fireonwater°jikook

By nychtalydia

109K 11.5K 9.2K

vampires¡werewolves¡witches 1830/Moskova Gözlerimi açtığımda ellerimde senin soğuk kanın vardı; biraz da kend... More

1| ilk vals.
2| son nefeslerini verenlerdir siyahın ötesini görenler.
3| Kim olduğumu boşverin prens, biz kitaplardan konuşalım.
4| Siz ve ben, doğal düşmanlarız değil mi?
5| Demek kar yağdırmak istiyorsunuz Jeon.
6| Bence gördüğünüz en yakışıklı ölüyüm.
7| Prensin gücünden korkuyorsunuz.
9| Sana baktıkça yaşam ne demek yeni yeni anımsıyorum.
10| En güzel rüyalarımın saklandığı siyah kürelerdi gözleri.
11| Benim zayıflığım halime geliyorsun.
12| Sen kimin tarafındasın?
13| Anne olmak için, sadece sevmek yeterli değildi.
14| Bu kadar zor mu beni sevmek?
15| Ben seni hep affederim ama sen kendini hep affeder misin, sanmıyorum.
16| Bu gece, dolunay üstünde parlarken seni kontrol edemez.
17| Ben gücü herkesten iyi tanıyorum, şüphesiz.
18| Kalbiniz buz tutmuş sahiden.
19| Dönüşeceği enkaza sadece birkaç adım...
20| Ölüm vücut buldu ve onu tamamen maviye boyadı.
21| Tacı al ve tahta otur.
22| Bir bedende iki ruh.
23| Bu gözlere bakarak ölenler ne şanslı.
24| Çatlağa doluşan lavlar gibi,alevlerle aydınlandı bu gece.
25| Ateş ile suyun savaşı.
Final| Moskova'nın düşüşü.

8| Saçlarında soğuk kışın esintileri dolaşan adam.

3.5K 442 239
By nychtalydia

Jungkook elinde tuttuğu gaz lambasını boylu boyunca eski kitapların dizildiği büyük rafta gezdirdi. Neredeyse iki saattir buradaydı, ama hâlâ aradığı şeyi bulamamıştı. Bu konuda kimseden yardım da isteyemezdi, çünkü hoş karşılanacağını sanmıyordu. Ne diyecekti iki ırkımın da ebedi düşmanıyla ilgili saklanan belgelere bakasım geldi, mi?

Genç melez, stoicheiolar hakkında bir şeyler öğrenebilmek adına herhangi bir kitap arıyordu. Küçüklüğünden beri herkes bu nadir ırk hakkında bir şeyler duyardı, özellikle en yaşlı olanları ; Park Jimin'in hikayeleri efsaneleşmişti.

Ama Jungkook yeni fark ediyordu, onların sadece çok güçlü olduklarını biliyordu. Neler yapabildiklerini, ve nasıl hissettiklerini değil. İnsani duyguların hiçbirine doğaları gereği sahip olmadıklarını duymuştu. Doğrusunu ancak onlarla yaşamış veya savaşmış birileri bilebilirdi ama Jungkook çevresinde bu kadar yaşlı birini tanımıyordu.

İşin aslı,  büyük büyücü ve cadılar ya da yaşlı kurtlar bilebilirdi, Jungkook; son ateş stoicheiosu ile karşılaşmış bir cadıyı duymuştu. O karşılaşmada öldüğü söyleniyordu, ki bu ona göre en mantıklı ihtimaldi. Ama bir efsaneye göre de, o cadı ile ateşlerin lordu birbirlerine aşık olmuşlardı ve ateş stoicheiosu onu dönüştürmüştü. Küçükken kızlar arasında onların beraber intihar ettikleri de anlatılırdı , Jungkook'a göre koca karı masalı olmuştu hep.

Son ateş stoicheiosu denmesinin sebebi, bahsedilen karşılaşmadan sonra sırra kadem basmasıydı. Yüzlerce şehri yakıp yıkmış , tarihte en çok kan dökmüş varlıklardan biriydi. Ya öldürülmüştü , ya hapsedilmiş ya da gücünü devretmişti. Stoicheio gücü doğuştan sahip olunan bir güç değildi, mirastı. Aynı zamansa herkesin taşıyabileceği bir enerji değildi , devredildiği binlerce kişinin ölümüne de sebep olduğu olmuştu haliyle.

