Her zaman olduğu gibi dikkatli adımlarla yola koyulmuşlardı. Ortalık oldukça sakin görünüyordu. Selim adanın merkezinin çok daha karışık olduğundan emindi. Biraz ilerledikten sonra girecekleri sokağın başına gelmişlerdi. Selim boynunda asılı duran dürbünle etrafı bir süre inceledi.
- Görünürde bir şey var mı?
- Sol taraftaki dördüncü evin bahçesinde birini gördüm sanki ama hemen gözden kayboldu.
- Hastalığa yakalanmış mıydı?
- Dediğim gibi çok kısa bir süre görebildim. Emin değilim.
- Neyse artık sıra o eve gelince ne olup bittiğini anlarız. Hadi başlayalım.
- Aslında bu evler çok büyük değil iki gruba ayrılıp ararsak daha hızlı ilerleyebiliriz. Karşılıklı evlere gireriz ve tehlikeli bir durum olursa birbirimizin yardımına kolayca yetişiriz.
- Doğru söylüyorsun Selim, nasıl yapalım?
- Ben, Fırat ve Savaş bir koldan, Abbas abi, Cemil abi ve İsmail de diğer koldan arasın. Cemal abi ve Fuat abi de biz içerdeyken dışarıyı kontrol altında tutsun. Böylece biz içerdeyken dışarıdan gelen bir tehlike olursa ona karşı da hazırlıklı oluruz.
- Güzel plan kuzen, sen yanlış meslek seçmişsin aslında, senden iyi bir asker veya polis olurmuş.
- Geç kalmış sayılmam kuzen bak şimdi ne istersem onu oluyorum. Neyse bu kadar muhabbet yeter herkes için uygunsa başlayalım.
Hepsi başlarını sallayarak Selim’in planını onayladıklarını göstermişlerdi. İki ekip sağlı sollu evlere girerken Cemal ve Fuat dışarıyı kontrol altında tutuyorlardı.
Kısa bir süre sonra önce Abbas’ın ekibi sonra da Selim’in ekibi ilk evlerin aramasını bitirmiş ve dışarı çıkmıştı.
- Ne oldu, bir sorun çıktı mı?
- Bizim evde bir sorun yoktu Cemal abi, sizin evde bir şey var mıydı Abbas abi?
- Bizim evde de sorun yoktu. Ev boşmuş, herhalde kimse yaşamıyormuş.
- İyi o zaman devam edelim.
- Selim bu sistem hakikaten iyi oldu, bu hızla gidersek epey bir evi kontrol edebileceğiz.
Hemen sıradaki eve geçmişlerdi. Bu şekilde devam ederek hızlı bir şekilde Selim’in dürbünle bakarken birini gördüğü dördüncü eve kadar gelmişlerdi. Geride bıraktıkları altı evde hastalığa yakalanmış ihtiyar bir çift bulmuşlar ve onları huzura kavuşturmuşlardı. Şimdi girecekleri evde ise birileri olduğu kesindi.
- Şimdilik iyi gidiyoruz.
- Evet, aslında adanın daha kalabalık olmasını beklerdim. Ama şimdiye kadar evler boştu.
- İnsanlar buradaki evlerine genelde hafta sonları geliyorlar, salgın hafta içi başladığı için ada çok da kalabalık değildi sanırım.
- Doğru söylüyorsun Savaş, salgın adanın en kalabalık olduğu gün olan Cumartesi akşamı başlamış olsaydı işimiz çok zor olurdu. Hadi biz işimize bakalım.
Girdikleri ev tek katlı müstakil bir evdi. Onlar eve yaklaşırken evin sıkı sıkı kapalı olan perdelerinden biri hareket etmişti.
- İçerde birileri var sanırım.
- Nereden anladın Fırat?
- Şu perde hareket etti. Hatta hala hafif hafif sallanıyor.
- Doğru söylüyorsun ama hastalığa yakalanmamışlar sanırım.
-Öyle ama yine de çok dikkatli olalım. Herkes bizim kadar şanslı değil. Zor durumlar insanlara hiç beklenmedik şeyler yaptırabilir. Silahlarımızı aşağıda tutalım ve öyle yaklaşalım.
Tüfeklerini omuzlarına asıp yavaş adımlarla eve yaklaşmaya başlamışlardı. Önce Selim daha sonra da diğerleri ellerini havaya kaldırarak içerdekilere zarar vermek istemediklerini göstermeye çalışıyorlardı. Eve birkaç adım kala pencerelerden biri aralanmış ve içerden yüzü tam olarak görünmeyen bir adam konuşmaya başlamıştı.
- Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz bizden? Burada ne yiyecek var ne de silah.
- Sakin olun lütfen. Sizden bir şey istemeye gelmedik. Yardım etmeye geldik.
- Biz yardım falan istemiyoruz. Dün de sizin gibi konuşan iki kişi geldi. Önce sevindik içeri aldık. Sonra karımla beni dövüp evde işe yarar ne var ne yoksa götürdüler, o yüzden artık kimseden yardım istemiyoruz.
