Rescuer

By Boipoi

50.8K 6K 3.9K

İzin verirseniz size neden 1980 yılında ve neden Londra'da olduğumu açıklayayım. More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm (M)
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm (M)
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm (M)
26. Bölüm
27. Bölüm (Final)

20. Bölüm

1K 171 102
By Boipoi

Bölümün yarısını çalışırken yazdığım için hatalarım olmuş olabilir(ne zaman olmadı ki?)

Neyse size iyi okumalar <3 


---


"Çıldırmışsın." Uzun bir bekleyişten sonra Baekhyun'un söylediği için şey bu olmuştu. Şaşkınlığını hala gidermeye çalıştığının farkındaydım. Ama kimin daha çok şaşırması gerektiği kısmı tartışılırdı. Dediği doğruydu. Çıldırmış olmalıyım. "Kafayı yemişsin sen." Ayağa kalkıp bahçedeki çimenlerin üstünü turladı.

"Bunu ben de çok isterdim. Eğer delirmiş olsaydım bütün bu olaylardan mantıklı bir yön çıkarmaya çalışmazdım. Sadece güler geçerdim."

"Beni sadece bir defa gördün Sehun." Tepeme gelip yüzüme eğildi. Koca cüsseme rağmen oturduğum yerde küçücük hissettim. "Yüzümü sadece kısa bir an gördün. Hem de ilaçların etkisindeyken. Buna inanmamı mı bekliyorsun?" Yüzüme bütün öfkesini kusarken ona bakmayı kesip başımı eğdim.

"Bak, eğer bağırması, öfke duyması ve bir şeyleri sorgulaması gereken kişi varsa o da benim. Her şey benim için daha dün gibi. Daha dün Londra sokaklarında insan kovalıyordum. Bugün ise burada kim olduğumu bile bilmeden bir şekilde buraya tıkıldım. Yine de bir yerden bir şeylere anlam yüklemeye çalışıyorum."

"Beni sevmiş olduğunu söylemek de bu anlam verme işine dahil mi? Çünkü bana oldukça saçma geldi de." Başını bitkinlikle geri attı ve kollarını önünde birleştirdi. Öfkeyle ayağa kalktığından battaniyesini yere düşürmüştü. Onu yakıyor gibi görünen öfkesine rağmen üşüyor olmalıydı. "Sana zaten yapabileceğim bütün iyiliği yaptım. Bu yüzden saçma sapan yalanlar söylemene gerek yok. Benden bir şeyler istiyorsan dürüst olman yeter."

"Bir çıkarım olduğu için mi bunu söylediğimi sanıyorsun." İçinde bulunduğumuz gerçeklik canımı fazlasıyla sıkıyor olmasaydı kahkaha atabilirdim.

"Başka ne için söylüyor olabilirsin ki? Rüyanda beni gördüğün kısmı da yalan gibi gelmeye başladı. Sunhee'yi de kesin başka bir şekilde öğrenmişsindir." Eğer şu an karşımdaki benim Baekhyun'um, benim tanıdığım Baekhyun olsaydı kendine gelmesi için, ağzından çıkan lafları ona geri yutturmak için yapacağım şey çok basitti. Güzel sesini susturmak için benim için oldukça keyif verici bir iş olurdu. Ama o benim Baekhyun'um değildi. Karşımdaki tamamen yabancıydı. Benim Baekhyun'um insanları, beni yargılamazdı. Beni her şeye rağmen kabul etmiş biriydi. Belki de bu yüzden sadece rüyamda görebilmiştim.

"İster inan ya da inanma, oradaydın Baekhyun." Durumu ele almam gerektiğini hissederek ayağa kalktım ve ona doğru bir adım attım. Bunu görünce bir adım geri kaçmış olmasın aldırmadım. Kalbim kırılmaya alışmıştı. "Güzel yüzünle, ipeksi teninle, gece siyası saçlarınla, insanın saatlerce dinleyebileceği o sesinle, kalbimi hızlandıran tatlı gülümsemenle oradaydın. Ne bir eksiğin ne bir fazlan vardı. İkinci bir saniye düşünmedim bile bu yüzden sana aşık olurken. Bir saniye bile düşünmedim belki bu bir rüyadır ve gerçek Baekhyun, yüzüme nefret içinde bakan başka bir Baekhyun tarafından uyandırılırım diye. Güzelliğine teslim oldum."

