3.Bölüm: "Ceza"

214 15 1
                                    

   Merhaba arkadaşlar erkenden bölüm yayınlayayım dedim. Bölüm biraz kısa oldu kusura bakmayın. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım. Seviliyorsunuz...

Not: Şarkıyı dinlerken okuyun.

Şarkı: Imagine Dragons -Radioactive

  Karanlık; güneş bütün ışığını çektiğinde, tüm her şeyin üstüne siyah bir perde örter. İşi gizlemektir ama bazen birçok şeyi ortaya çıkarır aslında. Kötülüğü, hainliği…

  Ben güneşi, gündüzü severdim ama geceye ve karanlığa aşıktım. Ama bu aşk insanı zorlu yola sokuyor. İnsanın gözünü gerçekten kör ediyor.

  “İndir beni yere! Nefes alamıyorum, burnum kanıyor!” dediğimde sonunda haykırışlarıma kulak asabilmişti şu an sırtında olup kim olduğunu dahi bilmediğim kişi. Okulun bahçesinde; vücudum, ne kadar yaz ayında olsak da buralar kış gibi olduğundan,  soğuktan dolayı üstünde çiğ oluşmuş çimlere değince hafiften titremişti. Su gibi kan akan burnumu elimin tersiyle silerken bir yandan üstümdeki siniri boşaltmaya çalışıyor bir yandan da karşımdaki kişinin kim olduğunu çözmeye çalışıyordum. Üzerime diktiği bakışları buzdan bir duvar örecek kadar soğuktu. Benimkiler ise o buzu suya dönüştürüp kendi tuzağında boğacak kadar ateş fışkırtıyordu.  Avuç içlerimi silkeyerek ayağa kalktım. Eğer beni alıp oradan götürmeseydi büyük ihtimalle siyah kafa şu an hastanede oluyor olacaktı ve ben yüzümdeki alayca gülümsemeyle ona bakacak verdiğim cezanın onda nasıl bir etki yarattığını gördüğümde keyif alacaktım. Ama şimdi bu tüm düşüncelerim hayalden ibaret kalmak zorunda kaldı.

“Ne yaptığını sanıyorsun sen? Zevk alarak yapacağım bir işi durdurdun.” dedim tıslayarak. “Yaracaktım ağzını bir güzel geri zekalının.”

 Gözlerini kocaman açarak bana baktı. Ben ise ortada şaşırılacak bir şey görmüyordum, ellerimi kanı umursamayarak siyah pantolonumun arka ceplerini soktum.  Bana bir adım daha yaklaşmış aramızdaki mesafeyi iki- üç adıma indirgemişti.

“O geri zekalı dediğin kişi benim arkadaşım, doğru konuş.”

Hah! Bu da şu ‘Yeni Gelenler’ dendi. Sahneye çıktıklarında tüm dikkatim siyah kafada olduğu için diğerlerine pek bakamamıştım. O da bunlardansa daha fazla konuşmanın bir anlamı yoktu. Bu konuşma burada çoktan bitmişti.  “Ben gereğince doğru konuştum. Bence bu konuşma burada bitti.” dedim sakince. “Bir daha görüşmemek üzere.”

Onu arkamda bırakarak okula doğru ilerledim. Biraz beni kendime getirecek ve rahatlamamı sağlayacak bir kahveye ihtiyacım vardı.

“Sen kendini ne sanıyorsun ha? Bak kızım, bir daha seni Lauren‘ın yanında görmeyeceğim. Akrep gibisin; zehrini boşaltacak insan arıyorsun. Lauren da senin kurbanın oldu. Git başka kurban ara.”

 Sözleri üzerine adımları yavaşlatıp yüzümü ona karşı çevirdim. Sözlerine alınacak kadar salak değildim. Beni kızdırmaya çalışıyordu ama maalesef ki hiç başarılı olduğunu düşünmüyordum. Onu, yüzüme alaycı bir gülüş katarak baştan aşağı süzdüm. Kahverengi gözleri gerçekten benim aksime sinirliydi. Bir an için Lauren adındaki siyah kafanın onun için özel olduğunu ve onu gerçekten koruduğunu düşünmüştüm ki kahverengi gözlerindeki soğukluktan öyle bir şey olmadığı kanaatine vardım.

“Bu konuda söz veremiyorum. Ama sana şunu söyleyeceğim; sakın kuyruğumun etrafında Lauren gibi gezme. Bu seferki kurban sen olursun ve zehrim tüm vücudunu ele geçirir.”

 Tekrardan onu arkamda bırakarak ilerliyor bir yandan da havanın bu yaz havasında soğuk olmasına karşılık giydiğim tişörte lanet okuyordum. Yazları burada bir aylığına dondurcu düzeyde soğuk olurdu, bunlara da genellikle yaz soğukları diyorduk. Soğuk tüylerimi diken diken yapmıştı ve buradaki yaz soğukları gerçekten insanı donduracak düzeye çıkıp buz kesmeni sağlıyordu. Arkamda bir akış hissettiğimde “Hey!” diye bir ses duyarak arkamı hızla dönmem bir oldu. Elime aldığım kavgadaki bıçağımın ucu hafif yamulmuştu. En sevdiğim bıçağım değildi ama yine de değer veriyordum bu bıçağa.

Kimlik OyunuNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