İkinci Tekil

By antided

93.4K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(5.5)-Beşin serzenişi

722 87 9
By antided

Öyle anlar vardır ki olduğunla olmak istediğin arasında, bir evren kadar mesafe oluşur.

*

^ Büklüm büklüm

*

Günlerden pazartesiydi.

Üstüme kalım ceketimi geçirmiş, kendimi ilk fırsatta sokağa atmıştım. Kulağımdaki kulaklıktan eski bir şarkı yükseliyordu. Her şey gibi bu havalar da bana Toprak'ı hatırlatıyordu. Zaman ilerledikçe idrak ettiğim bir gerçek vardı: Ben artık yalnızca İdil değildim. Son zamanlarda bilinçsizce Toprak gibi davranıyordum. Onun sevdiklerini seviyordum mesela. Onun gibi sık sık çay içiyor, eski şarkılar dinliyor, saç rengimi bile onunkine yakın tutuyordum. Müge'nin tedavi olmam gerektiği konusundaki haklılık payının farkındaydım çünkü böyle devam ederse sonum mezarlıktan önce akıl hastanesi olacaktı. Yine de vazgeçemiyordum bu huyumdan. Toprak'a dair küçük detaylar bile bana iyi hissettiriyordu ve benim uzun zamansır iyi hissetmeye ihtiyacım vardı.

Burnumun ucuna bir yağmur damlası değdiğinde gözlerimi kırpıştırdım. Bugün hava kapalıydı ve bu yüzden yağmur yağacağını anlamıştım ama şimdi beklemiyordum. Birden gök gürledi. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlarken ceketimin kapüşonunu kafama taktım. Kaldırımda öylece yürürken aklıma hatıralarımdan biri üşüştü.

Yürüyordum. Yağmurdan kaçmak için, koşar adım ilerliyordum. Yine böyle bir caddedeydim. Bedenim soğuktan titriyordu. Sonra birden ıslanmam kesilmişti. Başımı çevirdiğimde Toprak'ı görmüştüm. O yürek ferahlatan mavi gözleriyle bana bakıyordu. Benim yüzümden şemsiyenin altından çıkmıştı. Sonra ellerimizi kenetleyip yürümeye başlamıştık yan yana. Çok geçmeden Toprak şemsiyeyi kapatıp gözlerime bakmış ve bana benimle ıslanmak varken gizlenmenin nedenini sormuştu. Bilmiyordum. Ona bakarken hiçbir şey bilmiyordum. Tek bildiğim ona ayak uyduracağımdı. Uydurmuştum da. El ele o yağmurun altında yürümeye başlarken kalbimde kelebelekler uçuşuyordu. Çünkü Toprak yanımdaydı ve ben özünde yağmuru sevmesem de o günden sonra seveceğime emindim.

Dudağımdaki bükülüşle başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yüzüm anında sırılsıklam olmuştu. Burukça arkama baktım. Artık bana bir şemsiye tutacak biri yoktu. O kişi şimdi toprağın altında ıslanıyordu. Bu düşünce içimi acıttı. İkimiz de şimdi ıslanıyorduk ama o bensizdi, ben onsuzdum. Yutkunarak hızlandım. Onun olmadığına inanmak kolaydı ama onsuzluğa alışmak öyle değildi. Zordu, hatta imkansızdı.

Telefonum çaldığında fikirlerimi bir kenara atarak elimi cebime attım ve cihazı çıkardım. Ekran anında ıslanırken ekrandaki ismi gördüğümde ceketimle telefonu kapattım ve aramayı yanıtladım. Kulaklıkla konuşacaktım. "Nasılsın İdil?" dedi Savaş ben telefonu açar açmaz.

"Orta halli," dedim. "Sen?"

"Orta halli," diye beni taklit etti. "Sana dün ile ilgili anlatmam gerekenler var." Kaşlarım havalanırken yürümemi yavaşlattım. "Müge, birazdan bizimkilere her şeyi açıklayacakmış." Bu sinirimi bozsa da Savaş'a belli etmek istemedim. "Durdurmaya çalıştım ama sana çok öfkeli," diye sürdürdü Savaş. "Ne yapacağımı bilmiyorum."

