Doktor Hanım (TÖRE)

By kirlikanat

276K 8.8K 2.5K

"Benden kaçabileceğini mi sandın? Nereye kaçsan bulurum seni. İntikamımı almadan sana yaşamak yok." O, Çınar... More

1. bölüm - Berdel
2. bölüm - Mavi gözler
3. bölüm - İntikam Uğruna
4. bölüm - Heves
5. bölüm - Cehenneme Giriş
6. bölüm - Tokat
7. Bölüm - Dudaklar
8. Bölüm - Vazgeçmek
9. Bölüm - Kirlenmiş Ruhlar
10. bölüm - İstek
11. Bölüm - Şart
12. Bölüm - Yıkılış
13. Bölüm - Beklenmedik karar
DUYURU
14. Bölüm - Yolun sonu
15. bölüm - Gecenin Karanlığı
16. Bölüm - Şans
17. Bölüm - Kırgın
19. Bölüm - Kaçış
20. Bölüm - Kuma

18. Bölüm - Asistan

6.8K 262 80
By kirlikanat


Biliyorum bana kızmakta haklısınız buraya aylardır uğramadım. Bunun nedeni verdiğim emeğin kesinlikle karşılık görmemesiydi. Tek isteğim oy ve yorum yapmanız sizin güzel fikirleriniz beni motive ediyor. Daha çok yazma isteği duyuyorum.

Sizi seviyorum bundan sonra elimden geldiğince yeni bölüm atmaya çalışacağım herşey için teşekkür ederim ailem ❤

Buyrun okumaya geçelim ozaman.

Kırgınlık...

Bu tek kelime ne kadar basit gelsede o kadar da basit değildi. Kızmak farklıydı bir de kırılmak. Kızan insan öfkelenmiştir ve o öfke bir anlıktır. Yada bir saatlik? Bir gün? Bir hafta yada bir yıl? Bir şekilde geçen gittikçe körelen bir duyguydu.

Fakat kırılmak daha farklıydı. İnsanoğlu üzülünce kırılırdı. Kırgınlık, yara gibiydi. O yarayı sadece ilacı iyileştirirdi. O ilaç ise bendim. Yara ise Çınar...

Onu üzmüştüm. O, benim ağzımdan çıkan kelimelere alınırken ben onun her türlü şiddetine katlanmıştım. Fiziksel yada ruhsal. Her türlü zararına bir silgi çekmiştim. Kalemin kağıda verdiği hasar geçer miydi? Asla. Fakat görmezden gelinebilirdi. Üstüne tekrardan yazı yazılıp, kullanılabilirdi o kağıt. İşte bizi anlatan terim tamamiyen bundan ibaretti.

Çınar'ın gözlerinin içine baktım. Ona söylediğim cümle karşısında tutulmuş gibiydi. Gerçekten kadını olmak istemiştim. Bana dokunmasını kendi dilimle ima etmiştim. Bana ilk dokunduğunda razı değildim. Hatta zor durumda bırakmıştı beni. Bunu unutmuş değildim. Peki neden şimdi kendi rızamla ona izin veriyordum? Bilmiyorum. İşte ip burada düğümleniyordu. Kendime açıklayamadığım şeyler vardı.

"Kendini affettirmek için yapıyorsun. Yapma. Sen istemediğin sürece, sana dokunmamaya yemin ettim."

Kendimi affettirmek için değildi. Bana gerçekten dokunmasını istiyordum. Kulağa ahlaksızca gelebilirdi bu kadar istekli olmam. Elimde değildi. Çınar'ın kokusu beni mest ediyordu. Bunu şuan itiraf ediyordum.

"İstiyorum. Kendimi affettirmek için falanda değil."

Kapalı gözlerimi daha fazla sıkarak utancımı gidermeye çalıştım. O kadar yakındık ki hızla atan kalbimin seslerini Çınar'ın duyduğuna yemin ederdim.

"Peki neden sıkıyorsun kendini bu kadar? Yine canını yakarım diye mi korkuyorsun?"

Gözlerimi hafif aralayıp kirpiklerimin arasından baktım. Benim gibi gözleri kapalıydı. Alnı alnıma yapışmış nefesi nefesim olmuştu.

"Utanıyorum. Daha önce birine karşı bu kadar ahlaksız bir teklifte bulunmamıştım."