Adamın anlattıkları hepsini üzmüştü. Zombi tehlikesi dışında bir de zombilerden beter olan vicdanının kaybetmiş insanların tehdidi vardı. Selim ne yapacağını bilemiyordu. Adama olan biteni kısaca anlatıp yollarına devam etmek en mantıklı seçenek gibiydi. Böylece onlara da rahat kafayla düşünme fırsatı vermiş olurlardı.
- Başınıza gelenlerden sonra korkmakta ve bize inanmamakta çok haklısınız. Ama biz alt sokaktaki yalılardan birinde yaşıyoruz ve kendimize yetecek kadar yemeğimiz de silahımızda var. Fakat biz yakın çevremizden başlayarak her yeri kontrol etmek ve adayı zombilerden kurtarmak istiyoruz. Bunun içinde sizin iş birliğinize ihtiyacımız var.
Selim’in anlattıkları adama inandırıcı gelmişti. Üstelik adam hepsinin elinde silah olduğunu görmüştü eğer kötü bir niyetleri olsaydı bunu yapmak onlar için hiç de zor olmazdı. Adam durumu biraz düşünüp içerdeki karısıyla da konuştuktan sonra Selim’e cevap vermişti.
- Doğru söylüyorsun sanırım. Peki bizden ne gibi bir yardım istiyorsun? Gördüğün gibi pek genç sayılmayız.
- Herkesin elinden bir iş gelir. Genç olmadığınız için sizi ölüme terk edecek halimiz yok. Aç mısınız?
- Oldukça, dedim ya dün iki kişi geldi ve evde ne var ne yoksa götürdü. Bir paket makarnayı gözden kaçırmışlar dünden beri onu yiyoruz.
- Bakın bizim şimdi yolumuza devam etmemiz lazım ama isterseniz akşam dönüşte sizi alıp bizim eve götürelim. Önce karnınızı doyurur sonra da yandaki yalılardan birine yerleştiririz. Ne dersiniz?
- Böyle bir teklife ne denir?
Adamın bu sorusuna Fırat hemen cevabı yapıştırmıştı.
- Allah denir.
Evin içindeki adam camı tamamen açmış ve rahatlıkla görünür hale gelmişti. Adamın ve karısının üstünde morluklar olan yüzleri gülüyordu.
- İşte bunu doğru söyledin. Allah denir. Sizin adınız ne gençler?
- Ben Selim, bu Fırat ve bu da Savaş.
- Sizi değil de şu Savaş dediğini bir yerden tanıyacağım sanki, neyse benim adım Kerim karımın ismi Asiye, doğrusu siz gelmeden önce kendimizi öldürmeyi planlıyorduk. Ama siz bize umut verdiniz. Sağ olun.
- Siz de sağ olun. Akşam dönünce uğrar sizi alırız. Siz de yanınıza alacağınız bir şeyler varsa onları hazırlayın.
- Tamam Selim, tekrar teşekkürler, kolay gelsin size.
Selim ve diğerleri evin bahçesinden çıkmışlardı. Onlardan hemen sonra Abbas ve ekibi de gelmişti.
- Ne oldu Selim, kimse var mı?
- Sizin yaşlarda bir karı koca vardı Fuat abi. Dün iki kişi gelmiş zavallıların elinde ne var ne yok almışlar üstelik bir de dövmüşler.
- Vay vicdansızlar vay, peki biz böylelerini bulursak ne yapacağız Selim onları da aramıza alacak mıyız?
- Yok abi, benim öyle insanlarla bir arada yaşama ihtimalim yok. Bize ve yanımızdakilere bulaşmadıkları sürece bırakırız ne halleri varsa görsünler.
- Doğru söylüyorsun. Neyse, siz ne yaptınız Abbas?
- Bizim baktığımız evde ihtiyar bir adam vardı, o da herhalde baktı yapacak bir şey yok. Silahıyla kendi kafasına sıkmış.
- Deme yahu, belki biraz daha acele etseydik adamı kurtarabilirdik.
- Adam zaten çok yaşlıydı. Demek ki göreceğimi gördüm bundan sonra bu rezillikle uğraşmayayım dedi. Ben de o yaşta olsam öyle yapardım. Bu saatten sonra bu işin günahı da olmaz.
- Belki de haklısın Abbas. Cesedi ne yaptınız?
- Bir şey yapmadık, öylece bıraktık. Gömse miydik?
- Şimdi buna zamanımız yok. Sonra bir hal çaresine bakarız. Hadi gidelim.
Evleri kontrole devam ediyorlardı. Caddeye çıkana kadar kontrol ettikleri evlerde canlı kimseye rastlamamışlar ama altı tane zombi öldürmüşlerdi. Bu arada İsmail neredeyse ısırılacakken Fuat’ın oldukça uzun mesafeden yaptığı bir atışla zombiye dönüşmekten kurtulmuş ama Abbas’ın azarını yemekten kurtulamamıştı. En sonunda caddeye çıkmışlar ve şimdi ne tarafa gideceklerine karar vermeye çalışıyorlardı.