İkinci Tekil

De antided

93K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... Mais

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(2.5)-İkinin sorumluluğu

1.3K 124 20
De antided

İnanmak ve hayal kırıklığına uğramak birbirini doğuran kısır bir döngüdür yalnızca.

*

^ Ezginin Günlüğü - Eksik bir şey mi var?

*

İki gün sonra ani bir kararla babamı arayıp kardeşimi yanımda istediğimi söyledim. Bu meseleyi çok düşünmüştüm ama aniden kararımı açıklama nedenim biraz daha düşünürsem geçerli sebeplerim olduğu için vazgeçmekten korkmamdı. Bir çocuğa nasıl davranılır biliyordum ama o çocuğun kardeşim olduğunu bile bile, üstelik kabul etmek istemesem de içimde bir yerlerde onun yaşamam gereken hayatı çaldığı gibi uçuk bir fikir büyürken bunu nasıl becerecektim hiçbir fikrim yoktu.

Babam, sevgili üvey annemi ikna ettikten sonra iki hafta içinde sınavlarım bitmiş, okullar kapanmıştı ve ben sokakta elimi tutmuş yürüyen bir çocukla baş başa kalmıştım. Ailesi onu eylülde geri alacaklardı ama o zamana kadar bu ufaklıkla ben uğraşacaktım. Demin onu annesinden teslim aldığımdan beri hiç sez çıkarmamıştım. Esin Hanım havalı bir kadındı ama beni gördüğünde sıcacık tebessüm edip oğlunu bana emanet etmesi onun hakkında geliştirdiğim ön yargılarımı parçalamama vesile olmuştu. O, bana gerçekten böyle kibar davranırken onu terslemek benim içimden gelmezdi. Bunu yapamazdım. Dalgınca ellerimin arasındaki küçük ele indirdim gözlerimi. Onun sesini henüz hiç duymamıştım çünkü ne zaman beni görse kaşlarını çatıp ters ters beni izlemeyi yeğliyordu. Babası onunla konuştuğunu söylese de anlaşılan o da tüm yazı benimle geçirmekten memnun değildi. Apartmana girdiğimizde "Aç mısın?" diye ilk diyaloğumuzu ben başlattım.

"Evet." dedi. Defne annelerin kapısını çaldığımda kapıyı Toprak açtı. Yanımdaki ufaklığa baktığında sırıtarak "Hoş geldiniz." dedi. Ben elimi çocuktan çekip yanından geçerken o da çocukla boyunu eşitlemişti. Arkamda kalmalarını umursamadan ayakkabılarımı çıkarıp mutfağa girdim. Defne teyze masayı küçük beyin şerefine donatmıştı. Beni gördüğünde yanaklarımı öptü sevgiyle. "Hoş geldin kızım."

Hazar baba da alnımı öpüp selam verdiğinde ona tebessüm ettim. Toprak kucağında Egehan ile içeri geldiğinde Defne teyze sevgiyle onu oğlundan aldı. Egehan sevgi gösterisinin ve pohpohlanmanın hoşuna gittiğini belli etmekten çekinmeden yanaklarının öpülmesine izin verirken gözlerimi devirdim. Kapı çaldığında baş belası çocuğu orada bırakıp kapıyı açmaya gittim. Müge "O nerede?" diye heyecanla sorup içeri girdiğinde Savaş ve diğerleri de onu takip etti. Ağzım açık arkalarından bakarken pabucumun şimdiden dama atıldığını hissettim. Kapıyı kapatıp mutfağa döndüğümde Egehan bu defa Savaş'ın kucağındaydı. Eymen de tombul yanaklarını sıkarken sevgili kardeşimle göz göze geldik. Bana pis pis sırıtarak bu defa Barış'ın kucağına girdiğinde homurdanarak "Onu sevmeniz bittiyse yemeğe geçebilir miyiz?" diye sordum. Kendimi sandalyeye attığımda diğerleri de yerleşti. Toprak, küçük çocuğu kucağına alıp ona yemek yedirmeye başladığında "Toprak," dedim. "O kendisi yiyebilir. Allah aşkına onu şimdiden şımartmayın." Yüzümü buruşturarak onu gösterdim. "Zaten yeterince şımarık."

"Sensin o." Egehan'nın verdiği karşılıkla gözlerim büyürken Müge kıkırdadı.

"İdil, yoksa sen kardeşini kıskanıyor musun?"

Ona cevap vermedim. Arkadaşlarım o bücürü ikazlarıma aldırmadan sevmeye devam ederken önümüzdeki bu üç ayın epey zorlu geçeceğini şimdiden anlamıştım.

Yemekten sonra Egehan evin her yerini inceleyip biz sohbet ederken nihayet uyuyakaldığında Toprak onu kucağına alarak bizim daireye getirdi. Onu yatağıma bırakıp başıyla bize veda ederek gittiğinde iç çektim. Anlaşılan onu sevmişti. Gerçi benim kabullenmek istemediğim kardeşim de onu çok sevmişti ve bunu gözüme sokmaktan da geri durmamıştı tüm gün. Yatağımın kenarına oturduğumda masumca uyuyan çocuğa baktım. Valizlerini yarın yollayacaktı babası. Elbiseleriyle uyumasını istemesem de ses etmedim bu yüzden. Elim istemsizce saçlarına dokundu. "Biz seninle nasıl anlaşacağız?" diye sordum fısıltıyla. "Üç ay geçinebileceğimize emin değilim küçük şeytan." Dudağım kıvrıldı. Bana kötü bakışlar atmazken daha şirin duruyordu ve büyüyünce kızları kendine hayran bırakacağı kesindi. İçsel bir tokat attım kendime. Elimi derhal saçlarından çekip yatağımın diğer kenarına uzandım ben de. Bakalım bizi neler bekliyordu?

*

Diğer sabah kapı sesiyle uyandığımda Toprak elinde iki valizle içeri girdi. Müge ve Egehan da salona geldiğinde Toprak ufaklığın saçlarını karıştırarak bunu babamın yolladığını söyleyip kahvaltının da hazır olduğunu ekleyerek yanımızdan ayrıldı. Egehan valizlerini çekiştirmeye çalışırken gözlerimi devirip eşyalarını aldım. "Ee," dedi bana uykulu gözlerle bakarak. "Ben nerede kalacağım?"

Aslında evimiz üç odalıydı ama bir odayı Müge ile çalışma odası yaptığımız için bu ufaklığa yer yoktu. "Koltukta yatarsın." diye omuz silktim.

"Olmaz," dedi. "Çok istiyorsan orada sen yat. Ben uyandığım o odada kalacağım."

Müge atışmamızı dinlerken ellerimi belime koydum. "Sen kendini çok mu akıllı sanıyorsun yer cücesi?" diye sorarken kaşlarımı çattım. "Orası benim odam ve sana kaptırmaya hiç niyetim yok."

O da benim gibi yaptı. "Bana ne! Ben orada kalacağım."

Sabır dilercesine tavana baktım. "Bak, Egehan. Burası senin İstanbul'daki evin değil. Burada senin değil benim isteklerim geçerli ve ben böyle olmasını istiyorum."

Bana bakarken kaşlarını çattı yine. "Sen beni sevmiyorsun." dedi daha çok kendi kendine. "Ama onlar seviyor. Ben Toprak ağabeyle kalmak istiyorum."

Gözlerim büyüdü. "Senin ablan benim ve senin yerin benim yanım."

Omuz silkerek kaçtı. Karşı dairenin açık kapısından içeri girdiğinde dehşete düşmüştüm. Ben bu çocukla nasıl baş edecektim! Müge gülerek "Bakıyorum da ablalığı çabuk kabullendin." dedi. "Geçmiş olsun, İdil."

O söyleyene kadar ona kurduğum cümleyi fark etmemiştim. Gerçekten, ne çabuk sahiplenmiştim o çocuğu? Başımı iki yana salladım ve hem Müge'yi hem de kendimi kandırmak istedim. "Kabullendiğim falan yok Müge, sadece diğerlerine rahatsızlık vermesini istemiyorum hepsi bu." Elimi salladım. "Hadi biz de üstümüzü değiştirip gidelim."

Müge onayladığında odalarımıza dağıldık. Elimi yüzümü yıkayıp bir kot ve tişört giyerek çıktığımda Müge de hazırdı. Beraber karşı daireye gittik. Egehan çoktan masaya kurulmuş, Defne annenin verdiği sütü içiyordu. Elindeki kağıdı gördüğümde yanına giderek "O ne anne?" diye sordum.

"Esin Hanım yollamış," dedi Defne anne. "Egehan'ın beslenme programıymış." Kağıdı elinden alıp okuduğumda gözlerimi devirdim. En pahalı markaların en pahalı ürünleri yazıyordu burada ve Defne anne de anlaşılan o ki buna uymayı düşünüyordu. Hızla kağıdı yırttığımda "Ne yapıyorsun kızım?" diye sordu. Göz ucuyla Egehan'ı kontrol ettim.

"Burada kaldığı sürece ne yiyeceğine annesi karışamaz," derken Toprak da masaya oturmuştu. Hazar amca gazetesini okurken iç çektim. "Biz istesek de onun ailesiyleyken sahip olduğu imkanları ona sunamayız, anne. Ne bulduysa bizim gibi onu yiyecek." Dudağımı ıslattım. Annesi bana numarasını vermişti ve bu yüzden içim rahattı. "Alerjisi olan şeyleri bugün arar öğrenirim ben de, olur biter." Defne anne itiraz etmek istese de izin vermedim. "Lütfen anne." Pes ederek başını salladı. Ona 'anne' diye seslendiğimde hemen bana yeniliyordu. Masaya geçtiğimde Müge'nin karşısına oturdum. Defne anne de oturduğunda kahvaltımızı etmeye başladık sessizce. Toprak arada hemen yanına oturttuğu kardeşimle uğraşıp gülümserken sıcakkanlılığına kendi kendime kızdım. Belki de sorun onun sıcak olması değil benim kardeşime karşı çok soğuk olmamla alakalıydı ama elimde değildi. Ben, babamla olan fotoğraflarınsa bile elimden geldiğince ona bakmamaya çalışırken şimdi birden hayatıma girmesi beni afallatmıştı. O her şeyden önce küçük bir çocuktu ve onu üzmek vicdanımı acıtırdı ama olmuyordu. Ona kötü davranmıyor olsam da iyi de davranamazmışım gibi geliyordu. Belki zamanla aşardım bunu ama şimdilik görünen şuydu ki bizim yıldızlarımız barışmayacaktı onunla.

Günler böyle gelip geçti.

Neredeyse üç haftadır yanımızdaydı Egehan. Benimle birlikte kalıyordu artık. Sandığımdan daha zeki bir çocuk olduğunu birçok kez kanıtlamıştı. Bana karşı o da öfkeliydi ama diğerlerinin yanında öyle sevimli oluyordu ki bazen üzüldüğümü bile söyleyebilirdim. Herkes onun etrafında pervane oluyordu. Egehan ne isterse yapıyorlardı ama ben küçük kardeşime iyice alışmış olsam da aramız bozuk olduğu için sürekli onu uyarmak zorunda kalıyordum. Eh, gerçi o da beni pek kaale almıyordu.

Dün ikizler ve Müge amcalarının yanına, Antalya'ya gitmişti. Eymen de tatilini Ankara'da, halasının evinde geçirmeye karar verdiği için biz bize kalmıştık. Toprak tatile gitmeyeceğini söyleyerek burada kalmıştı. Defne anneler de günlerinin çoğunu Ege ile geçiriyor olduğundan ben de sabahları işe gidiyor, kalan zamanımı da onunka uğraşmakla geçiriyordum. Ege Toprak'a epey alışmıştı ve onunla vakit geçirmekten mutluluk duyuyordu. Ben ise bazen içten içe kıskanıyor olsam da genel itibariyle umursamaz bir profil çiziyordum.

Fakat şimdi, uzun zaman sonra kardeşimle baş başaydık. Müge gittiğinde evin tam takır olduğunu fark ederek üç gün önce aldığım maaşımla markete gelmiştim. Daha doğrusu gelmiştik. Her ne kadar onlar bu işi seve seve yapsa da daha fazla yük olmak istemiyordum Toprak'lara. Markete girdiğimizde Ege etrafa merakla bakıyordu. "Ne o?" diye sordum. "Neden öyle bakıyorsun etrafa?"

Minik eli elimi sımsıkı tutarken "Hiç gitmedim markete," dedi. "Genelde şoförümüz yapardı." Gözleri alışveriş arabasını buldu. "Bu ne?" Şaşkınca ona baktım. Sanırım ona öğretmem gereken bir sürü şey vardı. Arabayı hafif çektiğimde sevinçle "Tekerlekleri var bunun." dedi. Onu kucağıma alıp arabanın içine koyduğumda gözlerini büyüterek bana baktı.

"Bu," dedim gülümseyerek. "Alışveriş arabası. Madem daha önce hiç gelmedin markete, ilk deneyimin güzel olmalı." Onu sürmeye başladığımda elleriyle kenarlara tutundu.

"Bu çok güzel!" Coşkuyla bağırdığında geldiğinden beri ilk kez yanımda mutlu olduğunu gördüm. Gerçi ben de ilk defa onunla normal bir diyalog kuruyordum. Bana baktı. "İdil, gıcık olmadığında fena sayılmazsın."

Yüzümü ekşittim. Bana durmadan ismimle seslenmesi beni deli ediyordu ve o da bunu bildiği için sürekli herkese saygıyla hitap ederken benim ismimi kullanıyordu. "Sen de öyle." dedim göz kırparak. Belki de onunla anlaşmaya çalışmalıydım. Lazım olanları arabanın içine koyarken "İstediğin bir şey var mı?" dedim ona.

"Ne istesem alacak mısın?" diye sordu.

"Param yeterse evet." dedim.

Merakla "İdil," dedi. "Sen fakir misin?" Cevaplamama izin vermeden sürdürdü. "Ama senin baban benim de babam değil mi? Bizim babamız çok zengin." Gözlerime baktı. "Ben anlamıyorum, siz büyükler çok garipsiniz." Dudağını büktü. "Hem ben senden bazen çok korkuyorum biliyor musun? Seni ilk gördüğümde çok korkunçtun."

Arabayı durdurdum. Tamam, onunla iyi değildik ama bunu beklemiyordum. Üstelik minik yaramaz benden hiç de korkuyormuş gibi değildi. Daha çok sinirlerimi zıplatmaktan zevk aldığını hissediyordum. "Bak," dedim. "Bu meseleler çok karışık. Bazen büyükleri ben de anlamıyorum ama sinirlenebiliyoruz işte. Yine de benden korkmana gerek yok, ne kadar sinirlenirsem sinirleneyim sana zarar vermem."

Başını sallayarak oturdu. Ben alışverişe devam ederken süt reyonuna yöneldim. İki kutu sütü aldığımda bana "İdil, ben çikolata istiyorum." dedi. İstediği çikolataları aldığımda bu defa yine ayağa kalkıp etrafına baktı. O bana canının çektiklerini söylerken bezgince acaba benden korkması daha mı iyiydi diye kendimle muhasebe yapıyordum. Sonunda tüm istedikleri bittiğinde aldıklarımızı kasadan geçirdik. O, küçük elleriyle aldıklarnı rastgele poşete koyarken hepsini taşıyamayacağımı biliyordum. Söylenerek telefonumu çıkardım ve Toprak'ı aradım. Aramamı ikinci çalışta yanıtladığında gözüm kardeşimin üstündeydi.

"İdil?" diye Toprak'ın yumuşak sesini işittiğimde kalbim hızlandı. Ne zaman yanımıza gelse önceliği Ege oluyordu Toprak'ın. Bu da ister istemez muhabbetimizi azaltmıştı. Ona kızmıyordum. Gönlündeki büyük sevgiyi paylaşmayı sevmesi yüzünden kimse onu suçlayamazdı. Yalnızca ona baktığımda, ileride harika bir baba olacağını düşünüyordum. Onun hayatına girecek kişi gerçekten çok şanslıydı. Herkes gibi sevdiği insanla bir arada olmak isterdim ben de ama zorlamanın da alemi yoktu. Beni seviyor olması için çok umut etmiştim etmesine fakat kimseyi zorla kendinize aşık edemezdiniz neticede. Bu nedenle ben de her şeyi akışına bırakmıştım. Kaderimizde ne varsa onu yaşayacaktık ve içimden bir ses onun kaderinin ben olmadığımı söylüyordu.

"Toprak," dedim kendimi toplayarak. "Evde misin?"

"Yok," dedi. "Dışardayım, bir şey mi oldu?"

"Aslında," dedim. "Galiba yardımına ihtiyacım var. Alışverişe çıkmıştık Ege ile ama yükümüz epey ağır oldu. Yine de işin varsa ben hallederim."

"Saçmalama," dedi. "Geliyorum hemen. Şu evin oralardaki markette misiniz?"

"Evet."

"O zaman az sonra görüşürüz. Yakınlardayım ben de." Telefonu kapattığında birkaç saniye aval aval baktım ekrana. Ege de poşetlemeyi bırakıp beni izliyordu.

"Sen Toprak ağabeye aşık mısın?" Duyduğum soruyla kaşlarımı çattım.

"Bu da nereden çıktı?" diye yalanlarken kalbim bas bas evet diye bağırıyordu. "Hem sen aşk nedir biliyor musun?"

"Tabii ki," dedi yeniden işine dönerek. Ben de poşetlerden birini alarak eşyaları içine yığdım. Kasiyer kız bize bakarak güldü. "Annem ve babam çok aşık mesela. Annem hep bu aşkın meyvesi olduğumu söyler bana. Ben de ben meyve değil insanım derim." Gülmeye başladım. Sinirim bozulmuştu. Küçücük çocuk beni alt etmekte hiç zorluk çekmiyordu. Güç bela aldıklarımızı dışarı çıkardığımda Toprak da geç olmadan geldi. Yardımlaşarak poşetleri aldığımızda bir elim boşta kalmıştı. Egehan uzanıp elimi tuttuğunda yürümeye başladık üçümüz.

Olmayı becerebilseydik, bizden güzel olurdu.

Continue lendo

Você também vai gostar

1.8M 67.1K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
768K 34.2K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
TAKINTI De 🌙

Ficção Adolescente

1.9M 33.5K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
2.7M 86.5K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı?