KÜFÜR YOK!

By S-Mare

5.7M 417K 220K

*Tamamlandı* "Sence bizden bir cacık olur mu?" dediğimde önce bana öylece baktı, sonra kahkahalarla gülmeye b... More

1• 'Küfür Yok!'
2 • 'Terlik Mağduru'
3 • 'And the Tişört goes to...'
4 • 'Bakalım Nereye Kaçacaksın?'
5 • 'Tanıştırayım, Seri Katil Asiye'
6 • 'Fosilleşmiş Doğa Artığı'
7 • 'Astım değil, Çay Krizi'
8 • 'İkiniz Uslu Uslu Takılın'
9 • 'Aşırı Şiddet'
10 • 'Anne Sorunu'
11 • 'Kaçış'
12 • 'Benim Suçum Değildi'
13 • 'Sherlock Holmes'
14 • 'Araştırılacaklar Listesi'
15 • 'O Kız Benim Gözetimimde'
16 • 'Şutgirl'
17 • 'Denizleri Aş Da Gel!"
18 • 'Şefkatli Dokunuşlar'
19 • 'Önemli Konuşma!'
20 • 'Seni Öperim!'
21 • 'Çakma Kara Murat'
22 • 'Çok Konuşuyorsun!'
23 • 'Emin misin?"
24 • 'Hoşlanıyorum!'
25 • 'Kaza Nasıl Oldu?'
26 • 'Sırlar ve İtiraflar'
27 • 'Çatlak Kaynana!'
28 • 'Ceza'
29 • 'Sürpriz'
30 • 'Gelsin Goller!'
31 • 'Dokunmasın!'
32 • 'Gitti!'
33 • 'Koca'
34 • 'Beni Bırakırsan Eğer...'
35 • 'Tehdit'
36 • 'Flash Mob'
37 • 'Dayı'
38 • 'Garip Teklif'
39 • 'Kız İsteme'
40 • 'Ev-len-dum!'
41 • 'Bal-Ayı'
BvŞ ve Diğerleri

Final • 'Babaoliysan!'

88.4K 6.4K 5.6K
By S-Mare

Multimedya: Aydın Kurtoğlu - Deli Fişek

Keyifli Okumalar...

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare

Bulaşıklar tamamdı. Ev de toplanmış ve süpürülüp silinmişti. Pencereler... Aman onlar da kirli dursun canım. Belki eski ev arkadaşlarım, yeni komşularım Aynasız Elif ve Anakonda Şirine Gül'ü çağırıp camları onlara sildirtirdim. Sonra hemen bu düşünceden vazgeçtim. Elif oklavayla beni döve döve o camları yine bana sildirtirdi. En iyisi camları olduğu gibi bırakmak olacaktı.

Temizliği bitirmiş olmanın haklı gururuyla demlediğim çayı ince belli bir bardağa döktüm ve salona doğru ilerledim. Hafta sonu olduğundan okul yoktu. O yüzden sevgili odunus kocam hala uyuyordu. Ben de o uyanana kadar kahvaltıyı biraz ertelemeye karar verdim. Çayı koltuğun ahşap kısmına koyup televizyonu açtım. Bin küsur bölümlük o saçma dizinin yarısına yetişmiştim, çok şükür. Ne kadar az izlersek o kadar kârdı.

Dakikalar sonra esas oğlanın kızı yerden yere, yerden de duvarlara çarptığı kısımda yerimden hafifçe doğruldum. Kız ağlarken bir de baktım benim de gözlerim dolmuş. Hayır, bu salak kız bunu yarım bölüm sonra affedecek de bana ne oluyorsa? Kanalı değiştirip bir belgesel kanalında karar kıldım bu kez. Belgeseller masumdu, belgeseller candı. Tabii bu düşüncem kısa süre sonra tuzla buz oldu. Zavallı kertenkele yılanların arasından sıyrılıp tam kurtuldu derken hop bir yılanın midesine indi.

"Ay, Allah sizi kahretmesin ya!" derken bu kez neden ağladığımı yine bilmiyordum. "Ne istediniz ya o minicik kertenkeleden? Anası, babası, çoluğu çocuğu vardı belki. Bir yuvaya ateş düşürdünüz."

"Asi'm!"

