1984

By WattpadClassicsTR

53.9K 1.8K 761

İngiliz yazar George Orwell'in 1949 yılında yayımlanan ve kısa sürede kült mertebesine erişmiş eseri 1984, 19... More

1
2
3
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17 - EK

4

2.5K 122 15
By WattpadClassicsTR




Tele ekranın yakınlığının bile önleyemediği derin ve bilinçsiz bir iç çekişle, Winston iş gününe başladı; konuşyazı kendine doğru çekti, ağızlığındaki tozlan üfledi ve gözlüğünü taktı. Sonra masanın sağ tarafında, haber ileten basınçlı borudan gelmiş olan dört küçük kâğıt silindiri açıp birleştirdi.


Odacığının duvarında üç delik vardı. Konuşyazın sağında, yazılı haberler için küçük bir basınçlı hava borusu, solda gazeteler için daha kalını, yan duvarda ise, Winston'ın kolunun ulaşabileceği bir uzaklıkta, ağzı tel parmaklıklı bir delik. Bu sonuncusu ise, çöpe atılacak kâğıtlar içindi. Binada, buna benzer daha on binlerce delik vardı. Yalnız odalarda değil, kısa uzaklıklarda, koridorlarda bile. Nedendir bilinmez, bunlara, bellek deliği adı takılmıştı. Bir belgenin yok edilmesi gerektiğinde, yerde bulunan işe yaramaz bir kâğıt görüldüğünde, bunu kaldırıp en yakın bellek deliğine atmak, herkeste bir refleks haline gelmişti.


Sıcak hava akımları bu kâğıtları alarak binanın derinliklerinde bir yerlerde bulunan kocaman fırınlara götürürdü.


Winston açtığı dört kâğıda baktı. Her biri, birkaç satırlık, Bakanlık içinde kullanılan, yenidil olmasa da, yenikonuşta pek çok sözcük içeren, kısa bildirilerdi:


Times: 17.3.1984 Win söylevi yanlış özet düzelt


Times: 19.12.1983 üç-y-p 83 yılı son çeyrek tahminleri basım hatası yeni basımda düzelt


Times: 14.2.1984 Bolbak çikolata yanlış düzelt

Times: 3.12.1983 Win günlük emri çiftartıiyideğil kaynak yokkişiler tekrar tümyaz kayıt öncesi yüksekdenet

Belli belirsiz bir doygunluk hissi içinde, Winston dördüncü bildiriyi bir kenara ayırdı. Bu, karışık ve sorumluluk isteyen bir görevdi, en son yapılması gerekiyordu. Öbür üç her günlük sorunlardı, ama ikincisi için, birtakım can sıkıcı listeleri araştırmak gerekecekti.

Winston tele ekranda 'geçmiş sayıları' kodladı ve Times'ın gereken sayıları birkaç dakika sonra basınçlı hava tüpünden odacığına geldi. Aldığı bildiriler, herhangi bir nedenle değiştirilmek ya da resmi deyimiyle, düzeltilmek istenen makale ve haberlerle ilgiliydi. Örneğin, martın 17'sindeki Times'a. göre Büyük Birader, bir önceki günkü söylevinde, Güney Hindistan Cephesinin sakin durumunu koruyacağından, buna karşılık, saldırgan Avrasya kuvvetlerinin, yakın bir tarihte Kuzey Afrika'da çıkarma yapacağından söz etmişti. Oysa, Avrasya kuvvetleri, Güney Afrika'ya çıkarma yapmış, Kuzey Afrika'ya dokun-mamıştı bile. Bu nedenle, Büyük Biraderin söylevini baştan yazmak gerekiyordu. Tahminleri gerçeklere uygun olmalıydı. Öte yandan, Times, 19 Aralıkta, 1983 yılının dördüncü çeyreğinde, ki bu aynı zamanda Dokuzuncu Üç Yıllık Planın da altıncı çeyreğinde oluyordu, çeşitli tüketim maddelerine ait üretim tahminleri yayınlamıştı. Aynı gazetenin bugünkü sayısında, gerçek üretim değerleri yayınlanmıştı. Bunlardan da, tahminlerde büyük yanılgılara düşüldüğü görülüyordu. Winston'm görevi, tahmini değerleri, sonrakilere göre düzeltmekti. Üçüncü bildiriyse, çok basit bir yanlıştı, birkaç dakikada düzeltilebilecekti. Şubat ayı gibi kısa bir zaman önce, Bolluk Bakanlığı, 1984 yılı boyunca çikolata tayınında hiçbir kısıtlama yapılmayacağına-söz vermişti. Oysa Winston'm da bildiği gibi, çikolata tayını hafta sonunda 30 gramdan 20 grama düşürülecekti. Yapılması gereken eski verilen sözün yerine, nisanda bu tayının azaltılabileceği yolunda bir uyarı getirmekti. Winston, her bildirinin gereklerini yerine getirdikten sonra, konuşyazılmış düzeltmeleri Times'ın gerekli sayısına iliştirip basınçlı hava borusuna koyuyor, sonra da yerleşmiş bir alışkanlıkla, bildiriyi ve kendi tuttuğu notlan alevler tarafından yutulmak üzere, bellek deliğine atıyordu.


Bu hava borularının açıldığı dehlizde neler olup bittiğini tam olarak bilmiyordu, ama aşağı yukarı bir şeyleri kestirebili-yordu. Times'm herhangi bir sayısında, gerekli görülen tüm düzeltmeler toplanıp sıraya konulduktan sonra, o sayı yeniden basılıyor ve asıl sayı yok edilip düzeltilmiş olan baskı, arşivlere yerleştiriliyordu. Sürekli düzeltme işlemi, yalnızca gazetelere değil, kitaplara, dergilere, broşürlere, afişlere, filmlere, ses bantlarına, karikatürlere, fotoğraflara, en ufak bir ideolojik anlam taşıma olasılığı olan her türlü belge ve kitaba uygulanırdı. Her gün, her an, geçmiş sürekli yenileniyordu. Böylece, Partinin tüm tahminlerinin doğruluğu belgelerle kanıtlanabiliyordu. O anın gereksinimleriyle çelişen herhangi bir haber ya da düşüncenin, kayıtlarda kalmasına izin verilmezdi. Bütün tarih, gerektiği zamanlarda silinip yeniden yazılabilen bir yazboz tahtasına dönmüştü. Böylece, herhangi bir yalanlamayı kanıtlamak olasılığı kalmıyordu. Arşiv Dairesinde, Winston'ın çalıştığı bölümden çok daha büyük olan bir başka bölümün görevi, işlevlerini tamamlamış, yok edilmesi gereken kitap, gazete ve başka belgeleri saptayıp toplamaktı. Siyasal yaşamda bir değişiklik ya da Büyük Biraderin yanlış tahminleri yüzünden, kimbilir kaçıncı kez kaleme alınmış Times'ın bir sayısı, ilk tarihini taşıyarak arşivlerde durmaktaydı. Aynı sayıdan bir tane daha yoktu ki onunla çelişsin! Kitaplar da toplanıp sil baştan yazılıyor ve yapılan değişiklik belirtilmeden yeniden yayımlanıyordu. Winston'm aldığı ve iş biter bitmez yok ettiği, yazılı emirlerde, hiçbir zaman, bir sahtekârlığın yapılacağına dair bir cümle bulunmazdı; istenilen, yanlışların, baskı hatalarının ya da yanlış baskıların, doğruluk adına düzeltilmesiydi.


