Yağmurlu Bir Gece

By ChristineSarahh

1.5K 97 21

Leydi Campbell, yıllar önce yağmurlu bir gecede tesadüfen karşılaştığı günah kadar cezbedici zampara adama yı... More

1
2
3
4
5
6

Giriş

550 19 9
By ChristineSarahh

**
6 Yıl Önce
***


"Bir kadeh daha içer misiniz, hanımefendi?" Kalabalığın ortasında, tahta benzer bir koltuğa yayılmış etrafı inceleyen günün leydisi gülümseyerek yanıtladı.

"Hayır, bir kadehten fazlası yasak... Şimdilik."

Yıllardır beklediği gün gelmişti sonunda. Takdim edilmişti. Etrafına utangaç bakışlarla göz gezdirdi. Durmadan meşrubat ve aperitif ikramı yapan hizmetçiler, flörtleşen, hatta dans eden genç aşıklar, ahlaksızca bir münasebet içerisinde olanlar...

Bir de kendilerine ayrılmış köşede öylece bekleyen kız kuruları. Onlara bakmamayı tercih etti küçük hanım. Hatta içinden bir ses onlara haksızlık ettiğini söylemese, saymayacaktı bile.

"Asla onlar gibi olmayacağım..." Diye mırıldandı. O leydi Campbell'di. Glouchester Dükü'nün ilk kızı. Evde kalması mümkün müydü hiç?

"Leydi Evangeline Audrina Elspeth Campbell." Her ne kadar canı sıkkın olsa da, gerçek bir soylu olduğunu düşünerek kendi kendine böbürlendi.

Kestane rengi uzun dalgalı saçlar, bir mücevher timsali; baktıkça yeşilin farklı bir tonuna dönüşen ela gözler, minik hokka burnunun etrafındaki çiller, pürüzsüz, şeftali tonlarındaki alaycı dudaklar...

Bu kusursuz çehre şüphesiz ki bir soyluya ait olabilirdi!

İçinden geçirdikleriyle birlikte hızlı bir hareketle eteğini çekiştirerek ayağı kalktı. Kendisine yönelip konuşmaya çalışan, dans teklifi eden adamlara aldırmadan balkona doğru emin adımlarla ilerledi.

Balkona girdikten sonra, kuytu köşede kaçamak yapan birkaç çift onu görür görmez uzaklaştı. Yalnız kaldığına emin olduktan sonra derin bir nefes aldı.

Dürüst olmak gerekirse, yıllardır beklediği takdim pek de hayallerindeki gibi olmamıştı. Herkesin ilgi odağı olmalı, iltifatlara boğulmalı, dans sıraları yüzünden asla oturmamalıydı... Kendisine dans teklifinde bulunan şahısların tümü servet avcısı, yaşlı, ve metres arayanlardı. Bu çok acımasızca değil miydi?

Gözyaşlarına hakim olamadı. Aslında, o kadar da çekici olmadığını düşündü. Doğruydu. Kimse gözlerinin bahsettiği kadar güzel ve asil durduğunu fark etmemişti şimdiye dek, herkes kahverengi olduğunu sanıyordu. Saç renginin çok sönük kaldığını söylüyor, hatta iri gözleriyle alay ediyorlardı.

Daha doğrusu, kimse kendisine baktıktan sonra bir daha dönüp incelememişti. Dediği gibi, evet; gerçek bir soyluydu, fakat erkekler bir yana dursun, hiç kimse şimdiye kadar bu özelliklerini fark edememişti... Dadısı hariç.

"Sen sedefli bir incisin," demişti kendisine bakarak.

"İnsanların ilk gördüğünde sıradan bir inci sandığı, ancak albenini hisseden kişinin sedefini, aslında saklı bir hazine olduğunu fark edeceği kıymetli bir incisin... Sadece tüm güzelliğin kendini ait olduğu kişiye saklıyor, o kadar."

Gözlerindeki yaşlar akmaya devam ederken güldü.

"Benim güzelliğimi fark edecek biri..." Duyulamayacak kadar sessiz bir şekilde mırıldandı.

"O kişiyi bekleyeceğim, dadıcığım."

Korkuluğa yaslanmış kollarına, gökyüzünden birkaç damlanın düştüğünü fark edince gökyüzüne baktı.

"Hay aksi..." Şimşek çakmış, aniden Başlayan bir fırtına eşlik etmeye başlamıştı geceye.

"Bulutları nasıl fark edemedim!" kendisini balkonun en uç köşesine doğru attı. Bu kıyafetle içeri giremezdi! Sırılsıklam olmuş, saçları bozulmuştu.

Yere oturup yüzünü dizlerine yasladığı bacaklarına sarılmıştı.

Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Neden her şey kendisini buluyordu ki?

Yağmur biraz dinmişken, balkona iki kişi girdi. Aralarındaki yakınlığa bakılacak olursa, bir kadınla bir adam olmalıydı. Genç kadın kendisini korkuluklara yaslamış adamın boynuna sarılı bir şekilde, kıkırdıyordu.

"Sevgilim, orası olmaz... Ah, ya bizi birisi görürse?"

"Dayanamıyorum," Dedi adam boğuk sesiyle. "Umurumda değil."

Bu tarz şeylere tamamen yabancı olan 17 yaşındaki Evangeline, dayanamayarak meraklı gözlerle onları izlemeye başladı. Bu yaptığı şeyin, bir hanımefendiye katiyen yakışmadığını pekala biliyordu. Ama elinden bir şey gelmezdi, buradan uzaklaşacak hali yoktu ya!

Bir süre oynaşmaya devam eden çift, adamın gözlerinin bir yere kilitlenmesiyle durdu.

"Brend-"

"İçeri git." Kadın kıyafetinin düğmelerini iliklerken yutkundu. Memnuniyetsizliği ses tonunun inceleşmesinden bile okunuyordu.

"Neden?"

"Sana git dedim." Kadın sinirli gözlerle içeri geçerken, küçük hanım tir tir titriyordu. Adamın kendisini görmüş olduğunu hissedebiliyor, iç dünyasına ister istemez derin kuşkulara kapılıyordu.

Kadın gittikten sonra genç adam, balkonun kapısının kapalı olduğundan emin olduktan sonra balkonun en köşesine doğru ilerlemeye başladı.

Leydi, tüm itibarım yerle bir olacak diye düşünürken göz göze geldiler. Evangeline az önce önünde çılgınlar gibi sevişen adamın, ki becerikli olduğu barizdi, yüzünü ilk defa görebilmişti. Gerçi karşısındaki beyefendinin de bundan aşağı kalır bir yanı yoktu. Kendisini uzun toz pembe kıyafeti yüzünden fark etmiş olmalıydı herhalde. Uzun sayılabilecek bir süre birbirini incelediler.

Geceye karışan siyah saçlar, bir çift ifadesiz mavi göz, kemerli ve son derece erkeksi bir burun... Ve ruj izi kalmış kalın dudaklar.

Yutkundu. Bu adam gerçekten... Cazibeliydi.

"Leydi Campbell..." Diyerek sessizliği bozdu adam, emin olmak istercesine tek kaşını havaya kaldırarak. Eve ise, onun kendisini tanıyor olduğuna istemsizce mutlu oldu. Korkman gerekiyor, aptal!

"Evet evet siz o yeni takdim edilensiniz. Leydim," Dedi alaycı bir dille. Dizini kırıp göz kontağı kurdu. Fazla yakındı, ya da en azından leydi öyle olduğunu düşünüyordu.

"Takdim gününüzde balkonda ne işiniz var? Balkonun... Sizin için güvenli bir yer olmadığını biliyor olmanız gerekmez mi? İtibarınız-" Sözü zavallı kızın hapşırmasıyla yarıda kaldı.

Kahretsin!

Ne düşünüyordu ki? Anlaşılan bu çocuk fırtınada da balkonda kalmıştı. Üstü sırılsıklamdı! Üstelik, kızarmış burnunu saklamaya çalışırken kendisine kaçamak bakışlar atan bu kadının çok sevimli durduğunu düşünmeden edemedi.

Ona kızmaktan ve balkon konusunda daha fazla korkutmaktan vazgeçti. O daha çok küçüktü.

Aceleyle ceketini çıkardı.

"Benimki de ıslak sayılır ama..." Genç kadının üzerine geçirdi.

"Biraz olsun ısıtır."

"Özür dilerim," Diyebildi Evangeline.

"Arkadaşınızla... Ayrılmak zorunda kaldınız... Benim yüzümden."

Güldü. Arkadaş mı?

"Sorun değil leydim ama şimdi gitmem gerek... Arkadaşımın yanına."

Küçük hanım kızardı. Kesin yarım bıraktıkları işi bitirmeye gidecekti ama içten içe bu adamın, yanında kalmasını istiyor gibiydi.

Genç adam yerden kalkıp üzerini düzelttikten sonra, tam ilerleyecekken kendisine sorulan soruyla durdu.

"Adınızı sorabilir miyim bayım?"

Arkasına döndü. Bu velet beni tanımıyor mu cidden? Her ne kadar yeni takdim edilse de beni tanımaması çok...

Genç kadına bir kez daha bakıp yanıtladı.

"Brendan McBeaufort. Açıkçası tanınmamak biraz gururumu incitti, hanımefendi."

"N-ne?" Afallamıştı. Hayır, onu tanıyordu. Bu adam gerçekten de o'ydu. Lichfield Kontu'nun en büyük oğlu, başka bir tabirle Lichfield Kontluğunun bir sonraki varisiydi karşısındaki adam. Aynı zamanda yakışıklılığıyla ünlü olan, McBeafort.

Çapkınlığıyla da ünlü olmasına şaşırmamak gerekir, diye düşündü.

Fakat dedikoducuların bir yanlışı var. Bahsettiklerinden çok daha çekici...

İçinden geçirdikleriyle birlikte utandı.

"Aslında sizi tanıyorum bayım! Sadece sizi... Hiç görmemiştim."

İfadesiz yüzü yumuşamış gibiydi. Hatta gülümsediğini bile düşünmeye başlamıştı genç kadın.

Brendan, tekrar eğilip leydinin yüzünü kapatan bir tutam saçı nazikçe kulağının arkasına yerleştirdi. Bu adam gözlerine o kadar derin bakıyordu ki, bu her ne kadar ahlaksızca bir düşünce olsa da içinden geçirmeden edemedi, bir an olsun az önce onu sınır tanımaksızın öpen kadınla yer değiştirmeyi diledi.

"Gözleriniz ne renk Bayan Campbell? Çok güzel bir yeşil..."

Balkonun giriş kapısına doğru ilerlemeye başladı sırıtarak. Eve, fal taşı gibi açık gözlerle kalakalmıştı.

Brendan, balkonun camından içeri baktıktan sonra kapıyı araladı.

"Çoğu kişi dağılmış, kalanlar da aklı yerinde gibi durmuyor; sızanlar bile var," Nefes aldı.

"Benden sonra rahatlıkla çıkabilirsiniz."

Son bir kez genç kadına bakıp selam verdi.

"Sizinle tanışmak bir şerefti, Leydi Evangeline."

"Benim için de öyle." Diyemeden gitmişti.

Genç kadın, kendisini bu kısacık sürede dahi özel hissettiren, en önemlisi ise 'sedef'ini ilk fark eden bu adamı unutmayacaktı.

O her gece başka bir kadınla anılsa bile.

Continue Reading

You'll Also Like

AŞK-I DERUN By 👑

Historical Fiction

6.8K 538 16
Büyük bir sevda ile bir araya gelen iki gönlün büyük imtihanları. Kuruluş Osman karakterlerinden alınmıştır. Algon sevdasını birde kendi hikayelerimi...
26.5K 1.6K 20
Mucizevi bir şekilde geçmişe giden bir kadın, ardı sıra getireceği hadiseler ile tarihi değiştirmeye başlar. Osmanlı'nın kurucusu olan Osman Bey'in a...
3.3K 125 6
Aladdin Ali ve gonca'nin zorla barış için evlendirilmesi ve onun ardından yaşanan olaylar
574K 64.5K 63
Bir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adam...