Doktor Hanım (TÖRE)

By kirlikanat

276K 8.8K 2.5K

"Benden kaçabileceğini mi sandın? Nereye kaçsan bulurum seni. İntikamımı almadan sana yaşamak yok." O, Çınar... More

1. bölüm - Berdel
2. bölüm - Mavi gözler
3. bölüm - İntikam Uğruna
4. bölüm - Heves
5. bölüm - Cehenneme Giriş
6. bölüm - Tokat
7. Bölüm - Dudaklar
8. Bölüm - Vazgeçmek
9. Bölüm - Kirlenmiş Ruhlar
10. bölüm - İstek
12. Bölüm - Yıkılış
13. Bölüm - Beklenmedik karar
DUYURU
14. Bölüm - Yolun sonu
15. bölüm - Gecenin Karanlığı
16. Bölüm - Şans
17. Bölüm - Kırgın
18. Bölüm - Asistan
19. Bölüm - Kaçış
20. Bölüm - Kuma

11. Bölüm - Şart

12.1K 517 141
By kirlikanat


Multimedya = Gül 

1.Okuma listelerinize eklediğiniz için teşekkür ederim. 😇

2.Gizli okuyucular, pamuk eller votelere 🙄

3.Yeni bölümü normalde çarşamba günü atacaktım fakat tatile çıkıyorum 😇

4.Büyük ihtimalle vaktim olmaz bu yüzden erkenden paylaşıyorum. İyi okumalar sevgili okurlarım.

İstekler, istekler ve istekler.

İnsanlar neden benden hep bir şeyler istiyorlardı? Hayatımı ve geriye kalan her şeyimi almışlardı benden. Daha benden ne istiyorlardı? Şimdi de bir bebek. Çınar ve benden olacak bir bebek. Yapamazdım. Daha ben bile bu evliliğe alışmamışken hatta Çınar'a bile yakınlık kuramazken ondan bir bebek istemiyordum. Bana yaklaşmasına bile katlanamıyordum. Dokunmasına nasıl izin verecektim?

Korkuyordum. İstemiyorum desem yine bana zorla dokunur muydu? Canımı çok acıtır mıydı? Yüreğimi yaralar mıydı tekrar? Kanatır mıydı yine beni?

Korkuyordum. Bir gün gelirde Çınar'ı severim diye korkuyordum. Bana yaşattıklarını unutmam mümkün değildi fakat ben hep affedici bir insandım. Şuan ayaklarıma kapansa ve bende af dilese affeder miydim? Bilmiyorum. Bu bilinmezlik beni oradan oraya savuruyordu. Ruhuma kelepçeler takıyordu sanki.

"Ben istemiyorum."

Elimdeki çatalı bırakıp ağzımı peçete ile sildim. Öyle bir tepkisiz kalmıştım ki ben bile şaşırmıştım. Havadan sudan konuşuyormuşuz gibi umursamazdım. Halbuki önemli bir olaydı. Bir bebekten bahsediyorduk. Buraya gelin olarak geldiğime göre bir torun vermeliydim. En azından onlar böyle düşünüyordu.

Normal bir evlilikte çocuğu ne zaman istedikleri eşlere bırakılırdı fakat burada aile büyükleri karar veriyordu. Bir de kuma olayı vardı. Eğer ben bu aileye bir çocuk veremezsem başka bir kadın getirilecekti. Böyle bir şey gerçekleşirse benden mutlusu olmazdı.

"Ne demek istemiyorum? Ben istiyorum Gül."

Adımı ağzından duymak tuhaf hissettirmişti. Benden bir çocuk istediğini bilmiyordum. Ben onun gözünde ne olduğu belirsiz bir kadındım sonuçta.

"Senin istemenle olmuyor. Sen benden nefret ediyorsun, benden olan çocuğu nasıl seveceksin?"

Gözlerime bakakaldı. Cevap vermek istiyor gibiydi fakat söyleyecek sözü yoktu. Haklıydım çünkü. Beni gördüğü ilk andan bu yana nefret duyuyordu. Gözlerinde görebiliyordum.

"O benim evladım olacak, elbette onu seveceğim. Görüyorsun ki Betül'ü de sevmiyorum fakat Rüya'yı seviyorum."

Dolaylı yoldan beni sevmediğini söylemişti. Asılan suratıma lanetler okudum. Neden üzülüyordum ki? Bu benim işime gelirdi. Beni sevmemesi, benden her an boşanabileceği anlamına geliyordu. Kararımı vermiştim. Çocuk yapmayacaktım. Eğer Çınar ile bir çocuğum olursa bu evden gitmem zor olurdu. Ne çocuğumu bu evdekilere bırakabilirdim ne de özgürlüğümden vazgeçebilirdim. Her halükarda bu eve hapis olurdum.

“İstemiyorum, anlamadın mı? Senden bir çocuğum olsun istemiyorum. Ben yaşadıkça buna izin vermeyeceğim.”

Gözleri öfkeden kızarırken umurumda değildi. Kızıp, her yeri yakıp yıkabilirdi. Benim kararım netti ve her türlü sonuca razıydım.

“Beni sinirlendirme Gül! Bana karşı gelemezsin, istediğimi zorla da aldığımı bilirsin. Beni buna mecbur etme.”

Yaptığı ima ile bu kez ben öfkelendim. Hışımla ayağa kalkıp karşısına dikildim. O da aynı şekilde ayağa kalkarak karşıma geçti. İkimizde burnumuzdan soluyorduk.

“Elinden geleni ardına koyma. Tekrar söylüyorum, ben yaşadığım sürece buna izin vermeyeceğim. Senden asla bir çocuğum olmayacak.”

Sakin çıkan sesime karşılık sert bir şekilde konuşuyordum. Bu kez korkmadım. Gözlerine bakmaktan hiç ama hiç korkmadım. Mavi gözleri sinirden parlıyordu ve bunu fark etmemek için salak olmak gerekirdi.

“Beni buna zorlama! Yemin olsun ki üstüne kuma getiririm. Sen vermezsen o verir bana çocuk.”

Beni tehdit ettiği şeye koca bir kahkaha attım. Gülmeme şaşırmıştı. Belki de delirdiğimi düşünüyordu ve evet beni delirtmişti.

“Çok iyi olur, böylece gitmem daha da kolaylaşır!”

İkimizin de göğsü hızla inip kalkıyordu. Yüzlerimiz kıpkırmızı olmuş, Çınar’ın boyun damarları şişmiş haldeydi. Her şey bir anda gerçekleşti. Dudaklarımın hemen üstünde Çınar’ın dudaklarını hissettim. Ben daha neler olduğunu kavrayamadan dilini ağzımın içine sokmuş büyük bir şehvetle beni öpüyordu. Öylece dondum kaldım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Daha önce kimse ile öpüşmemiştim ve karnımdaki ağrı normal miydi?

Büyük bir kuvvetle iteledim onu. Dudaklarım nabız gibi atıyordu. Şaşkındım. Nefes alıp vermekte zorlanıyor gibiydim. Bir insan neden nefret ettiği bir insanı öperdi? Öpüşmek bambaşka bir duyguydu. İnsan sevdiği birini öperdi. Çınar beni neden öpüyordu?

“Ne yaptığını sanıyorsun? Sakın bir daha bana dokunma!”

Hızla odadan ayrılıp alt kata indim. Kalbim çok hızlı atıyordu. Öyle hızlı atıyordu ki göğüs kafesimi kırıp çıkacak gibi hissediyordum. Gözlerim doldu. Ağlama hissiyatı tüm bedenimi sarıp sarmalamıştı. Kendimi son anda tutup gözyaşlarımı geri gönderdim. Utançtan ölecek gibiydim. Halbuki ben utanılacak bir şey yapmamıştım. Çınar beni öpmüştü.

Salondan gelen sesler eşliğinde oraya doğru gittim. Emine anne yaşlarında bir kadın, iki genç kadın ve bir erkek gelmişti. Yanlarına gidip hepsine hoş geldin dedim.

“Bu benim ablam Gülsüm, kızları Bedia ve Nuran. Bu da oğlu Karan.”

Hepsine gülümsedim. Emine anne kadar onlarda iyi insanlar gibi gözüküyorlardı. Kapıdan gelen seslere başımı çevirdiğim de ise bir oğlan çocuğunun geldiğini gördüm. Yedi yaşında gibi duruyordu. Koşarak Bedia'nın yanına gitti.