"Açıklamak istiyorsa açıklasın," diye homurdandım ağzımın içinde. Ben artık insanlara derdimi anlatmaktan yorulmuştum. Cenk bana kızmanın zor olduğunu söylemişti ama diğerleri öyle değildi. Müge kızgındı ve öfkesi yüzünden farkında olmadan herkesi yaralayacaktı. Bu yüzden ailemden kaçmıştım ben, canları ne kadar az yanarsa benim yüzümden o kadar iyi olacaktı çünkü ama Müge her şeyi bozmakta ısrarcıysa da yapabileceğim bir şey kalmıyordu. "Fakat söyle ona, eğer açıklarsa eline hiçbir şey geçmeyecek. Yalnızca evlat acısı çeken bir anne ve babaya daha fazla acı olarak dönecek bu. Sonradan pişman olacaksa bu işe hiç kalkışmasın." Savaş'ın konuşmasına izin vermeden telefonu kapattım. Ayaklarım beni Gökhan'ın çalıştığı kafeye getirmişti. Kafeden içeri girdiğimde dışarıdaki soğuktan sonra birden yüzüme vuran sıcaklık tenimi karıncalandırmıştı. Bir masaya geçip oturduğumda suratı asık Gökhan'ı gördüm. Dalgınca başka masalarla ilgileniyordu. Bakışlarımı hissederek kafasını bu tarafa çevirdiğinde göz göze geldik.

Birbirimize aval aval bakarken "Gökhan!" diye seslendi patronu. "Yeni masaya bak." Sanırım bu yeni masa dedikleri ben oluyordum. Sandalyemde geriye yaslanırken patronlarının içeri geçmesiyle Gökhan tepemde dikildi. "Ne istersiniz?" diye gözlerini elindeki not defterinden kaldırmadan konuştuğunda dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Konuşmak." Gökhan sesimle bana baktığında gözlerindeki hüznü gördüm. "Bana biraz zaman ayırabilir misin Gökhan?"

"Şey," dedi gözlerini kaçırarak. "Şu an mesai saatindeyiz ve patronun görmesi benim açımdan iyi olmaz."

Başımı salladım. Ben de uzun zaman çalışmıştım ve bunun nasıl hissettirdiğini iyi bilirdim. "Çıkış saatine kadar beklerim ben de." dedim umursamazca. Gökhan şaşkınca bana baksa da ona aldırmadım. Gerçekten de iki saat öylece o kafede oturduktan sonra Gökhan'ın mesaisi bitmişti. Beraber kafeden çıktığımızda yağmur da dinmişti. Gökhan bana anlamsız gözlerle bakarken onu biraz yürüttüm ve Toprak'ın mezarının önünde durana kadar da hiç sesimi çıkarmadım.

Gökhan mezar taşındaki isme bakarken gözlerindeki hayreti okuyabiliyordum. Zaten öğrenmesi gerekeni öğrendiği için bir şeyleri uzatmak istememiştim ben de. Islak toprağa bakarken "Üç yıl kadar önce tanışmıştık," diye konuşmaya başladım. "Birbirimizi çok seviyorduk." Gözlerine baktım. "Muhtemelen adını sen de duymuşsundur." Güldüm. Toprak güzel hatırlanması gereken biriyken adı Tunç'u lekelemeye çalışan, hak ettiği bir cinayete kurban giden biri konumuna sokulmuştu. Aylar geçse de hala bazı kanallar aynı konuyu ısıtıp ısıtıp halkın önüne koyuyordu. Tuhaf bir şekilde Toprak'ın davası ilgi çekmişti. Gökhan başını sallarken Toprak'ın mezar taşına dokundum. Gökhan, donörünün kim olduğunu bilmiyordu ama artık öğrenme vakti gelmişti. "Eğer herkea gibi düşünüyorsan..." dedim zorlukla. "Seni anlarım. İnsanları kandırmak için Tunç da diğerleri de ellerinden geleni yaptı çünkü." Gökhan sessizce yüzüme bakarken sadede gelmem gerektiğini biliyordum. "Her neyse işte. Toprak, anlattıkları gibi biri değildi. Dünya iyisiydi. Hayatını iyiliğe ve sevgiye adamıştı." İç çektim. "Bir arkadaşı uyuşturucu yüzünden öldüğünde henüz liseye gidiyordu. Sonra da onun gibi nice gençler ölmesin, ailelerin canı yanmasın diye gazeteci oluğ bunu yapanları ortaya çıkarmak istedi. Yüreği de yüzü gibi güzel bir adamdı." Gülümsedim. "Garip geliyor, değil mi? Duyduklarınla bağdaştıramıyorsun ama öyledir. Eğer güç yanlış ellerdeyse istedikleri algıyı yaratabiliyorlar. Tunç da bunu yaptı. Onu, kötü bir adam olarak zihinlere kazımak istedi ve başardı." Yüzümdeki gülüş silindi. "Bunları sana anlatma sebebim kalbini taşıdığın adamı gerçekten tanımanı istemem, Gökhan." Burun kemerimi sıkarken gözlerimi yeniden mezar taşında gezdirdim. "Onun ölümünden sonrakileri biliyorsun bu yüzden ben öncekileri anlatmak istiyorum." Gökhan bana dolu gözlerle bakarken onun aksine ifadesizce devam ettim. "Toprak ile nikah tarihimizi mayısın onuna almıştık. Her şey olması gerektiği gibiydi. Evlenecek, erdemli insanlar olarak yolumuza bakacaktık fakat Tunç, Toprak'ın takıntısı haline gelmişti. Toprak, başladığı işi bitirmeden, bulaştığı uyuşturucu baronunu devirmeden rahat edemezdi. Başardı da. Tunç içeri girdiğinde Toprak, mezun olduğu gün verdiği yemini gerçekleştirmişti ama sonra işler karıştı. Biliyorsun, olanları. 10 Mayıs sabahı bizim nikahımız değil cenazemiz oldu. O gün sen de ameliyatta olduğun için haberleri görmemen ya da donörünün sonunu bilmemen normal ama yine de anlatmak istedim, Gökhan. Seni bulmak için Savaş'tan yardım istediğimde amacım hayatına müdahale etmek değildi. Sevdiğim adamın kalbini taşıdığın için sana minnettarım aslında. O, bir yerlerde yaşıyor en azından. Senin gibi iyi bir adamın sol yanında yaşıyor." Dudağımı ıslattım.

"Bu yüzden," diye fısıldadı Gökhan. "Bana ne zaman baksan gözlerin bu yüzden doluyordu, değil mi?" Bana baktı o da. "Seni bir tek tanıştığımız gün ağlarken gördüm ama neden ağladığını şimdi anlıyorum." Gözünden bir damla yaş aktı.

"Sana söylemeye cesaretim yoktu," diye onu onaylarken ekledim. "Bir insanı karşına alıp böyle bir gerçeği söylemek, kolay değildir. Üstelik Toprak hiçbir zaman yaptığı iyiliklerin bilinmesini istemeyen biriydi. Ona göre bu gösterişe giriyordu ve ben de bunu bile bile gelip söyleyemezdim."

Gökhan utançla başını eğdi. "Onun kötü biri olduğunu düşünüyordum."

"Tahmin etmiştim."

"İdil abla," dedi Gökhan. Ağlamamak için kendini tutsa da sesinin titriyordu. "Peki Savaş Beye söylediklerin? Ne intikamından bahsediyorsun?"

Elimi Gökhan'ın omzuna koydum. "Burasını boşver, Gökhan. Duymamış gibi yapmak senin için en iyisi."

"Ama duydum," diye inatla konuştu. "Kendine zarar veriyorsun, değil mi? Bu senin yaptığın bile bile ölüme yürümek."

"Ben öleli çok oldu," diye mırıldandım durgunca. "Etten bir bedenim sadece. Onun yok olması da çok koymaz, inan bana." Gökhan konuşacakken sözünü kestim. "Dinle, bu olanlar burada, ikimizin arasında kalacak. Bir daha karşına çıkmayacağım, seni de bu belaya sokmayacağım ama senden tek bir şey istiyorum. Ona, sahip çık." Gökhan bana bakarken zorlukla yutkundum. "Mutlu ol ki kalbi mutlu olsun. O mutlu olursa ben de mutlu olurum, beni anlıyor musun?" Başını salladı. "Üzüldüğünde yalnızca kendini değil, Toprak'ı da üzdüğünü unutma. Kendine iyi baktığın sürece, gönlüm huzurlu olacak."

Beraber yürümeye başladık. Mezarlığın çıkışına geldiğimizde "İdil abla," dedi Gökhan. "Hayatımdan çıkmanı istemiyorum. Demek istediğim, seni anlayabiliyorum ve bu sorun değil. Ne zaman istersen bana uğrayabilirsin."

Tebessüm ettim. "Bu mümkün görünmüyor Gökhan. Yine de istersen Savaş ile konuş. Eğer kabul edersen ailesini bir kez de olsa görmeni istiyorum. İnan bana annem ve babam için, benim nazarımda olduğundan daha önemli bir şey bu."

Gökhan istediğimi yapıp soru sormadan beni onayladığında ona kısaca veda edip yanından ayrıldım. Biliyordum yine de, bir defa değil ileride çok defa gidecekti ailemin yanına.

*

Beş gün sonra telefonuma Ferit'ten gelen mesajla her şey değişmişti. Bana bir parti düzenleneceğini ve ona eşlik etmem gerektiğini söylediğinde ayağıma gelen bu fırsatı seve seve kabul etmiştim.

Aralığın ilk haftasını geride bırakmıştık. Geçen dört gün içinde Savaş ile yalnızca bir defa telefonda görüşebilmiştim ve o da bana Müge'nin ailesine gerçekleri söyleyemediğini anlatarak içime su serptiği zamandı.

Üstümdeki siyah gece elbisesinin eteğini düzeltirken bakışlarım siyaha boyadığım dudaklarıma indi. Bu gece tümüyle siyahlara bürünmüştüm aslında. Tırnağımdaki ojeler, gözlerimdeki far bile simsiyahtı. Bu rengi bilerek seçmiştim. Tunç ile bu gece tanışacağımı biliyordum çünkü. Kaldığım odadan çıktığımda salonda oturan Cenk beni gördüğünde hafif bir ıslık çaldı. "Yakıyorsun ortalığı, İdil." diye takıldığında göz devirdim.

"Gidelim mi?" Başını salladı. Beraber ayarladığı arabaya binip partinin yapılacağı binanın önüne geldiğimizde telefonumu çıkarıp saate baktım. Ferit ile tam sekizde bu kapının önünde buluşmak için anlaşmıştık ve sadece beş dakikam vardı. Cenk'e başımla veda edip kulağıma gizlediği minik cihazı düzelttim. Az da olsa uzayan saçlarımın bir kısmı gizliyordu onu. Aşağı inip ağır adımlarla yürürken Cenk aracı çalıştırdı ve gözden kayboldu. Kapının önünde sabırsızva beklerken Ferit de gelmişti. Beni baştan aşağı süzdü.

"Bir cellada benziyorsun," diye yalandan gülümsediğinde ben de güldüm.

"Buraya bir cellat olmaya geldim zaten." Sert yüzümle bu cümleyi kurduğuma anında pişman olsam da iş işten geçmişti. Ferit yüzüme şaşkınca bakarken "Yani," diye durumu toparlamaya çalıştım. "Birkaç erkeğin kalbinin celladı olmak, hiç de fena olmazdı."

Ferit bana inanmıştı. "Yanımdaki kadına kalplerini kaptıracak kadar aptal olduklarını sanmıyorum." dedi. "Bu, çok cesaret ister."

Flört etmesi midemi bulandırsa da içeri girerken istifimi bozmadım. "Aşk cesaret işidir zaten."

