güneşin oğlu geceye tutulmuş]...

By staywnini

46.5K 6.5K 2.8K

"Beni sevmiyorsun." Kana bulanmış ellerinden tekini farkında olmadan sarı tutamlarının arasından geçirdi. O b... More

giriş // melez kampının önemli isimlerini tanıyalım
1 // apollon'a adanan patates kızartmaları
2 // ben seni unutmak için sevmedim
3 // sen canımı yakmazsın
4 // kehanet babamın işi, senin değil
5 // jongin'in gülümsemesi
6 // benimle güvende olurdun
8 // zalim ebeveyn apollon
9 // sarışın
10 // halhal
11 // sarışın melezlerle sehunun dertte olan başı
12 // kimse özlemek zorunda kalmamış
13 // jongdae'nin hançeri
14 // kayınpeder ile sevgi dolu karılaşma
15 // senin gibi korkak olmayacağım
16 // dik dur, yüzleş, senin bir yüreğin var
17 // bir gecede ne kadar kalp kırılabilirse o kadar
18 // nasıldı jongin'in gözleri
19 // içimdeki çiçekler bırak solsun ben yenisini ekerim
20 // sana yenik düşmekten dizlerimdeki yaralar iyileşmiyor
21 // sarı laleler ve beyaz güller
22 // tilkinin kürkçüye olan aşkı bitmez elbet bulur dükkanı
23 // ne kadar siyah olursan ol güneşim sensin benim
24 // yixing herzaman haklıdır
25 // arka cebimizde taşımamız gereken hançerler
26 // yaraların için başkalarına gitme ben sararım hepsini
27 // ailem sensin
28 // jongin'in gözlerini ezberlemek
29 // bana ne yaptığını buldum
30 // tanrılar iyi ebeveynler değildir
31 // tanrının tanrılara inanmayan oğlu
32 // (m)inseok'un yeni kitaplığı
33 // seni seviyorum diyebilenler ve diyemeyenler

7 // yeraltı yolcuları

1.1K 204 36
By staywnini

Bölüm 7 // Yeraltı Yolcuları

"Nasıl...yani?" Jongin şaşkın bakışlarını sevdiği çocuğa doğru dikti. İskelet askerlerden haberi vardı fakat Sehun'un gerçekten bir ölüyü çağırabildiğini düşünmemişti. Bu biraz ürkünçtü. Annesini on sene sonra tekrar karşısında görmeyi düşünmek hem karnına kramplar sokmuş, hem de biraz korkmasına neden olmuştu. Yine de ürktüğünü pek belli etmek istemedi, Sehun'un içini bir kitap gibi okumaya hazır gözlerinin altında bu oldukça zor olsa da.

"Eğer o da gelmek isterse toprağın altından elimi tutuyor." Kömür gözlerini yere çevirip omuz silkti. "Birkaç dakikalığına bizimle olmasını sağlayabiliyorum işte." Jongin'in korkmuş olduğunu hissetmiş gibiydi. Tam olarak bu yüzden güçlerinden bahsetmeyi sevmezdi zaten, Baekhyun bile duyduğunda yutkunmuştu. Şifacı bir melezden de farklı bir tepki beklememeliydi.

"Tanrılarım...bunu bedenin kaldırabiliyor mu?" Ancak sarışının asıl korkusunun bambaşka bir nedenden olduğunu anlayamamıştı. Jongin oldukça zekiydi, genç bir melez için bu gücü kullanmanın bedende ne gibi bir hasara yol açabileceğini tahmin edebilirdi. "Bilincin kapanmadan durabiliyor musun ya da?"

"Uzun süredir yapmadım, şimdi bayılır mıyım bilmiyorum." Sarışının endişeli gözlerine boş boş baktı. Neden böyle irdeliyordu ki? Annesiyle konuşmak istemiyor muydu yoksa? Hades'in oğlu ister diye düşünmüştü. "Daha yeni iyileştin, senden böyle bir şey yapmanı isteyemem."