Güldüğünü duydum. Bende güldüm. Kapalı olan gözlerini açıp gözlerime baktı. Elleri belimde keşfe çıkmıştı.

"Çok güzelsin. Yüzün, kalbin, bedenin, düşüncelerin, gözlerin, herşeyinle saf ve güzelsin."

İltifatları karşısında sustum. Kendimi sadece o âna bıraktım. Düşünceler beynimi öyle esir almıştı ki kendimi yitiriyordum. Yok oluyor gibiydim. Boğuluyordum fakat bu akıntıdan çıkabileceğim bir yol yoktu.

Çınar'ın çalan telefonu ikimizi uzaklaştırmıştı. Sıkıntıyla nefesini üfleyip telefonu açtı. Benden daha da uzaklaşarak balkona çıktı. Kendimi yatağın üzerine bırakıp tavana gözlerimi diktim. Aklımdaki planlarım kendiliğinden yerini buluyordu. Öyle birşey yapacaktım ki Çınar bana yaşattığı şeylerin her dakikasından pişmanlık duyacaktı. Onu affetmiş değildim. Bana yaptıkları hep aklımdaydı. Sadece şimdilik onun istedikleri olacaktı. Öncelikle bana güvenmeli ve inanmalıydı.

***

Güneşin ışıkları göz kapaklarıma vuruyordu. Gözlerimi açıp odaya göz attım. Her sabah burada uyanmamak için geceleri uyumadan önce dua ediyordum. Kafamı çevirip Çınar'a baktığımda ise hâlâ uyuyordu. Yavaşça kalkarak onu uyandırmamaya çalıştım. Banyoya girip güzel bir duş aldım. Giyinme odasına giderek üzerime zümrüt yeşili ve siyah dantelleri olan elbise giydim. Krem rengi, süet ve çok az topuğu olan ayakkabıyı da giydiğimde hazırdım.

Odaya geçip duvardaki saate baktım. Sekizi gösteriyordu. Çınar'ı kaldırıp kaldırmamak arasında kalmıştım. Omuzu hâlâ iyileşmiş değildi. Fakat ağrısı yoktu. Her gün pasumanını düzenli olarak yapıyordum. Biraz daha uyumasını düşünerek odadan çıkıp alt kata indim. Evde koşuşturma vardı. Neler olduğunu anlamayarak Emine annenin yanına gittim.

"Neler oluyor anne? Ne bu telaş?"

Emine anne beni köşeye çekerek konuşmaya başladı.

"Bak kızım dün uyumasaydınız size söylecektim fakat geldiğimde uyuyordunuz. Karan evlendiği zaman Diyarbakır'a gitmeyecek. Bu kısa sürede onlara evde bulamadığımız için bir süre bizde kalacaklar. Düğün de bu avluda olacak."

Duyduklarımın şokuyla bir süre konuşmadım. İkra ile aynı evde kalmak istemiyordum. Bana söylediği kelimeleri unutmuş değildim. Yinede Emine anne için sesimi çıkartacak değildim. Başımı sallamakla yetinip mutfağa girdim.

"Kahvaltı hazır gelin hanım. Çınar ağamı uyandıracak mısınız?"

Zeynep imalı bir bakış atıp arkasını döndü. Neler olduğunu anlayamıyordum. Zeynep'in benimle ne gibi bir derdi vardı?

"Zeynep neden bana böyle davranıyorsun? Sana bilmeden bir zararım mı dokundu?"

Tezgahın üzerindeki bulaşıkları makineye yerleştirirken yüzüme dâhi bakma gereği duymadı.

"Onu nerden çıkarttınız gelin hanım? Ben kimim ki sizinle bir derdim olsun? Koskoca Çınar ağanın karısısınız. Ne haddime."

Yumruğumu sıkıp sakinleşmeye çalıştım. Neden böyle atarlı konuşuyordu? Daha fazla orada kalmayıp odaya çıktım. Çınar hâlâ uyuyordu. Genelde bu saatlerde uyanık olurdu. Gece aklıma gelince utanıp çıkmayı düşündüm fakat bunun yerine Çınar'ı uyandırmalıydım.

"Çınar?"

Kendi sesimi ben bile zor duymuştum. Üstelik yataktan uzaktım. Yanına yaklaşıp tekrardan seslendim fakat yine uyanmamıştı.

