Kimlik Oyunu

gozluklubukalemun_

2.5K 132 56

Hırçın... Acıyla beslenerek büyümüş, büyüyor. Hırslı... Bütün sevinçlerini, umutlarını,heyecanını, sevgisini... Еще

Kimlik Oyunu
1.Bölüm: "Güç"
2. Bölüm: "Öfke"
4.Bölüm: "Gizli"

3.Bölüm: "Ceza"

214 15 1
gozluklubukalemun_

   Merhaba arkadaşlar erkenden bölüm yayınlayayım dedim. Bölüm biraz kısa oldu kusura bakmayın. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım. Seviliyorsunuz...

Not: Şarkıyı dinlerken okuyun.

Şarkı: Imagine Dragons -Radioactive

  Karanlık; güneş bütün ışığını çektiğinde, tüm her şeyin üstüne siyah bir perde örter. İşi gizlemektir ama bazen birçok şeyi ortaya çıkarır aslında. Kötülüğü, hainliği…

  Ben güneşi, gündüzü severdim ama geceye ve karanlığa aşıktım. Ama bu aşk insanı zorlu yola sokuyor. İnsanın gözünü gerçekten kör ediyor.

  “İndir beni yere! Nefes alamıyorum, burnum kanıyor!” dediğimde sonunda haykırışlarıma kulak asabilmişti şu an sırtında olup kim olduğunu dahi bilmediğim kişi. Okulun bahçesinde; vücudum, ne kadar yaz ayında olsak da buralar kış gibi olduğundan,  soğuktan dolayı üstünde çiğ oluşmuş çimlere değince hafiften titremişti. Su gibi kan akan burnumu elimin tersiyle silerken bir yandan üstümdeki siniri boşaltmaya çalışıyor bir yandan da karşımdaki kişinin kim olduğunu çözmeye çalışıyordum. Üzerime diktiği bakışları buzdan bir duvar örecek kadar soğuktu. Benimkiler ise o buzu suya dönüştürüp kendi tuzağında boğacak kadar ateş fışkırtıyordu.  Avuç içlerimi silkeyerek ayağa kalktım. Eğer beni alıp oradan götürmeseydi büyük ihtimalle siyah kafa şu an hastanede oluyor olacaktı ve ben yüzümdeki alayca gülümsemeyle ona bakacak verdiğim cezanın onda nasıl bir etki yarattığını gördüğümde keyif alacaktım. Ama şimdi bu tüm düşüncelerim hayalden ibaret kalmak zorunda kaldı.

“Ne yaptığını sanıyorsun sen? Zevk alarak yapacağım bir işi durdurdun.” dedim tıslayarak. “Yaracaktım ağzını bir güzel geri zekalının.”

 Gözlerini kocaman açarak bana baktı. Ben ise ortada şaşırılacak bir şey görmüyordum, ellerimi kanı umursamayarak siyah pantolonumun arka ceplerini soktum.  Bana bir adım daha yaklaşmış aramızdaki mesafeyi iki- üç adıma indirgemişti.

“O geri zekalı dediğin kişi benim arkadaşım, doğru konuş.”

Hah! Bu da şu ‘Yeni Gelenler’ dendi. Sahneye çıktıklarında tüm dikkatim siyah kafada olduğu için diğerlerine pek bakamamıştım. O da bunlardansa daha fazla konuşmanın bir anlamı yoktu. Bu konuşma burada çoktan bitmişti.  “Ben gereğince doğru konuştum. Bence bu konuşma burada bitti.” dedim sakince. “Bir daha görüşmemek üzere.”

Onu arkamda bırakarak okula doğru ilerledim. Biraz beni kendime getirecek ve rahatlamamı sağlayacak bir kahveye ihtiyacım vardı.

“Sen kendini ne sanıyorsun ha? Bak kızım, bir daha seni Lauren‘ın yanında görmeyeceğim. Akrep gibisin; zehrini boşaltacak insan arıyorsun. Lauren da senin kurbanın oldu. Git başka kurban ara.”

 Sözleri üzerine adımları yavaşlatıp yüzümü ona karşı çevirdim. Sözlerine alınacak kadar salak değildim. Beni kızdırmaya çalışıyordu ama maalesef ki hiç başarılı olduğunu düşünmüyordum. Onu, yüzüme alaycı bir gülüş katarak baştan aşağı süzdüm. Kahverengi gözleri gerçekten benim aksime sinirliydi. Bir an için Lauren adındaki siyah kafanın onun için özel olduğunu ve onu gerçekten koruduğunu düşünmüştüm ki kahverengi gözlerindeki soğukluktan öyle bir şey olmadığı kanaatine vardım.

“Bu konuda söz veremiyorum. Ama sana şunu söyleyeceğim; sakın kuyruğumun etrafında Lauren gibi gezme. Bu seferki kurban sen olursun ve zehrim tüm vücudunu ele geçirir.”