Bolluk Bakanlığının değerlerini düzeltirken yapılanların, aslında sahtekârlık bile olmadığını düşündü. Yapılan iş bir saçmalığın bir başkasıyla yer değiştirmesiydi. Uğraştığımız işlerin çoğunun, gerçek dünyadakilerle bir ilgisi yoktu. İstatistikler ilk şekilleriyle de, uydurulmuş şekilleriyle de düş ürünüydüler, hatta çoğu zaman, sayıları sizin uydurmanız gerekiyordu. Örneğin, Bolluk Bakanlığının o çeyrek için ayakkabı üretimi tahmini 145 milyondu. Gerçekleşen üretim ise, 62 milyon olmuştu. Winston, tahminleri baştan yazarken, sayıyı 57 milyona indirdi, böylece, saptanan hedefin aşıldığı konusundaki her zamanki iddialara pay ayırıyordu. Nasıl olsa, 62 milyon, gerçekten, 57 milyon ya da 145 milyon kadar uzaktı. Hiç ayakkabı üretilmemiş olabilirdi. Kimse ne kadar üretildiğini zaten bilmiyordu, öğrenmek de istemiyordu. Oysa; her üç ayda bir kâğıt üzerinde böyle astronomik ayakkabı üretimi rakamları yayımlanırken, Okyanusya'nın yarısı yalınayak dolaşıyordu. Küçük ya da büyük, kaydedilen her gerçeğin acı sonu buydu. Her şey, bir gölgeler dünyasında solup gidiyor ve sonunda, yılın hangi gününde oldukları bile, kesinliğini yitiriyordu.


Winston salonun karşı tarafına bir göz attı. Karşıdaki oda-cıkta Tillotson adında, ufak tefek, katı görünüşlü bir adam, kucağında katlanmış bir gazete, ağzı konuşyaza yapışmış, harıl harıl çalışmaktaydı. Söylediklerinin, kendisiyle tele ekran arasında bir sır olarak kalmasını ister gibiydi. Başını kaldırdı, gözlerindeki düşmanca bakışın pırıltısı Winston'ın gözlerini yakaladı.


Winston, Tillotson'u pek tanımazdı, görevinin ne olduğunu bilmiyordu. Arşiv Dairesinde çalışanlar, yaptıkları işler hakkında konuşmazlardı. İki sıra halindeki odacıklar sürekli bir kâğıt hışırtısıyla ve konuşyazlar kullanıldığı için mırıltılarla doluydu. Penceresi bulunmayan bu salonda birkaç düzine insan vardı. Winston onları her gün koridorda aceleyle gidip gelirken ya da İki Dakikalık Nefret sırasında gördüğü halde isimlerini bilmezdi. Yanındaki hücredeki kum sarısı saçlı ufak tefek kadının, buharlaştırılan ve dolayısıyla, yaşamadıkları ileri sürülen kişilerin adlarını gazeteden arayıp sildiğini biliyordu. Bir bakıma, kendisine uygun bir görevdi bu, çünkü kocası da iki yıl önce buharlaştırılmıştı. Birkaç odacık ötede, Ampleforth adında yumuşak davranıştı, beceriksiz, sürekli uyuklayan, kulakları tüylerle kaplı bir yaratık oturuyordu, bu adamın uyak düzmek konusunda şaşılası bir yeteneği vardı. Görevi, ideolojik açıdan sakıncalı görülmeye başlanan, ama şu ya da bu nedenle antolojilerde korunan şiirleri değiştirmek, yani 'Kesin Metinleri' hazırlamaktı. Elliye yakın memurun çalıştığı bu salon, Arşiv Dairesinin, karmaşık ve büyük yapısı içinde, bir alt-bölüm, bir hücreydi yalnızca. Ötede, yukarıda, aşağıda, akıl almaz sayıda bir yığın işle uğraşan başka memur kitleleri bulunuyordu. Yazı işleri müdürleri, matbaacılar, düzmece fotoğrafların hazırlanması için zengin bir şekilde donatılmış stüdyolar ve basımevleri vardı. Mühendisleri, yapımcıları ve ses benzetmelerindeki becerileri nedeniyle, özellikle seçilmiş sanatçı kadrosuyla tele ekran programlarının hazırlandığı bölüm vardı. Görevleri, yeniden gözden geçirilmesi gereken kitap ve dergilerin listelerini çıkartmak olan bir memurlar ordusu bulunuyordu. Ayrıca, düzeltilmiş belgelerin toplandığı depolar ve asıllarının yakıldığı büyük fırınlar yer alıyordu. Ve bir yerlerde de, tüm bu çalışmaları yöneten, geçmişin şu parçasının korunması, bu parçasının düzeltilmesi ve yok edilmesini gerekli kılan, siyasete yön veren isimsiz beyinler vardı.