Duyduğum sesle sürekli akan ama bir o kadar da çabuk dolan gözlerimi yatak odasının kapısına çevirdim. Azman'ım yine üzerinde sadece pijama altıyla kapıda dikiliyordu, saçları biraz daha uzamıştı. Uzun halini daha çok sevdiğimi ona söylediğimden beri makas vurdurmuyordu ama sakala karşıydım. O yüzden neredeyse her gün tıraş oluyordu çünkü sakal eşittir öpücük yok demekti.

Ona bakınca endişeli gözlerle gelip önümde diz çöktü ve ellerimi elleri arasına aldı. "Ne oldu sevgilim yine?"

"Bırak ya!" deyip ellerimi ellerinden kurtardım. Sanki kertenkeleyi yiyen benim kocamdı. "Yediler minicik kertenkeleyi. Acımasızlar! Caniler!"

"Kertenkele mi?" dedi televizyona bir bakış atarak. "Aşkım belgesel o. Belgeselde illa bir hayvan diğerini yer yani. Buna mı ağlıyorsun?"

"Sus sus!" dedim ve onu geri ittim. Poposunun üzerine düşerken yüzünü buruşturdu. "Siz erkekler hep böylesiniz işte?"

"Nasıl ya?" dedi allak bullak olmuş bir yüzle. "Konu nasıl biz erkeklere geldi ki şimdi?"

"Sen hala konuşuyor musun ya? Git kahvaltı hazırla! Bu evde her şeyi ben mi yapacağım?" Koltuğun arasından gözüme çarpan çorabı alıp ona savurdum. "Bu ne?"

"Çorap," dedi saf saf.

"Ne işi var ya senin çorabının koltuğun arasında? Hem bu çorabın eşi nerede? Çorap çekmecesindeki eşi olmayan çoraplar ayaklansa bizim evi ele geçirir, seni de idam ederler."

"Aşkım o senin çorabın ama."

"Ha, çorabım gözüne mi battı yani? Vay be! Demek şimdi de böyle olduk?"

Bu kez temkinli bir ifadeyle yanıma yaklaşıp yüzümü ellerinin arasına aldı. "Senin bu aralar bir şeye moralin mi bozuk Asi'm? Söyle hadi kocana!"

"Karnım aç benim! Aç aç! Doyuramıyorsan niye evlendin lan benimle? Ne güzel eskiden alt sokaktaki lokantanın camına ekmek banardık, şimdi orası da kapandı."

"Tamam, ağlama! Ben sana şimdi güzel bir kahvaltı hazırlıyorum. Sen de bana biraz içini döker rahatlarsın. Bak çayını da içmemişsin, hatta dur önce ben senin çayını tazeleyeyim."

Bir yudum almadığım ve soğumaktan soğuk çay kıvamına gelmiş çayımı eline aldı ve gidip yenisini doldurup yine aynı yerine koydu. Yanağıma sulu uzun bir öpücük bırakıp kahvaltı hazırlamaya başladı. Geçen sürede ben de kertenkeleleri yiyen yılanlara, antilopları didikleyen aslanlara, Amerikan başkanına, hatta gelecek başkanlarına, bizim köyün muhtarına, dünyayı istila etme planları yapan uzaylılara sayıp bir güzel de sövdüm. Gül de duyarsa duysun. Ne olacaksa olsun artık ya!

"Asi'm!" dedi Azman yine yanıma tereddütle yaklaşarak. "Bitti mi dünyaya isyanın?"

"Bitmedi!" diye bağırdım. "O kertenkeleyi yiyen yılanın Allah belasını versin! O Amerika'nın başkanının da boyu posu devrilsin de kel kalsın."

Azman bağırışımla irkilirken, benim gözlerim arkasındaki masaya kaydı. Bir kuş sütü eksikti. Çeyizimdeki kahvaltı takımı bile bana oradan işveli işveli göz kırpıyordu. Birden az önce neye kızdığımı unutuverdim ve sevinçle cıvıldadım. "Ay sen bana kahvaltı mı hazırladın odunuslar sülalesinin kralı?"

Ayağa kalkıp masaya doğru koştum. Azman ise şu an hata vermiş windows yeni sürümü gibi beni izliyordu. Bir peynir dilimi ağzıma atarken, "Canım kocam benim ya!" diye dolu ağzımı yaya yaya konuştum. "İyi ki seninle evlenmişim."

"Asi'm sen muayyen gününde falan mısın?" dedi Azman. Sonra düşünür gibi gözlerini tavana çevirdi. "Gerçi olsaydın herhalde dünkü keşfimde bunu anlardım."

"Edepsizleşme be!" dedim ve bir zeytini ona doğru fırlattım.

"Nimet o nimet! Çarpılacaksın karıcığım!" O da kahvaltı masasına kurulurken bugün üçüncü çay bardağımı önüme itti. Bardağı kapıp dudaklarıma götürmüştüm ki kokusuyla tekrar masaya bıraktım. "Ne oldu?" dedi hemen.

"Bu çay küflendi mi?"

"Paketini az önce açtım."

"Kokuyor ama!"

Kendi bardağını masadan alıp bir yudum aldı. "Bana normal geldi tadı."

Bir yudum da ben alıp iğrenç tatla bağırdım. "Ne normali be? Kokuyor diyorum sana. Midem bulanmaya başladı bak! Ay ben kusacağım galiba!" Ayağa fırlamamla banyoya koşmam bir oldu. Klozete eğilirken Azman'ım da hemen yanıma gelmiş ve saçlarımı yüzümden çekmişti. Sırtımda gezinen eliyle içimde ne var ne yoksa kanalizasyon sistemine armağan ettim.

"Sen soğuk aldın değil mi?" dedi hafif bir kızgınlıkla. "Tüm pencereleri açarsan olacak olan oydu."

"Ne yapsaydım ya? Güneşe kurşun mu sıksaydım? Ben Trabzonluyum, en fazla fındık falan atar ya da çay fırlatırdım. Ya sen bana niye küflü çay içiriyorsun?" diye ağlamaya başladım. "Sen benim çayla aramı bozmaya çalışıyorsun değil mi? Kıskançsın! Kıskanç!"

"Bu bir kaç haftadır ağladığın en saçma şeydi Asi'm. Yok en saçması şeydi: Düğün konvoylarının korna seslerine ağlaman."

"Çok acıklı çalıyordu ama," diye itiraz ettim.

"Tabii tabii. Damat kornayla ağıt yakıyordu zaten."

"Evlendi diye mi? Sen benimle evlendiğine pişman oldun değil mi? Bunu ima ediyorsun. Hadi söyle, söyle!"

"Aşkım ne alakası var ya? Ağlama artık."

"Zaten S-400'ler de Ordu'yu kapsamıyormuş."

"O nereden çıktı Allah aşkına? Asi'm ağlama artık güzelim!" dedi ve beni yerden kaldırdı. Lavaboya götürüp yüzümü yıkamaya başladı.

"Ordu'yu kim koruyacak ya!" diye ağlamaya devam ederken Azman yüzümü kuruladı ve beni yatak odasına götürüp yatağa yatırdı. Üzerimi sıkı sıkı örttü ve yataktan kalkmamamı tembihledi. Bense ağlayarak uyurken hala Ordu'nun derdindeydim. Güzel ülkemin güzel şehrine niye üvey evlat muamelesi yapılmıştı ki?

🍀🍀🍀

Yatak sallanıyordu. Ben daha şiddetli sallanıyordum, biri de kafamda ağzına megafon tutmuş gibi bağırıyordu. Rüyamda bile bir bardak çay içmemenin öfkesinin ise beni çileden çıkarmasına ramak kalmıştı. "Yenge! Yenge ya! Kış uykusuna mı yattın? Kalk hadi, akşam oldu."

"Ne var be? Ne var?" diye gözlerimi aralamaya çalıştım. Tuana'yı bana doğru eğilirken görünce neredeyse yerimden sıçradım. Tabii kafalarımızın atom bombası şiddetinde birbirine çarpması da aynı an da oldu.

"Yenge kör oldum!" diye bağırdı. "Yok dur! Yıldızları görüyorum. Şu kutup yıldızı galiba."

"Ya kızım, sen yine niye geldin?" diye inledim başımı ovuştururken.

"Ayıp ya, gelene niye geldin diye sorulur mu?"

"Soruyorum işte, niye geldin? Niçin geldin? Gelme amacın ne?"

"Tamam yenge. Tüm soru kalıplarını israf etme. Ben şey için geldim. Şey için... Ben ne için gelmiştim ya? Ha şey... Test için."

"Ne testi, Allah aşkına Tuana!"

"Yeğen testi," dedi ve yerden bir poşet kaptı. İçinden çıkardığı küçük bir kutuyu gözümü içine doğru soktu adeta. "Hadi buna işe yenge!"

"Bu nedir?" dedim kutuyu alırken.