"Sus!" Kulaklarını elleriyle bastırarak bütün gücüyle bağırmıştı. "Beni ürkütüyorsun." Sessiz kaldım. Daha fazla ne söylemem gerekir bilmiyordum. Onu ikna edecek mucizevi bir gücüm yoktu. Onun kalbini, düşüncelerini değiştirecek mucizevi bir gücüm yoktu. Ne çok isterdim olmasını.

Kendi kendine derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. Bahçede dolaştı. Kavgamıza şahit olan birkaç komşusuna sinirle baktı. Fakat yine de bana dönmedi, en ufak bir şey söylemedi. Hiçbir şey yapmadan öylece bekledim. Kafasını toparlamaya ihtiyacı vardı.

"Tamam." Derin bir nefes alıp bana döndü. "Ne gördün, neler yaşadın senin hakkında hiçbir şey umurumda değil. Erkeklerden hoşlanmıyorum ve hoşlanmam söz konusu bile değil. Bu yüzden bir daha böyle bir şeyle karşılaşmak istemiyorum." Beklediğim ve duymaktan en çok korktuğum cevabı verdiğinde sakince bir nefes alıp gerçeği kabul ettim.

Ona onu sevdiğimi söylerken ne bekliyordum ki zaten? Beni tanımayan birinin hayatına ani bir dalış gerçekleştiriyordum ve bütün bunlar yetmezmiş gibi onu sevdiğimi söylüyordum. Ne yapabilirdi ki? Bütün o şeyleri hisseden o değildi. Elbette beni kabul etmesi mümkün değildi.

"Anladım." Dedim. Hayatımda hiçbir şeyi anlamadığım şekilde anlamış, hiç anlayış göstermediğim şekilde bir şeye anlayış göstermiştim. Gerçek dünyada da en zayıf noktamdı.

Hala kollarını önünde birleştirmiş bir şekilde durduğu için battaniyeyi alıp ona yaklaştım. Ona yaklaştığımda ürküyor olması bile bana başından beri bir şeyleri anlatmalıydı. Aynı rüyamdaki gibiydi aslında her şey, o zaman da imkansız olmasını bile bile onunla bir hayatı zorluyordum. Şimdi de onun için yabancının teki olduğumu bile bile kendimi ona anlatmaya çalışıyordum. Belli ki beni tanıma gibi bir düşüncesi yoktu.

"Seni bir daha rahatsız etmeyeceğime emin olabilirsin." Battaniyeyi omuzlarına bırakırken gözlerimin içine ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Gözlerine her baktığımda beynim bir yerlerden bana bağırarak beni uyarıyordu. O senin Baekhyun'un değil, gözlerine bak ve anla diyordu. Ama kalbim yine de onunla göz göze geldiğim anda hızlanmaya devam ediyordu. "Ve bir daha karşına çıkmayacağıma da." Bahçe kapısına göz attıktan sonra tekrar ona döndüm. "Hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim." Lakin isterdim ki beni ölüme terk etmiş olsun.

Başka hiçbir demeden kapıya doğru ilerledim. Söyleyebileceğim ne vardı ki? Belki son kez onu sevdiğimi söyleyebilirdim ama bunu yapmak ona daha fazla rahatsızlık verirdi. Bahçeden çıkıp sokağa söyle bir baktığımda nereye gitmem gerektiğini bile bilmediğimi fark ettim. Yolun sağına doğru mu gitmeliydim soluna mı? Üzerimdeki Baekhyun'un kıyafetleri dışında bir şeyim mi vardı ki?

Sol tarafı seçtim. Yanaklarıma süzüldüğünü fark ettiğim yaşlarımı silmek bile o kadar zor geldi ki sadece yürüdüm. Birkaç adım attım. Belki bir iki blok kadar yürüdüm.

"Sehun!" Arkamdan adımı seslendiğini duymak beni gerçek anlamda şaşırttı. Belki üstümdeki tshirtünü geri isteyecekti. Belki o yüzden ona döndüğümde hızlı adımlarla bana gelmekte olduğunu gördüm. "Nereye gittiğini sanıyorsun?" Onu dolu gözlerle tam olarak göremediğimi fark ettim. Onu son kez görüyorsam net bir şekilde görmek istediğim için gözlerimi sildim.

