Don't Hurt Yourself -Sirius B...

By -DramioneForever-

55.2K 2.7K 1.3K

İsabella White namı diğer Bella normal değildi. Bir cadıydı. Küçüklüğünde onları terk eden babasının ardından... More

Don't Hurt Yourself -Sirius Black-
~2~
-3-
~4~
-5-
~6~
-7-
~8~
-9-
~10~
-11-
~12~
-13-
~14~
-15-
~16~
~18~
-19-

-17-

2.8K 115 182
By -DramioneForever-

Bazılarının ısrarıyla Merhaba tekrar. Umarım heyecanlısınızdır. Çok ekşın ekleyemedim ama yakında olacağı haberini verdim. Yani yakında kesinlikle olacak ve ayrıca küçük ayrıntılara dikkat edin ;D cidden.

Sevgili okuyucularım... Hepinize beklrmekten sonsuz azap çektireceğim 3:)3:D

Multi'de Bella ve Sirius var. :):):)

Başlıyoooor...

~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~

"Bella! Derhal yataktan kalk ve giyinmeye başla!" diye bağırdı biri kulağımın dibinde.

Gözlerim hızla açıldı. Kız sesi kulağımı çınlatırken yatağımdan hızlı bir şekilde düşüp başımı yere çarptım. Görüntü bulanık olsa da önümde durarak kendinden gurur duyan kızıl saçlı kızı seçebiliyordum.

"Umarım mutlusundur Lily. Az önce hayatıma yeni bir baş ağrısı daha ekledin." dedim somurtarak. O sadece güldü ve ellerimden tutarak beni oturduğum yerden kaldırdı.

Alice, Marlene ve diğer kızlardan hiçbir iz yoktu. Onlar kahvaltıya inmiş olmalılardı.

"Uyanmanın en güzel yolu. Öyle değil mi?" Diye sordu Lily. Kendi yatağını düzeltmiş, saçlarını tarayıp topuz yapmış ve üniformalarını giymişti. Yeşil gözleri beni süzerken birden gülmeye başladı.

"Ne demezsin! - Sen neye gülüyorsun öyle?" Diye sordum. Lily pijamalarımı ve saçlarımı işaret etti.

Pijamama baktım sonra Lily'ye. "Ne yani? Öpüşen tombul ayıcıklarla bir problemin mi var?"

Gülmemeye çalışan bir ses çıkarttı ve dudağını ısırmaya başladı. Gözlerimi devirdim.

Tuvalete girdim ve ardından duşa. İki dakika kadar sonra Lily'nin sesi duyuldu. "Ben gidiyorum Bella. İşin bitince sende gelirsin."

"Tabii. Beni Bay Muslukla yalnız bırak Lily. Tıpkı sana göre bir davranış." Dedim bağırarak.

Lily güldü. "Bayan Somurtkanız bugün. Öyle mi? Yoksa Bayan Beni-Bugün-Rahatsız-Etme-Yoksa-Seni-Boğarım-Sonra-Da-Yatağının-Altına-Saklanıp-Sana-Saldırırım mısın?" Diye sordu Lily kapının arkasından.

"Sanırım Bayan Somurtkan çünkü ikincisini aklımda tutamadım." dedim. Sular yüzüme damlarken saçımı ovuşturdum.

Kapı kapanma sesi geldi ve Lily gitmişti. Gözlerimi kapatarak odayı taradım. Hislerim bazen çok işime yarayabiliyordu. Yataklar toplanmıştı. Lily benimkini de toplamıştı demek. Sonra ona teşekkür ederdim.

Geçen haftalarda seçmeler vardı. James ve Sirius'un zoruyla katılmıştım. Hatta seçmelerden beş gün önceden beni Sirius çalıştırmış, girmem ve en iyi olabilmem için zorlamıştı. Kovalayıcı olarak seçmelerde yarışmıştım. Aslında fena geçmemişti. Hem Leo'yu da izlemiştim. Geçen senelerde takımda olmasına rağmen seçmelere katılmak zorundaydı ki mükemmel oynuyordu. Arayıcı olarak oynamaya başlamıştı.

Bense yapabildiğinin en iyisini yapmıştım. Yakında açıklayacaklardı.

Vücudumu yıkadıktan sonra havluya örtüp tuvaletten çıktım. Bir yandan şarkı sözleri mırıldanıyor bir yandan da giyecek üniformamı arıyordum.

"Hey ne zaman--"

Arkamı açık kapıya döndüm ve sırıtan Sirius'un yüzündeki ifadeye baktım.

Düşünceleri hoş değildi, hiç hoş değil.

"Sen burada ne arıyorsun?" Diye sordum kaşlarımı çatarak. Pancar gibi kızarmayı da unutmamıştım.

"Ben sadece..." diye başladı ama onu kapıdan dışarı doğru itmeye başladım.

"Ne dikiliyorsun öyle? Dışarı. DIŞARI." dedim ardından kapıyı kapattım. Bu sahneyi bir daha asla aklımdan silemeyecektim ve onu her gördüğümde utanıyor olacaktım... ama o anda kafama dank etti ve ne düşündüğümü unuttum.

Erkekler kızlar yatakhanesine çıkamazlardı. Denerlerse basamaklar kaydırak gibi dümdüz olurdu ve kolayca düşerdiniz. Tabii bu erkekler yatakhanesinin merdivenleri için geçerli değildi. Onlara kızlar da çıkabiliyordu. Sanırım nedeni Hogwarts'ın bayan kurucuları kızların erkeklere göre daha güvenilebilir olduğunu düşünüyordu.

Kapının arkasından seslendim.

"Sirius buraya nasıl çıktın?" Diye sordum. Ne kadar görmesemde muzipçe sırıttığına yemin edebilirdim.

"İşte bu bilgi, Miss White, çapulcu sırrı." dedi kendinden gurur duyuyormuşçasına.

