İkinci Tekil

By antided

93.4K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı

1.2K 121 2
By antided

İnançlar sarsılırsa sevgi yok olur.

*

^ Zuhal Olcay - Pervane

*

Hiç umutsuz insan var mıydı? Bu soruyu çok düşünürdüm eskiden. Bana göre umut çok az olsa da illa ki vardı. Umudu olmayan nasıl yaşardı ki sahi? Ben hep umut etmiştim mesela. Umudumun kalmadığını söylerken bile günün birinde güzel şeylere rastlayacağıma inanıyordum. Sonunda rastlamıştım da gerçi. Artık ben, kocaman bir ailesi olan İdil'dim. Bu da aklıma tek bir cümleyi getiriyordu. Gerçekten de sabrın sonu selametti.

Eylülün ilk günlerindeydik. Zaman öyle hızlı geçiyordu ki anlamak mümkün değildi. Artık Toprak ile tanışalı dokuz ayı geçmişti. Hayatım dokuz aydır hiç olmadığı kadar garip ve iyi gidiyordu. Bazen bunun bozulmasından deli gibi korkarken buluyordum kendimi. Sonra aklıma Toprak'ın sözleri geliyordu. Önemli olan sahip olduğumuz anı dolu dolu geçirmek, diyerek yoluma bakıyordum ben de. Öyle veya böyle, düşe kalka da olsa ilerliyordum işte.

Dalgın gözlerim gökyüzündeydi. Evimin balkonuna geçmiş, dışarıyı seyrediyordum. Müge'nin sallanan sandalyesini kapmıştım. Neyse ki o hülyalı halleriyle Eymen ile mesajlaştığından bunun farkına varmamıştı. Ege biraz önce peşimden gelerek kucağıma kıvrılmıştı. Bana sarılarak sandalyeyi her salladığımda dudağından keyifli mırıltılar çıkarması benim de hoşuma gidiyordu. Ben hep zamanın hızlı geçmesini isteyen biriydim ama ilk defa yavaş geçsin istiyordum çünkü her geçen gün beni kardeşimle vedalaşmaya yaklaştırıyordu. Bunu istemiyordum. Hakkım olduğunu bilsem hiç tereddüt etmeden ona sonsuza kadar bakabileceğimi söylerdim ama annesi vardı onun. Benimki gibi değildi hem de. Sürekli oğlunu arayan, soran, ilgili bir anneydi. En azından bu açıdan kardeşim için sevinsem de bir yanım yine de üzgündü. İnsanı alışkanlıklarından koparmak kolay olmuyordu.

"Güzel bir gece." Duyduğum sesle gözlerimi etrafta gezdirdiğimde Toprak'ı yan balkonda otururken gördüm. Güldü bu halime. Parmaklarım kardeşimin saçlarındayken üstünden kayan pikeyi düzelttim. Eylülün serinliği hissediliyordu.

"Evet," dedim. "Gerçekten öyle."

"Düşüncelisin." Mırıltısını işittiğimde uyuklayan kardeşimi rahatsız etmeden kıpırdandım.

"Sen benden daha düşüncelisin."

"Evet," dedi. Onu yarım yamalak da olsa görüyordum ve anlaşılan gülümsüyordu. "Yarın işteki ilk günüm, biliyorsun."

"Oldukça heyecanlı olmalısın."

Duyduğu cümleyle kıkırdadı. Sesindeki ilahi ton içimi huzura erdirirken "Heyecandan kendimi buraya zor attım." dedi. Kısık sesle konuşmasından anladığım kadarıyla annesi ve babası uyumuştu. "Yıllardır hayalini kurduğum yerde olmak... Garip bir duygu."

"Öyle olmalı," dedim. Haftaya ilkokullar açılacaktı ve diğer hafta da bizim derslerimiz başlayacaktı. Artık üçüncü sınıf öğrencisi olacaktım ve ben de istediğim mesleğe bir adım daha yaklaşacaktım. Bu beni şimdiden sarsarken Toprak'ı düşünemiyordum bile. "Fakat başaracağına adım kadar eminim."

"Bana güvenmen iyi geliyor." dedi. "En azından içimdeki koca yangına bir kova su serpiliyor."

Güldüm. "Bu, o alevleri söndürmeye yetmez ki."

"Sen hiç İbrahim peygamberin kıssasını duymadın mı?" diye sordu. Başımı iki yana salladım.

"Hayır, ne ki?"

Şaşırdığını hissettim. Lisede din derslerini uyuyarak geçiren biriydim ben. Bu nedenle ilahi şeylerle aramda ister istemez bir mesafe vardı. "İbrahim peygamber bir ateşe atılmış," diye konuştu Toprak. "Büyük, kocaman bir ateşmiş bu. Kimse söndüremezmiş." Bir süre sustu. "Fakat bir karınca ona durdurak bilmeden, küçücük cüssesine aldırmadan su taşıyormuş." Gülümsedim. Onun da gülümsediğini hissettim. "Sormuşlar karıncaya: Neden boşuna uğraşıyorsun, senin taşıdığın küçücük su ne yapabilir ki bu kocaman ateşe?"

"Karınca ne demiş?"

"Devam etmiş," dedi. "Ona göre taşıdığı suyun miktarının ne kadar olduğunun önemi yokmuş. Önemli olan, bunun için çabalamakmış. Çünkü karınca biliyormuş, Allah dilerse küçücük bir damla suyla koca ateşleri söndürürmüş." Boğazını temizledi. Ara ara duruyordu ve ben çay içtiğini böylece anlamıştım. "Ve başarmış da. O alevler, mis gibi kokan güllerle dolu bir cennet bahçesine dönüşmüş."

Toprak'ın dindar yönünü bildiğim için bu tarz kıssaları bilmesine şaşırmamıştım. "İyi de ben karınca değilim ki," dedim. "Biz de kutsal insanlar değiliz."

"Allah, tüm kullarına karşı eşittir." dedi Toprak. "Bir şeyi gönülden istersen ve o şey senin için hayırlı olansa Allah senin için de ateşleri cennetin bahçelerine dönüştürür. İnancın sağlamsa her şeyi başarırsın İdil."

Sözleri beni etkilemişti. "Peki nasıl anlarız bizim için hayırlı olup olmadığını bir şeylerin?" diye sordum.

"Yaşarız," dedi. "Tecrübe edinir ve iş işten geçtikten sonra anlarız. Tabii o zamana kadarki süreçte serzenişte bulunur, ruhumuzu günahlara sürükleriz. Bu insanların mayasında var."

"Toprak," dedim. "Senin için gönlümden en iyisini geçiriyorum."

"O zaman, içimdeki ateş çemberi gül bahçelerine döner." dedi.

Bir süre ikimiz de sustuk.

Sonra ben havanın iyice soğuduğunu söyleyerek kardeşimi içeri taşıdım. Onun yanına uzanırken iç çektim. Ben Toprak'ı çok seviyor ve onun da beni sevmesini en samimi duygularımla istiyordum.

O halde benim için hayırlı olansa, Toprak beni sevecek miydi?

*

Diğer sabah erkenden kalkmıştı Toprak. Bugün işin ilk günü olduğu için sabırsızca kapımızı çalmış, hepimizi uyandırmıştı. Defne annelerin evinde toplandığımızda neşeli bir kahvaltı faslının ardından Toprak dualarımızı isteyerek çıktığında ben de Egehan'ı alarak kafeye geçmek için ayrıldım. Toprak ile yol ayrımına geldiğimizde "Bana şans dile." dedi.

Güldüm. "Dualarım seninle."

Toprak başını salladı. "Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Biz kafeye giderken alışkanlığımdan ötürü onu burada görmek istedim ama o yoktu. En azından işe alışana dek birkaç gün gelmeyecekti muhtemelen. Fakat sandığımın aksine öğlene doğru Toprak yanıma geldi. Molada olduklarını söyleyerek her zamanki gibi üç bardak çayını içtiğinde gülerek ona baktım. O, hiç değişmeyecekti. O tekrar işinin başına döndükten iki saat sonra ben de bugün halsiz görünen Egehan'ı da alarak kafeden çıktım. Günlerden pazartesiydi. Kardeşimin hastalanacağını anladığım için ilk önce bir doktora gittik. Doktor, bana birkaç vitamin alması gerektiğini söyleyip iyi beslenmesi için çabalamamı da öğütleyerek bizi yolladığında onu alarak yeniden markete gittim. "Tamam," dedi heyecanla. "Arabaya bindir beni abla!"

Gülerek onu kucakladım. Egehan'ı arabaya koyarken ilk alışverişimizden bu yana çok şey değiştiğini biliyordum. Onun istekleriyle dolu bir alışveriş yapıp eve geldiğimizde Müge bizi kapıda karşıladı. İçeri girdiğimizde Egehan'ı önce banyoya soktum. Onu iyice temizleyip üstünü değiştirdiğimde bebek gibi itaat ediyordu sözlerime. Bu kısım onun da hoşuna gidiyor olmalıydı. Saçlarını dikkatle kuruturken burnumu siyah tutamlarına bastırdım. İşim bittiğinde onu da alarak mutfağa gittim ve aldığım sebzeleri çıkarıp dolaba yerleştirdim. Bir elma, biraz kiraz ve bir salkım da üzüm alıp tabağa koydum. Tabaktakileri iyice yıkayıp önüne koyduğumda Ege yüzünü buruşturdu. "İstemiyorum."

"Ama yemelisin," dedim. "Bu aralar bünyeni sağlam tutmak zorundayız. Doktor amcayı duydun, Egehan."

Omuz silkti. "Canım çekmiyor abla."

Dudaklarımı bastırdım birbirine. "Öyle mi?" diye sahte bir hüzünle sorduğumda kapıya yaslanmış Müge bıyık altından gülüyordu. "Oysa bunları yiyip sağlığını korusaydın yarın sana bir sürpriz yapacaktım."

Kaşları kalktı. "Ne sürprizi?"

"Sürprizler söylenmez," diye burnunu sıktım. "Görmek istiyorsan bunu yemen lazım."

Söylenerek onun için soyduğum elma dilimini ağzına attı. "Bu taktiklerini anneme söylememelisin abla. Yoksa midemde meyve ağacı çıkana kadar durmaz."

Güldüğümde o da güldü. İyice tombullaşan yanaklarını izlerken en azından ona iyi baktığım için gururluydum. Zorlukla da olsa tabağındakileri bitirdiğinde bir süre çizgifilm izledik birlikte. Sonra Defne anneye yardım etmek için karşıya geçtik. Bugün Toprak'ın ilk iş günü olduğu için Defne anne masayı donatmıştı. Mesai saati bitmişti. Toprak da birazdan burada olurdu. Ege'yi masaya oturtup yemekleri hazırladığımızda kapı çaldı. Önce Savaş, ardından da diğerleri geldiğinde Burcu teyze beni öperek içeri geçti. Burnumu kırıştırdım. Bir süre sonra yine kapı çaldığında koşarak kapıyı açtım. Toprak yorgunca bana baktı. "Merhaba."

"Hoş geldin," diye gülümsedim. O da gülümseyerek içeri girdiğinde gördüğü kalabalıkla başta şaşırsa sonradan sırıtmaya başladı. Gidip önce annesinin sonra da babasının elini öptüğünde Hazar baba gururla baktı ona. Toprak diğerleriyle de selamlaşıp bir sandalyeye oturduğunda ben de karşısına geçtim. Ege'yi kucağıma alarak hem yemek yiyip hem de ona yedirirken o arada bana neden toplandığımıza dair sorular soruyordu.

Yemek faslı bittiğinde "Nasıldı ilk günün oğlum?" diye sordu babası.

"İyiydi baba," dedi Toprak. "İş arkadaşlarımla tanıştım. Hepsi iyi insanlar."

Barış gülerek geriye yaslandı. "Okullar açılınca aynı muameleyi ben de istiyorum." Herkes bu söylediğine güldü. Barış da daha önce okuduğu liseye atanmıştı. Artık o resmen bir öğretmendi ve yalnızca okulun açılmasını bekliyordu.

"Bence siz ikiniz iş sahibi de olduğunuza göre sizi evlendirmek gerek," dedi Müge. "Ben artık yeğen sevmek istiyorum."

Ege kaşlarını çattı. "Ben sana yetmiyor muyum Müge abla?" diye sorduğunda tüm masa kahkahalara boğulmuştu. Müge durumu toparlamaya çalışırken başımı iki yana salladım.

Yemekten sonra Ege'yi diğerlerinin yanına bırakıp Müge ile bulaşıkları yıkamaya gittim. İşimiz bitince çaylarımızı da alarak salona geçtik. Ben herkesin önüne çay bardaklarını koyarken Toprak'ın çayını verdiğimde heyecanlanmıştım. O ise bunu fark etmemişti bile. Teşekkür ederek çayını aldığında koltuğa geçtim. Ege de benim gibi hissetmiş olacak ki kucağıma geldi. Sanırım en çok da minik kardeşimin kucağıma oturup saçlarını okşamamı istemesini özleyecektim. Toprak ile bir ara göz göze geldik. Bana zoraki bir tebessüm sunarak bakışlarını geçtikten sonra bir daha hiç olduğum tarafa bakmadı. Bu nedensizce beni üzerken kendi kendime sadece yorgun olduğunu söylesem de kalbim acıyla sızlamıştı bir kere.

Gecenin sonunda herkes dağıldığında Ege'yi yatırdım. Yanına uzandığımda "Abla," dedi tatlı sesiyle. "Toprak ağabey ile küstünüz mü?"

"Yoo," dedim. "Onu nereden çıkardın?"

Ege kımıldadı. "Bilmem. Normalde hep seni izlerdi ama bugün sana hiç bakmadı." Ege'nin yakaladığı detayla gülümsedim. Ondan hiçbir şey kaçmıyordu. Her ne kadar Toprak'ın onun sandığı gibi tüm gece beni izlediğini düşünmesem de ses etmedim.

"Bugün işinin ilk günüydü ondan," dedim. "Hem onu bırak şimdi. Sen haftaya okula başlamayacak mıydın?"

Dudağını büktü. "Korkuyorum abla."

"Neyden?"

"Bilmem. Sence nasıl bir yer okul?"

Bir ses çıkardım. "Bence okul iyi arkadaşlar edineceğin eğlenceli bir kurum, Ege." Saçlarını okşadım. "Hem benim kardeşim hiçbir şeyden korkmaz." Gülümsedi.

"Tamam. Korkmayacağım." Bir süre sustu. Sonra "Seni özleyince ne yapacağım peki?" diye sordu. "Sen de gelemez misin benimle?" Gözleri dolmuştu.

"Maalesef gelemem," dedim. "Fakat ne zaman beni özlesen arayabilirsiniz küçük bey. Sizin için her zaman müsait olacağım."

Omuz silkti. "Öyle olmaz ki."

"Benim de okulum var canım." dedim. "Hem istersen gelecek yaz yine gelirsin."

Yutkundu. "O zamana kadar birbirimizi görmeyecek miyiz?"

"Göreceğiz ama sanırım sarılamayacağız." dedim.

"Ben seni ararım ki," dedi. "Keşke bizimle yaşasaydın. Hep yanımda olsaydın."

Gülümsedim. "Derler ki insanlar sevdiklerini kalplerinde taşır." Ege bana baktığında elimi minik kalbinin üstüne koydum. "Eğer beni buranda taşırsan bedenim nerede olursa olsun ben yanındayım demektir, Ege. Aramızda kaç kilometre olduğunun önemi yok, kalplerimiz aynı anda atıyorsa geri kalanlar anlamsızlaşır."

"O zaman kalbimle her konuştuğumda seninle mi konuşmuş olacağım?" diye sordu.

"Tabii ki," dedim. "Kalbinin sesini dinlediğinde beni duymuş olursun."

"Ama o bana masal anlatamaz ki." dedi.

"Doğru," dedim. "Biz de annenden benim yerime akşamları sana masal anlatmasını isteriz. Ne dersin?"

Gözlerini kapattı. Buraya geldiği ilk zamanlarda ailesini çok özlese de zamanla buraya alışmış, ailesine karşı biraz soğumuştu Ege. Bunu fark edebilmiştim ama hiçbir zaman ona müdahale etmemiştim. O benim kardeşimdi ve kararlarını kendisi almalıydı. Üstelik ailesine dönünce bu olay tersine dönecekti ve belki seneye beni hatırlamayacaktı bile. "Tamam," dedi. "O zaman iyi geceler."

"Tatlı rüyalar."

Continue Reading

You'll Also Like

931K 64.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
535K 19.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
479 101 17
Boş bir beyin, tanımadığı insanlar, koştuğu yollar ve daha nicesi... O nasıl mafyanın birisine bulaşmış olabilirdi ki? Peki ya polislerle ne alâkası...
110K 603 57
Tamamlanmış kitapları aramakla zaman kaybetmenize gerek yok. Her kitapsevere uygun çeşit ceşit kitapları burada bulabilirsiniz. NOT: Eğer sizin de ta...