İkinci Tekil

By antided

93K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(5.1)-Beşin sevgisi

764 93 6
By antided

Biri gülümsemeyi unutmuşsa mutlaka bir nedeni vardır.

*

^ Seha Okuş - Hasretinle yandı gönlüm

*

Kahverengiye hapsettiğim gözlerim gecede yükselen sigara dumanlarını izliyordu. Savaş yanımda yürürken sigarasını içiyordu. Gece sessizdi. Bir zamanlar ayazın ortasında kalabalık olan caddeler, sanki Toprak'ın zamansız gidişiyle sessizleşmişti. Ruhumun sokaklarına benziyordu. Benim ruhum da onun yokluğuyla tenhalaşmış, kimsenin yolu kalbimden geçmez olmuştu. Ben herkes gibi biriyken hiç kimseleşmiştim.

Ellerimi siyah polarımın cebine koyarken "Sence de garip değil mi?" diye sordum yanımdaki Savaş'a. "Bir zamanlar Toprak'ta olan ve benim için atan o kalp, bugün başka birinde, bir yabancı için atıyor."

Savaş sigarasından bir nefes daha çekti içine. Yine bürünmüştü siyahlarına. "Hayattaki bazı şeylerin mantığını çözmeye çalışmayı bırakalı uzun zaman oldu. Her an, başımıza her şey gelebiliyor." Sigarası bitmeden yere attı ve ayağıyla söndürdü izmariti. "Yine de o anın yakıcılığı hala solumda bir yerlerde." İç çekti. "Defne anneyi aramışsın." Duyduğum cümleyle ona baktığımda Savaş elini saçlarından geçirdi. "Sendin, değil mi?"

"Bendim," diye onayladım.

"Sesini duymamış ama buna rağmen onu aradığın için o kadar mutlu olmuştu ki... Onu şeyden sonra ilk kez böyle gülerken gördüm."

"Şey?" Güldüm. Histerik bir gülüştü benimkisi. "Toprak'ın ölümünü mü kastediyorsun?"

"Neyse ne işte," dedi Savaş. "Bazen bu yükü taşıyamıyorum, İdil. Herkese yalan söylemek zoruma gidiyor. İkizime, diğer yarıma bile anlatamamak çok koyuyor."

"Bunun için üzgünüm ama yapabileceğim bir şey yoktu," dedim. "Onlardan saklanmak beni de tüketiyor ama sen de biliyorsun Savaş. Onların önünde bu hale gelseydim onların kaldıramayacağını en iyi sen biliyorsun."

"Çok düşünüyorum İdil," dedi. Adımlamayı sürdürüyorduk ikimiz de. "Ne zaman, nasıl bu hale geldik diye çok düşünüyorum. Beraber gülebildiğimiz zamanlar çok uzak gibi geliyor artık."

Düğünün yapılacağı salona geldiğimizde "Düşünmek yalnızca beyni yorar," dedim. "Bize hiçbir şey kazandırdığı yok."

Savaş bir şey demedi. Beraber içeri girip boş bir masaya oturduğumuzda burasının öyle gösterişli bir yer olmadığını fark ettim. Yine de burada bulunan insanların mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Gökhan ve Deniz tek tek masalara uğrayıp geldikleri için teşekkür ediyordu. Burukça gülümsedim. Demek ki düğünlerinde kalıpları yıkmak isteyen yalnız biz değildik. Deniz gelinlikle tam karşıma dikildiğinde elini sıktım dalgınca. Savaş da gülümseyerek onları tebrik ederken masaya birkaç kişi daha geldi. Savaş'ın hastaneden doktor arkadaşları olmalıydı bunlar. Kısa birkaç selamlaşmadan sonra herkes dağıldığında yine biz ikimiz kalmıştık Savaş ile. Dirseğimi masaya yaslayıp tam karşımdaki nikah masasına daldım.

Toprak ile her şeyimizi kendimiz hazırlamaya karar verdiğimiz gibi düğün yerimizin dekorasyonuna da kendimiz başlamıştık. Belki oraya gitmek hiç kısmet olmamıştı ama sekiz mayısta hazırlıklarımız bitmişti. Her tarafı balonlarla süslediğimizi iyi hatırlıyordum. Toprak ile balon şişirme yarışı yapmıştık mesela. Barış ve Savaş ışıklandırmalarla ilgilenirken Eymen de müzikle ilgili birkaç düzenleme yapmıştı. Nikah masamızı Toprak ve babası taşımıştı. Ben çok istediğim için nikah masası diye içerideki yemek masasını kullanmakta karar kılmıştık. Üstüne örttüğümüz rengarenk bir örtü vardı. Bahar ayında olduğumuz için etraftan mis gibi çiçek kokuları geliyordu. Toprak için siyah bir takım elbise almıştık. Benim uzun gelinliğimle yan yana geldiğinde harika olacaktı. Bahçede çocuklar koşturacak, insanlar sohbet edecekti oturdukları yerde. Sonra biz aramızdaki bağı nikahla taçlandıracak ve sonsuza dek ruhlarımızı resmiyette de birbirimize ait kılacaktık. İmzalar atıldığında çiçeğimi bilerek Müge'ye atacaktım ve Toprak da ağabeylerine bunun bir işaret olduğunu söyleyerek onların nikahını hızlandırmaya çalışacaktı. Sonra belki, belki kendi nikahımızdan da kaçacaktık. El ele düğünlerinden kaçan ilk çift olarak tarihe geçecektik hatta. Düğün için bir arabamız olmayacaktı. Toprak, çok sevdiği bisikleti Rüzgar ile beni almaya gelecekti. Sonra ben düşmek pahasına kollarımı açacak, yanından geçtiğimiz herkese mutluluğumu haykıracaktım.

Fakat olmamıştı.

"Daldın," Savaş'ın sesiyle dudaklarımı birbirine bastırarak kendime içsel tokatlarımdan birini geçirdim. Hafif ritimli bir müzik çalıyordu. İmzalar atılmadan önce bir dans olacaktı anladığım kadarıyla. Gökhan ve Deniz'i dana edenlerin arasından seçtiğimde üstümde gelinlikle Toprak'a tutunmuş, dans ettiğim günü hatırladım yine. Biz de böyle güzel görünüyorduk o zamanlar. Hiç kimse ve hiçbir şey bizi ayıramaz sanıyorduk. En azından onların kopmamasını diledim.

Savaş "Dans edelim mi?" diye sorduğunda hiçbir şey demeden ayağa kalktım. Beraber piste geçtiğimizde kollarımı boynuna sardın ve "Böyle kalalım." dedim. Savaş da ellerini belime sardı. Olduğumuz yerde sallanırken bir süre sonra eş değişimi başladı. Kendimi bir doktorun daha ardından Gökhan'ın kollarında bulduğumda bana gülümsedi.

"Mutluluklar," dedim.

"Teşekkür ederim İdil Hanım," dedi.

"Abla, diyebilirsin." Ansızın içimden geçen şeyi dile getirdiğimde Gökhan şaşırsa da onayladı. Benden iki yaş da olsa küçüktü.

"Tamam, İdil abla." diyerek benimle dans etmeye başladığında Toprak'ın boş zamanlarında gösterdiği birkaç hareketi hatırladım. O olmasa da izleri hala kafamdaydı.

Deniz'i de Savaş'ın kollarında bulduğumda tekrar eş değiştirdik. Yeniden başa döndüğümüzde "Ona söylemelisin," dedi Savaş. "Gökhan'ın kim olduğunu bilmeye hakkı var."

Başımı omzuna yasladım. "Nasıl denir bilmiyorum be Savaş. Karşısına dikilip taşıdığın o kalp sevdiğim adama ait, demek o kadar zor ki."

"İdil," dedi. "Tüm bunlarla tek başına yüzleşmeye çalışmaktan vazgeçmelisin."

Başımı ondan çektim. "Oturalım mı?" Bu benim kaçış metodumdu. Savaş da bilincindeydi bu gerçeğin ama başını sallayarak benimle birlikte masaya oturduğunda üstelemedi. Fakat az sonra masanın üstündeki elime dokundu elleri. Elimi avuçlarına alırken bakışlarım onu buldu. Göz göze geldiğimizde bu halimiz içler acısıydı. İkimizin de yürek yarası vardı ve ikimiz de o başkalarından kalan o yaraları birbirimizle gidermeye çalışıyorduk. Eğer Toprak'a değil de Savaş'a aşık olsaydım zamanında belki daha fazla yanardı canım. Ben Toprak'ı kaybetmiştim ama aşkı hala yüreğimdeydi ama Savaş'ın kaybından sonra kim onu severse sevsin Savaş ona bir şans vermezdi. Biz iki iyi dost olmuştuk olmasına ama Savaş ve beni en başından beri bir kefeye koyan özelliğimiz kaybedişlerimizdi. Dost olmasak, yolda birbirinin yanından geçip giden iki yabancı olsak bile bu gerçek değişmeyecekti. Bizim acılarımız ortaktı. "İdil," dedi Savaş. "Sen benim gözümde Müge'den farksızsın biliyorsun değil mi?" Onu onayladım. Gülümsedi. "Öyleyse kardeşimin hüznünün benim hüznüm olduğunu da anlıyor olmalısın." Elimi sıktı. "Sen yalnız değilsin. Bu acı yalnız değil. Biliyorum acıyor yüreğin, bu hissi çok iyi anlıyorum İdil ama senin de anlaman gerekenler var. Bizim, bir ailemiz var. Seni merak eden, gelmeni bekleyen kocaman bir ailemiz var."

"O aileyi bana Toprak kazandırmıştı," dedim. "Ben Toprak'sız nasıl karışırım aranıza, Savaş?"

"Seni aramıza sokan o olabilir ama ben sana bunu daha önce de söyledim, İdil. Biz, seni kendi kalbimizle sevdik. Kendi arzumuz, kendi hür irademizle. Toprak ya da bir başkası için değil. Sana bu işi bitir, demiyorum ama en azından ailenin sesini duymasına, yüzünü görmesine izin ver. Biz olmasak da Egehan'ı düşün. O, seni o kadar merak ediyor ve özlüyor ki." Duyduğum isimle Kalbimdeki sızı arttı. Egehan benim koca oyuklarımdan biriydi. Kardeşimi ben de özlemiştim ama ona ulaşma imkanım yoktu. Onu arasaydım bundan mutlaka diğerlerinin haberi olurdu ki bu da benim istemediğim bir şeydi. Elimi çektim ve kalktım.

"Ben eve geçsem iyi olur, Savaş."

"Seni bırakayım." Savaş'a itiraz etmedim. Beraber evin önünde durduğumuzda ikimiz de suskunduk.

Bu suskunluk birkaç gün daha sürdü. Ekim ayının sonlarında olan düğünden yaklaşık üç hafta sonra, kasımın ortalarına geldiğimizde havalar iyice soğumuştu. Üç haftadır her şey normal seyrinde devam ediyordu. Birkaç kez daha o bara gitmiş ve Ferit ile karşılaşmıştım. Ona o gece sızıp kaldığını söylediğimde Ferit şansına küfretmiş ve ben de onunla dalga geçiyor gibi davranarak aramızı yakın tutmaya bakmıştım. Ferit, İstanbul'da ne yaptığımı defalarca kez sormuştu ama ona her seferinde bunun bir sır olduğunu söylemiştim. Cenk'e göre erkekler gizemli kadınları çözmek için onları kendine yakın tutardı ve Ferit'e yakın olmak ne kadar midem için kötü olsa da intikamım için beni güçlendiriyordu.

Bu üç haftada Cenk durmadan Ferit'in telefon görüşmelerini incelemişti. Kerem denen adamın bir şekilde ona ulaşacağından emindi ama ben elimizin boş geçtiği bu zaman diliminde kalan inançlarımı da yitiriyordum.

Savaş'ın çalıştığı hastanenin bahçesinde Savaş ile oturmuştum. Başımı omzuna yaslamış, sessizliği dinliyordum. Ortalıkta pek insan yoktu ve beni de tanıyan olmadığı için rahatça buluşabiliyorduk burada. Savaş ile vakit geçirmek bana geçmişimden kalan güzel şeyleri hatırlattığı için ondan uzak duramıyordum. O her şeyden önce bana bir ağabey olmuştu. "Müge ne yapıyor?" diye sorarak sessizliği ben böldüm.

"Söylesem inanamazsın," diye güldü Savaş. "Dedektiflik peşinde." Başımı kaldırıp ona anlamsızca baktığımda omuz silkti. "Bir ara hastaneye geldiğinde benim hayatımda biri olduğu hakkında dedikodular duymuş." Kaşlarım havalandığında "Seni benim sevgilim sanmış birkaç hemşire." dedi. "Müge de bunu duyduğundan beri başımın etini yemekle meşgul."

Ben de güldüm. Ne yaşanırsa yaşansın Müge değişmeyecekti. Acısının yanında onu kendisi yapan çocuksu masumluğu da vardı. "Seninle sevgili olduğumu sanmaları normal," diye dirseğimle karnına vurdum ben de. "Dibinden ayrılamıyorum." Gülüşüm soldu. "Bana, onu hatırlatıyorsun."

Onun da gülümsemesi silindi. "Bunun iyi bir şey olması gerekti." derken iç çekti. "Fakat sadece hüzün veriyor değil mi?"

"Öyle," dedim. "İnsan sevdiklerinden gelen hüzne bile muhtaç kalabiliyor işte. Toprak'ın ölüm anını hayal etmek bile onun yüzünü unutmaktan daha iyi bir seçenek gibi."

"Su öldüğünde ben de öyle hissediyordum," dedi. "Cesedini kollarımın arasında taşırken..." Savaş duraksadı. "İdil, tam da bu yüzünden senin arkandayım aslında. Su gibi insanlar ölmesin, Toprak gibi adaletin peşinde koşanlar yitirilmesin diye. Yoksa inan bana yaptıklarını asla tasvip etmiyorum ve asla da etmeyeceğim."

"Ben de," dedim. "Yaptıklarımı inan bana ben de doğru bulmuyorum." Kalktım. "Cenk ile buluşmam gerekiyordu, gitsem iyi olur."

Savaş da kalktı. Beraber ön tarafa geçtiğimizde bize doğru gelen Müge'yi gördüm. Birbirimize bakarken hızla kafamı eğdim ve arkamda kalan Savaş'a veda edemeden yanından geçip gittim. Müge'nin şaşırdığını biliyordum ama benden önce ağabeyini sorguya çekmek cazip gelmiş olacak ki peşimden gelmedi. Oysa gelip beni görseydi ondan kaçabilir miydim emin değildim.

İç çekerek elimi cebime koydum ve gökyüzüne baktım. Toprak'ın oralarda bir yerlerde olduğuna inanıyordum. "Seni seviyorum. Hep de seveceğim."

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 67.3K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
144K 10.2K 47
Geçirdikleri kaza ile hayatı değişen Lena'nın hayattan ümidini kestiği anda hayatta olduğunu öğrendiği kardeşi ile başlar herşey. Aşk, zorluk ve müc...
3.3K 106 1
Tiktok videosu çeken ve aynı zamanda emekli bir albayın kızı olan Birce'nin yine bir gün tiktok videosu olarak abimin arkadaşına yazıyorum akımına gö...
172K 11.9K 23
Her yerin yeşillikler ile dolu bir mahalle düşünün. Şehrin o kirli havasından uzak, sessiz, sakin bir sahil kasabası. İşte orası yeşil mahallesi. T...