“Anne, Çınar dayım nerde?”

İsmini duymam ile kaskatı kesildim. Az önce odada yaşadıklarımız aklıma gelince kötü oluyordum. Başka şeyler düşünmeye başladım. Emine anne sorar gözlerle bana baktı. Çınar’ın nerede olduğunu soruyordu.

“Biraz rahatsız, başı ağrıyor. Gelir birazdan.”

Emine anne birden telâşlanıp ayağa kalktı. Oğlu için endişelendiğini görebiliyordum. Kaç yaşında olursa olsun evlat evlattı.

“Nesi var oğlumun, kızım? Neden bana söylemedin? Demek o yüzden kahvaltıya inmedi.”

“Otur oturduğun yere Emine. Senin oğlun daha önce hiç rahatsız olup da kahvaltıya inmemezlik yapmadı. Belli ki karısına naz yapıyor.”

Hepsi bir ağzından gülerken ben utançtan kıpkırmızı olmuştum bile. Demek Çınar bana gerçekten naz yapıyordu. O da biliyordu merhametli biri olduğumu. Benim yerime başka birisi olsaydı değil nazını, dırdırını bile çekmezdi. Ben dayanıyordum. Çünkü biliyordum ki elbet bu kara günler bitip aydınlığa ulaşacaktım. İşte o zaman herkes benden af dileyecekti.

"Kimler gelmiş?"

İyi insan lafının üzerine mi gelirdi?

İti an çomağı hazırla mıydı?

"Gel bakalım deli oğlum."

Gülsüm teyze ellerini uzatıp Çınar'ın ellerini tutarak yanına oturttu. Yanaklarını sıkıp öpücükler kondururken Çınar durmasını ve artık çocuk olmadığı söylüyordu. Bu hallerini izlerken sırıttığımın farkında bile değildim. Başımı sağa sola sallayıp ciddileştim.

"Nasılsın Çınar'ım? Gözümün nuru, güzel evladım benim."

İkimizin de aynı Çınardan bahsettiğimizden şüphelendim. Çınar ve güzel evlatlık? Fazlasıyla tuhaftı.

"İyiyim teyzem. Asıl siz nasılsınız? Kocaman olmuşsun Karan. Var mı birileri?"

Çınar ve Karan aralarında gülüşürken Gülsüm teyze onları böldü.

"Tabiki var oğlum. Askerliğini yaptı geldi. E olsun artık. Aklımızda bir kız var. Babasına gönderdik aracı, kabul ettiler. İnşallah bu akşam istemeye gidiyoruz. Sizinle birlikte."

Karan'ın adına sevinmiştim. Yuva kuruyor olması güzeldi. İyi birine benziyordu. Çınar'a göre daha güler yüzlü biriydi.

"Kız kimlerden teyze?"

Gülsüm teyze bana dönerek gülümsedi. Aynı şekilde karşılık verdim. Bende merak etmiştim kim olduğunu. Can kulağı ile beklerken Emine annenin sesi hepimizin dikkatini toplamıştı.

"Önce öğle yemeği yiyelim, sonra konuşuruz bu konuları. Siz misafirsiniz abla, az yoldan değil Diyarbakırdan geldiniz."

Duyduğum şeyle şok olmuştum. Diyarbakırdan gelmişlerdi ve biz hazırlık bile yapmamıştık. Gerçi benim elim değmiyordu yapmaya. Günlerdir bir işe elimi bile sürmemiştim. Gelin hanım olduğum için izin vermiyorlardı fakat yinede ben yapmak istiyordum. Alışık değildim işlerimi başkasının görmesine. Altı yıl boyunca tek başına yaşadığınız zaman elbette ki size garip geliyordu.

Yardımcılar masayı kurarlarken kalkıp yardımda bulundum fakat Gülsüm teyze engel oldu. Beni yanına çekerek oturmamı sağladı. Bu süreçte gözüm Çınar'a takıldı. Karan ile birlikte telefondan birşeylere bakıyorlardı.

"Evlilik nasıl gidiyor kızım?"

Nasıl gidiyordu? Berbat, kötü, iğrenç. Peki bunları söyleyecek miydim? Tabiki hayır.

"İyi gidiyor teyze. Birbirimize alışmaya çalışıyoruz."

Başını usulca sallayıp ellerimi tuttu. Yumuşacık elleri anne şefkati gibi sarmıştı ellerimi. Annemi özlemiştim. Başımı okşamasını, öpmesini, koklamasını ve daha birçok şeyini özlemiştim. Annesizlik kötüydü.

"Çınar zor biridir fakat huyuna gittiğin zaman ondan iyisi yoktur. Biraz serttir fakat kalbi yumuşaktır. Sen ona bir adım gidersen o sana on adım gelir."

Başımı sallamakla yetindim. Ne diyebilirdim ki? Çınar bana o iyi yönünü asla göstermeyecekti. Ben onun düşmanı, nefret ettiği insandım. Hep de öyle kalmasını sağlayacaktım. Tek hissettiği bu olacaktı. Ona o sevgiyi vermeyecektim. Hak etmiyordu.

"Betül denilen kadın zamanında oğlumuzun aklını çeldi, gözlerini boyadı. Ondan başkasını görmez oldu gözleri. Biz bu kadını araştırdık. Ailesi kendi halinde iyi insanlarmış. Kızlarıyla da ilişkileri gayet iyiymiş. Lâkin Betül geceleri iğrenç yerlere giderek onu bunu ayartıyormuş. Annesi bizzat ağlayarak anlattı bana. Kızın içinde bitmeyen ahlaksız hevesleri varmış. Aklı fikri para ve eğlenceymiş. Bir gece babası dayanamayıp atmış bunu evden. Adamın sürekli dedikodusu oluyormuş. Yüzünü yerden kaldıramaz olmuş."

Gülsüm teyze iç çekerken gözlerim Çınar'a takıldı. Bana hiç böyle anlatmamışlardı. Şimdi anlıyordum Rüya'nın neden annesini istemediğini. Belliki hiç ilgilenmiyordu.

"Çınar'ım buna ev açtı, yetmedi gönlünü açtı ve o da yetmedi onun gibi biri için ailesini karşısına aldı. Biz yine birşey demedik. Gelip geçici bir heves olarak gördük. Kalbinde kötülük olan biri bizim ailemize yakışmaz kızım. Sonra hamile olduğunu öğrendik. Bu törelere aykırıdır. Bir insan namusu için yaşar ve Betül'ün o kavramdan haberi bile yoktu. Babası istemedi haliyle. Zaten zamanla ne mal olduğu ortaya çıktı. Çınar'ı soğuttu iyice kendinden. Seni de öğrenince tam delirdi. Ne yaptığını bilmez oldu. Geriye de Rüya kaldı ve sana ne kadar teşekkür etsem az güzel gelinim. Sahiplenmiş, kendi çocuğun gibi görmüşsün. Emine her konuşmamızda anlatıyordu bana, ne kadar iyi davrandığını. Allah senden razı olsun."

Mahçup bir halde başımı eğdim. Çınar'ın bunca şey yaşayıp hâlâ güçlü durmasına şaşırıyordum. O çok dirençli biriydi. Sanırım tek benzeyen yönümüz buydu. Ne yaşarsak yaşayalım dışarıya yansıtmıyorduk.

"İkiniz çok yakışıyorsunuz."

Gülsüm teyzenin dediği ile tenim kırmızı rengine dönerken başımı kaldırmış Çınar'a bakmıştım. Gözgöze gelmemiz beni şaşırtmıştı. Hemen gözlerimi kaçırıp başka yerlere bakmaya başladım.

Ben ve Çınar'la yakışmamız? Ortak yönlerimiz iki elin parmağını geçmezdi. Gözlerimiz maviydi, inatçıydık, olayları dışa vurumumuz yoktu. Sanırım değil iki el, bir elin parmağını geçmiyordu. Dışarıdan geçen biriyle bile ortak yönümün olmasıyla aynıydı. Zaten çok yabancıydık birbirimize. Bu evdekilerle olan samimiyetim Çınar da olsaydı, gerçek karı koca olurduk.

"Yemek hazır. Hadi abla."

Emine annenin seslenmesi ile hep beraber kalkıp masaya kurulduk. Kızlar ondan fazla çeşit yemek yapmışlardı. Bu konuda onlara fazlasıyla hayrandım. Benim bildiğim genelde pratik yemeklerdi.

"Ee yenge? Alıştın mı buraya? İstanbul'a benzemez burası sakin ve huzurlu bir şehirdir."

Karan'ın sözlerini düşündüm. Sakin ve huzurlu olduğunu bilmem ama güzel şehirdi Mardin. Hiç dışarı çıkmamıştım henüz. En son dışarı çıktığımda ise başıma gelen olayla birlikte bundan sonra hiç çıkmamayı düşünüyordum.

"İstanbul'a hiç benzemiyor. Benzeyemez de zaten. Özellikle insanları. Orada daha nazik ve centilmendirler, buradaki beyler hakkında aynı şeyi söyleyemiyorum malesef."

Yüzümü buruşturarak baktım. Sözlerim tabikide yalandı. Şehir, memleket fark etmezdi insanlara. En güzel yerde bile iğrenç insanlar vardı. En pis yerde ise yüreği güzel insanlar. Sözlerim sadece Çınar'a idi. Tuttuğu çataldaki eline de bakılırsa üzerine alınmıştı. Bu demek oluyordu ki sözlerim sahibini bulmuştu.

"Doğrudur. Biz sizin gibi elit olamıyoruz Doktor hanım."

Şaka yaptığını biliyordum. Bu yüzden takılmadım. Bir şeyler söylemek yerine gülümsemekle yetindim. Gülemiyordum. Çünkü biliyordum ki sahte olacaktı. Zoraki bile olsa gülümsemek daha kolaydı.

"Doktor mu? Sen doktor musun yenge?"

Nuran'ın şaşırmış yüzü beni güldürmüştü fakat bunu dışa vuramayacak kadar yorgundum.

"Evet. Kalp damar cerrahisi doktoruyum. Uzmanlık alanımı henüz almadım. Bu evlilik olmasaydı alacaktım."

Hüzün çöktü yüreğime. Eskiyi hatırlamak acı vericiydi. Daha bir ay önce işimin başındaydım. Ne olmuştu da ben bu hâle gelmiştim? Çok zordu, insanın hayatı bir anda değişmesi sonucunda büyük kayıplar yaşıyordu.

"İnşallah benim oğlumda sana çeker de doktor olur. Bak oğlum yengen gibi ol. Oku da büyük insan ol inşallah."

Bedia, oğlunun yanaklarını sıkarken o bundan rahatsız gibi duruyordu. Beni oğluna örnek göstermesi hoşuma gitmişti. Alttan alttan laf soktuğum kişiye kaydı gözlerim. Çınar'ın burnundan soluduğunu görebiliyordum. Daha bu nedir ki? Yeni başlıyoruz Çınar bey.

Bir söz verdim kendime. Çınar benden af dileyene kadar etmediğimi koymayacaktım ona. Benden çekeceği vardı.

"Gelin, gelin yeter kendini övdüğün. Sen yokken benim oğlumu örnek alırlardı. Ne var yani benim oğlumda çalışkan bir iş adamı. Koskoca şirketi kendisi yönetiyor."

Emine annenin şaka yaptığını biliyordum. Zaten buradaki insanlar o kadar iyilerdi ki gerçekten kötü söz söyleseler dahi altından iyi şeyler arardım.

Çınar düz bir ifade ile annesine baktı. Hafif göğsü kabarmış ve dudağının sadece bir milimlik kısmı havaya kalkmış gibiydi. Hemen yanımdaki baş köşede oturduğu için görebiliyordum.

"Şirketi yönetmek gerçekten zor bir iştir eminim."

Ellerimi oynatarak söylediğim sözlerle Çınar fazlasıyla gururlanmış gibiydi. Gülümseyerek hepsinde gözlerimi gezdirdim.

"Böyle bir şehirde erkek çocuğu olarak dünyaya gelmek ona zaten ayrıcalık olmuştur. Ben kadındım. Babamı bilirsiniz otoriter ve dediğim dedik insandır. Kendisinin parasını yememi ve okumamamı söylemişti. Ben buna inanmadım. Hırsla devam ettim ve hayallerimin peşinden gittim. Kim ne derse desin ben zoru başardım. Bende bilirdim baba parası yemeyi."

Masaya çöken derin sessizlik korkutucu bir hâl almıştı. Belli ki kimse benden bu sözleri beklemiyordu. Bende beklemiyordum. Bir anda çıkmıştı ağzımdan. Çınar sesli bir şekilde öksürmeye başlayınca Emine anne elini, oğlunun sırtına koyarak geçirmeye çalıştı. Şuan Çınar bebek muamelesi görüyordu ve bu durum fazlasıyla komikti.

Çınar yerinden kalkıp üst kata ilerlediğinde Emine annenin zoruyla bende üst kata gönderilmiştim. Sonuçta kocammış ve neyi olduğuna bakmalıymışım. Benim için sorun yoktu. Çınar'ın herşeyi ile ilgilenirdim fakat ne denli ilgiyle yapardım orası muammaydı.

Çınar'ın odaya girdiğini gördüm. Hemen arkasından bende girdiğimde kolumdan tutmuş ve beni duvara yapıştırmıştı. Üstüme ayı gibi abanırken onu iteklemedim. Onu umursamazlığım ile vuracaktım. Bir insanı fazlasıyla önemli hissettirirsen kendini bulunmayan hint kumaşı sanardı.

"Ailemin yanında beni nasıl küçük düşürürsün? Neymiş zoru başarmış. Başardın da ne oldu? Senin kariyer hayatın benim sadece iki dudağımın arasında kaldı. Demek ki önemli olan zoru başarmak değil, güçlü doğmakmış değil mi Gül hanım?"

Damarıma basıyordu. Sinirlenmemi ve her yeri dağıtıp yıkarken herkese küçük düşmemi istiyordu. Yapmayacaktım. Ne denli güçlü olduğumu ona gösterecektim.

"Sen benim sözlerime mi alındın?"

Şaşırmış gibi gözlerinin içine baktım. Biraz oyun oynamaktan zarar gelmezdi.

"Gerçekler acıdır Çınar. Alınacak birşey yok bence. Senin gücün ve kuvvetin varsa benimde aklım var ve benim kendimi ezdirmeye hiç niyetim yok."

Fısıldayarak konuşmam sözlerimi daha can alıcı hâle getirmişti. Bu kadar sakin kalmama şaşırmış olacak ki ağzı aralanmıştı.

Ellerini kollarımdan itekleyip ondan biraz uzaklaştım.

"Hem bakarsın belki birgün benim kariyer hayatım, senin o iki dudağımın arasında kalmaktan çıkar. İşte o zaman hesaplaşmamız başlar Çınar bey."

Kapıyı açarak çıktım. Onu orada, öylece bırakmak iyi hissettirmişti. Artık kendime geliyordum. Dışarı çıkmak için kaleyi içten fethetmem gerekiyordu. Önce beni bu kalede tutan herkesi geçecektim. Sonra kendi hayatıma bakacaktım.

Alt kata indiğimde herkesin çardakta oturduğunu öğrendim. Yanlarına gittiğim de ise herkesin yüzünde güller açıyordu. Fark ettiğim yabancı bir amca vardı. Hızla gidip elini öptüm.

"Bizim yeni gelinimiz Gül, Yılmaz ağabey. Kızım, Gülsüm ablamın eşi olur kendisi."

Tanıştığıma memnun olduğumu söyleyip yerime oturdum. Bu adamdan hiç hoşlanmamıştım. Bakışları fazlasıyla sert ve soğuktu. İçime çöken sıkıntı ile yüzüm asılmıştı. Halbuki merdivenlerden inerken fazlasıyla neşeliydim. Şimdi ne olmuştu da kalbim bu denli çarpıyordu?

"Gel biz seninle özel konuşalım Gül. Karan, Nuran sizde gelin."

Bedai'nın bizi çağırması üzerine başımızla onaylayıp salona geçtik. Karan'dan çekinmiyordum. Kardeşim gibiydi ve bu samimiyeti bana veriyordu. Kanım hepsine fazlasıyla ısınmıştı.

"Ee Gül yengeye de anlat sevdiğin kızı. Ama direk kim olduğunu söyleme heyecanlı olsun."

