İstanbul'a geleli iki gün olmuştu ve biz gezilecek tüm yerleri gezmiştik. İki gündür çok istediğimiz bir yer vardı ama bizi oraya götürmemişlerdi. Korku evine gitmek istiyorduk.
"Hadi ya!" dedik üçümüz aynı anda. Neden izin vermedikleri bile bilmiyorduk.
"Olmaz dedik Deniz!" dedi. Sinirle ayağa kalktım.
"Size sormadım farkındaysanız, sadece beraber gidelim dedik. Gelmiyorsaniz bizde kızlar ile gideriz." dedim. Sonra kapıya doğru yürüdüm.
Kızlar benim arkamdan geliyorlardı. Ama Yiğit kolumdan tutup beni kendine çevirmişti bile. Yola gelirsin işte!
"Gidelim, ama ben korktum çıkmak istiyorum demek yok. Ve biz girmeyiz." dedi. Ben öyle şeylerden korkmadığım için benim yönümden bir sıkıntı yoktu.
"Tamam, hatta şimdi korku filmine gidelim." dedim ve kızlara döndüm. İkiside yuktunup bana baktı. "Olur, olur. Bak sizde nasıl heyecanlandınız. Koku filmine gidiyoruz." dedim ve Yiğit'in elini tutup dışarı çektim.
Hemen arabalara binip gelmiştik. Vizyonda Dabbe altı vardı. Çok izlemek istemiştim ama fırsatını bulamamıştım.
Hemen biletlerimizi aldık ve içeri girdik. Bilerek en öne oturmuştum. Film başladığında biraz korkmuştum ama belli etmedim. Yapay yani!
"Kendini kandırmaya devam et."
Sus kız!
Arkadan gelen çığlık sesi ile arkamı döndüm. Aslı, gözlerini kapatmış ve Enes'e yapışmıştı. Ben kahakaha attım ve filme odaklandım. Bizim yan tarafımızda Ayla ve Mert oturuyorlardı.
Kız aniden duvara tırmandı ve başı ters döndü. Nasıl çekiyorlar bu filmi? Aklım almıyor. Ayla'ya baktığımda o da benim gibi çok korkmuyordu, ama korktuğu yerlerde Mert'e sokuluyordu. İkisine gülümsedim ve Yiğit'e baktım.
Bana kaşlarını çatarak bakıyordu. "Ne var?"
"Etrafına bakar mısın güzelim? Tüm kızlar yanında ki erkeğe sarılmış, ama benim sevgilimde tık yok!" dedi. Kahkaha attım ve sıkıca sarıldım.
"Sarıl bana deseydin sarılırdım Yiğit'im." dedim. Gülümsedi ve kollarını belime sardı. Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım.
Bana biraz yaklaştı ve dudaklarıma kapandı. Herkes filme odaklandığı için bizi gören yoktu. Kendimi geri çektim ve başımı göğsüne koydum.
Ayla beni dürttü. Ona baktım. "Aile var, aile." dedi. Daha da utandığım için bağırdım. "Ayla ya!" dedim ve başımı biraz daha Yiğit'e gömdüm.
Yiğit ise kahkahalar ile gülüyordu. Ayağa kalktım ve onlara bakmadan çıkışa yöneldim.
Hepsi gelince arabanın kapısından doğruldum ve elimi Yiğit'e uzattım. "Anahtarı versene?" Hemen elime verdi ve diğer tarafa oturdu. Ben de hemen sürücü koltuğuna oturdum ve arabayı çalıştırdım.
Konumdan korku evini bulmuştum. Hızla arabadan indim ve kızlara baktım. "Hazır mıyız?" dedim. Aslı geriye kaçtı.
"Ben değilim. Vazgeçelim bu sevdadan!" dedi. Ayla ile gülerek onun kolundan tuttuk ve içeri çektik.
"Bekleyin bizde geliyoruz." dedi Yiğit. Başımı salladım ve içeri girdik. Kapısı bile korkunç ya. Siyah üzerinde çığlık maskesi vardı. Yukarıdan gelen ses ile başımı kaldırdım.
Üzerinizde size zarar verecek hiçbir şey kalmasın. Hepsini askılığa asın." Benim üzerimde bir şey yoktu.
Aslı yukarı baktı ve konuştu. "Korkunç ses, telefonlarıda mı bırakıyoruz?"
"Hepsini!" dedi. Telefonun ne zararı var? Hepimiz telefonlarımızıda bıraktık. Burası baya karanlıktı sadece yukarıda bulunan kırımızı ışık aydınlatıyordu.
