan ağzım istemsiz olarak açıldı. Gözleri parıl parıl parlıyordu. Alkolle tepkimeye giren Baekhyun alarmı mıydı bu?

"Hiçbir şey şu an benim bulunduğum durum kadar tuhaf olamaz Sehun. Merak etme."

"Neymiş o tuhaf olan?" Neler olduğunu adım kadar iyi biliyordum.

"En basitinden ölümden kurtardığım bir suçlunun şu an yatağında oturmuş mum ışığında içki içmem... Bundan daha tuhaf ne olabilir ki?" Gülerek sırtımı yatak başlığına yasladım. Beni taklit ederek o da sırtını yasladı.

"Bu oda arka taraftaki şehir parkına bakıyor. Yani ne kadar mum yakarsak yakalım yangın çıkartmadığımız sürece kimse bizim burada olduğumuzu fark etmez."

"Bu bana bariz bir bahane gibi geldi."

"Ne bahanesi?" Hafifçe ona doğru kaydım. Artık omuzlarımız birbirine değiyordu. Fark etmiş gibi değildi.

"Hazır yatak da buradayken odanda beni sarhoş edip benden yararlanma bahanesi." Başımı geri atarak kahkaha patlattım. Mutfakta, salonda, üst kattaki misafir odasında, evin neredeyse her yerinde büyük geniş koltuklarım vardı. Amacım onu sarhoş etmek olsaydı her yerde yapabilirdim bunu. Hoş, hava aydınlandıkça ortaya çıkan yüz hatları düşüncelerimi aksine karartıyordu.

"Beni yakaladın." Dedim başta böyle bir düşüncem olmamasına rağmen. Ama sarhoş olsaydı ve bana izin verseydi ondan seve seve yararlanırdım.

"Zor olmadı. Arabada beni tek nefeste kucağına almandan sonra özelli-" Bunu söyler söylemez aklına bazı görüntüler dolmuş olmalıydı ki anında kıpkırmızı kesildi ve dudakları çizgi halini aldı. Sırıttım ve yüzümü ona döndüm.

"Seni korkuttum mu yoksa?" Bu mesafeden yutkunduğunu izlemek çok güzeldi.

"Rüyanda..." Bir anda gözlerini kısıp tehditkar bakışlar atmaya başladı. Ne ara konu değiştirmiştik. "Rüyanda tam olarak neler yaptık?" Bu soruyu arabada da sormuştu ama o zaman bu kadar komik gelmemişti.

"Baek bunu bilmek istemezsin."

"Bilmek istiyorum." Kesinlikle bilmek istemezdi.

"Seninle olduğum ateşli rüyalarımı dinlemek istediğini sanmıyorum Baekhyun. En fazla ne kadar ateşlidir diye küçümsüyor olabilirsin ama asla küçümseyeceğin şeyler görmedim." Biraz daha utanırsa yüzünün mora döneceğinden korkuyordum. "Hala merak ediyor musun?" Yüzünü diğer tarafa çevirip içkisinden büyük bir yudum aldı. "Eğer merak ediyorsan gösteririm ama anlatamam Baek."

Keyifle gülerek içkimi dudaklarıma götürdüm. İkimizin de bardağı boşaldığı için şişeyi alıp bardaklarımızı doldurdum. Baekhyun elindeki sıvıya dalgın dalgın bakıp tekrar büyük bir yudum aldı. Kaç yaşında adamdı. Çarpacağını söylememe gerek yoktu herhalde.

"Ben iyi bir abiyim." Buna şüphemiz yoktu zaten. "İyi bir çocuktum da. Ailem hep takdir etti. Çalıştığım işlerde de başarılıyım ve insanlar beni sever. Dürüst ve iyi kalpli biriyim. Çok bir şey kazanmasam da hafta sonları hayır kurumlarına gidip gönüllü çalışıyorum ve oldukça küçük miktarlarda bağışlar yapıyorum. Toplumsal kurallara saygılıyım ve ahlaklı biriyim. Doğru ve iyi biri olmalıyım. Sunhee yıllardır tek başıma yetiştiriyorum. Annesiz bir kız çocuğunun yetişmesinin zorluğunu çok duydum ve olabileceğimin en iyisi olmaya çalışıyorum."

"Biliyorum." Konuyu nereye getirmek istiyordu bilmiyorum. Bütün bunları zaten herkes biliyordu.

"Ama hayatımda ilk defa doğru olmadığından emin olduğum bir şeyi yapmak istiyorum. Bencilce, sadece kendimi düşünerek hareket etmek istiyorum."