"Çınar sabah oldu, uyan."

Omzuna dokunup uyandırmaya çalıştım. Gözlerini hızla açıp elime daha sonra yüzüme baktı.

"Günaydın kadınım. Dışarı mı çıktın sen? Ellerin buz gibi."

Ekim ayında olduğumuz için havalar soğumuştu. Özellikle sabah saatleri fazlasıyla kışı andırıyordu. Çınar ellerimi ellerinin arasına alıp bir anda yatağa çekerek üzerine düşmeme neden oldu.

"Ne yapıyorsun Çınar? Aşağıda bizi bekliyorlar. Kalk hadi."

Öyle bir sarmıştı ki beni hareket bile edemiyordum. Üstelik çıplaktı. Neyseki aramızda çarşaf olduğuna seviniyordum.

"Beklesinler. Ben karımla uyumak istiyorum belki?"

İstemsizce güldüm. Gözleri gülüşüme takılıp bir süre dudaklarımı izledi. Bu sefer kalkmayı başardım fakat kucağında oturuyordum.

"Gülüşün çok güzel. Daha önce seni güldürmediğim için kendime kızıyorum."

Utanıp ellerimle yüzümü kapattım. Çınar ellerimi çekerek başımı kaldırdı. Yinede gözlerine bakmayıp etrafa baktım.

"Utanma benden. Kocanım ben senin. Dün gece yanımda olan cesaretli kadın nereye gitti?"

O kadın sabahın ilk saatlerinde uçmuştu. Sanırım hayatımda ilk defa o yanım ortaya çıkmıştı. Bir daha geleceğini sanmıyordum.

"Annen düğünün burada olacağını söyledi. Üstelik Karan ve İkra bir süre burada kalacaklarmış. Yeni bir ev bulana kadar."

Ayağa kalkıp üstümü düzelttim. Çınar başını ovuşturarak yataktan kalktı.

"Rahatsız olacaksan gidelim Gül. Bir süre başka bir yerde kalırız. Onlar ev bulana kadar gelmeyiz buraya."

Başımı olumsuz anlamda salladım. Gülsüm teyzeye ayıp olurdu. Artık karışmıyordum. İkra'nın kendi hayatıydı. Ben ona bir abla olarak yol göstermiştim fakat o istememişti. Kendi kararlarını alacak kadar cesaretliyse zorluklarını da çekecek kadar büyümüş olmalıydı.

"Hayır benim için sorun değil. Gülsüm teyzeye ayıp olur gidersek."

Çınar banyoya girdi. Etrafı toparlayıp vaktin geçmesi için oyalandım. Akşam uzun olacaktı. Tek korkum İkra'nın pişman olmasıydı. Ne olursa olsun, o benim kardeşim, canım, kanımdı. Onun saçının teline zarar gelmesini istemezdim.

***

"Güzel oldum mu yenge?"

Dicle hediye ettiğim elbiseyi giymişti. Melekler kadar güzel olduğunu biliyordu. Neden sorma gereği duymuştu ki?

"Çok güzel olmuşsun canım. Şu küpeleri de takarsan tamam olur."

Kırmızı elbisenin üzerine altın desenli küçük küpeleri kulağına taktı. Ben çoktan hazırdım. Saks mavisi, uzun işlemeli bir elbise giymiştim. Fazla açık yada kapalı değildi. Aile büyükleri olacağı için uygun bir elbise seçmiştim.

"Ağabeyimle iyiki evlenmişsiniz yenge. Ablam gidince yokluğunu hissederim sandım ama sen onun yerini bana hiç aratmadın. Sana ne kadar teşekkür etsem az."

Boynuma sıkı sıkı sarıldı. Aynı şekilde karşılık verdim. O da benim kız kardeşim olmuştu. Onunla sohbet etmek, dertlerimi paylaşmak iyi geliyordu.

"Hadi acele et, davul sesleri gelmeye başladı. Dışarı çıkıp misafir karşılayalım."

Her ne kadar İkra'ya kırgın olsamda üstüme düşen görevi yapmaya hazırdım. Odada oturup düğünün bitmesini bekleyemezdim. Hem annem gelecekti. Onu görecek olmamın sevinci vardı içimde.

