SİMURG

By bbeerriill_

10 0 3

Arya, geçmişinde çok acı yaşamış ancak bu acı yığını içinden yeniden doğmuştu. Dünya, çabuk pes edenleri sevm... More

Bölüm 1: Sonların Başlangıcı

10 0 3
By bbeerriill_

"Her bitiş, sana yeniden başlamak için iyi bir bahanedir."
•••

"...Olayların beni bu duruma getireceğini hiç tahmin etmezdim. Sevdiğim insanların beni bir bir bu dünyada yalnız bırakacağını bilmezdim. Timsahlarla dolu bir bataklıkta yalnız bırakmışlardı beni. Bazen gözlerimi kapatıp güldüğüm zamanları düşlüyorum. Gerçekten mutlu olduğum zamanları... Ne olursa olsun şimdi bugündeyiz ve bugünü iyi veya kötü yaşamak zorundayız..."

Genç kız kitabının son sayfalarını yazıyordu artık. Bu çıkacak ikinci kitabıydı ve ilkine göre heyecanı bir nebzede olsa azalmıştı. Normalde yazı yazmayı çok severdi ama bu kitabı yazmak onu bir hayli zorlamıştı. Zaten böyle değil miydi? Başka hikayeleri anlatmak çok kolaydı ama kendi hikayenizi anlatmak kendi yaralarınızı deşmek demekti. Kafanızı kaldırın ve etrafınıza bakın. Kendi hakkında hiçbir şey anlatmayan insanlar yara almaktan korkan, güçsüz insanlardır. Fakat kendi hakkında konuşabilen, hatalarını kabul eden insanlar bu dünyada devrilmeyecek bir ağaç gibidir. Tıpkı Arya gibi. Timsahlarla dolu bir bataklıkta yalnız başınıza bile kalsanız yaşamanız gerektiğini unutmamalısınız. Bu zalim dünya çabuk pes eden insanları sevmez. Güçlü olduğun sürece yaşarsın.

Telefonunun çalmasıyla başını bilgisayarından kaldırdı, uzandı ve telefonunu aldı.
"Efendim Poyraz?"
"Naber güzellik?"
"İyi işte, son şeyleri yazıyorum artık. Editörle görüşmeye gideceğim bakalım birazdan."
Telefonun diğer ucundan uzunca bir süre ses gelmedi.
"Poyraz, orada mısın?"
"Evet evet, buradayım. Buluşalım diyecektim de. İşlerin ne zaman biter, akşam buluşalım mı?"
Arya telefonu kulağından çekip saatine baktı.
"Saat 12:00 olmuş zaten. Bir saat sonra editörle buluşacağım. Kitap kapağı görsellerini falan seçeceğiz. 17:00 gibi biter işim eve dönmüş olurum. Biraz evi toparlarım duş falan alırım Sen saat 18:00 gibi bana gelirsin olur mu?"
Poyraz sanki saatlerdir nefesini tutuyormuş gibi derin bir nefes verdi telefonun diğer ucundan.
"Olur olur. Çok güzel olur. O zaman akşam haberleşiriz güzelim."
"Tamam tamam, hadi görüşürüz. Dikkat et."
"Sende dikkat et."

Telofonu kapattıktan sonra tekli koltuk üzerinde duran etnik desenli sırt çantasını aldı ve telefonunu çantasına attı. Laptopunu da toparladıktan sonra odasına gitti. Kitaplığının önüne geçti ve kitaplarında göz gezdirdi. Kitaplarının en üst rafının en sol kısmında duran defterini de çantaya attı. Yatağının üzerindeki mavi kot ve açık mavi boğazlı kazağını giydi. Kapının arkasında asılı duran kahverengi uzun kaşe montunu da giydikten sonra çıkmaya hazırdı. Kafasını kaldırdı ve dolabın üstünde duran saate baktı. 12:30. Telefonu tekrardan çantasından çıkardı ve editöre mesaj attı.

"Saat 13:00 da her zamanki buluştuğumuz kafede buluşup şu kapak işini halledelim. Tabii sizin içinde uygunsa."

Aradan çok zaman geçmeden Arya'nın bildirim sesi sessizlikler içinden yükseldi.

"Tabii ki uygunum Arya Hanım. Hemen çıkıyorum. Bekliyor olacağım."

Son kez aynada saçını düzelttikten sonra evinin kapılarını kilitleyip bahçeye çıktı. Rengârenk çiçeklerine gülümsedi kalan son samimi duygularıyla. Bahçe kapısından çıkıp yürümeye başladı. Köşedeki evde yalnız başına yaşayan amcaya selam verdi. Yaşlı amca yılların verdiği acıyla buruşmuş elini kaldırdı ve kıza el salladı. Aralarındaki sözsüz ama samimi iletişim tüm sokağı sımsıcak etti bir anda. Sanki dondurucu kış soğuğu gitmiş yerine sıcak bir temmuz gecesi gelmişti.

Genç kız adımlarını hızlandırıp yürümeye devam etti. İnsanları bekletmeyi hiç sevmezdi. Çünkü o hep bekletilen kişi olmuştu ve beklemenin iğrenilesi bir duygu olduğunu biliyordu. Beklemek demek arafta kalmak demekti. Olacak mı, olmayacak mı? Gelecek mi, gelmeyecek mi? Arya kafasında hep bu sorularla yaşamıştı ve arafta kalmaktansa cehennemde yanmayı yeğler durumdaydı. Buluşacakları kafeye geldiğinde direkt içeri geçti. Arya'yı görmeye alışkın olan kafe çalışanları onu direkt üst kattaki cam kenarında bulunan masasına aldılar.

Arya kaşe montunu çıkartıp laptop çantası ve sırt çantası ile beraber yanındaki sandalyeye koydu. Camdan dışarı bakıp kar tanelerini inceledi. Her biri farklı farklı ve bir o kadar da mükemmeldi. İnsanların aksine tertemizdiler. Bembeyaz, ışıldayan kar taneleri arasından tanıdık bir çehre çarptı gözüne.
"Arya Hanım?"
Editörün seslenişi ile gözlerini o tanıdık yüzden çekip editöre dikti.
"Hoşgeldiniz Derya Hanım."
Editör evrak çantasını masanın üstüne koyduktan sonra Arya ile el sıkıştı ve oturdu.

" Arya Hanım ben bir kaç kapak görseli hazırlattım bizim çocuklara lakin sizin içinize sineceğini sanmıyorum. Açıkçası benim de içime sinmedi."
Tek kaşını kaldırarak editöre baktı.
"Madem içinize sinmedi niye bana sunuyorsunuz? Ben içime sinmeyen bir yazıyı size sunuyor muyum?"
Editör biraz paniklemişti. Masadaki sudan içti bir yudum. Sonra konuşmaya devam etti.
"İçime sinmedi derken. Sizin beğenmeyeceğinizi biliyordum. Çünkü bu kitap sizin için çok değerli ve bizim içinde. Ben görselini de siz hazırlamak istersiniz diye düşündüm."
Arya, editörün yalan söylediğini anlamıştı. Alaycı bir şekilde gülüp geçti.
"Peki sizin dediğiniz gibi olsun. Görelim bakalım benim şu beğenmeyeceğim görselleri."
Editör evrak çantasının kilidini açıp yaklaşık bir deste kağıt çıkardı. Arya, editörün elinden kağıtları aldı ve incelemeye başladı. Bütün görselleri tek tek inceledi lakin editörün dediği gibi hiçbirini beğenemiyordu. Son üç kağıt kaldığında aklına bir fikir geldi.
"Bunların hiçbirine gerek yok. Ben kendim çekeceğim görseli siz de düzenleyeceksiniz. Hem ben de yıllardır hayalini kurduğum şeyi gerçekleştiririm."
Editör şüphe ile Arya'ya bakıyordu.
"Ne yapacaksınız ki?"
Arya, editörde ki korkuyu fark edip güldü.
"Korkmayın Derya Hanım. Ne sizi tehlikeye atarım ne de kitabımı. Bu haftasonuna kadar kitabı bitirip İstanbul'a gideceğim."
Editör şaşırmış bir haldeydi.
"Ne yani, hayaliniz İstanbul'a gitmek mi?"
Arya, hafiften sinirleniyordu lakin öfkesini kontrol etmekte bir ustaydı.
"Hiçbir hayali küçümsemeyiniz. Zaten zannımca önemli olan hayal değil, o hayali kiminle ve ne zaman kurduğun. Bugünlük bu kadar yeter. Haftaya ben gitmeden önce son bir kez daha buluşuruz."
Editörün bir şey demesine izin vermeden masadan kalktı ve hesabı ödeyip çıktı.

Kafeden çıktıktan sonra darmadağın olmuştu Arya. Darmadağın olan duyguları mıydı, yoksa hisleri mi, bilmiyordu. Hapsolduğu bu şehirden ilk kez çıkacaktı. Onun heyecanını mı düşünsün yoksa zar zor sardığı yaraları tekrar açmasına mı üzülsün bilmiyordu. Editöre çok sinirlenmişti. Kendi kendine mırıldanmaya başladı.
"Nereden anlar ki o? Bir hayalin değerini nereden bilebilir?"
Sinirden bir sokaktan çıkıp diğer sokağa dalıyordu. Telefonundan saate baktı. Poyraz ile buluşmasına daha dört saat vardı. İşi tahmin ettiğinden erken bitmişti. Daha doğrusu o bitirmişti. O dört saatte gizli mabedine gidebilirdi. Adımlarını hızlandırdı ve evin yolunu tuttu. Evinin bulunduğu sokağı döndükten sonra koşmaya başladı. Bahçe kapısından geçip evinin kapısının kilidini açtı. Askılıkta duran motorunun anahtarını ve ayakkabılığının üstünde duran kaskını aldıktan sonra evin kapılarını tekrardan kitledi. Garaja girip motora bindi. Kaskını da taktıktan sonra motoru çalıştırdı. Arkasına bile bakmadan sürmeye devam etti. Buradan uzaklaşması gerekiyordu.
Biraz sürdükten sonra şehir trafiğinden de uzaklaştı. İşte mabedine yaklaşıyordu. Burayı bilen bir Arya bir de Poyraz vardı. Zaten beraber keşfetmişlerdi. Ne zaman bu dünyaya katlanamayacak hale gelseler buraya gelirler ve delirirlerdi.

Mabedine gelince motorunu durdurdu ve aşağı indi. Toprağa basar basmaz huzurla doldu. Özlemişti. Uzun süredir gelmiyordu buralara. Kitaptır, yayınevidir derken unutmuştu her şeyi. Yine kendi kendine kızmıştı. Bir şeye odaklanınca diğer her şeyi unutuyordu. Bu özelliği çoğu zaman onun gerilemesine veya olduğu yerde saymasına neden oluyordu. Her zaman oturduğu ağacın yanına gitti. Ağacın gövdesindeki kazılı olan isimlerine baktı.

"Atlas&Arya"

Uzunca süre 'Atlas' yazısını okşadı. Her dokunuşunda bir anıyı daha canlandırdı zihninde. Her dokunuşta başka bir diyara kanat çırptı Simurg'un kanatları. Arya gözünden damlayan birkaç gözyaşını sildi sol eliyle. Gözyaşından ıslanan eliyle okşamaya devam etti yazıyı. Sessiz sessiz duasıydı tanrıya. Sessiz sessiz mırıldanmaya başladı.
"Tanrım, can çekişiyorum, görüyorsun. Elimden geldiğince yaşamaya da çalışıyorum. Sen ne zaman kabul edeceksin dualarımı? Ne zaman çıkaracaksın karşıma tekrar onu? Ne zaman bağlayacaksın bizim kaderimizi birbirine?"
Görüş açısı bulanıklaştığında yavaşça ağacın dibine çöküp sırtını yasladı ağaca. Ağlamayı beceremeyen birisiydi. Ağlarken çok çirkin olurdu. Yanakları ve burnu kızarır ve hatta burun delikleri büyürdü sebepsizce. Ağlayınca ne kadar çirkin olduğunu hatırlayıp yüzünü buruşturdu ilk. Sonra ise gülmeye başladı. Önündeki boş toğrağa baktı.
"Burası çok renksiz. Ben çiçek getireyim buraya."
Kendi kendine konuşmaya ve gülmeye devam etti bir saat daha. Sonra ise ayağa kalktı ve motoruna bindi. Kaskını takmadan önce son bir kez baktı mabedine. Sonrasında kaskını taktı ve motorunu çalıştırdı. Şehrin kalabalığına doğru sürmeye başladı motorunu.

Trafik lambalarını gördüğünde kasvetli kalabalığa girdiğini hissetti içeride bir yerlerde. Motorunu hızla evine doğru sürmeye devam etti. Sokağının başına geldiğinde hızını azalttı. Evine yaklaştığımda ise kapının önünde bekleyen biri olduğunu gördü. Biraz daha ilerlediğinde Poyraz olduğunu farketti. Kapının önüne geldi ve motorundan indi.
"Poyraz, bir şey mi oldu?"
Poyraz açık kumral saçlarını eliyle karıştırdı.
"Erken gelmek istedim. Evdesindir diye düşünmüştüm. Nerdeydin ki?"
Arya bahçe kapısını açıp motorunu bahçeye soktu.
"Mabede gittim."
Poyraz kaşlarını çattı.
"Ne! Neden?"
Arya içi cayır cayır yanarken acı dolu bir gülüş attı Poyraz'a.
"Haftasonu İstanbul'a gidiyorum."
Poyraz ikinci bir şok daha geçirdi.
"Arya Ne saçmalıyorsun sen? Nereden çıktı İstanbul'a gitmek?"
Arya gözlerini devirip Poyraz'a döndü.
"Kitabım için gideceğim. İki günlük minik bir gezi."
Poyraz belli etmese de sinirlenmeye ve korkmaya başlamıştı.
"Ben de gelicem o zaman. Sen ne yapacaksın orada bir başına?"
Arya bu konuşma esnasında motorunu garaja da sokmuştu. Garaj kapısını kapattı ve Poyraz'a döndü.
"Hayır Poyraz, kendim gideceğim. Bir otelde kalacağım. Bir şey olmaz merak etme."
"Arya..."
"Poyraz dedim!"
"Madem bunları sonra konuşalım. Hazırlan hadi çıkıyoruz."
"Nereye?"
"Arya dedim!"
Genç kız kendisinin taklidinin yapılmasına gülmüştü. Evin girişine doğru ilerleyip eve girdi. Poyraz arkasından bağırdı.
"Vay be! Bu taktik işe yarıyormuş."
"Gelmiyor musun Poyraz? Kapıyı kapatacağım."
Poyraz cebindeki anahtarları çıkarıp elinde salladı.
"Anahtar var ki bende."
Arya kapıyı aralık bırakıp odasına doğru gitti.
"Uygulamayacağın tehditler savurma Aktaş."
Arya bir çığlık attı. Poyraz sanki biliyormuşçasına kulaklarını kapadı.
"Bana soyadımla seslenme!"
"Aktaş!"
"Poyraz!"
"Tamam tamam sustum."
Arya belli etmeden gülmeye devam etti.
"Nereye gideceğiz? Ona göre giyineceğim."
"Kafeye gideriz. Güzel giyin sen yine de."
Arya dolabının karşısına durup askılarda elini gezdirmeye başladı. Siyah, kısa, belinden aşağısı bol gelen elbisesini askısından çıkarıp üstüne geçirdi. Omzunun biraz altına gelen düz, kumral saçlarını tokadan kurtardı. Yüzüne çok hafif, kahverengi tonlarında makyaj yaptı. Ayakkabı dolabındaki siyah topuklu ayakkabılarını da giydi. Aynanın karşısına geçip kendini inceledi. Acılarını ne kadar da çok gömmüştü içine. Dışarıdan biri baksa asla anlamazdı yaşadığı acıları. 
"Arya, hadi!"
"Geldim! Azıcık beklesen ölürsün."
Arya odasının kapısını kapatıp Poyraz'ın yanına gitti.

"Geldim!"
Poyraz, başını telefondan kaldırıp Arya'ya baktı.
"Sen neden..."
Arya tek kaşını kaldırıp baktı.
"Ben neden?"
Poyraz sinsice sırıttı.
"...Bu kadar çirkinsin?"
Arya bir kez daha bağırdı.
"Poyraz, sen çok olmaya başladın."
"Tamam tamam, sustum.  Hadi çıkalım."
Beraber evden çıkıp kapıyı kapattılar. Arya tam motoruna gidiyordu ki aklına elbise giydiği geldi.
"Poyraz..."
"Efendim prenses?"
"Ben de senin arabayla geliyorum."
Poyraz arkasını dönüp Arya'ya baktı. Durumu anladıktan sonra hemen arabasının kilidini açıp Arya'ya kapıyı açtı.                                                                     "Gel buraya baş belası."                                   Arya bindikten sonra kapıyı kapatıp şoför koltuğuna geçti. arabayı çalıştırıp kafeye sürmeye başladı. Yaklaşık otuz saniyelik sessizlikten sonra bu sessizliği her zamanki gibi Arya bozdu.             
"Ee, nereye gidiyoruz?"                                    Poyraz dudaklarını 'bilmem' dercesine büzdü. Arya biraz daha ısrar ettikten sonra ondan laf alamayacağını anladı.       "Ah, deniz kızı hep unutuyorsun benden laf alamayacağını."                                          Arya güldü ve Poyraz'ın burnunu sıkıştırdı.                                                           "Söylesen ölürsün sanki. Ne zaman büyüyeceksin acaba Poyraz DAĞCI?"          Poyraz gülüp direksiyonu ellerinden bıraktı. Poyrazın bu hareketiyle Arya çığlığı kopardı.                 
"Şu yuvarlak şeyi düzgünce tut."                  "Şu yuvarlak şey dediğin direksiyon Arya. Ayrıca sen git motorla deli gibi hız yap, hiçbir güvencen yokken, ama sen gel burada hızım neredeyse otuz iken direksiyonu bıraktım diye çığlık çığlığa bağır. Arya bu hiç mantıklı değil kızım. Sen şu tımarhane doktoruna gitmeye devam et."                 
Poyraz direksiyonu kavrayınca Arya rahatlamıştı. Çevresindeki herkes tabiri caizse onun gibi deliydi.                               "Bir, o tımarhane doktoru dediğin insanlar tıp kazanıyorlar ve altı yıl belki daha fazla onu okuyorlar. Sen ne yapıyorsun peki Poyrazcığım? Ayrıca biz daha gelmedik mi? Venüs'te falan herhalde bu kafe."                                            "Geldik kızım ya, patlama hemen."

Her tarafı sarı ampullerle çevrili büyük bir kulübenin önüne geldiklerinde Poyraz arabayı durdurdu.                                           "Poyraz burası neresi?"                                 "Biliyorum bu gece bitince kafamı kıracaksın ama lütfen şu anı bozma. Herkes senin için çabaladı. Arkadaşların, yayınevi, ailen ve ben... Bu gece bitince izin veriyorum istediğin kadar döv beni."  "Poyraz inanmıyorum sana! Sakın içeride o saydıklarının hepsi var deme. Bana sen yeterdin. Ayrıca 4 Şubatın bende iyi bir anısı yok biliyorsun."
Poyraz içten içe sinirleniyordu. Lâkin Arya'ya değil. Atlas'a ve kendisineydi onun siniri. Küçük deniz kızını bu zamana kadar her şeyden korumuştu. Ama Atlas'tan koruyamamıştı. Engel olamamıştı deniz kızının su kabarcığı olmasına.
"Arya, güzelim atlat artık şu meseleyi. Kendini harap etmekten başka ne işe yarıyor bu konuyu uzatman."
Arya'nın gözleri dolmuştu. Ben hiçbir konuyu uzatmıyorum tamam mı? Sırf uğraştın diye bu doğum günü partisine katılacağım. Bir daha da sakın doğum günümü saçma ve kalabalık partilerinle kutlamaya kalkma."
Arya işaret parmağını kaldırmış ve tehdit edercesine sallıyordu parmağını. Poyraz çaresizce kafasını salladı ve arabadan indi. Ardından Arya'nın kapısını açıp inmesine yardım etti. Kapıya kadar yan yama yürüdüler. Kapının önüne gelince Poyraz ceketinin önünü ilikledi ve Arya'nın koluna girmesi için izin verdi. Kulağına eğilip 'İyi ki doğdun deniz kızı' diye fısıldadı. Arya'nın kalbi sımsıcak oldu bir an. Birbirlerine güven verircesine gülümseyip adım adım mekana girdiler.

                      "İyi ki doğdun!"
 
İnsanların heyecanlı ve mutlu bağrışmaları arasında ezilip büzülmüştü. Ancak kimseyi kırmamak için gülüyordu. Her zaman yaptığı gibi. Ona uzaktan bakan anne ve babasını gördü. Affedemiyordu ailesini. O yıkılırken asla farketmemişlerdi. Oysa insan hissetmeliydi canı olanın canının tehlikede olduğunu. Hissetmesi gerekti. İşte tam da bu yüzden affedemiyordu. Demek ki onlar için çok da değerli değildi. Belki suç Arya'daydı ama affedemiyordu işte. Ne olursa olsun Poyraz için sorun çıkartmayacaktı bugün. Yayınevinden ve sözde arkadaşlarından gelen doğum günü tebriklerini ve hediyelerini kabuk etti kibarca.

Partinin ilerleyen saatlerinde herkes kendi başına takılmaya başlamıştı. Arya bir fincan kahve aldı ve pencerenin önüne geçti. Yere düşen kar tanelerini izlemeye başladı. Sokaktan geçen insanların soğuktan kızaran burunlarına bakıp güldü sessizce. Ardından kafede gördüğü tanıdık çehre çarptı yine yüzüne. Bu gözleri sanki görmüştü bir yerlerde. Beyninde ani bir şimşek çakmasıyla elindeki fincanı herhangi birinin eline tutuşturup koşar adımlarla dışarı çıktı. Arkasından bağıran Poyraz şu an düşüneceği son şeydi. Oydu... Yıllar sonra işte oradaydı. Yıllar sonra görmüştü işte yine o gözleri. Ama onu yine kaybetmek üzereydi. O çevredeki her sokağı didik didik etti. Taşların altına bile bakacak kadar delirmişti. Bulamayacağını anladığı an yavaş adımlarla partiye dönmeye başladı kendime söylenerek.
"Çok güzel Arya, olmayan şeyleri görmeye de başladın. Bir de deli gibi çıkıp onu aradın. Poyraz'a ne diyeceksin şimdi. Atlas'ı gördüm desen önce Atlas'ı sonra seni öldürebilir. Gel çık işin içinden. Oh, gelsin mis gibi klinik günleri yine! Yok yok, ben bu sefer cidden kaçırdım galiba keçileri..."

Omzuna dokunan el ile yerinde sıçradı.
"Sen niye konuşuyorsun kendi kendine? Bir şey mi oldu?"
Arya çaresizlikten ne diyeceğini bilemiyordu. O sırada yanlarından geçen kediyi gösterdi.
"Yok, ben kediyle konuşuyordum."
"Kedinin adı da mı Arya'ymış Aryacığım?"
Arya yaramazca sırıtmaya başladı.
"Yemedin değil mi?"
Poyraz acırcasına Arya'ya bakıyordu.
"Tamam söyleyeceğim. Ama kızmak yok. Hem ödeşmiş oluruz. Ben sana partiden dolayı kızmam sen bana bu meseleden dolayı."
Poyraz sıkılmışçasına kollarını birbirine bağladı.
"Duruma göre bakarız Arya. Hadi söyle."
"Ben... Ben... Of, söyleyeyim de kurtulayım ya! Ben, Atlas'ı gördüm! Yani sanırım oydu"

•••
Meleğimin anısına...
09.08.2017

         Yayımlanma Tarihi:09.08.2019
             Yayımlanma Saati: 00:00

Continue Reading

You'll Also Like

125K 20.1K 43
TÖRE & ADALET SERİSİ 2. KİTAP♟️👠🎓
792K 46.8K 67
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
19.9M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

718K 52.7K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...