 Tekrardan onu arkamda bırakarak ilerliyor bir yandan da havanın bu yaz havasında soğuk olmasına karşılık giydiğim tişörte lanet okuyordum. Yazları burada bir aylığına dondurcu düzeyde soğuk olurdu, bunlara da genellikle yaz soğukları diyorduk. Soğuk tüylerimi diken diken yapmıştı ve buradaki yaz soğukları gerçekten insanı donduracak düzeye çıkıp buz kesmeni sağlıyordu. Arkamda bir akış hissettiğimde “Hey!” diye bir ses duyarak arkamı hızla dönmem bir oldu. Elime aldığım kavgadaki bıçağımın ucu hafif yamulmuştu. En sevdiğim bıçağım değildi ama yine de değer veriyordum bu bıçağa.

“Güzel tutuş.” diye seslendi Lauren’ın arkadaşı. Konuşmayı hemen bitirmek ve soğuktan kurtulmak istediğim için kısa kestim. “Kötü atış.”

*

 Gece etkisini göstermeye başlamış güneş ışıklarını çekerken gökyüzünden ay ve yıldızlar ‘Bizim için gün yeni başlıyor!’ diye haykırır olmuştu. Şehre oranla bizim buradan daha bir ilginç ve göz alıcı olurdu. Buradan daha net ve şehirdekine karşılık kurumuş ışıklarından çok göz kamaştırıcı olurdu ay.

Yatağımda yatarken günün sonundaki yorgunluğuma karşı hem fiziksel hem de ruhsal olarak bir rahatlama yaşamış; günün sona ermesinden mutlu, yarının ilk ışıklarını görmek istemeyen ben cam kenarındaki yatağımda Nina’nın yatağının altına bakıyordum.

Yatakhanede ranza sistemini kullanıyordu; böylece daha çok insan bir odaya sığabiliyor, daha az para harcanıyordu. Biz de Nina’yla bir olmuş kendimize cam kenarı ranza ayarlamıştık. Böylece geceyi camdan izleyebiliyor, sabahın ilk ışıklarıyla uyanabiliyordum. Hem herkesi uyandırmak benim görevim oluyor, onları kaldırmak zevkli oluyordu.

“İyi geceler Kate.”

“İyi geceler Nina.”

*

 Sabah daha kendini yavaş yavaş gösterirken mayışarak kalkmıştım uykumdan. Hava dünküne göre sıcak gibi gözüküyordu. Çıplak ayaklarım yere değdiğinde tahtanın sıcaklığı ayaklarımdan yukarı doğru bedenimde yayılmıştı. Evet, bugün gerçekten sıcak olacaktı. Burada havanın ne olacağını kestirmek, bilmediğin bir soru arasında beş şıktan hangisinin doğru olup olmadığını kestirmek kadar zordu.  Odadakilere baktığımda herkesin güzel bir şekilde uyuduğunu yüz ifadelerinden anlayabiliyordum ama maalesef ki bu güzel uykuları birazdan benim yüzümden bozulacaktı. Uyanmaları gerekiyordu yoksa görevlilerden biri gelince eminim ki benim uyandırdığımdan daha sert bir şekilde uyandıracaktı.

“Haydi millet! Uyanma zamanı geldi. Uyanamayan ise görevli maruzunda kalacaktır bilginize.” derken bir yandan da hepsinin sıkıca sarılmakta olduğu yorganları üstünden çekiyordum. En son Nina’nın yanına geldiğimde neredeyse herkes uyanmıştı. Nina ise tüm ısrarcı uyandırma uğraşlarıma rağmen uyanmamış homurdanarak yatakta dönmekle yetinmişti.

 Bazen yani hoş zamanımda olursam eğlenceli olabiliyordum ama bu eğlenceli halimden de fazla yararlanmamaları gerekiyordu. Nina iyi yanımı kullanmıştı sıra daha zorlu yoldan uyandırmaktı. Çalışma masasının üstünde duran su şişelerinden birini aldım. Elimde tarttığımda gayet soğuk olduğu belli oluyordu. Soğuk ve dolu…

Yüzünden aşağı doğru dökmeye başladığımda soğuk onu harekete geçirdiğinde çığlık atıp söyleniyor bir yandan da bana sinirli gözlerle bakıyordu. “Hadi kalk artık.” demekle yetindim. 

 Hepimiz yemekhaneye vardığımızda etraf yeni yeni dolmaya başlıyordu. Sıranın boş olmasından faydalanarak hemen bir şeyler alıp boş olan bir masaya doğru ilerledim.  Tepsimde sadece bir dilim ekmek, zeytin ve peynir vardı. Bugün pek aç değildim.  Nina ise önüne geleni koymuştu. Zeytin, peynir, domates, salatalık…

“Bugün savunma derslerinde zayıf olacaksın, çok yiyorsun. Böyle yaparsan dersi de geçemeyeceksin.” dedim sitemle.

O ise bana karşı inadına tıkıyordu ağzına ne gelirse.