"Yolun öbür tarafını mı kullanmalıydım?" Diye sordum diğer tarafı göstererek.

"Üzerinde para yok. Parayı geçtim kimliğin bile yok. Nereye gidebileceğini sanıyorsun ki? Burası sakin bir yer olabilir ama kalabalık bir yere çıktığın anda başın derde girer."

"Bir şekilde başımın çaresine bakarım." Baekhyun'un şekilsiz bir şekilde kestiği saçlarımı karıştırdım.

"Peki o zaman. Umarım seni bu halde kabul edecek bir yer bulursun. Tabii ondan önce evsiz sanılıp iki sokak ötedeki serseriler tarafından bıçaklanmazsan." Beni tehdit edip eve doğru geri yürümeye başladığında ona tekrardan şöyle bir baktım. Şu an öylesine tanıdığım kişiydi ki aptal gibi onu takip etmekten başka bir şey yapmadım. Beni istemiyordu, istemeyecekti de. Kabul etmeyecekti. Ancak yine de benim için açık tuttuğu kapıdan içeri girdim.

Vücuduma ağır gelen çökük omuzlarımla birlikte öncesinde kimin kaldığını bilmediğim misafir odasına geçip düşüncelere dalarken uykuya daldım. Yeniden rüyamda Baekhyun'un benimle uyumak için ısrar ettiği günleri görürüm diye umarak.

Yeni bir gün başladığında Sunhee okula Baekhyun ise nereye olduğunu bilmediğim bir yere gitmişti. Yani en azından bana bırakmış olduğu nottan bunu çıkarabilmiştim. Notta bana kahvaltı hazırladığını yazmış ve yazısının sonuna da net bir şekilde belirtmişti.

Sakın evden çıkayım deme.

Herhangi bir kimliğim yoktu, aynı şekilde param da. Dahası kendime ait tek kıyafet hastane geceliğiydi. Baekhyun'un ev kıyafetlerinin büyük olduğunu söyleyebilirdim. Ama şöyle bir kıyafetlerine göz attığımda, dışarıda giydiği kıyafetler kesin olarak bana uymazdı.

Bana hazırladığı şeyleri yedikten sonra duşa girdim. Neyse ki yemek yapma yetenekleri değişmemişti. Hala aynıydı.

Su bedenimden aşağı dökülürken kendi düşünceme kıkırdadım. Hala aynı diyerek hayal dünyamla gerçeği kıyaslayacak kadar kafayı yemiştim hem de.

Sakin bir kafayla işin artılarını düşündüm. Ölmemiştim, artık tutuklu değildim, Baekhyun kendisine ait sakin bir hayat yaşıyordu, Sunhee rüyamdaki gibi şiddet görmüyor Baekhyun'un gözetimi altında kalıyordu, Baekhyun hayatımdan çıkmamıştı ve en önemlisi toz bulutuna dönüşmemiştim.

Eksilerine gelecek olursak kimliğim bile yoktu, param, evim, arabam hiçbir şeyim yoktu, Baekhyun gözlemlediğim kadarıyla bir aileye sahip değildi, Sunhee'ye kendi başına bakmaya çalışıyordu, Baekhyun bildiğim Baekhyun'dan tamamen farklı biriydi ve ben buna rağmen ona hala deli gibi aşıktım. Beni en eksilere çeken gerçek ise şuydu ki, Baekhyun benden hoşlanmıyordu, erkeklerden hoşlanmıyordu. Benden hiçbir zaman hoşlanmayacaktı da.

İşin içinden çıkamayacağımı fark ederek kendimi kandırdım. Evet, Baekhyun beni sevmeyecekti ama hayatında bir yabancı olarak kalabilirdim. Belki ilerde yapacak bir şeyler bulurdum ve hayatımı kurtardığı için arada evini ziyafet edip ona pasta alırdım. Her şeyini kaybetmiş biri olarak bu kadarı ile yetinmem gerekecekti.