Tül gibi olan yerden içeri girdik. Yine ses gelmişti. "Hiçbir detayı kaçırma!"
Aslı Enes'e sarılmıştı. Mert ve Ayla kol kola girmişlerdi. Ben de Yiğit'in elini tutmuştum. "Korkuyor musun?"
"Pek değil." dedim. Buradan çıkmamız için bulmaca gibi bir şey çözmemiz gerekiyordu galiba? Etrafına iyi bak dedi yukarıdaki.
"Etrafa bakın." dedim. Yanımızda ki duvarda ful maske vardı. Ve hepsi ayrı renklerdi. Bu mu?
"Lan kapıyı kapattılar!" dedi Enes. Ben kahkaha attım.
"Etrafında ki yazılara dikkat et!"
"Ruh kardeş, burada yazı yok." dedi Ayla. Etrafa baktım ve duvarda yapışık olan beyaz kağıda baktım.
"Maskelere dokunmayın diyor." dedim. Sonra Yiğit'e baktım. Maskeye dokunmakla kalmamış yüzüne takmıştı. Gülerek yanına gittim ve elinden maskeyi aldım. "Bak ruhu kızdırma, hortlak tarafından kaçırılmak istemiyorum ben!" dedim.
Beni kolları arasına sardı. "Vermem ben seni." dedi. Kolları arasında çıktım ve ona kaşlarımı çatarak baktım.
"Yatta da beni denize düşürmüyordun!" dedim. Biz kendi aramızda tartışırken. Tekrar ses geldi. "Kırmızı maskeleri saymak ile başla!"
"Mert nerede?" dedim. Aniden arkamdan biri dokunca bağırdım. "Allah belanı versin!" Mert kahkaha attı ve oturduğu yerden kalktı.
Aslı çoktan maskeleri saymıştı. "Sekiz tane var ruh abi." dedi.
"Diğerlerinide say!"
Hızlıca mavi maskeleri saydım. "Altı tane." Yiğit'de sarı olanları saymıştı. Ayla'da yeşil maskeleri saydı.
"Sekiz kırmızı, altı mavi, dört sarı, iki tanede yeşil maske var." dedim yukarı doğru. Sesim gidiyordur galiba.
"Işıkları takip et ve şifreyi gir!" Başımı çevirdim ve ışık olan yere yürüdüm. Halat vardı. "Buna tırmanacağız galiba." dedim ve kendimi çektim. Sonra dar bir merdiven çıkmıştı. Hemen çıkmaya başladım. Enes bağırıyordu.
"Lan beni arkada bırakmayın!" dedi. Kahkaha attım ama merdivenin altından gelen ses ile sustum. Karşımda ki kapıya baktım. "Kapı var burada!"
Yiğit aşağıdan bağırdı. "Maske sayıları şifre. Sekiz, atlı, dört ve iki." dedi. Hemen yazdım ve kapıyı açtım.
Önce ben içeri girdim. Sonra diğerleri girmişti. Aslı duvardaki kağıtta yazanları okudu ve yanımıza geldi. "Bin sekiz yüz yetmiş altı yazıyor. Şu kapının şifresi bu." dedi ve hemen şifreyi yazdı. Kapı açılmıştı.
"Burada bir kapı daha var." dedi Mert.
"Yiğit sen aç." dedim ve öne ittirdim. Başını salladı ve kapıya doğru gitti. "Bunun şifresi ne?"
Ruh kardeş yukarıdan sayıyı söyledi. "Sekiz, beş, altı ve iki!" Yiğit dediği şifreyi yazarken ben yanına gittim.
Kapı açılınca aniden üzerimize beyaz bir şey gelince çığlık attım ve geriye koştum. Ayla korkudan yere düşmüştü. Üzerimize gelmesi önemli değildi ama elektrik vermişti. Yiğit bile korkmuştu.
Beyaz hortlak sağ tarafta olan merdivenden yukarı çıkmıştı. Başımı uzattım ve baktım. "Gitti gelin." Hep beraber içeri geçtik.
Çark vardı ve onu çevirecektik. Yiğit çarkın başına geçti ve çevirdi. "Sekiz, beş, sıfır, yedi. Ne işimize yarayacak bu?" dedim.
"Merdivenlerde ki ışıkları takip edin ve şifreyi o kapıya yaz akıllı!" Sırıttım ve bizimkilere baktım.
