İkinci Tekil

By antided

93.3K 7.8K 1.2K

İdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonr... More

(0.0)
(0.1)-Sıfırın başlangıcı
(0.2)-Sıfırın yalnızlığı
(0.3)-Sıfırın inancı
(0.4)-Sıfırın tutkusu
(0.5)-Sıfırın bir'i
(0.6)-Sıfırın geçmişi
(0.8)- Sıfırın kararı
(0.9)-Sıfırın hikayesi
(1.0)- Bir'in gerçek başlangıcı
(1.1)-Bir'in özgürlüğü
(1.2)-Birin ikisi
(1.3)-Birin aşkı
(1.4)-Birin rolü
(1.5)-Birin tekili
(1.6)-Birin inançları
(1.7)-Birin anıları
(1.8)-Birin bütünü
(1.9)-Birin imtihanı
(2.0)-İkinin ilkleri
(2.1)-İkinin kırılma noktası
(2.2)-İkinin kalıpları
(2.3)-İkinin yüzleşmesi
(2.4)-İkinin hüzün senfonisi
(2.5)-İkinin sorumluluğu
(2.6)-İkinin yaramazlığı
(2.7)- İkinin tesadüfü
(2.8)- İkinin bağları
(2.9)-İkinin barışı
(3.0)- Üçün hazin kırgınlığı
(3.1)-Üçün ilk adımları
(3.2)-Üçün zamanı
(3.3)-Üçün aşka selamı
(3.4)-Üçün gönlünün uçurtmaları
(3.5)-Üçün tattığı yabancı hisler
(3.6)- Üçün hayalleri ve tebessümü
(3.7)-Üçün şoku
(3.8)-Üçün aşamaları
(3.9)-Üçün unutulmazı
(4.0)-Dördün vedası
(4.1)-Dördün yası
(4.2)-Dördün kırık hüznü
(4.3)-Dördün intikamının ilk adımı
(4.4)-Dördün çizgisi
(4.5)-Dördün denkliği
(4.6)-Dördün kusursuzluğu
(4.7)-Dördün yetenekli oyunu
(4.8)-Dördün acıyla imtihanı
(4.9)-Dördün buruk tebessümü
(5.0)-Beşin af dileği
(5.1)-Beşin sevgisi
(5.2)-Beşin adalet arayışı
(5.3)-Beşin kaosu
(5.4)-Beşin konuşmaları
(5.5)-Beşin serzenişi
(5.6)-Beşin içsel arayışı
(5.7)-Beşin tezgahı
(5.8)-Beşin hazin finali
(5.9)-Beşin vurgunu
(6.0)Ek/Özel Bölüm

(0.7)-Sıfırın duyguları

2K 160 15
By antided

Bazen insan bedeni bardak boşalırcasına yağan bir yağmurun altındayken bile ruhundaki çölde kaybolur.

*

^ Chord Overstreet - Hold on

*

Sabahın altısında kalktığımda gelen seslerle kaşlarım havalandı. Üstümdeki pikeyi kenara itip muhtemelen Toprak'ın annesine ait olan kıyafetlerimi düzelterek tereddütle de olsa odadan çıktım. Dün mutfağın olduğu yeri Defne teyzeye sofrayı kaldırmasına yardım ederken hatırladığım için adımlarımı oraya yönelttim. Kapı pervazına yaslandığımda Defne teyze, bir şarkı mırıldanarak kahvaltıyı hazırlıyordu. Gözlerimi irileştirdim. Bu ailede erken kalkmak adetten olmalıydı. "Günaydın, Defne teyze." dedim tebessümle. Sesimi duyduğunda bana baktı ve gülümsedi o da.

"Günaydın, İdil. Seni ben mi uyandırdım?"

Başımı salladım. "Evet ama erken kalkarım zaten, sorun değil." Ona doğru ilerledim. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

"Sen dinlenmene bak lütfen, ben hallederim."

"Yeterince dinlendim dün, ben gayet iyiyim." dedim inatla. O çalışırken boş boş duramazdım.

"Peki," diyip düşünmek için kendine birkaç saniye tanıdı. Ardından "Öyleyse sen çay demle," dedi munzurca. "Uygar senin çaylarına bayılıyor ne de olsa." Sesindeki iğneleri fark ettiğimde utanarak başımı salladım. Ben çayı demlerken Defne teyze de omleti hazırlıyordu. "Uygar yemek yemeye bayılır." dedi laf olsun diye. "Çay içmeye de öyle." Güldü. "Oburun teki."

Ben de güldüm. "Fazla enerji dolu," diye kendimce yorumlarken dolaptaki kahvaltılıkları çıkardım. "Onun gibi her daim mutlu olmak isterdim."

"Mutluluk bazen maskedir, kızım." dedi Defne teyze de omleti tamamladığında. "Herkesin içinde bir acı yatar, sadece bazıları göstermek istemez." Neden böyle bir cümle kurduğunu anlamasam da irdelemedim. Yüzü düşmüştü. Çabucak gülümsemesini geri kazandığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Ona teşekkür etmek istiyordum ama bunu sadece kelimelere dökebilmek canımı sıkıyordu.

"Defne teyze," dedim durgunca. "Ben gerçekten size çok minnettarım." Defne teyze bana dönerek tezgaha yaslandı. "Bana bir anne şefkatiyle yaklaştınız, üstelik beni tanımadığınız halde." Gözlerim indi.

"Ben de senin bir annen sayılırım bundan böyle," dedi Defne teyze. Yanım gelip elini omzuma koymuştu. "Bana böyle hitap etmek istersen de çekince duyma. Toprak'ın tüm arkadaşları öyle der. Tanışmak kısmını da atlattık sanıyordum. Kalbinin güzelliğini hissediyorum kızım, bedenlerimiz yabancı olsa da kalbimiz yakınsa geri kalan şeyler önemsiz birer detaydan ibarettir."

Ona en içten duygularımla gülümsedim. O da bana gülümsediğinde kafamı çevirdim ve kapı pervazına yaslanmış bizi izleyen Toprak'ı gördüm. Göz göze geldiğimizde "Günaydın." dedi. Bakışları her zamanki gibi ışıl ışıldı. Yanımıza gelip annesini öptü. "Döktürmüşsün yine anne," diyerek tabaktaki krepleri gösterdi. "Neyse ki hepsini yiyebilecek kadar acıkmıştım ben de." Annesi omzunu dürttü ve konuştu.

"Yılışma, Uygar. Onlar misafirimiz için."

Toprak homurdandığında gülerek sofrayı kurmaya devam ettim. Toprak işe el atıp çayları doldurduğunda Hazar amca da masaya gelmişti. Hep beraber oturduğumuzda Toprak hızla önündekileri yemeye başladı. Anlaşılan yemek yediğinde gözü kimseyi görmüyordu. Ben de önümdekileti zorlukla bitirdiğimde Defne teyzeye sofrayı kaldırmasında da yardım ettim. Toprak ile beraber çıktığımızda bana veda ederek ters yöne gitti. İç geçirerek kafeye yönelip iki gündür aksattığım işin başına geçtim.

Çok geçmeden ayak sesleri duyduğumda kapıya baktım. Önde Toprak ve arkasında dört kişi, birlikte buraya gelmişti. Dün bana şaka yapmadığını anlayarak dehşete düştüğümde demin ayrılmamışız gibi sırıtarak bir masaya geçti. Arkadaşları da yanına gittiğinde ne yapacağımı bilemeyerek birkaç saniye durdum. Sonra yanlarına gittim. "Hoş geldiniz," diye resmiyetle konuştuğumda bir kız aniden kalktı ve karşıma dikildi. Bana atabileceği en garipseyici bakışları atarken hiçbir şey anlamamıştım. Ardından kız birden gülümsemeye başladı. "Sen gerçekten çok güzelsin." Şaşkınca ona baktım. O ise daha çok bana hayran olmuş gibiydi. Karşımdaki genç kız, benim yaşlarımdaydı. Uzun kahverengi saçları, kusursuza yakın bir fiziği ve ela gözleri vardı. Bana güzel derken kendi güzelliğini unutmuş olmalıydı. Toprak halime acımış olacak ki "Müge, kızı korkutuyorsun." diye müdahale etti. Adının Müge olduğunu öğrendiğim kız güldü ve başını iki yana salladı. Gülüşü, gamzesini ortaya çıkarmıştı.

Gözlerim masadaki diğer üçlüye takıldı. Üçü de erkekti ve anladığım kadarıyla Toprak ile yaşıttılar. Biri sarışındı, yüz hatları oldukça keskindi ve bakışları da bundan nasibini almıştı. Diğer çocuk kahve gözlü, şirin bir gençti ve bakışları samimiydi. Üçüncüsüyse otuz iki dişini gösterecek şekilde gülerek bana bakıyordu ve sarışın çocuğun ikiziydi. Bir suratta iki farklı şekil can bulmuşken Toprak kolumdan çekerek beni oturttu. Müge de yerine geçtiğinde "Tanıştırayım, İdil." dedi Toprak. "Bu güzellik, Müge. Benim çocukluktan beri baş belam." Sırıttı ve sevimli genci gösterdi. "Eymen, bir numaralı oyun arkadaşım." Elleri bu kez ikizlerin arasında gezindi. "Savaş ve Barış, Müge'nin ağabeyleri." Memnun olduğuma dair birkaç mırıltıyı dudaklarımın arasından serbest bıraktım. "Ve İdil," dedi bu kez beni göstererek. "Zaten bahsetmiştim."

El sıkıştık. Hepsi iyi gençlere benziyordu. Toprak, bana arkadaşlarından daha detaylı bahsetmeye başlarken onu izledim. Anlattığına göre Savaş -bu keskin bakışlı olandı- Barış ile pek anlaşamazdı. Kız kardeşleri Müge tek ortak noktalarıydı ki bunu da ona bir bakışlarında belli etmişlerdi. Eymen ise kendi halinde biriydi ve beşi de küçük yaşlardan beri aynı mahalledeydi. Buna şaşırmıştım çünkü aynı mahallede olmakka kalmayıp üstelik aynı apartmanda yaşıyorlardı ve onları hiç görmemiştim. Anlaşılan Defne teyze birden tedirgin olmamı istememişti. Ne kadar duyarlıydı!

"Savaş, tıp okuyor." dedi Toprak. "Dördüncü sınıf." Bunu beklemiyordum. "Barış da tarih öğretmeni. Bu son senesi." Barış kendisinden bahsedildiğinde tebessüm etti. Kardeşiyse boş bakıyordu. "Müge senin yaşında, psikoloji okuyor. Eymen de konservatuara gidiyor. Harika bir sesi vardır."

"Diyene de bakın," dedi Eymen. "Biliyor musun İdil, lisede bir müzik grubumuz vardı ve Toprak da grubun gitaristiydi." Bakışları bir an kararsa da saniyelik bir olaydı. "Herkes ona bayılırdı. Savaş ve Barış, bateri çalmakta ustaydı." Burun kemerini sıktı. "Ama Müge'nin sesi berbattır, hiçbir müzik aleti de çalamaz." Diğerleri gülmeye başladığında Müge ona dil çıkardı.

"Bakma onlara, İdil. Aslında benim sesim çok güzel ama onlar bu hazinenin kıymetini bilmiyorlar." Gülüşler arttığında onlarında arkadaşları Toprak gibi olduğunu idrak etmem zaman almamıştı. Gerçekten, bu adam mıknatıs gibi belayla birlikte güzel insanları da çekiyordu hayatına.

Kendi aralarında şakalaşmaya başladıklarında demlediğim çayı ikram etmek için kalktım. Toprak da arkamdan geldi. "Nasıl?" dedi. "Sevdin mi bizim çocukları?"

"İyi insanlara benziyorlar," dedim. "Hayatındakilerin hepsi öyle." Güldüm. "Bu da senin fizik kurallarını çürütüyor çünkü sen de öylesin. Demek ki her zaman zıt kutuplar çekmez birbirini."

Omuz silkti. "Bizi çekti ama. İstisnalar kaideyi bozmuyor."

Bana yardım ederek çayları götürdüğümde Savaş yüzünü buruşturdu. "Ne zaman vazgeçeceksin, bu çay sevdandan?"

Toprak otururken "Bana onu unutturacak esaslı bir sevda geldiğinde." dedi.

Müge pişkince güldü. "Çok yakında, desene."

Toprak ve ben, anlamsız bir bakışma yaşadık. Müge'nin imalı cümlesini anlaşılan ikimiz de kavrayamamıştık. Onun hakkında öğrendiklerime her gün bir yenisi ekleniyordu. Belki de hayatında bir kız vardı ve Müge bunu kastediyordu. Bilemezdim. Toprak, gözlerini kaçırarak bakışmamıza son verdiğinde Esra'nın gelmesiyle ayağa kalktım. Esra beni gördüğünde sevinçle boynuma atladı. "İyileşmişsin, İdil. İki gün gelmeyince senin için o kadar endişelendim ki! Aramalarıma da yanıt vermediğinde bir şey oldu sandım." Gülümsedi. "Neyse ki Toprak buraya gelip bana haber verdi. Yoksa polise gidecektim." Toprak'a baktığımda dudaklarını ısırdı.

"Patron, çok kızdı mı?" dedim Esra'ya.

"Biraz," dedi. "Fakat Toprak onunla da konuşup onu ikna etti." Tüm bunları ne zaman yaptığını anlamamıştım. Ona şükran dolu bakışlar attım. Toprak, Esra'yı da arkadaşlarıyla tanıştırdığında müşteriler yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. İki yaşlı kadın bir masaya geçtiğinde hemen siparişlerini aldım. Diğerlerinin gözünün üstümde olduğunu biliyordum ve bu beni sebepsiz yere geriyordu. Sessiz sakin hayatıma bir anda bu kadar insanın girmesi, beni afallatıyordu.

Toprak dersi olduğu için kalktığında diğerleri de bana veda ederek kafeden ayrıldı. Bu arada Müge ile de telefon numaralarımızı almıştık.

Kafeden birkaç saat sonra çıktığımda bana ters ters baksa da hiçbir şey söylemeyen Fatih Beyi düşünerek okula geçtim. İki gündür takip edemediğim derslerime yetişmeye çalışırken zaman çabuk geçiyordu.

Günlerden perşembeydi. Haftaiçi olduğu için epey kalabalıktı sokaklar. Gençler havaya aldırmadan akın akın dolaşıyordu ortalıkta. Bara gittiğimde beni gören Anıl ağabey dibimde bitti. "Nerelerdesin sen, kızım!" diye telaşla sorarken saçımı acıtmayacak şekilde çekti. Ufuk da sol tarafıma geçtiğinde "Hastaydım, ağabey." dedim. "Gelmediğim günler için, üzgünüm."

"Saçmalama," dedi Ufuk. "Senden kıymetli mi, cadı?" Ona tebessüm ettim. Bana bir ağabey gibi davranıyordu o da. Biraz lafladıktan sonra işimin başına geçtiğimde Anıl ağabey de işi çıktığı için buradan ayrılmıştı. İki gündür tembelleşmiş bedenim alıştığı huzuru arıyordu. "Ne iş?" Ufuk bana birden bu soruyu yönelttiğinde anlamsızca ona baktım.

"Ne, ne iş?"

"Şu çocuk," dedi bardakları silerken. "Toprak."

"Buraya da mı geldi?" dedim şaşkınca. İşte bunu gerçekten tahmin etmemiştim. Ufuk güldü.

"Evet, gelip patrona senin hasta olduğunu söyledi. Özgür Beyi bilirsin, seni sever ama iki gün ortalıkta görünmeyince seni kovacağını söylemeye başlamıştı. Sonra da seninki geldi."

"Benimki değil o," diye ben de ona yardım etmeye başladım. Burası nezih bir mekandı ve her ipini koparan içeri alınmazdı. Yine de bu, böyle bir yerin Toprak'a yakışmadığını düşünmeme engel değildi. İkinci kez, bu mekanları sevmediği halde bu defa benim için gelmişti buraya ve bu pna olan borçlarımı artırıyordu. İçimdeki şeytan, usulca sordu.

Gururunu daha ne kadar ezdirebilirdin ki?

Kendi kendimi azarladım. Bu, onur kırıcı bir davranış değildi ki. Sadece bana yardımcı olmak istemişti ve bunu benden habersiz yapsa da sayesinde işimi kaybetmemiştim. Eskiden olsa böyle düşünmezdim belki ama kısa zamanda Toprak, bana bunu hissettirmişti. Nedense ona her baktığımda ne olursa olsun gururumu incitecek bir şey yapmayacağına emin oluyordum. O, gerçekten iyi bir arkadaştı. "Sadece bir arkadaş." diye fikrimi beyan ettiğimde Ufuk bana göz ucuyla baktı.

"Zeka seviyeni kontrol etmelisin, İdil." dedi. "Bulmuşsun gül gibi çocuğu, arkadaşlık mı kuracaksın?"

Güldüm. "Çok beğendiysen sana ayarlayayım," diye konuyu geçiştirdiğimde bunu anlasa da o da ayak uydurdu.

"Hadi oradan, geveze."

Mekan gittikçe kalabalıklaştığından daha fazla konuşma fırsatı bulamadık. Sabaha doğru, yorgunca eşyalarımı aldım. Ufuk biraz erken çıkmıştı. Çıkışa yönelirken şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. Sabahın bilmem kaçında gidip Toprak'ın kapısını çalarak yüzsüzce onları rahatsız edemezdim ama o pansiyona gitmekten de korkuyordum. İç çektim. Korkunun ecele faydası yoktu neticede. En iyisi, oraya dönmekti. Hem zaten eşyalarım da oradaydı. Bu birkaç geceyi atlatırsam pazar günü kendime başka bir pansiyon bulabilirdim hem. Evet, kesinlikle böyle yapacaktım. Hafifçe öksürerek dışarı çıktığımda karşımda gördüğüm Toprak ile şaşırdım.

Ellerini kot ceketinin cebine koymuş, dizlerini titretiyordu. Kafasına geçirdiği siyah bere sokak lambasının altındaki bedenini öyle şirin göstermişti ki yanaklarını çekme arzusuyla dolup taştım. Burada, bu saatte ne arıyordu? Beni gördüğünde gülümseyerek yanıma geldi ve "Ben de seni bekliyordum," dedi. "Biraz daha çıkmazsan içeri girip patronuna sataşmayı planlıyordum."

"Ne arıyorsun burada?" dedim.

"Seni," dedi. "İşten çıkınca ne yapacağını bilemeyeceğini ve yine o pansiyona döneceğini söyledi içimden bir ses." Beni bu kadar iyi tanıması garipti. "Hadi," dedi sessizliğimi bölerek. "Gidelim."

Yürümeye başladık. Evlerinin olduğu apartmana girdiğimizde sessizce anahtarı deliğe soktu. Kapıyı açıp içeri girdiğinde kimse uyanmamıştı. "Bu işte ustalaşmış gibisin," diye fısıldadım. "Nesin sen, bir ajan mı?"

"Hayır," dedi. "Çocukluğumdan beri, bizimkilerle buluşmak için böyle kaçardım. Alışkanlık işte." Eğilip ayakkabılarını çıkardı. Beresini de portmantonun üstüne koyduğunda ben de içeri girmiştim. "Hem, tezimi hazırladığım için bu saatlerde ailem beni mışıl mışıl uyuyor sanarken benim kimlerden kaçtığımı unutma."

Bu konu kaynamıştı. Fakat en kısa sürede Toprak ile oturup onun bana yaptığı iyiliklere karşılık bir şeyler planlamayı kafama not ettim. O, beni beklediği için uykusuz kalmıştı ve şimdi ikimizin de yapması gereken yalnızca uyumaktı.

Odalara dağıldığımızda üstümü annesinin pijamalarıyla değiştirdim ve yarın pansiyona uğrayıp bavulumdan birkaç parça bir şey almayı kendime hatırlattım. Bu, böyle olmazdı. Yatağa geçtiğimde başımı yastığa koydum ve onun Toprak gibi koktuğunu fark ettim. Gözlerim huzurla kapanırken karşıma çıktığı için, uzun zamandır yolumun düşmediği Tanrıya minnettardım.

Continue Reading

You'll Also Like

25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
5.1K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.
3.3K 106 1
Tiktok videosu çeken ve aynı zamanda emekli bir albayın kızı olan Birce'nin yine bir gün tiktok videosu olarak abimin arkadaşına yazıyorum akımına gö...
10K 1.7K 38
Kudüs bizim için neyi ifade eder? Kudüs bizim neyimizdir? Kudüs ilk kıblemiz olduğu için mi değerlidir yoksa isra ve miraç mucizesine şahit olduğunda...