İkinci Tekil

By antided

93.1K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(5.6)-Beşin içsel arayışı

714 89 3
By antided

Ve zaten insan ruhuna kaybolunca bulunamazdı.

*

^ Emre Aydın & Model - Bir pazar kahvaltısı

*

Partiden sonra eve gelmiş, uzun uzadıya düşünmüştüm. Her şeyin başındaki o hayata karşı mesafeli İdil gibi hissetmiyordum artık kendimi ama umut dolu İdil de değildim. Bende, üçüncü bir ben daha vardı ve beni kendimle çatışmaya sürükleyen de oydu.

Diğer sabah ise tüm günü evde Cenk ile pinekleyerek geçirmiş, arada depoya taktığımız kameradan Kerem'i izlemiştim. Cenk ona yemeğini ve suyunu veriyordu ama yine de Kerem'in zayıfladığını oldukça net biçimde görebiliyordum. Belki çok caniceydi ama onu bu halde görmek beni etkilemiyordu. Cenk ellerini çözmüştü. Kerem orada özgürdü ama özgürlüğü benim sınırladığım kadar olduğu için aynı zamanda büyük bir esaret altındaydı. Toprak'ın ölümünün ardından yaşadığım şey buydu aslında işte. Sadece benim kafesimin çizgileri görünmezdi. Fakat tutsaklığımı görmüyor olmak tutsak olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Diğer günüm de aynı geçti. Her gün birbirine benziyordu sanki. Zaman geçtikçe, yılbaşı gecesi yaklaştıkça içimi bir korku bastırıyordu. Her şeyi planlamıştım ama ya başarısız olursam? O zaman ne yapardım, ben de bilmiyordum. Yine de kendimi avutmayı deniyordum. Üçüncü gün, dördüncü gün...

Yılbaşından iki gün öncesine kadar her şey aynı geçti.

Takvimler yirmi dokuz aralığı bulduğunda bir sabah kapı çalındı. Uyku sersemi bir halde kapıyı açtığımda karşımda Müge'yi bulmayı hiç mi hiç beklememiştim. Müge ile şaşkınca birbirimize bakarken gözlerim yüzünde dolandı. Onu son gördüğümden bu yana biraz daha solmuştu teni. Ela gözlerindeki hayat ışığı zayıflıyordu her görüşmemizde sanki. Onun kendi eserim olduğunu bilmenin verdiği burkuntuyla dudağımı ıslattım.

"Merhaba," dedi çekingence. "İçeri girebilir miyim İdil?" Burayı ona Savaş'ın söylediğini düşünerek gerçi çekildim ve Müge'ye geçmesi için yer verdim. O içeri geçerken ben de ondaki bu yabancılığı düşünüyordum. İlk karşılaştığımız o gün bile Müge bana karşı kırk yıllık dost gibi sıcak davranmıştı. Çekinmek şöyle dursun oldum olası deli dolu bir kız olduğunu anlamak için bana o zamanlar birkaç saniye yetmişti. Şimdi ise bu haldeydik işte. Birbirimize bakarken gördüğümüz şeyler apayrıydı. Aramızda hala bir bağ vardı belki ama o bağ zayıflamıştı. Üstelik o bağı zayıflatan Toprak'ın ölümü ya da başka bir şey değil, bendim.

Müge bir koltuğa oturduğunda Cenk bana kaş göz işareti yaptı. Birebir tanışmasalar da Toprak sayesinde arkadaşlarımızı tanıdığını biliyordum. Cenk'e kafamla dış kapıyı gösterdiğimde bu halime göz devirerek Müge ile kısaca selamlaştı ve ardından evden çıkıp gitti. Baş başa kaldığımızda "Suç ortağım, Cenk," diye iğneleyici bir sesle konuştum. Müge başını sesimle bana çevirdi. Savaş onun oldukça zayıfladığından bahsetmişti ama bu kadarını ben de beklemiyordum ne yalan söyleyeyim.

"Ya ben?" diye sordu Müge. "Şu an beni gözünde ne olarak görüyorsun?" Dalgınca dudağını kıvırdı ve bana boş, ruhsuz bir tebessüm armağan etti. "İşine karışan bir aptal olarak mı?"

Sesindeki kırgınlıkla bu cümleyi kurduğunda "Hayır," dedim. "Eski bir dostum olarak görüyorum."

Müge "İdil," dedi. "Ben her şey için çok üzgünüm. Sana çok sert çıkıştığımı yeni yeni fark ediyorum. Hala onaylamıyorum yaptıklarını ama kullandığım sözler..."

