İki Hayalet (Tamamlandı)

By Alageyikk

198K 10.3K 986

25.03.2019 Derin 25 yaşında hayatta yaşanabilecek en zor şeyleri yaşamış ve ölmemiş olsa bile yaşamını tamame... More

Yıllar sonra bozulan huzur.
Yapışkanlı notlar.
Zamanda Yolculuk.
Havuzdaki sarhoş.
Komplo.
Evdeki Ayık.
Hırsız.
Her Zamankinden Güçlü.
Banyodaki Sarhoş.
Ölümden Dönen.
Nişan Alışverişi.
Sıcak Çikolata.
Danseden Vücutlar.
Sonsuza Yolculuk.
Adam Kaçırma.
Sorular, Cevaplar.
En Tatlı Sabahlar.
Misafir.
Son Durak.
Hatalar Ve Yanlışlar.
Tanışma.
Yaralı Sarhoş.
Yüzleşme.
Bir Baba.
Bütün Detaylar.
Sonun Başlangıcı.
Hastane Ziyaretleri ve İhanetler.
Mezar.
Son.
Not:

Göl.

5.8K 311 63
By Alageyikk

(Medyada Derin'in hazırlanırken çaldığı şarkı var.)

"Üç Yıl Üç Ay Önce"

Kahvaltıdan sonra herkes çil sürüsü gibi dağılmıştı. Engin bey yürüyüş yapacağını söyleyerek pencereden görünen ormana doğru gitmişti. Murat Bey nerede bilmiyordum bile, bu yüzden Caner'le kaldığımız odaya çıkıp pencereden gölü seyretmeye koyuldum. İşte o zaman Aslı Hanım'ın arabasına binip evden ayrıldığını gördüm.

Sonraki yarım saat boyunca odanın içinde dolanıp kendimi oyalayacak bir şeyler bulmaya çalışsam da başaramadım. Sıkıntıdan patlamak üzereydim ki Caner yüzünde hınzır bir sırıtışla odaya girdi.

"Bavulunda yüzmek için malzemeler olacaktı," dedi. Tek kaşımı kaldırıp şüpheci bir şekilde ona baktım.

"Yani?"

"Hadi göle yüzmeye gidelim." Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Caner bir şey için bu kadar heyecanlanıyorsa mutlaka eline geçecek bir şey vardı. Bunun altından mutlaka bir şey çıkardı.

"Yüzmek isteyip istemediğimi sormak ister misin önce?"

Omzunu silkip dolabına ilerledi. "Sormama gerek yok, nasılsa geleceksin. Hadi nazlanma." Deyip dolabın içinden bir şort mayo çıkardı. Banyo kapısının arkasında gözden kaybolurken kafamı iki yana sallayıp bavula ilerledim. Benden bir şeyi rica ettiğini hiç duymamıştım. Hep emir kipiyle konuşuyordu. Ama kimi kandırıyordum? Tabii ki peşinden tıpış tıpış gidecektim.

Bavulun içinde iki tane bikini buldum ve ikisini de yatağın üzerine serdim. Biri şu mayokini dedikleri şeydendi ama bikini ve mayokini arasındaki farkın ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Bikini gibiydi, sadece göbek kısmına gelen yerden iki tane ip geçiyordu ve bikininin alt kısmına bağlıydı. Dudağımı büzüp baktım. Rengi beyazdı. Bronz bir tenin üzerinde eminim çok hoş görünürdü ama bütün yaz denize ya da havuza gitmemiştim bu yüzden bembeyazdım.

Diğer bikini bordo renkliydi. Klasik boyundan bağlamalı bikinilerdendi. Fazla düşünmeye gerek duymadım ve banyo kapısına gidip tıklattım. "Üzerimi değiştireceğim, içeriye dalma."

İçeriden boğuk bir ses ve ardından homurdanmalar geldi. Hafifçe gülüp odanın köşesine geçtim ve bir yandan banyonun kapısını dikizlerken bir yandan çabucak üzerimi değiştirdim.

Bavulun içinden yazlık bir elbise bulup üzerime geçirdikten sonra, işte, hazırdım. Caner elinde iki plaj havlusuyla odaya girdi. "Neredeyse akşam olacak, gidelim artık." Diye homurdanarak odanın çıkışına yöneldi. Dönüp bana bakmamıştı bile. Şımarık bir çocuk gibi arkasından dudağımı büzdüm.

Gölün yanına tek kelime etmeden sakin adımlarla yürüdük. Göl evden de görünüyordu ama yakınına gelince şaşkına döndüm. "Vay canına. Burası ne güzelmiş."

"Öyledir." Tek elini, suyun pürüzsüz yüzeyinden yansıyan güneş ışıklarından korumak için yeşil gözlerine siper ederek yanımda durdu.

"Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim." Sonra kendimi tutamayıp ekledim. "Ne kadar zorla getirilmiş olsam da."

Gölün ortasında düz ve pürüzsüz görünen kayalar vardı. Her nasılsa, açıklık suyun etrafında mükemmel bir daire oluşturmuştu. Geniş parçalar halinde düz, çimenlik alan ve pırıl pırıl güneşin altında açmış kır çiçekleri. Huzurlu bir yerdi burası.

Suyun kenarına gittim. "Derinliği ne kadar?"

"Çoğu yerde yaklaşık üç metre, kayaların diğer tarafındaysa altı metre." Tam arkamdaydı, şu ürkütücü, sessiz yürüyüşünü yapıyordu. "Hadi yüzelim."

Caner ayağındaki terlikleri fırlattı ve üzerindeki tişörtü çıkardı. Off. Daha önce de onu üstü çıplak görmüştüm. Bunun abartılacak bir şey olmaması gerekiyordu.

Sonunda suya dalmadan önce arkasından ne kadar baktığımdan emin değildim. Yanaklarım yanıyordu. Nefesimi tuttuğumu fark ederek soluk aldım. Caner daldığı yerden birkaç metre ilerde yüzeye çıktı. Su saçlarında ve kirpik uçlarında parlıyordu. Sarıya yakın saçları ıslanıp geriye yapışmıştı. "Geliyor musun?"

Onu seyretmeye o kadar dalmıştım ki, suya girmeyi unutmuştum. Terliklerimi yavaş ve planlı hareketlerle çıkardım, manzaranın tadını çıkarıyormuş gibi yapıyordum, hâlbuki kalbim deli gibi atıyordu. Tamam, yani daha önce beraber uyumuştuk ve bu sabah ona güzel bir oyun oynamıştım ama şimdi gün ışığında böyle apaçık bir şekilde karşısında soyunmak beni utandırıyordu.

Beni birkaç dakika merakla izledi. "Çok utangaçsın değil mi?" Caner bana gülüyordu. Geri geri gitti, su göğüs hizasına geliyordu.

Arkasını falan döneceği yoktu bunun. Üstelik bakışlarında bir meydan okuma vardı, sanki korkup kaçmamı bekliyordu. Belki de istediği, beklediği buydu.

Caner sıkılmış gibiydi. "Buraya gelmen için sana bir dakika veriyorum."

Derin bir nefes aldım. Çıplak falan kalacak değildim ki, yani tamamen çıplak sayılmazdım. "Yoksa ne?"

Gölün kıyısına daha da yaklaştı. "Yoksa gelir seni ben alırım."

Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Dene de görelim."

"Kırk saniye," yakına gelirken yoğun ve delici bakışlarla beni izliyordu. Ellerimle yüzümü ovuşturarak iç çektim.

"Otuz saniye," yakınlaşıyordu.

"Hay anasını..." diye mırıldandım ve üstümdeki elbiseyi çekip çıkardım. Ellerim kalçalarımda uca doğru ilerledim. "Mutlu musun?"

Caner'in gülümsemesi kayboldu ve bana baktı. "Sen varken ben asla mutlu olmam,"

"Ne dedin?" ifadesiz yüzüne gözlerimi kısarak baktım. Söylediğini düşündüğüm şeyi söylememişti.

"Hiçbir şey."

Dikkatli bakışları altında daha da fazla kızararak döndüm ve atlanacak yerin çok dik olmadığı gölün ucuna gittim. Suyun verdiği his muhteşemdi, tenimi karıncalandıran rahatsız edici sıcaklığı azaltıyordu.

Herhangi bir şey söylemek için kekeledim. "Burası güzelmiş,"

Bir an beni izledi, sonra da şükürler olsun ki suyun altında gözden kayboldu. Geri çıktığında yüzünden sular damlıyordu. Yüzümü serinletmek için ben de daldım. Zihnimi düşüncelerden arındıran soğuk dalgası canlandırıcıydı. Yüzeye çıkınca yüzümdeki saçı çektim.

Caner beni birkaç metre uzaktan inceliyordu, yanakları suyun üzerindeydi ve verdiği nefes, suyun üzerinde hafif dalgalar yaratıyordu. Bakışları kışkırtıcıydı ve gözlerimi gözlerinden ayırmakta zorlanıyordum.

"Ne?" diye sordum uzun bir sessizlikten sonra. Bana yaptığı büyüyü bozmalıydım.

"Buraya gelsene."

Hayatta yanına gitmezdim. Henüz o kadar çıldırmamıştım.

Arkamı dönüp kayalara doğru suyun tadını çıkararak yüzmeye başladım. Sıcak kayaların üzerine tırmandığımda göğsüm yüzmekten dolayı hızla inip kalkıyordu. Yine de Caner'den kaçarcasına hızla yüzdüğüm için pişman değildim. "Noldu, hayal kırıklığına mı uğradın?"

Caner cevap vermedi. Yüzünde meraklı, neredeyse şaşkın bir ifade belirdi. "Ee... Şimdi ne yapıyoruz?"

"Çok tuhaf davranıyorsun şu an," gözlerimi kısarak ona baktım ve sudan çıkmak için hamle yaptığında kayanın üzerinde biraz daha geriye gittim. Hareketimi görünce vazgeçip kendini suyun içine geri bıraktı. 

Başını iki yana sallayarak tekrar suya dalıp gözden kayboluşunu izledim. Arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Yukarı çevrilmiş yüzüme vuran güneşin ve kayanın tenimden içeri süzülen sıcaklığı bana kumsalda uyuklamayı hatırlattı. Serin su, ayaklarımı gıdıklıyordu. Burada bütün gün tatlı bir sıcaklığın karşısında uzanarak kalabilirdim.

Caner aniden kayanın üzerine çıkıp yanıma uzandı ve benimle güneşlenmeye başladı. O şekilde ne kadar yattığımızı bilmiyordum ama sonra toparlanıp eve döndük.

Ben duşa girip çıktıktan sonra Caner banyoda ne kadar çok vakit geçirdiğimle ilgili homurdanarak yanımdan geçip duşa girdi. Evli çiftler gibi olmuştuk. Odada etrafıma bakındıktan sonra aklıma salondaki kitaplık geldi ve bir kitap ödünç almaya karar verdim.

Hızlı adımlarla salona girdim ve kitaplığın olduğu tarafa doğru ilerledim. Birkaç kitabı inceleyip bıraktıktan sonra arkamdan bir tıkırtı duydum. Murat Bey'i arkamda dikilirken görünce yüreğim hopladı. Baba oğul aynı şeyi yapmışlardı. İnsanlara sessizce yaklaşmanın hoş olmadığını bilmiyorlar mıydı?

Zoraki bir şekilde gülümseyip elimdeki kitaba baktım. "Canım sıkıldı da... Bir kitap ödünç alayım demiştim..."

Murat Bey başını salladı. "Derin, lafı çok fazla uzatan bir insan değilim. Bence burada bulunmaman lazım. Hemen evine dönmeli ve Caner'le bütün bağlantını kesmelisin. Caner'i sevdiğini sandığını biliyorum ama..."

Eh, ben bu konuşmayı Aslı Hanımdan bekliyordum ama anlaşılan asıl çetin ceviz olan sessiz kişiliğine karşın Murat Beydi. Caner'in dediği olmuştu işte. Babasının ilgisini çekmiştim. Bana asılacaktı.

"Oğlunuza yakışacak bir mesleğim ya da bir servetim olmadığını biliyorum ama ona hissettiğim bütün sevgiyi vermek için elimden geleni yapacağım," dedim bütün içtenliğimle. Cümlemi tamamladığımda bunun gerçekten de doğru olduğunu fark ettim ve kendi kelimelerimle kendi kalbimi kırdım.

Bunu yapmak için gerçekten fırsatım olmayacaktı.

Yüzünü buruşturup başını salladı. "Anlamıyorsun, sorun sen değilsin. Bu iş olamaz. Bu... Bu..." Derin bir nefes alıp etrafına baktı. Önümde parçalanıyordu sanki. Bana doğru ellerini uzatarak bir adım attı ve refleks olarak kendimi geri çektim. "Ben..." O sırada Caner merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.

"Derin?" Babasının omzunun üzerinden Caner'e baktım. Uzun adımlarla yanımıza geldi ve vücudunu benim önüme siper etti. Bir süre Caner'in sırtını izledikten sonra rahatladım. Tam ihtiyacım olan buydu.

"Baba? Bir sorun mu var?"

"Caner, Derin'den ayrılman lazım. Sebebini sorma. Baban olarak bana güvenmen lazım. Sana açıklayamam. Aman Allah'ım..." Adam önümüzde panik atak krizi geçiriyordu sanki.

Caner gergince güldü. "Baba, biz birbirimizi seviyoruz." Dedi hafifçe arkasını dönüp bana bakarken. Dizlerim titredi. Babasının karşısında böyle durup bizi savunması, rol bile olsa güzeldi. Kalbim ısınmıştı. Elimle Caner'in tişörtünden tuttum. Herhangi bir temasa ihtiyacım vardı. Bu yeterli gelmedi. Yanağımı Caner'in sırtına dayadım.

Kalbim göğüs kafesimde çırpınırken dünyanın en mutlu insanıymış gibi hissediyordum. Beni babasının önüne yem olarak atmamıştı. Şükürler olsun. Murat Bey devam etti.

"Sevemezsiniz! Anlamıyorsunuz! Bu olamaz!" Adam resmen karşımızda acı çekerken Caner elimden yakaladığı gibi beni üst kata çekiştirmeye başladı.

"İster beğen, ister beğenme. Bu iş olacak baba," dedi kesin bir sesle. Odamıza girip kapıyı kapadığımızda göğsü aldığı hızlı nefesler yüzünden kalkıp iniyordu. Öfkelenmişti.

"Vay be," dedim sırf bir şey demiş olmak için. "Güzel roldü, yani... Kırk yıllık oyunculara taş çıkarırsın." Büyük bir adım atıp beni duvarla kendisinin arasına sıkıştırdı. Bakışlarımı yukarı çevirdim. Tepeden bana bakıyordu. Kalçalarını bana dayadı.

"Rol mü? Hadi ama ya, birbirimizi daha ne kadar kandırabiliriz böyle? Söylediğim her şeyde ciddiydim dersem ne yapabilirsin ki Derin? Sana her dokunduğumda aramızda dolaşan elektriği hissetmediğini söyleyebilir misin? Şu an sana sahip olmak istesem beni reddedebilir misin? Şu an bana sahip olmak istesen seni durdurabilir miyim sanıyorsun? Bana hissettirdiklerine artık dayanamıyorum!" dedi sinirli bir sesle. Bazı şeyleri o kadar uzun süre inkâr etmişti ki söylediklerinin aslında doğru olduğunu fark ettiğinde parçalanmaya başlamıştı. Bu hissi biliyordum.

Şu an kendisiyle yüzleştiğini görebiliyordum. Bu yüzden hiçbir şey demedim. Kendi kendine devam etti.

"Herkesin beklentilerini karşılamaktan yoruldum," bir adım geri atıp odanın köşesindeki koltuğa oturdu. "Benden beklentisi olmayan tek kişi sensin." Dedi kısık sesle. Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerleyip ucuna oturdum. Dökülmesini bekliyordum. Parçalanmasını.

"Annemle babamın kuklası gibiyim," elleriyle yüzünü ovuşturdu.

"Saçmalıyorsun!" diye tısladım.

Caner hızla fırlayıp kollarımı yakalayıp beni yatağa bastırdı. "Sana gerçeği söyleyince neden öfkeleniyorsun?"

"Gerçek bu değil! Neden yalan söylemek zorunda olduğunu anlamıyorum. Neden annenle babanın kuklası olduğunu düşündüğünü bilmiyorum. Sen bu değilsin!"

"Yaptıklarımı yapmak için nedenlerim var." Bakışlarını yüzümden vücuduma kaydırdı. "Hiç birisi masum nedenler değil. Hepsi de kendi çıkarlarıma hizmet ediyor. Seni zorla ailemin evine sürüklemem de dâhil."

"Hayır," diye fısıldadım. Bunun doğru olmadığını biliyordum. "Sen sıradan bir varisten fazlasısın."

Eğilince göğüslerimiz birbirine yaslandı. Yüzü, yüzümden sadece birkaç santim uzaktaydı. Hava boğazıma takılıp kaldı. "Ben sadece sıradaki Veliaht Prens'im. Ben buyum, olup olacağım da bu. Hiçbir zaman hayatta ne yapmak istediğim sorulmadı bana."

"Değil."

Caner cevap vermedi. Ellerimi gevşetti ve parmaklarını kolumdan aşağıya gezdirdi. Elini belime, sonra da kalçama kaydırdı. Dokunuşunu ısı takip ediyor; arzu, hatta korku dolu keskin bir zonklamayı tetikliyordu. Bakışlarını kaldırdı ve bakışlarındaki yoğunlukta mıknatıs gibi bir çekim gördüm. O inatçı gerginlik oradaydı ve bizi birbirimize çekiyordu. Bunu görmezlikten gelmekten, istediğim, ihtiyacım olan buyken, bunun yanlış olduğuna inanmaktan yorulmuştum.

Çünkü Caner söylenenleri yerine getiren bir varisten, ben de orta gelirli sıradan bir kızdan fazlasıydım.

Elimi yavaşça kaldırdım ve yanağına koydum. Yalnızca göğsü hareket edip düzensizce yükseldi. İşte o zaman bu aramızdakilerden onun da benim kadar etkilendiğini fark ettim. Bu sadece bir oyun ya da kandırmaca değildi. Rol yapmaktan ve birbirimize alışmaya çalışmaktan fazlasıydı. "Şirketi devralacak bir robot değilsin sen. Bundan daha fazlasısın. Sen..."

Caner dudaklarını, dudaklarıma sürdü. İrkilerek nefes aldım ve altında donup kaldım. Pek öpücük sayılmazdı, sadece ürkek bir okşamaydı. Şaşırtıcı derecede yumuşak ve nazikti. Beni zorlamamış, teması daha da derinleştirmeye çalışmamıştı. Sadece orada öylece durmuş, kelebek misali öpücüğüyle hiç kimsenin yapamadığını yapmıştı bana.

Daha fazlasını istiyordum. Çok daha fazlasını.

Caner başını kaldırıp bana baktı. Bakışında soru değil, kafamın basmadığı şeylere dair vahşice bir vaat vardı.

Titreyen ellerimi göğsüne koydum. Onu uzaklaştırmak için mi, yoksa kendime çekmek için mi, bilemiyordum. Kafamın içi karman çormandı. Bunu istiyordum ama bunun ne olduğunu bilmiyordum. Dün geceki öpücüğümüz onunla ilk öpücüğümdü ve bunun gerçek bir öpücük sayılıp sayılmadığından bile emin değildim.

Ah, güzel bir öpücüktü, çok güzeldi ama tutkudan mı kaynaklanmıştı? Hiç sanmıyordum. Bir nedeni varsa, sırf beni öpebileceğini kanıtlamak için öpmüştü.

Ama şimdi beni gerçekten öpecekti. Bunu ta iliklerimde hissediyordum.

Titreyen ellerimi omuzlarına götürdüm, sertçe itmedim ama beni hemen bıraktı; kesik kesik solurken kollarındaki kaslar şişiyordu.

"Ne?" sesi kısıktı.

Kalbim güm güm atarak ellerimi geriye çekip göğsümde kavuşturdum. Tişörtüm sıyrılmıştı ve bacaklarımız hala birbirine dolanmış haldeydi. Gözleri... Yeşil bir çimen havuzu gibiydi. "Galiba... Bundan emin değilim."

Caner bir an için hiç kıpırdamadı, sonra da başını salladı. Yan tarafına dönerken dudağımı ısırdım. Onun yataktan kalkmasını ya da bir şeyler başlamadan frene bastığım için kızmasını bekliyordum. Benliğimin büyük bir kısmı sinir olmuştu. Onu neden durdurmuştum?

"Üzgünüm," dedim doğrulup tişörtümü aşağıya çekerken. "Sadece ben daha önce hiç..."

"Sorun değil." Caner beni kollarına alıp yatağa geri çekince yatak hafifçe göçtü. Beni yanından ayırmadan uzandı. "Gerçekten sorun değil."

İkimiz de konuşmadık. Saatlerce sadece öylece yatıp birbirimizin nefesini dinledik.

Uyumadığını biliyordum.

Annesinin arabasının eve yanaştığını duyduğumuzda kaç saat geçmişti bilmiyordum ama hava hafiften kararmaya başlamıştı. Caner yanağımı okşadı.

"Hazırlanmamız lazım," dedi huzurlu bir sesle. İçinde bir şeyleri yerine koymuş gibiydi. Kalkmadan önce boynuma eğilip bir öpücük kondurduktan sonra kokumu içine çekti. Nabzım hızlanırken bunun ne kadar da tatlı bir hareket olduğunu düşündüm. Beraber geçireceğimiz ne kadar vaktimiz kalmıştı bilmiyordum ama ömrümün sonuna kadar bunu yapmasını istiyordum.

Yataktan kalkıp dolabına ilerledi ve birkaç parça giysi aldıktan sonra banyoda gözden kayboldu. Bavuluma yürüdüm. Şov zamanıydı. Caner'le beraber butikten aldığımız siyah elbiseyi giyecektim. Çünkü Caner öyle söylemişti. Bunun hala geçerli olup olmadığını merak ettim. Galiba görüp öğrenecektim.

Elbiseyi iplere dolanarak zorlukla üstüme geçirdim. Bacaklarımı parlak görünmeleri için kremledikten sonra ayakkabıları ayağıma geçirdim. Bu arada Caner siyah gömlek ve siyah keten pantolonuyla tam bir paket olarak banyodan çıktı. O beni baştan aşağı süzerken ben de onu süzmeden edemedim. Sadece ona bakmak bile daha önceden hissetmediğim şeyleri hissetmeme sebep oluyordu.

Çantama eğilip makyaj malzemelerimle beraber saç maşamı da aldım ve yanından geçerken ona bilerek kendimi sürttüm. Beni uyarır gibi, "Derin," dedi. Onu duymazlıktan geldim ve maşayı prize taktıktan sonra telefonumdan müzik açıp makyajımı yapmaya koyuldum.

Şarkı başladığında saç fırçamı elime alıp eşlik etmeye başladım. Enerjiyle dolup taşıyordum. Tam olarak söylememiş olsa da en azından benden o şekilde hoşlandığını kabul etmişti.

"Rainberry, please you think I'm on my knees but don't you worry, I know what you don't know." Allık fırçasıyla yüzüme allık sürerken kalçalarımı kıvırıyordum. Şarkı o kadar iyi gelmişti ki tekrara aldım.

Makyajım bittikten sonra saçlarımı maşayla kıvırdım ve işte hazırdım. Normalde kendimi fazla beğenmezdim ama bu akşam o kadar mutluydum ki aynada kendime baktıktan sonra kendime bir öpücük yollamaktan kendimi alamadım.

Caner arkamdan yaklaştığında malzemelerimi topluyordum. "Hazır mısın?"

"Sayılır, buraları toplayabilirsem..."

Belime sarılıp eğildi ve çenesini omzuma yaslayıp müziğin ritmiyle ikimizi de sallamaya başladı. O da iyi bir ruh halindeydi, bunu görebiliyordum. Hatta nefes alışından bile anlayabiliyordum. Gülümseyip aynadan yansımamızı izledim.

Kapı çalındı ve Aslı Hanımın sesi duyuldu. "Gidiyoruz!"

Caner istemeye istemeye beni bıraktı ve ayakkabılarını giymek için odaya döndü. Dudaklarıma bordo ruj sürdükten sonra odaya girdim ve siyah küçük çantamı elime alıp Caner'i bekledim. Cüzdanını, araba anahtarını ve telefonunu ceplerine yerleştirdikten sonra yanıma gelip elini uzattı.

Bu kadar mutlu hissetmesi beni göklere uçuruyordu. Umurumda bile değildi. İsterse sadece bu gece için olsundu. Kabul ederdim. Böyle geçecek birkaç saat için ömrümden birkaç yıl verebilirdim.

Elini tuttum ve odadan çıktık. Merdivenlerden inerken düşmemek için özellikle dikkat ederek yavaşça indim. Son basamaklara ulaştığımızda Engin Bey'in neşeli sesini duyup kafamı kaldırdım.

"Ah! Şunlara bak! Genç âşıklar. Bana Yaseminimle evlendiğimiz ilk zamanları hatırlattınız." Deyip gözlerindeki yaşları sildi. Ona en parlak gülümsememi yolladım. Rüyada gibiydim. Murat Bey'e bir bakış attığımda öfkeden kudurduğunu gördüm. Yumruklarını o kadar sıkmıştı ki eklemlerinin beyazlığı ortaya çıkmıştı.

Biz Caner'in arabasıyla giderken Engin Bey, Aslı Hanım ve Murat Bey ayrı bir arabayla gitmeye karar verdiler. Caner arabanın içinde banyoda hazırlanırken açtığım şarkıyı yüksek sesle açtı. Camları indirip sıcak yaz havasında eğlenerek restorana doğru sürdük.

Gittiğimiz restoran sahilde, canlı müzik çalan bir rakı-balık restoranıydı. Çok lüks görünmüyordu ve içeri girdiğimiz anda âşık olmuştum. Bizi denize sıfır bir masaya oturttuklarında Caner eliyle uzun saçlarımdan bir tutam alıp okşadı.

Siparişlerimizi verdikten sonra bütün masa donatıldı ve yemeklerimizi yerken iş hakkında konuşmaya başladılar. Bense sessizdim çünkü bu konularda diyecek bir şeyim yoktu. Engin Bey muhabbetin bir noktasında peçetesiyle ağzını temizledi ve rakı kadehini havaya kaldırdı.

"Öncelikle görüyorum ki bu iki genç birbirlerine oldukça âşık. Daha önce söylemiş miydim? Ben insanı gözünden tanırım," dedi gözlerini kısıp bana bakarak. Caner yanımda gözlerini devirip, "Söylemiştin dede," diye ekledi. Kıkırdamadan duramadım.

"Ailemize hoş geldin Derin kızım, bu hergelenin senden iyisini bulacağını düşünmüyorum." dedi Engin Bey Caner'in yorumunu duymazdan gelerek. "Ve ben de sözümü tutarak Caner'i bütün mal varlığımın mirasçısı yapıyorum," dedi keyifle ve kadehinden bir yudum aldı. İşte, görevi başarıyla tamamlamıştık.

Caner'in sevincini bastırmaya çalıştığını görebiliyordum. Şu an yalnız olsaydık eminim masanın üzerine çıkıp takla falan atardı. Elimi tutup ağzına götürdü ve avcumun içini öptü. Gözlerim ışıldayarak onun bu küçük öpücüğüne gülümseyerek karşılık verdim.

Aslı Hanım ve Murat Bey'in tarafındansa bir ses çıkmamıştı. Sessizlik içinde bizleri izleyip yemeklerini yiyorlardı.

"Madem biricik dedem seni ailemize kabul etti," dedi Caner bana bakarak ve ayağa kalktı. Ne olduğunu anlayamıyordum. İşimiz bitmişti, şimdi de kalkıp gidecek miydik böylece? Elini pantolonunun cebine sokup bir kutu çıkardı.

Astım hastası falan değildim ama o an nefes alma problemiyle ilgili bir hastalık kaptığımdan oldukça emindim çünkü ne yaparsam yapayım ciğerlerime giden oksijen yeterli geliyormuş gibi görünmüyordu.

Caner etrafına bakındı, "Eh burada diz çökecek kadar fazla boşluk yok," Sandalyesine geri oturdu ve bedenini bana çevirip üzerime eğildi. "Çok uzun zaman olmadığını biliyorum," dedi bana göz kırparak. Tanışalı bir yıl bile olmamıştı, kaldı ki sevgili olup olmadığımızı bile bilmediğim bir şekilde birbirimize açılalı henüz birkaç saat olmuştu.

"Ama seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum, kafeye girip gözlerini kapadığın ve kahve kokusunu aldığın andan beri. Mozaik pastanın dünyadaki en mükemmel şeymiş gibi sana yaşattığı hazzı gördüğümden beri seni seviyorum Derin," dedi ve yavaşça elindeki yüzük kutusunu açtı.

"Lütfen beni, tüm yanlış ve doğrularımla kabul et. Nefes aldığım her dakika seni mutlu etmeme izin ver. Lütfen, benimle evlen," dedi.

Gülüyor muydum, yoksa ağlıyor muydum bilmiyordum. Gerçek miydi, yoksa bu da yaptığımız rolün bir parçası mıydı onu da bilmiyordum ama her iki durumda da yapacağımı bildiğim şeyi yaptım.

"Evet, defalarca evet," dedim fısıldayarak ve Caner'in boynuna sarıldım. Restorandaki herkes gürültülü bir alkış koparırken dudağımı ısırıp geri çekildim. Caner yeryüzünde gördüğüm en parlak tek taşı parmağıma takarken sırıtmaktan yüzüm ikiye ayrılacak gibiydi.





Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 263 23
WATTPADROMANCETR OKUMA LİSTESİNDE! (Elma Tadında Serisi'nin 1. Kitabı "Elma Tadında Pazartesi" ve 2. Kitabı "Elma Tadında Düşler" bu kitabın içerisin...
150K 12.2K 53
Azize serisinin 1.kitabıdır. Boynuzlarım, tüylerim ve iri gözlerim var. Kutsal kanım ve Ravozski ismim var. Dünyayı kurtarmak için bana ihtiyacın var...
3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
1M 1.8K 2
İki kalp cerrahı, Biri başarılarıyla tanınan ünlü bir kalp cerrahı adı Afra Korkmaz Diğeri ise babasının hastanesinde çalışmayı kabul etmeyip kendi b...