Nedensiz yere gülümseyerek giyinmeye başladım. Kapıyı kilitlemeyi de unutmamıştım.

"Ne yani bana güvenmiyor musun?" Diye sormuştu Sirius benim kapıyı kilitlediğimi anladığı anda.

"Hımmmm... Hayır." dedim sahte bir ses tonuyla. Onunla oyun oynadığımı anlamıştı.

"Beni kırmaktan zevk alıyorsun öyle değil mi Bella?" Dedi Sirius. Sesinden bile sırıttığını anlayabiliyordunuz. Sorusunu yanıtsız bıraktım.

Üzerimi giyinip kapıyı açtım. Sirius hala kapının başında duruyor ve bir kolunu bana tutarak gülümsüyordu. "Leydim." dedi.

Gülümseyerek koluna girdim. Aşağı inecektik ki...

"Sirius bana nasıl çıktığını söylemedin ama inmek için de aynı taktiği uygulaman gerekmiyor mu?" Diye sordum.

Ağzını açtı ki merdivenler düzeldi. Kaygan dümdüz bir kaydıraktan aşağı düşüyorduk. Çığlık atmak istedim ama atamadım. Sirius kollarını benim vücuduma sarmıştı ve bu beni rahatlatıyordu. Düşüş benim için uzanmak gibiydi.

Yukarı onun gözlerinin içine baktım. Gri gözler. Kolları beni savunurcasına vücudumda, Yüzü benim yüzümün birkaç santim ötesinde. Sıcak nefesi yüzüme çarpıyor aşağı kayışımız bizim için hiçbir şey ifade etmiyordu.

Merdivenlerin sonuna gelmiştik. Hafif bir çıkıntıyla ikimizde yerde basamakların sonundaydık. Merdivenler normale döndü. Odada da kimse yoktu. Herkes yemekte olmalıydı.

Başımı yukarı kaldırınca nasıl bir pozisyonda olduğumuzu farkettim.

Onun elleri hala beni kavrıyordu ama artık vücudumun bütününden çok belimdeydi. Benim başım onun göğsüne yaslanmıştı. Kalbinin her atışını duyuyordum. Benim bir elim onun siyah yeni karışmış saçlarındayken diğeri onun belimdeki elini tutuyordu. Bacaklarımız birbirine değiyor ama oluşan kıvılcımdan dolayı hemen geri çekiyorduk.

Yüzümün kırmızı olmaması için ne kadar umutlansamda tekrar hepsi dibe batmıştı. Kalbim gereğinden daha hızlı atıyordu. İçimi sıcak bir duygu, mutluluk kaplamıştı.

Gözlerim onun gri gözlerine odaklandı, sonra dudaklarına. O an içimdeki his beni ona doğru kaydırmaya ve dudaklarına yapışmamı söylüyordu. Kendimi toparlamaya çalışsam da beceremedim. Onu öpmek istiyordum. Hiç olmadığım kadar onunla olmak istemiştim o an. Ama neden ? O düşündüğüm tek neden beni ondan uzaklaştırmaya yetecekti.

Ya seni de diğerleri gibi kullanırsa? Dedi iç sesim. Haklıydı da. Bütün kızlara aynı şeyleri yapıyor onları kendine aşık ediyor olabilirdi. Ya ona gerçekten aşık olursam.

Aşık olmaktan korkmak bir yana, ben kalbimin kırılmasından korkuyordum.

Aynı anneme olan olay gibi.

O genç ve yakışıklı Tom Riddle'a aşık olmuş ama Tom içindeki sevgiden yoksun bir şekilde onu bırakmıştı. Ve annem yaralarını kapatacak birini zor bulmuş ama ömrü hızla tükenmiş onunla birlikte uzun yıllar geçirememişti.

Ben napabilirdim. Sirius Black'in kalbimi kıracağı kesindi. O kimseye bağlanmaz, her zaman bad boy olarak diğerlerini umursamazdı zaten değil mi?

O hissi görmezden gelmeye çalıştım. Onun gözlerinin içindeki duyguları okuyamıyordum. Düşünceliydi. Bir cammışım gibi davranıyordu bana. Sanki anında kırılacaktım. Belki de herkese öyle davranıyordur diye geçirdim içimden.

Hayır. aşık olamazdım. Hoşlanamazdım. Çarpılamazdım. Sirius Black'e olmazdı.

Zaman sabit bir noktada durmuştu. Hiç hareket etmiyor bense ona bakıyordum. İkilemde kalmıştım.

İlk hareketi o yapmaya kalkıştı ve bana doğru uzandı. Sabit durmaya çalışırken ise portre kapısı ansızın açıldı ve iki çapulcu gülerek içeri daldı. Remus ve Pettigrew.

"James'in hiç şansı yok." dedi Remus. Elinde çikolata ve yüzünde yeni eklenmiş yaralar vardı. Derin olmasa da sıyrıklar ve küçük kesikler belli oluyordu.

Onun kurtadam olduğunu ben biliyordum ama acaba diğerleri de biliyor muydu?

Seslerini duyduğum anda ayağa fırladım ve Sirius benim ani hareketim yüzünden sırtını merdivene çarptı. Yüzünü hafif acıyla buruşturdu.

İştahım kaçmıştı. Ellerimle eteğimi silkeledim. Sirius doğruldu ve elini sırtına atarak yokladı. İncinmiştir, hemen ona yardım etmeliyim diyen iç güdüme karşı çıktım.

"A-Afedersin." dedim. Sirius'un yüzünde afallamış bir ifade gördüm. Hızlı adımlarla iki çapulcunun yanından geçtim ve portreden koşarcasına dışarı çıktım.

Koridorları hızlıca aşarak büyük salona ulaştım. Lily ve Alice karşı karşıya konuşuyor, Marlene önlerinde arada konuşmaya katılıyordu. James ise onlardan uzakta Lily'ye iştahla bakıyor onun hangi bikinide iyi duracağını düşünüyor gibiydi.