"Ne istiyorsun?" Diye sordum merakla. Bardağında kalan içkiyi bir anda dikip yüzünü kusar gibi ekşitmesini beklemiyordum.

"Bana göstermeni istiyorum." Bir an bütün vücudum titrediği için bardağımı düşürecek gibi oldum. Ama yanlış duyduğuma veya anladığıma emindim.

"N-neyi?"

"Rüyanda yaptığımız şeyleri." Şimdi bardağın tamamını kafaya dikme sırası bendeydi. Bunu yapar yapmaz yemek borumda çıkan yangınla pişman olmuştum ama çok geçti.

"Baekhyun sen..." Nefesim kesildi. "Sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Farkındayım." Vücudumu ani bir panik ve şok dalgası sardı. Doğru anlıyor olamazdım.

"Doğru anlayıp anlamadığından emin değilim. Rüyamda gördüğüm şeyler hiç de senin isteyeceğin tarzda şeyler-"

"Ne istediğimin farkındayım. O tamirci gelmese neler olurdu Tanrı bilir." Tamam, artık en azından Tanrı'dan başka ben de biliyordum.

Bir süre kafamda durumu tarttım. Rüya mıydı değil miydi bilmiyorum. Belki bir anda sıçrayarak uyanacaktım ve ceza evindeki hücremde olacaktım veya Baekhyun'un misafir odasında Sunhee'nin tiz sesiyle uyanacaktım. Düşünmemeliydim. Aylardır düşünüyordum.

Dönüp Baekhyun'un dudakların kapandım. Kapandım basit bir kelimeydi. Saldırdım demem daha mantıklıydı.

Onu uzun uzun tadını çıkararak öpmek isterdim. Ki inanın bunu denedim ama yapabileceğimden pek emin değildim. Duymuştum, kendi kulaklarımla benimle olmak istediğini duymuştum. Bu fırsatı ne rüyada ne Londra'da ne küçük bir kasabada ne de yatağımın üstündeyken kaçırırdım.

Ensesinden tutarak onu kendime daha fazla bastırıp dilimi aralanan dudaklarından içeri yolladım. İkimizin de vücudu sanki yer ayaklarımızın altından kayacakmışçasına titriyordu. Sabırsız ellerimi belinde dolaştırdıktan sonra üzerindeki kıyafeti aşarak soğuk parmak uçlarımı teninde gezdirdim. Heyecanla kasılan karnı ve dudaklarımdaki sıklaşan nefesleri kasıklarımda sancıya neden oldu.

Dudaklarımı kısa süreliğine ondan ayırıp özlediğim, rüya bile olsa bir zamanlar sahip olduğum tenine ulaşmak için üstündeki kıyafetlerden kurtuldum. Beyaz ve zayıf gövdesi bütün çıplaklığı ile karşımda kaldığında her şeye rağmen utandığını görebiliyordum. Onu tedirgin etmemek için üzerimdeki oduncu gömleğini bir çırpıda çıkardım.

Göz ucuyla beni incelemeye çalıştığının farkındaydım. Spordan çok uzak kalmıştım, eskisi kadar diri bir görüntü sunamıyordum ama o yine de gördüğü şeylerden memnun kalmış gibi dudak ısırmıştı.

"Her an Sunhee gelip beni uyandıracakmış gibi geliyor." Dedim boynuna sokulup öpmeye ve kokusunu içime çekmeye başlamadan önce.

"Şu anda kız kardeşimden bahsetmen pek sağlıklı olmayabilir." Bizzat kendisi tarafından şekilsizce kesilmiş saçlarıma ince parmaklarını daldırdı.

"Delirdiğimi düşünebilirsin ama yemin ederim ki bu kokuyu rüyamda da aldım. Çok güzel kokuyorsun ve rüyamda bile böyle kokuyordun."

"Ben şu an kendi deliliğimi düşünüyorum. Sorun değil." Dudaklarımı hassas teninde gezdirdiğim sırada hareketlenip yuvarlanmamıza sağladım.

Şimdi yatağın diğer ucunda, alt alta, üst üsteydik. Ellerimi çarşafıma yayılmış saçlarının hemen iki yanına koydum. Yeni pozisyonumuz onu biraz şaşırtmış ve nefesini kesmiş olabilirdi. Ancak ikinci bir sonu gelmez öpüşmeyi başlatan bu sefer o olmuştu. Beni gerçekten istiyor oluşu inanılmazdı.

"İlk birlikteliğimizde berbat bir moteldeydik. Yan odamızda sevişenlerin seslerini duyuyorduk."

"Dur bir saniye. Bunu bir kereden fazla mı yaptık?" Yaptık. Sanki gerçekten benimle bir şeyler yapmış gibi konuşması oldukça tatlıydı.