Gücü taşıyabilenler, özel ruhlardı.

"Ne arıyorsunuz prens?" Jungkook kendi kafasında dalıp gittiği düşüncelerden burnunun dibinde biten periyle sıyrıldı. Minicik beden cam gibi şeffaf ve parlak kanatlarını çırparak ona meraklı meraklı bakıyordu.

Ama bir saniye, onun burada olmaması gerekirdi. Periler uzun yıllardır büyü meclisi tarafından saklanıyorlardı. Bunun sebebi perilerin , kendilerine özgü tozlarıydı. Kanatlarını çırptıkları vakit dökülen bu ışıltılı tozlar, mucizeydi. Periler büyü gücü bakımından cadılara göre çok daha zayıflardı. Ama peri tozuyla dilenen dilekler, gerçek olurdu.

Senelerce periler bu yüzden avlanmış ve işkencelere maruz bırakılmıştı. Özellikle büyü gücüne sahip olmayan kurtlar ve vampirler , perileri köleleri haline getirmiş ; dilekler ömürlerini tüketince ölen perilerden dolayı nesilleri tükenmemesi için zorla ilişkiye girmelerini sağlamışlardı. Lâkin , doğan periler güçten tamamen yoksundu çünkü onlara geçecek herhangi bir büyü kalmamış oluyordu. Yani bu durum, peri neslini tüketmek üzereydi.

Peri tozları o kadar korkunç amaçlar için kullanılıyordu ki verilen kayıpların haddi hesabı yoktu. Cadıların ve büyücülerin güçleri de hiçe sayılabiliyordu böylece, bu yüzden çok zor ve uzun sürse de periler meclis tarafından korumaya alınmış ; en güçlü büyülerle gizlenmiş ve aynı şekilde büyüyle yaratılmış bir köyde yaşamaya başlamışlardı. Yine de özgür değillerdi ,  Moskova'da hatta isterlerse başka şehirlerde yaşamak varken hepsi küçük bir köyde yaşıyorlardı ve çıkmaları yasaktı.

Büyüyle gizlenen köyün yerini sadece büyüleri yapan cadı ve büyücülerin soyundan gelenler bilirdi. Meclis'in tamamı da bilmiyordu yani.

Büyüyü yapan büyücülerden biri de Jeon soyundan geliyordu. Haliyle melez prensin köyün yerini bilmesi gerekebilirdi ama Jungkook köyün yerini bilmiyordu, annesi biliyordu. Buna hiç takılmamıştı , zaten büyü gücü çok azdı koruma büyüsü yapamazdı ya da koruma büyülerini kaldıramazdı. Ona söylenmemesi normaldi.

"Prens?" Civciv sarısı parıl parıl saçlara sahip peri tekrar tatlı sesiyle sorduğunda Jungkook onun hayal olup olmadığını anlamak için gözlerini kırpıştırdı. Ama hayır, işaret parmağı kadar boyutlarda olan peri büyük kahverengi  gözlerini ona dikmiş meraklı meraklı bakıyordu. Kanatlarını çırpma sesinden başka ses yoktu kocaman arşiv odasında şu an.

"S-sen..?" Jungkook birkaç adım geriye sendeledi.

"Adım Yeri. Kim Yerim, nihayet tekrar karşılaştık!" Gözlerini raflarda gezidirerek gülümsedi. "Bu arşivlere artık kimse inmiyor, ya da bu kadar ileri gelmiyorlar. Gerçi gelseler de ben sizi bekliyordum, sonunda kitap okumaya karar verdiniz galiba."

"Ne?" Jungkook'un gözleri perinin cam gibi kanatlarına yapışmış peri tozlarına kaydı. Altın parçacıkları gibiydiler ama çok daha parlağı, bakarken bile insan büyüleniyordu kanatların etrafında uçuşan tozlardan. "Burada ne işin var ?! Çünkü siz.."

"Görünmez köyde falan yaşıyoruz evet, şaşırmış olmanızı normal karşılıyorum. Ama şimdilik görmezden gelin , pek vaktimiz olduğunu sanmıyorum." Hızlıca Jungkook'un etrafında bir tur atıp yüzüne ne anlama geldiğini anlayamadığı bir gülümseme yerleşti. Çok tatlıydı, bu kadar tatlı mı oluyorlardı?

"Ne kadar büyümüşsünüz."