Gülümsemeye çalıştım. Gözlerimi kapatarak saati düşünmeye çalıştım. Dersin başlamasına daha vardı demek. Bunlar neden sabahın köründe uyanırlardı ki!

Lily'ye doğru ilerledim. Sağ elimi onun omzuna attım. Lily zümrüt yeşili gözlerini bana çevirdi diğerleriyle beraber. Onlara 'sizinle konuşmam lazım.' bakışı attım. Hepsi başıyla onayladı. Ayağa kalktılar ve bizde Gryffindor ortak salonuna oradan da kızlar yatakhanesine çıktık. Ben, Marlene, Alice ve Lily merdivenleri ikişer üçer çıktıktan sonra içeri girdik. Beraberce kaldığımız diğer kişiler ayrılmıştı. Muhtemelen büyük salondaydılar. Kırmızı - sarı odada bir pencere açıktı ve bundan dolayıda hava soğumuştu. İlk pencereyi kapattık sonra
Hepimiz benim yatağıma sığarak oturduk.
Karnım guruldadı ama ben aç hissetmiyordum.

Ayrıca pencere neden açıktı? Sonuçta soğuk havada kimse pencere açmazdı ki!

"Sorun ne Bella?" diye sordu Lily. Sevecenlilkle bana doğru elini uzattı ve omzuma dokundu. "Bize her şeyi anlatabilirsin."

"Biliyorum." dedim. Gözlerimi pencereden ve ondan kaçırdım. Kucağıma bakmaya başladım. "Alice, aşk nedir?" Diye sordum sessizce duyduğunu ümit ederek.

Bir an onu hazırlıksız yakalamış gibi oldum. Bana neden? dercesine baktı. "Sen sadece söyle." diye ısrar ettim. 'tamam' dedi ve anlatmaya başladı.

"Pekala. Imm... Sanırım hayatımda başına gelen en güzel şey. Birine karşı sıcak ve mutlu hissetmek. Ondan ayrılmayı asla istememek. Gözlerinde zaten ona baktığın anda parıltılar oluşur ama... herneyse. Veya sana her dokunuşunda kıvılcımları, bakışmalarda karnındaki tuhaf ama hoş hissi--"

"Kelebekler." Dedim. Marlene bana baktı sonra ince tiz bir çığlık attı.

"Sen aşık olmuşun Bella." diye bağırdı Marlene. Lily bana inanamayarak bakıyordu. Alice anlamış gibi gülümsedi. Yanaklarım kızardı.

Ben aşık mı olmuştum? İlk defa aşık oluyordum. Hoşlanmaktan çok daha öteydi. Karnınızdaki kelebekler uçuyor, vücudunuzdan sıcak bir elektrik akımı geçiyor gibi oluyordu. Onun yanında sürekli gülümsememin nedeni buydu.

"Ciddi misin Bella? Hayatta senin aşık olacağını düşünmezdim." dedi Lily.

"Açıkçası bende." diye kabullendim.

Biraz gülüştükten sonra iyiki onlara söylediğimi anladım. Hayatım boyunca sahip olacağım en iyi arkadaşlardı onlar.

"Chris adına sevindim. Yani Hufflepuff'ta olsa bile belki Potter'ı ikna ederiz." Dedi Marlene. "Yani yakışıklı, düzgün bir vücudu var. Sadece bunu ona ne zaman söyleyeceksin?"

"Bir dakika,... kim!?" Dedim. Hepsi beni yanlış anlamıştı. Benim Chris'e abayı yaktığımı düşünmüşlerdi.

Marlene bana 'kimden bahsediyor olabilirim?' Bakışı attı. Olayı ilk Lily çözdü.

"Sevdiğin kişi Chris değil." dedi Lily.

"Hadi canım! Ama daha geçen gün onu öpmüştün." dedi Marlene. Bana şaşırarak bakıyor arada ellerini saçlarının arasına sokuyordu.

"O beni öptü... bende ona karşılık verdim ama bu olay ta yılın başında kaldı." diyerek somurttum. "Her öptüğüm kişiye aşık olmazsın... eğer öyle olsaydı Sirius şuan okulun yarısına aşık olurdu." dedim. Kendi koca ağzımı kapatamamıştım. Bunları düşündükçe içimde bana acı veren ve Sirius'un ilk baktığı kişiyi öldürmeme neden olacak bir öfke kıvılcımlanıyordu.

Kafamı hızlıca sallayarak düşüncelerden kurtuldum. Alice'in gözleri pörtledi ve ciyaklayarak/bağırarak konuştu. "Black'e aşıksın." Ve o an Alice'in çok fazla zeki olduğunu anladım.

Topu topu hayatı boyunca sadece yüz iki defa parolaları unutmuştu. Tabii bu işe eşyalar da girerse listemiz baya uzardı ama.

"Yok ya! Bella ona asla yüz vermez. Değil mi?" Diye sordu Lily. İşte şimdi ne diyecektim?

Evet. Ben o iki yüzlü pisliğe asla bakmam. Gözüm başkasının üzerinde.

Ya daaa...

Başımı sadece öne ey. Ve orada değilmiş gibi davran. Görünmez olllll,

Yalan söylemek daha mantıklıydı ama ben onlara yalan söylemiyecektim. Zaten yeterince yalan söylüyordum."Kalbinin kimi seveceğine sen karar veremezsin."

"Sen Sirius Black'ten mi hoşlanıyorsun?" diye sordu Lily. Bana farklı biriymişim gibi bakıyordu.

"Hayır Lily. Bella sadece A-Ş-I-K." diyerek tersledi onu Marlene. Lily gözlerini devirdi ama sonra konuşmaya başladı. "Peki nasıl onu elde edeceksin. Şuana kadar hiçbir kıza yüz vermedi." dedi.

