Rescuer

By Boipoi

51K 6K 3.9K

İzin verirseniz size neden 1980 yılında ve neden Londra'da olduğumu açıklayayım. More

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm (M)
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm (M)
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm (M)
26. Bölüm
27. Bölüm (Final)

19. Bölüm

1K 185 119
By Boipoi

Selam,

Bu bölüm benden 564651231 tane yazım yanlışımı ve cümle hatalarımı görmezden gelecek tatlış okuyucularıma gelsin.


-----


"Bulaşıkları yıkamanda sana yardım edeyim." Baekhyun'un köpükleyip kenara bıraktığı bulaşıkları teker teker alıp suyun altına tuttum. Sunhee gelip bizi o saçma halde gördükten sonra hakkımızda çok fazla bir yorumda bulunmamış sadece aç olduğunu söylemişti. Baekhyun ise hiçbir şey olmamış gibi yarım kalan yemeğini bitirip sofra kurmuştu. Bu süre içerisinde neyse ki beni çözmeyi akıl etmişti.

Bütün bunlar oldukça tanıdıktı. Sunhee'nin heyecanlı ses tonuyla okulda yaşadıklarını anlatması, Baekhyun'un evin içinde çıplak ayaklarla dolaşıp yiyecek bir şeyler hazırlaması o kadar alışkın olduğum bir durumdu ki yabancı olduğum bu durum içinde, bir an bile yabancı hissetmiyordum.

Sunhee odasına geçtikten sonra baş başa kalsak bile tuhaf değildi. Duyduğum şeyler, aylarca bir hayalini içinde tutsak kalmış olmam şu an pek de büyük bir olay gelmemeye başlamıştı. Baekhyun'la omuzlarımız neredeyse birbirine değer bir halde bulaşık yıkıyorduk. Eh, tek isteğim vardı o da kendi hayatıma Baekhyun'la birlikte dönebilmekti. Tam olarak istediğim şey bu değildi ama naif bir şekilde tabaktaki domates sosunu temizleyen köpüklü elleri bütün sinirimi, öfkemi yatıştırmıştı nedense.

Evet, anlaşılan o ki Baekhyun'un kahvesini karıştırmasını bile etkileyici bulma özelliğim burada da farklı işlemiyordu.

"Bir şey demeyecek misin?" Bu soruyu sorma amacım gerçekten de artık bana bir şeyler demesi gerektiğini beklediğim içindi. Benim için her şeyin normal olması elbette doğaldı. Aylarca onunla ilgili hayaller kurmuştum. Rüya olduğunu bilmeden onunla bir hayat oluşturmuştum. Elbette yanımda oluşu yadırganacak bir durum değildi. Ama onun yanında böyle davranıyor oluşu, Sunhee'nin bile varlığımı doğal karşılaması oldukça tuhaf bir durumdu.

"Neyle ilgili?" Sorusu üzerine gülmemi tutamadım. Şaka yapıyor olmalıydı. Köpüklü bulaşıkların arasından ağır hareketlerle bir bıçak aldım. Yavaşça suyun altında tutarken parmaklarımı soğuk metalde gezdirdim. Bunu yaparken gözlerimi üzerine dikmem tamamen onu gerip ağzından biraz laf alabilmekti. Çünkü artık bu bilinmezlik canımı sıkmaya başlamıştı.

"Evinde bir katili tutuyorsun. Dahası ona yemek hazırlayıp bulaşıkları yıkatıyorsun." Önce elimdeki bıçağa sonrasında yüz ifademe baktı. Ne kadar ciddi olduğunu ölçmeye çalışıyordu. "Üst katta kız kardeşin uyuyor. Nasıl olur da bana böyle güvenebilirsin?" Kardeşini duyar duymaz bakışları hızla değişmiş, kaşları çatılmıştı. Yanımdan ayrılmıştı ki nereye gittiğini sormama gerek kalmadan mutfağın kapısını kapatıp kilitlemişti. Yanlış bir seçimdi. Kapalı kapılar ilgimi her zaman daha fazla çekerdi.

"Aynı şey senin için de geçerli. O kadar insanı öldürdükten sonra bana cidden bulaşık yıkamamda yardımcı olmayı mı teklif ediyorsun? Ayrıca Sunhee'yi nereden tanıyorsun?" Uzun bir sessizlik oldu aramızdan. Yaptığımız tek şey birbirimize bakmaktı. Fakat benim istediğim şey bu değildi. Benim istediğim şey birbirimizle konuşmaktı.

"Ne bu? Önce kim sorulan soruya cevap verirse kaybeder yarışması mı? Pekala tamam ben başlıyorum." Diye çıkıştım, bu durumdan oldukça sıkılarak. "Rüyamda yalnız değildim Hemşire Byun Baekhyun. Nasıl başardın bilmiyorum ama rüyamda sen de vardın. Öyle kısa bir anlığına değil. Orada kaldığım süre boyunca seni gördüğümü söylemek istiyorum. Sunhee nasıl girdi bilmiyorum ama o da vardı rüyamda. Kardeşin değildi belki, ama vardı. Oradaydı. Oradaydınız. Hele sen, o susmak bilmeyen küçük ağzınla başıma ne işler açtın tahmin bile edemezsin." Dile getirmek istediğim şey bu değildi. Ama ona şu an sevişmelerimizden bahsedersem bütün bir mutfağı başıma geçireceğinden neredeyse emindim.

"B-bu doğru." Şaşkınlıkla titreyen bedenini kollarını önünde birleştirerek durdurmaya çalıştı. Ne isterdim şu an ona sarılabilmeyi. "Yanına geldiğimde seninle sürekli konuştum çünkü çok..." Kızarmaya başlayan yanaklarını gizlemek için yüzünü eğse de her şey için çok geç kalmıştı. "Çünkü çok yalnız görünüyordun. Belki duyuyorsundur diye.

"Katilin teki orada yalnız başına yatıyor diye acıdın mı yani?" Keşke, keşke şu an ona sarılıp, siyah saçlarına öpücükler kondurabilseydim.

"Saçma olduğunu biliyorum ama orada benim için bir hastadan başka bir şey değildin." Söylediği şey istemsizce kıkırdamama neden olmuştu.

"Eğer senin kadar yeminime sadık olsaydım şu an bütün bunlarla uğraşmak zorunda kalmazdım." Yapmış olduğum şakayla ilgilenmedi bile. "Şimdi sen söyle bakalım. Ne olduğumu bilmene rağmen neden benimle durmuş burada sakince sohbet ediyorsun?"

"Dediğin gibi. Bu bir kim önce cevap verecek yarışmasıydı ve sen kaybettin." Omuz silkip bulaşık yıkamaya geri dönmüştü. Ne yani şimdi cidden cevap vermeyecek miydi?

"Bu yaptığın hilekarlık ama."

"Yarışmanın kurallarına karar vermemiştik." Ona şu an gerçekten sinir olmuştum. Ama gerçek şuydu ki hangi zaman diliminde, hangi ülkede, hangi saçma bilimkurgu hikayesinin içinde olursak olalım beni böyle etkilemeye devam edecekti.

Bana cevap vermek yerine mutfağı toparladı. Görünmez olmuştum sanki. Çıkıp oturma odasına da gidemiyordum çünkü kapıyı kilitlemişti. Bir şeyler söylemesi, en kötü ihtimaliyle benimle tartışması şu an ki durumumdan daha iyi olurdu. Çünkü onu tartıştıktan sonra bile orta yolu bulmayı başarıyorduk. Yani rüyamdaki Baekhyun'la öyle olmuştu. Gerçekte olmaması için hiçbir neden yoktu.

"İstersen bahçeye çıkabilirsin. Şurada kapı var." Beni düşüncelerimden kurtarmak istercesine perdeyle kaplı duvarı gösterdi. Boydan boya perde olduğu için orada bir kapı olabileceğini düşünmemiştim bile. Dediğini yapıp perde kalabalığını aşıp kapıyı buldum ve kendimi dışarı attım. Biraz daha kalsam gerginlikten çatlayacağımı temiz havayı ciğerlerime doldurunca fark etmiştim.

Ufak olsa da bakımlı ve sevimli bir bahçeleri vardı. Tahtadan bir koltuk, demirden olmasına rağmen kareli desendeki masa örtüsü ve minderlerle rahat bir izlenim oluşturmuş yemek masası takımı, çiçek havuzu ve düzenli kesildiği belli olan süs çalıları...

Gerçek Baekhyun hangisiydi bilmiyordum. Birini tamamen kendi kafamda oluşturmuştum, diğeri ise bana bir yabancıymışım gibi bakıyordu. Ama her iki Baekhyun'un da bana verdiği his aynıydı. Güven dolu bir his, seni sevgi ile karşılayan sıcak bir yuva hissi. Sabah tostunu ve kahvesini yaptıktan sonra otelin bahçesinde hamakta kitap okuyan Baekhyun ve yemekten sonra bulaşıklarını yıkayıp burada çayını içen Baekhyun arasında çok da bir fark olduğunu düşünemiyordum.

"Melisa çayı, rahatlatır." Ve düşüncelerimi desteklermişçesine Baekhyun elinde iki çay fincanıyla birlikte yanıma gelmişti.

"Sanırım ikimizin de şu an en çok ihtiyaç duyduğu şey." Sakince başını salladı. Aslında ben sadece ona bakarak bile sakinleşebilirdim. Öylece kalması yeterliydi yanımda.

Biraz birbirimizin nefes alış verişlerini dinledik. Biraz yıldızları seyrettik. Biraz rüzgarda sallanan otları izledik. Güzel bir akşam olduğu kesindi. Keşke aramızda bu kadar mesafe olmasaydı. Keşke şu an yanımda, aramızda yeterli bir mesafe olmasaydı. Dizime yatsaydı ve rüzgara kapılmış saçlarını okşayabilseydim.

"Üşüdün mü?" Kollarını ovuşturması beni şaşırtmıştı açıkçası. Hava oldukça iyiydi. Ilık rüzgar günün bütün sıcaklığını alıp götürüyordu sanki üzerimizden.

"Biraz çabuk üşürüm." Bu da beni gülümsetmişti. Tanıdığım Baekhyun kışın bile tshirtle dolaşırdı.

"Tuhaf. Rüyamda hiç üşümezdin."

"Dediğin gibi, rüya işte." Omuz silkti. "Ben üzerime bir battaniye alıp geliyorum." Hep hayallerimdeydi. Onunla evimizde, uzun ve yorucu bir günün ardından bu şekilde sohbet etmek, birlikte yemek hazırlamak, saçma konular hakkında tartışmak... O zamanlar bu hayallerim o kadar zor gelirdi ki. Şimdi burada hayallerimin içinde gibiydim fakat yine bir takım sorunlarım vardı. Rüyalarımda saklı olan Baekhyun da bana karşı bir şeyler hissediyordu.

"Üşümediğimi bilecek kadar çok mu yer edindim rüyanda?" Hem de nasıl dememek için kendimi zor tuttum. Sadece rüyamda değil, kalbimde bile yer edindin diyebilmeyi, sonrasında ise özlediğim dudaklarını öpebilmeyi çok isterdim.

"Vardın işte bir kısmında." Şimdilik bu konuyu geçiştirmek istemiştim. Yine sessizliğe mahkum olduk. Onunla sessizliği paylaşmak ilk defa tuhaf geldi. İlk defa gerçekten konuşacak hiçbir şeyimiz olmadığı için susuyorduk. Onu ilk gördüğümde bile bu kadar yabancı gelmemişti bana. O pansiyondaki cana yakın adam değildi. O kişiyi kafamda ben yaratmıştım. O benim hayallerimdeki kişiydi.

Sadece bir defa gördüğüm, ben uyurken sürekli başımda konuşan biriydi aslında sadece. Belki bir sevgilisi vardı. Sevdiği başka biri, özlediği, geleceğinde istediği başka biri vardı. Katil birini istemiyordu belki de. Ki bu onun için oldukça mantıklı bir karardı.

Oldukça sakin bir şekilde hareketlendiğinde dalgınlığım sona erdi ve yeniden ona odaklandım. Öncesinde yanında getirdiğini fark etmediğim bir resim çerçevesini yüz üstü dizlerine koydu ve derin bir nefes aldı.

"Başta bu işi kabul etme nedenim mahkumlarla ilgilendiğimde normal hastanelerden daha fazla maaş alabilmemdi. Sunhee'nin geleceği için para biriktirmem gerekiyordu. Bu yüzden hapishanede çalışmaya başladım. 2 yıl boyunca çalıştım. Sonrasında arkadaşlarımla birlikte böyle bir projeye gönüllü oldum. Başta arkadaşlarımla düşüncem aynıydı. Daha fazla para alacaktım, para için sizin gibi canavarlara hizmet etmek etmek, Sunhee'nin okul masraflarını karşılamam gerekiyordu." Gülmüştüm.

"Ben de seni gerçekten prensip sahibi sanmıştım."

"Olmayı isterdim. Ama olaylara genelde duygusal yaklaşırım." Bu da benim tanıdığım Baekhyun'a ters bir durumdu.

"Peki benim gibi bir canavarla neden konuşmaya karar verdin? Uykuda olsam bile niye bunu yaptın? Hem de rüyalarıma girmeni sağlayacak şekilde?" Konuştuğu süre boyunca mimiklerini, dudaklarını izlemekten istemsizce içim kıpır kıpır olmuştu. Bir insan nasıl bu kadar güzel olmayı başarabilirdi?

"Hakkındaki gerçekleri öğrendim." Omuz silkti. "Dosyanı okudum. Okumamız yasaktı elbette ama kim yasakları dinler ki?"

"Hakkımdaki gerçekleri öğrendiysen beni uykumda öldürmen gerekmez miydi? Pek masum sayılmam."

"Hayır. Aksine gerçekleri öğrendiğimde her şey benim için değişti. Bütün bunları neden yaptığını öğrendiğimde en az senin kadar öfke doldum." Vücudumu ani bir ürperti sardı. Ilık rüzgar artık beni de üşütüyordu.

Öfkemin arkasına sakladığım, kapılarını kapatıp duvarlar ördüğüm gerçekler yeniden yakama yapıştı beni nefessiz bıraktı. İntikam içimdeki bütün duygularla yer değiştirmişti.

"Oh Seoyeon." Ve sonunda Baekhyun'un iki dudağının arasından o isim döküldü. Ciğerime bir ağırlık çöktü ve ne yapacağımı bilemedim. O kadar süre sonra ilk defa adı geçmişti. "Kardeşine yapılanları öğrendim. Kardeşine yapılanlardan sonra senin yaptıklarını da."

"Bunları bilmemeni dilerdim." Diye iç geçirdim. Bunları gerçekten bilmemeliydi. Ne kardeşime olanları ne de yaptıklarımı. "Kardeşime olanları görmemeni isterdim."

"Aslında görmedim. Duydum." Elindeki çerçevenin ön yüzünü gösterdiğinde midem ağzıma gelir gibi oldu. Duygularım birbirine girdi. Ellerim titredi. "Sunhee'nin sürekli bahsettiği bir arkadaşı vardı. Sürekli birlikte takılırlardı. Sonra bir gün eve berbat bir halde geldi. Odasına kapandı günlerce çıkmadı, yemedi, içmedi. Seoyeon'a olanları o sırada duydum. O günden sonra bu fotoğrafı yaptırdım kardeşim için."

Kardeşim ve Sunhee'nin fotoğrafını gördüğümde gözlerim doldu. Birkaç damla yaş benden habersiz yanaklarımdan süzüldü. İkisi de gülümsüyordu. İki genç ve güzel kız pırıl pırıl bakışları ile kameraya gülümsemişti. Birbirlerine sarılı bir halde poz vermiş olmasalar bile mutluluklarından ne kadar yakın olduklarını anlamak oldukça kolaydı.

"Sunhee bana olanları anlattığında dehşete düştüm. Okulunu değiştirdim vakit kaybetmeden. Kardeşim için yapabileceğim tek şey buydu. Ama Seoyeon için hiçbir şey yapamadım. Ya da okulda olan olayları duyurabilmek için hiçbir şey yapamadım. Korktum, Sunhee'nin zarar görmesinden, olaylardan etkilenmesinden korktum. Çok ağır ve ciddi bir durumdu. Çok özür dilerim. En azından bir şeyler yapmalıydım. Ama korktum."

"E-en, en iyisini yapmışsın." Yüzümden yaşları sildim. Geçmişti. Kardeşime bunu yapanları tek tek öldürmüştüm. Şimdi gittiği yerde huzurla uyuyordu.

"Eğer bir şeyler yapsaydım şimdi belki de bütün bunları yapmak zorunda kalmazdın. Cezasını kendiliğinden çekerlerdi."

"Hayır Baekhyun, inan bana ne olursa olsun onların peşine düşerdim. Kardeşime yapılanların intikamını alamadığım, o insanları öldüremediğim her gece bir an bile gözlerimi kırpmadım ben. İçimdeki ateş asla sönmezdi eğer onların da öldüğünü bilmeseydim."

Kardeşime yapılan şeylerin hazmedilecek bir yanı yoktu. Okulda uzunca bir süre zorbalık görmüş, şiddete maruz kalmış, tecavüze uğramış ve en sonunda ise iğrenç insanlar yüzünden ölmüştü. Bütün bunlardan haberdar olduğumda her şey için geç kalmıştım. Kardeşimi kaybetmiştim. Benden bütün bunları gizlediği için ona hala kızgındım ve dargındım. Ne yazık ki artık yapabileceğim hiçbir şey yoktu. İntikam almıştım ve artık her şeyi en derinlere gömmüştüm.

"Sunhee'yi hatırlıyorum." Kardeşimi kaybedeli yıllar olmuştu. Bu fotoğraf da oldukça eskiydi. Rüyamda da şimdi de Sunhee'ye karşı neden bir yakınlık hissettiğimi şimdi anlıyordum. "Anlamıyorum." Ancak yine de kafamda örtüşmeyen şeyler vardı. "Sunhee'yi sadece okul çıkışlarında kardeşimi alırken uzaktan görüyordum. Seni ise görmüş bile sayılmam. Bütün bunlar nasıl benim bilinçaltıma işledi?" Daha fazla soru işaretim oluşmaması için kendimi tutmaya çalışıyordum. Çünkü bir kere düşünmeye başlarsam delirene kadar durmazdım.

"Bilmiyorum." Basitçe cevap verdi. Bilinmezlik şu anda en büyük düşmanım haline gelmişken o gayet doğal davranıyordu. "Ben bunu kader olarak görüyorum. Eğer senin dosyanı öncesinde okumamış olsaydım, kardeşimle kardeşinin bağlantısı olduğunu fark etmeseydim o gün bu kararı vermezdim."

"Hangi kararı?"

"Seni buraya getirme kararını." Gözlerimin içine kararlılıkla baktığında nefesim tekledi. İşte benim Baekhyun'um buydu. Tabii hala benim Baekhyun'umsa.

"Peki bu nasıl oldu? Beni neden, nasıl buraya getirdin?"

"Seçilen kişilerin hepsi bir şekilde tedavide başarısız kaldı. Kimilerine verilen ilaçlar fazla geldi, kimileri ise hayat kurtarmak yerine orada da insan öldürdü. Bir tek sen başarılı gidiyordun, belki de doğanda hayat kurtarmak olduğu için, belki de sadece kardeşin için insan öldürdüğün için. Ama sonrasında sen de testlerinde başarısız olmaya başladın. Sizi uyandırıp tekrar gerçek hayata döndürmenin tehlikeli olabileceğini düşündükleri için hepinizi klinikte çıkan bir yangında öldüreceklerdi. Çıkaracakları yangında daha doğrusu. Bu gerçeği tesadüfen, kendi aralarında konuşurlarken duydum."

"Bizden öylece kurtulacaklar mıydı?"

"Kurtuldular da." Dedi sakince. "Başta panik yaptım, kaçmak istedim. Sonrasında kardeşin için hiçbir şey yapmadığımı hatırladım. Sunhee bana onun maruz kaldığı zorbalıklardan az da olsa bahsetmişti. Abisinin, yani senin numaranı bile almıştım konuşmak için fakat sonrasında hiçbir şey yapmadım. Sürekli bahaneler uydurdum. Eğer şimdi bir şeyler yapmış olsaydım..." Gözyaşlarını görünce iç organlarım yer değiştirdi, kemiklerim birbirine girdi. Ellerim benden bağımsız olarak omuzlarına gitti ve sıkıca kavradım omuzlarını.

"Lütfen kendinde suç arama. İşime o kadar çok odaklandım ki onu ve sorunlarını boşladım. Fark etmedim bile."

"En azından senin için bir şeyler yapmalıyım diye düşündüm. Ama ne yapacağımı bilemedim. Size verilen ilaçları, dozları bizden saklı tutuyorlardı. Neyin seni uyandırabileceğini bilmiyordum. Süreç sona ermeden uyanmanızın ciddi sorunlara yol açacağını duymuştum. Yine de seni öylece bırakamazdım. Acilen uyanman gerekiyordu ve ben de o gün seni bağlı olduğun cihazlardan ayırdım."

"Beni öldürdün."

Tam bu sırada gülmemi tuhaf bir şekilde karşıladı. Gülüyordum çünkü rüyamda beni öldürdüğü sırada aslında beni gerçekten öldürmüştü. Beynim bana nasıl oyunlar oynadıysa bunu Baekhyun'un beni sevmediğine yormuştum.

"Tam olarak öldürmüş sayılmam. Sonrasında şok cihazı ile uyandırdım." Göğsümdeki izleri hatırlayarak elimi tshirtümün üstünde dolaştırdım.

"Onu fark ettim." Hala gülümsüyordum çünkü ya delirmiştim ya da başıma gelen bu olay mucize gibi bir şeydi. Belki de büyü, belki de efsanevi bir olay.

"Seni alıp götürmemin ardından yangın başladı ve binada ardı ardına patlamalar gerçekleşti. Hiçbirinizin kemiklerinin kalmadığına neredeyse eminim."

"Teşekkür ederim. Parçalara ayrılmama izin vermediğin için."

"Burada ciddi bir şey anlatıyorum. Minnettar olmak yerine gülecek misin?" Kaşlarını çattı. Eğer onunla yakınlaşmaya cesaret edebilseydim iki kaşının arasına dudaklarımı değdirirdim.

"Rüyamda bana yaptığın şeyi bilseydin sen de gülerdin." İç geçirdim. Bana neler yapmamıştı ki.

"Ne yaptım ki?"

"Dedim ya, beni öldürdün Baekhyun."

"Anlamadım?"

"Rüyamda bana silah doğrulttun ve bir an bile tereddüt etmeden tetiği çektin."

"Bu yüzden beni gördüğünde üzerime atladın. Seni öldürdüğümü düşündüğün için." Yüzümdeki gülümseme sırıtmaya dönüştü. Yüzümün aydınlandığına emindim şu an.

"Hayır Baekhyun. Beni öldürmeseydin bile seni gördüğümde üzerine atlardım. O ayrı bir konu."

"Ne? Ne demek istiyorsun? Niye üzerime atlıyorsun ki?" Kıkırtım bahçeyi doldurdu.

"Neden başarısız olduğumu söylemiştim ya sana." Bedenimi tamamen ona doğru çevirdim. Yüzündeki ifadeleri bir an bile kaçırmamam lazımdı. "Aşık oldum demiştim hani."

"E-evet?" Yakınlığım onu rahatsız etmiş olacak ki geri çıktı. Sorun değildi. Bir şekilde onunla yakınlaşmayı başaracaktım, yeniden.

"Aşık olduğum kişi sendin Baekhyun." 



----

Ben bu kurguya başlamadan önce böyle yazmayı beceremeyeceğimi, böyle saçmalayacağımı tahmin etmemiştim asşkdlşasd

Neyse yine beklettiğim için çok sorry 

Sizi seviyorum

İyi geceler 

Continue Reading

You'll Also Like

112K 7.6K 38
"Bir bilsen ne kadar zamandır şunun hayalini kurduğumu." Şakağıma doğru bir öpücük daha kondurdu. "Seni doyasıya öpüp koklamayı." Ardından yanağıma i...
169K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
528K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
68.6K 5.7K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...