Ne kadar büyümüşsünüz? Jungkook hâlâ hiçbir şey anlamıyordu, gözlerini kısarak büyülenmiş bakışları yerine kuşkulu ifadesini yerleştirdi. Bu peri belki de bir casustu? Moskova , perilerin ana vatanı olsa da dünyada başka yerlerde nesilleri devam ediyor olabilirdi ya da kaçanlar..

"Hayır casus değilim, ve size ulaşmak için kaç senedir uğraştığımı bilemezsiniz. Gizli köyden aynı zamanda çıkış da yasak, büyüyle korunuyor. Meclisle anlaşmamız böyle değildi... Neyse bunu sonra konuşuruz."

Tez canlı peri, Jungkook'un gene soru sormak için açılan ağzını görünce işaret parmağını kendi dudaklarına götürüp sessiz olmasını işaret etti. "Çok vaktimiz yok diyorum, beni bekleyin burada. Size aradığınız şeyi getireyim."

Aradığı şeyin ne olduğunu nerden biliyordu? Üstüne üstlük Jungkook'un bunu meclise bildirmesi gerekirdi bir peri firar etmişti!

Yine de olduğu yerde kazık gibi durarak gelmesini bekledi. Bir yandan da kendi kendine rüya olup olmadığını anlamaya çalışıyordu, rüyanıza Peri girerse diye bir rivayet vardı hatta neydi o?

"Rüyanıza peri girerse peri girmiş olur prens bir anlamı yok, çok mu masal dinliyorsunuz?"

"Sen benim düşüncelerimi mi okuyorsun, periler zihin de okuyabiliyorlar? Ayrıca bu özel hayata..."

"Sadece sesli düşünüyorsunuz."

Adının Yeri olduğunu öğrendiği sarışın peri, tozunu kullanarak uçurduğu gelen bir kitap ve rulo bir haritayı getirip önüne koydu. "Bu stoicheiolar hakkında öğrenmek isteyeceğiniz şeyler, bu da arşivlerin haritası. Birçok bölge büyüyle gizlenmiş, elbette benim büyüm bunu çözmeye yetmez ama siz kolaylıkla yapabilirsiniz."

"Neden bunu yapayım? Seni meclise bildirmem gerekiyor." Jungkook kendi büyüsünün de her ne istiyorsa yetmeyeceğini de eklemek için ağzını açmıştı ki Yeri kaşlarını çatarak homurdandı.

"Beni meclise bildirmeniz gerekmiyor, güveninizi kazanmaya çalışıyorum şurada! Kim size gezegendeki en tehlikeli varlıkların gizlenen kitaplarını getirirdi?"

"Muhtemelen onlardan tehlikeli biri?"

"Cidden benimle bir stoicheioyu mu karşılaştırdınız az önce? Yıllar boyunuza verirken zekanızdan almış prens.."

Jungkook tek kaşını kaldırarak kollarını önünde kavuşturdu. "Bir prensle böyle konuşma cesaretini kim sana verdi?"

Peri kalın kapaklı kitabın kapağına oturup minik ellerini kırmızı , tozlanmış kapağa yasladı. Kafasını hafifçe yana yatırdığında küçücük bir dal parçasıyla tutturduğu topuzundan bir tutam saç önüne dökülmüştü. "Haddime olmasa da kendimi tutamıyorum dürüst olmak gerekirse. Ayrıca siz resmiyet zaten sevmezsiniz ki."

Tanrı aşkına bu peri Jungkook hakkında bir şeyler bilirken, Jungkook nasıl onu hiç görmediğinden emindi?

"Tanışmadığımızdan eminim, beni nereden tanıyorsun?"

"Hep tutsak değildim, siz beni görmeseniz de ben sizi gördüm. Şu an da görevimi yerine getiriyorum izin verirseniz."

Jungkook kaşlarını kaldırarak kitabın kapağını zorlanarak ittiren perinin yanına elini koyup kafasını üzerine doğru eğdi. "Neymiş senin görevin?"

"Size yol göstermek."

"Bu görevi sana kim verdi?"

"Bunu bana güvendiğinizden emin olduktan sonra söyleyebilirim, şimdi gelin stoicheiolar hakkında ne öğrenmek istiyorsanız araştıralım. Galiba bir düşmanınız var?"