"Anneni görebilme şansını sırf bayılmamam için geri mi iteceksin gerçekten Jongin?" Yüzlerini biraz yakınlaştırıp başını yana eğdi. Sarışın duyduklarıyla dudaklarını büzmüş, kafasını yere eğmişti şimdi. Elbette annesini görmek isterdi, ne kadar ürkütücü olursa olsun. Ama sevdiği çocuğu acının eşiğinden yeni dönmüşken tekrar oraya yollayamazdı. Gelgelelim, bunu Sehun'a anlatabilmesinin imkanı yoktu. "Aynen öyle yapacağım."

İçinde kopan fırtınaları görememesi kadar üzücü bir şey yoktu onun için. Bir an sevgimden ona bahsetsem ne olurdu? diye geçirmeden edemedi aklından. Tepkisini kestiremiyordu, belki bir daha hiç konuşmazdı Jongin'le. Aralarında yeni yeni kurulan bu muhabbeti bozmak isteyeceği son şey bile değildi yarı tanrının. "Sana zarar gelsin istemiyorum." dedi yine de ardından. Bundan zarar gelmezdi.

Sehun'un bakışları sözleriyle birlikte daha da delici hâle geldi. Sanki o an ne hissettiğini anlayacak, içini okuyacakmış gibi bakıyordu. "Her hastana karşı bu kadar hassas mısındır Apollon oğlu?"

"Bilmem, öyle miyim?" Tüm düşüncelerine rağmen açık kapı bırakmadan da edemeyecek gibiydi. Bağdaş kurduğu bacaklarını çözüp toprak zemine boylu boyunca uzattı. Şortun içindeki çıplak bacakları Sehun'un hemen yanındaydı şimdi, ona değmeyecek bir yakınlıkta tutmaya dikkat etti.

"Bana değilmişsin gibi geliyor." Kömür gözleri melezin başından başlayarak ayak parmaklarına kadar boylu boyunca süzerken konuştu. Jongin'in içini titretmişti bu hareketi. "Baekhyun daha önce hiçbir hastayla tek bir gün bile uyumadığını söyledi bugün, kahvaltıdan sonra."

"Senin kadar ağır yaralanmamıştılar çünkü." İster istemez bakışları yine yere indi. Baekhyun buna mı dikkat etmişti gerçekten? Chanyeol ve kendisiyle derdi neydi ki bu kadar? "Ya ölü ya da hafif yaralarla geliyor melezler, biliyorsun." Yalan. Sehun kadar yaralı gelenler de olmuştu elbette. Ancak o bunu bilmese de olurdu. Yine de Sehun başıyla onayladı, görünen o ki bunu üstelemek istememişti. "Öyle diyorsan öyledir."

"Pekâlâ."

"Pekâlâ."

Birkaç dakika yine sessizce oturdular. Buraya gelmelerinin hiçbir anlamı kalmamıştı şimdi, halbuki ikisi de fazlasıyla yürüdüğünden yorulmuştular ve bu kadar erken kalkmak istemiyordu. Jongin sandaletli ayaklarını sallayarak çimlerle oynarken Sehun da onu izliyordu. Yüzünü, açıktaki bronz omuzlarını ve bileğindeki bileklikleri. Yazın da gelmesiyle Jongin'in teni iyice koyu bir renk almıştı. Yarı tanrının aklından geçen tek kelime güzel oldu. Güzel görünüyordu.

Sarışın geçen zamanın ardından bu sessizliğe ve izleniyor hissine dayanamamış olacak ki eğilip yerden bir çiçek kopardı. "Madem senin antremanını izleyemeyeceğim, sana benimkini göstereyim." Sözleri Sehun'un dikkatini çekmeye yetmişti.

"Ağaç nimfalarıyla nasıl çok iyi anlaştığımı anlayacaksın." Çiçeğin bir böcek tarafından yenmiş olan yaprağına dokundu.

