fetish • vhope ✓

By nkrive

65.4K 6.4K 1.3K

aşkına saplantılıyım, - ve sana dair her şeye. More

giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17 | "ellerin, ellerinin güzelliğini unutamıyorum"
18|"melekler bile düşer,"
20| final: "bekle dedi,"

19| "kucağıma aldım şimdi seni, bunu hiç böyle hayal etmiş miydin?"

2.5K 225 147
By nkrive

fool for you/zayn

Sabaha gözlerini araladığında ilk ne geçerdi insanın aklından?

Bugün hava nasıl diye mi sorardı ilk önce kendine, saate lanet mi ederdi, uykumu alamadım mı derdi, tatlı tatlı gerinir miydi?

Soruyordum bunu sürekli kendi kendime çünkü ben hiç ötekiler gibi değildim. Ben ötekileştirilmiştim.

Sabaha gözlerimi aralamam çok zor olurdu, ben geceleri uyumazdım. En basitinden günlük üç saatlik uykuyla ayakta dururdum, daha doğrusu uykuyu umursayan biri değildim. Vaktimden çalıyordu çünkü, ben her bir anımı, anılarımı Kim Taehyung uğruna harcayan bir aptal iken, uykunun tatlı bir sersemliği ile açmamıştım gözlerimi sabaha.

Her zamankinin aksine gün ışığı gözlerimi rahatsız ediyordu, perde sonuna dek açıktı. Kendi yatağımda bir başıma değildim, küçücük bir yatakta, Kim Taehyung'un kolları belime sarılı haldeydim, sırtım göğsüne yaslıydı. Değişik hissettiriyordu, hep bunu hayal ederken şimdi bu hayale sahip olmam çok değişik, farklı hissettiriyordu.

Bu hisse alışamazdım ben. Alışamayacaktım bile hiçbir zaman, yarın dokunduğum kumdan kale gibi yıkılacağına, yerle bir olacağına o kadar emindim ki, gerçek de olsa ben bu hisse asla alışamazdım. Bu âna sahip olabilmem için benim evden atılmam, babamın nefretini kazanmam, annemin korkusu olmam mı gerekiyordu? Küçük bir anı sahiplenebilmem için bu hale mi düşmem gerekiyordu?

Evrenin kanunu buydu demek ki. Birine sahip olmak istiyorsam diğer hepsini kaybetmeye gönüllü olmam gerekiyordu. ailemi kaybettiysem, Kim Taehyung'a tutunmam gerekiyordu.

Peki ya tutunamayacağım bir dala sımsıkıca sarılıyorsam?

Onun bana karşı acımaktan başka bir gözle baktığını düşüşünmüyordum. Gözlerinde acıyı görüyordum, kendisine acırken bir yandan da bana acıyordu, onun gibi birini sevebildiğime inanamıyordu. Ağabeyime tutsak düşmüş iken, kardeşinin böyle hastalıklı bir duyguyla peşinden koşmasına dayanamıyordu. Belki de beni evine almasını ağabeyim rica etmişti, emin olamazdım.

Dün, berbat geceye rağmen Taehyung bana duş aldırmış, kıyafetlerinden vermişti. Islak kıyafetlerimi güneş alabilecek bir cam kenarına, kaloriferin üzerine bırakmıştı tek tek. Yıkanmış çamaşırlarım bile benim gibi çöp kokarken Taehyung buruk bir gülümsemeyle sermişti hepsini yerlere.

"Bence bunlara ihtiyacın yok," demişti işi bittiğinde bana döner dönmez. İç çamaşırlarımı bavulun içinde bırakmış, yatağa doğru yürümüştü. "Benim kıyafetlerimin içinde daha ilgi çekici duruyorsun."

Gülmüştüm. İstemsizce gülmüştüm, çok tatlı bir şekilde söylüyor olması o halimle bile güldürmüştü. Benim üzerimdeki siyah tişörtünün aksine beyaz bir tişört giyiyordu, bol ve uzun tişörtleri dolabından hiç eksik etmediğine emin olmuştum böylece. Ne giyse yakışıyor, aksesuarlarıyla kendisi bir bütün oluyordu, renkli saçlarıyla ise tadından geçilmez oluyordu. Biliyordum çünkü görmüş ve yaşamıştım.

İlk önce yatağın ucuna kurulmuştu. Ayaklarını sallıyordu, vücudu kaskatı kesilmiş gibiydi, teselli edecek cümleleri aklından geçirdiğinin farkındaydım. O da ötekileştirilmiş diğerleri gibiydi, kendini dışarıya kolayca ifade edemezdi, dışarıdan nasıl göründüğü ima edilirse o kişiye bürünürdü. Ona gönderdiğim maskelerin sebebi buydu, kendini düşünür durursa olmadığı kişiler gibi davranmaktan vazgeçer sanmıştım.

Vazgeçemediğini görüyordum. Ama bu karşımdakinin kendisi olmadığını da söyleyemiyordum. Kafam karmakarışıktı.

"Nasılsın?" diye sormuştu. Anlamsız bir soruydu, cevap beklediğini bile düşünmüyordum, bana dönmesini beklemiş, sorusuna cevabını geciktirmiştim. "Beni sevmekte nasılsın?"

Sevginin nasıl bir şey olduğunu bildiğini düşünmüyordum. Bana nasıl bakarsa baksın saplantılı biri gibi görüyordu ama ona sırılsıklam aşık olmam beni o sıfatla anılmama sebep oluyorsa diye boşvermiştim. Sıfatlar önemsizdi, her şey benim içimde bitiyordu.

"Söküp atamıyorum," demiştim derin bir nefes alırken, soluklarım bile göğüs kafesime batıyordu. "Seni o kadar çok seviyorum ki, ağrıyan vücudumun her bir santiminde sanki sen varmışsın gibi, dokunuşlarının kanadığı yerleri bile seviyorum."

Başı bana dönmüştü. Sırtım bazaya yaslıydı, kömür karası saçlarım iki yana dökülüyordu, gözlerimin kızardığını her kirpiklerimin birbirine değişinde titreyerek hissediyordum. Sevdiğim adamın bakışları üzerimdeyken titreye titreye onu seviyordum.

"Tişörtünü çıkartabilir miyim?" diye sormuştu. Omuz silkerek heyecanıma yenilmemeye çalışmıştım. Düşünemiyordum, hızlı nefesler alıp duruyordum. Çok aciz bir adamdım karşısında.

İlk önce parmakları tişörtünün eteğini kavramıştı. Yavaş yavaş tenime değmemeye çalışarak üzerimden sıyırdığında komple çıkararak avuç içlerinde bekletmişti.

Çok yavaşça omuzlarımdan başlayarak vücudumu süzmeye başladığında utanmıştım. Neden böyle bir istekte bulunduğunu bilmemekle birlikte dokunabileceği gerçeği ile beynimden vurulmuş gibi hissediyordum. Dokunsun istiyordum, dokunmalıydı. Onun bana dokunduğu yangınlarım beni kül etse de, yeniden doğuruyordu. Bunun farkındaydı.

"Dokunabilir miyim peki?"

Başımı sallamıştım. Dudaklarımı birbirine bastırmamla ortaya çıkan gamzelerime dokunmuştu baş parmağı. Sol eli omzumda tutunurken baş parmağıyla kirpiklerimi okşamıştı, sıcak nefesiyle titretmişti bir kez daha.

Elmacıklarımın üzerinde durduğunda fazla oyalanmamıştı ama okşaya okşaya sevmişti tenimi. Çeneme inişi bile çok dikkatliceydi, neyi incelediğini ve neden bu kadar titiz davrandığını bilmiyordum, boynuma inen parmaklarına odaklanmıştım sadece.

Omuzlarıma sürttüğü parmaklarıyla göğüs kafesimi turlamıştı uzun süre boyunca. Her kemiğime özen göstermişti, derimin ötesine geçmişti sanki, isminin yazılı olduğu her yeri bilirmişçesine özenle okşamıştı ona yanık tenimi. Kırıldığım her yerden tutmuştu beni, elleriyle tüm kemiklerimi bir arada tutmuştu sanki, dokunuşundan alev alırken dudakları değdikçe kemiklerimin arasına kor düşürüyor, özenle yakıyordu.

Mahvediyordu beni. Kim Taehyung ne yapsa beni öldürüyordu, ona çok fena ölüyordum.

Onu rahatsız etmemek için hızlı nefes almamaya çalışıyordum ama nefesimin bile sıcakladığını, burnumdan soluyuşumdaki o ateşi buram buram hissediyordum. Kasıklarıma inen dudakları belime kaymıştı, bazadan çektiği sırtımla arkama yerleşmiş, sırtımdan yavaş yavaş ama usulca öpmüştü.

Kırdığı yerlerden, yaralarından, seve seve öpmüştü. Öylece öldürmüştü, yaralarımın üzerine öpücüklerini bırakmıştı. Omuzlarımda her zamankinden fazla bir ağırlık vardı; Kim Taehyung'u sevmenin ağırlığı. Onu sevdikçe kaybettiğim her şeyi göz önünde bulundurduğumda hep mağlup olan ben oluyordum, her şeyimi kaybeden bendim.

O, çöldü, denizdi, göktü, aydı, yıldızdı, güneşti.

Sonra ben çölde susuz kaldım, okyanusta boğuldum, gökten düştüm, çakılmak üzereydim, geceler zehir oldu, karanlığa mahsur kaldım, gün benim için hiç aymadı.

Ailemin boşluğunu onda aradım, o öpse, sarılsa, sevse yeter dedim. Ailemin beni terk etmesine sebep oldum. Çok üzülmemiştim, çok üzülmezdim çünkü benim için hep orada değildi hiçbiri. Evimdi, çatımdı, yattığım rahat yatak, yediğim lezzetli yemek, içtiğim tatlı suydu. Benim için aile bu kadardı, anne, baba, ağabey değildi.

Onun öpücükleriyle yitirilmiş aklımda beni sevişlerinin ardından çıplak ve sarmaş dolaş bir şekilde yatağında uyanmanın nasıl bir his olduğunu bilmiyordum işte. Gözlerimi aralamıştım, başım ağrıyordu ve karanlığa alışkın olduğumdan gözlerime çarpan günışığı ile tek düşünebildiğim dün gece olmuştu.

Hatırlamıştım her bir anı, tekrar yaşamıştım sanki. Sardığı yerlerden tekrar kırmıştı beni bu sabah, ben bu ağırlıklı daha fazla yaşayamazdım ki! Nefesi ensemdeydi, akşamı onunla kapatmış, sabaha gözlerimi onunla açmıştım ben. Nasıl bir ağır yüktü bu, tanrım bu raddede sevecek kadar çıldırmış mıydım sahiden?

Ellerim koluna gittiğinde bağı çözülmüştü. Gitmemi istemezcesine sıkı bile tutmamıştı, gideceğimi biliyordu, göndereceğini biliyordu beni. Gülümsemek istedim, çok ağrı sızı içerisindeydin, çok ağırdım.

Banyoya giderken her bir adımım tonlarca yükümü hatırlatıyordu omuzlarımdaki, çok seviyordum, mahvolmuştum, ağırdım, yok olmak istiyordum. Öptüğü yerlerden tekrar tekrar kanıyordum, eğer ben onun sevgisine sahip olamayacaksam her gün bu ızdıraba katlanmak benim için bir son demekti.

Son, son, son.

Banyoda neden bir deftere sahip olduğunu anlamamıştım ama gözüme çarpan çizimleriyle her odasında ilhamları için bir defter bulunduğunu anlayabilmiştim. Son sayfasından bir parça yırtmıştım küçücük, kalemin ucu yamuktu ama bastıra bastıra, kemiklerim ağrırken yazmıştım cümleleri.

Noktasını da koymuştum, virgülünü eklemiştim, Taehyung'un adının yanına adımın gelmeyişine bile sızlamıştım. Biraz eğik yazmıştım, kontrolsüzdü, kalemin ucu da kırılmıştı üstelik ama son kelimesine dek bitirmiş, yatağın ucuna koymuştum.

Ve gitmiştim.

Ondan, anılarından, canımdan.

•••

Tik, tak, tik, tak, her şeyi yak.

Hava soğuktur belki, banyonun aralık camından bir esinti vuruyor saçlarıma. Sudan hallice soğuk, bedenim soğuk, nefeslerim soğuk, düşüncelerim soğuk.

Düşünemiyorum.

Taehyung hakkında düşünmeyi, ilk öptüğü geceyi, ilk sarhoşluğumu, ilk vedamı düşünmeyi o kadar çok istiyorum ki. Aksine beynimin içinde donmuş buz küreleri var, düşünemiyorum, soğuk, çok soğuk.

Çıplaklığım her uzvumu titretirken gözlerimi açamıyorum kile. Saniyeler, dakikalar belki saatler geçmişti soğuğa alışalı, ya da alıştığımı sanıyordum bilmiyorum. Bir vakit sonrasında bile soğuğu hissedemezken gözlerimi aralamayı başarmıştım neticede.

Başımı hareket ettirebilmek isterdim lakin nefes almaya bile mecalim kalmamışken gözlerim içinde bulunduğum küvetin kızıllığını çarpıyor sadece gözüme. Nefes alamıyorum, suyun içerisinde değilim ama nefes alamıyorum, gözlerim kapanıyor. Parmaklarım uyuşuk, parmaklarım sevdiğimin kırdığı yerden uyuşmuş, bileğimi hissetmiyorum. Bileğime dair sadece bir kaşıntı hissediyorum diğer elimle üzerine kapamak istiyorum, kanama artık demek istiyorum, istemekle kalıyorum sadece.

Kirpiklerim birbirine yapışmış halde, kulaklarımda uğultular var. Kapının ardında biri cebelleşiyor, çığlıklar duyuyorum, beynime iletilen tek mesaj, uyu artık oluyor, uyu, uyu huzura ereceksin, uyu, son bir uyku, derin bir uyku. Hep düşlediğin o tatlı uyku göz kapaklarının ardında uyu.

Tam yenilmişim kendime, kapıdan tekrar bir gürültü kopuyor, içerisinde olduğum kızıl göl duvarlara sıçrıyor, çekilip alınıyorum içerisinden. Tanıdık koku beni mest ediyor, bir şeyler zırvalıyor çığlıklarının ardından, gözlerimi yarım ay kadar açıyorum, Taehyung'u görüyorum, sevgilim, sevgilim nasılsın, ben ölüyorum.

Adımı kıvrılmaya zorladığı dudaklarından duyuyorum düz bir şekilde, benden çok titriyor, göğsüne sığdırmaya çalışmış beni, "Hoseok," diyor, göğsüne daha sıkı bastıyor. "Hoseok, Hoseok, Hoseok."

Gülümsüyorum, sahiplenici eki bile yok adımın fısıltılarında. Sadece Hoseok'um ben, ne ailemin soyadı var, ne sevgilimin serzenişleri var. Hoseok'um ben, yalnızım, tik tak sesleri ecelimi erkenden getiriyor, tik tak Hoseok, tik tak, uyku vakti.

Parmakları bileğime giderek sıkıca tutmaya çalışıyor ama başaramıyor. Gülümsemekten başka bir şey yapamıyorum, bırak beni demek istiyorum, bırak Taehyung, çakılacağım bu sefer, düşmekten, uçamamaktan çok yoruldum. Bileğime bastırdığı havluyu itmek istiyorum, bu yenilişim senin için Taehyung, bırak yeterince kanayım.

"Hadi," diyor Taehyung, "kalk gidelim."

"Gidemem ki," dedim soluğumun arasından. İş düşüncelerimi ifade etmeye geldiğinde sıfırdım ama Taehyung'a canım yeterdi bir kez. Uzun bir soluklanışın ardından yüzümü buruşturdum ve gözlerimi açık kalmaya zorladım. "Gideceğim ama, ama, ama seninle değil. Bırak, Taehyung."

Taehyung kıkırdıyor, "Bir yere bırakmam ki seni," diyor. "Evin yok, haftalar öncesinde bana evim var diye havanı atarken bak şimdi haline bir evin yok Hoseok. Evin benim, göğsümün arasına sığınacaksın, sol yanıma başını yaslayacaksın, evin burası senin."

Burnunu çekişini duyuyorum, başka bir havluya daha uzanıyor. "Biraz da sen beni dinle, hep ben seni dinliyorum. Aç gözlerini, aç kulaklarını. Siren seslerini duyana dek sadece beni dinle tamam mı, söz ver bana." Halsizliğime bakarak gözlerini sıkıca yumuyor ve yanaklarına düşen yaş, yüzüme damlıyor. Sevgilim, sen annene ağlamayacağım diye söz verdin, sevgilim sen şimdi ağlıyorsun.

"Bu evi kendim aldım biliyorsundur. Kendi paramı biriktirdim, kimselere ihtiyaç duymadan evin her bir eşyasını satın aldım, bu evden başka hiçbir şeyim yok benim. Gel gör ki eskimeye yüz tutmuş duvarlar benim üzerime üzerime geliyor, baktım ki olacağı yok, tekrar dizayn etmeye karar verdim." Taehyung acı bir şekilde inliyor, korkma sevgilim benim canım yanmıyor. "Seokjin dedi ki, Hoseok'un elinin değdiği her şeyi güzelleştirdiğini biliyor musun, al onu yanına demişti. Ben ona gittiğimde onu hayran hayran izlediğimi söylüyordun ya hani, beni nasıl güzel sevdiğini anlatıyordu bana Hoseok. Sen adını bilmediğim için duvarları yumruklarken ben sana her dokunduğumda seni mahvedeceğimin korkusuyla sarhoş olduğumu söylüyordum sana. Alkolü alıyordum ama Hoseok, unutamıyordum ki."

Siren sesleri, tik tak, tik tak, uyku zamanı. "Kapatma gözlerini, bak daha sen dokunacaksın bu eve," Eve doluşan yabancılar, bizi yalnız bırakın, sevgilim bana veda ediyor. "Kapatma gözlerini, gecelerce beni düşünerek gözlerine uyku bile girmemişken nasıl cüret edersin buna? Bana dokunacaksın Hoseok, beni güzelleştireceksin, beni seveceksin, bana sevmeyi öğreteceksin."

Tamam, dedim. Tamam, Taehyung, tamam sevgilim, sadece biraz uyusam yeter.

"Hoseok!" Bağırmasıyla sıçradım ama gözlerim hepten kapandı. "Bak, kucağıma aldım şimdi seni. Bunu hiç böyle hayal etmiş miydin?"

Havalandım, uçuyorum sandım. Bağırışlar birbirine karışıyordu, Seokjin'in sesini de duyuyordum, başka birileri konuşuyordu, Taehyung çığlık atıyordu.

Deli olduğumu söylemişti Taehyung öpücüklerinin arasında bir yerde, sen delisin, beni nasıl böyle sevebilirsin?

Çünkü Taehyung, sana deliyim ve yaptığın her şeye.



•••

"Seni tamamen gözden, gönülden ırak bir köşede bir kalıba sıkıştırmışım, yıllarımın biriktirdiği tüm acıları dökerken gözlerimden, sırtımla temas ettiğin ellerine tutunmuşum. Hiçbir zaman düz olmayan yamuk saçlarım çoktandır rengini akıtmış bir çingeneden farksız yapmıştı beni, gözyaşlarım sıcacık elmacıklarıma akıyordu üstelik, midemde berbat bir bulantı, başıma saplanan keskin bir acı, yüreğimin ta orta yerinde bir sızı vardı. Ellerin diyorum, ellerin yaralarla dolu sırtıma değmişti, hiç çekinmemişti benden, çöp kadar rezil kokmama rağmen üstüme yapışmış kalitesiz, eski moda tişörtün inceliğinden tenime dek uzanmıştı ellerin, ellerin diyorum, benim çirkin, uzun, çiziklerle dolu, tırnakları kırılmış, etleri soyulmuş ellerimin aksine güzel ellerin. Başımı kaldırıp da iğrenti dolu gözlerinle rast gelmeye korktuğumdan yumduğum gözlerimi bile açmaya tenezzül edemezdim, seni ben sığdırdığım kalıplardan def etmeye kıyamazdım, biliyordum. Canım derdim ya sana, bilir miydin bunu, canımdın benim, anılarımdın, düz yokuş aşağı koşarken yuvarlanışlarımdın, kanaması durmayan dizlerim, çocukluk yaralarımdın, tutunduğum tek dalımdın. Yoksun biliyorum, hiç olmayacaksın, kurgularımdan, kuruntularımdan ibaretsin. Yoksun biliyorum, loş ışıktan değildi sancılarım, sarhoşluğumdandı, boş sokakta gecenin bir yarısı, titreyişlerimdi soğuklardan, kaçışlarımdı, koşsam bile kaçamayışlarımdı, kaçtığım yerde beni boğuşlarındı. Hiç yoktun aslında Taehyung, çünkü hiç var olmamıştın."


Hiç var olmadın diyişi, hayatındaki bıraktığı kalıcı izlere rağmen hiç orada olmayışıydı.

Fetish saplantılı bir aşığı, sevilmeyi seven bir adamı anlatıyor, hoseok taehyung'u değiştirebilmeyi, sevgisiyle parıldatmayı istiyor. fazlaca, tek kusuru bu; sevgisinin ağırlığı, imkansızlığı, platonikliği.

Continue Reading

You'll Also Like

Hocam+18 By B.

Short Story

46.7K 519 13
Öğrencisine takıntılı olan bir öğretmen ve hiç bir şeyden haberi olmayan o kız..
10.8K 775 7
"Sen sadece bir piyondun."
185K 12.8K 28
Okulda sessiz ve ezik olarak bilinen kim Taehyung, okulun popüler zorbası olan Jeon jungkook'la başı dertteydi. #SEMETAEHYUNG #UKEKOOK {Texting & Düz...
9.6K 792 11
Jimin yeni ayrılmıştı, Hoseok ise yeni sevmişti. #minific |18.01.18|