Merakım kendini belli ederken büyük heyecanla dinlemeye başladım.

"Yenge bir gözleri var Masmavi tıpkı senin gözlerin gibi. Kumral saçları belinin uzunluğunda. Dolgun dudakları, küçük burnuyla aşık olunası. Çok seviyorum yenge. Yıllardır uzaktan izledim hep. Benden haberi var mı bilmiyorum ama o benim iki gözümün çiçeği. Herşey iyiye giderse inşallah bu akşam sözleneceğiz."

Büyük bir dikkatle dinledim. Anlattıklarıyla adeta mest olmuştum. Bir insan uzaktan nasıl bu kadar severdi anlamıyordum. Ben daha hiç birine aşık olmamıştım. Fakat güzel birşey gibi gözüküyordu.

İç çektim. Bu çekişte umut vardı. Bende birgün birini sevmek istiyordum. Bu kişi Çınar olacak gibi durmuyordu. Ve bu gidişle benimde birine aşık olmam zor gibiydi. Bedenime vurulan zincirleri kırmadığım sürece bunların hepsi bir hayal olmakla kalacaktı.

"Senin adına çok sevindim Karan. Umarım kavuşursunuz birbirinize. Ama şunu unutma ki önemli olan dış güzellik değil tam tersi iç güzelliktir."

Kimi insan vardı, kendine bakım yapan ve cildi kusursuz olan. Ama gel gör ki içi kurtlu elma gibiydi. Vicdansız, zalim birisi. Hiç aklım almıyordu bu tür insanları. Bir insan neden içinde kin ve kötülük beslerdi ki? Küçücük dünyada kurallara uymak şartıyla herkes, herşeyi yapmakta özgürdü. Neden bir başkasını kıskanırdık ki? Halbuki biraz azimle onun elde ettiği şeyleri biz de yapabilirdik.

"Aynen öyle yenge. İkra da zaten dışı kadar, içide güzel birisi. Tanırsın kardeşini zaten."

Kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Bir dakika öve öve bitiremediği kişi en başından bu yana benim kardeşim miydi? Ama  benim kardeşim okuyacaktı. Bana söz vermişti. Çınar ile ben evlenirsem, hayallerinin peşinden koşacaktı. Yalan mıydı? Nasıl kabul ederdi görücüleri? Kesin, kesin babam zorlamıştı. Benim kardeşim yapmazdı. Ablasına ihanet etmezdi. Verdiği sözleri tutardı benim kardeşim.

Hızla ayağa kalkıp işaret parmağımı Karan'a doğru salladım.

"Asla, asla böyle birşey olmayacak! Sen ne dediğinin farkında mısın? Benim kardeşim okuyacak! Onun hayalleri var Karan, sen ne dediğinin sahiden farkında mısın?!"

Boğazım yırtılırcasına bağırmak umrumda değildi. Söz konusu benim kardeşim ise gözüm kimseyi görmezdi. Ne Karan'ı, ne Çınar'ı ne de babamı. Gözüm kimseyi görmeyecek kadar dönüyordu ve ben şuan sinirden çatlamak üzereydim.

"Yenge lütfen bağırma. Ben kötü bir insan değilim. Kardeşini sevdiğimi söyledim sana. Yemin ederim amacım kötü değil, hem istemese bizi kabul..."

"Sus! Benim babam herşeyi yapabilecek bir insan ve sen kardeşimi istemek için aracı göndererek onu ateşlere attın. Benim kardeşim yıllardır kimse onu istemesin diye evden çıkmadı. Berdel istediklerinde kardeşimi verecekler diye ben işimden, hayatımdan, hayallerimden vazgeçerek geldim buraya. Şimdi sen karşıma öylece geçmiş kardeşini seviyorum diyemezsin!"

Gözlerim sulanmıştı ve ben ağlayacak duruma gelmişti. Boğazıma oturan yumru ile yutkunmakta zorluk çekiyordum.

"Yenge sana saygım sonsuz fakat söz konusu benim sevgim ise sana gösterdiğim saygıdan daha büyük. Okumak istediğini söylüyorsun okuyup ne olacak? En sonunda yine evlenecek ve evinin hanımı olacak. Okuması sadece bizi daha fazla uzak düşürür o kadar."