"Yeğen testi diyorum ya. Ağabeyim beni arayıp sürekli ağladığını, bir de kustuğunu söyledi. Geldiğimde safım seni hasta sanıp salonda dört dönüyordu. Annemleri ve sizinkileri telaşlandırmamak için beni çağırdı işte. Ben de süper görümceliğimi icra ediyorum her zamanki gibi."

Kafamı ovuşturup, "Ağabeyin nerede peki?" diye sordum.

"Nöbetçi eczane bulmaya gitti. Ona verdiğim ilacı arıyor." Sinsice güldü.

"Ne ilacı?"

"Babaoliysan ilacı," dedi gülerken. "Garibim o kadar telaşlanmıştı ki ben bir soğuk algınlığı ilacı biliyorum deyip kâğıda yazdığımda okumadı bile. Uçtu gitti."

"Ne babası Tuana?" dedim yine inleyerek. Kafam hala zonkluyordu. O zonklama arasında ise bir ampul patladı. "Dur bir dakika! Bu herif başka kadınlardan çocuk mu peydahladı yoksa?"

"Sen uyu yenge! Futbol takımı bile kurdu, haberin yok."

"Aldatıldım mı ben yani?" dedim gözlerim dolarken.

"Yok ağabeyim sporla ürüyor yenge, merak etme!" Ağlamaya başlamam üzerine, "Ya şaka yaptım!" diyerek bana sarıldı. "Harbiden sen her şeye ağlar olmuşsun. Beni ciddiye aldığına göre de hormonlar iyice cozutmuş."

"Baba olacakmış ya, kim bilir kim o şırfıntük?"

Tuana kahkaha attı. "Sensin yenge!"

"Ya sen ne diyorsun?" Birden gelen aydınlanmayla onu kollarından tutarak benden ayırdım. "Dur bir dakika! O şırfıntük bensem..."

"Evet yenge, sensen?" dedi devam etmemi ister gibi.

"Ben baba mı oluyorum?"

"Evet!" diye bağırdı, sonra yüzünü ekşitti. "Ne babası yenge ya? Oldu olacak elti falan ol! Anne oluyorsun, anne!"

"Anne mi oluyorum?" dedim donakalmış gibi. "Nasıl anne oluyorum? Ne demek anne oluyorum? Kimden peydahladım ben bu çocuğu ya?"

Eliyle alnına vurdu. "Hamilelik sana hiç yaramamış yenge. Bir kaç beyin hücren vardı, onu da kaybetmişsin. İnşallah yeğenim sana benzemez. Hele ağabeyime benzerse Türkiye'nin IQ ortalaması hepten düşer. Ay inşallah bana benzer ya! Yoksa yandık!"

"Ben anne oluyorsam sen nereden biliyorsun ki?" dedim kaşlarımı çatarak. "Daha ben bile bilmiyorum."

"Görümceler bilir de bize kesin kanıtlar lazım." Yatağa bıraktığım kutuyu alıp yüzüme doğrulttu yine. "Artık işe şuna da bakalım, elti mi, enişte mi oluyorsun?"

Kutuyu elinden alıp gözlerimi kuruladım. Sonunda biraz daha beynim işlevini yerine getirmeye başlamış olmalı ki bunun bir hamilelik testi olduğunu anladım. Bir süre kutuyla derin bir bakışma yaşadık. Sonunda Tuana dayanamayarak beni tuvalete doğru sürüklemeye başladı.

Dakikalar sonra elimizde hamilelik testiyle yatakta oturuyorduk. Beklemeye dayanamayan görümce, "Yanlış yere mi işedin yenge acaba?" diye fısıldadı. Testin üzerinde tek çizgi çıktığında ise, "Aferin yenge, doğru yere işemişsin," diyerek nefesini tutup teste doğru eğildi. Çok geçmeden çizginin ardından bir çizgi daha geldi. Tuana sevinçle ayağa fırladı. "Elti oluyorsun yenge! Aman işte anne, anne!"

Öylece teste bakmaya devam ederken Tuana beni omuzlarımdan tutup sarstı. "Yenge diyorum, anne oluyorsun diyorum. Duba gibi olacaksın diyorum. Habire yemek yiyip, habire kusacaksın diyorum. Ayakların şişecek, geceleri uyuyamayacaksın diyorum. Ay ne güzel değil mi? Anne oluyorsun ya!"