Alice hızlıca araya girdi ve benim yerime o konuşmaya başladı. "Yalnız Bella, Sirius'un tek gecelik hiçbir kızına benzemiyor."

"Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Sonuçta onu da kullanıcak." diye homurdandı Lily. kızıl saçlarını yüzünden çekti. Zümrüt yeşili gözlerinde çılgın bir ifade vardı. Benim onunla çıkmamı istemiyordu. Benim zarar görmemi istemiyordu.

"Onun Bella'dan hoşlandığı apaçık ortada--"

"Hayır Alice." dedim. Sesim çatladı. "Lily haklı. Sırf onun tek gecelik ilişkisi olmak için ona aşık olamam." Dedim yüzümü aşağı eğerek. "Zaten yürümezdi. O başka birine aşık."

"Bella sen kafayı mı yedin?! Aşık olmak benim başıma gelen en güzel şey ve bunu senin de yaşaman lazım. Marlene bir şey de." dedi Alice. Başımı iki yana salladım.

"Boşver Alice."

"Bu kadar kolay vazgeçemezsin." dedi Marlene. "Tamam Lily'de haklı ama Alice de onun kadar haklı. Ayrıca yaşamadan bilemeyeceksin."

"Lily sen ne dersin?" Diye sordum. Gözlerimde sıcaklık hissettim. Ağlamak üzereydim.

"Ben bilmiyorum Bella. Onun seni üzmesine izin verme yeter." Dedi Lily. "Ben daha aşık olmadım. Nasıl bir duygu olduğunu bir tek Alice biliyor."

Bir süre sessizce oturduk. Ders zamanı ise çabucak geldi zaten. Çantama ders kitaplarımı sıkıştırdım. Aç değildim. Ne kadar kahvaltı etmemiş olsam da yatağımın altından Muggle dükkanlarında satılan çikolatalardan aldım. Yazın genelde Muggle dünyasında kaldırdık Leo'yla. Seyahat ederdik. Eve ise arada bir uğrardık, en fazla bir ay. Veya Potter'lara kalmaya giderdik ki genelde yazımız böyle geçerdi.

İlk ders biçim değiştirmeydi. Kısa süre sonra toplanıp aşağı doğru inmeye başladık. Merdivenleri teker teker tek sıra halinde indik. Ben onların yanında zombi gibiydim. Etrafıma dikkat edemiyordum. Koridor boyunca birkaç kişiye çarptım ama onlar da beni umursuyor değildi.

Sınıfa girdiğimde herkes ya ayakta ya da oturarak konuşuyordu. Lily ve Marlene Sihirli Yaratıkların Bakımı Dersine gitmişlerdi. Geçen sene biz de o derse giriyorduk. Alice ve ben bu sene ise biçim değiştirmeyi daha önemli bularak bu derse ağırlık vermiştik ve bize dolayısıyla daha fazla boş zaman kalmıştı.

Arka soldaki sıralardan birine eşyalarımı yerleştirdim. Alice hemen yanıma oturdu. Sonrabirkaç sıra öndeki Frank'e el salladı. Frank sırıttı ve o da el salladı.

Hemen Alice'e döndüm. "Eğer vıcık vıcık yaptıklarınızdan ve yapacaklarından bahsedeceksen, onun ne kadar 'tatlı' olduğundan bahsedeceksen ben burada oturmam." dedim.

Alice gülümseyip gözlerini devirdi. "Ben ne zaman senin yanında 'vıcık vıcık' şeylerden bahsettim?" diye sordu.

"Yani başkasının yanında bahsediyorsun." dedim muzipçe gülümseyerek.

"Of hayır İsabella."

"Bella'yı tercih ederim." dedim somurtarak.

"Aww yoksa kücük İsabellacık ra'atsız mı oluyomuş?" dedi Alice bebek sesiyle ve yanaklarımı sıkmaya başladı.

"Alice!"

"Pekala pekala." dedi ve elini yüzümden çekti. Sonra sesini alçalttı ve sessizce ekledi "Sen de Sirius'u seviyorsun. Birgün seninde onun hakkında konuştuğunu göreceğiz."

Dört sıra kadar önümde oturan siyah saçlı erkeğe baktım. Yanındaki Remus'la konuşuyor, arada gülüyordu. Gülmek ona o kadar yakışıyordu ki.

O gülünce yüzüme belirgin bir gülümseme yerleşti.

O bu yöne bakıp el salatana kadar ona daldığımı fark etmemiştim. Yanaklarım hafifçe kızardı.

Hemen kendimi toparladım ve ben de ona küçük bir gülümsemeyle el salladım. Yanımda Alice kulağıma eğildi ve fısıldadı. "Demiştim"

Birkaç dakika kadar sonra Profesör McGonagall sınıfa girdi. Yarım ay gözlüklerini takmış, saçlarını topuz yapmıştı. Yeşil cüppesini üzerine geçirmiş asası elinde bizi izledi.

"Bugün cam kupaları küçük türdeki hayvanlara dönüştüreceğiz."

•^*^•^*^•^*^•^*^•^*^•^*^•^*^•

Günümün normal geçmesini çok isterdim ama biür cadı olduğunuzda zaten artık normal bir hayatınız olmuyor. Ki benim hayatım normal bir büyücü hayatından da daha karışıktı.

Günün son dersi Astronomi için Marlene'le beraber yolda yürürken küçük bir çocuk önüme aniden çıktı. Neredeyse dengemi kaybediyordum ama son anda Marlene beni yakaladı. Çocuk ise tek santim hareket etmedi.

"İsabella siz misiniz?" Dedi sarışın ikinci sınıflardan küçük çocuk.

Saçlarını düzgünce taramıştı ve Ravenclaw olduğunu yakasındaki mavi simgeden anlayabiliyordunuz.

"Şey evet." dedim. Çocuk beni süzdü ve elime zarfa benzer kan kırmızı bir şey sıkıştırdı. Elleri buz gibiydi. Küçücük elinin parmak uçları morarmıştı.

Hemen kırmızı zarfa baktım, Marlene de baktı.

Üzerinde sadece güzel ve ince bir yazıyla İsabella'ya yazıyordu. Açıkçası çok ta umurumda değildi o an.

Gözlerimi zarftan ayırmadan sordum."Bu zarf kimden?" ... yanıt yok.

Az önce karşımda olan ama saniye içinde kaybolan çocuğun eskiden durduğu noktaya baktım. Marlene biraz korkmuştu. Bunu hissedebiliyordum. "Peki, bu biraz..." diye başladı.

"Garipti." dedim doğru kelimenin bu olduğunu düşünerek. Başını salladı sonra sordu. "Açmayacak mısın?"

"Sonra açarım." dedim. Zarfı çantamda belli bir noktaya tıktım ve Astronomi için yola devam ettim.

Fakat aklıma gelen küçük bir detayla irkildim ve yerimde bir anda durdum. Çocuğun gözleri normal bir renk değildi. Siyahtı. Gece gibi kapkaranlık. Tamamen simsiyah. Beyaz olması gereken yerlerin rengi emilmiş gibiydi. Bunu nasıl şimdi fark etmiştim? O an çocuğun gözleri bana normal görünmüştü.

"Bella iyi misin? Merlin! Bembeyazsın..." Dedi Marlene.

"Gözler... yani iyiyim Marlene." dedim bacaklarımı hissetmeden devam ettik.

Aklımda soru dolanıp durdu. Bunu bir tek ben mi anlamıştım. İçimde tutamadan Marlene'e soruyu sordum.

"Marlen az önceki çocuğun gözleri ne renkteydi?" Dedim. Belki hayal felan görmüştüm. Sadece yanılsama da olabilirdi.

Marlene bir an duraksadı. Aklı karışmış gibi bana baktı. "Hangi çocuk?"

<•><•><•><•><•><•>

Günümün kötü geçtiğini söylemiştim. Marlene'nin bana boş boş bakması ise beni gerçekten ürkütmüştü. Kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. Korkuyordum. Ama belki de bu yanılsamadır diye düşündüm. Ve yolumuza devam ettik.

Dersteyken elimi zarfı koyduğum yere götürmeme ve ders boyunca öğretmenin dikkatini çekerek elimle çantamı yoklasamda zarf yoktu. Hayaldi. Sadece beynimin bana oynadığı bir oyundu.

Bütün gün ders ve sıkı çalış tembihlerinin, yemekler ve bol bol ders aralarının ardından çantamla kızlar yatakhanesine çıktım. Çantamı en uzak köşeye fırlattım ve yumuşak yatağıma kendimi bıraktım.

Lily yatağına uzanmış kitap okuyor, Alice günlük yazıyor, Marlene ise banyoda, sürdüğü abartılı olmayan makyajı yüzünden siliyordu.

Odada bizim dışımızda kalanlar ise ya konuşuyor, ya da kendi kendilerine oyalanıyorlardı ki zaten bizim dışımızda bu odada kalan çok sayıda kız yoktu.

İyice akşam olup ışıklar söndüğü anda etraf karardı. Yatağın altına girdik hepimiz. Hiç kimse aldırmışa benzemiyordu karanlığı. Normalde bende aldırmazdım ama kendimi iyi hissetmiyordum. O gözler o kadar gerçekti ki. Hayal olmadığına neredeyse emindim.

Gözlerimi kapattım. Bir süre uyusam bile uyku tutmuyordu.

İlk sağa döndüm, sonra sola, sonra tekrar sağa ama işe yaramadı.

Yatakta doğruldum, yüzümü ellerimin arasına aldım ve yüzümü ovuşturdum.

Yatağımdan kalkarak pencerenin önünden aya doğru baktım. Neredeyse dolunaydı. Zavallı Remus. Kendini bu aralar kötü hissediyor olmalıydı.

Yatağa geri döndüm. Yatma pozisyonu olarak ellerimi yastığın altına daldırdım ki kağıdı hissettim.

Gözlerimi kırptım ve kağıdı çıkarttım. Kan kırmızı zarf gözlerimin önündeydi. Daha önceden olan zarif ve ince yazıyla ismim üzerinde yazıyordu.

Korkmuştum. Karanlık sanki her şeyi yiyecekmiş gibi geliyordu o an.

Kağıdı hiç açmadan buruşturdum.

Öpüşen Ayıcıkla pijamamla koşturarak ortak salonun yolunu tuttum. Merdivenleri hiç düşünmeden ikişer üçer indim ve etrafıma bile bakmadan buruşturduğum kağıdı cayır cayır yanan ateşe fırlattım ve kömür kadar siyah oluşunu izledim.

Korktuğum şeyler belki de o zarfta yer alıyordu ama ben daha ne yazdığını bile bilmiyordum.

Gözlerimi sımsıkı kapatarak ateşin sesini dinledim. Bir süre sonraysa duyduğum ses beni şaşırttı. Dahası kelebekleri harekete geçirdi.

"Bella?" Arkamı hızlıca döndüm. Sirius orada altında sadece pijama sayılabilecek tarzda bir pantolonla üçlü kırmızı koltukta oturuyordu. Üzerine bir şey giyme zahmetine girmemişti. Pekala saat o kadar geç değildi ama yine de yatağının dışında olmaması gerekiyordu. Benim gibi.

Onun üzerine bakınca biraz yüzüm kızardı ama karanlık olduğu için onun görmemiş olmasını diledim. Bedenimi mutluluk kaplamıştı.

"Burada napıyorsun?" Diye sordum onun gri gözlerine bakmamaya çalışarak. Onun gri gözlerini o kadar çok seviyordum ki belki de bütün gün onlara bakabilirdim. Aynı uyuşturucu gibi bir şeydi bu.

"Sadece kabus. Peki ya sen?"

İlk başlarda yanıt vermedim. Kağıdı ona söyleyemezdim. Benim için boş yere endişelenirdi.

"Aynı. Sadece kabus." dedim normal bir yüz ifadesi takınarak. Sonra onun, altımdaki öpüşen ayıcıklara baktığını fark ettim. "Umarım ayıcıklarımla ilgili bir sorunun yoktur."

Biraz güldü. Sonra yanına oturmamı işaret etti. Bende onun yanına kıvrıldım. Sabahki bütün olayları, zarfı, başıma gelen her şeyi unutmuştum.

"Kabusta sen de vardın." dedi. Güldüm.

"Ne yani, beni sizi pişiren bir canavar olarak falan mı gördün?" diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştım. Bu ii beceremiyordum.

İlk defa gülmedi... Normal.

Gözleri hafiften kızarmış gözaltları çok belli olmasa da morarmıştı.

Gri gözlerini ateşe dikti. "Hepinizi kaybetmiştim." Bir an duraksadı. "Önce James'i,... sonra seni, sonra da Remus'u... Peter ise kaybolmuştu." Dedi.

Üzülmüştü. Hayatım boyunca onu belki de hiç bu şekilde hayal edemezdim. Ben bile üzülmüştüm onun için, sevdiğim birini benim için üzüldüğünü görmek beni harakete geçirdi.

"Sirius" dedim. Bana değil de ateşe bakmaya devam etti. Gözlerini kaçırdı."Sirius, yüzüme bak."

Onun çenesinden hafifçe tutup yüzüme doğru çevirdim. Bu sefer gözlerini kaçırmadı. Doğruca onun parlak gri gözlerine baktım. Biraz kanlanmıştı ama eski güzelliğini hala sürdürüyordu. İçimde binlerce duygu bir anda oluştu.

"James seni asla bırakmaz. Siz... zaten kardeş gibisiniz, Remus ve... Peter ise seni bırakmaya pek niyetli değil. Burada bile seni seven o kadar çok insan varken böyle bizi kaybedeceğini düşünmen çok saçma. Ayrıca ben de buradayım ve hep senin yanında olucam."

Gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Gözlerinin derinliklerine ruhuna indim. Bütün endişelerim benim de onun da yok olmuştu.

Yüzümü ateşe çevirdim ve göz temasını bozdum. Hayır Kelimesi beynimde yankılanıyordu. Aptaldım. Ona bu kadar uzakken yakınlaşmaya çalışırken hatalıydım.

Ateşten gözlerimi ayırmadım ve son kırmızılığın siyah oluşunu izledim. Kan kırmızı kağıt ateşte kömür haline dönmüştü.

"Pekala... Umarım rahat uyuyabilirsin." dedim ve ayağa fırladım. Sirius altımdaki ayıcıklara bakarak içten içe güldü. Öpüşen ayıcıklı pijama altım o kadar dikkat çekmiyordu bence. "Ayıcıklarıma buluşma Black. Uyarıyorum."

Ellerini masummuş gibi havaya kaldırdı avuç içleri bana dönüktü. Gözlerimi yuvarladım.

Kızlar yatakhanesine giden yolun basamaklarını teker teker çıkıyordum ki sekizinci basamakta onun sesini duydum.

"Gözlerini yuvarlamanı görmüyorum sanma White!"

Gözlerimi tekrar devirdim. "O hareketi yine yaptığını biliyorum!" Diye tekrar seslendi.

Merdivenleri hızlıca indim. Son merdivende ayağım kaydı ama onun kollarına tutunarak son anda dengemi sağladım.

"Fazla sakarsın White." dedi fısıltıyla.

Yüzümü yukarı kaldırdım. Boyu uzun olduğu için direkt aşağı bakıyordu. Düzgünce bir pozisyon alarak iki ayağımın üstünde durdum.

"İşte böyle. Fısıltıyla konuş, diğerlerini uyandırma." dedim bende fısıltıyla. "Benim gözlerimi yuvarladığımı nerden biliyorsun ayrıca?"

"Seni sandığından iyi tanıyorum White." dedi.

Bana doğru yaklaştı.

Panikledim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kaçmak istedim ama aynı zamanda orada öylece dikilmek.

Şansa benim taş kesilmemle dikilip durmam bir oldu.

Sıcak nefesi yüzüme nazikçe çarpıyordu. Elleriyle açık kızıl saçlarımı kulağımın arkasına itti.

Bedenimin kontrolünü elime geçirdim. Ama onu ittirmedim. Eliyle yanaklarımı okşadı. Kelebekler harekete geçti.

Tek elimi onun ensesindeki saçlara götürdüm. Kapkara saçları yumuşak ve düzdü.

Benim yaptığımdan içinde bir cesaret oluşacak ki aramızdaki mesafeyi kapatmak için yaklaştı.

"SİRİİİİİİUUUUUUSSSSS!!!!" (3:D)

Peter'ın ciyaklayan sesi erkekler yatakhanelerine giden merdivenlerde duyuldu.

Elimi Sirius'tan çektim ve hızlı adımlarla merdivenlerden çıktım. Deli gibi kızarıyordum. Kötü yanıysa durduramıyor olmamdı. Onların beni göremeyeceği bir noktaya çömeldim ve kollarımı dizlerime dolayarak düşünmeye başladım. Ya onu öpseydim.

Gözlerimi sıkıca kapattım.

"Lanet olsun." Sirius elini saçlarına daldırmış ateş saçan gözleriyle yavaşça aşağı inen Peter'a bakıyordu. "S-Sirius. James-s seni bulmam i-için beni yolladı." diye geveledi Peter.

Sirius hala ona kötü bir şekilde bakmasına rağmen konuştu. "Seninle zamanlama konusunda konuşmamız lazım Peter." dedi Sirius ve ellerini sertçe saçlarından çekti.

Sirius büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Bunu yaptığı hareketlerden, gözlerinden görebiliyordunuz.

Beraber yukarı çıktılar. Remus ve James ayaktaydı ve kaşlarını çatmış konuşuyorlardı. Sirius odaya geri dönünce...

"Bella bu saatte napıyorsun tek başına?" Diyen ses görmemi bir parazitmişçesine engelledi.

"Ha? Hey, merhaba Mary." Diye geveledim. Sahtece esnedim, kollarımı açarak gerindim. Yeni uyandığımı hatta orada uyuyakaldığımı sansın diye hatta ve hatta uyurgezer olduğumu düşünmesi bile yeterdi.

"Sen burada uyuya mı kaldın?" Diye sordu.

Kahverengi saçları ve kahverengi gözleriyle çok güzel bir kızdı Mary. Onunla iyi arkadaşlıklar kurabilirdiniz. Kafa dengi biriydi. Büyük küçük herkesle iyi anlaşırdı.

"Sanırım evet." diye yanıtladım sorusunu.

"Peki iyi misin?"

"Sanırım evet." diye tekrar cevapladım.

Ayağa kalkmama yardımcı oldu.

"Bu saatte napıyorsun?" Diye sordum. Mary'nin yüzü anında kızardı ve mırıldanmaya başladı. Duyamasamda utangaçlığından böyle yaptığı belli oluyordu. "Pekala söylemek zorunda değilsin. İyi geceler." Yatakhaneye çıktım.

Kapıyı açtığım anda bir çift kırmızı göz gördüm. Kan kırmızısı gözler. Altındaki beden gölge gibi karanlıkta zar zor belli oluyordu. Ama erkek olduğu da kesindi. Bana sinsice baktı sanki oyunda çok büyük bir hamle yapmış ve kazanmak üzereymiş gibiydi.

Ağzını açtı ve uzun sivri dişleri ortaya çıktı. Bıçak gibi keskin ve uzun dişlerinin ucundan kan damlıyordu.

Ağzını açsa bile ses beynimde yankılanıyordu. Duvarlardan geliyordu sesler.

"Senin yaşadığını biliyorum İsabella. Artık benden kaçamazsın."

Güldü ve kahkahaları arasında boğulacakmış gibi bir ses çıkardı.

Adam yok oldu.

Etrafım karardı. Karanlığın içinde döndüm. Buz gibi hava yüzüme sertçe çarptı.

Gözlerimi açtım.

Terlemiş ve soluk soluğaydım. Yatakta oturarak dizlerimi bedenime çektim. İleri geri yavaşça sallanmaya başladım. Bunların hiçbiri gerçek değildi.

Nefes al ve nefes ver... Diye geçirdim içimden. Bu sadece bir kabus.

Son derece korkunç ve gerçek bir kabus.

Sirius'u görmem, onu neredeyse öpmem, Mary ve diğer hepsi kabustu. Yaşanmamıştı.

Ne kadar bunu bilsem bile Sirius'un yanında daha rahatsız olacaktım.

O kırmızı, kan kırmızısı, gözleri ve keskin bıçak dişli adamı asla aklımdan silemeyecektim.

Korkmuştum.

Tekrar yatağa yatacak ve uyumak için çaba harcayacak gücü on dakika sonra yeniden toparlamıştım. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.

Önümde kan kırmızısı gözler beni izliyormuş gibi geliyordu.

O açık pencereden bakan bir çift kırmızı göz. Ve elinde tuttuğu kan kırmızısı bir zarf.

<•><•><•><•><•><•><•><•>

"Bella derse odaklan." diye uyardı Alice beni. Gözlerimi açtım ve etrafıma bakındım. Tılsım dersindeydik demek.

Sıralara oturmuş Profesör Flitwick'i dinliyorduk ama ben aynı gün belki de ellinci kere derse odaklanamamıştım.

O gün seçmelerin sonucu açıklandı ve ne şans Vurucu olarak takıma alınmıştım. Leo ise her zamanki gibi arayıcıydı. James kovalayıcı ve Sirius'ta benim gibi vurucu olarak oynayacaktı.

Açıklanan gün Sirius fazlasıyla sevinmiş ve kutlama yapmak istemişti. Bunun adına Ortak salonda küçük çaplı bir parti vermiştik.

Bundan sonraki günler ise hep benim dikkatsizliğimde geçmeye devam etti. Tabii gün geçtikçe daha iyiye gidiyordu ama o kırmızı gözler bana her daim tanıdıktı.

Cadılar Bayramı bir anda gelmiş ve herkesin yüzünde gülümsemeler açmasını sağlamıştı.

Hava bulutluydu ve bir çarşaf gibi güneşin üzerini örtmüştü. Kabuslarım da azalmıştı. Artık ya haftada bir ya da iki haftada bir olur hale gelmişti.

"Hey Bella!" Diye seslendi arkamdan biri. Günün üçüncü dersi iksire girmek üzereyken.

Arkamı döndüm ve Sirius'la karşı karşıya geldim. "Evet."

"Bugün ihtiyaç odasındaki partiye davet edildin White. Kostüm giymeyi unutma. Saat yedi buçuk gibi orada ol." dedi Sirius ve başka bir şey demeden ayrıldı. Demek başka bir parti ayarlıyorlardı.

Genellikle ihtiyaç odasındaki partilere hiç katılmamıştım. Lily ve diğerleri giderken ben yatağıma uzanarak yapacağım şakaların planlarını yapar çizer ve sonra da uygulardım. Bana göre değildi bu büyük partiler. Çok fazla kişi olurdu ve benden hoşlanan çok fazla insan olduğunu zannetmiyordum.

İksir dersi için zindanların yolunu tuttum. Acaba gitmeseydim Lily bana ne kadar kızardı?

<~•~><~•~><~•~><~•<><~•~>

Akşam yemeğine erkenden indim. Lily ve Alice kitaplarını düzeltmek için bir süre daha yatakhanede kalmaya karar vermişlerdi. Beş en geç on dakikaya bizim yanımızda olacaklarına emindim.

"Bella, şuradaki balkabaklı dondurmayı uzatsana." Dedi Marlene. Sarı saçlarını at kuyruğu olarak toplamış, tabağını yemekle doldurmuştu.

"Marlene biraz yavaş ol. Kilo alacaksın." dedim.

"Takıyo gibi bir halim mi var? Şimdi ver o dondurmayı, bir de yanındaki supangleyi."

"Marley!" Dedim ve onun tuhaf davranma nedenini anlamaya çalıştım. "Yeni bir haftalık sevgilinden mi ayrıldın?"

"Ben değil... o ayrıldı. Neymiş Alexis ona göz kırpmış, onunla flörtleşmeye başlamışlar ve aralarında bir kıvılcım varmış... Peh hepsi yalan." dedi Marlene ve kaşığını çikolatalı supanglesine batırarak koca bir kaşığı ağzına götürdü.

"Alexis ha?" Dedi ağzında çikolatalı supangle varken konuşarak. "Ben neyim burada?"

Kaşığıyla supanglenin içini deşmeye başladı. Sanki canım tatlı biriydi ve de Marlene bunu yaparken zevk alıyordu. Yüzünde çılgın bir ifade yerleşmişti. "Geber, Geber , GEBEEER!!!" Diye bağırdı ama zaten herkes konuştuğu için belki sadece altımsı civarı insanın dikkatini çekti.

Kaşığı onun elinden alarak uzaklaştırdım. Marley mızıklandı. "Hayır Marley. Cıs." dedim başımı iki yana sallayarak. "Ayrıca sen kime kızgınsın? Alexis mi yoksa sevgilin mi? Ayrıca sevgilin kimdi senin?"

Marlene yerinde debelenmeyi kesti ve teker teker yanıtladı. "İkisine de kızgınım, ve sorunun cevabı arkandaki masalardan birinde oturan açık tenli, siyah gözlü, yeşil cüppeli, kirli sarı rengi saçlı olan erkek."

Arkama baktım. Slytherin masasında oturan sarı saçları ve çarpık gülümsemesi biraz sinsi durmasına rağmen yakışan çocuğu gördüm. Ama benim tarzım sayılmazdı.

Çocuk bizim masadan öteye Alexis'e bakıyor arada onun kendisine bakması için ümit edermiş gibi gözleri büyüyordu. Salak.

Alexis onu sadece kullanacaktı.

"Marlene yemeğini ye ve kalkalım." Dedim kendi yemeğimi hızla bitirmeye çalışarak.

"Ben Lily'leri bekleyeceğim." Dedi Marlene ve tekrar çok büyük bir kaşık supangleyi ağzına tıktı."Ona kimin ihtiyacı var ki! Budala."

Marlene'ni görmezden gelerek masaya baktım Sirius ve James yoktu. Remus 'un da şu sıralar ortada olduğu söylenemezdi. Bugün dolunay vardı ve kendini çok kötü hissediyordu. Peter ise yanında kendinden küçük iki erkek çocuğuyla oturuyordu.

"Sirius ve James'i gördün mü?" Diye sordum. Marlene gözlerini önündekinden ayırmadan yanıtladı.

"Hayır. Sanırım partileri için hazırlık yapıyorlar."

"Gelecek misin?" Diye sordum ve başını 'evet' anlamında salladı.

Yemeğim bitmeden dört dakika önce Alice ve Lily de geldi. Frank Alice'in yanına yerleşti. Tek kolunu Alice'in omzuna doladı.

Zaten onlar konuşmaya başladıklarında ben Ortak Salon'a doğru gidiyordum.

Koridordan sola döndüm ve duvara toslayacak yere düştüm. Arkam acımıştı biraz ama sorun değildi. Başımı kaldırınca Sirius'u önümde buldum. Demek duvara toslamamıştım.

"Ben neden sürekli senle karşılaşıyorum?" Diye sordum daha çok kendime.

Sırıttı ve elini kalkmam için uzattı. Elini tutup ayağa kalktım. "Partiye geleceksin değil mi?" Diye sordu Sirius.

"Sanırım... Şey Sirius parti yedi buçukta başlamak için biraz..."

"Erken." diye cümlemi bitirdi.

"Peki neden o saatte ben orada oluyorum." diye sordum.

"Çünkü hazırlıklara yardım edeceksin." Diye cevap verdi. "orada olsan iyi olur yoksa gelip seni ben zorla alırım. Alacağımı da biliyorsun." diye sırıttı.

Sonra o kendi yoluna devam etti bense ortak salona giderek en kısa zamanda nerden 'Kostüm' bulacağımı düşünmeye başladım.

Harika...

•<•<~•<•~•~•~•<•~••~•~•~•<•~•

Uzuuuuuuuuuun bir aradan sonra tekrar geldim.

Heya!!!
Pekala hadi düşünün bakalım neden sürekli pencereler açık?

Ya da

Kırmızı gözlü adam kim?

Offf be partide neler olacak bir bilseniz.

Çooook heyecanlıyım. Ve eğer hızlı yazarsam sizde öğrenirsiniz. :):):)

Çoook cani ve kötü kalpliyim özür dilerim.

Yazarınızdan bugünlük bu kadar ama ilk hafta evde tıkılı kaldığı için (Dershane dışında) hızlı yazabilir.

Hepinizi cidden çok seviyorum. Görüşürüz

HUGS and BUTTERFLY KİSSES ;)

Continue Reading

You'll Also Like

15.7K 1K 32
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
31.5K 1.8K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
29K 3.7K 68
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...
44.5K 2.3K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...