magoa ⚘ woosan

Par forvera

40.8K 4.8K 3.1K

wooyoung unutmamak istedi, san ise hatırlanmak Plus

-0-
-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
Uzun zaman sonra Merhaba
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
Selam
-25-
26
27
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
33
34 (Final Part 1)
35 (Final Part 2)

-9-

866 145 44
Par forvera

Medya-Jung Daehyun // Empty

'Acıyor mu?'

"Güçlü kal"

Seo ve Ho hiç olmadıkları kadar ilgililerdi bugün benimle.Omzumun dehşet ağrısı,kulaklarımın çınlamasına karışıp beni uyuştursa da onları net bir şekilde duyabiliyor hatta görebiliyordum.

'Choi San senin düşmanın.'

Ho tam karşımda soğuk zemine
bağdaş kurmuş bir eli çenesinde diğeri bacağında beni izleyerek konuşuyordu.
Bu sefer de haklıydı sanırım fakat benim birini düşman ya da dost görecek kadar güven duygum kalmış mıydı tartışılırdı.

"Kafanı uçuracaktı manyak"

diye söze girdi varilin üzerinde oturan Seo.Son günlerde Ho ile aynı fikirde olmaları beni korkutuyordu.

"Choi San salak bir adam.Parmağımda oynatabileceğim kadar salak"

dedim.Öyleydi kesinlikle.Tek bildiği şiddetti.Bir plan yaparken bile çok fazla hata yapabiliyordu çünkü sadece birkaç adım sonrasını hesaplayabilme yetisine sahipti.Sonunda kesinlikle işler istediği gibi gitmiyordu.Bir robotu andırıyordu bana.Yönetilen bir robotu...

Uzun ince sigarası ağzından sarkan bir adam atıldığım karanlık ve soğuk mahzenvari odaya girdiğinde irkilmiştim.

"Kiminle konuşuyordun sen öyle?"

Seo ve Ho ile konuşmama tanıklık etmişti büyük ihtimalle.Onların sadece benim gördüğüm iki arkadaş olduğunu söylesem kesinlikle kaçık olduğumu düşünürdü.

"Keyfimle konuşuyordum.Burada daha ne kadar kalacağımızı sordu."

"Keyfinin kahyası değilim dememi mi bekliyorsun yoksa?"

diye sordu elindeki gömleği önüme bırakırken.

"Keyfimin kahyası olsaydın burda olmazdım emin ol."

"Sandığımdan daha ukalâsın profesör."

Konuştuğunda ağzında her an düşecek gibi duran sigara ileri geri sallanıyor,ince ufuk çizgisini anımsatan gözleri biraz daha kısılıyordu sanki.

Gülümsüyordu ayrıca.

San gibi biri olmadığı yanında getirdiği tasın içindeki suya batırıp çıkardığı bezi beni incitmekten korkar gibi tenime bastırmasından belliydi.Omzum ayrı, kelepçeyi çıkarmak için San'ın adeta yerinden sökecek kadar çekiştirdiği bileklerim ayrı acıyordu.Bir an o kelepçeden asla kurtulamayacağımızı düşünsem de birbirimizden ayrılmıştık.

"Beni neden burada tuttuğunuzu öğrenebilir miyim artık? Size bu mahzenden astral seyahetle yardım etmemi falan mı bekliyorsunuz?"

Kurşunun sıyırıp geçtiği yaralı omzumu temizleyip temiz bir spançla ve sargı beziyle sardıktan sonra önüme bıraktığı gömleği işaret etti gözleriyle.

"Soğuktan donmuş olmalısın önce
şu gömleği giy."

Gözlerimi sinirle yumup saniye farkıyla açarak önümdeki gömleği aldım.Sağlam olmayan omzumdan sağlam olan kolumun yardımıyla geçirirken sağlam omzumdan geçirememiştim.Yaralı omzum buna izin vermiyordu.

Adını dahi bilmediğim adam gömleği sızlanmam üzerine çıplak omzumu destekleyerek giydirmiş ve saniyelik de olsa göz göze gelmemize neden olmuştu.Bakışları değişikti.O ince ufuk çizgisinden değişik renkler akıyordu dışarı sanki.

