Eşkiya

By mlsacr00

75.8K 3K 339

Bazı kısımlar tam olmasada +18 içerik barındırmaktadır. Zümrüt yeşili gözleriyle herkesin aklını başından al... More

Giriş
2.'Karar'
3.'Her şey için çok geç'
4.'Muzmahil'
6.'Hâl-i İnfirad'
7.'Laf-ı bi-mana
8.'Felaketin Başlangıcı'
9.'Baharat'
10.Yakınlaşma
11'Kördüğüm
12.'Miftahu kalb'
13.Sahbay-ı Aşk
14.'Ölüm Oyunu'
15.'Kırılma Noktası'
16.'Sarsıntı'+18

5.'Viran'

5.6K 235 7
By mlsacr00


İyi okumalar ☺

*

Suyun derinliği ve serinliğinde kayboluyordu bedenim. Kendimi taşımaktan bile böylesine acizken su beni kalbine kabul etmiş ve daha derinlere çekiyordu.

Çekim öylesine kuvvetliydi ki direnmek nafileydi. Bedenim an ve an daha da inerken aşağılara, bilincim yavaş yavaş kapanıyordu. Son oksijen kırıntısı da tükendikten sonra yavaşça yukarıdan gelen sesler boğuklaştı. Gözlerim kapanmaya yeminli gibi bulanıklaşarak kapandı. Son kez elimi uğurlu kolyeme dokundurdum ve kendimi karanlık suyun insaniyetine teslim ettim.

***

Genç adam sinirle etrafında dolanırken düşünebildiği tek şey o alçağın kurduğu kumpastı.

Tüm parasını bu işe vermişti . Gelen karla sahibi olduğu eski hanın tadilatını yaptıracaktı. Büyük dedesinden kalma bu han, belkide bu şehrin en eski yapılarından biri olmakla beraber tam okyanusun karşısına dikilmiş, tüccarlar tarafından en çok tercih edilen yerdi.

"Abi şehre dönünce ne yapmayı planlıyorsun?"

Genç adam derin bir nefes alarak uçsuz bucaksız maviye baktı. "Bilmiyorum Affan, zor tutuyorum kendimi."

"Aman abi bu aralar çok göze battık, birşey yaparsan daha kötü olur. "

"Öyle." Dedi kömür karası gözlerini maviliklerden çekerek. "Ama sanmasınlar ki bu işin peşini bırakayım, elbette bir yolunu bulup o köpeğin de canını yakacağım. "

Yumruk yaptığı eliyle sertçe duvara vuran genç adam birşey demeye hazırlanıyordu ki duyduğu bağırışla bir anda Affan'a baktı.

"Ne oluyor Affan?"

"Anlamadım ki abi."

"Gidip bakalım." Diyerek hızlıca kapıdan çıktılar ve güverteye ilerleyerek bir noktada toplanan adamların yanına gittiler.

Genç adam hepsini itekleyerek ne olduğunu anlamaya çalışırken gördüğü manzarayla bir anda kalakaldı.

"Bu kızda kim?"

Adamlardan biri ortaya çıkarak Genç adama baktı ve "Ali abi, Asafla ben etrafı kontrol ederken suyun içinde birşey gördük, bakalım derken bir genç kız olduğunu anladık, sonra bende atladım, kızı çıkardım. " diyerek üzerindeki ıslak kıyafetleri işaret etti.

Ali, genç kıza yaklaşıp yere çömeldi. Yaşayıp yaşamadığını kontrol etti. Yaşıyordu hala ama nabzı çok düşüktü. Daha on yaşındayken babasının öğrettiği kalp masajını yapmaya başladı.

Etrafındaki kaba saba adamlar hayretle Aliye bakarken onun düşündüğü tek şey kızdı.

Birkaç denemeden sonra pek bir fayda sağlamadığını farketti. Her ne kadar istemesede bir insanın yaşaması için yapması gerektiğini söylüyordu aklı. Yavaşça kızın dudaklarına yaklaştı ve sunni teneffüs uygulamaya başladı.

Adamlardan birinin kısıkça güldüğünü duyduğunda sertçe kafasını kaldırdı ve delici bakışlarını anında adama sahipledi.

"Alın şu herifi şurdan!"

Birkaç adam işine geri dönerken Ali, kıza tekrar döndü ve yeniden kalp masajı yaparak suni teneffüs uygulamaya devam etti.

Tam da pes etmişken genç kız tüm suları ağzından püskürttü ve öksürmeye başladı. Alinin kolunu sımsıkı tutarken, Ali etkilendiğini belirtmek istememişçesine aynı bakışlarla kıza baktı.

O ilk bakışma herşeyin başlangıcıydı.

***

Bir anda nefes aldığımı hissettim. Sanki karanlıktan aydınlığa geçercesine ferah ama bir o kadar da acıydı benim için. Göğüs kafesim her nefesimde acırken zorlayarak gözlerimi araladım ve etrafımda toplanmış adamlara bakarak endişeyle ayaklanarak sertçe bir şeyi tuttum.

"Sakin ol." Dedi bir ses. Yakınımdan gelen sese kafamı çevirirken tuttuğum şeyin bir el olduğunu anladım ve hemen geri bıraktım.

Adam ilk önce elime daha sonrada kendi koluna bakarak hafifçe kafasını kaldırdı. O anda gözlerim gözlerine takılmış ve hayatım boyunca en uzun bakışmam olmuştu biriyle. Tamı tamına beş saniyeydi belkide ama benim için bir asır gibiydi bu bakışma.

Gözlerimi gözlerimden çektikten sonra, yavaşça doğrularak kalmak istedim ama bedenim bu yüke daha fazla dayanamayarak geri düştü. Düşmemle beraber nefesim bir anda kesildi. Göğüs kafesim sanki kırılmış gibi bir acı veriyordu bedenime. Dayanamayarak ağlamaklı bir inleme koyverdim. Canımın acısına eklenen bu ağrı artık tüm sinirlerimi yıpratmıştı.

Yapabileceğim birşey yoktu. Ölmeyi bile becerememiştim. Hayattaydım işte. Yine aynı cehenneme uyanmıştı gözlerim.

"Sana yardım edeyim mi?"

Acıyla ağlarken göz yaşlarımı sildim ve adama bakarak kafamı olumlu anlamda salladım. Bir gururum kalmamıştı ki gurur yapayım.

Ne ağlamak umurumdaydı, ne yere düşmek ne de rezil olmak.

Adamın uzattığı eli tutarken elime gelen sıcaklık tüm duygularımı altüst etmişti tekrardan. Sanki bu his çok uzak gibiydi bana ama biliyordum bu hissi.

Şefkat.

O elin sıcaklığı bir nevi bana uzatılmayan şefkatti.

Ben hala babasının vermediği şefkata aç kalmış bir kızdım.

Ayağa kalktım ve elimi hala çekmedim elinden. Çekmek istemiyordum. Hissetmek istiyordum sıcaklığını. Hiç kaybolmasin istiyordum elimden.

Kısıkça "Teşekkür ederim." Diye mırıldandım. Adam anlamayarak hâlâ bana bakıyordu. Farkettim ki Türkçe konuşmuştum. Düzelterek "Shukraan. " dedim. Bu sefer bana anlayarak bana baktı ve kafasını salladı.

Artık elimi çekmem gerekiyordu yoksa yanlış anlayabilirdi. Elimi elinden çekince hissettiğim soğukluğu daha önce hiçbir yerde hissetmemiştim.

Bir kaç adım ileriye doğru ilerlerken adam bir anda "Min 'ant?" (Kimsin) diye sordu.

Hiddetle ona döndüm ve "Ben kimseyim, sadece bir acizim." Diyerek bağırdım.

Hiç istifini bozmadan bana bakarken neden bir anda bu kadar parladığımı anlayamamıştım. Sinirlerim yıpranmıştı ve dinlenmeye ihtiyacım vardı.

Üzgün gözlerle ona bakarken özür dileyerek ona ne kadar kötü bir durumda olduğumu bir nebzede olsa belirtmek istedim.

Oysa kafasını hafifçe sallayarak tebessüm etti. O kısacık tebessüm bile aklımı dağıtmayı başarmıştı. Bakışlarım tebessümünde kalırken "Sana dinlenmek için biryer verelim, iyice dinlen. " dedi ve beni düş dünyamdan çıkardı.

Kafamı sallayarak onun peşinden gittim. Alt kattan bir odayı bana işaret etti ve beklememi söyledi. Onu beklerken, etrafıma bakındım ve nerede olduğumuzu tahmin etmeye çalıştım. Adam arapça konuşuyordu. Büyük ihtimalle bir arap ülkesindeydik ama hangi ülkedeydik?

Adam elinde birkaç parça eşya ile gelirken gülümsemeden edemedim.

"Bunlar temizdir, bunları giyebilirsin. "

"Çok teşekkür ederim." diye mırıldandım. Adam gidiyordu ki bağırarak onu durdurdum.

"Bu arada adın nedir?"

"Ali Bin Abdul Rahman. "

"Ali yani. " dedim.

Kafasını salladı ve "Evet Ali." Dedi.

Odaya girip kapıyı kilitlediğimde aptalca sırıtırken buldum kendimi.

Sanki içimde cok garip bir his vardı ve tüm hücrelerim bu hisle dolmuştu.

Verdiği eşyalara göz atarlen bir anda güldüm. Bir boxer ve erkek atletide vardı. Yanaklarım utançla kızarırken bu kadar düşünceli olması beni de daha da mutlu etmişti.

Üzerimdeki her parça yere düşerken aklıma diğer kızlar geldi. Acaba onlara ne olmuştu? Fas'a ulaşmışlar mıydı? Kewê  nasıldı? Peki ya O küçük kız?

Ah! Keşke imkanım olsa da onlarıda alabilsem yanıma.

Kıyafetlerimi giydim ve saçlarımı kurutarak kendimi sert ama benim icin kral döşeğinden farksız yatağa attım.

Aklımda bir sürü soru işaretleri varken hepsini bir tarafa koydum ve uykunun derinliğine kendimi bıraktım.

***

Bir anda sertçe vurulan kapıyla korkarak ayağa kalktım. Yavaşça kapı kulpunu indirirken, kulpu serbest bıraktım ve "Kimsin?" Diye sordum.

Cevap gecikmeden hemen geldi. "Ben Mansur, Ali abim gönderdi, yiyecek birşeyler getirdim."

Kapıyı açtım ve tepsiyi alarak teşekkür ettim. Çok acıkmıştım en son ne zaman yemek yediğimi hatırlamıyordum. Yemeğe bakarken kuskus görmemle gülümsedim. Benzer bir mutfağımız olmalıydı.

Karnımı doyurduktan sonra tepsiyi aldım ve dışarıya çıktım. Üst kattan bir sürü ses geliyordu. Üst kata çıktığımda erkeklerinde yemek yediklerini gördüm ve içlerinden Aliyi aradım. Hepsi bana garip garip bakarken çok rahatsız oluyordum ama belli etmemeye çalışıyordum. Ali beni farkedince ayağa kalktı ve yanıma gelerek bana değilde açıkta kalmış bacaklarima baktı.

"Az gelsene. " dedi beni kenara doğru iteklerken.

"Ne oluyor ya?" Dedim sürüklenirken.

Mutfak gibi biryere girerken elimden tepsiyi aldı ve sertçe tezgâha bıraktı.

"Sen ne yaptığını zannediyorsun?"

"Ne mi? Ne yapmışım ki ben?"

Elini alnına koyarak ovuşturdu ve sonrada sertçe bana bakarak parmağıyla bacaklarımı işaret etti.

"Üzerindekilerin farkında değilsin herhalde, bu yarı çıplak halinle ne diye erkeklerin yanına çıkıyorsun?"

"Ben bunu hiç düşünmedim ki, sadece tepsiyi götürecektim. " diyerek yanıtladım.

"Sadece tepsiyi götürecektin ama ." Dedi sertçe beni tutarak " O adamların sana nasıl baktığını görmedin herhalde. "

Onu kendimden ayırdım ve gözlerinin içine bakarak sertçe konuştum.

"O adamların bana nasıl baktığı umurumda değil, tamam mı? Hayatım da onca belalar varken bu saçma şeyleri düşünemem ben, o onların sorunu. "

"Aaa öyle mi?" dedi. Alay barındıran sesine karşılık ağzımı açıyordum ki "Böyle açık şeylerle burada dolanamazsın, herşeyin bir adabı var. " diyerek konuşmamı engelledi.

Bir anda gülmeye başladım. Attığım kahkalar yankı yaparken Ali garip bir şekilde bana bakıyor ve tepkisizce gözlerime bakıyordu.

"Komik olan ne?"

"Ne mi?" Dedim gülmemi bastırmaya çalışırken.

"Evet ne?" Diye tekrarladı.

"Komik, o kadar komik ki dediğin bu sözler. Adap ne ki ? Basit bir kelimeden fazlası değil gözümde. Çok adaplı gördüm bugüne kadar ama sorsan adabın anlamını bile bilmez. Ha birde..." dedim yutkunarak "Sizin tabirinizle çokta adapsız gördüm ama asıl adabın ne olduğunu bilen ve gösteriş yapmayan. " Bir kaç adım ilerleyerek ona doğru yanaştım.

"Hayat ne garipdir ki Ali, Adabı bilmeyenler çok kullanır bu kelimeyi bildiklerini sansınlar diye. Ama asıl bilenler hep tekrarlamaz, anlasın insanlar zaten neyin ne olduğunu diye. " fısıldadım .

Ali, sessiz kalmayı tercih etmiş olacak ki geri çekilip "Adın ne?" Diye sordu.

"Firuze. " dedim. Adımlarımı ondan uzaklaştırıp, ters yöne dönerek.

"Bak Firuze. " dedi dönmemi sağlayarak. "Anladığım kadarıyla başına iyi şeyler gelmemiş ve kendini burada bulmuşsun, istersen bizimle gelebilirsin. "

"Nereye gidiyorsunuz ki?"

Derin bir nefes aldı ve hatırlamak ister gibi gözlerini kapattı. "Fas'a gidiyoruz. "

"Fas mı?"

"Evet biz Faslı bir ticaret gemisiyiz."

Fas'a gittiğimiz öğrendikten sonra garip bir şekilde iç çektim. Anlaşılan kader, beni o ülkeye götürmeye kararlıydı.

"Dinlenmek istiyorum. " dedim başımı tutarak, "Başım çok ağrıyor. "

"Tabi, ama bir saat sonra karaya ineceğiz haberin olsun. " diyerek beni uyardı.

Koyu kahve gözlerine baktıkça aklıma hiçte güzel şeyler gelmiyordu. Beynim bunun ayıp olduğunu söylerken, kalbim hala ısrarcıydı bu hislerde.

"Ve-" cümlemin devamını getiremeden yakından bir silah sesi duyuldu. Korkuyla kafamı eğerken Ali hızla beni kendine çekti ve kafamı göğsüne yasladı.

Bu garip yakınlaşma, beni çok değişik hissettirmişti. Yüksek bir yerden alçak bir yere atlıyormuşçasına ferah ve tanımlanmayacak kadar eşsiz bir histi.

"Kafanı aşağıya eğ!"

Bir anda üst üste düşünce kafamı çaptım ve acıyla inledim.

"Ah! Kafam."

Elimi kafamdan çekince üzerimde Alinin olduğunu gördüm.

"Alo! Mansur, o it ikinci bir kumpas kurmuş olmalı adamlara haber ver hazır olsunlar. "

"Üzerimden kalkmaya düşünüyor musun ?" Dedim kısıkça.

"Hayır. " dedi acı dolu ses tonuyla. Elime bakınca gördüğüm kırmızı ılık sıvıyla gözlerim kocaman açıldı.

"Ali!"
***

Hatalarım olursa affola 🙏

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 120K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
3.1M 158K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
130K 13K 38
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
1.5M 61.5K 62
Mesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal...