one step closer

By GoddessHerondale

21.7K 2K 2.9K

louis asi bir özgürlükler prensi ve aşk nedir bilmiyor; harry ise ona bunu öğretmekte kararlı (zor yollarla b... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5: final

0.9

1.3K 139 153
By GoddessHerondale

bölüm sınırı +60 oy

hepinizi seviyorum nolur bana bölüm için küfür etmeyin (allahtan efso larry yerleri yazdım yoksa linç yiyordum)

Tatlı yaratık.

Karyolaya altın harflerle kazınan bu yazıya bakarken belimdeki ağrı için Liam'ın hiçbir işe yaramamasına rağmen sırtımda tuttuğum sıcak su torbasına sarıldım. Dönem ortasına gelmiştik; sınavlarımız yakında başlayacak ve Noel tatili için hepimiz evlere dağılacaktık. Benimse ne gidebileceğim bir evim, ne de Noel'ini kutlamak istediğim bir ailem vardı.

Müdirenin banyo vakasının sorgularından sebebini bilmediğim bir şey Zayn ve beni kurtarmıştı. Başımıza hiçbir olay almadan bu durumdan kurtulsak bile moralim yerlerdeydi.

Günlerdir Harry'i görmüyordum. Haftasonu da dahil olmak üzere onu ufacık bir saniye bile gördüğüm tek bir an yoktu. Kıvırcık saçlarını bağladığı topuzu, zekâyla ışıldayan gözleri ve şuan kim bilir neyle uğraşan elleri, yeşil gözleri bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Zayn'le işlediğimiz bu suçun sonu onu da bağlıyorsa onunla konuşmam gereken şeyler var demekti. Onunla konuşmam gereken bir sürü şey halihazırda varken onu görememek beni çıldırtıyordu. Liam'a çaktırmadan sormuş, Bayan Styles'ın ofisine bile birkaç bahaneyle girmiştim. Ama yoktu. Geriye tek bir seçenek kalıyordu ki Harry'nin nerede olacağını Zayn'e sormak asla istemiyordum.

Sıkıca sarıldığım sıcak su torbası yavaş yavaş ısınıyor, alnımda ter birikmesine sebep oluyordu. Hava çatılarda buz saçakları tutacak kadar soğumuştu ve kupkuru toprakta futbol oynamayı ne takım, ne ben istiyorduk. Üstelik teslim edilmesi gereken ödevler ve yaklaşan sınavlar da antrenmana engel oluyordu. Yanlış anlamayın akademik başarı hayatımın en önemli maddesi olduğundan değil, takım ders çalışmak istiyordu. Ne dediğimi hatırlarsınız, hepsi yüksek IQ'lu zengin piçler.

Yine de onları sevmeye başlamıştım.

Hayatta bazı ikilemlerde kalırsınız. Ketçaplı cips mi soğanlı mı? Anneniz mi babanız mı? Brad Pitt mi Leonardo diCaprio mu?

İngiltere mi Amerika mı?

Ne yazık ki oda arkadaşlarıma, derslere ya da Welton Mülküne alışmış olsam bile içimdeki o asi çocuk Los Angeles'ta olduğum günlerin özlemini çekiyordu. İçimde büyüyen boşluk geçen mevsimle daha da canımı yakıyordu. Üstelik artık grubum ve arkadaşlarım beni aramıyorken bile onların olduğu hayatımı geri istiyordum. Son günlerden önce beni arayan tek kişi Mary Jane'di ama artık o bile mesajlarıma cevap vermiyordu.

Sorunum ne bilmiyorum. Yalnızlık günden güne beni alevlerin cehennemi yaktığı gibi sarıyordu. Uğultulu Tepeler'e gittiğimiz haftasonu Harry'nin özgürlükle ilgili söylediği şeyler her gece aklıma gelmeye başlamıştı: "Yıllarca mutluluk sandığın özgürlüğün sadece senin yüreğinde olduğunu anlarsın. O zaman özgür olmak için başka bir ülkeye gitmene gerek kalmaz, Tomlinson."

Harry'i düşününce canım iyice sıkıldı. Kim bilir nerelerde ne yapıyordu? Öyle mutsuz olmuştum ki kafamı kaldırmak bile istemiyor, uzaya çıkıp kimsesizliğimin hüznüyle bir keman yayı gibi gıcırdamak istiyordum.

Kapı çaldığında hızlıca gözlerimi kapatıp uyuyor taklidi yaptım. İçeri giren her kimse bizim odadan biri değildi. Bir dönemi yarılamak demek yalnızca okuldakilere şov yapıp isyan etmek demek değildi elbette. Oda arkadaşlarımı iyiden iyiye tanır olmuştum (tabii yine Zayn hariç, o hâlâ benle konuşmuyordu). Yine de Niall odaya her zaman gürültülü girerdi, Liam haftaiçlerini asla yatarak geçirmezdi ve spor ayakkabılarının gıcırtısından onun geldiğini anlardınız, Zayn'in ise nefes alma sesini bile duymuyordum ki şuan odaya giren kişi açıkça nefes alıyordu.

"Louis?" diye seslendi şefkatli bir ses.

Gözlerimi yavaşça açıp baktığımda müdire Bayan Styles'ın burada oluşuna inanamadım. Ördüğü saçları ve günlük giydiği pantolon ve bluzu ile çok şık ve bilirsiniz... sıradan görünüyordu.

"Bayan Styles ben burasının erkek yatakhanesi olduğunu sanıyordum?" dedim doğrulmaya çalışarak ama belim felçli gibiydi. Liam'ın torbası hiçbir işe yaramamıştı.

Müdire hafif bir tebessümle benim yanımdaki Zayn'in yatağına oturdu. Bir sıkıntısı var gibi görünüyordu.

"Yatakhane kurallarını çiğneyecek tek kişi sen değilsin ya, bu sefer de ben erkek yurduna girdim."

"Ama burada ne işiniz var?"

"Liam hasta olduğunu ve günü burada ne kadar mutsuz olduğunu hissederek geçireceğini söyledi." Müdire ayağa kalkıp elini alnıma koyduğunda elini kibarca uzaklaştırdım.

"Gerçekten çok sağolun ama ben şefkat falan görmek istemiyorum, Bayan Styles."

Yalan. Şuan ihtiyacın olan şey ilgi, biraz şefkat, şımartılmak ve sevilmek ama bunların hiçbirine sahip değilsin Louis.

"Senin için hasta yemekleri söyledim, ilaç aldığında iyi olacaksın."

Söylediği şeyle kaşlarım havaya kalkarken neden kadının tekinin beni böyle düşündüğüne kafa yordum.

"Louis, sana bir şey sormak istiyorum?"

İşte bu şefkatin sebebi buydu. Benden bir şey isteyecekti. Ama bilirsiniz, parası olan İngilizler böyledir... (Ben Amerika'da yaşıyorum, yani).

"Baklayı ağzınızdan çıkarın, Müdire Hanım."

"Bak, her şeyden önce her türlü yönelime ve gençlikte yapılan bir takım hatalara hoşgörüm var. Birlikteliğinizi biliyorum. O gece profesörler banyosunda neler yaşandığı hakkında bir fikrim yok ama çamaşırlıkta kirli çarşaflar vardı ve bunun sonunun nerede bittiğini çok iyi anlamış bulundum. Louis, bu okulun bazı kuralları gereği..."

Kurduğu her cümle, her sözü ve söylediği tüm o şeyler beynime çivinin tahtaya çakılması gibi çakılıp kalmıştı âdeta. Çünkü bir saniye...

Olayın ciddiyetini tarih etmemin imkânı yoktu. Okuldan kovuluyordum, lanet okuldan siktirip gidiyordum çünkü öğrenmişti. Gerçekten öğrenmişti!

Harry Styles'la seks yaptığımı biliyordu. Biricik oğluyla...

"Bu yüzden Zayn'le de konuştum ve sizin ayrı odalarda kalmanız gerektiği..."

Ah, ne?

"Immm, sözünüzü bölmek istemem Müdire Hanım ama neden bahsettiğinizi anlamadım. Zayn ve benim odamı ayırmanız..."

"Zayn Malik'le bir aşk yaşadığın hakkında yalan mı söylüyorsun yani? Bak, Louis..."

Apışıp kalmıştım. Ağzım açık ve kaşlarım neredeyse İsa Mesih'le aynı katta (tabii gerçekten varsa) ve damarlarımda ismini koyamadığım coşkulu duygularımla yatakta öylece bekliyordum. Bayan Styles'ın söylediği şeylerin devamını dinleyemedim bile çünkü bütün duyu organlarım bir saniye için işlevini yitirmiş gibiydi.

Kendimi aptal gibi hissediyordum çünkü gerçekten kovulacağımı sanmıştım. Gerçeği öğrendiğini, evime döneceğimi.

Yanılmak ise öyle kötüydü ki bu duygunun ağırlığıyla nasıl başa çıkarım bilmiyorum.

"Louis?"

"Bayan Styles, hayır Anne," dedim birden ellerimi öne doğru uzatıp açıklama yapmak ister gibi. "Lütfen izin verin, doğru duyduğumdan emin olmak istiyorum: Zayn'le çıkıp çıkmadığımızı mı soruyorsunuz?"

Yüz ifadesi yumuşayarak, "Evet," dedi. "Yani bende bir o kadar şaşırdım. Evet sende erkeklerden hoşlanan bir tip var ama Zayn bana hep hiç kimseden hoşlanmaz gibi görünürdü. Biri hariç ama bunlar uzun meseleler. Diyeceğim şu ki... Gerçekten, gerçekten böyle bir şey varsa seni okuldan kovmam Louis ama Zayn ve senin her gece..."

Yaşadıklarımın şoku gittikçe artıyordu. Neler duyuyordum böyle?

"Ama biz Zayn ile..."

"Yapma, Louis." Elini önemsiz bir şey varmış gibi sallayıp bakışlarını kaçırdı. "Zayn de tıpkı senin gibi itiraz etti. Ama gerçekler ortada. Evet o hep biraz çekingen olmuştur zaten ama senin onay vermeni ben de bekliyordum. Sen biraz daha asisin."

"Haklısınız gerçekten fakat..."

"Tekrarlanacak bir suç durumunda daha ailelerinize haber vermek zorunda kalırım, Louis. Odalarınıza şimdilik müdahale etmeyeceğim ve..."

"LÜTFEN BENİ DİNLEYİN!"

Ooops, pekâlâ bu çıkışı kendimden beklemiyordum fakat sözümü öyle çok kesmişti ki dayanamayıp haykırdım. Yüzündeki ifadeden onunda benden bunu beklemediği açıkça belli oldu. Bir an için üzgün hissetsem de etkisi iki saniye falan sürdü.

"Kusura bakmayın ama öncelikle Zayn'in size ne dediğini öğrenmek istiyorum."

Başını salladı, "İlişkimiz hakkında konuşmak istemiyorum." Zayn'in boğuk sesi, kısık gözleri ve BEN GİZEMLİ VE ÇEKİCİYİM APTALLAR bakışını karıştıran mükemmel bir taklitle tekrarladığında gülmemek için yanağımın içini ısırdım.

"Bayan Styles," dedim ve sahte bir öksürükle çok nazik İngiliz aksanımı konuşturmaya çalıştım. "Lütfen Zayn'le odalarımızı ayırmayın çünkü o benim bu ilişkiden ziyade arkadaşım ve ona alıştım. Bir daha böyle vukuatlar da Zayn'le bulunmayacağıma söz veriyorum."

"Başka biriyle de bulunamazsın!"

Sen öyle san, bebeğim.

"Haklısınız evet, zaten sadakat çok önemlidir. Bunu kadınlar bizden daha iyi bilir..." Gülümsedim fakat Bayan Styles tıpkı oğlu gibi kadınların toplumdaki yerine çok önem verdiği için endişeli görünmeyi deneyerek "Ah, yoksa cinsiyetçi bir yaklaşım mıydı?" dedim sahte bir pişmanlıkla.

"Belki ama görmezden geliyorum," dedi o gülümseyip.

"Sizin gibi muhteşem bir kadınla anlaştığımıza sevindim."

"Beni şaşırtıyorsun Louis..." dedi kapıya doğru yürümeden önce.

Yatakta kıvrılıp güldüm, "Buraya sizi şaşırtmak için geldim zaten."

Kapı kolunu tutarken neredeyse sırıttı ve yemin ederim ki Harry'e çok benziyor: "Buraya bir gay barda öpüşürken gazetecilere yakalandığın için geldiğini sanıyordum?"

"O da sebeplerden biri fakat asıl nedenim buydu."

"Ah Tomlinson, seninle ne yapacağım hiç bilmiyorum!"

Odadan çıktıktan on dakika kadar sonra hasta yemekleri geldi ama midem bulanıyordu, belimdeki ağrıyı tarif edemiyordum ve Zayn'i kenara çekerken göbeğim çıkmasını istemedim.

Hasta yemekleri odaya geldikten on beş dakika sonra çöpteydi.

*

neden gülüyorsun kırıldığını bildiğim hâlde? ve neden söylüyorsun
bu sadece başka bir gün, yolumda engel değil
kalmak istemiyorum
gitmek istemiyorum
yani
söyleyecek bir şey kaldı mı?

İç çekip ceketimin cebinde bulduğum şarkı sözlerini okuduğumda başımı atkıya doğru iyice eğdim. Hasta olmama rağmen soğukta vadi boyunca yürüyerek kendime işkence etmemin sebebi neydi? Tabii ki Zayn'i odada beklerken sıkılmış ve karyolamdan her zaman imrenerek ve ilk gün oluşan sevgimle baktığım eve doğru yürümeye karar vermiştim. Ama bu annemle babamın beni doğurmaya karar verdiğinden beri Avrupa kıtasında gerçekleşen en kötü karardı: Ayakkabılarım çamur içinde, belimdeki ağrı canımı yakarken, üşümüş ve yalnız. Aklımda beni boğan düşüncelerle birlikte. Sert bir ayaz misali.

Zayn'le aramda böyle bir şey olduğuna inandıklarına gerçekten inanamıyordum. Okuldakiler bile yakalandığımızda böyle düşünmüş olmalıydılar. Canım felaket sıkılmıştı. Çocuklara ne diyecektim? Peki ya Harry? Annesinden bunu mutlaka duymuş olmalıydı. Tabii okuldaysa...

Evin kapısının önüne, çalmadan önce derin bir nefes aldım. Gözlerimle uyumlu açık mavi bir atkı dışında simsiyah giyinmiştim. Burnum olgunlaşmış bir domates kadar kızarık olmalıydı ve muhtemelen dudaklarım mosmordu. Ama sanırım iyi görünüyordum.

Kapıyı çaldığımda bir süre bekledim. Adım sesleri duyduğum gibi asiyim ben! bakışımı yaptım ve duruşumu dikleştirdim.

Kapıyı açan Harry'i görünce ise dilim damağım tutulmuştu çünkü biliyorsunuz...

"Tomlinson bu soğukta burada ne yapıyorsun?" İngiliz aksanı biraz şaşkın, biraz da beklenmedik gelişim üzerine etkilenmiş çıktı.

"Aynısını sana soracaktım, Styles."

"Burası benim mülküm, Tomlinson."

Tamam bu iş kontrolden çıkıyordu. Onu günlerdir görememenin verdiği değişik duygular yerini siyah kazağında yeşil gözlerinin ne kadar hoş durduğu hakkında ki düşüncelerime bıraktı.

"Şimdi söyleyin lütfen, burada ne yapıyorsunuz?" Ciddiyetle sordu.

"Seni en son gördüğümde sikişmek üzereydik. Şimdi siz biz mi olduk?"

"Sessiz ol, aptal." Atkımdan tutup beni içeri çeker çekmez kapıyı kapattı.

Eve incelemeye fırsatım olmayacak kadar sinirliydim. Bu aptal adam kendini ne sanıyordu?

"Zayn burada mı değil mi söyle, hemen gideceğim."

Ateş püskürten gözlerimin içine baktığında ofladı ve şömineye doğru ilerleyip kendisine bir bardak şarap aldı. Ne sikim oluyor?

"Zayn burada değil ama hemen gitmeyeceksin."

"Hayır, gideceğim." Kaşlarımı çattım çünkü... Artık biliyorsunuz.

"Uzatma yoksa seni gecede burada tutarım." Şarabından bir yudum alırken konuştuğunda kararan bakışlarıyla istemsizce uysallaşıp hemen yanına doğru süründüm.

"Aç mısın?" diye sordu yumuşayarak.

"Evet."

"Ne yemek istersin?"

"Sen mi yapacaksın?" diye sorduğumda güldü, "Eğer istersen."

"Tamam olur," dedim avcumu karnıma bastırarak. Hasta yemekleri çöpteydi ve şimdi Harry'e yemek yaptıracaktım. Vicdan sahibi olduğumu biliyorum...

Harry şarabı bitirip ayağa kalkarken mutfağa doğru yürüdü. Yani sanırım...

"Üstünü çıkarıp şöminenin önünde ısınabilirsin."

Birden sesli düşündüm, "Keşke sen ısıtsan."

Yarı yoldan başını çevirdiğinde gülümsemeye çalıştım ama aklım başka yerdeydi. Gerçekten başka.

"Hissediyor musun?" diye sordu sessizce. Sessiz olması ortamı daha erotik yaptı çünkü herkesin bildiği üzere benimki en ufak bir güncellemede kalkışa geçiyordu. Ayrıca ne demek istediğini anlamıştım; ihtiyacın var mı?

Fiziksel olarak her zaman ihtiyacım vardı ama sanırım duygusal olarak tatmin edilmek şuan daha ağır basıyordu.

"Evet," dedim tırnaklarımla oynayarak.

Geri döndü ve oturduğum koltuğun karşısına geçip bana tepeden baktı. Neler oluyor öğrenmek istiyordu. Harry'i kullansam bile ona yazık diye düşünüyordum ve söylemekten bir zarar gelmeyeceğine karar verdim.

"Ne oldu, Louis?" dedi eğilip çenemi zarifçe kavrarken.

Ona bakarken neler olduğu aklımdan uçuvermişti.

"Eeee ben..."

Koltuğa oturunca dizlerimi kendime çekip ona rahat bir yer ayırdım. Eliyle bacağına vurup pat pat yaptı. "Gel buraya Tomlinson."

Hemen kıvrılıp kucağına oturdum. Ağırlığım onu rahatsız etmiyor olmalıydı. Böylece ellerini belimin iki yanına koydu.

"OH!" birden bağırınca irkildi.

"Hey, canını mı yaktım?"

"Evet, belim ağrıyor," dedim sızlanarak.

Harry üzüldü, büzdüğü dudaklarıyla ve altın rengi ışıldayan odadaki yeşil gözleriyle yüzüme yumuşakça baktı.

"Bunu halledebiliriz," dedi.

Koltuğun yanındaki çekmeceden bir şeylere uzanıp rastgele sesler çıkmasına sebep oldu.

"Ne yapıyorsun Harry?" diye sordum.

"Ters uzan."

"Ne?! Popoma şaplak atamazsın!" diye cıyakladım.

"Seni aptal çocuk, sana uzanmanı söyledim." Nefesini bezmiş bir sesle dışarı üfleyince yapacak bir şey kalmadı ve korkuyla arkamı döndüm. Dönerken belim iyice acıdı. Şimdi koltuğun başındaki mindere yüzüm yapışmıştı ve kıçım tam olarak Harry'nin pantolonunun üzerinde, gözünün önündeydi.

Tişörtümü hafifçe belimin yukarısına doğru itip pantolonumun kemerini çıkarttı. Düğmesi ve fermuarını üç saniye içinde açarken pantolonu milim milim aşağı indirdi. Gözlerimi kapattım. Neden konu cinselliğe geldiğinde ona asla hayır diyemiyordum?

Belimde soğuk bir şey hissedince nefesimi tuttum. Harry avuçlarına yedirdiği kremle belime masaj yapmaya başlayınca nefesimi geri verdim.

Yumuşak ve kaygan elleri belimi okşayıp belli aralıklarla sıkarken rahatlayarak bağırdım.

"H-Harry..." dedim zorlukla. "Yavaşla."

"Şhh, iyi olacaksın." Eliyle o noktayı sıkınca çığlık attım çünkü gerçekten canımı yakıyordu. Gözlerim dolmuştu ve başımı ona çevirmeye çalıştım ama beni yine ağlattığını görmesini istemedim.

"Dayan biraz, hiçbir şeyin kalmayacak." Sessizce konuştu ve bana bu işkenceyi dakikalarca yaptı.

Minderi dişleyip kendimi sıkarken beni dürttü, "Kendini sıkma."

Gevşemem için avcunun içiyle dairesel hareketlerle okşadı ve birkaç dakika içinde gerçekten ağrımın eskisi gibi olmadığını anladım.

"Gel," diye seslendi.

Dönüp kucağına az önceki gibi kıvrıldım. Bir annenin bebeğine yaptığı gibi elleriyle sırtımı okşayıp "Özür dilerim," dedi. "Canını yakmak istemezdim."

Sessiz kalmayı tercih edip burnumu çektim. Başımı göğsüne yaslarken rahatlamışlık hissiyle nefes aldım.

"Yapma böyle, hadi konuş benimle. Belini berbat etmişsin. Gerçekten ne yaptın böyle?"

"B-bilmiyorum."

"Tamam, sakin ol. İyi oldun." Sırtımdaki eli saçlarıma çıkıp okşadı. Güzel elleri kirpi gibi dikilen saçlarımda gezinirken zevkle mırıldandım. Bunu yapması aklımı başka fikirlerle doldurdu.

"Neden okulda değildim biliyor musun?" diye başladı ki kafamı kaldırıp sözünü kestim.

"Seni emmek istiyorum."

"Ne?" dedi kaşlarını çatarak.

"Beni duydun."

"Seni rahatlatanın ben olacağımı sanıyordum?" dedi şüpheyle.

"Lütfen..." diye fısıldadım.

Bakışları koyulaşıp derin bir nefes aldı. "Tanrım, Louis. Bana böyle sorarsan nasıl 'hayır" dememi bekleyebilirsin? Gerçekten inanılmazsın."

"Hadi yat," dedim onu omuzlarından koltuğa iterken. Bacaklarının arasına girip pantolonunun kemerini açtım. Başına doğru eğilip fermuarı çekerken düğmesini ağzımla açtım.

Beni izliyor olduğunu bilmek beni memnun ederken pantolonuyla beraber siyah iç çamaşırını da aşağı indirdim.

Çoktan havada duran devasa uzunluğuna karşı yutkundum. Her defasında ilk kez görüyormuş gibi tepki veriyordum oysa pantolonundan beri büyüklüğü belli oluyordu. Elimle kavradığımda dudakları açıldı.

"Louis."

Cevap olarak başına bir öpücük kondurdum. Az önce ondan nefret ederken ve daha öncesinde onu görmek isterken şimdi ona sakso çekiyordum. Kendinize böyle bir ilişki bulmanızı tavsiye etmem.

Ağzımı tamamıyla doldurduğumda öğürmemek için kendimi zor tuttum çünkü gerçekten büyüktü. Elimle kökünden tuttuğumda başımı ileri geri ittirerek onu ağzımda sürekli dolaştırdım. "Louis benim küçük bebeğim," diye soludu inleyerek. "Ne kadar korkusuzsun."

Korkusuz. Bu kelimeyi sevmiştim. Hızımı artırdığımda eli yine saçlarıma dolandı. Emiyor ve yalıyordum ve işin acınası tarafı şu ki ben ondan önce gelecek gibiydim.

Birkaç dakika içinde Harry hırlamaya başladı ve ellerim titredi çünkü bu sesi duymaya su içmek gibi ihtiyacım vardı. Güçlü ve ihtiras dolu. Onda aradığım her şey vardı.

Harry Tarzan gibi kükrediğinde başımı çekmemem sonucu ağzıma boşalmasını istediğimi anlamış olmalıydı. "Louis çok olacak, en son sendin."

"Gelebilirsiniz Bay Styles," dedim zevkle.

Söyler söylemez menilerinin çoğunluğu ağzıma bir kısmı da yüzüme sıçrayarak fevkalade kirli hissetmemi sağlamıştı. Dudağımın kenarında kalan menilerini elimin tersiyle silerken kapatmış gözlerini, koltukta kıvrılan saçlarını ve terleyen yakışıklı yüzünü seyrederek kendime müthiş bir ziyafet sundum. Avrupa'nın en iyi adamının bacaklarının arasında bir vadi evinin içinde sıcacık kıvrılacak kadar şanslı olmam ayrıcalıktı. Tüm düşüncelerim uçuvermiş, ana odaklanmıştım. Bu fikir pantolonumun aniden darlaştığını yüzüme vurmuştu.

"Harikaydın Louis, sanırım seninle ilgili sevdiğim şeylerden biri de bu."

Başımı eğrelti otlarına yaslarken ellerimi de pürüzsüz beline sardım. "Benimle ilgili sevdiğin şeylerden biri sikini yalamam mı?"

"Terbiyesiz herif."

Kıkırdadım.

"Buraya gel," dedi kollarını kaldırarak. Hemen eğrelti otundan göğsündeki kuşlara doğru süründüm.

"Neden okulda değildin?" diye sordum merak ederek. Onu görme arzumun beni endişelendirmesi gereksizdi ama gerçekten panik olmuştum.

"Vermem gereken bir sınav vardı. İnce bir iş, hazırlanmak için bir haftadır bu eve kapandım. Şansıma annem okuldaki kurslarımı da geciktirmiş. Gelmek için bir bahane bulamadım." Açıkladığında her zaman sorumluluklarıyla bu kadar meşgul olması gülümsememe neden oldu. "Ne kadar kontrollüsün, ben asla olamazdım," diye iç çektim.

"Böyle olmaktan başka çarem yok," dedi üzgünce. "Benden beklenenleri gerçekleştirmek zorundayım."

"Değilsin?" dedim birden kafamı kaldırarak. "Ne olmak istiyorsan onu olabilirsin!"

"Anlamıyorsun," dedi elini sırtıma koyup beni yine göğsüne yatırırken. "Welton Mülkü benim kişisel tercihlerimden daha önemli."

Kaldığı zor durumu için arkadaşım adına üzüldüm. Tam olarak o an kafama dank etti, Harry benim arkadaşım mıydı? Böyle sorular sorarak bunaltacağım biri değildi o. Ondan bir açıklama beklemeye karar verdim. Yine de yaşadığım hayal kırıklığına şaşırmıştım. Çünkü şimdiki halimizden daha iyi olamazdık.

"Ne sikim olursan ol, benim için müzik odanda annenden gizli otuzbir çeken çocuksun," dedim gülerek.

Dopdolu ve içten bir kahkaha attığında sarsılan vücudu yüzünden benimki de hareket etti. Gülerken çıkan gamzelerine dikkat etmemeye çalıştım. Gülmesi nihayet küçük kıkırtılara dönüştüğünde neden onu böylesine dikkatli izliyorum diye sorguladım kendimce.

"Sürekli bunu söylecek misin?" dedi şikayet eder gibi ama onu rahatsız ediyor gibi görünmüyordu.

"İlk defa söyledim," dedim piç gülüşümle.

Bir süre öylece durduk. Sıcacık şömineyle ısınan odada, yumuşak kanepede Harry boylu boyunca uzanırken ve bende bacaklarının arasına yerleşmiş, göğsünde yatarken. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. En sonunda Harry saçlarımla oynamaya başlayınca uykumun gelmesiyle şaşırdım. Çünkü yabancı biriyle uyumak beni rahatsız hissettirirdi. Ama vanilya ve tarçın kokan mumlar yavaşça eriyerek söndü ve Harry kollarıyla beni kendine çekerek alnıma bir öpücük kondurdu. Pantolonumun içinde olmak zorlaşıyordu ve bunu hatırladığımda başımı kaldırıp Harry'e baktım.

Elimle elini tuttuğumda başını öne eğip yattığı yerden hafifçe bana baktı: "Ne oldu, bebeğim?"

Bebeğim. İşte yine başlıyoruz...

"S-sertleştim Harry."

Bakışlarında bir şeyler alevlenince bacağına tutunmak zorunda kaldım çünkü Harry Styles size yukarıdan bakarken ne kadar dayanabilirsiniz ki?

"Ne yapmak istersin?" diye sordu fısıldayarak. Bilerek yaptığına emin oldum çünkü bilirsiniz ki fısıltısı onu beş kat daha erotik yapıyordu. Evet 17 yaşında ve azgınım.

"Belimi yeniden ağrıtacak bir şeyler yapmak istemem," diye itiraf ettim. "Sen gerçekten çok sertsin."

Yamuk bir gülüş yüzünün sol yanında belirdiğinde dudaklarımı büzdüm. Aslında soluk yüzüm, kızarmış burnum ve kurumuş dudaklarımla bugün çirkin görünüyordum. Gözümde kalem olmayışı da cabası.

"Eğer emmemi isters..."

"Hayır!" dedim. Ani itirazım yüzünden biraz korksa da büzdüğüm dudaklarımla konuştum: "Seni emmek istediğim için emdim, senden istediğim için değil."

Uzanıp dudaklarımı öpmeye başlayınca dağınıkça karşılık vermeye çalıştım. Pozisyonumuz zorluyordu çünkü o çok uzundu ve bacaklarının arası o kadar da rahat değildi. Yine de üstüme geldi ve bir süre öpüşmeye devam ettik. Nefes almayı unutmuş gibiydim. İnlediğimde beni kucağına çekti ve erkekliğim bacağına sürtündü. "Ah!" diye bağırıverdim.

Böylece bir çıkış yolu bulmanın mutluluğu ile pantolonumu hızlıca çıkartıp iç çamaşırım üzerimdeyken kendimi Harry'nin bacağına sürtmeye başladım. Harry getirdiğim çözüme yardımcı olmak amacıyla bacağını öne uzatıp beni belimden kavrayarak daha sert öpmeye başladı. Dizlerinden destek alarak hızımı arttırdım. "Sikeyim," diye inledim. "Oh."

Çok sabırlı bir insan olmadığımı gösteren midemdeki kasılmayla yeniden küfür ettiğimde Harry zevkle beni izledi. Kanepenin altımızda sallandığını hissederken dahası için yalvardım. Dudakları hemen boynuma yöneldi.

İzler bırakırken ısırmasıyla dayanamayıp boşaldığımda artık dizlerine tutunmamın bile bir anlamı kalmamıştı. Gelme hissi beni mahvederken kucağına yığıldım.

"Hayatımda gördüğüm en seksi şey değilsen hiçbir şey bilmiyorum."

Söylediği şeyle yorgunca başımı kaldırdım. Gözümden gelen bir damla yaşı baş parmağıyla silerken "Hala aç mısın?" diye sordu.

Alayla kaşlarımı kaldırdım: "Kusura bakma, yediğim şey oldukça büyüktü!"

"Doydun mu?" diye sorunca sırıttım.

"Ben her zaman açım."

"Ne zaman yemek istersen, beklerim."

Göz kırpınca inleyerek başımı göğsüne kapattım.

***

Hava kararıp evden ayrılma vakti geldiğinde Harry mutsuz oldu çünkü vadideki evde canının ne kadar sıkıldığını anlamıştım. Üst kattaki odalara bakamamış, lüks lavabosunu bile kullanamamıştım. Her gece yatağımda bacasından çıkan dumanları izlediğim bu şirin evde Harry'le cinsel şeyler yaşamak günümü her ne kadar kötü başlasa bile şimdi mükemmel kıldı.

"Gitmek zorunda değildin," dedi ceketimi giymeme yardımcı olurken. "Bir şeyler ayarlayabilirdim."

"Eğer istersen yine gelirim," dedim sırıtarak.

"Buna bayılırım." Arkasına dönüp askıda bir şeyler ararken kaşları şaşkınlıkla çatıldı. Ne arıyordu?

"Ah Louis! İnanamıyorum, atkın yok!"

Bir kahkaha patlattım. "Önemli değil, Hazz..." dedim. "Alt tarafı bir atkı. Bir temizlikçi gelirse etrafı toplarken bulur."

"Haklısın," dedi ve dirseklerimden tutup beni kendine çekerken bende kapıyı açtım. Dudaklarıma ve yüzüme tatlı öpücükler kondururken evin içine giren soğuk vücuduma bir titreme gönderdi.

"Hadi Harry yol ver artık," dedim bir adım geri çekilerek.

"Okulda görüşürüz," dedi çapkınca. "Umarım fizik dersinde harika üniformaların bayıldığım o dövmelerini saklarken sıranda beni hatırlayıp azmazsın."

"Aptal," dedim omuz silkerek.

Dışarı çıkıp camı kapattığımda havanın daha da soğuduğunu fark ederek ellerimi cebime koydum. O an yokluğunu fark ettiğim küçük kâğıdı cebimde bulamayınca küfrettim. Muhtemelen eve girerken düşürmüştüm. Bulmam imkansız olduğundan okula doğru yürümeye devam ettim.

Soyunup odaya girdiğimde Niall horul horul uyuyordu. Üstü açık kalmıştı. Dolabıma doğru yürürken bir an için tereddüt etsem de üstünü örttüm.

Giysilerimi alıp duşa gireceğim sırada banyo kapısı açıldı ve Zayn'le bir kez daha burada karşılaştık.

Esmer teninde dövmeleri, üstünden damlayan sularla Styles'ınki kadar olmasa bile pornografik görünüyordu. Yüzündeki yamuk ifade ve ela gözlerindeki bakıştan anladığım kadarıyla bildiğimi öğrenmişti. Ellerimi belime koyup ona zalimce gülümserken gözlerini kıstı.

"Merhaba sevgilim."


ONE STEP CLOSER İÇİN, Harry'nin saçı 11 ve 14 arası (okul zamanı çoğunlukla topuz)

en uygun resim bu gibi geldi

Lou genelde böyle ajhaşshsh

genç görünüyor fakat saçı uzun yani üstteki gibi düşünebilirsiniz
iki fotoğraf arası uzun fark var ama bu şekilde hayal ediyorum genelde

Mary Jane de böyle çünkü L.A. kızı diyince aklıma Hailee Steinfeld geliyordu
(pek punkçı değil ama onun zaten bir moda ikonu gibi görünmesi gerekiyor)

Zayn'i de Four ve Midnight Memories halleriyle düşünebilirsiniz hangisi hoşunuza giderse:)

bu kitaptaki louis'e aşığım diye diğer karakterlere yer veremediğimi fark ettiğimde dünya başıma yıkıldı

sevgilimle de ayrıldık gece gündüz OSC yazarım artık ajsşshğeçsj :(

60 oy gelsin ve bölüm kapıda :D sizi seviyorum❤

28.06.2019

Zayn'in muhteşem bakışı ve Harry ahalshhagsg

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 59 13
Geçmişten gelen bir çocuk bir kızın hayatını ne kadar değiştirebilirdi?
658 40 1
BAKK
32.3K 4.1K 32
Harry Styles, bir coğrafya öğretmeni. Louis Tomlinson ise eğlenmek isteyen yaramaz bir öğrenci. Toplinson 🛐
14.8K 2K 18
İkimizde en nadide parçaydık Ben kırmızıydım. O ise siyah. Piramidin en tehlikelisiydik. ××× Tür: Hayran Kurgu, Fantastik Y/N: Karanlık Zihinler film...