Gün gerçekten hiçbir şey yapmadan yarı olmuştu. Bütün gün oturmuş bir şeyler düşünmüş, bir şeyler izlemiş, Baekhyun'la Sunhee'nin kitaplarını karıştırmış ve tekrardan bir şeyler düşünmüştüm. Günümün bu kadar boş ve sakin geçişi o kadar tuhaftı ki. Sanki o kadar şeyi yaşamamıştım. Sanki hiç cerrah olmamış, kardeşimi kaybetmemiş, kardeşimin ölümünde payı olan herkesi öldürmemiş, tutuklanmamış ve saçma bir projeye dahil olmamış gibiydim. Her şey geride kalmış, sanki tamamen başka bir hayata uyanmış gibiydim.

İşsiz olduğum, kimsesiz olduğum, yalnız bir hayata uyanmış gibiydim. Hoş, kimsesiz oluşum yeni bir şey değildi. Kız kardeşimi kaybedeli uzun bir zaman olmuştu. Ya da bana artık çok uzak geliyordu.

Bu da tuhaftı. Hiçbir zaman sönmeyeceğini sandığım içimdeki ateş sönmüştü. Nefretim dinmişti. İntikamımı aldığım için nefretimin dinmesini anlayabiliyordum. Peki beni kahreden üzüntü nereye gitmişti? Üzüntü sandığım, yas sandığım şey intikam hırsı mıydı yani?

Hayatımda değer verdiğim tek kişi kardeşimdi onu kaybettiğimde düştüğüm boşluk tarif edilemezdi. Şimdi yeniden değer verdiğim biri çıkmıştı karşıma. Kendime teselli bulmuştum sanki. Sadece kendi acılarımın olmadığını fark etmiştim. Bu yüzden sanki günahlarımdan arınmış gibi hissediyordum.

Akşam olduğunda Sunhee gelmiş ve duş aldıktan sonra mutfaktan bir şeylerle birlikte yanıma kurulmuştu. Acıktığımı kucağıma koyduğu meyveli yoğurdu görünce fark etmiştim. Midem yiyecek görünce çılgına dönmüştü.

"Seninki neden böğürtlenli?" Gözüm Sunhee'nin yoğurduna dalmıştı.

"Çünkü böğürtlenli seviyorum." Umursamaz bir şekilde cevap verip sormadan üzerime uzanıp diğer tarafımda duran kumandayı aldı. En azından Sunhee tamamen aynıydı.

"Bana çilekli yoğurt sevip sevmediğimi sormadın." Aslında derdim yoğurt değildi. Onunla bir şeylerden konuşmak istemiştim. O bilmiş, şımarık tavırları kardeşime benziyordu. Belki de bu yüzden iyi arkadaş olmuşlardı. Belki de bu yüzden rüyamda bile onu gördüğümde aklıma kız kardeşim gelmişti.

"Sormam mı gerekiyordu? Getirmesem evde meyveli yoğurt olduğunu bile bilmeyecektin." Çenesini kaldırarak soru sorması bile kardeşimdi.

"Yine de nezaketen sorman gerekmiyor muydu? Kocaman adama çilekli yoğurt veriyorsun." Ve bıkkınlıkla gözlerini devirişi...

"Çilekli yoğurtla kocaman adam olmanın ne ilgisi var ki? Saçmaladığının farkında mısın?" Kesin olarak kardeşime benziyordu ve kesin olarak rüyamdaki Sunhee'nin ta kendisiydi.

"Tamam, saçmaladım." Verdiği yoğurdu açarak yemeye başladım. Konu açma çalışmam buraya kadardı. Uzun zamandır genç kızlarla iletişim kurmadığım için unutmuştum sanırım.

Sunhee televizyonu bir süre karıştırdıktan sonra bir eğlence programında kaldı. Ara ara geçen konuşmalara gülerken bir süredir aklımda olan soruyu sormanın tam sırası olduğunu fark ettim.

"Baekhyun nerede?" Sunhee mutlaka Baekhyun'a benim kim olduğumu sormuştu. Ne cevap verdiğine dair bir bilgim yoktu ama ben yine de her ihtimale karşı Baekhyun'a olan yoğun ilgimi kardeşine belli etmemek için özen göstermek istiyordum. Çünkü bazen Baekhyun'a olan bakışlarım kendimi göremesem de beni bile rahatsız ediyordu.

"Bilmem. Arkadaşlarıyla falan takılıyordur." Sanki televizyonla ilgileniyormuşum gibi bir süre ekrana baktım.

"Çok takılır mı Baekhyun? Arkadaşlarıyla yani. Yani çok arkadaşı var mı?" Sormak istediğim tek soru kız arkadaşı olup olmadığıydı. Baekhyun, kollarımdaki o güzel varlığı, yatağıma giren küçük ateş parçamı bir kızla düşünmek mideme ağrılar soktu.

"Her insan gibi birkaç arkadaşı var işte. Senin yok mu?" Gözlerini gözlerime diktiğinde saydam bir varlıkmışım ve içimi, Baekhyun diye atan kalbimi görebiliyormuş gibi hissetmiştim.

"Var tabii. Herkesin arkadaşı vardır. Senin de var değil mi?" Bir şeyleri anlamasından çekinerek konuyu değiştirmek istemiştim.

"Yok." Omuz silkip televizyona döndü. "Vardı, ama artık yok." Sesi o kadar içerden geliyordu ki cümlesine devam etmese bile ne demek istediğini kafamda tamamlamıştım. "Kimseyle arkadaş olmak istemiyorum artık."

"Benim de arkadaşım yok zaten." Konuyu ondan kendime çektim. "Baekhyun dışında tabii. O benim arkadaşım."

"Abim bana seni metroda gazetelerle uyuduğunu ve acıyıp eve getirdiğini söyledi ama." Fakat Baekhyun en az rüyamdaki kadar sinir bozucuydu.

"Güzel bir metro arkadaşıydım." Kıkırdamasını duyunca içime su serpildi. Bir daha konuşacak bir konu başlatmamaya özen gösterdim. Çünkü her konuşmamız niyeyse bir şekilde kardeşime bağlanacakmış gibi hissettim. Zaten o da yarışmadan sonra başlayan diziyi öyle bir odakla izlemişti ki varlığımı unutmuştu sanırım.

Baekhyun hala eve gelmezken ve saat 11'e gelirken omzuma Sunhee'nin başı düştüğünde içime bir sıcaklık yayıldı. En az kardeşiminkiler kadar uzun ve siyah saçları omzuma dökülmüş, tatlı bir uykuya dalmıştı. Bir süre bu hissin tadını çıkardım. Kardeşim de ne zaman birlikte bir şeyler izlesek omzumda uyuya kalırdı.

Ben de nasıl kardeşimi kucaklayıp odasına çıkartıyorsam onu da kucağıma alıp odasına götürdüm. Kardeşimden birkaç kilo daha zayıftı. Ya da kardeşimi en son gördüğüm halinden diyelim. Onu yatağına yatırdığımda şöyle bir baktım. Kardeşimin yüzünü hatırlamaya çalıştım. Gülümsemesini, kaş çatışını... Ama bunu yaparken o kadar çok zorlandım ki. Nasıl böyle hissizleşmiştim. Nasıl onun acısını bu kadar kolay atabilmiştim. Daha dün hapisteyken onu düşünüp geceleri sessizce ağlardım.

Elim kendimden habersiz bir şekilde Sunhee'nin yüzüne düşen saçına gitti. Saçını geri alırken gözlerini aralayıp bana bakmıştı. Elimi panikle geri çektim.

"Özür dilerim. Rahatsız eder diye düşünmüştüm. İyi uykular."

"Sehun?" Yatağından uzaklaşmak üzereydim ki adımı seslendi.

"Efendim?"

"Kimsin bilmiyorum metro arkadaşı, ama iyi birisin." Sıcak bir şekilde gülümseyip gözlerini yummuştu.

"Teşekkür ederim." Diye fısıldayarak odasını adımladım. Tam çıkacaktım ki masasında duran fotoğraf takıldı gözüme. Kardeşimin benim bile bilmediğim bir fotoğrafı.

Dokunamadım bile fotoğrafa sadece öylece kitlenerek gözümden yaşların düşmesine izin verdim. Hareket edebilmem en az üç dakikamı aldı. Hızla gözlerimi silerek Sunhee'yi yalnız bıraktım. En azından kardeşimin anılarının yaşatıldığı bir ev vardı.

"Sunhee'nin odasında ne arıyordun?" Salona çıktığım anda daha önce hiç görmediğim kadar ciddi bir halde bana bakan bir Baekhyun gördüm. Kollarını önünde bağlamış, siyah tshirtüne yakışır bir şekilde karanlık bakışlarla bana bakıyordu.

"Burada uyuya kaldı, ben de odasına yatırdım."

"Bir daha burada uyuya kalırsa benim gelmemi bekle." Dedi ve odaya girdi. O kapıyı çarptığı anda kalbimden kuvvetli bir çatırtı sesi geldi. Kırıldım ve bir kez daha kırıldım.

Yeniden odaya geçip uykunun beni bu girdaptan kurtarmasına izin verdim.

Ertesi gün bir önceki günden pek de farklı olmamıştı. Kalktığımda yine evde yalnızdım. Bu sefer farklı olan şey kapının önüne çıkmak için girişimde bulunduğumda kapının kilitli olduğunu fark etmemdi. Baekhyun beni burada tutmakta kararlı görünüyordu. Ki kesinlikle bundan herhangi bir şikayetim yoktu. Gidecek bir yerim olmadığı gibi Baekhyun ve Sunhee'yi yalnız bırakmayı şiddetle istemiyordum.

Yine bir şeyler izleyip evde boş boş vakit geçirdim. Sunhee yine aynı saatte eve gelip duş aldıktan sonra yanıma yerleşmişti. Bu sefer kumandayı ele geçirmek yerine telefonundan bir şeylere baktı.

"Sence bu çocuk nasıl?" Ekranı bana çevirip pek de fena olmayan bir çocuğu gösterdiğinde kusar gibi yaptım.

"Daha çirkini olamazdı."

"Gerçekten mi? Oysaki okuldaki herkes beğeniyor." Mırıldanarak ekranda parmaklarını gezdirmeye devam etti. Sıkkın bir şekilde nefes verip telefonu kenara attığında onun bu düşünceli haline üzüldüğüm için ona döndüm.

"Tamam, anlat bakalım. Kimmiş bu çocuk."

"Baekhyun'a söylemeyeceksin ama." Baekhyun benimle konuşmaya pek istekli sayılmazdı zaten.

"Söylemeyeceğim."

"Pekala... Nereden başlasam ki? Öncelikle okulda çok fazla arkadaşım yok. Pek kimseyle arkadaşlık kurmuyorum. O yüzden insanlar da benimle pek konuşmuyor. Ama bu çocuk neden bilmiyorum ama beni her gördüğünde selam verip iletişim kurmaya çalışıyor."

"Tamam, itiraf etmem gerekirse çirkin olduğu konusunda yalan söyledim. Yakışıklı bile sayılabilir." Diye itiraf ettim. "Ama sorun tam olarak da burada başlıyor. Yakışıklı erkeklere güvenmemelisin."

"Sana da güvenmemeliyim yani?" Söylediği söz yüzümde kocaman bir gülümsemeye neden oldu.

"İltifatın için teşekkür ederim ama evet. Bana da güvenmemelisin. Yakışıklı erkekler tehlikeli olur. O yüzden temkinli yaklaş." Kız kardeşime böyle bir uyarı bile yapmamıştım. Erkek kelimesini ağzına andığında ona kızdığım için olabilirdi bu.

"Merak etme. Erkeklerin ne kadar tehlikeli olabileceğini yakından gördüm." Bu kurduğu son cümle olmuş, beni yıkıp geçtiğinin farkında bile olmadan kumandayı almıştı. Reklamlar çıkana kadar denk geldiğimiz aksiyon filmin odaklanmıştık. Reklam arasında ise Sunhee geldiğinden beri sormak istediğim soruyu sormaya cesaret edebilmiştim.

"Paran var mı?"

"Para mı? Genç bir kızdan para istemeye utanmıyor musun?"

"Unuttun mu? Ben metroda sabahlayan yaşlı bir adamım. Acıktım, paran varsa bir şeyler söyleyelim diyecektim."

"Baekhyun bana kendi başıma yemek söylememi yasakladı." Dedikten sonra telefonuna uzandı. "Ama yalnız sayılmam sonuçta değil mi?" Sırıtarak bir numara tuşladı. "Pizza seversin değil mi?" En son ne zaman pizza yediğimi bile unuttuğum için iştahla başımı salladım.

Yarım saatin ardından pizzalarımız gelmiş ve kısa süre içerisinde tamamını tüketmiştik. Artık tam olarak tok hissediyordum.

"Bunu hep yapmalıyız." Dedi Sunhee mutlulukla. Genç bir kıza bunu her zaman yaptıramazdım. Bir aralar doktor olduğumu kendime hatırlamam gerekiyordu.

"Hep yaparsak kilo alırsın ve şu senin çocuk seni beğenmez." Omuz silkip bir anda koltuğa uzanarak başını dizime koydu. Kısa süreli felç geçirmiş gibi hissetmiştim.

"Saçlarımı okşar mısın?" Sorusu üzerine ne yapacağımı şaşırarak bir şey yapmamıştım. Sonrasında ellerim kendiliğinden genç kızın saçlarını bulmuştu. Belki bu bir kaderdi. Kaybettiğim kardeşimin yerine Sunhee karşıma çıkmıştı. Belki başıma gelen onca şey Baekhyun'u tanımam için değil Sunhee'yi tanımam içindi.

Baekhyun'un erkeklerden hoşlanmadığını düşünürsek bu zaten bir aşk hikayesi değil, aile dramından başka bir şey olamazdı.

"Sana güveniyorum." Demişti bir anda Sunhee yüzünü bana çevirip. "Kimsin bilmiyorum ama sana güveniyorum." Elimde çok fazla kişinin kanı vardı. Yine de güvenilir biri sayılır mıydım? "Sana güvendiğime göre o çocuğa da bir şans tanımalı mıyım?"

"Bana güvenme." Saçlarını okşamaya devam ettim. "Ancak temkinli olmak kaydıyla o çocuğa bir şans vermeyi dene."

"Teşekkür ederim. Bu konuyu Baekhyun'a açsam büyük ihtimalle beni okuldan alırdı." Aile meselesi olduğu için bir yorumda bulunmadım. Baekhyun sadece kardeşini korumaya çalışan bir abiydi. Benim başından beri kardeşime yapmam gereken şeyi yapıyordu.

Yan dönerek gözlerini kapatması ve uykuya dalması bir olmuştu. Onu rahatsız etmemesi için televizyonun sesini biraz kıstım. Geç olmasına rağmen Baekhyun hala gelmemişti. Nerede olduğunu elbette merak ediyordum ama ona karışma yetkimin olmayışı beni kahrediyordu.

Sokaktan araba sesi geldiğinde başımı çevirerek koltuğun arkasında kalan camdan dışarı baktım. Evin önünde yabancı bir araba durduğunda gerginlikle arabanın içine baktım. Yolcu koltuğunda oturan Baekhyun'u tanımam zaman almamıştı. En azından bu saatte tek başına dönmediğine sevinmek üzereydim. Fakat aklımdan bunu geçirdiğim sırada Baekhyun arabadan inmiş onunla birlikte sürücü koltuğundaki kişi de arabadan inmişti.

Birbirlerine arkadaşça iyi geceler selamı vermelerini beklerken çocuk birkaç adımda Baekhyun'la aralarını kapatıp Baekhyun'un dudaklarına kısa bir öpücük bırakıp geri çekilmiş ve sonrasında da arabasına geri binmişti.

Baekhyun araba gözden kaybolana kadar sokakta kalmıştı. Nihayet giden arabanın ardından bakmayı bırakıp bahçe kapısını açtığında ben de gözyaşlarımı silmekle uğraştım.

Her şeyin rüyamdaki gibi devam edeceğini bilmek benim hatamdı. Baekhyun'dan dürüst olmasını beklemek benim hatamdı.

Sorun erkek olmam değildi. Sorun onun erkek arkadaşı olmasıydı. 



---------


Sizin seviyorum

Yeni bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın <3 

Continue Reading

You'll Also Like

22.4K 2.9K 25
" Bütün dünyaya karşı sadece onlar vardı, biri kanatlı, diğeri ucube iki adam." Deneyler yaptılar. Denekleri öldürdüler. Kendi amaçları için başkalar...
21.5K 2.9K 61
cr. @petitcupid ispanyolca'dan çevrilmiştir.
209K 21.8K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
770 155 7
Size en uygun karakter hazırlanıyor... Oyun başlıyor. NOT: ANI KALSIN DİYE YAYIMLIYORUM. TAMAMLANMIŞ. Seme → Jungkook Uke → Jimin