İkinci Tekil

By antided

93.4K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.7)-Sıfırın duyguları
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(1.8)-Birin bütünü

1.5K 130 8
By antided

Birine bakmak bedenini izlemek olur yalnızca. Onu gerçekten görmekse ruhunu bulmaktır en başta.

*

^ Nükleer Başlıklı Kız - Beni hatırla

*

Herkesin belirli bir ideali vardır hayatta. Kimi zengin olmak ister, kimi güçlü. Kimi aşık olursa her şeyin üstesinden geleceğine inanır ve kimi de içine düştüğü araf adlı paradoksta her seferinde yeniden kendine, kendiyle kaybolur durur.

Zamanla hayallerin değişebileceğine dair inancım tamdı. Hayaller de tıpkı hayatlarımız gibi değişebiliyordu evet ama her zaman içimizde bir yerlerde ukte olarak kalmaya da devam ediyordu bir şekilde. Bu ukte gün geçtikçe büyüyor ve son anına dek insanın beynini kemiriyordu. Bizeyse sadece pişmanlık kalıyordu. Bizden geriye kalanlar kadar derin ve büyük bir pişmanlık hem de.

Hazar amcayla oturmuş ders çalışıyorduk. Daha doğrusu takıldığım konuyu anlatmasını rica ederek birkaç gün sonra bir akşam soluğu onun yanında almıştım. Başta Toprak'a teselli olsun diye akşamları çalışmayacağımı söylesem de bu halimden oldukça memnundum. Defne teyzenin önümüze koyduğu meyve tabaklarından arada ağzımıza bir şeyler atıyor, daha çok muhabbet eder gibi çalışıyorduk. Oturduğumuz yemek masasında Toprak da bize eşlik ediyordu üstelik. "Bir sorun var mı İdil?" Hazar ama konuyu anlatmayı bitirdiğinde başımı iki yana salladım. Hiç dersine girme imkanım olmasa da onun başarılı bir öğretmen olduğuna emindim.

"Anladım, Hazar amca," diye kitaplarımın ağzını kapattım. "Gerçekten teşekkür ederim."

"Lafı mı olur kızım, ne zaman kafan takılırsa bir şeye bana söyle."

Başımı salladım. Dirseklerini masaya koymuş Toprak "Baba," diye mırıldandı. "Fakat ben anlamadım, onu ne yapacağız?"

Hazar amca güldü. "Sen kendi bölümünle ilgilenirsen bir problem olmaktan çıkar bu oğlum." Toprak omuz silkti.

Mayısın ortalarına gelmiştik ve neredeyse bir aydır Toprak çoğunlukla suratı asık dolanıyordu. Bunun nedenini tabii ki biliyordum. Tezi için planladığı her şey tuzla buz olmuştu. Üstlerine gittikçe işin ucunun sevdiklerine de sıçrayabileceğini o gece anlamış ve son bir buçuk aylık zaman zarfında yeni bir tez yapmaya yönelmişti. Şimdilik o işi askıya alsa da zamanı geldiğinde kaldığı yerden devam edeceğini de net bir şekilde söylemişti yine de. "Sahi," dedim ona bakarak. "Senin mezuniyetin de yaklaşıyor."

Toprak dudaklarını bastırdı birbirine. "Katılmayı düşünmüyorum."

"Ne?" Defne teyze tabiri caizse cırlayarak yanımıza geldi. Kendine bir sandalye çekip oturdu. "Ne demek katılmayı düşünmüyorum, Uygar? Ben tam on altı yıldır bu anı bekliyorum."

Toprak kıkırdadı. "Sadece şaka yapıyordum, anne. Kıyafetlerini bile şimdiden hazırladığını biliyorum."

Defne teyze elini masada duran elimin üstüne koydu. "Tabii ki katılacağım, iki oğlum mezun oluyor haftaya." Bana bakarak gülümsedi. "Darısı diğer oğullarımın ve kızlarımın başına." Defne teyze bana bir anne şefkatiyle baktı birkaç saniye. Ona diğerleri gibi 'anne' diye hitap etmekte zorlanıyordum ve o da kararıma saygı duyuyordu ama ona ne dersem diyeyim kızı gibi olduğumu söylemekten de geri durmuyordu. Uzanıp diğer eliyle bir dilim elma aldı ve bana yedirdi. Toprak da sahte bir kıskançlıkla söylenmeye başladı.

"Aşk olsun anne, hemen de benim pabucum dama atıldı." Defne teyze gülerek bir dilim elmayı da onun ağzına sıkıştırdı. Uzanıp yanaklarını çekmeye başlarken elimle ağzımı kapatarak gülüşümü gizlemeye çalıştım. Gözlerim hızla masanın en ucundaki kamerayı bulduğunda tereddüt etmeden uzanıp onu aldım ve Toprak annesinin elinden kurtulmaya çalışırken bu anı çektim. Fotoğraf çıkıp netleştiğinde gördüğüm kareyle yanımdaki Hazar amca bir kahkaha patlattı. Toprak annesinin elinden kurtulur kurtulmaz ayağa kalktı ve "Onu bana verir misin, İdil?" dedi tatlılıkla. Başımı iki yana sallayarak reddettim. Toprak aniden üstüme koştuğunda mutfaktan kaçarak oturma odasındaki koltukların arkasına gizlendim. O da karşımdaki yerini aldığında "İdil!" dedi yalandan siniriyle. "Bak kızıyorum ama."

Omuz silktim. "Müge ile saatlerce dalga geçmeden vermem. Asla."

Toprak yine bana atıldığında Defne teyze de gülerek mutfaktan çıkmıştı. O oğlunu durdurmaya çalışırken hızla ayakkabılarımı giydim. Toprak annesinin yanağına telaşlı bir öpücük kondurup ayakkabısını giyerek peşimden geldiğinde merdivenleri aceleyle inmeye başladım. Apartmandan çıktığımda hafif esinti içimi huzurla doldursa da arkamdan seslenen Toprak bunu bozmuştu. Sırıtarak ona dil çıkardım ve kaçmayı sürdürdüm. Ben önde Toprak arkamda mahallede dolanırken "İdil seni elime geçirdiğimde canını okuyacağım." dedi.

"Toprak sen karıncayı bile incitemezsin ki." diye koşarken cevapladım.

"Gıdıklarım ben de," dedi mahzun kabullenişiyle. "Bayılana kadar bak."

Güldüm. "Kıyamazsın bana."

Onun da güldüğünü işittim. "Kıyamam sana."

Boğazıma bir yumru yerleşti. Şakasına söylemiştim bu cümleyi ve o da aynı şakayla bana cevap vermişti ama yine de kalbime dokunmuştu sesi. Odaklanarak hızımı artırdım. Toprak da hemen arkamdaydı. Refleksle ona bakıp yine önüme döndüm. Koştuğum her an belime kadar uzamış saçlarım uçuşuyordu.

Müge bu gece ağabeyleriyle yürümeye çıkmıştı. Ben ve Toprak ise dersler yüzünden evde kalmıştık. Açıkçası bazen Savaş'taki rahatlığı anlamıyordum. Adam tıp okuyordu ve bölümü oldukça zordu ama o yine de derslerle pek ilgilenmiyor görünmesine karşın gayet başarılıydı.

Sokağı döndüğümde Müge'lere rastladım. Sevinçle onlara doğru koşarken çığlık atmaya başlamıştım. Eymen'in de aralarında bulunduğu dört kişi olduğumuz yöne baktığında Müge arkamdaki Toprak'ı görür görmez gülmeye başladı. Nefes nefese Barış'ın arkasına geçtim ve "Barış," dedim. "Kurtar beni."

Göğsüm körük gibi inip kalkıyordu. Toprak da nefes nefese karşımıza geçtiğinde "Hayır Barış," diye itiraz etti. "Onu bana ver."

Barış ikiziyle bakıştı. "İdil, ne yaptın sen bu çocuğa?" diye sordu Eymen. "Niye seni kovalıyor?"

"Hiçbir şey!" dedim elimdeki fotoğrafı sırayla onlara gösterirken. "Sadece bunu çektim."

Toprak eliyle alnına vurduğunda Müge kahkaha atmaya başladı. Elini karnına bastırıp elimdeki fotoğrafı alarak daha detaylı incelediğinde gülüşü artmıştı. Diğerleri de ona katıldığında fotoğrafı kapacağını anladığım Toprak'tan önce davrandım. Resmi hızla arka cebime koyarken "İdil," dedi Toprak sakince. "İlk fırsatta seni öldürebilirim."

Masumca dişlerimi gösterdim. Toprak birden bize atıldığında hızla arkamı döndüm ve kaçmayı sürdürdüm. Ayak sesleri artarken caddede artık Eymen ve diğerleri de koşuyordu. Deli gibi koşarak mahallede dolanırken bir yandan gülüyor bir yandan da sürü halinde hareket etmemizin saçmalığını düşünüyordum. Yine de eğlenmek şu an rezil olmaktan daha ön plandaydı. Yanlarından geçtiğimiz insanlar bize şaşkınca bakarken bir ara Müge'nin "Sağlık koşusu yapıyoruz, bakmayın lütfen öyle." diye birini kandırdığını işittim. Gülüşüm artarken dizimde derman kalmamıştı.

Kendimi evin yakınlarındaki parka attığımda yorgunca çimenlerin üzerine yığıldım. Bende derman kalmamıştı. Hemen arkamdaki Toprak "Yakaladım seni." diye yanıma geldiğinde ayağı taşa takıldığı için hemen yanıma düştü. Bacaklarımı uzatarak elimi karnıma bastırdım ve gülüşümü sürdürdüm. Biz gerçekten çıldırmış olmalıydık. Müge ve Savaş da bizim gibi uzandığında Eymen ve Barış da gelmişti. Sıra halinde uzandığımızda gökyüzüne baktım. Ağzım kulaklarıma varıyordu. Hala nefes nefese olduğum gerçeğini saymazsak aslında gayet dinçtim de. Solumda Toprak, sağımda Müge uzanıyordu. Ona döndüğümde o da kızarmış yanaklarına bastırdı elini. "Bence bunu daha sık tekrarlamalıyız." diye kıkırdadığında ben de kıkırdadım.

"Ee," dedim alayla karışık Toprak'a bakarak. "En son beni öldürmeyecek miydin sen?"

Gözlerini kıssa da o da gülüyordu. "Başka bahara bıraktım onu çünkü şu an ben ölmek üzereyim."

Birbirimize baktığımızda kalbime büyük bir korku yerleşti o an. Toprak her zaman korktuğumuz şeyleri çektiğimizi söylese de ben onun ölümünü düşündükçe korkmamak elimde olmuyordu. Bencilceydi belki ama ben onu kaybetmekten korkuyordum. Ölünmesi gerekecekse illa ki ilk ölen de ben olmak isterdim üstelik. "Sen," dedim sonra şakaya vurmaya çalışarak. "Hepimizi gömersin."

İkimiz de tebessüm ettik. Ona bakarken içimi kaplayan mutluluk her gün biraz daha artıyordu. Ona bu kadar bağlanmamalıydım biliyordum. Şu an olmasa da günün birinde hayatına biri girebilirdi ve Toprak ona aşık olduğunda ben üstünde hiçbir hak iddia edemezdim. Çünkü benim kalbimin ona ait olması onunkinin de bana ait olmak zorundalığını beraberinde getirmiyordu. Savaş ayaklandığında kendime gelerek ona baktım. Sırayla hepimize elini uzatıp bizi kaldırdığında o da sırıtıyordu. Toprak da ayaklandığında hafifçe eğilip dizlerine yasladı avcunu. "Beni bu kadar koşturduğuna inanamıyorum hala, İdil." diye söylendiğinde bu kez ben saçlarını karıştırdım. Parmaklarım yumuşak tutamlarına değdiği an tüm vücudumun alev almasından korkmuştum. Toprak geri çekilerek kaçtı ve bana atabileceği en kötü bakışı attı. Yine de Toprak için en kötü bakış, daha önce karşılaştığım insanları hesaba katarsak onların en iyi bakışından bile saha yumuşak olurdu. Sanki bir güç kötülükleri ondan uzaklaştırıyordu.

Savaş'ın talimatıyla hepimiz yan yana ilerlemeye başladığımızda "Doktor Bey," diye seslendi Toprak muzipçe. "Dizlerim ağrıyor, bana yardımcı olabilir misiniz?"

Savaş homurdanarak ona döndü. Gözlerinin altına baktığımda pek uyumadığını anlamıştım ve Müge ağabeyinin uykusuz kaldığında ne kadar aksi olduğunu anlattığından Toprak'tan bir adım uzaklaşmıştım. "Tabii ki olabilirim kardeşim," dedi dişlerinin arasından. "Orası kolay."

"Sahi mi?" Toprak şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. "Nasıl?"

Savaş ona doğru temkinli bir adım attı. "Çok basit," diye elini havada öylesine sallarken aklında bir şeyler olduğunu sezmiştim. "Seni öldüreceğim. Neticede ölüler bir şey hissetmez." Toprak gözleri büyürken kaçmaya çalıştı ama Savaş onu ensesinden yakalamakta zorlanmamıştı. Onunla da ikiziyle ettiği kavgayı etmeye başladığında Toprak elini uzatıp arkadaşının saçlarını çekiştirdi. Savaş ise onun burnunu tutuyor, kolunu ısırmaya çalışıyordu. Tüm gece yeterince gülmemişim gibi yine gülmeye başladığımda birden kendimi yerde, Toprak'ın yanında buldum. Savaş onu bırakıp bu defa beni gıdıklamaya başladı. "Sen niye gülüyorsun, komik mi?" Gülüşüm artarken o da sırıtıyordu. Nihayet yorulup bizi bırakarak kalktığında karnım ağrıyordu gülmekten. Toprak kalkıp elini uzattığında kolundaki ısırık izini görerek doğruldum ben de.

Kolunu ovuşturarak "Bekle sen," dedi arkadaşına. "Fakültene gelip çocukken kendini süperkahraman sanarak balkondan atlamaya çalıştığını söylemezsem ben de Toprak değilim."

Savaş yine üstüne hamle yaptığında Barış araya girdi. "Yeter çocuklar, eve geçelim artık. Ayaklarıma kara sular indi."

Müge de ağabeyine katıldığında Savaş kız kardeşinin diğer tarafına geçti. İkizler Müge'yi her zamanki gibi ortalarına alarak yürümeye başladığında Toprak ve Eymen de beni arasına almıştı.

Evlerimize dağıldığımızda Müge ayakkabısını çıkardı ve "Ne geceydi ama!" diye söylendi. Ardından girip kendimi salondaki koltuklardan birine bıraktım.

"Aynen öyle." Bir süre ikimiz de soluklandık. Sonra aklıma takılan soruyu sormak için en uygun anın bu olduğunu fark ederek "Müge?" diye seslendim. Bana baktı. "Sana bir şey sorabilir miyim? Ama biraz özel bir şey."

Kaşları hafif çatılırken "Bizim aramızda özel mi var?" diye sordu. "Tabii ki sorabilirsin."

"Eymen," dedim hınzır bir sırıtışla. "Aranızda bir şey mi var Eymen ile?"

Gözleri büyüdü. Ben itiraz etmesini beklerken "Bu kadar mı belli ediyorum?" diye sordu. Sonra ne dediğinin farkına vardı. Elini ağzına vurarak "Şey," dedi. "Aramızda bir şey yok ama galiba içimizde bir şeyler var." Ona anlamazca baktığımda açıkladı. "Yani birbirimizi seviyoruz sanırım. Daha doğrusu ben onu seviyorum ama Eymen'in hislerini tam olarak anlatamam. O her şeyi içinde yaşamayı seven bir tip." Güldü. "Onu anlamak için psikoloji okuma kararı vermiştim ama hala anlamıyorum." Bu bölümü gerçekten bu yüzden seçtiğini düşündüğümde dehşete kapıldım. Müge ise rahatça koltuğa yaslandı. Yanakları kızarsa da geri kalan bedeni oldukça normal bir konudan konuşuyormuş gibiydi. Gerçi aşk da anormallik sayılmazdı ama yine de onun çekindiğini anlamıştım. "Öyle işte." dedi.

"Ne zamandan beri onu seviyorsun?" diye sordum merakla.

"Sana ağabeylerimin lisedeki ilk ve son sevgilimi dövdüğünü anlatmıştım ya," dedi. "İşte meğer bizi ispiyonlayan Eymen'miş." Gülerek başını iki yana salladı. "Pis herif." Kızgın görünmeye çalışsa da barda bana aşkını anlatan insanlardan biri gibi kendi kendine sırıtmaya başlamıştı. "Sonra ben bunu tesadüfen öğrendiğimde Eymen ile baya kavga ettim. Sonra bana gerçekten onu sevmediğimi, bu kavgaları sırf olması gerektiği için çıkardığımı söyledi. Uzun süre bunu düşündüm ama sonra ona hak verdim çünkü Okan'ı yani eski sevgilimi gerçekten sevdiğime ben de inanmıyordum. Yalnızca kendimi buna inandırmaya çalışmıştım ve Eymen tek cümlesiyle tüm inancımı yerlebir etmişti." Daldı. "Ona aşık olduğumu o olaydan yalnızca birkaç gün sonra anladım ben de. Sonrası malum işte, ağabeylerim sağolsun erkek sinek bile yaklaşamadı bana. Ama tabii Eymen Bey baya çapkındı, kızların gözdelerindendi." Yanağımın içini dişledim. Anlaşılan bu durum onun canını vaktiyle epey sıkmıştı ki mevzusu açıldığında bile sinirlendiğini görebiliyordum. "Üniversiteye gittiklerinde artık rahattım gerçi ama bu defa ben kimseyi istemedim hayatımda. Garip bir his. Nasıl açıklanır emin değilim ama insan kalbine birini koyduğunda hayatında ondan başkasına yer vermek istemiyor. O zaman da aşkın en kısa tarifi sadakat oluyor."

"Peki," dedim. "Onun sana karşı hisleri olduğunu neresen biliyorsun? Daha doğrusu ben bakışlarından bunu anladım ama sen nasıl ihtimal veriyorsun?"

Müge alık alık güldü. Koltuktaki oturuşunu değiştirdi. "Lisedeki mezuniyet gecesinde bana ağabeylerimin hiç memnun olmayacağı bir şey yaptığını söylemişti."

Kaşlarım kalktı. "Yani ilanı aşk mı etti?"

"Hayır, hayır." dedi telaşla. "Sadece seven insan karşılık alıp almadığını bir şekilde hissediyor İdil. Eymen'in lise dönemlerindeki çapkınlığı her defasında canımı yakardı. Yanında birini gördükçe gizli gizli ağlardım. Ergenlik dönemim olduğu için ağabeylerim üstüme gelmezlerdi ama Toprak anlamıştı." İç çekti. "Başta onun ağabeylerime söyleyeceğini düşünsem de o hep arkamda oldu. O üniversiteye gitse de her gün konuşuyorduk ve her telefon görüşmemizde muhakkak bana kalbimi doğru kişiye emanet ettiğimi söylüyordu. Sonra ne olduysa üniversitede Eymen duruldu, bir daha ne hayatında biri oldu ne de aklında. Ben de onların okulunu tercih ettiğimde bazı davranışlarının değiştiğini ve beni kıskandığını o zaman anladım. İkimiz de büyümüştük ve bilirsin arada engeller olsa da insan sevgisinin büyüklüğü kadardır. En azından benim hayattan çıkardığım ders bu."

Dudağımı büktüm. "Yani ondan vazgeçip yoluna bakmayı hiç denemedin mi Müge? Belki karşına daha iyileri çıkardı?"

"Denemedim," diye mırıldandı. "İnsan birini sevdiyse bir kere niye başkalarını da kendi düştüğü çukura düşürsün ki? Ben o hatayı lisede yaptım, Okan'ı üzmediysem hatta ayrıldıktan bir hafta sonra yeni birini bulduysa da bu vicdan azabı çektiğim gerçeğini değiştirmedi. Hem Goethe'nin dediği gibi İdil: 'İnsan hayatı boyunca birini sever. Öncekiler ve sonrakiler birer arayış, kaçış veya aldanıştır.' Neden kendimi aldatayım ki?"

Öyleyse Toprak hayatım boyunca sol yanımda olacaktı. Müge insanın sevdiği kadar sevilip sevilmeyeceğini hissettiğini söylese de ben Toprak'ın duygularından hiçbir zaman emin olamazdım. O herkese karşı öyle naif ve iyiydi ki sevgi dolu yüreğinin kim için attığını anlamak zor olurdu. "Peki," dedi Müge beni saldığım fikir aleminden çekip alarak. "Ben sana bir soru sorabilir miyim?" Onu onayladığımda bağdaş yaparak oturdu ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Sen bizim Toprak'ı seviyor musun?" Duyduğum soruyla kızarmaya başladım. Dudaklarımı aralayıp reddetmek istesem de bunu becerememiştim. Müge aniden zıplamaya başladı. "Biliyordum be! İtiraz edemediğine göre sen de onu seviyorsun!"

Gözlerimi kaçırdım. Müge bana sırrını anlatacak kadar güveniyordu ve ben de ona güveniyordum. Bu yüzden ondan bunu saklamayacaktım. "Yani," dedim zemini izleyerek. "Öyle galiba." Bakışlarını üstümde hissettiğimde kafamı kaldırdım. "Tamam," dedim pes ederek. "Kesinlikle öyle, Müge ama ben onun beni o anlamda sevdiğini hissetmiyorum. Bu yüzden de duygularımı içime gömmeyi yeğliyorum."

"Bu da ne demek!" diye karşı çıktı. "Senden iyisini mi bulacakmış Toprak Bey? Bence o da seni seviyor ama utangaçtır biraz yüzden itiraf edemiyordur." Saçını arkaya savurdu. "Sana nasıl baktığını görmüyor musun hem? Baktıkça içi gidiyor sanki."

Yutkundum. Kendimi ümitlendirmeyecektim. "Öyleyse bile en iyisi zamana bırakmak."

Müge konuşmak istese de yüzümün aldığı şekli görerek bundan caydı. "Tamam o zaman bu konuyu kapatıp uyuyalım, şimdilik. Bu arada bu pazar günü benimlesin." Ayağa kalkıp heyecanla el çırptı. "İki ağabeyimin mezuniyeti olduğuna ve sen de geleceğine göre harika kıyafetler almalıyız!"

Müge'yi aksini isteyecek hiçbir söylemin etkilemeyeceğini, onu ikna etsem de Defne teyzenin zoruyla bir şekilde kendimi orada bulacağımı bildiğimden çaresizce boynumu eğdim.

Çok işim vardı.

Continue Reading

You'll Also Like

210K 12.9K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
843K 37.1K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
3K 626 24
Bir kadın vardı sadece kendi mutluluğunun kaynağını ailesi ve arkadaşlarına adayan... Bir adam vardı hayatına sadece vatanına adayan... Kadın ürkek v...
5.1K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.