güneşin oğlu geceye tutulmuş]...

By staywnini

46.3K 6.4K 2.8K

"Beni sevmiyorsun." Kana bulanmış ellerinden tekini farkında olmadan sarı tutamlarının arasından geçirdi. O b... More

giriş // melez kampının önemli isimlerini tanıyalım
2 // ben seni unutmak için sevmedim
3 // sen canımı yakmazsın
4 // kehanet babamın işi, senin değil
5 // jongin'in gülümsemesi
6 // benimle güvende olurdun
7 // yeraltı yolcuları
8 // zalim ebeveyn apollon
9 // sarışın
10 // halhal
11 // sarışın melezlerle sehunun dertte olan başı
12 // kimse özlemek zorunda kalmamış
13 // jongdae'nin hançeri
14 // kayınpeder ile sevgi dolu karılaşma
15 // senin gibi korkak olmayacağım
16 // dik dur, yüzleş, senin bir yüreğin var
17 // bir gecede ne kadar kalp kırılabilirse o kadar
18 // nasıldı jongin'in gözleri
19 // içimdeki çiçekler bırak solsun ben yenisini ekerim
20 // sana yenik düşmekten dizlerimdeki yaralar iyileşmiyor
21 // sarı laleler ve beyaz güller
22 // tilkinin kürkçüye olan aşkı bitmez elbet bulur dükkanı
23 // ne kadar siyah olursan ol güneşim sensin benim
24 // yixing herzaman haklıdır
25 // arka cebimizde taşımamız gereken hançerler
26 // yaraların için başkalarına gitme ben sararım hepsini
27 // ailem sensin
28 // jongin'in gözlerini ezberlemek
29 // bana ne yaptığını buldum
30 // tanrılar iyi ebeveynler değildir
31 // tanrının tanrılara inanmayan oğlu
32 // (m)inseok'un yeni kitaplığı
33 // seni seviyorum diyebilenler ve diyemeyenler

1 // apollon'a adanan patates kızartmaları

2.3K 252 101
By staywnini

Bölüm 1 // Apollon'a Adanan Patates Kızartmaları


"Voah, tam ortasından vurdun yine!" Jongin gülerek oturduğu ağaç kütüğünde biraz daha geriye yaslandı.  Büyülenmiş bir şekilde kardeşinin antremanını izliyordu, keşke kendisi de böyle savaşçı olabilseydi!

"Bak, bunu senin için atacağım şimdi." Jongdae de kardeşinin kendisini izlemeyi ne kadar sevdiğini biliyordu. Kışın çoğu melez şehre, evlerine döndüklerinde bile onlar aynı yerde vakit geçirmeyi severlerdi. İki gözünü de birden kapatıp oku yayından öyle çıkardı. Yine on ikiden vurmuştu. Jongin'i keyiflendirmesini nasıl da biliyordu.

"Babamızı gururlandırıyorsun." Önüne dökülen sarı saçlarını geriye iterken konuştu. Zaten Apollon'un neredeyse bütün çocukları sarışındı, Jongin bir damga gibi bunu üstlerinde taşımayı seviyordu. Yazın sıcağı dolayısıyla üzerinde sadece kısa bir şort ve atlet vardı. "Senin ellerinin benimkilerden daha yetenekli olduğunu tüm tanrılar biliyor." Jongdae oklarını toplamak için ilerlerken kardeşine bakıyordu. "Benim parmaklarım ölüm taşırken, seninkiler can veriyor. Babamızı gururlandıran sensin."

Jongin'in bu iltifat hoşuna gitmişti. Başını tatlı tatlı yana yatırıp ayaklarını sallandırdı. Çimenler terliklerinin açıkta bıraktığı yerden ayaklarını okşuyordu.

İki kardeş kendi aralarında keyifli vakit geçirip eğlenirken birinin onlara doğru koştuğunu duydular. Başlarını sesin geldiği yöne doğru çevirdiklerinde, Chanyeol ve pembe saçları tüm yeşilliğin içinde bağırırcasına onlara doğru yaklaşıyordu. Aradaki mesafe kapandıkça yüzündeki telaşlı ifadeyi farkeden ikili işlerini bırakıp tüm dikkatlerini ona verdiler. Jongin de ayağa kalkmıştı.

Yolunu tamamlayan Chanyeol ellerini dizlerine koyup birkaç saniye soluklandı. Kamptan biraz uzak bir mesafedelerdi ve anlaşılan hiç durmamıştı. "Baekhyunlar...döndüler." Yeterince nefesini tazelemiş olsa gerek ki doğruldu ve gözlerini direk Jongin'inkilerle buluşturdu. "Herkeste ufak tefek yaralar var. Ama Sehun," Sarışının bu kelimeyle kalbi durur gibi olmuştu. "Sehun ağır yaralı Jongin. Seni bekliyorlar."

Jongin bundan sonrasını dinleme gereği duymadı. Kardeşini ve arkadaşını arkasında bıraktığı gibi koşmaya başladı. İçine dolan korku odaklanmasını zorlaştırdığından arada ağaçların dallarına takılıp kollarını sıyırıyordu ama umrunda değildi. Sehun...ona bir şey olursa dayanabilir miydi bilmiyordu.

Pek fazla bilen yoktu ama Jongin Sehun için ölüyordu. Yazın gelmesini onun için dört gözle beklerdi. Geldiği zaman kampın heryerine gülücükler saçar, sevdiklerini daha da bir severdi. O göreve giderken de arkasından bakardı üzüntüyle, kendisi savaşçı olmadığından hiç çağrılmamıştı o topluluğun içine. Sevgi dolu bakışları Sehun'un dikkatini çekmezdi, sessiz ve ilgisiz bi çocuktu hep. Ama cesurdu, tarihteki diğer Hades'in çocuklarının aksine insanlarla iletişimden kopmazdı. Arkadaşları vardı onun da, çok fazla olmasa da. Jongin onu her şeyiyle seviyordu, Sehun kampa geldiğinden beri. Dört yıldır.

Şimdi yine birkaç hafta önce Baekhyun'un önderlik ettiği bir grupla birlikte yola çıkmışlardı. Jongin'in onun arkasından hüzünle baktığını farketmemişti yine siyah saçlı olan. Muhtemelen Sehun'un aklına zaten Apollon kulübesi gibi ışık saçan bir topluluktan onu sevebilecek birinin olduğu gelmemişti bu zamana kadar. Hele de bir şifacı tarafından. Jongin için sorun değildi, Sehun her yaz akşamı ateşin yanı başında yüzünde ufak bir tebessümle oturacaksa karşılık vermese de olurdu.

Kampa doğru koşarken yine ona olan sevgisinden kalbine bir ağrı saplanmıştı. Kardeşlerinin bir kısmı da kendisi gibi şifacıydı elbette ama onu istediklerine göre durumu gerçekten ağırdı. Yine de sakinleşmek adına kafasındaki kötü düşünceleri uzaklaştırdı, elleri titrerse ne olurdu sonra?

Beklediğinden daha kısa sürede alana varmıştı. Kısa sürede kulübeleri de aşıp tam ortada bulunan revirlerine vardı. Kapının önünde diğer görevden dönenler bekliyordu. Baekhyun, Kyungsoo, Minseok ve çok yakın olmadığı başka melezler endişeli bir şekilde gözlerini kapıya dikmişlerdi. Baekhyun ayağıyla yere vurarak bir ritim tutturmuştu, patlamak üzere olduğunu buradan çıkarabilirdiniz.

Çocuklar Jongin'i gördüğü gibi kapının önünü açıp geçmesine izin verdiler. Apollon'un oğlu hiçbir şey demeden içeri girdi ardından, kendini sevdiği adamın en kötü halini görmeye hazırlamıştı. Nitekim yine de Sehun'u kanlar içinde, bir sedye üzerinde gördüğünde titrekçe iç çekti.

"Jongin! Tanrıya şükür. Nabzı çok yavaş atıyor." Şifacı kardeşlerinden biri endişeyle yanına vardı. "Göğsünde derin bir yarık var, kaburga kemiklerinden biri içeri batıp iç kanamaya neden olmuş." Jongin bu sözlerle fenalaşacak gibi oldu. Yeraltının oğlunun yeraltına bu kadar yakın oluşu korkunç gelmişti o an ona.

Ancak dışarıya bunu belli etmedi. Kardeşinden gerekli birkaç bilgiyi daha öğrendikten sonra sedyeye yaklaştı. Sehun'un bilinci yerinde değildi elbette. Siyah saçları sedyeye dağılmıştı, üzerindeki tişört yırtılarak alınmış, pantolonu ise kanlar içindeydi. İşe koyulmadan önce âşık olduğu surata son bir kez daha baktı.

Onu kurtardığında babasına bir adak adayacaktı.

İki Gün Sonra

"Yemek yemedin yine değil mi?" Chanyeol arkadaşına doğru yaklaşıp o da merdivenin basamağına oturdu. Revirin kapısının hemen önündeydiler. Hava iyice karardığından sadece direklerdeki lambalardan ışık geliyordu. "Sana yemekhaneden bir şeyler aşırdım." Gülümseyerek bir torba uzattığında Jongin gülümsemeden edemedi. Normalde yemek saatlerinin dışında yemekhaneye girmek yasaktı, Chanyeol ve diğer Hermes kulübesi üyeleri içinse bu kural bir anlam ifade etmiyordu tabii.

"Teşekkür ederim Chanyeol." Jongin hediyeyi kabul edip beklemeden içinden bir kurabiye çıkardı. Oldukça acıkmıştı fakat Sehun'un yanından ayrılası gelmiyordu. Zaten iki gündür revirdeki refakatçi yatağında uyumaya alışmış, diş fırçasını bile oraya taşımıştı. Yara içindeki yüzünü izlemekten başka bir şey yapamaz olmuştu artık.

"Nasılsın?" Arkadaşı onun Hades'in oğluna olan düşkünlüğünü bilen nadir kişilerden biriydi. Korkusuz bakışlarının Sehun'un adı geçtiğinde titrediğine şahit bile olmuştu.

Jongin sorusuna ilk başta iç çekerek cevap verdi. "O kanlar içinde, babasına hiç olmadığı kadar yakınken, çok korktum Yeol." Gözlerini ilerideki kendi kulübelerine dikmişti şimdi. Birkaç kardeşi dışarıda gitar çalıp eğleniyordu, saat iyice ilerlediğinden bolca vakitleri vardı eğlenmek için. "Kikloplardan biri uçurumdan yuvarlamış onu, sivri bir kayanın üstüne düşmüş. Tanrılarım, yaşıyor olduğunu düşünmek bile gece ağlamama neden oluyor."

Hermes'in oğlu bir şey demedi. Dostunun perişan halde olduğunu görebiliyordu, üstelik o da Sehun için üzülmüştü. Çok yakın olmasa da o da arkadaşıydı ne de olsa. Birlikte koşuşturup eğlenen melezleri izlediler bir süre. Jongin o sırada yemeğini yemeye devam etti. Küçük olanlardan bazıları çimenlerde yuvarlanıyor, diğer bir köşede Athena ve Ares kulübelerinden iki kişi düello yapıyordu. Hephaistos'un kızlarından biri arkadaşının bisikletini tamir etmekteydi o an, Kyungsoo ve Minseok biraz daha ötede hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Herkes kendi halindeydi kısaca, yazın tadını çıkarmak en doğal haklarıydı ne de olsa.

"Ayağa tamamen kalkana kadar başından ayrılıp da kendi yatağımda yatamam. Bir şey olur da yanında olmam diye aklım çıkıyor." Sarışın çocuk bakışlarını gökyüzüne çevirdi sonra. Gökyüzünde şimdi halası Artemis'in hakimiyeti vardı. "Jongdae odasına başka şifacı sokmadığından bahsetti." Jongin arkadaşının sesindeki alaya aldırmadı, bunun yerine kurabiyelerden bir tane daha yiyebilirdi. Sehun koca dört sene içinde şimdi ilk kez avuçlarının arasındaydı ve böyle zor bir durumdayken onu kardeşlerine bile emanet edemezdi.

"Uyanmasını bekliyorum sadece. Kahvaltıda patates kızartmalarımın hepsini babama adadım, uyanmak zorunda." Kalın dudaklarını sevimlice büzmüş, sinirli sinirli mırıldanırken pembe saçlı olan onun bu haline güldü. Arkadaşı duygusal herifin teki olsa da karnı doydukça kendini biraz daha iyi hissettiği aşikardı.

Görevini tamamlamış olmanın verdiği rahatlıkla oturduğu merdivenden kalktı. "Ben bir antreman kulübesine uğrayayım." Jongin oraya kimin için gittiğini bildiğinden yan yan sırıttı. Baekhyun böylesine haylaz bir melezin ondan hoşlandığını bilse ne tepki verirdi acaba? "Sen de yemeklerini aksatma. Jongdae endişeleniyor." Hâlâ oturmakta olan arkadaşına üstten bir gülümseme daha verdikten sonra çıktığı merdivenleri üçerli üçerli inip çimenlere atladı ve kısa sürede gözden kayboldu.

Jongin yine yalnız kalmanın verdiği sıkıntıyla baş başa kalmıştı. Yixing ve Chanyeol sık sık uğruyor olsalar da sonsuza dek burada, onun dertlerini sırtlanamazlardı ne de olsa. Derin bir nefesi içine çekip ayaklandı, sevdiği adamın yanına geri dönecekti şimdi.

İnmiş olduğu iki basamağı da çıkıp revire girdi ve çok da büyük olmayan kulübenin dört hasta odasından tek dolu olanına yürüdü. Diğer melezler hafif berelerle görevi atlattığından sadece pansumanlarını olup ayrılmışlardı zaten. Tek ağır yaralı olan Hades'in çocuğuydu. Yönetim konseyi kikloplardan ele geçirdikleri kitaba karşılık bunu bir zafer saydıklarında Jongin nasıl da sinirlenmişti!

İki gündür yaptığı gibi kapıyı açıp odadaki kendi bölümüne yürümekti planı ama babasının ona bir süprizi vardı.

Elinde değildi, kalbi onun siyah gözlerini gördüğü gibi hızlandı, teni tenine dokunma arzusuyla yanıp kavrulmaya başladı. Dokunamazdı ki, garip kaçardı muhtemelen.

"Jongin." Dedi kalın ama fazlasıyla halsiz ve kısık sesiyle. Adını ağzından duyması bile yanaklarının kızarmasına neden olmuştu. Bir taraf böylesine duyguları doruklarda yaşarken, diğerinin ölü gibi olması hangi tanrı veya tanrıçanın adaletiydi acaba? "Gördüğüm ilk yüzün seninki olması ne hoş süpriz."

---

sonra dedim ki...ilk bölümü de atayım bari...umarım birileri okur

Continue Reading

You'll Also Like

The 42 By alex

Fanfiction

68.7K 9.8K 20
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024
173K 15K 26
Taehyung ve nefret ettiği yeni üvey kardeşi Jeon. texting + düz yazı
216K 21.6K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
91.4K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.