Söyledikleri ile öfkem daha da harmanlanmış gibiydi. Sesleri duyup gelen aile büyüklerine kısa bir bakış atıp tekrar odak noktam olan Karan'a döndü gözlerim.

"Ne bu gürültü? Karan sen utanmıyor musun yengene bağırmaya?"

Gülsüm teyze Karan'ı azarlarken aklım hala kardeşimi istediklerindeydi. Daha bu sabah bu haberi duymuş sevinmiştim. Üstüne bir de dua etmiştim olsun diye. Allah'ım ben ne ile sınanıyordum böyle? Kardeşimi korumam neden bu kadar zordu?

"Anne, ben İkra'yı sevdiğimi ve istediğimi söyledim. Gül yenge aniden sinirlenip bağırmaya başladı. Kardeşinin evlenmesi istemiyormuş."

Hâlâ seviyorum diyordu. Üzerine atılmak için bir hamle yaptığımda kızlar beni tuttu. Çınar'ın hâlâ aşağı inmediğine inanamıyordum. Demek ki bizde odada kavga ettiğimiz zaman ses aşağıya gitmiyordu.

"Kızım evlilik hayırlı bir iştir. Hem kardeşin küçük değil ki, reşit olmuş."

Koca bir kahkaha attım. Onlara göre onsekiz yaş evlilik için normaldi. Benim umursadığım bu değildi. Benim sinirlendiğim nokta kardeşimin hayalleri olmasıydı. Ben ona hep istediği iyi şeylerin peşinden gitmesini öğretmiştim. Reşit olduğunda hemen evlenmesini değil. Daha hayatını bile yaşamamıştı. Gençliğin sefasını sürmesini istiyorum. Yaptığı küçük hatalarla tecrübe edinsin ve bir daha aynı hataya düşmesin istiyordum.

"Ben yaşadığım sürece bu evlilik olmayacak. Buna asla izin vermem. Gerekirse herkesi karşıma alırım."

Sözlerimden sonra hızla odama çıktım. Çınar'a bu konuyu anlatacak ve bir son vermesini isteyecektim. Küçükte olsa bir umudum vardı. Çınar'dan yardım istemek, ateşe gözü kapalı atlamak gibiydi. Ve ben o ateşe kardeşim için atlatmaktan korkmuyordum.

Çınar yatakta uzanmış uyuyordu fakat kapının sesine gözlerini açtı. Beni görünce şaşırmıştı. Genelde o odadayken içeri girmezdim. İkimizin karşı karşıya gelmemesi için herşeyi yapardım.

"Çınar, Karan'ın istediği kız ben kardeşimmiş. Buna engel olmanı istiyorum. Kardeşimi istemeye gitmeyecekler."

Çınar yerinde doğruldu. Kaşlarını bir hayli çatmış durumdaydı. Sanıyorum ki onunda bu olaydan haberi yoktu.

"Sakinleş biraz. Bu gayet normal birşey belli ki kuzenim sevmiş ve istemiş, ne var bunda?"

Gözlerimi ayırarak baktım. Neden ben hariç herkes olsun istiyordu? Tabi ya sonuçta o bir el kızıydı. Benim gibi kardeşleri değildi.

"Çınar ben bu evliliği neden kabul ettim biliyor musun? Sırf kardeşim berdele kurban gitmesin diye ben hayatımı yıkıp geldim buraya. Senin bana eziyet edeceğini bile bile kabul ettim seninle evlenmeyi. Şimdi karşıma geçmiş olabilir diyemezsin. Bu evliliğe engel olmak zorundasın."

Olduğum yerde volta atmaya başladım. Dayanamıyordum. Elimden birşey gelmemesine dayanamıyordum. Kardeşim göz göre göre evlenecekti ve ben engel olamayacaktım. Bu beni yıkardı. Kardeşimin hayatının öldürülmesi beni yıkardı.

"Pekala evlenmelerini istemiyor musun?"

Hiç düşünmeden evet dedim. Hiç ama hiç istemiyordum.

"Buna engel olurum ancak bir şartım var. Çocuğumuzun olmasını kabul edersen bu evliliğe başlamadan son veririm."

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 80K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
67.1K 4.3K 21
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1M 72.7K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
147K 9.8K 91
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...