“Karışma bana Kate. Sabahki şokumu yemek yiyerek atlatıyorum.” Nina’yı gerçekten seviyordum. Çok saf ve iyi karakterli biriydi, benim aksime. 

“Sen bilirsin.” dedim gülerek. O sırada içeri ‘Beyaz Adamlar’ dediğimiz görevliler girdi. Etraftaki gürültü aniden yerini koca bir sessizliğe bıraktı. Beyaz Adamlar’dan herkes çekinirdi, adlarının böyle olma nedeni üniformalarının beyaz olmasından dolayıydı. Sürekli beyaz giyinirler, bizlerle konuşmazlar ve genellikle ceza vermek için gelirlerdi. Bir an için kendimden şüphelensem de dünkü olay nedeniyle; kimsenin söylemeyeceğini ve onların duymadığından emin olduğumdan rahat hissediyordum. Başka bir olay için burada olmalıydılar.

 Ama bizim masamıza doğru yüzlerini çevirip adım attıkları an, ben olduğumu anladım. Adamların her bir ayak sesleri beni eskiye götürüyor, zorlukla zihnimin karanlık bir köşesine attığım kötü ve bana acı katan anılarımı ortaya çıkarıyordu.

Bana yaklaşan bir adım… Karanlık oda

İkinci adımları… Sırtıma inen hızlı darbeler

Üçüncü adım… Haykırışlarım

Dördüncü adımları… Böcekler ve farelerle yaptığım ilk kahvaltı

 Adımlar sonunda masanın dibini bulduklarında anılarımdan sıyrılabilmiştim. Neredeyse üç yıl olacaktı bana ceza vermeyi bıraktıkları… O üç yıl öncesinde neredeyse her gün verilen cezalar sonunda uslanmayan beni, kendi halime bırakmışlardı. Ama şimdi durum farklıydı.

“Kate Holt, bir tatsızlık çıkarmadan lütfen bizimle gelin.” Beyaz Adam’ın sözleri ardı ardına sıralanırken tatsızlık kelimesine vurgu yapmıştı. Bakışlarımı Nina’ya çevirdim. Yüzünde büyük bir korku belirginleşmiş, gözleri dolu dolu olmuştu. Ayağa kalktım, ellerimi bileklerimden birleştirdiğimde gri kelepçenin sesi duyulmuştu.

“Aferin, uslu bir kızsın.” Söylediği alaylı kelimeler tükürürcesine çıkmıştı ağzından. Bu adamı görmeyeli uzun zaman olmuştu. Diğer ikisi adamın iki yanında izbandut gibi duruyor tek kelime dahi etmeden biri kelepçeyi ellerime takmaya çalışıyor diğeri kolumdan tutuyordu. “Kelepçe işini bari dışarıda yapsaydın.” dedim tıslayarak. Kelepçeyi dışarıda tak ki uslu kızın sana neler yapacak gör bak!

“Tamam, sırf uslu durduğun için dışarıda kilitleyelim bari!” sözlerinde ağır miktarda alay yüklüydü. Bu adam ne zaman vazgeçecekti birilerini aşağılamaktan? Biran önce geberseydi de rahata kavuşsaydık.

Herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Şaşkınlık ve meraklı bakışlar üzerimde yoğunlaşmıştı. Bakalım bu sefer beni neler bekleyecekti?

 Tam yemekhane kapısından çıkmıştık ki elimde konuşma anında alaya tıkılıp öylece bırakılan kelepçeye baktım. Bileğimde fazlasıyla ağırlık yapıyordu ve ben bu ağırlığı şimdi yok edecektim. Tekrardan kokuşmuş, pislik barındıran, karanlık odaya girmek gibi bir niyetim yoktu.

“Biliyor musun Beyaz Adam, sana acıyorum. Neden mi? Çünkü asla karanlık odaya girmek gibi bir niyetim yok.  On iki yaşımdan beri çok iyi acılar çektim.” dedim adamın yüzündeki şaşkınlığı iyice hafızama kaydederken . “Ve asla bir daha girmeyeceğim. Duydun mu beni!” sonlara sesim yükselmişti de yükselmişti.

Bileğimdeki kilidi açık olan kelepçeyi söktüğümde yanımdakilerin şaşkınlığından yararlanarak kolumu sıkı sıkı tutan ellerinden kurtularak hızla koşmaya başladım.  Hızlı… Ve daha hızlı…

Продолжить чтение

Вам также понравится

MAFYANIN KÜÇÜK TUTSAĞI luvswebr

Научная фантастика

428K 13.1K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
Element Krallığı manolya

Научная фантастика

509K 26.8K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...
KIŞ GÜNDÖNÜMÜ Zehra Doğan

Научная фантастика

816K 51.9K 48
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...
ZAMAN TRENİ Ceyda

Научная фантастика

218K 19.6K 59
2082 yılında suçluları taşıyan, onları tarihin en kötü zamanlarına terk eden bir trende kaderleri görünmez bir iple bağlanmış iki mahkumun hikayesi. ...