ASENA

By denizmavisii22

5.5M 224K 49.8K

Göz göze geldiği tüm erkekleri etkisi altına alabileceği halde, o bir tek kişide tutuklu kalmıştı. Göz göze... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
-54-
-55-
-56-
-57-
-58-
-59-
-60-
-61-
-62-
-63-
-64-
-65-
-66-
-67-
-68-
-69-
-70-
-72-
-73-
-74-
-75-
-76-
-77-
-Alıntı-
-78-
-79-

-71-

54.7K 2.4K 587
By denizmavisii22


"Nevra abla şu sarı tokalardan da takalım mı?"

Nevra elinin altındaki saçları bırakmadan küçük kızın yanağına bir öpücük kondurdu ve gülen gözlerle "olur." dedi.

Şeyma kıkırdayarak "Ahmet!" dediğinde odanın ortasında arabalarla oynayan iki çocuk kendine dönmüştü.

"Şu tokaları verir misin?"

Ahmet elindeki arabayla beraber ayağa kalkıp onun dediğini yaparken Selim de ayaklanmıştı.

Ahmet, Şeyma'ya tokaları uzattığında Selim hızlı davranarak bir başka toka verdi ve "akıllım, sarı istedi."  Dedi.

"Yoo sarı istemedi."

"Sarı toka istedi, konuşurlarken duydum."

Ahmet gözlerini büyütüp "sen başkalarının konuşmalarını mı dinliyorsun?" dediğinde Selim dudaklarını büzüp "özel değildi ki." diye mırıldanmıştı.

Nevra gülerek "çocuklar." dediğinde Ahmet ve Selim kendine dönmüştü. Selim'in eline uzanıp, sarı tokaları aldı ve Şeymanın saçının önüne taktı.

Şeymayı hemen yanlarındaki aynaya çevirirken konuşmaya başlamıştı. "Neden kavga ediyorsunuz? Alt tarafı bir toka."

"Ama Nevra abla sizi dinlemiş! İki kişi arasında konuşurken diğerleri dinlemez. Öğretmenimiz söylemişti."

Ahmet'in kendinden emin bir şekilde söylediği şeyle Selim omuz silip "hayır, yanlış biliyorsun." demişti.

Nevra'nın kaşları havalanırken Şeyma saçlarına bakarak gülümsüyordu.

Çok güzel olmuştu.

"İki kişi, özel bir konuşma yapıyorsa dinlenmez. Nevra abla, Şeyma ile özel konuşsaydı bizim odada ne işimiz vardı?"

Nevra, olaya el atması gerektiğini anlayınca iki çocuğu da kendine doğru çekti ve bir kolunu Ahmet'e, diğerini de Selim'e attı.

İkisinin de yanağından sırayla öptükten sonra "böyle ufak şeyler için atışmayın." dedi. "Selim doğru söylüyor. Eğer özel olsaydı biz kız kıza ayrı bir yerde konuşurduk."

Başını Ahmet'e çevirip burnuyla saçlarını karıştırdı. Küçük çocuk huylandığını belli ederek gülerken Nevra'da güldü. "Arkadaşını uyarman güzel Ahmet ama önce emin olup daha sonra da kibar bir dille dene bunu olur mu?"

İki çocuk kafa sallarken gözleri Şeyma'ya kaymıştı.

Güzel kızın bir eli saçlarında, örülen yerleri görmek için çabalıyordu.

Hastaneden çıkar çıkmaz buraya gelmiş ve çocukları görmek istemişti. Onları o kadar çok özlemişti ki...

Derin bir nefes alıp, içgüdüsel bir şekilde Selim'in saçlarının üzerini öperken telefonundan gelen sesi duydu.

Hemen yan taraftaki çantaya uzanıp telefonunu çıkarttığında çocuklarda ondan uzaklaşmaya başlamıştı.

Onların bu olgun halleri çok hoştu. Çok sevimli, sevilesi geliyordu genç kıza.

Telefona bakarken ekranda yazan isimle ayağa kalkarak pencereye doğru yaklaştı.

Gözleri dışarıda dolanırken telefonu açıp kulağına dayamıştı bile. "Efendim?"

"Nerdesin? Niye hala gelmedin?"

Duyduğu sözlerle yüzünde bir gülümseme oluşurken adamın onu evde beklediğini hatırlamıştı.

Sanki aynı evde sürekli kalıyorlar gibiydi. Sanki evlilerdi...

"Şeymaların yanına geldim, bir sorun mu var?" Düşündüklerini belli etmeden konuştuğunda karşı hattaki adamın sert bir soluk aldığını duydu.

"Neden haber vermiyorsun?

Sesindeki sitemle beraber gülümserken onun kendini merak etmiş olmasına içten bir şekilde sevindi. Merak ediliyor, seviliyordu. "Aklımdan çıkmış, sen iyi misin?"

"Şu kahvaltı olayı kızım ya. Mine teyze adama ne dediyse artık Alparslan Amcam bana hala ateş püskürüyor. En azından sen olsaydın ortam daha güzel olabilirdi."

Küçük bir çocuk gibi şikayet edişi Nevra'yı tekrar güldürürken arkadan bir bağırış kopmuştu.

"Sen beni kızıma mı şikayet ediyorsun lan?"

Gülüşü artarken karşı hattaki adam "kapatıyorum güzelim, dikkatli gel" Demiş ve yüzüne kapatmıştı.

Nevra hakim olamadığı kahkahasını dışarı salarken odada bulunan 3 çocuk hayran hayran kendisini izliyordu.

Gülsün. O hep gülsün isterlerdi.

* * * * * * * * * *

"Sen beni kızıma mı şikayet ediyorsun lan?"

Alparslan Karahan bağırarak Kağan'a yaklaşırken Kağan derin bir nefes aldı ve "kapatıyorum güzelim, dikkatli gel." deyip telefonu kapattı.

"Güzelim diyor bir de, utanmaz herif!"

Alparslan Bey, bağırarak konuşurken Kağan telefonunu cebine sıkıştırıp omuzlarını dikleştirdi. Erkekliğe laf ettirmemeliydi.

Kaşları çatılmıştı. "Ne diyeyim? Güzel değil mi kızın?"

"Lan! Ben senin..." ileri doğru adım attığında Ali araya girerek "komutanım" demişti.

"Alparslan!"

Mutfaktan gelen bağırışla üç adamında başı o yöne dönerken Alparslan Karahan sinirli bir solukla işaret parmağını Kağan'a doğru salladı. "Bekle sen bekle."

Adımlarını mutfağa doğru ilerletirken Kağan yayvan bir gülüşle adamın arkasından bakıyordu.

"Komutanım, Allah aşkına düzgün durun kovulacağız."

Pısırık, kendine güvenmeyen bir adam gibi dursaydı asıl o zaman kovulurdu bu evden. Kağan, Alparslan'ın hareketlerinden kızını kıskandığını anladığı için bir şekilde orta yolu bulmaya çalışıyordu ancak ikisi de baskın karakterlere sahipti.

Allah'tan evde Mine Karahan faktörü vardı.

Ali'nin dedikleriyle ona dönerken baştan aşa vücudunu süzdü ve kolunu omuzuna attı. Genç adamla beraber koltuklara ilerlerken bir yandanda konuşuyordu. "Koçum kovulsakta bir şey olmaz. Ben zaten iyiyim, sende iyi gibisin. Mine teyze bizi neden hala burada tutuyor anlamış değilim."

İki genç koltuklara oturduğunda Ali "kadının erkek çocuklarına zaafı var sanırım. Tüm gün etrafımızda pervane oluyor." demişti. Bunu kötü anlamda değilde, tespit yapar gibi söylemişti.

"Oğlunu şehit vermek kolay değil."

Kağan'ın söylediğiyle ortam sessizleşirken mutfaktan gelen konuşma seslerini duyuyorlardı.

Klasik mutfak günlükleri.

Mine hanım kızıyor, Alparslan Bey kedi gibi ona sırnaşıyordu.

Sabah evden çıkmadan önce mutfakta Mine Hanım'a romantik romantik şeyler söyleyen bir Alparslan Karahan görmüşlerdi.

Şu an öyle saçma bir düzenin içindelerdi ki...

Karahan ailesi sanki doğdukları andan beri beri beraber yaşarmışcasına rahatlardı. Adam onların yanında karısına halleniyordu ulan!

Kağan düşündükleriyle beraber gözlerini devirirken kolundaki saati kontrol etti. Nevra'ya özlemişti.

Sevgilisi onu gram düşünmediği için işten sonra bir de çocukların yanına gitmişti. Hemde haber verme tenezzülünde bile bulunmadan.

Bu durum kaşlarını çatmasını sağlarken gözlerinin önüne onun güzel gülüşü geldi. O çocukların yanında mutluydu. Selim, Ahmet ve Şeyma, Nevra'ya iyi geliyordu.

Gereksiz yere kendi içinde kapris yaptığını fark ettiğinde yerinde dikleşti ve gözlerini salonda gezdirmeye başladı.

Bugün Mine Hanımla konuşup artık gitmesi gerektiğini açık bir dille anlatmalıydı. Hem işinin başına dönmeside gerekti zaten.

Günlerdir Kutay Karahan eşliğinde onlarca üstle görüşüp yaşananlar hakkında konuşmalar yapmışlardı. Bir çok kez ifade vermiş ve uyarılar almıştı.

Malum, haberlere çıkan görüntüler vardı.

O görüntülüleri askeriyede izlediği gün canı çok sıkılmıştı. Yaşayan kendiydi eyvallah ama Nevra ve babasını düşünmüştü. Keşke onlar görmemiş olsaydı.

"Bizimkiler geliyormuş." Ali'nin dediğiyle beraber düşüncelerinden arınırken rahatsızca yerinde kıpırdandı ve mutfağa bir bakış attı.

Tekrar Ali'ye döndüğünde "ben bugün eve gideceğim." demişti. Ali sorgusuz bir şekilde başını salladığında "sen burada kal biraz daha." Demeyi de unutmadı.

"Komutanım, dünden beri Mine teyze üzerime baskı uyguluyor buraya temelli yerleşmem için."

Kağan'ın kaşları bilmediği ayrıntı yüzünden havalanırken Ali devam etmişti. "Abim günde 10 defa beni ve diğerlerini aradığı için kadın bunu teklif etti bana. Resmen yanımıza yerleş dedi."

Nevra'yla Ali'nin aynı evde kalma düşüncesi genç adamı gererken bunu karşısındaki askerine belli edip, onun kararına engel olmamak için bir süre sessiz kaldı ve olağan bir şeymiş gibi konuştu. "sen bilirsin koçum abini evlat yerine koyuyorlar. Dolayısıyla seni de benimsediler."

"Öyle komutanım ama insanların düzenini bozmak istemiyorum. Kaldı ki benim düzenim de belli."

Kağan anlayışla kafasını sallayıp ağzını açmışken mutfaktan gülümseyerek çıkan Mine hanımla Ali'ye 'daha sonra' dercesine göz kırpıp arkasına yaslandı.

"Çocuklar size kek yaptım!"

Mine Hanım'ın cıvıl cıvıl sesiyle iki genç adamda gülerken önlerine konulan kek tabaklarına baktılar. Gerçekten güzel duruyordu.

Ali beklemeden yemeye başlamışken Kağan Mine Hanım'a bakarak "ellerine sağlık Mine teyze." Demişti.

Kadın parlayan gözleriyle Kağan'a bakıp yanına oturdu ve onun yanağını okşadı. "Afiyet olsun."

Kağan, kadının bu samimiyetine hayran hayran bakmaktan kendini alıkoyamazken Alparslan Karahan salona girmişti.

"Hah! Kızım yetmedi karıma da mı sulanmaya başladın sen?"

Mine Hanım, gülümseyerek elini çekmiş ve arkasına yaslanmışken Kağan rahatsızca yerinde kıpırdanmıştı.

"Amca.." bir süre susup ayakta dikilen adama baktı ve ne diyeceğini düşündü. Belki şaka yollu söylemişti bunu ancak Kağan öyle her şakaya gelebilen bir adam değildi.

Gözlerini açıp kapattı ve yalnızca "ayıp oluyor." dedi.

Alparslan Karahan bir elini beline götürerek "neymiş ayıp olan?" diye sorduğunda Kağan yavaşça ayağa kalktı.

Gözleri kek tabağına takılmış olsa bile hızlıca başını tekrar adama çevirdi.

"Sanki kızına kötü bir şey yapmışım gibi davranıyorsun üstelik Mine Teyzeye sulandığım falan yok." Ciddi bir sesle bunu söylediğinde karşısındaki adam hafif öksürmüştü.

Karısının kızgın gözleriyle omuz silkse bile ileri gidip gitmediğini düşünmeye başladı. Şakayla karışık adama sataşmıştı yalnızca!

"Her dediğime alınacaksan ilerde nasıl geçineceğiz biz seninle?"

"İlerde?"

Alparslan Karahan gözlerini salonda gezdirip sıkkın bir sesle "Asena ile evlendiğinde işte." dediğinde Kağan bir anda pişmiş kelle gibi sırıtmaya başlamıştı.

"Nevra'yla evlendikten sonra her şeyin üstesinden geliriz evelallah!" Gaza gelmiş bir şekilde konuştuğunda Alparslan Bey ona ters ters bakıp homurdanmıştı.

"En azından karım falan demedi!"

Bunu kendi kendine söylemiş olsa bile Kağan yüz ifadesini hiç bozmadan "onu da diyeceğim günler gelecek." demişti. Sesindeki umut elle tutulur cinstendi.

"Neyi?" Alparslan Bey tek kaşını kaldırıp sinirlenmeye başladığını belli edercesine sorduğunda Ali ve Mine Hanım dikkatle ikiliyi izliyordu.

Mine Hanım endişe ile Ali ise heyecanla. Bir yandan kek yeyip diğer yandan keyifle seyrediyordu onları.

"İşte karım olduğunu."

Kağan güçlü bir sesle bunu söylediğinde ağzından çıkan sözlerle mutluluğu artmıştı sanki. Karşısında Alparslan Bey olmasa kahkahalarla gülebilirdi bile.

"Saçma sapan konuşma lan! Karın falan değil, kızım o benim."

"İyi de sen söyledin!"

Alparslan Bey karşısındaki gencin konuşmalarına daha fazla katlanmayacağını anlayınca bir kaç adımla onun yanına geçip yakasına yapıştı. Kaç gündür çok bile dayanmıştı.

Anında Mine ile Ali ayağa kalkmıştı.

"Yüz verdik astarını istiyorsun!"

Kağan yakasındaki ele bakarken konuşmak istememişti. Zira ağzını açtığı an çenesine yumruk yiyebilirdi.

"Karın değil o senin!"

Kendi söylediği şeyi şimdi Kağan'ın üzerine atıyordu. Bir kaç gündür tek amacı onu bu evden bezdirip, kendi isteğiyle göndermekti. Adamın gideceği yok gibi durunca da iş başa düşmüştü.

Mecbur kovacaktı!

Sonrasında Mine'den sağlam bir azar yiyeceğini bilse bile umursamıyordu.

"İlerde olacak dedik işte!" Kağan anlamsız gözlerle bir yakasındaki ele bir de Alparslan amcasına bakarken adam onun yakasını bırakmış ve koluna yapışmıştı.

"Siktiğimin ilişkisi! Nereden buldun lan sen benim kızımı?"

Arkalarından koşturan Mine'yi umursamazken kapıdan zil sesi duymuştu.

Bir yandan Kağan'ı ilerletirken diğer yandan kendi kendine konuşuyordu.

Koluna yapıştığı genç hiç zorluk çıkartmadan ilerlerken bu daha da zoruna gittiği için belinden sertçe ittirmeye başlamıştı.

Kapıya geldiklerinde bir hışımla kapı kolunu çevirdi ve sonuna kadar açtı.

Hemen karşılarında gülerek kendilerine bakan keskin timiyle karşılaştığında kaşları daha da çatılmıştı. Adamlar onları bu halde gördüğünde gülmeyi kesip merakla bakmaya başladı.

"Siktir git lan evimden." Alparslan Karahan Kağan'ı bahçeye doğru ittirdi ve "şerefsiz pezevenk." diye bağırdı.

Serbest kalan Kağan, üstünü bakışını düzeltip ona bir bakış atmış ve timine dönmüştü.

Kendine gülen adamlarla gözleri kısılırken Alparslan Bey tekrar bağırdı. "Kime diyorum lan! Gitsene."

Kağan, adama hiçbir şey olmamış gibi baş selamı verip arkasını döndüğünde Alparslan Bey sinirle time döndü.

"Girin içeri!"

Tim gülmeyi kesip, sus pus olurken hepsi yavaşça içeri girmişti. Arkalarından da Alparslan Karahan.

Hepsi salona geçerken evin içinde yüksek sesli bir çığlık duyuldu. "Alparslan! Öldüreceğim seni!"

Alparslan Karahan'ın rahatlamış omuzları gerilirken gözlerini sıkıca yummuştu. Kağan'ı gönderdiği için çok mutluydu ancak Mine'nin gazabı?

İşte ona hazır mıydı, bilmiyordu.

* * * * * * * * * *

Genç adam sıkıntılı gözlerle yaslandığı yerde sağına soluna bakarken Nevra'nın neden hala gelmediğini düşünüyordu.

1 saat olmuştu.

Evden yaka paça çıkarıldıktan sonra gitmek yerine sevgilisini beklemeyi tercih etmişti. Yüzsüzlük müydü? Gram umurunda değildi.

Aksine kovulduğu için sevinmişti bile. Yalnızca canını sıkan şey Mine Hanım'ın yarım saat önce kendini arayıp ağlamaklı sesiyle defalarca kez özür dilemesiydi.

Kocası kıskançlık krizine girdiği için karısı özür diliyordu. Hayata bak!

Kadının ağladı ağlayacak halde olan ses tonu hiç hoşuna gitmediği için onu güldürmek için bir sürü şey söylemişti.

Üstelik abartarak, zaten kendi isteğiyle evden ayılacağını ve bu durumun işine geldiğini bile söylemişti.

Mine Hanım bunu ciddiye almasa bile Kağan doğru söylemişti.

En sonunda konuyu giyemediğini keke getirip 'bir kekini yesem yeter' demiş ve olayı kapatmıştı. O kekte gözü kalmıştı gerçekten. Şerefsiz Ali iştahla yerken kendi neredeyse kek yerine dayak yiyecekti.

Nefesini dışarı üfleyip kolundaki saati kontrol ederken hemen önünde duran arabaya baktı. Anında yerinde dikleşip yüzüne güzel bir gülümseme kondururken Nevra arabadan inmiş ve onun yanına doğru ilerlemeye başlamıştı.

"Neden içeride değilsin?"

Genç adam onun söylediğine cevap vermeden kolundan çekti ve kafasını göğsüne yasladı. Özlediği kokuyu almak için burnunu onun saçlarına gömdüğünde "özlemişim." diye mırıldanmıştı.

Genç kızın kolları sevdiği adamın beline sıkıca dolanırken "bende." demesiyle Kağan kalbinin hızlandığını fark etmişti. Gülen gözlerle geri çekilip onun üzerini süzdü.

Siyah mini eteğinin açıkta bıraktığı bacaklarını gördüğünde yüzündeki gülüş solmuştu. Çok geçmeden elini eteğin ucuna götürdü "çok kısa."

"Gayet normal bir boyda."

Nevra'nın taviz vermeyen sesiyle beraber başını kaldırıp bir süre yüzüne baktı ve daha sonra üzerindeki beyaz bluza döndü. "Bu ne böyle? Hiç model kalmamış mı? Göğüslerin çok belli."

Nevra gözlerini kocaman açarak geri çekilmeye çalıştığında onu kolundan yakalayıp kaçmasına engel oldu.

"Kağan! Kıyafetlerime karışmaman hakkında kaç kez uyaracağım seni. Hem benimle düzgün konuş!" Sesi hem sitem doluydu hemde sinir. Birazda utanç sezmişti o ses tonunda.

Göz devirip yanında durdukları arabanın yolcu koltuğuna yaklaştı ve kapısını açtı. "Yorumda mı yapmayayım kızım?"

Genç kızı bindirip arabanın kapısını örttü ve şöför koltuğuna doğru yürümeye başladı.

"Sanki düğüne gidiyor? Kot, kazak neyine yetmiyorsa!

Arabaya bindiğinde koltuğu kendi boyuna göre ayarlayıp, emniyet kemerini taktı ve Nevra'nın da taktığından emin olarak beklemeden yola çıktı. Gözleri yalnızca karşıdayken yanında oturan kızın sesini duydu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bilmem. Nereye gidelim?" Öylesine sürdüğü için kıza sormak daha mantıklı gelmişti ancak Nevra'dan aldığı "fark etmez." yanıtıyla bir süre düşündü.

Aklına birkaç yer gelirken yavaşça kıza döndü. "Göksu parkına mı gitsek?" kızın da kendine dönmesiyle "değişiklik olur." demiş ve tekrar yola bakmıştı.

"Olur, uzun zamandır gitmiyordum zaten."

Onaylayan mırıltılar çıkartmış ve güzargahını değiştirerek yola koyulmuştu.

Yol sessiz bir şekilde geçerken Nevra eline telefonunu aldığında "babanı mı arayacaksın?" diye sormuştu.

"Evet?"

Onun soru sorar tarzda söylediği şeyle rahatsızca yerinde kıpırdanıp "anneni ara sen." demişti.

"Neden? Bir şey mi oldu?"

Genç kızı rahatlatmak için ufak bir gülümsemeyle ona bakıp "anlatacağım, sen anneni ara." demişti.

Nevra fazla uzatmadan annesini arayarak haber vermiş ve merak etmemelerini söylemişti.

Telefonu indirdiğinde Kağan'a bakmaya başlamıştı. Genç adam tüm dikkatini yola vermiş bir şekilde araba kullanıyordu.

Bir süre yüzünü süzüp iç çekti ve onun üzerindeki gömleğe baktı. Yine bayıldığı renkler, yine Kağan!

Adam resmen giydiği kıyafetle bile etkiler olmuştu genç kızı.

Gömleğinin kolları yarısına kadar sıvanmışken beraber aldıkları saat bileğinde takılıydı. Gözleri boynuna kaydığında orada göremediği kolyeyle kaşları çatıldı ve bir eli kendi boynundaki kolyeye gitti.

Hiç çıkarmıyordu bunu.

Hafif öksürüp "kolyen nerede?" diye sorduğunda adam bir anlık ona bakıp tekrar yola dönmüştü.

"En son askeriyede bırakmıştım. Dün baktım ama bulamadım."

Nevra'nın yüzü düşerken "anladım." diye mırıldanmasıyla Kağan gülerek elini onun burnuna götürdü ve sıktı.

Genç kızın huysuzca elini itmesiyle "buluruz, sıkma canını." demeyi unutmamıştı.

"Ne sıkacağım ya." Nevra mırıldanır gibi konuştuğunda Kağan gülerek başını sallamıştı.

Göksu Parkına giden yol Nevra'nın gün boyu neler yaptığını anlatmasıyla geçtiğinde Kağan yavaşça arabayı park edip genç kıza döndü. "Üzerine giyecek bir şey var mı?"

Nevra arka koltuğa bakıp dudak büzerken son anda aklına gelen şeyle gülümseyerek başını salladı.

Arabanın kapısını açıp dışarı çıktığında duyduğu sesle Kağan'ın da çıktığını anlamıştı.

Nevra bagaj kapağını yavaşça açıp eğildiğinde Kağan ona yaklaşarak ne yaptığına baktı. Bir süre sonra elinde tanıdık siyah montla geri çekildiğinde kaşları havalanmıştı.

Nevra onun yüzüne bakıp bagajı kapattı ve gülümseyerek montu giydi. Kendine bir kaç beden büyük gelmesiyle kollarını kaldırarak "kıyafetlerinin içinde kayboluyorum." demiş ve kıkırdamıştı.

Genç adamın yüzünde güzel bir gülümseme oluşurken ona yaklaştı ve örgülü olan saçlarına dokundu. "Ne giysen yakışıyor."

Nevra'nın aldığı iltifattan dolayı utangaç bir tebessüm sunmasıyla diğer elini de saçlarına götürdü ve lastik tokayı çıkartarak örgüsünü yavaşça çözdü.

Genç kız sesini çıkartmazken çözdüğü saçları eliyle havalandırarak geri ittirdi ve yüzünün görünmesini sağladı. Daha sonra kızın gözükmeyen elleri yüzünden gülerek montun kollarına uzandı ve iki kolunu da sırayla katladı.

Bu süre zarfında sessiz kalan kız yalnızca onun yaptıklarını izlemiş ve içinde oluşan mutluluğa engel olamamıştı.

Bu adamın ilgisini seviyordu.

Nevra'nın elleri açığa çıktığında Kağan başını kaldırıp onun yüzünü süzdü ve "çok tatlısın." dedi. İçinden gelerek söylediği şeyden sonra kolunu omuzuna atmış ve alnına bir öpücük kondurmuştu.

İki genç sessizce yeşillik alana doğru yaklaşırken Kağan "gölet tarafına mı gidelim?" Diye sormuştu.

"Balık tutan insanlar varsa kalabalıktır."

Genç kızın cevabıyla onaylayan mırıltılar çıkartıp piknik alanlarının olduğu yere doğru ilerlemeye başladılar.

Geldikleri yer Ankara'nın meşhur Göksu Parkıydı. Büyük bir alanda Gölet ve bir sürü iskele olduğu için insanlar balık tutup keyif sürüyorlardı.

Deniz olmadığı için bu gibi yerler balık tutkunlarına iyi geliyordu.

Etraflarına baka baka yürüdükleri için bir çok yer görmüşlerdi. Kafe, dinlenme alanı, restoranlar, piknik alanı, lunapark ve yürüyüş alanı.

Büyük bir parktı bura. Herkesin seveceği ve rahatça gününü geçirebileceği bir yerdi. Akşam saatleri olduğu için şimdi daha sakindi.

"Şuraya oturalım."

Nevra başını salladığında Kağan onun üzerindeki kocaman monta güvenerek yeşillik alana doğru yürütmüştü.

Oturduğunda eteğinin açılmasını istemiyordu. Eh, mont gayet güzel kamufle edecekti.

Kısa bir süre sonra yeşillik alana oturduklarında etraftaki insanların sesleri kulaklarına daha net gelmeye başlamıştı.

Kağan, yanına oturan kıza dönerek "sahi, montu ne ara çaldın?" diye sorduğunda Nevra gülerek onun omuzuna bir yumruk attı.

"Çalmadım! Sen bırakmışsın arabada."

Genç adam bu ayrıntıyı hiç düşünmediği için kaşlarını kavalandırırken elini omzuna götürüp "şiddete meyillisin sen, biraz uzak kalsam iyi olacak." demişti.

Onun alayla söylediği sözlerden sonra uzaklaşmaya çalışmasıyla Nevra koluna girip başını omuzuna yasladı ve engel oldu. "Otur yerinde!"

"Yumruğu masaya vurup, dışarıya çıkmamı yasaklayacağın günler gelecekmiş gibi hissediyorum."

Kağan ciddi bir ses tonuyla konuşup elini genç kızın saçlarına götürdü ve yavaşça okşamaya başladı. İpek gibiydi saçları. Çok güzeldi.

Bir tutamını alıp bununa götürürken Nevra "kim bilir? Belki de gelir." dediğinde derin bir nefes almıştı.

Aklına evlilik işi gelmişti.

Sahi bu yüzden evden kovulmamış mıydı?

"Nevra, baban beni evden kovdu." Bir anda ağzından çıkan sözlerle genç kız hızla geri çekilmiş ve irice açtığı gözleriyle ona bakmaya başlamıştı.

"Ne!"

Şaşkınca konuştuğunda Kağan omuz silkerek "az daha dövüyordu da evden kovmakta yetindi." diye devam etti.

"Baştan anlat şunu!" Nevra şaşkın sesiyle konuştuğunda Kağan bir süre etrafına baktı ve nasıl anlatacağını düşündü.

Eee evlilik konusu geçecekti?

Ver yansın hesabıyla baştan sona olanları anlattığında en sonunda genç kız koca bir kahkaha patlatmıştı. Bozularak kızın yüzüne bakarken bir yandan da keyifli hissediyordu.

Nevra gülerken harikaydı. Mükemmeldi.

Onun gülüşü çok güzeldi ve izlemesi ayrı bir zevk veriyordu adama.

"Sanırım babam seni asla kabullenemeyecek." Nevra gülerek bunu söylediğinde Kağan onun yanağına uzandı ve yavaşça okşadı.

"Biraz öyle duruyor."

Nevra yanağındaki elin üzerine kendi elini koyup "Kağan." diye mırıldandı.

Şimdi yapacağı şeyden dolayı belki ömrü boyunca utançtan ölecekti ancak günlerdir de heyecandan ölüyordu. Kafasına koymuştu, illaki söyleyecekti.

"Güzelim." Genç adamın sevgi dolu sesiyle hevesle yüzüne baktı ve dudaklarını araladı.

"Evlensek ya biz."

Heyecanla atan kalbinin yanı sıra bedeni de zangır zangır titrerken Kağan'ın boş boş kendine bakmasıyla gözlerini büyüttü ve "birbirimize aşığız." dedi.

Yanağında duran eli sıkıca kavrarken adamın diğer elini de yakalayarak ikisini de dizlerinin üzerinde sıkıca tuttu. "Neyi bekliyoruz? Evlenelim."

Heyecanla sevgilisinin yüzüne bakarken Kağan hiçbir tepki vermiyordu. Yalnızca onun yüzüne boş boş bakmakla yetiniyordu.

"Kağan."

Genç kız onun tepki vermemesinden dolayı rahatsızca adını söylediğinde Kağan bir anda onun ellerini ittidi.

"Ne? Ciddi misin?"

Bağırdığında Nevra etrafına bakmış ve kimsenin onlarla ilgilenmediğini görerek tekrar adama dönmüştü. Verdiği tepkiden dolayı tüm heyecanı giderken yüzündeki ifade de bozulmuştu.

Yine de yavaşça başını salladı ve "evet." dedi. İstemiyor muydu bu adam? Hani yüzük almıştı?

Kağan bir anda ayağa kalkıp yüzünü sıvazlamaya başlamıştı. Duydukları... gerçek miydi?

Başını aşağı çevirdiğinde kızın hala aynı yerde oturduğunu ve üzgün bir ifadeyle kendini seyrettiğini gördü.

Gerçekten ciddiydi!

Koca bir kahkaha patlatıp "lan!" diye bağırdı. Sevinçten ne yapacağını bilemezken Nevra'yı dirseğinden tutarak kaldırdı ve hızla kucakladı.

Genç kızı sıkı sıkı sararken Nevra'nın da yüzünde güzel bir gülümseme oluşmuştu. Yanlış anlamıştı, Kağan'da istiyordu.

"Lan! Şimdi biz.. biz gerçekten.." Kağan gülüşlerinin arasında konuşup kızı yere indirdiğinde yüzünü elleriyle kavradı.

Yanaklarını okşayıp yüzüne yaklaştı ve mutluluktan neredeyse dolan gözleriyle onun alnına bir öpücük kondurdu.

"Nevra sana ölürüm." Daha sonra kızın alnına kendi alnını yaslayıp gözlerini kapattı. Mutluluktan ne yapacağını bilememişti ancak bu böyle olmazdı.

Gözlerini tekrar açıp kızın dudaklarına eğildi ve ufak bir buse kondurdu. "Bu teklifi senin yapmaman gerekiyordu." Yüzünde olan ellerini indirirken ona başka bir şey söylemeden etrafına bakmaya başlamıştı.

Ne demişti Nevra?

"İstediğim yüzük değil, yalnızca bir ip."

Aylar önce onun ağzından duymuştu bunları. Gözleri çevrede gezinirken ne aradığını kendi de bilmiyordu. Yanında neden ip getirmemişti ki!

Kendi kendine gülerken gözüne takılan ağacın önüne çöktü. Çalı çırpıları karıştırırken istediği şeyi bulmuştu.

Her gün titizlikle temizlendiği halde ağaç diplerinde olan pisliklere kafa yormamaya çalışarak elindeki kabloyu bükmeye çalıştı.

Bu kablonun burada ne aradığını da düşünmeyecekti!

Serçe parmağına baka baka küçülttüğü kabloyla beraber heyecanla yerinde doğruldu ve kızı bıraktığı yere döndü.

Aynı yerde durmuş ve genç adamı seyrediyordu.

Heyecandan hızlı hızlı adımlarla onun yanına vardığında ellerini tuttu.

İkisinin elinin arasında kalan yuvarlak kabloyu umursamazken derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

"Ben uzun bir süredir bu anı bekliyordum. Açıkcası aklıma bin bir türlü fikirler geldi ama sürekli araya başka şeyler giriyordu. Bir de senin istemediğini düşündüğüm için cesaretim sürekli kırılıyordu."

Genç kızın Işıl Işıl parlayan gözleriyle dayanamadı ve yüzüne yaklaşarak gözlerine birer öpücük kondurdu.

Çok düşünmüştü. Nevra'ya nasıl evlenme teklifi etsem, teklif ederken nasıl bir konuşma yapsam diye. Ancak şimdi, hepsi aklından uçmuştu.

Doğaçlama gitmeye karar verdi. İçine sert bir soluk çekerken geri çekilip konuşmasına devam etmeye başladı. "Ben her sabaha bu gözleri görerek uyanmak istiyorum Nevra. İmkanım olduğunca her günü, her saati, her saniyeyi seninle geçirmek istiyorum." Nevra'nın dolan gözlerini gördüğünde işi biraz şakaya vurmak istemişti. "Asker maaşıyla geçinemediğimiz zamanlarda senin maaşına çökmek, faturaları sana ödetmek istiyorum."

İstediği olmuş ve kız kıkırdamıştı. Onun gülüşüyle derin bir nefes aldı. "geleceğim ol istiyorum. Tüm kıskançlıklarıma, seni sinir etmelerime ve dengesiz tavırlarıma rağmen yanımda ol istiyorum." aklına gelen ayrıntıyla çapkınca göz kırptı. "Alparslan amcamdan yiyeceğim tüm dayaklara razıyım ben."

Genç kız gözünden düşen tek dalmayla beraber elini ondan kurtardı ve karnına yavaşça vurdu. "Manyak."

"Bu manyak adama bir ömür katlanır mısın Nevra? Evlenir misin benimle?"

Nevra, burnunu yavaşça çekerken çocuk gibi ağlamanın sırası olmadığını biliyor ancak kendine engel olamıyordu. Öyle büyülü bir andı ki! Daha önce bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu bile.

Ağzını aralayarak "evet." dedi. Genç adamın gözleri aynı kendininki gibi aşkla bakıyordu. "Seninle evlenirim. Manyaklıklarına katlanırım."

Kağan kocaman gülümsemesiyle onun yanağını sıkıp "tamam manyak demeyelim." dediğinde Nevra da gülerek ona bakmıştı.

Daha sonra Kağan kızın ellerine bakarak sağ elini tuttu. Hangi ele takılıyordu bu? Daha önemlisi yüzük parmağına mı takılıyordu yoksa o nişandan sonra mıydı?

Karışmış yüz ifadesiyle avucunun içindeki kabloyu kıza gösterdi. Onun yüzüne dikkatle bakarken hayal kırıklığı veya üzüntüye dair izlere rastlamadığı için sevinirken yüzük parmağına uzandı.

Göz kararı yaptığı kablo Nevra'nın parmağına rahatlıkla girdiğinde ikisi de derin derin nefesler alıyordu.

Kağan onun elini ters çevirip kabloyu biraz daha sıktı ve parmağına tam oturmasını sağladı.

Acıtmayacağından emin olduktan sonra tuttuğu eli kaldırarak kızın gözlerinin içine baktı ve yüzük taktığı parmağı öptü. "Seni seviyorum."

Nevra, bir anda onun boynuna atılıp "bende" dedi. "Bende seni seviyorum."

Genç kızı sıkıca sarıp defalarca kez saçlarının üzerine öpücükler kondurmuş ve üst üste onu sevdiğine dair sözler söylemeye başlamıştı. Utanmasa oturup ağlayacaktı, öyle bir mutluluktu bu.

İleriye attıkları bu ilk adım iki gencide haddinden fazla sevindirmiş, duygulandırmıştı.

Bundan sonrası Kağan'ın gerçek bir yüzükle kızın karşısına çıkması ve daha sonra Alparslan Karahan'la anlaşmasından ibaretti.

Gerçi Alparslan Bey hallolduktan sonra her şeyi çözerlerdi...

Continue Reading

You'll Also Like

270K 17.5K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
2.5M 80.6K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
İhtiras By milavens

Teen Fiction

1.2M 25.7K 21
Körkütük sarhoş bir kız. Bir bar ve yaşanmaması gereken bir gece. Adamın tek istediği, tenine yüz sürdüğü kadınla sevişmek. Asla daha fazlası değil l...
1.6M 53.3K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...