Jongin diğer şifacılardan farklıydı. Kardeşleri iyileştirebilirdi ama bunu bir doktor kadar yapabilirlerdi. Sarışın babasıyla ilk karşılaştığında Apollon bunu ona söylemişti. Kendisinin iyileştiremeyeceği hiçbir şey yoktu, bu nedenle kıymetliydi. Babası kıymetli kelimesini kullandıysa, öyleydi işte. Henüz çok küçük olduğundan şimdilik sadece ağaçları ve yarı tanrıları iyileştiriyordu ama.

Jongin'in parmaklarıyla temas eden yıpranmış yaprak dilinden dökülen birkaç kelimeyle de birlikte yavaş yavaş kendini onarmaya, eski hâline dönmeye başladı. Olay o kadar yavaş gerçekleşiyordu ki, Sehun başını iyice eğip pür dikkat melezin elindeki bitkiye odaklandı. İlk defa böyle bir şey gördüğünden heyecanlanmıştı, genelde heyecanlanmazdı. "İnanılmaz." dedi. Sesi uzun zaman sonra ilk defa çocuk gibi çıkınca silkelenmek istedi ama başaramadı. "Yepyeni oldu."

Yarı tanrı işini bitirdiğinde yüzünde yarım bir tebessümle başını kaldırıp sevdiği çocuğun heyecan kırıntıları taşıyan gözlerine baktı. Yüzleri çok yakındı ama Sehun ona bakmıyordu, ne kadar büyüleyici gözüktüğünün farkında mıydı acaba? Sarışın bunu kendisine seve seve farkettirebilirdi. "Teşekkürler." dedi kibarca. Siyah gözlerini o boş bakışlardan birkaç saniye de olsa kurtarabildiği için kendiyle gurur duymuştu.

"Bunu bütün şifacılar...yapabiliyor musunuz hepiniz?" Eğildiği yerden doğrulama zahmeti göstermeden kafasını yan çevirip sarışına baktı. Bu kadar yakınlıştıklarını farketmemişti ama şu an bunu düşünemeyecek kadar şaşkındı. Zaten, sayın kardeşlerim, düşünse bile umrunda olmayacağını hepimiz biliyor olmalıydık.

"Hayır..." Jongin yüzündeki tatlı gülümsemeyi silmeden utangaçça geri çekildi. Bu yakınlık onun umrundaydı ama. "Babam benden başkasının olmadığını söyledi."

"Kyungsoo'nun ablasından bile daha güçlüsün öyleyse." Sehun etkilendiğini belli etmekten çekinmedi. Yaşadığı az miktarda duygu geçişlerini de saklamakla uğraşacak değildi şu yaşından sonra. Tereddüt etmeden bir Zeus çocuğundan daha güçlü olduğunu söylemişti Jongin'in. Umarım tanrıların en büyüğü onları izlemiyordu o an.

"Abartıyorsun." Ve tanrıların en gösterişçisi olan Apollon'un oğlu da varolan en alçakgönüllü yarı tanrıydı o an. Yanakları yine ben burdayım dercesine esmer teninde pembeleşti, etkilenmiş bakışların altında iyice fenalaşır gibi hissetti kendini. "Kampa dönelim mi?"

--

Kampa vardıklarında hava kararmaya yüz tutmuş, akşam yemeği saati gelmişti bile. Yemeği kaçırmamak adına ikisi de pek fazla konuşmadan hızlı adımlarla yemekhanenin yolunu tuttu. Zaten yolda yeterince konuşmuşlardı.

Jongin ilk defa Sehun'un bir şeyle böylesine ilgilendiğine şahit olmuştu. Kendisine başka neler yapabildiğini sormuş, ısrarla yoldaki bir ağacın hasarlı kısmını iyileştirmesini istemişti. Hatta kendisini ağaca doğru çekiştirirken dalgınlıkla elini tutuşu aklından çıkacak gibi değildi, son birkaç gündür hiç yormadığı kadar yoruyordu onu bu melez.