Jungkook üstlese de perinin ona isim vermeyeceğini anlamıştı, en azından gelme amacını yerine getirebilir daha sonra ısrar etmeye devam edebilirdi. Hem herkes her gün bir periyle karşılaşmıyordu, Jungkook'un ona soracak da bir sürü sorusu vardı.

Gaz lambasını bıraktığı ahşap masanın kendisiyle aynı ağaçtan yapılmış taburesine oturup beyaz gömleğinin kollarını katladı. İpli yakasını açıp gaz lambasını da kitaba yaklaştırdı.

İçi şimdiden heyecan ve korkuyla dolmuştu. Jimin hakkında bir şeyler öğrenmek istese de kapalı bir kutuyu açmak gibiydi bu, içinde ne olduğuna dair en ufak bir fikrinizin olmadığı. İçten içe kötü bir şeyler öğrenmek istemiyordu ama bunun kaçınılmaz olduğunu da biliyordu.

+++

"Ateş,su,hava ve toprak. Her bir elementten bir tane olabiliyor, bir topluluk değiller yani." Yeri minik eliyle satırların üstünde ritim tutarak derin bir nefes verdi. "Topluluk olduklarını düşünmek bile tüylerimi ürpertti."

"Soy ile aktarılmaz, iki yolu vardır. Çalmak veya devralmak." Jungkook okuduğu satırlardan sonra derin bir nefes aldı, buraları bilmiyordu işte. Yeri onun alt satılara geçmeye korktuğunu anlamış olacak ki sessizliği bozarak okumaya devam etti.

"stoicheio, gücünü kendi isteğiyle devredebilir." Ardından daha da bir şey yazılmamıştı, peri bununla sonra ilgilenecekti. Alt satıra geçip okumaya devam etti. "stoicheio'nun gücünü çalmak için , onun ölmesi gerekir."

Kocaman bir sayfada sadece bu iki cümle yazıyordu, kitabı dışarıdan gören  biri oldukça fazla bilgiyle dolu bir ansiklopedi sanardı muhtemelen ama sayfaları boştu genel olarak. stoicheiolar hakkında bilgi verilen bölümde kısa kısa cümleler sayfalara yazılmış , daha nice şey eklenebilecek boşluklarla bırakılmıştı.

"Büyüyle korunuyor kitap."

Jungkook kafasını eğdiği kitaptan kaldırıp o nereden çıktı dercesine perinin yüzüne baktı.

"Ritüeller saklanıyor olmalı, mesela gücü çalacak vampir ne yapmalı? Öldürmeli tamam ama nasıl, bunu yazmamış."

"Büyüyle korunduğu çok bariz,  o halde..." Jungkook kitabın eski sarı sayfalarının üstüne ellerini gezdirerek gözlerini kıstı. Büyü hissetmiyordu, bu da korunmasının iyi yapıldığını gösterirdi. Bir anda aklına gelen şeyle duraksadı ve sanki eli sıcak bir şeye değmiş gibi kitabı bıraktı. "Büyüyü bozmaya çalışacaklara karşı bir önlem olmalı, büyü olduğu çok bariz ki onu kaldırmayı denesinler."

"Bu çok akıllıca!" Peri , Jungkook'un tepesinde uçmayı kesip kitabın üstüne kondu ve bağdaş kurarak oturdu. "Bu kitabı neden arıyordunuz prens?"

"Merak." diye basitçe yanıtlayıp omuz silkti. Elbette ona Jimin'e olan merakından olduğunu söylemeyecekti, o periyi ihbar edip etmeyeceğine bile daha karar vermemişti ayrıca.

"Park ailesiyle tanıştışmışsınız galiba."

Bu peri bu kadar çok şeyi nereden biliyordu?! Senelerdir dış dünyaya çıkmamış olması gerekirdi.

"Kaç senedir firarisin sen?"

"Parkları tanımak için onları görmek gerekmiyor, Seulgi ve Chanyeol uzun yıllardır Moskova'da yaşıyorlar zaten. Sanırım Park Jimin de temelli yerleşmiş stoicheio araştırmanıza bakarsak." Jungkook'un yüzüne sanki şimdi soracağı sorunun cevabını tam şimdi alacakmış gibi bakarak,

"Park Jimin ile ne ilginiz var prens?"

Jungkook hemen gözlerini kaçırarak beceriksizce bir umursamaz yüz ifadesi takındı. "H-Hiçbir ilgim yok, sadece düşmanımı tanımak istedim."