Ferit bana gözlerini kısarak bakarken her zamanki ulaşılmaz tavrımı takındım. Beraber içeri girdiğimizde etrafta gördüğüm kalabalık güruh şimdiden beni sıkmıştı. Gözlerim Tunç'u ararken Ferit belimden ittirerek beni Alp'in oturduğu masaya götürdü. Alp şarap içiyordu. Ferit ile el sıkıştıktan sonra benim de elimi kavrayıp nazikçe dudağına götürdü. İnsanların taktığı maskeyi şimdi daha iyi anlıyordum doğrusu. Buz dağının görünen yüzünde herkes oldukça kibar ve zarifti. Kimse kolay kolay bu insanların cinayet işleyip uyuşturucu satabildiklerine inanmazdı. Ellerinde silahla dolaşan tiplere hiç de benzemiyorlardı zira. Fakat görünmeyen kısımda tüm yasa dışı işler bir bir peydah oluyordu. Bu işin ele başı Ferit idi ve argodaki deyimiyle ben onu tavlayarak dizginleri elime almıştım. Yine de bu çok sürmeyecekti. Toprak'sız yeni yıla girmeyecektim. Onunla başladığım bu sene, onsuz da olda bitecekti ve yeni bir seneye girmeden İdil Ilgar ölmüş olacaktı.

Gözlerim etrafta gezinirken birden tanıdık bir çift kahveyle göz göze geldik. Poyraz elinde sımsıkı kavradığı içki şişesiyle karşımda duruyordu. Üstünde siyah bir takım elbise vardı. Ferit de baktığım yere baktığında "Gel," dedi. "Seni Poyraz Bey ile tanıştırayım. Patronun oğlu." Beraber onun masasına doğru yürürken gözlerimizi birbirinden ayıramıyorduk. Poyraz en son bana aşık olduğunu itiraf etmişti ve ben de o günden sonra onu görmemiştim. Tam karşısına geçtiğimde Poyraz bana şaşkınca bakıyordu. "Poyraz Bey," dedi Ferit onun gibi kaba birinden beklemediğim bir saygıyla. "Tanıştırayım, kız arkadaşım Gizem." Kaşları çatıldı Poyraz'ın. Bana hala aynı şaşkınlıkla bakarken bir pot kırmamasısı umdum. Fakat öte yandan ben de şaşırmıştım. Ferit'e ne ara kız arkadaşı ilan edildiğimi soracakken o yüzündeki pis sırıtışla küçük patronuna bakıyordu. Ona uydurduğum ismi bile unuttuğumu fark ederken Poyraz yutkundu. Şişesini masaya sertçe bırakırken gözü ikimizin arasında gidip geliyordu.

"Öyle mi?" dedi dişlerinin arasından. Elini uzattı. "Memnun oldum Gizem Hanım." Sahte adıma vurgu yapması beni geçmişe götürdü. Ne zaman Poyraz ile karşılaşsam başka kimlikler uyduruyordum. Bunu o da fark etmiş olmalıydı.

"Ben de, Poyraz Bey." diyerek elini sıktım. Poyraz'ın gözlerindeki acıyı görebiliyordum. Elimi çektiğimde birbirimize anlamsızca bakmayı sürdürüyorduk ki arkamdan duyduğum sesle gözlerimdeki boşluk yerini nefrete bıraktı. "Ferit, nasıl gidiyor?"

Tunç'un iğrenç sesi öfkemi bastırmamı zorlaştırırken kendime bunu başarmam gerektiğini hatırlattım. Anlık bir sinir yüzünden neredeyse altı aydır uğraştığım işi mahvedemezdim. Poyraz'a da selam verdi Tunç. Ona dönmeliydim. Topuklarımın üstünde ona döndüğümde yüzüme sahte bir ifade yerleştirdim. Tunç, elini Aslı'nın beline sarmıştı. Bana bakıyordu öylece. Tüm duygularımı ruhumun arkasına süpürürken Ferit beni ona da kız arkadaşı olarak tanıttı. Başta itiraz etmek istesem de vazgeçtim. Böylesi daha iyiydi. En azından aralarında olmam dikkat çekmeyecekti. Tunç sıkmam için elini uzattığında tiksinerek eline baktım. Fakat şüphelenmemesi için elini sıkmaktan başka çarem yoktu. Demir de yanımıza gelip tanışma faslını sonlandırdığında beyler iş konuşmaya başlamıştı. Aslı birden bana sordu.

"Sizi bir yerlerden tanıyor muyum Gizem Hanım?"

"Sanmam," dedim. Aslı hiç değişmemişti. Küçümseyici bakışları saçlarımda gezinirken onu kaale almadım. Gözlerim nefretle Tunç ve Demir'in arasında mekik dokuyordu. Dans müziği çaldığında Ferit bana dans etmeyi teklif etti. "Dansı sevmem." diye reddetsem de elimden çekiştirerek beni piste çıkarması uzun zaman almamıştı. Poyraz da Aslı ile dansa kalktığında Ferit elini belime sardı. Dokunuşu için kendimden nefret ediyordum. Ben de zorlukla kollarımı boynuna sarıp hafifçe dans ederken birden Poyraz yanımıza geldi ve Aslı'yı Ferit'in kollarına atarak beni çekti.

"Eş değişimi."

Kendimi onun karşısında bulduğumda "Sana bir mide borçluyum," dedim fısıltıyla.

"Demek Gizem," dedi Poyraz. Beni kendine biraz daha çekerken başını iki yana salladı. "Onunla çıkmaya mı başladın?" Yutkundu. "Sahte de olsa bunu kıskandığıma inanamıyorum."

"Onun densizliği," diye omuz silktim. "Bu iş bittiğinde bu lafları ona bir bir yedireceğim."

"Fazla iddialı konuşuyorsun," diyerek beni döndürdü. "Ferit'i hafife alıyorsun gibi geliyor."

"Bence sen beni hafife alıyorsun," dedim. "Kaybedecek bir şeyim yok ve bu beni daha korkunç yapar."

Poyraz sözlerime aldırmadı. "Siyah yakışmış."

"Kefen daha çok yakışacak." diye elimi ondan çektim. "Bitirelim bu saçmalığı artık." Dansa son verip masaya geçtiğimde Alp de gelmişti.

Bir süre daha orada otururken "Gizem Hanım," dedi Demir. "Sizin mesleğiniz neydi?" Duyduğum soruyla bunu hiç düşünmediğimi fark ettim. Ferit özel hayatımla ilgili pek soru sormadığı için hiç bahsi açılmamıştı bunun.

"İşletme okudum," diye uydurdum. "Fakat şu an çalışmıyorum."

Cevabımdan tatmiş olmuşçasına kafasını salladı Demir. Berbat gecenin sonu bir türlü gelmek bilmiyordu. Gerçekte ne olduğumu bildiğini sandığına emindim. Ferit mutlaka onlara kuryelik yaptığımı söylemiş olmalıydı. Yalnızca Aslı ve Poyraz aramızda olduğu için öyle değilmiş gibi davranıyordu. Poyraz'ın mesafeli tutumunu fark etmiştim. İlerleyen saatlerde izin isteyerek partiden ilk ayrılan o olduğunda Tunç ve Demir de diğer misafirlerle ilgileniyordu. "Poyraz Beyin bir derdi olduğunu düşünüyor babası," dedi Ferit yalnız kaldığımızda. "Bir kıza aşık galiba."

"Galiba?" diye bilmiyormuş gibi soludum.

"Emin değiliz," diye açıkladı Ferit. "Şimdiye kadar yanında hiçbir kız görmedik ama bu hallerinin de akıllara başka bir şey getirmediği kesin."

"Garip," diye fikir yürüttüm. "Zenginler her şeyi abartmayı seviyor."

Ferit bu yorumuma güldü. "Sosyete dünyasında işler böyle yürür."

"Bu cemiyet takıntıları sence de saçma değil mi?" diye mırıldandım. "Adamların tek derdi soyadlarını kurtarmak. Aksi halde inan bana buradaki kimse aslında burada olmaktan memnun değil. Yalnızca güçlü kimse onun yanında yer edinmeye çalışan soytarılardan ibaretler."

"Bunu Demir ve Tunç Bey de biliyor," dedi Ferit. "Fakat düzen böyle. Birbirlerine oynayarak bu konuma gelebiliyorlar. Arada ezilenler oluyor tabii ama görüyorsun işte, Tunç Bey de Demir Bey de başkalarının üstüne basa basa bu zirveye oturabiliyorlar." Sesindeki hayranlık onun gerçekten kötü olduğuna inanmama yetmişti.

"Taht tek kişiliktir," dedim kendi kendime. "Bence Tunç daha fazla sahada."

"Elbette," dedi. "Satranç gibi. Demir şah, Tunç vezir ama eğer vezir gerektiğinde sahaya çıkıp şahı korumazsa şah mat olur."

"Öyleyse Tunç sadece görünen yüz," dedim. "İşlerin başında Demir var."

"Öyle olmak zorunda," diye konuştu Ferit. "Şu gazeteci olayını hatırla. Eğer oklar Tunç'u değil de Demir'i gösterseydi bu prestij yıkılırdı. Tunç halledilir ama eğer şah mat olursa oyun biter."

"Sahi," dedim içimdeki hüzne aldırmadan. "Kapandı mı sizin şu cinayet dosyası. Yanılmıyorsam en son Tunç'un gazeteci cinayetiyle bağlantısı araştırılıyordu."

"Kapandı," dedi Ferit keyifle. "Zaten ellerinde kanıt yoktu. Gerçi olsa da Tunç'u içeriye atmak yürek ister. Adamların eli kolu uzun."

"Ailesine yazık değil mi?" diye sordum. "Üzülmüş olmalılar."

"Ee," dedi Ferit. "O herif patrona bulaşmadan önce ailesini düşünecekti. Yapacak bir şey yok. Hem bilirsin, birilerinin keyifle gülebilmesi için birilerinin ağlaması gerekir." Yüzünde alay dolu bir ifade peydah oldu. "Geçen haberlerde gördüm. Nişanlısı ortalardan kaybolmuş."

"Belki de intikam planları yapıyordur bir yerlerde." dedim. "Nişanlısının öcünü almak istiyor olabilir."

"Saçma," dedi. "Burayı bir imparatorluk olarak düşün. Zavallı bir kadın, bu koskoca imparatorluğa ne yapabilir ki?" Burnunu kıvırdı. "Büyük olasılıkla kafasına sıkmıştır."

Güldüm. Tahmininden çok daha fazla şey yapacaktım. Kafama sıkma işi hemen sonrasındaydı. Ama asıl zavallı olan Ferit'in dünyadan haberi yoktu. "Kadınları fazla küçümsüyorsun," dedim küstahça. "Bir kadının kalbini kırarsan sana tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir nefretle cevap verebilir."

Ferit elini yüzümde dolaştırdı. "Bence sen herkesi kendin gibi güçlü sanıyorsun." derken sesini kısmıştı. Beni etkilemeye çalışıyordu demek. Ona doğru bir adım attım ve yüzlerimizi yakınlaştırdım.

"Belki."

Ferit bu durumdan hoşnuttu epeyce. Ona sahtece gülümseyip geri çekildim. Ve kendi kendime teselli verdim.

Her şeyin bedeli vardır. Sadece o bedeli ödemek için doğru zamanın gelmesi gerekir.

Continue Reading

You'll Also Like

178K 12.4K 24
Her yerin yeşillikler ile dolu bir mahalle düşünün. Şehrin o kirli havasından uzak, sessiz, sakin bir sahil kasabası. İşte orası yeşil mahallesi. T...
210K 12.9K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
44K 1.4K 130
Hayat onların yollarını bir kere birleştirdimi asla ayırmamaya yemin etmiş gibi.Her seferinde tamamen habersizce karşılaşıp sürekli didişen iki genç...
934K 65K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...