Dışarı çıkıp gelen misafirleri tek tek karşıladık. Çoğu kişi sevecen konuşurken bazıları kıskançlık yaparak gözleri ile yiyip bitiriyorlardı. Neyi kıskanıyorlardı? Dışarıdan bakınca nasıl duruyorduk. Koca konakta mutlu mesut yaşayan, elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan, hatta sürekli gezen ve gününü gün eden kişilere mi benziyorduk?

Yanılıyorlardı. Ben çok fazla şey yaşamıştım. Altı yıllık kurulu düzenimi yıkıp gelmiştim buraya. Kardeşimin için kendi hayatımı hiçe saymıştım. Onun yaptığı ise yenilir yutulur değildi.

Moralimi bozmayarak gelenleri karşılamaya devam ettim. Belimde hissettiğim elle sağıma dönüp baktığımda ise Çınar'ın geldiğini gördüm. Takım elbisesinin içinde oldukça yakışıklı duruyordu. Kravatını benim elbisemin renginde seçmesi ayrı bir incelikti.

"Çok güzelsin. Her zaman ki gibi."

Kulağıma gelen fısıltı sözlerini duymamış gibi yapmak istesemde kendimi ele vermiştim. Yüzümde oluşan koca gülümsemeyle etrafa baktım. Bazı kızların Çınar'a olan bakışları beni sebepsiz yere rahatsız etmişti.

"Sende çok yakışıklı olmuşsun. Gerçi herzaman böyle giyiniyorsun ama siyahı ilk defa bugün giydin. Birde düğünümüzde."

Neden bir an böyle bir melankoliğe bağladım bilmiyorum ama tuhaf bir şekilde duygulanmıştım.

Dicle yanımıza gelip durdu. Çınar gözlerini ona dikerken aynı zamanda kaşlarını çatmıştı.

"Bu kıyafet ne? Niye bu kadar süslendin sen?"

Dicle şaşkın bir halde ağabeyine bakarak konuştu.

"Yengemde süslendi ağabey. Gayet normal kuzenimin düğünü, elbette süsleneceğim."

Dicle'ye hak vermiştim. Güzel giyinip makyaj yapmanın aslında süslenme ile bir alakası yoktu. Günlük hayatta yapmıyordum belki ama gayet normaldik.

"Senin dilin çok uzamış. Çok konuşma kesmeyim Dicle. Odana gidip düzgün şeyler giy, makyajını da sil."

Çınar'ın yaptığı Dicle ile benim sinirlerimizi bozmaya yetmişti. Dicle gidiyordu ki onu durdurdum.

"Dur Dicle, ben de seninle geliyorum. Anlaşılan kendimize özen göstermek suç olmuş."

Çınar'ın birşey demesine izin vermeden eve doğru yürüdüm. Misafirler zaten tam anlamıyla gelmemişlerdi. Saat yediyi gösteriyordu ve düğün sekizde başlayacaktı.

"Senin gelmene gerek yoktu yenge. Ben makyajı silip üzerime şal alarak gelirdim."

Kadir baba, Dicle'nin kıyafetine karışmıyordu. Evin en küçüğü olduğu için şımartılıyordu hatta. Fakat Çınar Dicle'ye karşı çok ketumdu. Giyimine, biriyle konuşmasına, gezmesine hatta arkadaşlarına bile karışıyordu. Bu bana kendi ağabeyimi hatırlattı. Çocukluk zamanlarımızı değil, son zamanlarda olan olayları.

"Dicle ben çok özür dilerim. Seni hayal kırıklığına uğrattım. Bu elbiseyi sana verirken ve makyajını yaparken Çınar'ın bu kadar kızacağını düşünmemiştim."

Dicle odaya girer girmez eline temizleme mendili alıp dudağını sildi.

"Senin suçun değil. Ağabeyim hep böyle. Sanki benden nefret ediyor gibi. Herşeyime karışıyor. Artık boğuluyorum yenge. Dayanılmaz hâle geldi ve ben dayanamıyorum."

Yere çöküp bir anda ağlamaya başladı. Çok şaşırmıştım. Normal bir ağlama değildi, hıçkırarak ağlıyordu.

Yanına çöküp sarıldım. Saçlarını öpmeden duramamıştım.

"Tamam beni burada bekle. Makyajını ben gelene kadar tazele Dicle. Ayrıca kendini toparla, sevdiğin seni böyle görsün ister misin?"

Yüzüme, ıslak kirpiklerinin ardından baktı. Bugün annemi arayıp teyzemlerin gelip gelmeyeceğini sormuştum. Teyzem babamı sevmediği için gelmez sanıyordum. Beni görmek için babama katlanacağını söylediğinde çok mutlu olmuştum.

Odadan çıktığımda karşımda Çınar'ı görmeyi beklemiyordum. Kapıyı kapatıp konuşmak için onu kenara çektim.

"Çınar lütfen Dicle'ya karşı biraz daha yumuşak davranır mısın? Senin ona bu denli sert davranman kalbini kırıyor."

Gözlerinin içine gülümseyerek baktım. Çınar elleriyle yüzünü ovuşturup bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini anlamamıştım ama büyük ihtimalle sabır diliyordu.

"Kardeşimle aramızda olan bağa kimse karışmasın. Bu senlik bir durum değil. Herkes için geçerli, ben onun ağabeyiyim ona nasıl davranacağımı en iyi ben bilirim."

Onu anlıyordum. Çınar inatçı biriydi. Daha fazla zorlamayarak başımı salladım.

Avluya çıkıp etrafı izledim bir süre. Yardım edilecek pek birşey yoktu. Olsa bile bana söylemiyorlardı. Annemi sabırsızlıkla beklerken dakikalar saat, saatler gün gibi geliyordu. Kokusunu o kadar çok özlemiştim ki...

Açılan kapıyla beraber annem, babam, ağabeyim, Zehra ve teyzem girdi. Onları karşılamaya gittiğimde ilk olarak babamın karşısına geçtim. Elini öpmek için eğildiğim de beni herkesin içinde reddetmemesi için dua ediyordum. Neyseki elini verdi fakat suratındaki o ketum ifade yok olmamıştı.

Anneme sarılıp derin bir nefes aldım. Beni bıraksalar saatlerce burada ayakta anneme sarılmış bir halde dikilirdim. Sonunda ayrıldığımız da onları oturacakları yere götürdüm. Biraz sohbet ettik. Babam konuşmadı benimle. Konuşmasını istemiyordum zaten. Mümkün olduğunca uzak durmak istiyordum.

Misafirler ve tüm hazırlıklar tamamdı. Atın üstünde içeriye giren İkra'yı görmek beni koca bir boşluğa itelemişti. Bir süre durdum. Kendime sorduğum tek soru "kimin için bu kadar acıya katlandım?" oldu. Buruk gülümsemeye sahip oldu dudaklarım. Başımı hafif sağa eğip daha çok görüş açıma aldım onu. Yüzü gülüyordu. Ne olursa olsun gülsün istedim yinede.

Herkes oynamaya başladı. Ben haricinde suskun bir şekilde oturan yoktu. Ne yapsam sahte gülüşümü takınamaz oldum. Oyun oynayıp rol yapmak zor geliyordu artık. Tam kalkıp odama gidecekken dans müziği çalmaya başladı. Çınar yanıma gelip beni kaldırdı. Boşluğuma denk gelmişti. İstemediğim bir düğünde oynamam ayrı bir şekilde ironi olacaktı.

Yine de reddetmedim. Ellerini belime koyduğu an sallanmaya başladık. Tüm gözler üstümüzdeydi. Bundan adım kadar emindim. Çınar gözlerimin içine bakıyordu ben ise etrafa. Bu büyük kalabalık başımı döndürmüştü. Çok fazla aşiret vardı. Bütün şehir bizim avluda toplanmıştı.

"Neden yüzüme bakmıyorsun?"

Duyduğum sesle arafta kaldım. Gözlerimi kapattım fakat söylediği cümleyi görmezden gelemedim. Kafamı zorla da olsa çevirip gözlerine baktım.

"Bakıyorum Çınar. Bakmamam için bir neden var mı?"

Saçmalamıştım. Fakat ne diyeceğimi bilmiyordum. Tek isteğim müziğin bir an önce bitmesiydi. Bu dileğim gerçekleşti ve müzik sesi kesildi. Derin bir nefes verip Çınar'ın kollarından kurtuldum. Odama çıkmak için hazırlanıyordum ki sandalyede oturan kişiyi görmem şoka uğramama neden oldu. Buket'in burada işi neydi? Kaşlarımı çatıp yüzüne ifadesiz bir şekilde baktım. Benim aksime yüzüne takındığı sinsi ifade gayet mutlu gözüküyordu.

Umursamayıp mutfağa gittim. Kendime koca bir bardakta su doldurup masaya geçtim. Suyumu yudumlarken Buket'in ne yüzle burada olduğunu düşünmeden edemiyordum.

Öylece dalmıştım ki içeriye giren Buket tüm dalgınlığımı alıp götürmüştü. Kendine bir bardak su alıp tam karşıma oturdu. Kalkıp gitmek istedim fakat burası benim evimdi. Gitmesi gereken oydu.

"Bakıyorumda çok mutlusunuz. O güzel dansınız gözlerimi yaşarttı."

Eliyle gözünü silip yüzünü astı. Dalga geçtiği o kadar çok belli oluyordu ki anlamamak için aptal olmak lazımdı. Onun aksine yüzüne küçümser bir şekilde baktım.

"Evet çok mutluyuz Buket. Gelinliğimle, namusumla girdiğim bu evde çok mutluyum."

Ellerimi birleştirip kocaman gülümsemeyle yüzüne baktım. Söyleyeceklerim henüz bitmemişti.

"Bazen düşünmüyor değilim ama. Gecenin bir yarısı, kimin yanından ayrıldığım belli olmayıp bir sokak kaldırımında bulunsam kim bilir ne hâle düşerdim."

Hayır ona acımayacaktım. Bana ettiği küfürler namusuma attığı laflar hâlâ aklımdaydı.

"Bir adam tarafından bulunup onun parasını yemek hatta beni bırakmaması için ondan habersiz çocuk yapsaydım nasıl mutlu olurdum?"

Bir insanın yaşadıklarını küçümsemek gibi bir amacım yoktu ama Buket bu sözleri sonuna kadar hakediyordu. Yüzsüz gibi bu gece burada olması bile kötülük amacıyla geldiğinin kanıtıydı.

"En azından eşim dediğim kişi eski sevgilisini asistanı olarak çalıştırmıyor. Kim bilir o şirket odalarında neler yapıyorlardır."

Buket ayağa kalktı. Dediklerini idrak edememiştim. Ondan önce davranıp gitmeden kolunu tuttum.

"Ne demek istiyorsun?!"

Keyfim tamamen kaçmıştı. Bu kez gülen taraf oydu.

"Kocana sor tatlım. Sana benden bir tavsiye. Kimseye güvenme Gül. Çınar gibi bir adama hiç güvenme. Beni kötü biliyorsun ya. Para yiyen, yakışıklı erkek avcısıyım. Benim gibi dışarıda olan çok fazla kişi var. Özellikle Çınar'ın etrafında."

Beni öylece bırakıp gitti. Duyduklarımın şoku beni sinir etmeye yetmişti. Çınar'ı sevdiğim için değildi bu öfke. Ben ne olursa olsun onun karısıydım. Beni böyle aptal yerine koyamazdı. Başkasına dokunduğu ellerle gelip bana dokunup sarılamazdı. O kadar geniş değildim. Ben bu dört duvar arasında hapis hayatı yaşarken onun her gece başka kızla gönül eğlendirmesi iğrenç bir durumdu.

Odama çıktım. Hızla üzerimi değiştirip yatağıma uzandım. Kalbim Buket'e inanmamam gerektiğini söylese de ateş olmayan yerden duman çıkmazdı. Neden böyle basit bir oyun oynama gereği duymak istesin ki?

Davulun sesi saatlerce kulağıma geldi. O kadar kalabalıkta yokluğumu hissetmemişlerdir. Bu yüzden rahattım. Kafamın içinde binbir düşünce dönüyordu. Dayanamadığımı hissettim.

Ağırlaşan göz kapaklarım zihnimin kapanmasına neden oldu. Yarın ilk işim o şirkete gizlice gidip neler olduğunu öğrenmek olacaktı. Ve eğer ki böyle bir durum varsa beni kimse bu şehirde tutamazdı...

Continue Reading

You'll Also Like

3.1M 197K 53
Bu sefer doğum sırasında karışan bir bebek yok. Bir kızın ailesini kaybettikten sonra kurduğu yeni ailesini okuyacaksınız. Duru 18 yaşında ailesini k...
255K 16.4K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.6M 58.3K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
146K 9.7K 90
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...