İkinci Tekil

By antided

93.3K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(2.6)-İkinin yaramazlığı

1.2K 130 5
By antided

Tanrı aşkı insanın kendisine inancını artırmak için yaratmıştı fakat insan, aşka tapmayı seçmişti.

*

^ Mabel Matiz - Arafta

*

Hepimizin keşkeleri vardır. Bazen yaptıklarımızdan bazen de yapamadıklarımızdan, illa ki pişmanlık duymuşuzdur. Kimi zaman geç kalmışızdır bazı şeylere, kimi zaman da yapmamamız gereken işlere başvurmuş; sonuçlarına acı çeke çeke katlanırken içimizden salmışızdır bu nidayı.

Herkes gibi benim de keşkelerim vardı. Çoğu bana ait değildi ama. Ben, genellikle başkalarının hatalarına kurban giden taraftım. Ailem birlikteliklerini benimle sürdürmeye çalıştığında doğmak benim tercihim olmamıştı mesela. Ama yine de çok kez keşke, demiştim. Keşke doğmasaydım. Sonra biraz büyümüş ve onların ayrılığında ortada kalmıştım. Yine keşke demiştim. Keşke hepsi kabus olsa. Ama değildi. Her şey tepeden tırnağa gerçekti ve ben o gerçeklerin arasında kaybolmuştum. Artık yirmi yaşındaydım ama hala keşkelerim vardı. Belki ileride ailemi reddettiğim için de keşke diyecektim ama en azından hayatımda ilk kez pişmanlığımın sorumluluğu tümüyle bana ait olacaktı. Yanlış da olsa bu benim hür irademle verdiğim ilk büyük kararımdı ve ben geri adım atmayı bu aralar düşünmüyordum. Tüm bunların yanı sıra artık hayatımda minik bir kişi daha vardı ki bu işleri iyice çıkmaza sokuyordu. Çünkü onun doğru seçim olup olmadığını anlamamıştım hala.

Egehan koltukta zıplarken yorgunca "Ege!" dedim. "Yorulmak nedir bilmez misin sen?" Beni umursamadan koltukta zıplamaya devam ederken bir çocuğun sorumluluğunu kimsenin yardımı olmadan almanın saha zor olduğunu yeni yeni kavrıyordum. İki gündür Defne anneye onunla biraz kendimin ilgilenmek istediğini söylemiştim fakat o bana karşı o kadar yaramazdı ki ki günde ortalığı birbirine katmıştı. Daha fazla dayanamayıp onu koltuktan indirmeye gittiğimde Ege elimden kaçıp diğer koltuğa zıpladı. Bu sırada telefonum çaldı. Söylenerek onun çığlık çığlığa zıplamasını bastırmak ister gibi bir elimi kulağıma tıkadım. Diğer elimle telefonu aldığımda Esin Hanımın aradığını görerek derin bir nefes aldım. Ege, annesini özlüyordu ve anlaşılan annesi de oğlunu çok özlüyordu. Her gün mutlaka beni arayıp oğluyla konuşuyordu. İtiraf etmesi zor olsa da üvey annem öz annemden daha anaçtı. Aramayı yanıtladığımda "İdil, merhaba." dedi zarif bir sesle. "Nasılsın?" Yüzümü buruşturdum. Ege çığlık atmayı sürdürürken "Ege mi o?" diye sordu. Sesi mutlu geliyordu. "Çok yaramazlık yapıp seni üzmüyordur umarım." Kocasıyla konuşmak istemediğimi bildiği için daima ilk o açardı telefonu. Buna alışmış olsam da arkadan gelen diğer gülme sesinin o adama ait olduğunu biliyordum.

"Yok canım," dedim çaktırmamaya çalışarak. "Her çocuk gibi işte." Hal hatır faslını uzatmamak için o sorusuna cevap vermedim. "Ben onu çağırayım." Yanına gittiğimde Egehan uslanmaz bir şekilde gülmeye başladı. Halim hoşuna gitmiş olmalıydı. Kulağımda telefonu gördüğünde birden sustu. Gözleri neşeyle parlarken telefonu ona uzattım. "Annen."

Telefonumu hızla kaptı Ege. "Anne, anne!" diye konuştuğunda hemen koltuğa çökmüştü. Şükrederek ortalığı toparladım. İşim bittiğinde Ege'nin de konuşması bitmişti. Kendimi koltuğa bıraktığımda yanıma yaklaşıp telefonu uzattı. Telefonumu aldığımda Ege gitmek yerine tepemde dikilmeyi sürdürdü.

"Söyle," dedim. "Ne istiyorsun?"

Gözlerini masumca irileştirdi ve "İdil," dedi. "Annemle yarın görüntülü konuşabilir miyim?" Sorusu saçma geldi bir an. Bunun için benden izin almasına gerek yoktu. Aklımdan geçenleri okumuş gibi konuştu. "Annem bunun için önce senden izin almam gerektiğini söyledi."

Saçlarını karıştırdım. "Eğer sana hazırladığım yemeği yersen olur." Hevesle başını salladı.

"Tamam."

Güldüm. "O zaman sana da tamam. Yarın onu biz görüntülü ararız."

Sevinçle zıpladı. Gidip onun için hazırladığım çorba ve yemeği önüne koyduğumda hızla bitirdi hepsini.

Bir süre o televizyondan açtığı çizgifilmi izlerken ben de kitap okudum. Sonra sıkılarak bana baktı ve "İdil," dedi. "Benim canım sıkıldı."

"Ee," diye sordum. "Ne yapmak istersin?"

"Bilmiyorum ki." Masumca omuzlarını düşürdüğünde "Kek yapmaya ne dersin?" diye sordum.

"Olur." Beraber mutfağa geçtiğimizde kollarını açtı. Eğilip onu kucağıma alarak tezgaha koyduğumda sessizce etrafa bakındı. Ben de gereken birkaç malzemeyi çıkardım. Unu yanına koyduğumda bir kap çıkardım. İki yumurta da dolaptan alıp birini kırdığımda "Diğerini de ben kırayım mı?" dedi. Başımı salladığımda beceriksizce yumurtayı aldı ve kırmaya çalıştı ama tezgahta parçalanmıştı. Sarıları ortalığa damlarken bana üzgünce baktı. Ona kızmaktansa dolaptan yeni bir yumurta çıkardım. Onu eline tutuşturduğumda ne yaptığıma baktı. Elini tutarak yumurtayı hafifçe tezgahın kenarına vurdum. Ardından yumurtayı kabın üstüne getirip içine düşmesine izin verdim. O beni şaşkınca izlerken un hariç tüm malzemeleri ekledim. Ben kaptakileri karıştırırken onu kontrol etmek için kafamı kaldırdığımda yüzüme bir tutam un serpti. Gözlerim büyürken kirli elini karnına bastırarak gülmeye başladı Ege.

"Demek ablana savaş ilan ediyorsun?" dedim muzipçe. "Sen bilirsin, küçük bey." Aniden ben de bir miktar unu yüzüne fırlattığımda Ege'nin gülüşlerine benimki eşlik ediyordu artık. Buna karşılık o da başka bir kaba koyduğum unu kafamdan boca etti. Öksürerek ona bakarken yüzüm ne haldeyse o kahkaha atmaktan kıpkırmızı olmuştu. Bu sırada kapı çaldı. İnleyerek "Sen bittin." dedim ve onu kucağıma alarak kapıya gittim. Yüzümü yüzüne sürterek unumu ona bulaştırırken saçım bembeyaz olmuştu. Kapıyı zar zor gören gözlerimle açtığımda hala gülüyorduk. Toprak'ı her zamanki gibi boynunda kamerasıyla karşımda bulduğumda şaşkınca ona baktım. O da aynı şaşkınlıkla ikimizi inceledi bir süre. Ardından gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Şey, selam." dediğinde boynundaki kamerayı kaldırdı ve ikimizi çekti. Kucağımda kardeşimle ona poz verdiğimde Ege işaret parmağını yüzüme vurdu. Ardından parmağının ucuna bulaşan unu Toprak'ın burnuna sürttü. Gerçi çekilip içeri girmesi için ona yer verdiğimde Toprak içeriyi süzdü. Ortalık savaş alanından çıkmış gibiydi ve bu beni utandırmıştı ama o hiç oralı olmadı. Ege ile mutfağa geçtiğimizde Toprak da arkamızdan girdi. Yerdeki unlara basmamaya çalışarak temiz bir duvara sırtını yasladığında Ege'yi yine tezgaha oturttum. Tekrar un getirip kaba yeterli miktarda döktüğümde "Toprak ağabey, biz İdil ile kek yapıyoruz." dedi Ege. "Sen de gelsene."

"Bitti işimiz Ege," dedim. Hazırladığım harcı bir tepsiye döküp onu fırına koyduğumda etrafı inceledim. "En azından kek işi." dediğimde Toprak hala gülüyordu. Kardeşime baktığımda onun da siyah saçları bembeyaz olmuştu ve üstünde yumurta izleri vardı. Annesi pamuklara sardığı oğlunu bu halde görse muhtemelen kalpten giderdi. Saçlarımı yere silkerek "Tamam," dedim. "Toprak, biz Ege ile banyo yapmalıyız. Sen keke sahip çık." diyerek kardeşimi indirdim. Beraber banyoya girdiğimizde ellerimi yıkadım. Ege'nin tişört ve pantolonunu çıkardığımda hızla küvete girdi. Onun bu haline gülerek onu temizledim. Ardından şampuanını alıp saçlarını da yıkadığımda gözlerini kapatmıştı. Tatlı yanaklarına bakarak onu duruladım. "İşte, bitti." dediğimde gözlerini açtı. Bir havlu alıp bedenine sardığımda onu odama -daha doğrusu odamıza- götürdüm. O üstünü değiştirirken ben de kirlilerini alıp banyodaki sepete attım. "İdil?" diye seslendiğinde ona baktım. "Ayıcıklı olanı mı yoksa ördekli olanı mı giyeyim?" diye sorarak pijamalarını gösterdiğinde dudağımı büktüm.

"Bence ördeklisini."

Başını sallayarak ayıcıklı kazağını başına geçirdiğinde ona göz devirdim. Bir de bana gıcıklık yaptığımı söylüyordu. Saçlarını iyice kuruttuktan sonra ben de eşyalarımı alarak kısa bir duş aldıktan sonra odamdan çıktığımda ikisini salonda buldum. Ortalık düzelmişti. Kaşlarımı kaldırarak mutfağa girdiğimde burasının da temizlendiğini gördüğümde tebessüm ettim. Toprak keki fırından çıkarmıştı. Tabaklara kek koyup üçer bardak da süt alarak tepsiyi salona götürdüğümde Ege, Toprak'ın kucağına kıvrılmıştı. Ortadaki sehpanın üstüne koydum tepsiyi. Toprak'a bakarak "Teşekkür ederim." dediğimde gülümsedi.

"Lafı bile olmaz."

Keklerimizi yerken arada sohbet ettik Toprak ile. Bana birkaç yere iş başvurusunda bulunduğunu ve sezonun başında büyük olasılıkla bir yerde işe başlayacağını söyledi. Toprak da yirmi üç yaşına girmişti birkaç gün önce ve ona sürpriz yapmak için tatili üç hafta ertelençmişti arkadaşlarımız. Ona bakarken şefkatli gözleri içimi ısıttı. Yutkunarak bakışlarımı kaçırdığımda Ege bana sırıtarak bakıyordu.

Toprak yarım saat sonra kalktığında Ege'yi odaya götürdüm. Yatağa uzandığında ben de yorgunca yanına uzandım. "Toprak ağabeye aşık olduğunu biliyordum." dedi munzurca. Başını bana çevirmişti.

"Çok biliyorsun sen," dedim. "Hem yok öyle bir şey. Sakın onun yanında da böyle şeyler söyleme."

Güldü. "Ona söylemem ama aşıksın işte." Gözlerini kapattı. "Hem bence o da sana aşık."

Duyduğum cümleyle utandım. Gözlerimi kapatırken "Ege!" diye ikaz ettim onu. "Biz onunla arkadaşız. Savaş ağabeyinlere olduğumuz gibi."

"Hayır," diye diretti. "Ben biliyorum. Müge abla Eymen ağabeyi seviyor, sen de Toprak'ı."

Derhal doğruldum. "Hey, sen bunu nereden biliyorsun?"

Gözlerini açmadan konuştu. "Bana masal anlatacağına söz verirsen söylerim."

"Tamam," dedim. "Tamam baş belası. Söz."

"Söz ne?"

"Sana masal anlatacağım," diye dişlerimi bastırarak homurdandım. "Söz veriyorum."

Keyifle "Konuşurlarken duydum," dedi. "Mutfaktayken Eymen ağabey Müge ablaya şey dedi: Diğerlerine sevgili olduğumuzu söyleyelim."

Sinirle ona döndüm. O da bunu hissetmiş ve bana dönmüştü. Masum suratına bakarken tüm sinirim buhar olup uçtu. Parmaklarım şefkatle saçlarına çıktığında yarın minik, yaramaz kardeşimle yine kavga edeceğimizi bilsem de "Bir varmış bir yokmuş," dedim durgunca. "Çok uzak diyarlarda bir prens yaşarmış. Bu prens o kadar yakışıklı, o kadar güzelmiş ki onu gören herkes ona aşık olurmuş." Dudağı kıvrıldığında ona biraz yaklaştım. Başını göğsüme yasladı. Saçlarının üstüne bir buse kondurdum. "Ama bizim prens epey de haylazmış. Hiç yerinde durmaz, sürekli oradan oraya koşturup dururmuş. Günün birinde ülkesinde kıtlık çıkınca bu prens de halkını kurtarmak için atına binip diyar diyar dolaşmaya başlamış. Derken bir büyücüye rastlamış. Büyücü ona demiş ki: Eğer kalbin için doğru kişiyi bulursan ülken kurtulur." Bir süre devamını uydurmak için bekledim.

"Sonra ne olmuş?" dedi Ege uykulu bir sesle. Güldüm. İnatçı çocuk, bu masalı bitirtmeden uyumayacaktı.

"Sonra prens çaresizce ülkesine dönmüş. Çünkü aşkın aranarak bulunacak bir şey olmadığını iyi biliyormuş. Yolda giderken bir fırtına çıkmış ve atı kaybolmuş. Derken yolu ülkesinin fakir köylerinden birine düşmüş. Orada, bir kızı görmüş. Kız çok güzelmiş ama eli yüzü kirli olduğu için prens başta bunu fark edememiş. Kız, prense yardım etmiş, atını iyileştirmiş. Prensin gitme zamanı gelince çok üzülmüş ama bir şey diyememiş. Sonra prens ona aşık olduğunu söylemiş ve kendisiyle saraya gelmesini teklif etmiş."

"Kız ne demiş?"

"Çok mutlu olmuş ve teklifini kabul etmiş," dedim. Nefesleri düzene girmişti ve her an uykuya dalabilirdi Ege. "Beraber saraya gitmişler. Prens ile kız, ihtişamlı bir düğünle evlenmişler. Başta herkes halk açken onların böyle bir düğün yapmasına çok kızmış ama evlendikleri gece birden yağmur yağmış, bitkiler yeşermiş ve halk kıtlığın bittiğini anlamış. Onlar da hayatlarının sonuna kadar çok mutlu yaşamışlar."

Ege'den ses çıkmadığında gülümsedim huzurla. Canını acıtmayacak şekilde minik bedenine sarıldım ben de. Gözlerimi kapatırken ne kadar huysuz olursa olsun kardeşimi sevmeye başladığımı anladım.

Küçük parmakları benim elimi kavradı uyurken. Bunu bilinçsiz yaptığı belliydi zira o ayıkken benimle anca tartışır ve boyundan büyük laflar ederdi. Çenemi yumuşak saçlarına yasladım.

"Tatlı rüyalar, yaramaz kardeşim."

Continue Reading

You'll Also Like

352K 22.7K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
930K 64.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
110K 603 57
Tamamlanmış kitapları aramakla zaman kaybetmenize gerek yok. Her kitapsevere uygun çeşit ceşit kitapları burada bulabilirsiniz. NOT: Eğer sizin de ta...
1.1M 40.6K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!