"Ses çıkarmadan otur."

"Ne zır-"

"Zarar görmek istemiyorsan uslu olmayı öğrenmelisin profesör"

Mahzenin kapısını kapatıp duyduğum seslerden kilitlediğini anladığımda içim solmuştu sanki.Kapalı yerlerde kalamıyordum hastanede oluşan
fobim yüzünden.

Sakinleşmeyi umarak kafamı taş duvara yasladım ve babamın öğrettiği gibi en güzel anılarımı aklıma getirmeye çalıştım.

...........

Bay Jung uyuyakaldığı koltukta kâbusu yüzünden sıçrarken Karla elindeki enjektörlerle endişeli bir şekilde ekranı izliyordu.Moritatın ilk aşamasını geçmenin zamanı gelmişti ve Bay Jung'un bu ana tanıklık etmesini istemiyordu.Bir babanın daha ne kadar eriyebileyeceğini o uyurken bolca sorgulamış ve planlar yapmıştı onu klinikten göndermek için.Daha fazla acı çekmesi moritatı sonlanmadan bitirmek ve oğlunu o simülasyondan kurtarmaya çabalaması demekti.Bu da Wooyoung'a zarar vermekten başka bir şey yapmazdı.

"Ne kadardır uyuyorum?"

Karla alel acele simülasyonu yansıtan ekranı kapatarak Bay Junga döndü ve gülerek tepki verdi.

"Ahh efendim,yarım saattir."

"Hadi çabuk ekranı aç"

Oğlunu görmek istemişti ilkin.

"Efendim üst kattan arandınız.Sanırım önemli bir durum var baksanız iyi olur."

Büyük efendi ensesini kaşıyarak hızla odadan çıkarken Karla elindeki enjektörlerle koşarak Wooyoung'un bağlı olduğu odaya girdi.Sapsarı kesilmiş çocuğun çıplak bedeni dokunulsa ezilecek gibi duruyordu.Yüzünde anlam verilemeyecek bir acı konuşlanmış,
terden sırılsıklam olmuş saçları ve yarı açık ağzı ne kadar zorlandığının kanıtıydı.Simülasyon onu savaşarak güçlendiriyordu fakat bedeni o kadar yenik düşüyordu ki bu tedaviyi kaldıramamasından korkuyordu Karla.
İlk etapın tamamlanmasına sadece saniyeler vardı.Wooyoung'a üç gündür kemoterapi ilacı vermiyordu Karla.Bu yüzden simülasyonda da ilaçsız kalan bedeni zayıf düşmüş bitmenin eşiğine gelmişti.Karla dolan gözlerini önlüğüne silerek çocuğun omzuna dokundu.Ne kadar gerçekte değil simulasyonda yaralanmış olsa da hemen makineler Karla'nın dokunmasıyla tepki vermiş ve çocuğun adrenalini yükselmişti.Aslında gerçekte de büyük acı çekiyordu.

"Bizi tüm bunlar için affedersin umarım"

Bitme noktasına geldiği anda kemoterapi ilaçlarını yoksunluk çeken bedene hızla enjekte ederken az zarar görmesi için Tanrıya yalvardı.

Hızla odadan çıktı ve ekranın karşısına oturdu.Neler olacağını merakla bekliyordu.

..........

Choi San bir yandan kızaran bileğini ovuşturuyor,bir yandan da önündeki pilavı yiyordu.Mingi odaya girip ağzındaki sigarasını pilava yakın bir yere atınca San'ın gözleri sinirle karşısındakinin ufuk çizgisini anımsatan gözlerini bulmuştu.

"Ne bok yiyorsun?"

"Hiç"

dedi Mingi.Choi San profesörün dediği kadar salaktı.Kulak kabarttığı kadarıyla profesörle aynı görüşteydiler.

"Verdin mi kıyafet şuna?"

Bir tabağa tencereden pilav dolduran Mingi kafasını salladı.Bu kadar merak ediyorsa gidip kendisi profesörle ilgilenmeliydi.

Pilavı doldurduktan sonra oturdukları kasaların yan tarafına dizilmiş su şişelerinden birini de eline alarak ayaklandı.

"Nere gidiyorsun?"

"Profesöre yemek vermeye.Yarasından değil açlıktan ölecek yoksa."

San bir hışımla yerinden fırlamış  Mingi'nin elindeki pilav tabağına vurmasıyla düşürmesi bir olmuştu.

"Sana kim  yemek verebilirsin dedi?"

Mingi derinden nefes alıp elindeki su şişesini sinirden patlatacak kadar sıktı.

"Bana bak Song başına buyruk Mingi! O delikteki fareye benden habersiz su bile vermeyeceksin duydun mu!"

Tam cevap verecekken endişeli bir bağrış yükselmişti geniş depoda.

Mingi ve San önce birbirlerine bakmış daha sonra sesin geldiği mahzen tarafına koşmuşlardı.

San ve Mingi kendilerine doğru gelen Chunseol ile karşılaştıklarında adamın gözlerindeki korkuyu farkedebilmişlerdi.

"P-profesör..."

İkili Chunseol'ü es geçip mahzene vardıklarında San afallayıp bir iki adım geri sendelemişti.

Alnı kandan görünmeyen profesör acı dolu çığlıklar atıp kafasını taş duvara vurmaya devam ediyordu.Transa girmiş gibiydi.Tüm gücüyle kafasını duvara sürtüyor çizikleri büyük birer kesiğe çeviriyordu.

Bir anda yere düşüp sarsılarak ağlamaya başlamıştı şimdi de.

Mingi elindeki anahtarı hızla mahzenin kilidine sokacakken San kolunu tutmuş ve anahtarı elinden almıştı.

Gördükleri karşısında donup kalsa da içeri girmenin tehlikeli olduğunu düşünmüştü bir anda.Profesör normal tepkiler vermiyordu.

"Yalvarırım öldürün beni"

Yattığı yerde ağzından çıkan kan gözyaşıyla karışırken dökülmüştü ağzından bu üç kelime.

Fazla acı çekiyordu.

"Siktir! San ver şu anahtarı."

Kulakları çınlıyordu sanki San'ın.
Wooyoung'un neden birden böyle davrandığını anlayamıyordu.İçine ruh girmiş gibiydi sanki.

"Saçmalama,yürü gidiyoruz."

San aldığı korkak nefesler arasında arkasını dönmüş ve koridorda yürümeye başlamıştı.

"Ne kadar acı çekiyor görmüyor musun? İçeri girip yardım etmeliyiz yoksa kendini öldürecek!"

San kafasının üzerindeki Real yazılı şapkayı çıkardı ve terli saçlarından geçirdi ellerini.Wooyoung'u kuduz bir köpek gibi görmek korkutmuştu onu.
Ne olduğunu bilmeden oraya girmek delilikti.Ölecekse de tek ölmeliydi.

"Bak silahlarımız var bize bir şey yapamaz girelim şu cehenneme!"

Mingi San'ın omuzlarını tutmuş hala çığlıklar atıp kendini yerden yere vuran profesöre yardım etmek için çabalıyordu.

Mingi şaşıp kalmış San'ın elinden anahtarı çekip alırken Wooyoung hala titriyordu.

Kapı açıldı ve Mingi içeri girdi.
Wooyoung'u kafasının altından kavradı ve kucağına yatırdı.Yatırmasıyla korkudan iç çekmesi bir olmuştu.

Wooyoung'un göz bebekleri kıpkırmızı olmuş yüzünde ince mor kılcallar belirginleşmiş bir zombiden farksızdı sanki.

"Öldür beni yalvarırım"

Mingi irkilerek profesörün kafasını yere bıraktı ve aceleyle mahzenden çıktı.

"Sen onun yanında dur ben patrona haber vereceğim."

San elindeki silahı Wooyoung'a
tutarak mahzene girdi.Kandan yüzü görünmüyordu.Alnı ağzı elleri her yeri kandı.Korkmadığını söylese yalan olurdu.

Wooyoung'un titreyen dudakları iyice açılmış ve öksürmüştü.Kan görüntüsü de kokusu da mide bulandırıcıydı San'a göre.Fakat midesi bu sefer endişeden bulanıyordu.Bir anda ona ne olduğunu anlayamamıştı.

Silahını yavaşça yere bıraktı ve Wooyoung'un kafasını kavradı.
Gözleri kıpkırmızıydı.Acıyla bakıyordu kendine.Ne olmuş olabileceğini bir türlü kavrayamıyordu San.

"Ne oldu?"

diye sordu sanki sağlıklı bir cevap alabilirmiş gibi.Neden delirdiğini neden kafasını kontrolden çıkmış gibi duvardan duvara vurduğunu öğrenmek istiyordu.
Ölmek istiyor olabilirdi ama bu yöntem fazlasıyla mazoşistceydi.

"Duvarlarım var benim,kanayan"

diyebilmişti Wooyoung sadece.
Kendine gelmiş gibi görünüyordu.
Gözbebeklerinin kırmızısı çekiliyordu.Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi acıdan kavrulan alnına kanlı ellerini götürdü.Az önce yaptıklarını hatırlamıyor olmalıydı.
Şimdi ona kalan yine sadece acıydı.

San adamın kafasını soğuk zemine sertçe bırakıp yanı başındaki silahı kavradı.

"Bir daha delirip kendini öldürmeye çalışırsan bu işi kafana bir kurşun sıkarak zevkle yapacağım."

San mahzenden çıkarken Mingi elinde ilk yardım malzemeleriyle gelmişti.

"Patronu bulam-"

San Minginin yanından sözsüz sedasız geçerken Wooyoung şok içerisinde tavanı izliyordu.Daha önce defalarca kere ellerini kesmeye kanserden kaynaklanan acısını dindirmeye çalışmıştı fakat şimdiki gibi bir şey başına hiç gelmemişti.Sanki transa girmişti ve kanında sinsice dolaşan birinin boyunduruğuna girmiş gibiydi.

Yüzü fena halde sızlıyordu fakat az önceki yorgunluğu,bitmişliği yoktu.
Ciğerleri katlanıyor gibi sızlamıyor bacaklarının uyuşukluğu kendini hissettirmiyordu.Kemoterapi almış
acısı dinmiş günlerindeki gibiydi sanki.

Mingi derin derin nefesler alan profesörün yanına çömeldi ve sızlandı.

"Keyfinin kahyası değilim fakat hep böyle yaralarını mı temizleyeceğim profesör?"

Mingi Wooyoung'un şokunu atlatması için normal davranmaya,şaka yapmaya çalışıyordu.Kendine geldiğini ve bir şeyleri sorguladığını o da anlamıştı.

"Özür dilerim"

dedi Wooyoung.Hayatında sayılı kere yaptığı bu eylemi kendine bu kadar iyi davranan bir adama uygulamaktan çekinmedi.

.........

Geç gelen bölüm için özür dilerim :"
Ayrıca bu geçiş bölümü gibi oldu.Bu bölümden sonra artık moritatı ele geçirme olayları falan başlayacak.Wooyoung'un çıldırma sebebi yoksunluktan dolayıydı.Birden kemoterapi ilaçları kesilip sonra ağır dozda verilirse hasta vücudu şoka giriyor ben hikayede bunu daha fantastikleştirdim.Kendisini öldürmeye çalıştı falan tabi simulasyonun etkisi de var xnjsjxs neyse çok konuştum

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

832 120 11
Limona tiki olan her gördüğünde tiksinen Fourth ve bunu bile bile yanında limon kokulu eşyalar kullanan Gemini. Devam etmeyecek.
796 92 7
Mingi: Knk ben buna cok pis veririm
34.9K 2.8K 30
louis birden ortadan kayboluyor. - texting bölümleri olan ama tamamen texting olmayan bir kitap <3 [🏹] 18.06.2020-16.11.2020 ♡ - louis tomlinson x h...
35.2K 1.9K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...