İkisi de yemekhaneye girip yemeklerini aldığında arkadaşları ayrı ayrı masalarda onları bekliyordu, Sehun muhtemelen kendi tayfasıyla oturmak isteyecekti bu yüzden. Öyle de oldu. "Öyleyse...ateşin etrafında görüşürüz?" Tepsisi elinde tek kaşını kaldırmış Jongin'e baktığında sarışın onu başıyla onaylamakla yetindi. Görüşmeyi teklif etmiş olsa da ondan ayrılacak olmak yine yüreğini burkmuştu biraz, bu gece farklı odalarda uyuyacaklardı. Nefes alışverişlerini dinlemeyi kim bilir ne kadar özlerdi ileriki günlerde.

Ayrı ayrı yollara ayrıldıklarında ufak adımlarla kardeşinin ve arkadaşlarının olduğu masaya vardı. "Selam, çok geciktim mi?"

"Biz de yeni geldik, hayır." Yixing çorbasından başını kaldırıp cevapladı. Kahverengi tutamlarına bugün perma yapmıştı. "Siz nerelerdeydiniz bakalım?"

"Ormanda." Ekmeğinden bir parça koparırken tebessüm ederek yanıtladı onu. Bazı garip anlar yaşasalar da Sehun ile başbaşa ormanda olmak güzeldi, çok güzeldi. "Ancak o bakışlarını hemen değiştir, düşündüğün tarzda bir şey olmadı Xing."

"Hiç kuyruk sallamasını bilmiyor, hiç hem de." Chanyeol suçlar gibi kaşığı suratına salladığında masaya damlayan çorba damlalarına gülerek baktı.  Flörtöz biri olmaması onun suçu değildi, hayatı bu kampta geçmişti. Dört senedir de Sehun'u sevdiğini varsayarsak...eh. Çok hareketli bir aşk hayatından bahsetmek zordu.

"Sehun sallasam da o kuyruğun peşinde koşacak bir çocuk değil."

"Emin miyiz?" Yixing içtiği çorba ona yetmiş gibi geri yaslanırken keyifle sırıttı. "Sana tek lafınla ağzına düşecekmiş gibi bakıyordu bu sabah."

"Drama kraliçesi seni." Jongdae masanın üzerinden eğilip alnına bir fiske attığında Afrodit'in oğlu dudaklarını büzerek mızmızlandı. Chanyeol ve Jongin'i güldürmeye yetmişti bu.

"Yalnız," dedi Apollon'un diğer oğlu. Konuyu açmak hoşuna gitmiyordu ama söylemesi lazımdı, Jongin Kheiron konuştuğunda şok olsun istemiyordu. "Junmyeon siz gelmeden önce duyuru yaptı. Yemekten sonra önemli bir şey konuşmak için alanda toplanacakmışız."

"Acele edin o yüzden."

"Ne hakkında olduğundan bahsetti mi?" Jongin duyduğu şeyden hiç hoşlanmamıştı. Oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Nedense önündeki pirinç pilavı hiç iştah açıcı olmamaya başlamıştı o an.

"Hayır, ama tercüme edilemeyen kitaptan başka gündemimiz var mı sanki?" Jongdae temkinli bir şekilde kardeşinin gözlerine baktı. Ne onu kırmak, ne de gerçeklere hazırlıksız yakalanmasına ön ayak olmak istiyordu. "Muhtemelen yeraltı yolcularını listeleyecekler."

Ancak ne kadar temkinli davranırsa davransın bir işe yaramamıştı. Jongin'in bakışları aniden değişti, sandalyesini geri itti sonra da. "Daha bugün taburcu oldu!" Çatalını sinirle masaya fırlatıp ellerini saçlarının arasından geçirirken korkunun damarlarında akmaya başladığını hissesebiliyordu. Kendi sesi çok yükselmese de çatalınınki bazı kafaların onlara dömesine neden olmuştu. "Biraz daha bekleyemediler mi?"

"Jongin...yapma böyle ne olursun." Uzanıp kardeşinin masa üzerindeki elini tuttu. "İki haftadır kendini deli gibi yıpratıyorsun zaten, yine yemeden içmeden kesilmeni istemiyorum." Diğeri sesini çıkarmadı, başını eğmiş tepsisini seyrediyordu şimdi.