"Bana akıllı dedi." Hepsi bana göz devirirken ben yukarı çıkmaya başladım. "Şifreyi gir ve kapıya nazikçe dokun!" Daha demin ki hortlaktan sonra hiç nazik olamam ben!
"Mert sen gir şifreyi." dedim ve geri çekildim. Mert şifreyi girdi ve kapıya tekme attı.
"Nazik dedi lan!"
Kırmızı ışıklı bir ara vardı. Hemen oraya girdik. Yine ses geldi. "Herkes, yanındakinin gözüne baksın. Yanında ki senin arkadaşın mı?"
"Yoo, sevgilim."
Yiğit'in yanağına elimi koydum ve baktım. "Sensin değil mi?" Başını salladı.
Karşı tarafımızdan yine elektirikli hortlak geldi. Bu sefer beni kolumdan çekmişti. "Lan! Bırak beni! Yiğit!"
Yiğit beni kolumdan tuttu ve kendine çekti. Kalbim çok hızlı atıyordu ve sık nefesler alıyordum. "İyi misin?" Başımı salladım.
"Sen tekrar geleceksin!" dedim.
Bir tane odaya girdik. "Sen mavi gözlü!" Lan üçümüz de mavi gözlüyüz.
"Ruh kardeş, üçümüz de mavi gözlüyuz." dedi Ayla. Yukarıda ki biraz sinirlenmişti galiba.
"Sen, konuşan kız! Diğer odaya gir ve kutuyu al!"
Ayla bize baktı. "Ben hayatta gitmem." dedi.
"Gitmediğin taktirde, buradan çıkamazsınız!"
Ayla ofladı ve içeri girdi. Bir süre sonra ses gelmeye başlamıştı. "Ayağını uzat!"
Ayla bağırıyordu. "Lan ayak benim ayağım. Mert!" Mert koşarak içeri girdi. Biz kahkahalar ile gülüyorduk. Bir süre sonra İkisi de içeriden çıktı.
"Sen, akıllı! Tünele gir ve ışığı takip et!"
"Yiğit sana diyor." dedim. Güldü ve beni tünele doğru itti.
"Ya neden ben?"
"Çünkü akıllı olan sensin." dedi Aslı. Göz devirdim ve tünelden geçtim. Bir tane odaya girdim. Yine o elektirikli hortlak geldi. Bu sefer korkmadım ve arkasından yürüdüm. "Gel lan! Senin ile intikamım var."
"Onu bırak, sesime gel!"
"O beni bırakmıyor ama? Hem senin sesin her yerde, nereden bileyim ben!" Işığın olduğu yere yöneldim ve yürüdüm. Arkamdan elektirikli hortlak gelmişti. Sonra kafasında demir olan zincirli biri daha geldi.
"Ne yani? Arkadaşınıda mı çağırdın?" Zinciri olan bana yaklaştı.
"Diz çok güzelim!" Pis pis sırıttım ve bağırdım.
"Yiğit! Bu bana güzelim diyor!"
"Başını öne eğ!" dedi. Dayak yememek için başımı öne eğdim. Arkama geçti ve yanıma bir şey bıraktı.
"Bunu al ve diğerleri gelmeden kaç!"
Yanımda olan kutuyu aldım ve elektirikliye bakıp kaçtım. Tünelden çıktım ve yanlarına gittim. "Korkunç mu?"
"Değil." dedim. Yine ses geldi.
"Sen!"
Yiğit yukarı baktım. "Kim?"
"Sen lan sen!"
"Ben mi? Ne var lan!" dedi. Karnına dirseğimi geçirdim. "Kızdırma ruhu!"
"Senin burada ne işin var?"
"Sanane lan!
Bir süre orada boş boş bekledik. Arada hortlaklar ziyarete geliyorlardı. "Siz salaksınız! On saniye içinde yukarı çıkın ve kurtulun!"
Bizimkiler çoktan yukarı çıkmışlardı ama ben salak demesinde kalmıştım. "Sensin lan salak!" dedim. "Çıkmıyorum ben!"
"Akıllı, benim ile tanışma vaktin geldi." dedi.
Yukarı baktım. "Gel!" dedim. Arkamdan gelen testere sesi ile yutkundum. Perdeden çıktı ve yanıma geldi. "Lafımı geri alıyorum, çok zekisin sen." dedim ve koşmaya başladım.
Merdivenleri çıkarken bile peşimden gelmişti.
"Yiğit! Neredesin geri zekalı? Sevgilin elden gidiyor!"
Umarım eğlendiğiniz bir bölüm olmuştur.
Sizleri çok seviyorum.💕