"Moskova'da aileden başka kimler var biliyor musunuz peki?" Peri neden her şeyi biliyormuş gibiydi..

Başka kimler... Sahi başka kimler vardı? Moskova'da olmayan, Jimin'in başka kardeşleri hatta annesi ve babası..

"Sadece üçü, neden sordun?"

"Tamamını ben de tanımıyorum, ama Asya'da yaşayan en küçük kardeş.. Park Sooyoung duyduğuma göre..."

"Jungkook!" Annesinin sesiyle olduğu yerde hafifçe sıçradı Jungkook. Ses girişten gelse de yanlarına dakikalar içinde ulaşırdı ve önlerinde açık olan kitaplar... Hayır yanında bir peri vardı!

"Siz gidin, ben burayı hallederim." Diye fısıldadı Yeri.

"Ama annem seni görürse.."

"O halde onun bu tarafa gelmesini engellemeniz icap eder. Şimdilik hoşçakalın."
Kanatlarını kitap ve kullanamadıkları haritanın üstüne doğdu çırptı. Altın rengi tozlar nesneleri sanki yer çekimini yok edermiş gibi havaya asılı bırakırken perinin hızla göz önünden kaybolmasıyla peşinden gitmiş ve gözden kaybolmuşlardı.

+++

"Saçma sapan bir hareket istemiyorum Jimin." Chanyeol gömleğinin yakalarını gereksizce düzeltirken, aynanın karşısında kol düğmelerini ilikleyen kardeşine yönelik uyarlılarını yapmaya başlamıştı. "Kurtlar da geliyor bu yüzden sorun çıkarmak yok, ters bir şey söylemek de yok ev sahibi biziz ve..."

"Vampirleri de asilce temsil etmeliyiz ve onun gibi birkaç gereksiz şey daha..." Gözlerini devirerek iç çekti. "Tamam dedim. Kimse umrumda değil zaten."

"Buna melez de dahildir umarım." Seulgi güzelce toplanmış saçları ve balodaki en değerli parçalardan biri olacak elbisesiyle Chanyeol'un odasına girdi. Alnından bilerek bırakılmış , çenesine kadar ulaşan siyah saç tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırıp kırmızı rujun güzelce dağıldığı dudaklarına samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirdi. "Bakalım bu sefer Jimin akşamı nasıl mahvedecek?"

"Senin kalbini göğsünden sökerek geceyi taçlandırmayı düşünüyordum oysa ki sevgili kız kardeşim." Jimin onun yüzüne bakmadan konuşup umursamazca parmaklarındaki yüzüklerle oynamaya haşladı. Chanyeol ise ikisinin her zamanki gibi birbirlerinden nefret ettiklerini hatırlatmalarına alışıktı tabii ki her ne kadar aile kavramına çok önem verse de elinden sadece bu kadarı geliyordu.

Seulgi tekrar iğneleyici bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki Chanyeol araya girerek ikisini de susturdu. "Kesin ikiniz de." Kardeşleri her zaman olmasa da genel olarak sözünü dinlerlerdi, Jimin en burnunun dikine giden taraftı genel olarak ama Jimin'i de kontrol edebilen tek kişi
abisi Chan dı. Tabi bu şu an Moskova'da sadece üçü yaşadığı için daha kolaydı, diğer kardeşleriyle bir arada olsalar muhtemelen sırf aile içi çatışmalarından dolayı şehir yıkılırdı ; düşmana da gerek yoktu.

Yakasını düzelterek derin bir nefes verdi Chanyeol, kuzgun karası saçlarının ona daha da karanlık bir aura katıp şu an odadaki en baskın kişi olduğu için rahatça konuşabilirdi. "Melezden uzak dur Jimin, bu bizim meselemiz değil. Ve Seulgi.." Jimin'den gözlerini çekip kız kardeşine döndü. "Misafirlerden beslenmek yok."

"Kendilerini iyice bir halt sanacaklar."

"İlk defa Seulgi'ye katılıyorum." Jimin maydonoz gibi araya girmezse olmazdı tabii, Seulgi gözlerini devirmeden edemedi.