"Doğruluk payları var," diye sözünü kestim. Tüm cesaretimle uzanıp Müge'nin dizinde duran elini kavradım ve sıktım. "Müge, sen haklısın. Ben hiçbir zaman bunu inkar etmedim. Beynim bu olanları bir türlü kaldıramadı fakat benim uzun soluklu bir tedavi sürecinden geçmeden iyileşmem, hatta o tedaviye rağmen iyileşmem mümkün görünmüyor. Çünkü insan ne kadar zihnini tedavi ederse etsin, o yara kalpteyse bu hiçbir işe yaramaz." Müge dolu gözlerle bana bakarken zorlukla gülümsedim. "İki gün sonra, yılbaşı geliyor Müge. Toprak'sız yepyeni bir senenin  başlayacağını istesem de kabul edemem ben zaten. O hiç olmamış gibi yaşayamam. Bencilce biliyorum ama olmuyor. Ona bu yapılanları yanlarına bırakıp devam edemem."

"Bu polisin işi," diye karşı çıktı Müge. "Savaş yeterince delili bulduğundan bahsetti, İdil. Onları polise verirsen hayatlarının sonuna kadar yakalarını bu işten kurtaramayacaklarını biliyorsun."

"Öyle değil," dedim. "Daha önce Toprak da yeterince delil toplamamış mıydı Müge? Bak şimdi, o mezarlıkta ve onun katilleri de serbest. Bu o kadar karanlık bir dünya ki insanların adaleti kendi zihinlerindeki birer kavramdan ibaret. Ben de gerçek adaleti sağlamak için o zihinleri yok etmekten başka bir şans bulamıyorum."

Müge duyduklarıyla sarsıldı. "O-onları öldürmeyi mi planlıyorsun?" diye sorduğunda oturduğum koltukta geri yaslandım. Uzun zaman ev arkadaşım olmuş kızın gözlerindeki korku içimden bir sızı gelip geçmesine neden oldu. Benden korkuyordu.

"Evet," dedim. Ekledim. "31 Aralık'ta."

Müge'nin gözleri irileşti. "Y-yani iki gün sonra." Başımı salladım. Müge iç çekti. "Ne dersem diyeyim vazgeçmeyeceksin değil mi?"

"Şöyle sorayım: Eğer Eymen ile evleneceğiniz gün onun cenazesini gömseydin, acını içinde yaşarken onun hakkında ileri geri konuşanlara tanıklık etseydin, ailenin gözlerindeki o kederi benimki kadar net görebilseydin sen vazgeçer miydin?"

"Asla," dedi Müge. Bir an olsun tereddüt etmemişti. "Çünkü bilirdim, acı insana her şeyi yaptırırdı."

"İşte," dedim. "Bana da her şeyi yaptırıyor."

"Ya sonrası peki?" diye sordu Müge. "Tüm bunlardan sonra ne yapacaksın İdil?"

"Gideceğim." dedim. Tümüyle yalan değildi çünkü ölmek bir anlamda gitmekti. Yine de doğru demek de esas doğrulara haksızlık olurdu. "Buradan çok uzaklara gideceğim."

"Hiç dönmeyecek misin?" diye fısıldadı. "Bir daha seni göremeyecek miyiz?"

Gözlerimi kaçırdım. Bir insana ölüme gittiğinizi söylemek kolay değildi. Sizi sevdiğini hissettiğiniz insanlara intihar etme planları kurduğunuzu nasıl anlatırdınız sahi? "Sanmıyorum," dedim.

Müge başını sallayarak kalktı ve karşıma geçti. Mesleği gereği beni engellemeye çalışacağını düşünmüştüm. Fakat o bu işe bir psikolog olarak değil bu acıyı bizzat çekmiş bir dost olarak yaklaşıyordu ki benim de ihtiyacım olan buydu. Ben de ayaklandığımda hiçbir şey demeden kollarını bana doladı Müge. Birbirimize sarılırken buna çok ihtiyacım olduğunu fark ettim. Toprak'sız geçen bunca ay, bana yalnızca onu değil sevdiklerimi de kaybettirmişti. Mesela Ege'ye, canımdan çok sevdiğim kardeşime son bir defa sarılamamıştım. Affedemediğim ailemi görmemiş, oğullarının acısıyla boğuşan aileme tutunamamıştım. Kardeşlerim gibi gördüğüm Eymen ve Barış her şeyden habersizken dönüştüğüm bu canavarla karşılarına çıkamamıştım. İşin aslı ben, Toprak'tan sonra bir daha ben olamamıştım.

"Senden son bir şey isteyebilir miyim öyleyse?" diye sarılmayı sürdürürken kulağıma fısıldadı Müge. "Son bir defa ailemizi görmeye gelir misin?"

Geri çekildim. Omzum onun yaşlarıyla ıslanmıştı. "Yapamam," dedim. "Bu halde karşılarına çıkıp yüzlerine bakamam." Aklıma gelen şeyle tebessüm ettim. "Fakat merak etme, yeni yıla girmeden önce beni görecekler zaten." Müge anlamazca yüzüme baktığında kendi kendime kafa salladım. "Gece yarısından birkaç dakika önce herhangi bir kanalı açman, beni görmelerini sağlayacaktır."

"Nasıl yani?" Müge bana bakarken ona planımı anlatamayacağımı biliyordum.

"Bekle," dedim bu yüzden. "Bekle ve gör."

*

Müge gittikten yarım saat sonra Cenk de eve dönmüştü. Ben de üstüme bir kot ve kazak geçirmiş, dağılmış saçlarımla uğraşmadan karşısına dikilmiştim. "Her şey hazır mı?" diye sorduğumda Cenk başını salladı.

"Hazır," diye konuşurken gözlerini ayaklarına indirdi. "Hiçbir sorun çıkmayacak. Peki sen hazır mısın?"

"Hazırım," dedim. "Ferit'i eceline kendi ayağıyla getireceğim." Çenem kasıldı. "Tıpkı onun Toprak'ı getirdiği gibi."

Cenk "Öyleyse başlayalım." dedi.

Beraber birkaç aydır kaldığımız evden çıktığımızda Ferit'i aradım. "Selam, ne yapıyorsun?"

"İş güç," diye yanıtladı Ferit. "Bir sıkıntı mı var? Sen beni hal hatır sormak için aramazsın."

Göz devirdim. Parti gecesinden sonra Ferit'in bizim sevgili olduğumuza inanmasına bir şey dememiştim. Birkaç kez buluşmuştuk ve her seferinde gözlerinde bana karşı oluşan o hayranlığı yakalamıştım. Bana yakınlaşma çabası içine birçok defa girmişti ama her seferinde onu türlü bahanelerle savuşturmuştum. Birinin bana dokunması bile beni berbat hissettirirken bunun Toprak'ın katillerinden biri olması iyice bulandırıyordu zira midemi. "Bu akşam bir şeyler içmek için seni evime çağıracaktım sadece," dedim sahte bir sevimlilikle. Cenk buruşmuş yüzüme bakarken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Fakat madem öyle düşünüyorsun, iptal edelim."

"Hey," dedi. "Şaka yapıyordum." Biraz durdu. "Demek kilitli kapılarını bana açmaya sonunda karar verdin."

"Evet," diye konuştum. "Beni buna ikna ettin."

"Öyleyse bu akşam sendeyim," dedi. "Yeri ve zamanı mesaj atarsın."

"Memnuniyetle." diye tısladım. "Konukseverliğime oldukça şaşıracaksın." Ferit gülerek telefonu kapatırken kendi cihazımı avcumun içinde döndürdüm. Gerçekten şaşıracağı kesindi. Hiç beklemediği bir anda yakacaktım çünkü canını. İhanetin acı tadı damarlarında dolanacak, ona can çekiştirecekti.

Diğer plan için bu defa Poyraz'ın numarasını tuşladım. "İdil?" diye şaşkınca sorarak telefonu açtığında başına gelecekler için içten içe özür diledim ondan. Belki bunca kötü içinde bu olacakları hak etmeyen tek kişi oydu ama yapacak bir şey yoktu. Ferit de olmak üzere kimse onun Tunç ve Demir üstünde sağlayacağı etkiyi sağlayamazdı.

"Poyraz," dedim. "Biraz konuşabilir miyiz bugün?" Durdum. "Tabii müsaitsen."

"Aa, şey," Poyraz ağzının içinde bir şeyler geveledi. "Sana her zaman müsait olurum," diye sürdürdüğünde benden nefret edecek olmasının beni daha çabuk kalbinden silip atabileceğini düşündüm. Bu, en iyisiydi çünkü iki gün sonra İdil Ilgar diye biri hiç yaşamamış gibi yok olacaktı. Sonsuza kadar.

"Akşam," dedim. "Sekiz gibi, uygun mu?"

"Tabii," dedi. "Mezarlıkta, değil mi?"

Başımı iki yana salladım o görmese de. Cenk de beni izliyordu. "Hayır, Poyraz. Seninle bir akşam yemeği yerken konuşmam gerekiyor." Cenk bana gözlerini büyüterek baktığında omuz silktim. En azından bu kadarını ona borçluydum.

"T-tamam," dedi. "Orada olacağım."

"Yeri mesaj atarım." dedim ve kapattım. Cenk gözlerini kıstı. "Bakma öyle," dedim. "Ferit'i senin halletmen gerekecek."

"Duygularıyla oynuyorsun," dedi Cenk.

"Bilakis," diye itiraz ettim. "Ona yapabileceğim en büyük iyiliği yapıyorum. Canını yakmadan önce son defa yüzüne bakabilmek, gözlerimle de olsa ondan özür dilemek istiyorum."

"Olacaklardan sonra seni affetmeyecektir," dedi Cenk. "Bırak affetmeyi, adını bile duymak istemeyecektir."

"Biliyorum." dedim. "Olması gereken de bu aslında." Cenk başka bir şey demedi. O, Ferit'i almaya giderken ben de akşam saatlerinde Poyraz ile sade bir restoranda buluştum. Bana heyecanla bakan gözlerindeki o umudu yıkacağım gerçeğini aldırmadan "Bana verdiğin sözü hatırlıyor musun?" diye sordum.

"Evet," dedi. "Hala arkasındayım."

Elimi masanın üstünde duran eline uzattım. Parmaklarımızı kenetlerken "Vakti geldi," dedim. "Yardımına ihtiyacım var."

Poyraz merakla bana baktı. Ona aklımdakileri -bilmemesi gereken kısımları atlayarak- anlattığımda verdiği ilk tepki bunun delice olduğunu söylemekti. Ardından kararıma saygı duyarak bunu yapacağını söylediğinde ikimiz de sessizce yemeklerimizi yedik.

Yemekten sonra yürümek için dışarı çıktığımızda şimdiden süslenen sokaklara baktım. Geçen yılın başında umutla dönmüştüm buraya. Toprak'ın varlığını hissetmek, onunla aynı şehirde nefes aldığımızı bilmek bana yetiyordu. Şimdi de aynı şehirdeydik ama birimiz artık nefes almıyordu. Ayazın soğuğundan kurtulmak istercesine kollarımı birbirine sardığımda üşüdüğümü fark eden Poyraz ceketini çıkarıp omzuma astı. "Başka şartlar altında olsaydık," dedim mırıltıyla. "Toprak olmasa ve bana seveceğim adamı seçme şansı verilseydi sanırım o kişi sen olurdun," dedim dalgınca. "Yine de bedenen de olsa buradayım ve benden ne istersen iste, tam şu anda bunu yapmaya razıyım." Güldüm. "Bu kafama sıkmak olsa bile."

"Gerçekten mi?" diye sordu Poyraz. "Ne istersem yapacak mısın?"

Sözlerindeki imayı anlamıştım. Büyük laf ettiğimi düşünüyordu. "Evet," dedim. "Yapacağım."

Poyraz "Öyleyse bana bir defa sarılır mısın?" diye sordu. "Senden istediğim tek şey bu." Dediğini yapıp başımı göğsüne yasladığımda kollarım da belini sardı. Poyraz da hiçbir kelime kullanmadan, tüm sessizliğiyle bana sarıldığında kalbinin ne kadar hızlı attığını duyabiliyordumö benim kalbimdeyse hiçbir değişiklik yoktu. Toprak'tan sonra her zaman dümdüz bir çizgisi vardı ve o çizgiyi bu gece de bozmamıştı. "Mideni bulandırmıyor mu?" diye mırıldandı Poyraz. "Sevdiğin adamın katillerinin kanını taşıyan bir adama sarılmak acıtmıyor mu?"

Sesindeki acıyı özümsedim. "Onu sen öldürmedin," diye fısıldarken uzun zamandan beri ilk kez içtendim. "Toprak bana birçok şey öğretti ama en önemlisi neydi biliyor musun? Herkes kendi hatasından sorumludur, Poyraz. Ben zamanında babamın hatalarının bedelini kardeşimden uzak durarak ona ödetmeye çalıştım ama o şimdi, yüreğimin koca bir köşesini kaplıyor." Gözlerimi kapattım. "Sana aşık değilim, hiçbir zaman olmadım ve hiçbir zaman da olmayacağım ama seni onlarla aynı kefeye asla koyamam. Sen, iyi birisin Poyraz. Çevrendeki tüm kötülüklere rağmen tertemizsin." Gözlerimi açarak çekildim ve yüzüne baktım uzunca. "Belki o anlamda değil ama bir dost olarak sen de daima kalbimde olacaksın. Bunu unutma."

Poyraz gülümsedi.

Ben de gülümsedim.

Ama gülerken bile aklımda Toprak vardı.

Tıpkı kalbimde olduğu gibi.

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 68.3K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
3.6K 328 30
Kiminle arkadaş olacağına iki kere düşün
YUVA By _twclr

Teen Fiction

840K 41K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
3.3K 106 1
Tiktok videosu çeken ve aynı zamanda emekli bir albayın kızı olan Birce'nin yine bir gün tiktok videosu olarak abimin arkadaşına yazıyorum akımına gö...