"Anne oluyorum," diye mırıldandım. Anne oluyordum, işte o an o kadar saçma şeyden sonra ağladığım en mantıklı şey bu olmuştu. Tuana da bana sarılınca bu kez ikimiz birden ağlamaya başlamıştık. "Sen niye ağlıyorsun ya?" dedim burnumu çekerek.

"Ben de hala oluyorum, hayatımda ilk kez bir şey oluyorum. Kolay mı? Hem biliyor musun bugün ağabeyimin doğum günü. Ay, keşke ona hediye olarak boklu bez getirseydim."

Hızla geriye çekildim ve ona şok olmuş gözlerle baktım. "N-ne? Nasıl? Ay ben onu unuttum. Hediye falan da alamadım."

"Yenge sen ona en büyük hediyeyi vereceksin zaten. Hem kızlara söyledim, pasta alıp gelecekler. Burak ağabeyimle, Nick de birazdan burada olur. Hadi şu üzerine bir çeki düzen verelim. Barda kavgaya karışmış ayyaş bacılar gibi görünüyorsun."

Tuana dolaba yönelip elbiseleri bir bir yatağa sererken ben de yüzümü güzelce yıkayıp heyecanla hafif bir makyaj yaptım. Bir kaç elbiseyi denedikten sonra bir tanesinde karar kıldık. Diz hizasının biraz aşağısında sade beyaz bir elbiseydi. Saçlarımı kısaca tarayıp aynada son kez kendime bakarken kapı çaldı.

"Akın mı geldi acaba?" dedim panikle. Daha kızlar, oğlanlar, dahası pasta falan ortada yoktu.

"Yok, sen giyinirken ben onu aradım. İlacı almış ama arabayı nereye park ettiğini unutmuş." Kahkalarla gülmeye başladı. "Dayım da yanındaymış. Arabayı arıyorlar şu an."

"İlacı nasıl almış?"

"Ne bileyim, kim bilir ne anlayıp ne verdiler buna."

Zil tekrar çalarken kapıya yönelip açtım. Tabii üzerime atlayan iki canavar teyzeyi hiç hesap etmemiştim. Tam yere serilecekken Tuana kurtarıcı görevi görerek bizi doğrulttu. "Yeğenimi düşürecektiniz ya!" dedi kızgın bir sesle.

"Ya ben şimdi teyze mi oluyorum?" diye bağırdı Gül.

"İstersen elti olabilirsin," dedi Elif gülerken.

"Aaa ben de aynı espriyi yapmıştım," diyen Tuana'la gözleri birleşti ve iki deli yumruk birleştirdiler.

"Geçin dalganızı siz," dedi Gül ve bana bir daha sarıldı. "Teyze oluyorum ben be!"

"Ben de amca oluyorum," diyerek kapıdan göründü Burak. Yanında ise Nick vardı.

"Ben ne oluyorum peki?" dedi o da.

Burak, "Sen niye ortaya atlıyorsun lan?" diye onu tersledi.

"Ya Burak ağabey! Yapmasana şöyle! Evleneceğim ben onunla. Güzel davran benim aşkitoma!"

Burak başını iki yana salladı ve o da gelip bana sarıldı. "Tebrik ederim Esra. Allah analı babalı..."

"Ve halalı..." dedi Tuana.

"Ve teyzeli..." diye ekledi Gül ve Elif aynı anda.

"Ve ecnebili..." diye atıldı ardından Nick. Herkes ona bakınca, "Ne?" dedi. "Akın bana hep öyle diyor."

"Büyütsün," diye tamamladı cümlesini Burak gülerek ve kolunu Gül'ün beline sarıp saçlarına bir öpücük bıraktı. Gül'de yeni gelin gibi kikir kikir güldü.

Hep beraber salona geçtik önce. Kızlar mutfağa girerken ben de onlara yardım edeyim dedim ama demez olaydım. Her mutfağın kapısında görünmemle beni koltuğa sürüklemeleri bir oluyordu.

'Sen hamilesin yenge!'

'Yeğenimi düşüreceksin Esra!'

'Otur oturduğun yerde yeğenimin annesi!'

Sanki hep bugünün hayalini kurmuşlardı. Çocuk kim bilir daha fasulye kadardı ama şimdiden taliplisi çoktu. Halalar, teyzeler, amcalar havada uçuşuyordu. Bir babası denen herif ortada yoktu.

Ay ben şimdi anne mi olacaktım? Azman'ım da baba mı olacaktı? Gerçi artık o Azfather'lığa yükselip level atlamıştı.