Chanyeol rahat bir tavırla kol düğmelerini takıp dudaklarını yaladı. Seulgi ve Jimin birbirlerinden nefret etseler de benzer çok yanları vardı, kurtlara olan nefretleri mesela. Özellikle Moskova. Ama bu konuda taviz vermeye niyetli değildi, cadı meclisine de kurt sürüsüne de vampirlerin lanse edilen o vandal ırk olmadığını göstermek istiyordu ve bunu kan dökerek yapamazlardı. Bu yüzden son noktayı koyarak,

"Dediğimi duydunuz." dedi ve salonu ağır adımlarla terk etti.

+++

Melez prens, balo için tamamen hazırlanmıştı. Normalde sıkıcı olarak nitelendirdiği için giysilerini de seçmeye üşenirdi, Yasha veya başka hizmetliler hallederdi onu hazırlama işini ama bu sefer bizzat kendisi seçmişti giyeceklerini. Dalgalı saçlarını da düzgün taramayı düşünmüştü aslında ama, balodaki herkes öyle olacaktı. Düzgün, düzgün ve hepsi düzgün. Jilet gibi gelecekti erkekler, kadınlar ise Park ailesinin balosunda yarışacaklardı elbette. Ama Jungkook onlara benzemek istemedi, baştan aşağı düzgün ve tam olması gerektiği gibi olmak ona çok ama çok tersti.

Gözlerini düşüncelere daldığı için yine yere dikmişti, bakışlarını halının üstünden çekip fildişi masanın üzerindeki kokulara takıldı gözü. Çoğu hediyeydi, ve oldukları gibi duruyorlardı. Meyveli kokuları sevmezdi, bu yüzden o şişelerin içleri hiç azalmamıştı. Çiçek kokularının da hepsini sevmezdi, birkaç tane vardı sevdiği. Acaba, Jimin çiçekleri sever miydi?

"Tanrım.. Bana ne bundan?" Kendi kendine homurdanarak aynadaki görüntüsüne ters ters baktı. Park Jimin ile düşmandan başka bir şey olamazlardı, neden böyle alakasız şeyleri merak ettiğini anlamıyordu.

Kapısının tıklatılmasıyla düşüncelerinden sıyrılarak kafasını o yöne çevirdi. Yasha gelmiş olmalıydı, muhtemelen hazır olduğunu kontrol etmek için gelmişti ve onun gecikmediğini görmek epey şaşırtacaktı yaşlı kadını.

"Gel."

Tahmin ettiği gibi gençliğinden kalma sarılarına gümüş beyazların da düşüp karıştığı saçlarını hep yaptığı gibi arkadan topuz yapmış Yasha içeri girdi. Ama Jungkook'un beklediği gibi ona şaşkınlıkla bakmamış, dümdüz bakışlarla içeri girip elindeki lacivert kadife kutuyu selam bile vermeden uzatmıştı.

"Şey, bu ne?" Diye saçma sessizliği bozdu Jungkook.

"Park Jimin size vermemi istedi, ve bu kutuyu aldığınız zaman hepsini unutacağım bunun için telkin edildim."

Kutuyu alması için genç meleze uzattığında Jungkook istemsizce bir adım geriledi. Bu gayet korkunçtu, bundan korkmalıydı değil mi? Kim bilir kutunun içinde ne vardı..

"Ve kutuyu açmazsanız kendimi de öldürmemi söyledi."

"Ne?!" Jungkook kocaman açılan gözlerini kutuya çevirip hışımla Yasha'nın elinden çekti ve açtı. Önce karşısına bir zarf çıktı, altında her ne varsa kadife bir örtünün altına gizlenmişti. Jungkook'un kalbi hâlâ küt küt artıyordu gerçi , Yasha'yı nasıl telkin ederdi? Baloda bunun hesabını soracaktı, üstelik ya geç açsaydı.. Yasha kendini öldürecekti.

Sinirle kutuyu yatağına fırlatıp zarfı aldı. Ardından gözlerini Yasha'nın ne durumda olduğunu görmek için ona çevirmişti.

"Yasha?"

"Siz..."

"Ben?"

"Efendim , siz..."

"Ben ne?!"

"Hazırlanmışsınız!"

Yasha'nın gözleri şimdi eskisi gibiydi nihayet. Telkinden çıkmış, olanları unutmuş olmalıydı Jimin'in dediği gibi. Ama bu yaşattığı korkuyu değiştirmiyordu ve kesinlikle hesabını soracaktı. Ama şimdi Yasha'ya belli etmemek için gülümseyerek kafasını salladı.