Jongdae devam etti. "Sehun dışında üç büyük tanrıdan hiçbir melezi yeraltına yollamayacaklar, Kyungsoo ve Minseok devre dışı yani. Onlar için fazla tehlikeli olur." Yeraltı melezleri sevmezdi, Zeus ve Poseidon çocuklarınıysa...daha bir sevmezdi. Ne kadar güç sahibi olurlarsa olsun, orada sözleri geçecek son kişi bile değildiler. "Bu yüzden eğer ben de ekibe seçilirsem..." durdu bir süre. Bunu ne kadar istemediği gözlerinden okunuyordu fakat kendisi gibi yetenekli bir melezin göreve seçilmesi işten bile değildi.

Jongin son dediğiyle birlikte başını masadan kaldırıp gözlerini onunkilerle buluşturdu. Şimdi çok daha endişeli gözüküyordu. "Kendini üzmeyeceğine dair bana söz ver. Aklım sende kalırsa yapamam." Hepsi yemek yemeyi bırakmıştı, Chanyeol'ün bile yarım kalmıştı tatlısı.

"Sen...sen de gidersen ben ne yaparım Jongdae?" Titreyen sesine lanet etti. Bunu hiç düşünmemişti, kardeşini de oraya yollayabileceği ihtimali aklına gelmemişti. Olabilecek en kötü senaryoydu onun için.

"Diğer görevlerden bir farkı olmadığını kendi kendine tekrar ederek gelmemizi bekleyeceksin." Jongin'in mutlu yüzünü böyle bir anda düşürdüğü için kendini öldürmek istiyordu, zorundaydı ama. "Ayrıca seçilmeyedebilirim. Sen sadece hazırlıklı ol." Bunun ardından diyecek pek bir şey yoktu. Yarım bıraktıkları yemeklerini döküp yemekhaneyi grupça terk ettiler. Chanyeol Jongin'i kolları altına aldı yürürken, sandaletlerinde çok önemli bir şey varmış gibi onlardan başka yere bakmayan dostunun böyle üzülmesine o da dayanamıyordu. Baekhyun'ların masasının önünden geçerken de Sehun'un sarışına baktığını sadece kendisi farketti.

Hava iyice kararıp herkes boş araziye toplandığında Kheiron, Junmyeon ve Kyungsoo onları bekliyordu. At adam iki melezin ortasında ayaktaydı, diğerleri oturmuştu. Jongin de somurtarak bir kütüğün üzerine çöktü, başı Chanyeol'ün omzundaydı şimdi.

"Bildiğiniz gibi..." Kheiron arka toynaklarından biriyle toprağı eşelerken eliyle de gömleğini düzeltti. Tüm dikkatleri üzerine toplamaya yetmişti bu hareketi. "Kitabı tercüme edemememiz halinde bir b planımız vardı."

"B planınızı da..." Yixing Jongin'in ağzını tek parmağıyla kapattığında melez homurdandı. Zaten küfür etmeyecekti, ne zaman etmişti ki?

"Sanırım o planı uygulamaktan başka çaremiz kalmadı. Üç kişilik bir grup hazırlayacağız." Meşalelerin aydınlattığı yüzlerde gözlerini gezdirdi teker teker. "Kimler olduğunu söyleyeceğim, konseyle kararı verdik. Ancak fikri olan belirtmekte çekinmesin."

Kimseden ses çıkmadı. Normalde görevlere gitmeye can atan melezler söz konusu yeraltı olduğu için oldukça sessizdi. At adam bunu bir cevap olarak kabul edip sadede geldi. "Bu gece diğerleri kamp ateşinin etrafındayken ismini söylediklerim ayrıntılı konuşmak için kulübeme gelsin lütfen. İki akşam sonra da yola çıkacaklar."

"Gerçekten öylece yeraltına mı girecekler?" Hermes kulübesinden bir çocuk dehşet içindeki yüzünü saklama ihtiyacı duymadan endişesini dile getirdi. Birkaç kişi onun bu haline gülse de içten içe hepsinin aklından geçen buydu.

"Evet, bir bakıma." Kheiron genç meleze baktı. Onlara bu saatten sonra korkmamalarını öğretecek değildi. "Elbette bir planımız var, daha kapıda Kerberus'a yem olmayacak kimse." Üç başlı cehennem tazısının ismini duymak, yarı tanrıyı daha da fenalaştırmaya yetti de arttı, başka bir şey söylemeyecekti.

"Başka sorusu olan yoksa isimleri açıklayacağım." Elbette, başka kimsenin sorusu da yoktu.

"Of, söyle artık şu siktiğimin isimlerini." Jongdae stresle ayağını sallarken göz ucuyla da kardeşine bakmayı ihmal etmedi. Bu kadar gerilmesinin nedeni kesinlikle oydu. Kendisi için farketmezdi, yeraltı veya yeryüzü.

"Baekhyun, herzamanki gibi ekiptesin." Ares'in oğlu tereddüt etmeden bir adım öne çıktı, Chanyeol'ün yüreğine bir şeylerin saplandığı an o andı. Yixing teselli amaçlı omzunu sıvazladı, elinden başka bir şey gelmezdi maalesef. Hermes'in oğlu sevdiği çocuğu her yaz ölümün kucağına atmaya alışamamıştı asla.

İkinci üyenin söylenmesini beklerken Jongin gözlerini oturan sevdiğine çevirdi. Kendisine bakması için nelerini vermezdi o an, ancak dünya umrunda değil gibi görünüyordu.  Sarışın kendilerini genç yaşta böyle kurban eden tanrılardan nefret etti, neredeyse çok sevdiği babasından bile. Halbu ki Apollon'u ne kadar severdi...

Birkaç saniye sonra kaçınılmaz son da gerçekleşmiş oldu. "Sehun. Görevin anahtarı olarak." Baekhyun'un yanında uzun bedeniyle Hades'in oğlu da yerini aldı. Bakışları dümdüzdü, bunu bekliyordu ne de olsa. Hemen sağda, biraz ötesinde kendisini yüreğine sığdırmış melezden bir haber Kheiron'a bakıyordu sadece. Jongin gözlerinin dolmaması için büyük bir savaş vermekle meşguldü o an.

"İkisinin de tek yazda ikinci görevi. Adil değil, hiç adil değil." Chanyeol daha fazla Baekhyuna bakmaya dayanamamış olacak ki bakışlarını toprağa indirdi. Omzuna yatmış olan arkadaşının da kendisininkilerle aynı duyguları hissettiğini biliyordu, kaderin bu sene onlardan yana olmak gibi bir düşüncesi yoktu sanırım.

"Ne adil ki zaten?" Yixing üzüntüyle mırıldandığında, bunun üstüne bir şey söylenmeyeceğini biliyorlardı. Dördü de yeniden sessizliğe gömülüp son ismi beklemeye başladılar. Herkes Kheiron'un ağzının içine bakıyordu.

"Ve son olarak..." Yaşlı adam konuşurken Jongin Junmyeon'un bakışlarının bir an kendisine çarptığını hissetti. Endişeli bakışlardı bunlar, orada anlamıştı zaten.  "Jongdae, sen gidiyorsun."

---

iyi tatiller♡



Continue Reading

You'll Also Like

23.9K 2.2K 47
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤
11.7K 1.5K 28
"Olmuyor, yapamıyorum sensiz. Aklımı karıştırıyorsun."
13K 556 19
Yan daireden gelen sesler gün geçtikçe artıyordu. Artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Her gece başka bir kadın girip çıkıyordu...
95K 7.3K 45
Uyuşturucu bağımlısı bir kadın ve ona aşık olan Kerem Aktürkoğlu. • º • º • º • º • º • º • º • º • º • º • Başlangıç - 08.06.24 Bitiş - 1...