İkinci Tekil

By antided

93.4K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(2.9)-İkinin barışı

1.2K 119 11
By antided

İkinci şanslar, ilk şanslarını harcayanların tesellisi değil, tekrar yaralanmaya hazır yüreklerin cömertliğidir.

*

^ Bahadır Sağlam - Senden geriye

*

İnsanoğlu sabırsız yaratılmıştır. Beklemek, bu yönüyle ele alındığında bizler için oldukça zor bir imtihandır.

Bekliyordum. Kardeşimin başucunda oturmuş Müge'den bir haber bekliyordum. Az önce Toprak, Müge'nin muayenesinin devam ettiğini mesaj atmıştı. Yine de onu evden aldıklarında Eymen'in ve diğerlerinin korku dolu yüzünü bir türlü aklımdan çıkaramıyor, hemen haber almak istiyordum. Beklediğim haber geldiğinde hızla telefonumu aldım.

Müge iyi. Sadece uzun süredir iyi beslenmediği için bünyesi çökmüş. Doktor, yarın taburcu edeceklerini söyledi.

Elimi kalbime bastırarak "Çok şükür." dedim. Müge kısa zamanda benden bir parça olmuştu. Toprak'ın yatağına uzanıp kardeşimi koynuma sakladığımda gözlerimi kapattım. Ona sarıldığımı hissetmiş gibi o da küçük ellerini baba doladığında Ege'yi rahatsız etmeden başını öptüm. "Sana bir şey olsaydı ben ne yapardım bücür?" diye şefkatle sorarken ona bu kadar çabuk alışmış olmak garip geliyordu. Kokusunu soludum. Bugün, onu bulduğumda bana abla demişti. O da bana alışıyordu, bunu görebiliyordum. Gece bir ara uyandı Ege. Kabus gördüğünü söyleyerek bana baktığında ona mutfaktan bir bardak su getirdim. Kardeşim suyunu içtiğinde "Ben yanındayım, bir tanem." dedim. Saçlarını öptüm tekrar. "Uyu hadi." Başını sallayarak bana sokuldu. Anlaşılan o da bugünü zor aşacaktı. Neyse ki Müge'den haberi yoktu.

"Abla," dedi fısıltıyla. "Beni seviyor musun artık?"

Güldüm. Gözlerim dolmuştu. "Seviyorum tabii, yaramaz."

O da güldü. Kardeşim yeniden uykuya dalarken sabaha kadar başında bekledim. Sabaha doğruysa gözlerim benden bağımsız kapandı.

Gözlerimi yeniden araladığımda güneş ışıkları pencereden içeri sızıyordu. Ciğerlerimi Toprak'ın kendine has kokusu doldurmuştu. Ege hala uyuyordu. Başını boynuma saklamış, huzurla nefes alıyordu. Benim de bir elim saçlarındaydı. Diğer elim de bedenine sarılmış, kaybolmamasını ister gibi ona sımsıkı tutunmuştu. Ellerimi çekip gözlerimi ovuşturarak başımı çevirdiğimde Toprak'ı gördüm. Çalışma masasının yanındaki sandalyeye oturmuş sessizce bizi izliyordu. Burasının onun odası olduğunu hatırlayarak "Günaydın." dedim. Ege'yi uyandırmamak için sesimi kısık tutmuştum.

"Günaydın." diye gülümsedi. Telefonumu alıp saate baktım. Öğlene geliyordu.

"Neden uyandırmadın Toprak?" diye sordum. "İşe geç kaldım!"

"Esra'yı arayıp durumu hallettim ben," dedi Toprak. "Rahat ol, İdil." Bunca yoğunluğun içinde beni düşünmesi tebessüm etmeme neden oldu.

"Müge nasıl?"

"İyi," dedi. "Sizin eve götürdük onu." Başımı salladığımda gülümsedi. "Çok tatlı uyuyordunuz."

Utanarak kardeşimin kollarından ayrıldım. Kıpırdanmamla Ege gözlerini açtı. Ona gülümseyerek "Günaydın." dediğimde o da gülümsedi. Onu kaybetme korkusu, kardeşimle ilgili içime gömdüğüm her şeyi açığa çıkarmama neden olmuştu. Hayat kısaydı ve insan her an kaybedebilirdi sevdiklerini. Dün aklıma geldiğinde gülümsememi yüzümden sildim ama kardeşime bakarken toparlanmam çok sürmedi. Ege bir süre etrafına baktı. "Burası neresi?" diye sorduğunda Toprak'ı yeni fark etmişti.

"Toprak ağabeyinin odası, Ege." dedim. "Hadi, koş bakalım banyoya. Elini yüzünü yıka, ben de geliyorum." Başını sallayarak odadan çıktığında ben de üstümü düzelterek kalktım. "Kusura bakma Toprak, uyuyakalmışım."

"Duymamış olayım," dedi Toprak. "Burası senin de evin sayılır, İdil."

Saçımı karıştırarak odadan çıktım. Ben de banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra Toprak çok yorgun olduğunu ve biraz uyuyacağını söyledi. Ona çarşafları değiştirebileceğimi söylesem de Toprak sorun olmadığını söyleyerek odasına çekildi. Ben de kardeşimi alıp karşıya geçtim. Müge'nin kapısı ardına kadar açık odasına yöneldiğimde Ege de kıpır kıpırdı. İçeri girdiğimde gördüğüm manzarayla duraksadım.

Savaş sağ, Barış da sol tarafına geçmişti Müge'nin. Eymen sevgilisinin başucunda otururken ikizler ellerinde iki ayrı tepsiyle kardeşlerinin ağzına bir şeyler sokmaya çalışıyordu. "Savaş ağabey, ne yapıyorsunuz Müge ablaya?" diye sorduğunda Ege, gözleri bize çevrildi. Müge mutlulukla bize baktı.

"İdil, iyi ki geldin. Yalvarırım kurtar beni!"

"Sus sen, Müge." dedi Barış. "Bu tabak bitecek." Zorla ağzını açıp kaşıktaki yemeği ona yedirdiğinde iki hafta önce kardeşlerine rest çeken ikizlerin şimdi ona yemek yedirmeye çalışan bu ikizlerle aynı olup olmadığını merak ettim.

"Geçmiş olsun," dedim gülümseyerek. "Bizi çok korkuttun."

Müge teşekkür ettiğinde Egehan diğerlerine aldırmadan yatağa tırmandı ve Müge'nin kucağına oturdu. "Neden uzanıyorsun?" dediğinde Müge gülümsedi.

"Çünkü hasta oldum, Egehan."

Ege uzanıp yanağını öptü. "Hep onlar seni hasta etti, değil mi?" dedi ve çocuksu masumiyetiyle sordu. "Birini bu kadar üzdükten sonra neden onu bozulan bir oyuncakmış gibi tamir ediyorsunuz?" dedi. "Ben biliyorum, Müge abla çok ağladı. Üzüldüğü için de hasta oldu."

İkizler başını eğdiğinde Müge ve Eymen pişkince sırıttı. "Ama pişman olduk, Ege." dedi Barış. "Hem artık onu üzmeyeceğiz hiç, değil mi Savaş?"

Savaş başını salladı. Kardeşinin saçlarına bir öpücük kondurup ayağa kalktı. "Tabii, ufaklık." Ege'nin saçlarını karıştırdı. "Müge ablana saygı duyacağız artık biz de."

"Peki aldığım kararlara da aynı saygıyı duyacak mısınız ağabey?" dedi Müge. Çenesinin ucuyla Eymen'i gösterdi. Barış kaşlarını çatarak ayağa kalktı.

"Evet, gelelim bu mevzuya." derken Eymen'in yakasından tutarak onu kaldırdı. Eymen ona korkusuzca baktığındaysa göz devirdi. "Bana hiç öyle bakma Eymen Efendi." dedi. "Çocukken köpek havladı diye korkudan ağaca çıktığını biliyorum ben." Gülmemek için öksürdüğümde Eymen ona kötü kötü baktı.

"Sen de bana öyle sert bakma o zaman Barış Efendi," diye onu taklit etti. "Çünkü ben de Müge kolunu kırdı diye iki gün boyunca onun için ağladığını biliyorum."

Müge de kıkırdadığında Barış iç çekti. "Her neyse. Tamam kabul ediyorum çok sert çıkıştım size. Bana yalan söylediğiniz için hala kızgınım da ama Müge benim can parçam. Onun üzülmesi, beni paramparça eder ve bu arada büyümem hiçbir şeyi değiştirmedi Müge. Yine canın acısa yine senin yerine de ağlarım. Dün seni yerde gördüğümde inan bana hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tuttum zaten." Müge ona sevgiyle baktığında Ege tekrar yanıma geldi. Burnunu çekti Barış. "Sizin ilişkinize karışmayacağım artık." derken Eymen'in yüzünde bir sırıtış peydahlandı. Müge'nin de gözlerinin içi parıldıyordu. "Fakat yine de eğer aranızda bir sorun olursa ya da herhangi başka bir şey. Ne olduğu önemli değil ama bir şey varsa bu defa ilk bizimle paylaşacaksınız tamam mı?" Müge yataktan fırlayıp kardeşinin boynuna atladığında gülümsedim. Bu sırada elimde bir el hissettim. Ege, parmaklarımızı kenetledi. Onu kucağıma alarak parmak uçlarını teker teker öptüm. Savaş "Aynen, katılıyorum." diyerek kardeşini kucakladığında Barış da Eymen'e sarılmaya gitmişti. Onlar aralarındaki tüm buzları eritirken Müge sarılma faslı bittiğinde bana baktı.

"İdil, Toprak nerede?"

"Uyuyor." dediğimde Barış gelip beni kolumdan çekti ve aralarına aldı. Kucağımda Ege ile kendimi onlara sarılı vaziyette bulduğumda güldüm. Bu sırada Savaş saçlarımı karıştırdı. "Bu arada İdil, aşkı bu kadar savunman bizi işkillendirmedi değil. Eğer sende de varsa öyle bir şey, söyle de şimdiden bilelim."

Müge bana imayla bakarken kızardım. "Yok öyle bir şey, zevzeklik etmeyin."

Ege bunun üstüne birden bana bir kek daha yapmayı teklif ettiğinde güldüm. Diğerleri de bana katıldı.

Anlaşılan, işler tatlıya bağlanmıştı.

*

"Çıldırmış bir vaşak gibi kaybediyorum.

Artık seni bir çiçek yerine kopartmak istiyorum.

İşte indim sahneden, öpüyorum ağzından.

Büsbütün kaybettim bana dokunmayın sakın.

Bunların düzenine sokayım."

Eymen kafasını sallayarak nakaratı tekrar etti.

Kafedeydik. Grup, bulduğu ilk boş vakitte çalmak için buraya gelmiş ve yine kalabalığı toplamıştı. Müge artık daha iyiydi ve gün geçtikçe daha da iyi olacaktı. Eymen ile ilişkileri de güzel ve seviyeli gidiyordu üstelik. Mutlulukları gözlerinden okunuyordu ve içimdeki ses hiç ayrılmayacaklarını söylüyordu. Gözlerim Toprak'a kaydı. Mikrofonu bu defa o almıştı. Gözleri kapalıydı. Yüzündeki belli belirsiz gülümsemeyle kusursuz görünüyordu.

"Oysa seni sevmem toplumu meşru kılar.

Ve gitmem beni dile indir gel sevgilim."

Gözlerini açtı.

Zaten kırılmış bir kızsın.

Dövülmüş bir av."

Savaş devam etti.

"Büsbütün kaybettim, bana dokunmayın sakın.

Bunların düzenine sokayım."

Barış çaldığı gitara asılırken herkes hayranca onları izliyordu. Ege tezgaha oturmuş, kafasını kafama yaslamıştı. Elindeki kurabiyeyi yerken o da bu işten keyif alıyor gibiydi.

Birkaç hafta önce onu başımdan bir an önce savmak isterken şimdi ondan ayrılacağım gün yaklaştıkça korku kaplıyordu yüreğimi. Bağlanmak böyle bir şey miydi? Kardeşimin uzun saçlarını öptüm öylesine. O da artık bu halime alışmıştı. Bana son üç gündür abla diye sesleniyordu ve bu beni oldukça mutlu ediyordu. Günümün çoğu Egehan ile geçiyordu. Ondan kopmak benim için gerçekten zor olacaktı. Toprak bunu biliyormuş gibi her fırsatta fotoğrafımızı çekiyordu. Çektiğimiz fotoğrafları onunki gibi benim odamın duvarlarına yapıştırmaya başlamıştık. Ege ile unlu olan fotoğrafımızı ise büyütüp çerçeveletmiş ve başucuma koymuştum. Ege burada oldukça mutluydu. Defne anne ile arada konuşuyordum ve o da işlerin iyiye gittiğini duyduğu için epey rahatlamıştı. Müge de depresyonunu sona erdirdiği için rahatça devam ediyorduk. Ailelerin Müge'nin ufak rahatsızlığından haberi yoktu. Müge, bunun olmasını istememişti.

Şarkı bittiğinde alkış sesleri duyuldu. Ege de küçük ellerini çırptığında Toprak yanımıza geldi. Ege'nin yanağına bir öpücük kondurduğunda Ege omzuma yaslandı ve "Abla," dedi ikimizin duyabileceği bir sesle. "Toprak ağabey çok tatlı değil mi?"

Toprak duymadığı için bana anlamsızca baktığında "Öyle," diye güldüm. Kardeşimi kendime çevirip yanağını ısırdım. Egehan kaçışmaya çalışırken canını acıtmadığımı biliyordum. Bu aksine onun hoşuna gidiyordu. Ege buraya geldiğinden beri biraz kilo almış, kendini toparlamıştı. Annesi onu her gördüğünde bu halinden mutlu olduğunu anlıyordum ve bu bana da iyi geliyordu.

Eymen tek başına bir şarkı daha söyleyip gösteriyi bitirdiğinde herkes işine baktı yavaş yavaş. "İdil," dedi Toprak çayını içerken. Diğerleri de masaya oturmuştu. "Diyorum ki işin bitince Mehmet dedelere bir uğrasak mı?"

Durdum. Toprak beni oraya götürdükten sonra birkaç kez daha uğramıştım yanlarına. Mehmet dedeyle başta iyi olmasak da sonradan anlaşmıştık. Hala Toprak ile olduğu kadar yakın değildik belki ama en azından sohbet etmeyi becerebiliyorduk. "İyi olur ama Ege ne olacak?" diye sordum.

"O da gelsin," dedi Barış. "Zararı dokunmaz ki."

Başımı salladım. Ege bana baktı. "Mehmet dede kim?"

Dudağımı ıslatarak kucağımdaki çocuğu indirdim. "Çok tonton bir dede," diye güldüm. "Hem orada bir sürü tonton ihtiyar var. Seni onlarla tanıştırabilirim. Gelmek ister misin?"

Başını salladı. "Olur."

İş çıkışı huzurevine geldiğimizde Ege merakla etrafı inceliyordu. Onu görenler şaşırırken hepsiyle tanıştırdım onları. Mehmet dede yine inmemişti aşağı. Toprak ile birlikte yanına çıktığımızda Ege'yi taşımaktan kollarım ağrısa da ses etmedim. Toprak on üç numaralı odanın kapısını çaldı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde biz de peşinden gittik. Yatağında her zamanki şıklığıyla oturan Mehmet dede bizi gördüğünde boş boş baktı. Gözleri kucağımdaki Ege'ye takıldığında sordu. "Bu çocuk kim? Yoksa sizin çocuğunuzdu da benden mi sakladınız?"

Toprak öksürmeye başlarken ben de kızardım. "Hayır, dede." dedim. "Egehan, benim kardeşim."

"Ee hani terk etmişti sizinkiler seni?" Duyduğum aksi soruyla Mehmet dedenin sağına oturdum. Toprak da soluna geçtiğinde tebessüm ettim. Ona uğruyordum uğramasına ama Ege geldiğinden beri onu ziyaret etmeye hiç fırsatım olmadığı için olaylardan bihaberdi. Ona olayları kısaca özet geçtim. Ege ona dikkatle bakıyordu. Mehmet dede de bir süre ona baktıktan sonra onu ilk kez gözlerinin içi gülerken gördüm. "Adın ne bakayım senin?" dediğinde Ege rahatlamıştı.

"Egehan ama siz isterseniz Ege diyebilirsiniz kısaca." diyerek elini öptüğünde gülümsedim. Mehmet dede onu kucağına çekip onunla oynarken bir süre sonra Toprak ve beni odada boşuna yer kapladığımızı söyleyerek kovdu. Ege onunla kalırken biz şaşkınca aşağı indik. Müge'ler diğerleriyle sohbet ediyordu. Bizi gördüklerinde Eymen sordu.

"Ege nerede?"

Toprak "Hiç sorma," dedi. "Mehmet dede onu görünce bizi postaladı."

Müge kıkırdayarak önündeki kitabı seslice okumayı sürdürürken ben de gülmeye başladım. Gerçekten halimiz komikti. Bir süre oturup biz de birkaç teyzeyle sohbet ettik. Yalnızlıklarını böylelikle tümüyle dindiremesek de azalttığımızı biliyordum. Ortalık Barış'ın sulu şakalarıyla kahkahaya boğulurken biz de Toprak ile gülüyorduk. Aklım Egehan'daydı. O kaybolduğundan beri üzerine fazlasıyla titriyordum. "Abla?" diyen tatlı sesini duyduğumda herkes susmuştu. Arkama baktığımda onun Mehmet dedenin elinden tutarak bize doğru geldiğini gördüm. Şaşkınca ayaklanıp yürümesine yardım etti Toprak. Ege de koşarak gelip kucağıma oturdu. Müge "Yuh," diye mırıldandı. "Bizim yıllardır yapmadığımızı el kadar çocuk iki dakikada başardı."

Savaş kardeşinin kafasına hafifçe vurduğunda Müge ona dil çıkardı. Mehmet dede de diğerlerinin arasına karıştığında Müge bu kez daha istekli okudu kitabı. Gülümsedim.

Biraz daha muhabbet ettikten ve Mehmet dede Ege'ye bağlandıktan sonra diğerleriyle vedalaşarak oradan ayrıldık. Gün bitmişti. Ay yavaşça belli olurken biz anca eve ulaşmıştık. Ege terlediği için üstünü değiştirdim. Müge dün yaptığı yemekleri ısıttığında ben de çayı demleyip dinlenmeye bıraktım. Yemeklerimizi yedikten sonra hepimiz çaylarımızı alarak salona geçtiğimizde Ege de sütünü içiyordu. Bu halimize baktığımda ister istemez huzurla doldum.

Biz gerçekten koca bir aile olmuştuk.

Continue Reading

You'll Also Like

10K 1.7K 38
Kudüs bizim için neyi ifade eder? Kudüs bizim neyimizdir? Kudüs ilk kıblemiz olduğu için mi değerlidir yoksa isra ve miraç mucizesine şahit olduğunda...
5.1K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.
44K 1.4K 130
Hayat onların yollarını bir kere birleştirdimi asla ayırmamaya yemin etmiş gibi.Her seferinde tamamen habersizce karşılaşıp sürekli didişen iki genç...
843K 37.1K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...