Arşiv Dairesinin kendisi de, sonuçta Doğruluk Bakanlığının bir parçasından başka bir şey değildi. Bu Bakanlığın asıl görevi, geçmişi yeniden yazmak değil, Okyanusya yurttaşlarının gazetelerini, filmlerini, kitaplarını, tele ekran programlarını, tiyatro oyunlarını, heykellerden sloganlara, lirik şiirlerden bilimsel makalelere, alfabelerden, 'yenidiP sözlüklerine, her çeşit haber, bildiri ya da eğlencesini sağlamaktı. Partinin birtakım gereksinimlerini karşılamak yanında, tüm yaptıklarını ayrıca bir de proleterler için daha düşük düzeyde yinelemek zorundaydı. Upuzun bir şubeler zinciri, proleter yazını, müziği, tiyatrosu ve öteki eğlence biçimleriyle uğraşıyordu. Burada spor, cinayet haberleri ve astrolojiden başka hemen hemen hiçbir şey içermeyen paçavra gazeteler, tahrik edici ucuz romanlar, buram buram cinsellik kokan filmler, duygu sömürüsü yapan ve birtakım makineler tarafından bestelenen şarkılar

üretiliyordu. Üstelik bir de, Yenikonuşta adı Pornobölüm olan ve en aşağı cinsten açık saçık yayınlar üreten bir bölüm bulunuyordu. Bunlar, hazırlayanlar dışında, hiçbir parti üyesine gösterilmeden mühürlü paketler içinde dağıtılırlardı.


Winston çalışırken, üç bildiri daha geldi basınçlı hava tüpünden; ama üçü de basit şeylerdi. İki Dakikalık Nefret çalışmasına ara vermeden önce, üçünü de çözdü. Nefret biter bitmez odacığına döndü, raftan Yenikonuş Sözlüğünü aldı, konuş-yazı bir yana itti ve sabahın en önemli işine başladı.


Winston'ın yaşamındaki en büyük zevki işiydi. Çoğu, can sıkıcı, günlük işler olmasına karşın, çok zor ve derin bir matematiksel problem gibi içinde kendinizi mükemmel yitirebilece-ğiniz sahtekârlık örnekleri dolu işler de veriliyordu kendisine. Bunları hazırlarken, İngsos hakkında kendi bilgi birikiminizden ve Partinin söylemek istediklerine dair varsayımlarınızdan başka rehberiniz yoktu. Winston bu tür işlerde başarılı idi. Yenikonuşta yazılan Times'ın başmakalelerinin düzeltilerinin kendisine verildiği olmuştu. Daha önce bir kenara ayırdığı bildiriyi açtı.


Times: 3.12 1983 bb'in günlükemri çiftartıiyideğil kaynak yokkişiler tekrar tümyaz kayıtöncesi yüksekdenet


Eski dilde biçimi şöyle olabilirdi:


Büyük Birader Times'ın 3 Aralık 1983 sayısındaki günlük emriyle ilgili haber son derece yetersiz olup var olmayan kişiler kaynak gösterilmektedir. Tümünü yeniden yazıp, dosyalamaya göndermeden önce yüksek makamlara göster.


Winston bu suçlayıcı makaleyi okudu. Büyük Biraderin o günkü emri YKSM adıyla bilinen ve Yüzen Kalelerdeki denizcilere sigara ve başka malzeme sağlayan bir örgütün başarılı çalışmasına bir övgü niteliğindeydi. Wither Yoldaş adlı, Partinin ileri gelen bir üyesi, özellikle anılmış ve Yüksek Yaraşırlık nişanının ikinci rütbesiyle ödüllendirilmişti.

Üç ay sonra, YKSM ansızın ve hiçbir neden göstermeksizin dağıtılıvermişti. Wither ve iş arkadaşlarının gözden düştükleri ortadaydı, ama bu konudan ne basında ne de tele ekranda söz edilmişti. Siyasal suçluların mahkemeye çıkarılmaları ya da halk önünde suçlanmaları olağan olmadığından, buna şaşmamak gerekti. Suçlarını itiraf edip idam edilen hainlerin ve düşünce suçlularının halk mahkemeleri önünde yargılanmaları ve binlerce insanı temizleyen büyük temizlikler, birer gösteri olup iki, üç yılda bir yer alırdı.


Partinin hoşnutsuzluğunu kazanmış kişiler, çoğu zaman, ansızın ortadan yok oluverirler ve bir daha adları duyulmazdı. Bazı durumlarda, öldürülmezlerdi bile. Annesi ve babasını saymazsa, Winston'ın yakından tanıdığı otuz kişi bu şekilde çeşitli zamanlarda, ortadan kaybolmuşlardı.


Winston bir ataçla hafifçe burnunu kaşıdı. Karşı odacıkta, Yoldaş Tillotson konuşyazın üzerine eğilmiş çalışmaya devam ediyordu. Bir an için başını kaldırdı, yine gözlüklerinin düşmanca parıltısı... Winston, "Acaba Yoldaş Tillotson da mı aynı işle meşgul?" diye geçirdi içinden. Neden olmasındı? Böyle ince bir işte, tek bir kişiye güvenilmezdi. Öte yandan bu işi bir komite eline bırakmak, bir dolap çevrildiğini kabul etmek olurdu. Belki de şu anda bir düzine insan, Büyük Biraderin ağzından, birer söylev üzerinde yoğun bir çalışma içindeydi. Sonra, İç Partinin beyin takımının ileri gelenlerinden birisi, şu ya da bu söylev örneğini seçecek, gerekli düzeltmeleri yapacak, başvuru için gerekli işlemleri yürürlüğe sokacak ve böylece seçilmiş yalan, sürekli kayıtlara geçerek, sonunda bir gerçek olacaktı.

Winston, Withers'ın neden gözden düştüğünü bilmiyordu. Belki rüşvet aldığı, belki de beceriksizliği yüzündendi. Belki de, Büyük Birader fazla sevilmeye başlayan bir astından kurtulmak istemişti. Belki Withers, ya da ona yakın birisinin, geçmişe ait eğilimleri olduğu kuşkusu uyanmıştı. Ya da -en yakın olasılık buydu- temizlikler ve buharlaştırmalar, hükümet yapısının gerekli bir parçası olduğundan bu iş yapılmıştı. Gerçek tek ipucu, 'yokkişiler' sözcüğüydü. Bu Withers'm çoktan öldüğünü göstermekteydi. Birinin tutuklanması, mutlaka öldürüldüğü anlamına gelmezdi. Kimi zaman tutuklular serbest bırakılır ve idam edilmeden önce birkaç yıl serbest dolaşmalarına izin verilirdi. Çok sık olarak, uzun zamandır öldüğüne inanılan bir kişi, bir davada ortaya çıkar, sonsuza kadar kaybolmadan önce, tanıklı-ğıyla yüzlerce insanın başını derde sokardı. Withers ise artık bir yokkişiydi. Yafamıyordu ve daha önce de yaşamamıştı. Winston, Büyük Biraderin söylevini tamamen ters çevirmenin yeterli olmadığına karar verdi. İlk konuyla hiçbir ilgisi olmayan, bütünüyle yeni bir söylev hazırlamak daha uygun olurdu.


Söylevi hainler ve düşünce suçlularının yargılandığı bir konuya çevirmek fazlasıyla açık olacaktı. Cephede yeni bir zafer ya da Dokuzuncu Üç Yıllık Planla ilgili bir başarı ise, kayıtları karıştırmak demekti. O halde, tümüyle hayâl ürünü olan bir haber gerekiyordu. Birden kafasında, sözde olmuş bir çatışmada, sözde kahramanca ölen Yoldaş Ogilvy imgesi canlandı. Bazen Büyük Birader, günlük emirlerini basit bir parti üyesinin anısına ayırır, onun yaşamım ve ölümünü herkese örnek olarak gösterirdi. O gün de, Yoldaş Ogilvy'yi örnek gösterecekti. Evet böyle biri yoktu, ama birkaç satır yazı, bir sahte fotoğraf onu var edebilirdi.

Winston biraz düşündükten sonra, konuşyazı kendine çekti ve Büyük Biraderin çok iyi bildiği konuşma biçimiyle dikte etmeye başladı; askeri ve bilgiççe olan bu biçimi, soru sorup yanıtlama özelliği yüzünden, taklit etmek hiç de zor değildi (bundan ne ders alıyorsunuz yoldaşlar? İngsos'un da başlıca ilkeleri olan şu derslerdir ki... vb).

Üç yaşındayken, Yoldaş Ogilvy, davul, maket helikopter ve makineli tabanca dışında tüm oyuncakları geri çevirirdi. Kuraldışı olarak bir yaş erken, Casusluk Örgütüne katılmış, dokuz yaşındayken, örgüt önderi olmuştu. On bir yaşında, kulak misafiri olduğu bir konuşmada suç unsurları olduğu kanısına varınca, amcasını Düşünce Polisine ihbar etmişti. On yedi yaşındayken, Gençlik Anti-Seks Örgütünün bölge başkanı olmuştu. On dokuz yaşındayken, Barış Bakanlığı tarafından onaylanan ve ilk denemesinde bir kerede otuz bir Avrasyalı tutsağı öldüren bir el bombası icat etmişti. Yirmi üç yaşında, eylem sırasında canını yitirmişti. Hint Okyanusu üzerinde yanında önemli bir belge bulunduğu halde uçarken, ardına düşman tepkili uçakları takılmış, o da ağırlık olsun diye boynuna bir makineli tüfek asarak, belgeyle birlikte helikopterden atlamış, kendisini suların derinliğine bırakmıştı. Gıpta edilecek bir son, diye ekliyordu Büyük Birader. Yoldaş Ogilvy'nin yaşantısının masumluğundan ve tek bir amaca bağımlılığından söz etti. Tek bir kötü alışkanlığı yoktu, sigara içmezdi, her gün beden eğitimi salonunda geçirdiği bir saat dışında hiçbir eğlencesi yoktu. Evlilik ve aile sıkıntılarının, göreve yirmi dört saat bağlılıkla uyuşmadığına inandığı için, bekâr kalmaya yemin etmişti.

Konuşmalarında İngsos'un ilkeleri dışında bir konu yer almazdı. Yaşamında, Avrasyalı düşmanların yenilmesi, casuslar, sabotajcılar, düşünce suçlularının ve genelde hainlerin yakalanmasından başka bir amacı yoktu.

Winston'ın aklından, Yoldaş Ogilvy'ye Yararlılık Yüksek Nişanı vermek geçti. Ama, bunun kayıtlarda gereksiz karışıklıklar yaratabileceğini düşünerek vazgeçti.

Bir kez daha karşı odadaki rakibine göz attı. İçinden bir ses Tillotson'ın aynı işle uğraşmakta olduğunu söylüyordu. Sonunda kimin yapıtının onaylanacağını öğrenmek olanağı yoktu, ama yine de bunun kendisininki olacağına dair kuvvetli bir inanç vardı içinde. Bir saat önce yarattığı kişi Yoldaş Ogilvy işte şimdi bir gerçek olmuştu. Canlı insanların değil, ölülerin yaratılabilir olduğu düşüncesiyle sarsıldı. Hiçbir zaman varolmamış olan Yoldaş Ogilvy şimdi geçmişte yaşamıştı, bu düzmeceler unutulunca, o da Charlemagne ya da Jül Sezar gibi aynı gerçeklik ve aynı kanıtlarla desteklenerek var olacaktı.

Continue Reading

You'll Also Like

46.6K 3.9K 24
Romeo ve Juliet, İngiliz oyun yazarı William Shakespeare tarafından yazılmış bir oyundur. İngiliz edebiyatının klasiklerinden biri olan eser, yazarın...
1.7K 142 10
Fırtına, günümüze ulaşan bilgilere göre Shakespeare'in son oyunudur. Yazarın ölümünden (1616) beş yıl önce, 1611 yılında yazılmış ve aynı yıl sarayda...
7K 728 24
Jane Austen'ın son romanı olan İkna, dokunaklı bir aşk hikâyesi üzerine kurulu. Romanın kahramanı güzel, hassas ve iyi yürekli Anne Elliot, kibirli...
724 61 7
Bakır Atlı, Aleksandr Puşkin'in üç uzun şiirinden; Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler, Bakır Atlı, üç acıklı hikayeden oluşmaktadır. Yayınevi: Cumhuriye...