"Evet." Burnuna dudağımı bastırdım. "Sen motel görevlisinin verdiği ucuz bir prezervatifi aldın."

"Tanrım." Yüzünü omuzlarıma gömdü. "Bunu niye yaptığımı sormak istemiyorum."

"Benim bile anlam veremediğim çok fazla şey yaptın." Hem de çok fazla şey. Başını gömdüğü yere dudaklarını bastırdığında kalbim alev almış gibi yandı.

Onu ikinci kez utandırmamak için ilk önce kendimi tamamen çıplak bırakmaya karar verdim. Pantolonumun düğmesini çözerken bana yardımcı olması beklediğim bir şey değildi gerçi.

"Beni soymaya gerçekten hevesliymişsin." Gözleri şaşkınlıkla büyüdü ve tekrardan yüzünü sakladı.

"Bu arada böyle bir şeye ihtiyacımız var mı bilmiyorum." Neyden bahsettiğini bilmiyordum. "Sık sık birileriyle birlikte olan biri değilim." Korunmaktan mı bahsediyordu. Evimde öyle bir şeyin varlığından şüpheliydim. Evime birilerini getiren biri değildim.

"Kendimden bahsetmek istemiyorum. Bütün test sonuçlarımı biliyorsun zaten."

Tatlı tatlı gülmesini fırsat bilerek bacaklarına uzandım ve rahat giysisini bir çırpıda çıkardım. Kendi pantolonumu çıkarmama yardım etmesine rağmen onu soyarken yüzüme bakamayacak kadar utangaç olması inanılmazdı.

İkimiz de tamamen çıplak kaldığımızda üstüne tam anlamıyla uzandım ve tenlerimizin temas etmesini sağladım. Bacaklarını belime dolamasını beklemiyordum ama bunu yapmıştı ve bunu yapması aklımı yitirmeme neden olmuştu. Giderek sertleşen aletim kasıklarına sürtüyordu. Uzuvlarımız özlemle birbirine çarpıyordu.

"Rüyanda beni sevmiş olman inanılmaz." Bu itirafı benden derin bir öpücük kazanmasına neden oldu.

"Sana daha inanılmazını göstereyim." Çenesini dudaklarımın arasına alıp hafifçe emindim. "Seni gerçekte nasıl sevdiğimi göstereyim."

Çenesinden başlayarak göğsüne kadar öpücükler kondurarak ilerledim. Çoktan irkilmiş göğüs uçlarıyla ayrı ayrı ilgilendim. İniltileri ve gövdesini kıvırıp kendisini ağzıma daha çok yakınlaştırması başımı döndürdü. Göğüslerinin tadını aldıktan sonra üzerinde yeniden yükselip tatlı yüzüyle yüz yüze geldim.

"Benim için bunu yapmanda bir sakınca var mı?" Parmaklarımı dudaklarının etrafında gezdirdim. Demek istediğim şeyi anlayarak dudaklarını araladı. Gözlerimin içine bakarak işaret ve orta parmağımı emerken kendimi kaybedecek gibi hissettim.

Sınırlarımı daha fazla zorlamamak adına yeterli olduğunu düşündüğüm noktada elimi çekerek sevimli kalçalarının arasına götürdüm. Diğer elim ensesinde, onun elleri ise omuzlarımdaydı.

Yavaşça parmaklarımı sıkılığından içeri gönderip onu kendim için, bizim için hazırladım. Rahatsızlık hissiyle buruşturduğu yüzü nedeniyle her şeyi bırakıp sadece onunla saatlerce öpüşmek istemedim desem yalan olurdu ama ne istediğini biliyordum. Onun hevesini kırmak isteyeceğim son şeydi. Onu gevşetmeye çalıştığım uzun bir sürenin ardından rarmaklarımı içinden çıkartıp kendimi sıvazladım.

"Canını acıtırsam söyle tamam mı?"

"Canımı acıtmayacağına o kadar eminim ki." Kollarını boynuma doladı ve başını alnıma yasladı. Bu bir rüya veya hayal olacak kadar güzeldi. Baekhyun benimdi ve benim oluyordu. Bana karşı bir şeyler hissediyor, güzel vücudu benim dokunuşlarımla zevke geliyordu. Kendimi hiç bu kadar kutsanmış hissetmemiştim.

Yavaşça içine girmeye başladım. Benim için bu eylemi yapmayalı yıllar olmuştu. Cayır cayır yandığımı kendime itiraf etmekten de çekinmiyordum. Yılların susuzluğunu hayallerimdeki tek insanlarla gideriyordum ve bu midemin zevkle çalkalanmasına neden oluyordu.