Kısa sürede masa donatılmış pasta da ortadaki yerini almıştı. Kapının ardından gelen sesler ise tüm apartmanı gürültüye boğmuş olmalıydı. Hepimiz ayağa kalkarken Tuana ışıkları da hızla kapattı. Herkes bir köşeye gizlenirken ben de kapının bir kaç metre ilerisindeki tekli koltuğun arkasına gizlenmiştim.

"Dayı adam suratıma aval aval bakıp güldü diyorum," diyen çiçeği burnunda babamızdı.

"Oğlum adamın üzerine atlamak nedir? Dua et, şikâyetçi olmadılar!" diyen ise onun dayısıydı. Gerçi biz ona hep dayı diyorduk ama adı Olcay'dı, ve Azman'dan sadece üç yaş büyüktü. Görevde olduğu için o zamanlar düğünümüze gelememişti ama birkaç ay önce tayını Ankara'ya çıkmıştı ve o da bir sokak ötemizdeki bir evde yaşamaya başlamıştı. Azman'la dayı yeğenden daha çok iki arkadaş gibi olduklarından taşındıktan sonra evime çok gelmişliği vardı. Tabii Elif'le ikisinin yıldızı da bir türlü barışmamıştı, yani onlara sorsan öyleydi. Bana göre ise yakında evlenirdi bunlar. Elif onun sesiyle yüzünü buruştursa da yerinde hafifçe kıpırdanması ve göz ucuyla üzerindeki giysileri taraması ne kadar heyecanlandığını çoktan ele vermiş ve yine bu tezimi desteklemişti.

"Karım hasta diyorum, adam kâğıda bakıp gülüyor ya! Altı üstü bir ilaç verecek! Herif gülüyor! Asi'm kim bilir ne halde ama adam karşıma geçmiş gülüyor! Bunu eczacı yapan okulun ben ta..."

"Küfür etme lan!" dedi dayı. "Bağırıp durma da. Apartmanı ayağa kaldırdın."

Kapıdan gelen kilit sesiyle istemsizce nefesimi tuttum. Azman'ım kapıyı aralayıp içeri girerken sessizce Tuana'ya seslendi. Ses gelmemesi üzerine ışığa doğru yöneldi ama birden muhtemelen birine takılıp paldır küldür yeri boyladı. Dayı arkasından ışığı açarken o küfrediyordu. Sevgili kocam, çocuğumun babası ise önce takılıp düştüğü Nick'e sonra "Sürpriz!" diye bağıran bize baktı. İyi ki doğdunlar havada uçuşurken gözleri kısıldı. "Ne oluyor lan?" diye istemsiz bir tepki gösterdi.

"Hop! O benim lafımdı!" dediğimde gözleri sonunda beni buldu.

Hızla yanıma adımlarken, "Asi'm neler oluyor canım, aşkım, bir tanem?" dedi. "Hem sen niye ayaktasın? Yataktan kalkma demedim mi ben sana?" Gözleri odadaki kişiler arasından Tuana'yı bulurken öfkeyle kükredi. "Karımı sana emanet edip çıkıyorum ama sen evde doğum günü partisi veriyorsun! Benim doğum günü partisini düşünecek halim mi var? Kızı da kaldırmışsın zaten yataktan! Kızım bu kız hasta be!"

"Hastayım ama sana hastayım!"

Gözleri yine beni buldu. "Asi'm senin dinlenmen lazım güzelim." Herkese kısaca baktı. "Size de hoş geldiniz, güle güle arkadaşlar. Müsait bir zamanda tekrar bekleriz inşallah, maşallah!"

"Aşkım bir dur!" dedim ve kollarına elimi koydum. Bakışları bana döndü hemen. "İyiyim ben. Hasta falan da değilim."

"Nasıl değilsin? Kaç gündür kusup duruyorsun. Rengin de soluk. Sürekli de uyukluyorsun. Geçen gün seni tost makinesinin üzerinde uyuklarken gördüğümde nasıl korktum haberin var mı? Allah'tan fişi takmamışsın. Belli ki soğuk almışsın işte. Dinlenmen lazım."

Gülümsedim. "Soğuk almadım, bebek aldım."

"Bebek mi aldın?"

"Bebek aldım, evet."

"Ne diyorsun sen Asi'm? Ateşin falan mı var?" Elini alnıma koyup ateşime baktı. "Çok da sıcak değilsin ama."

"Ya bebek, bebek!"