"Şaşıracağını biliyordum, sen işine dönebilirsin ben Valeria ile gideceğim."

"Atınızı hazırlatmayayım mı?"

"Hayır, çıkabilirsin."

Yasha tamam anlamında kafasını sallayıp eğilerek kısa bir selam verdi ve Jeon'u odasında lacivert kutuyla baş başa bıraktı.

Ha bir de zarf tabii.

Zarfı yırtıp atmak istiyordu ama merakına yenik düşerek mühürü çekip açtı. Mühürdeki süslü P harfi de tanıdıktı. Balo davetiyelerinde görmüştü, Park ailesinin simgesi falandı herhalde.

Zarfı açıp okumaya başladı.

Yasha'dan dolayı bana kızdınız değil mi? Elbette öyle bir şey için telkin etmedim sadece kutuyu açmanız için yalan söylettim. Umarım çok kızmamışsınızdır Jeon. Kutudakini de bir hediye olarak kabul edin lütfen.
Görüşmek üzere.

Evet , kuralların tamamen çiğnendiği bir mektuptu. Ama Jungkook bunu önemsemeyerek kağıdı özenle katladı ve çekmecesine saklayıp üstünü de kapattı. Jimin'in kendi el yazısıyla yazdığı bir kağıttı, ve yazısı gerçekten çok güzeldi. Jungkook kendini sırf yazısı çok güzel olduğu için sakladığına ikna edip kadife kutuyu eline aldı.

Örtüyü yavaşça üstünde kaldırıp yatağa bıraktı, karşısına çıkan şeyle gözlerindeki parıltılar titredi.

Çok zarif zümrüt bir kolyeydi kadife örtünün ardında saklanan. Gümüş zinciri öyle inceydi ki uzaktan bakan biri kolyeyi havada asılı sanabilirdi, zincirin bittiği yerde başlayan ince motifler parlak zümrütün çevresinde de devam ediyorlardı. Ama her bir ayrıntısı çok ince, çok zarifti. Beş karatlık mücevherlere boğulmuş kolyelerden çok daha güzeldi zarafetiyle.

Jungkook bundan çok daha abartılı hediyeler almıştı. Büyük mücevherleri asla takmamıştı ama bunu takabilirdi, onu cidden tanıyan birisinin hediyesiydi sanki. Onun abartıyı sevmediğini bilen birinin.

Bir prense hediye vermiş olmak için değil, Jeon Jungkook için düşünülmüş gibi.

Ama bu bir aldatmaca mıydı? Park Jimin muhtemelen hayatında karşılaştığı en zeki varlıktı. Ama aklı ikileme düşmüştü genç melezin.

Saçlarında soğuk kışın esintileri dolaşan adamın hediyesi miydi, yoksa tuzağı mıydı bu zümrüt?

+++

Uke Jungkook stan olmama az kaldı

Bu bölüm çok hoşuma gitmedi , ama bir sonraki bölüm daha hoş olur umarım. Fice eklemek istediğim kişiler ve olaylar var hangi birini yapsam nasıl bağlantı kursam yok saçma mı olur yok unutur muyum diye düşüne düşüne yb yazmayı unuttum 👏🏻

Bir yandan da video editi yapmayı öğrenmeye bir teşebbüsüm oldu, ama aşırı karışık uygulama umarım çözebilirim. Çözebilirsem bu kitaplar için de fmv falan yaparım

Bu bölümde çok fazla jikook yoktu, ama diğer bölümde bol bol var. Ve fice yeni birini ekliyorum galiba, umarım eklerim sağım solum belli olmuyor

Ve yazar kaçar 👋🏻

Continue Reading

You'll Also Like

10.3K 965 23
*******Mokıta: Herkesin bildiği ama dillendirmeye cesaret edemediği şey******* "Söyle bana Jungkook" Cevaplara ihtiyacım vardı. "Söyle ki anlayayım...
111K 12.3K 35
JIKOOK Park Jimin; ünlü Kardiyolog, bir dahi, medikal deha, hastanedeki en iyi cerrah. Kibar, arkadaş canlısı, yakışıklı ve sabırlı. Ve bunların yanı...
5K 531 19
Savaş kötüydü; ölümler, acılar ve kimsesiz geçecek yılların başlangıcı gibiydi. Omegalar ve alfaların arasındaki düşmanlığı durdurmak adına son on yı...
138K 4.7K 72
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi