Merhaba sevgili okurlar. Yeni bir hikaye ile sizlerleyim...
Umarım bu hikayemi de beğenir, destek verirsiniz. Sizden sonsuz destek bekliyorum 🖤🖤
Ve sizden tek bir ricam var, ilk bölümleri okuyup kitap hakkında hemen bir önyargıya varmayınız. Çünkü gerçekleşecek her bir olayın arkasında yatan çok derin nedenler vardır.
Bu arada kurgu bir intikam hikayesi değil, olmayan adaletin arayış hikayesidir.
Tanıtım videosu eklenmiştir. Medyadan kitabın tanıtım videosunu izleyebilirsiniz ❤ Sizce nasıl olmuş? Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim...
Yeni hikayeme hoşgeldiniz...
Lütfen okumaya başladığınız tarihi yazar mısınız?
Bu arada siz değerli okuyuculara sormak istiyorum. Kitabımızı nasıl keşfettiniz?
🎶 Cem Adrian - Telli Turnam
🎶 Melek Mosso - Keklik Gibi
Keyifli okumalar...
🖤
Giriş Bölümü / Yeni Hayat
Ve şimdi girdim hayal bahçemin infaz kapısından, duvarıma yaslanıyorum.
Bu şiiri sana ben, müebbet bir çocukluk tutkusunun boyasıyla yazıyorum...
🔥
8 yıl önce...
Yetimhanenin soğuk duvarlarında nefes alan üç kader yoldaşıydı onlar. Hayatın en büyük darbesini yiyen ama asla yıkılmayan...
Onlar aynı toprakta hayat bulan, aynı bulutun altında ıslanan, aynı ağacın altında dinlenen yoldaşlardı.
O soğuk duvarda birbirlerine kol kanat olan, birbirlerinin açılan yaralarına merhem olan çocuklardı.
Onlar martının kanatları gibi özgür olmak isteyen yetim çocuklardı. Ailenin ne demek olduğunu bilmeyen ama birbirlerine sarıldıklarında kardeşliğin ne demek olduğunu çok iyi bilen çocuklardı.
Şimdi ise yüreklerinde bir umut, yarının özgürlüğüne kucak açmış bekliyorlardı. Göğüs kafeslerini genişletecek umutları varoldukça, güzel günlere olan inançları hiç bitmeyecekti.
Gecenin bekçisi inzivaya çekilmiş, kendisini yeni güne bırakmaya hazırlanıyordu. Soğuk betonun içinde, buğulu camın önünde bir genç kız söken şafağı izliyor, Ay'ın güneşe olan teslimiyetine seyirci oluyordu. Gözleri gökyüzünden bir an olsun ayrılmazken, bir kaç saat sonra değişecek olan hayatını düşünüyordu.
"Yeni mi uyandın?" Genç kız zeytin karası gözlerini dostunun denizi andıran gözlerine çevirdi.
Umuda yol olan bir gülümseme sundu.
"Hiç uyumadım ki," dedi omuz silkti. Genç adam da kızın yanına oturup pencereden süzen yeni günün ilk ışıklarını izlemeye başladı.
Bu ışık onların özgürlük biletiydi...
"Gamze nerede?" diye sorduğunda genç kızın gözleri gibi yüzüde gülümsedi.
Gamze...
Bu soğuk duvarlara inat yüreği sıcacık olan güzel arkadaşı. İlk geldiği zaman ona elini uzatan ve bir daha o eli bırakmayan yegane insan. Kumral saçları ve o ormanı bile kıskandıracak yeşil gözleri ile afeti devrandı. Ağladığında gözündeki yaşı silen, düştüğünde kanayan dizlerini öpüp üfleyen ve mutlu etmek için her türlü şebeklik yapan can dostuydu.
"Kesin rüyasında Burak Özçivit ile aşk yaşıyordur," dedi ve güldü. Arkadaşı o kadar hayrandı ki, hayali onun resimleri ile süslenmiş bir odaya sahip olmaktı. Onunla birlikte genç adamda gülümsedi ve arkadaşını omuzlarından tutup göğsüne çekti. O siyah saçlarına bir öpücük bahşetti ve çenesini başına dayayıp gözleri yeni günün ışıklarına ev sahipliği yaptı.
"Sen neden uyumadın Özgür?" diye sordu.
Özgür...
Belki de aralarında en şanslı kişiydi. 12 yaşına kadar yuvanın sıcaklığını solumuş, aile kavramının ne demek olduğunu bilen kişiydi. Şanslıydı, ama nereye kadar? Öğretmen ailenin en küçük oğlu, abisinin biricik yakışıklısıydı. Sevdi ve sevildi. Belki çok paraları yoktu ama huzur ve mutlulukları evlerinden eksik olmazdı.
Çok başarılı bir öğrenciydi Özgür.
Okulun son günü aldığı taktirle eve gitmiş ve evlerinde mutluluğun portresi, belki de zihninden hiç silinmeyecek bir anı ile aklına kazınmıştı.
"Karne hediyesi olarak bu yaz tatile gidiyoruz."
Ve ölümün bekçisi olan Azrail, o gün o mutluluğun tablosu olan yuvaya kara bir bulut gibi çöktü.
Gökyüzü, yeryüzü ile birleşti.
Kader ağlarını onlar için yeniden örmeye başladı.
Alkollü bir şoför yüzünden bir aile yok oldu geriye yetim bir çocuk bıraktı. Ve o yetim çocuk büyüdü tek bir şeyi unutmadı.
Acının ruhuna ilmek ilmek işlemesini. Kara günün yüreğini bir kor olup yakmasını.
Ölümün soğukluğunu, hiç unutmadı.
Bir dövme gibi hem bedenine, hem ruhuna hem de zihnine acı bir şekilde işlendi...
"Uyku tutmadı işte," dedi gözleri dalgınca. Yine zihni o güne gitmiş ve ruhunu esiri altına almıştı. Genç kız bunu farkettiğinde başını kaldırdı ve genç adamın kollarından uzaklaşıp yüzüne baktı. Elleri yüzünü avuçlarken göz göze geldiler.
"Her şey çok güzel olacak." Bu temenniden çok dilekti.
"Her şey çok güzel olacak..."
🔥
"Burada ki son kahvaltımız." Şen şakrak sesi ile ortamı neşelendiren genç kız bir yandan da keyifle kahvaltısını yapıyordu. Ortasına aldıkları kıza inanamazca bakan iki genç birbirlerine bakıp gülümsediler.
"Kahvaltınız bittiyse biraz bahçeye çıkalım," dedi Özgür. Yıllarını geçirdikleri, acılarına da mutluluklarına da şahit olan bu yuvaya birazdan veda edeceklerdi. Son bir kez yetimhanenin bahçesinde ki çardakta oturup o her çeşit çiceklerin olduğu güzel kokuyu ciğerlerine çekmek istedi.
"Hâdi ozaman." Gamze neşe ile ayağa kalktığında hep birlikte kol kola girip bahçeye doğru ilerlediler.
Herkes bu üçlüyü kıskanırdı. Bir kez bile kavgalarına şahit olmamışlar, birbirlerini kollamaktan da geri durmamışlardı.
Bahçeye adımını attıklarında arkadan genç bir kızın sesi duyuldu.
"Efsun!" Genç kız ile birlikte diğerleri de arkasına döndüğünde ona seslenen kişi ile göz göze geldi.
"Efendim," dedi ifadesiz tuttuğu sesi ile. Efsun, Gamze ve Özgür dışında asla içindeki sevgiyi gösteren biri değildi. Herkese karşı buzdan şato olan Efsun, iki arkadaşına karşı sevgi pıtırcığı olup çıkıyordu.
"Neriman Hanım seni çağırıyor," dedi ve geldiği yöne geri dönüp gitti. Efsun bir süre giden kıza baktıktan sonra arkasını dönüp arkadaşlarına baktı.
"Siz çardağa geçin. Ben geliyorum birazdan," dedi. Gamze bir adım öne geçip, "Bizde gelelim. Hem neden çağırdı ki seni?" diye sordu. Efsun omuz silkip, "Bilmiyorum. Şimdi öğrenirim. Sizin de gelmenize gerek yok. Bekleyin beni," dedi ve ilerledi.
Geniş kapıdan içeri girdiğinde koridor boyu dimdik bir şekilde ilerledi. Ona bakan, arkasında fısır fısır konuşan kimseye aldırmadı. Konuşurdu herkes. Diline ne gelirse düşünmeden söylerlerdi. Kimi kırmışlar, kimi üzmüşler umursamazlardı.
Her bir adım ona sunulan yeni bir hayattı.
Her bir adım gerçeklere giden ince bir çizgiydi...
Ve durdu adımları. Önündeki siyah büyük kapıya bakıp derin bir nefes aldı. Elini yumruk yapıp kalbi gibi sert olan kapıya vurdu. Nahif bir ses içeriden duyulduğunda, Efsun kolu çevirip açtı ve bedenini hiç beklemeden içeri attı. Görüş alanına giren kırlaşmış saçlar ve kırışmış bir yüzdü. Solgun mavi gözler ile göz göze geldiğinde kadın gülümseyerek, "Gel Efsun'cuğum," dedi samimiyetle.
Efsun da hafif bir gülümseme sunup Neriman Hanımın masasının önünde durdu. Kadından gözlerini bir an olsun ayırmayan genç kız, neden buraya çağrıldığınıda bir yandan merak ediyordu.
Neriman Hanım, sevecen ve anaç bir kadındı. Bir kez olsun onlara karşı ters bir harekette bulunmamış, yüzünden o silinmeyen gülümsemesi ile onlara aile şefkati sunmuştu. Yurdundaki her bir çocuk onun için özeldi. Yıllar önce evlenen kadın, çocuk sahibi olamamış, eşinide erken yaşta trafik kazasında kaybetmişti.
Bu yüzden tutunduğu tek dal bu yavrucaklar olmuş, onlara anne sıcaklığını verebilmek için elinden gelen her şeyi yapmıştı.
Öyle ki yurdunda bulunan her çocuk ona anne diye seslenirdi.
"Beni çağır mıssın Neriman anne?" Kadın koltuğuna oturup eli ile önündeki sandalyeyi işaret etti.
"Otur Efsun." Efsun kahverengi deri kaplı sandalyeye geçip oturdu ve merakla önündeki orta yaşlı kadına baktı. Neriman Hanım kalemliğe benzer bir kutudan anahtar çıkarıp masasının altında bulunan çekmeceye doğru eğildi. Çekmeceyi anahtar yardımı ile açtıktan sonra içinden beyaz bir kağıt çıkardı ve masanın üzerine koydu. Parmaklarınıda zarfın yüzeyinde gezdirip dolu olan gözlerini kara gözlere sabitledi.
Merak duygusu bir kere içine işledimi kaçış yoktu. O damarlarında yılan gibi kıvrılırken sen de merak duygusu ile kıvranırdın.
Bir söz, bir cümle bekledi karşısındaki kadından. Oda da oluşan sessizlik Efsun'u germiş gözlerini beyaz kağıda sabitlemişti.
Kalbi ve hayalleri gibi bembeyaz olan zarf...
"Neriman anne," dedi tekrardan. Kadın irkilerek kendine gelirken dolan gözlerini saklayıp zor da olsa gülümsemeye çalıştı. İşaret parmağı ile masanın üzerinde bulunan zarfı genç kıza doğru kaydırdı. Efsun çatılmış kaşları ile önce ona uzatılan zarfa sonra da orta yaşlı kadına çevirdi gözlerini.
"Nedir bu anne?" diye sordu.
"Bu senin..." dedi kadın ve oturduğu yerden ayaklandı. Siyah diz altı kalem eteğini düzeltip bir iki adımla Efsun'un arkasına geçti. Ellerini genç kızın omuzuna koyduktan sonra onlara güç vermek adına sıktı.
"Odadan çıktıktan sonra bu zarfı açıp okumanı istiyorum miniğim. Bugünden sonra seni yeni bir hayat bekliyor."
Yeni bir hayat...
Parmakları pürüzsüz beyaz zarf üzerinde gezindi. Zarfın arkasını çevirdiğinde, "Kara gözlüm," yazısı ile elleri titredi. Kalbi amansız bir şekilde hızla atarken gözleri doldu.
Zarfı çevirdi... Derin bir nefes aldı.
Ve katlı zarfı açıp içerisinde bulunan beyaz kağıdı çıkardı. Dörde katlanmış kağıdı açtığında güzel bir el yazısı ile yazılmış bir mektup karşıladı onu.
Merhaba kara gözlüm...
Bu mektubu bir hastahane odasının soğuk çarşafları arasından yazıyorum. Saçlarıma aklar düştü, yaşım ise yolun yarısını geçmiş bir vaziyette... Ama benim için yol sona erdi miniğim.
Bu kim diyorsun değil mi?
Efsun'um, teyzesinin gülü. Sen benim biricik kardeşimin kara gözlüsüsün. Biricik kardeşimin emaneti...
Ama ben o emanete sahip çıkamadım. Özür dilerim. Ama nedenlerim vardı, öğrendiğinde affeder misin beni?
Bu mektubu okuduğunda 18 yaşında özgürlük biletini eline almış bir genç kız olacaksın. Hayat senin için yeni başlıyor miniğim. Seni üzmek isteyenler olacak, acının ne demek olduğunu öğreneceksin, yürüdüğün yollarda düşeceksin de ama asla pes etmemeyi öğreneceksin.
Çünkü sen Efsun KARACAN'sın...
Babasının gözü kara kızı, annesinin efsunu...
Miniğim sen savcı bir babanın kızı, öğretmen bir annenin biricik evladısın. Şimdi sana bazı gerçekler anlatacağım. Mesela orada neden olduğunu? Seni neden yalnız bıraktığımızı...?
Ama miniğim öğrendikten sonra asla adaletten şaşmamanı istiyorum. Çünkü senin baban bir gün olsun adaletten şaşmadı. Bu yüzden adaletin keskin kılıcı her zaman boynunda mühür olsun.
Baban Murat Karacan, işinin ehli ve adaletin temsilcisi olan bir savcıydı. İşini seven ve sizden sonra aşık olduğu tek şey...
Annen Eda Karacan, öğretmendi. İlimden şaşmayan, doğru bildiklerini gençlere aşılayan ve mesleğini seven biriydi. Çocukları çok severdi Efsun. Hele seni canından çok severdi.
Bu yüzden kaldığın o yurt ailene ait. Kimsesizlere bir yuva ve aile olsun diye inşa ettiler.
Hayat kısa kara gözlüm. Ölüm kaş ile göz arasındaki o ince çizgide... Daha 10 aylıktın Efsun. Aileni elinden aldıklarında, seni yarım bıraktıklarında daha kundakta bir bebektin.
Baban mesleğini ne kadar çok sevse de tehlikeli yanlarıda vardı. Birgün eve çok sinirli geldi. Nedenini sorduk gencecik bir çocuk ellerimde öldü demişti. O çocuğu ne yaparsa yapsın kurtaramamıştı. Çocuk uyuşturucu bağımlısıymış... Baban o gün yemin etti, çocukların katili olan o insanları adaletin eline teslim edecek ve parmaklıklar arasına girmeleri için elinden ne gelirse yapacaktı.
Yaptı da ...
Bu adamlar çok güçlüydü. Yer altı dünyası diye bahsettikleri bir mekan ve onun en başında yer alan baba diye bahsettikleri kişi. Baban adamların tüm kirli işlerini öğrendi ve başta ki ismide... Ama birgün tehdit mesajları almaya başladı.
Seni ve anneni öldürmek...
Baban kendinden korkmuyordu ama sizden çok korkuyordu. Ama biricik kardeşim senin gibi gözü karaydı. Tıpkı baban gibi...
Ben onların bu hayatta hep ruh eşi olduklarına inandım. Annen, ne olursa olsun yolundan şaşmamasını ve çocukların masumluklarına el uzatan o canilerin hak ettikleri yere gitmesi için durmamasını söyledi. Çünkü çocuklar bu dünyanın iyilik bekçileridir, derdi.
O kara gün... Annen bir iki saatliğine seni bana bırakmıştı. Evlilik yıldönümleriydi... Babana sürpriz yapacaktı. Sen normalde benimle oyunlar oynar, gülerdin. Ama o gün hiç susmadın hep ağladın. Hissetmiş gibi...
Zaman geçti, kardeşimi aradım. Defalarca... Açmadı. Eniştemi aradım o da açmadı. Defalarca denedim. Bir yandan da seni susturmaya çalışıyordum. Evin içinde içini çeke çeke ağlıyordun. Yüreğine o ateşin koru yerleşmişti miniğim. Ne olursa olsun o telefona bakarlardı. İçime bir korku yerleşti. Endişenin tohunları ekildi. Ve seni alıp gittim.
Anlatmak benim içinde zor miniğim. O görüntü gözümden gitmiyor.
Elimde puset ağlayan sen ve gözümde silinmeyen tek bir görüntü... Alevlerin her tarafı sardığı bir ev...
Haykırdım, kendimi yırttım, ama aileni geri dönülmez bir yola uğurladım.
Ne o gün senin ağlayışların dindi, ne de o evden ateş...
Neriman Hanım benim en yakın dostum, ertesi gün seni ona emanet ettim. Kafamı toparlamama sana bakabilmek için kendime gelmeye ihtiyacım vardı. İki yıl... Seni alacaktım Efsun, sana aile olacaktım. Ama olamadım, miniğim.
Bu sefer de teyzen ölümcül bir hastalığa yakalandı.
Zaten ölecek birine bağlanmanı, tekrardan yarım kalmanı istemedim. Bu yüzden affet beni. Şu an karanlık bir günde, ayın vurduğu pencerenin altında bu mektubu yazıyorum. Yarınımın olmayacağını biliyorum.
Ve zarfın içinde ailenin resmi ve ailenin katili olan adamın bilgileri var. Baban öleceğini hissetmiş gibi, banka kasasına koymuş bütün bilgileri. Ve o kasayı onlara bir şey olursa diye benim açacağıma dair talimat vermişti.
Ve sen 18 yaşına geldiğinde de sana baban ve annenden geçecek olan miras... Evin hazır miniğim. Ölmeden önce o evi senin için ayarladım.
Şimdi bir göçmen kuşum bu diyarda, sürgüne çıkıyor bedenim...
Affet beni miniğim... Affet...
Seni seviyorum kara gözlüm.
Teyzen,
Seda ÖZTÜRK
Gözlerinden akan her bir damla yaş mektubun yüzeyine damlarken, teyzesinin silikleşmiş yaşlarına arkadaşlık etmişti. Ailesi onu bırakmamıştı, onu istememezlik yapmamıştı.
Elleri titredi, bağırarak ağlamak istedi. Yüreğinde canhıraş kopan bir enkaz vardı.
Mektubu katladı ve titreyen elleri ile masanın üzerine bıraktı. Parmakları şimdi ölümün nefesi kokan zarfın yüzeyinde turladı. Zarfın kapağını açıp önce resmi aldı ve yönünü çevirip ailesine baktı.
Önce babasının yüzünde daha sonra annesinin yüzünde gezindi gözleri. Ve annesinin kucağında pembe bir battaniyeye sarılmış hâli. Birbirlerine sarılmış bir aile ve kucaklarında meyveleri...
Babasına benziyordu...
"Babam," dedi ağlamaktan dolayı çatallaşan sesi ile. Parmakları dokundu... "Annem," dedi sonra. Tükenmez bir dert yerleşmişti şimdi kızın omuzlarına...
"Sizi yakanları, öyle bir ateşe atacağım ki... Yanmak onlar için kurtuluş olacak. Söz veriyorum. Adaletin bekçisi olacağım."
Ve sonra parmakları ailesinin katili yazılı olan kağıdı buldu. Onu zarftan çıkardığında, gördüğü ismi zihnine kazıdı, hiç unutmamak üzere...
"Senin sonun ben olacağım Tarık SUVARİ."
🔥
Baharın müjdecisi olan temiz ve sıcak havayı çekti ciğerlerine ve yumdu gözlerini. Yeni bir hayatın ilk adımlarını atacaklardı biraz sonra.
Kırmızı bavulunun sapını sıkı sıkı tutarken bundan sonra olacaklar döndü zihninin köşelerinde.
Sol omuzuna bir el kondu. Kafasını çevirdiğinde orman misali gözlere sahip olan güzel arkadaşını gördü. Gülümsedi ve o da ona karşılık verdi.
Gülümsemek bulaşıcıydı.
Sonra sağ omuzuna kondu bir el. Çevirdi kafasını ve mavi gözler ile buluştu gözleri. O gözler de umut vardı, huzur vardı.
Sonra bir ses duyuldu ve üçü birden döndü arkasını.
Neriman anneleri...
Gözleri dolu dolu baktı üç güzel yavrusuna... Burada kalan herbir çocuğa gözü gibi baksa da bu üçlünün yeri onun için çok ayrı yerdeydi.
Kadın gülümsedi ve açtı kollarını.
Gülümsedi gençler ve sığındılar aile özlemi ile yuvalarına. O kollarda huzuru buldular, mutluluğu buldular. O kollarda anne şefkatini buldular.
"Kuzularım," dedi kadın. Ve gözünden akan bir damla yaş yanağından süzüldü.
"Beni ziyarete gelin hep. Unutmayın olur mu?" dedi. Üçü birden ayrılıp baktılar Neriman annelerine. Üçünün de gözleri dolarken, Neriman Hanım hafif kızgınlıkla, "Siz bana bakmayın bakayım. O gözlerden bundan sonra yaş değil mutluluk aksın. Kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin. Ben hep buradayım. Anneniz hep burada," dedi ve kalbini işaret etti.
Hüzünlü bir gülümseme sundular.
Zaman geçti. Mutluluğu da, huzuru da yeri geldi kavgaları da olan bu yuvaya doya doya son kez baktılar.
"Yeni bir hayata hazır mısınız?" diye sordu kadın. Gençler önce birbirlerine baktılar sonra yaşlı kadına.
"Gidin ve hayatın tadını çıkarın."
Yeni bir hayat, yeni bir başlangıç...
Ellerinde valiz çıktılar yurt kapısından. Son kez dönüp baktılar aile kokan sıcak yuvalarına.
Birinde hayalini gerçekleştirme arzusu, diğerinde hayat kurtarma arzusu...
Ve öyle biri vardı ki, yeni öğrendiği gerçeklerle, içini yakanları yakma arzusu...
Hayatın onlar için uyguladığı planlar hazırdı. Sadece senaryosu yazılmış bu hikayede rollerini gerçekleştireceklerdi.
Ve film onlar için şimdi başlamıştı.
"Hazır mısınız?" diye sordu Efsun elini uzatarak. Göz göze geldiler.
Efsun'un elinin üstüne Gamze koydu elini, daha sonra Özgür.
Ve üçü birden bağırdı gökyüzüne doğru...
"Özgürüz!"
Ve hayat onların filmini oynatmak üzere başlat düğmesine çoktan bastı.
Bu üçlünün hikayesini okumaya var mısınız?
Kapatma kitabı, unutma belki de umut gelecek sayfadadır...
🔥 Giriş Bölüm Sonu 🔥
Karakterler...
Efsun ÖZTÜRK KARACAN
Bora SUVARİ
Gamze ÇEVİK
Özgür TÜRKMEN
Sinan ERTÜRK
Tarık SUVARİ
Sevgili okurlarım, bu karakterdeki kişiler benim hayalimde canlandırdığım kişilerdir... Siz de kendi hayalinizdeki kişiyi canlandırarak okuyabilirsiniz...
Evet sevgili dostlarım, giriş bölümünü nasıl buldunuz?
Bazı karakterler ile tanıştık, karakterleri nasıl buldunuz?
Ve kitap için beklentileriniz nelerdir?
İlk bölüm de görüşmek üzere, aşk ile kalın.
Umarım yeni hikayemi beğenirsiniz...
En güzele emanetsiniz 🖤