"Ne bebeği kızım?"

Gözlerimle onu işaret ettim. "Senin bebeğin."

"Benim bebeğim mi?" Yüzünü ekşitti. "Tuana ne yaptın karıma? Eskisinden daha kötü olmuş bu! Zaten seninle bırakanda kabahat!"

Tuana dayının elindeki poşeti çekerken gülüyordu. "Ben bir şey yapmadım sen yaptın. Neler yaptınsa artık?" Ağzını yüzünü şekilden şekle sokarken Azman'ım yine yüzünü buruşturdu. Tuana ise merakla elini eczane poşetine daldırıp çıkardı. Şimdi avuçları arasında bir kutu tutuyordu. Kutuyu parçalarcasına açtı ve bir beyaz emziği önünde salladı. Emziği gören Azman'ın yüzünü yine öfke kapladı.

"Yahu adama karım hasta diyorum, bana emzik vermiş. Resmen benimle dalga geçmiş. Geberteceğim bu herifi ben!"

"Eee yazdığım ilacı en azında o anlamış," dedi Tuana ve bu kez poşetten çıkardığı kâğıdı salladı. "Babaoliysan bro!"

"Baba mı oliysan?" dedi Azman.

"He baba oliysan!" dedi Tuana Urfa aşiret ağası gibi sesini kalınlaştırarak.

Herkes sessizce gülerken Azman şaşkın şaşkın tekrar sordu. "Baba mı oliyram?"

"Oğlum, ne kaz kafalısın ya!" dedi Dayı.

"Sana çekmiş," dedi Elif yüzünü ekşiterek.

"Sen de mi buradaydın muşmula?" dedi Dayı ama ışıklar açıldıktan sonra gözlerinin ilk onu bulmasını bendeniz kesinlikle kaçırmamıştım.

"Belki öyle, belki değil. Seni ilgilendiriyor mu Ramiz?" dedi Elif, onun bu meşhur lafının muhatabı uzun zamandır Azman değil hep dayıydı artık.

"Baba mı oluyorum?" dedi Azman.

"Kızım başka bir laf bilmez misin sen?" dedi Dayı gözlerini devirerek.

"Belki öyle, belki değil. Seni ilgilendiriyor mu?" diye aynı cümleyi kurdu Elif.

"Bir daha bu buradayken beni çağırmayın," dedi Dayı.

"Seni kimse çağırmadı ki zaten," dedi Elif. "Ama yüzsüz olduğundan yine damladın ortaya."

Dayı işaret parmağını ona doğrulttu. "Kızım seni içeri attırırım bak, beni kışkırtma!"

Elif, "Attır bakalım, nasıl attırıyorsun?" diyerek üzerine yürüdü.

Dayı o an elini ceketinin cebine attı. İki aynasızın kapışması an itibariyle başlarken Aha, yine olay var yazdı neon ışıklarla ekranda. Dayı ceketinin cebinden çıkardığı olay yeri inceleme şeridini bir kapı kolundan diğer kapı koluna bağlarken hepimiz ağzı açık onu izliyorduk. Bir tek Azmanım hala inme inmiş gibiydi o başka.

"Hadi bakalım!" dedi dayı. Şimdi Elif'e arasında bir olay yeri inceleme şeridi duruyordu. Şaka gibiydi ama bizzat gerçekti. "Yaklaş, yaklaş da izinsiz olay yerine girdi diye attırayım seni içeri!"

"Ay kavga var, en sevdiğim," dedi Tuana sevinçle. "Bir de çekirdeğim olsaydı keşke."

"Deli ya bu!" dedi Elif şaşkınlıkla. "Oğlum ne olayı? Kafayı kırdın sen gece gece!"

"Ben bir şeyler bulurum kızım, sen dert etme! Sıkıysa bir adım daha at hele!"

"Senden mi korkacağım be!" diyen Elif olay yeri şeridi kâğıdını kavramıştı ki, Dayı hemen ellerini tuttu. İkisinin gözleri önce ellerini sonra ağır ağır birbirini bulurken hızla geri çekildiler. "Of çok romantik ya!" diye inledi Tuana. Gül, Burak, Nick ve ben gülerken, Azman'ım hala aynı şekilde duruyordu. Bir türlü baba olacağı düşüncesi yüklenememişti adama.

Elif önce Tuana'ya ters ters baktı, sonra Dayı'dan gözlerini kaçırarak geriledi. "Deliyle deli olanda kabahat!"

"Kızım sen deli doğmuşsun, ne anlatıyorsun?" dedi Dayı ama o da Elif'e bakmıyordu artık. "Ama ben senin bu deliliğinin nedenini biliyorum. Hep evde kalmaktan bunlar. Merak etme, ben sana bizim Deli Nuri'yi en kısa sürede ayarlayacağım. Seninle ancak bir deli evlenir zaten. Ayrıca deli meli ama ejderha çiftliği var. Deli Nuri'nin Khaleesi'si olursun fena mı?"

Dayı sanırım o deli sensin, Elif'ciğim aslında çoktan o olay yerine girdi ama bunu söyleyip gelecek hakkında büyük bir spoiler vermeyeceğim.

Elif'in gözlerini o an kan bürüdü. Kan istiyorum, vahşet istiyorum, kopmuş kelle görmek istiyorum diyen bu bakışları ben bizzat kendimden tanıyordum. "Ulan ben bu herifi gebertirim," deyip Dayı'ya doğru atılmıştı ki canım arkadaşım Gül ve onun sevgili manitası Burak sonunda olaya dahil olmaya karar vererek kollarından yakaladılar. Onlar Elif'i sakinleştirmeye çalışırken Dayı gülüyordu.

"Baba ben mi oluyorum?" dedi yine Azman.

"Evet ulan, evet! Baba oluyorsun!" diye bağırdı Nick.

Azman'ın gözleri ona dönünce birden sırıttı. "Yani evet, ağabey! Baba oluyorsun demek istedim."

"Ben baba oluyorum," dedi sessizce. Neon ışıklarla ekranda yükleme tamamlandı yazdı. Ardından Azman'ım, "Baba oluyorum ulan!" diye bağırıp beni kucakladı. Etrafında hızla döndürürken "Baba oluyorum!" diye bağırmaya devam etti. Tabii benim midem de içerde yine taklalar atmaya başladı.

"Dur kusacağım!" dedim gülerken. Beni yere indirip bu kez iyi misinleri dizdirmeye başladı. Sonunda onu iyi olduğuma ikna edince bana sıkı sıkı sarıldı. Bu da ortamı sakinleştiren şey oldu.

"Seni seviyorum asi kız. Seni o kadar çok seviyorum ki."

"Ben de seni seviyorum, Azman'ım, ödev katilim, tişört güzelim, Kara Murat'ım, romantik şarkıcım, kocam ve çocuğumun babası. Seni çok seviyorum."

Kendini biraz geri çekip yanağıma uzun ve sesli bir öpücük bıraktı. "Baba oluyorum ya ben. Baba! Has-"

Tam küfür ediyordu ki elimi dudaklarına bastırdım ve gülümsedim. "Şşş! Küfür yok aşkım. Artık hiç küfür yok!"

•••

Merhabalar efenim 😉

Keyifler nasıl bakalım?

Finalimizi de yıllar sonra tekrar vermişken bir konuyu açıklığına kavuşturayım. Özel bölüm yazmayacağım canlarım çünkü zaten eskiden okuyanlar bilir ki 40. Bölüm final son iki bölüm de özel bölümdü 😌

Ama Sibelashi bitirdi mi hikaye yazmayı? Hayır, tabii ki! Revolver var daha. Hem gerilecek, hem gülecek, hem de ağlayacağımız, fantastik hikayem. Hepinizi oraya da beklerim. Bir sonraki bölümden tanıtımına, profilimden de hikayeye ulaşabilirsiniz 😘

Uzay'lıya gelmediyseniz yakın zamanda da onun finalini verdik. Oraya da beklerim🌟

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz ❤

Şimdilik hoşçalın der ve...

Sibelashi kaçar 💃

Continue Reading

You'll Also Like

170K 15.2K 47
katilim olur musun, yeniden yaşamaya inat?
1.9K 1.2K 27
"Vazgeçmeyeceğim çünkü ben hayallerimi vazgeçmek için kurmadım." Balca arkadaşının önerdiği kitaptaki kötü karaktere aşık olur. Ne kadar gerçek olmay...
968K 100K 41
İngilizceden nefret eden Han Jisung ve onun ingilizce ögretmeni Lee Minho.
386K 30.7K 65
Selen on yedisini doldurmasına bir ay kalmış, küçük kardeşinin yanında kendisini abla gibi hissetme yoksunu sıradan bir kızdır. Ta ki kardeşi zannett...