Belime dolanan bacaklarını bütün gücümle sıktırıp kendimi ona daha fazla ittiğimde inledi. Acıdan veya zevkten. Ayrımını yapacak kadar kendimde değildim ama yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Yaptığım şeyden çok da şikayetçi gibi görünmüyordu.

"İz kalacak." Dedi bacaklarındaki ellerimi tutarak. İz kalacaksa neden ellerimi tenine daha fazla bastırıyorsun diyemedim. Onun yerine ikimizin de bu bir olma mevzusuna alışmasını bekledim. Alıştıktan sonra yapacağım çok şey vardı.

Gözle görülemeyecek kadar bir mesafede geri çekildim ve sonra içine tekrar yerleştim. Kalçalarını bana sürterek cesaret almama neden oldu ve bu sefer daha fazla geri çekilip tamamımı alacağı şekilde içine itildim.

Bacaklarındaki ellerimde olan ellerini yeniden omuzlarıma götürüp acısına ve zevkine ortak olacak bir yerler aradı. Güzel ellerinin narin tırnaklarıyla beni kedi gibi tırmalamasına gülerek içinde git gel yapmaya başladım.

Çok güzeldi, çok sıcak ve daracıktı. Ve sürekli kalçasını hareket ettirerek bana yardımcı oluşu harikaydı. Bedenini hafifçe yukarı kaldırıp ellerimi sırtına yerleştirdim. Bir elim bel oyuntusunu okşarken diğer elim sırtında, hareketlerimizi destekliyordu.

İyice hızlanıp baş döndürücü bir tempo elde ettik. Adımı mırıldanarak beni dünyanın en mutlu adamı yaptı. Hoş, benden hoşlandığını söyleyerek bunu zaten başarmıştı. Ama artık dünyanın en mutlu adamından daha da mutluydum.

Sınıra geldiğimi hissederek penisini avucumun içine aldım. Mırıltıları yükselmiş ve aklımı bana kaybettirecek kadar derinden gelen iniltilere dönüşmüştü.

Onun altımda kıvranışlarını, kendini bana bastırması ve titremeleri derken kasıldım ve onunla aynı boşaldım. Bu dehşet ötesi bir histi ve ben bu his olmadan o kadar zaman nasıl nefes almıştım bilmiyorum.

İçinden çıkıp yanına devrildim. Hala bu olanların gerçek olduğuna inanmadığım için ellerimi yüzüme götürüp kendimi tokatladım. Uyanmıyordum. Lanet olsun ki uyanmıyordum. Neyse ki uyanmıyordum.

"Tanrım." Dedi Baekhyun nefes nefese. "Buna inanamıyorum." Sen bir de bana sor demek istemiştim ama sonra ikimizin terli bedenlerini örtünün altına sokmanın faydalı olacağı aklıma geldi. Baekhyun'u rahatsız edip altından örtüyü çekmek yerine dolabıma gidip temiz bir örtü çıkardım. Üzerimizi örttükten sonra kolumu uzatarak onu kendime çektim.

"Ne diyeceğimi bilemiyorum." Beni dünyanın en mutlu adamı yapmıştı. Beni kutsamıştı. Hayatımdaki tek ışık olmuştu ve ben gerçekten ne diyeceğimi bilmiyordum. Ona aşık olduğumu söylersem vereceği karşılıktan korktuğum için sustum.

Bana biraz daha fazla sokulup başını koyacak rahat bir yer bulduktan sonra uykulu bir sesle mırıldandı.

"Haklıymışsın. Uyuyup dinlenmemiz lazım." Gözlerini kapattığında saçlarına öpücük kondurdum.

"Her şey için teşekkür ederim Baekhyun."

"Ben de Sehun. Ben de."

Tanrım ben ona deli gibi aşıktım. 

Continue Reading

You'll Also Like

4.3K 235 22
2 grup lise öğrencisi nefretinin aşka dönüşümü.. Küçük bir sürpriz var daha fazla açıklama yaparsam beni deli sanabilirsiniz.. #wangyibo #xiaozhan...
23.8K 1.7K 60
ashleys: hepimiz intihar edelim o zaman napalım
22.4K 2.9K 25
" Bütün dünyaya karşı sadece onlar vardı, biri kanatlı, diğeri ucube iki adam." Deneyler yaptılar. Denekleri öldürdüler. Kendi amaçları için başkalar...
18.4K 1.6K 30
"Mamihlapinatapei" (Yagan dili) - ikisi de aralarında bir şeyler olmasını aruzlayan ama bunu başlatmakta isteksiz olan iki kişinin anlamlı ama konuşm...