POBEDA

By oliveandturtle

450K 39.7K 26K

İpek ve Atlas. İki ünlü dağcı, sıkı dost, hayata ve kadere ortak iki babanın çocukları. Sekiz yıl önce; dünya... More

Nefretin Başlangıcı
Özel Sebepler
Asla Asla Deme
Doğa Yürüyüşü
Darmadağın
Eğitilmez
Şarkı Listesi (YB Değil)
İddia
İntikam Planı
Oyun
Elma Bahçesindeki Ev
Kapı
Sorgulamalar
Düğüm
Karar
Sude'nin Gözyaşları
Domino Taşları
Utancın Külleri
Yaşattığının Bedeli
Seçilen Taraflar
Fırtınalı Bir Gece
Kendinden Vazgeçmek
Pobeda'nın Öncesi
Zirvede Bir Gece
Kaç Ya da Savaş
Elif'in Gözyaşları
Israrlı Bir Telefon
Bugün Çok Geç
Deniz Feneri
Zayıf Nokta
Bir Nikah Bir Cenaze
Yemin
Gidebilmek
Eninde Sonunda
Billie Jean
Eşik
Korkuları Aşmak
Köprü
Solstis
Pobeda I
Adalet Terazisi
Tarafsız Bölge
Oyun Dışı
Pobeda 2 (1. kısım)
Pobeda 2 (2. Kısım)
Son Oyun

Veda

7K 695 260
By oliveandturtle

8 YIL ÖNCE


Herhangi bir Salı gününün sıradan bir öğleden sonrasında Beykoz'daki büyük evin zili çaldı. Kapının ardında bekleyen genç adam, henüz açılmadan önce babaannesi Esma Hanımın sesini duydu.

"Zehra kapıya bak."

Çelik kapı açıldı. Esma hanımın yardımcısı Zehra, yirmilerinin başında ufak tefek bir genç kadındı. Kendisine en az bir kafa boyu tepeden bakan evin torununu karşısında bulunca birden nutku tutuldu. Darmadağınık kumral saçlarıyla, ışıldayan ela gözleriyle, okuduğu kolejin ismi yazılı sweatshirtüyle karşısında dikilen on beş yaşındaki genç adama hayranlıkla baktı. Dünkü çocuk ne çabuk büyüyordu.

"Naber Zehra?"

"İyilik Atlas Bey, hoşgeldiniz."

"Hoşbulduk."

"Zehra kim gelmiş?" diye seslendi Esma Hanım muhteşem kokuların yükseldiği mutfak dolaylarından.

"Atlas Bey geldi Esma Hanım."

Zehra geri çekildi. Atlas içeri girdi. Küçük yaşlardan beri alışkanlığı olduğu üzere sırt çantasını girişteki portmantoya attı. Ardından içeriye doğru seslendi.

"Esma Hanım, Cevdet Bey nerelerdesiniz?"

"Oğluşum hoşgeldin." diyen bir sevinç nidası duyuldu yeniden mutfak tarafından. "Elim batık. Yemekle uğraşıyorum. Salona geç, deden salonda. Geliyorum ben de."

Atlas Zehra'ya dönüp göz kırptı.

"Bizimki mutfağa kapandığına göre akşama önemli misafir var galiba."

"Bakan beyler yemeğe gelecekmiş. O yüzden beni sokmuyor."

Atlas'ın kaşları havalandı.

"Ooo, aşırı nüfuzlu misafir. En sevdiklerinden."

Zehra'yla kıkırdaşmayı bitirip salona geçtiğinde tam takım giyinmiş hazırlanmış halde oturan dedesine sarıldı. Cevdet Bey, büyük adamdı. Üst düzey devlet kurumlarında müdürlükler yapmış, ardından ulaşım ticareti alanında ismini duyurmuş, siyasi çevrelerce sözü geçen bir iş adamıydı. Eski bürokrattı. Yaşına rağmen dik bir duruşu, bakışlarından, konuşmasından yayılan bir otoritesi vardı. Buna rağmen fırlama torunu karşısında onun da yüzü alışılmışın dışında bir içtenlikle gülüyordu.

"Hoşgeldin zibidi."

"Cevdet Bey, rahatsız etmedim inşallah? Önemli misafiriniz varmış."

"Var doğru. Sizden önemli olmasın. Bakan bey ve ailesi yemeğe gelecekler."

"Teveccühünüz. Ülke gündemini değiştirecek kararlar masaya yatırılacaksa ben mani olmayayım efendim. Başka gün gelirim."

"Buyrun buyrun. Siz böyle habersiz çıkıp geldiğinize göre ülke gündeminden önemli olsa gerek."

"Allah Allah. Okuldan çıktım geldim. Habersiz gelemez miyim? Burası benim de evim."

"Öyleydi. Öyleydi de sen babanlarla yaşamayı seçtin."

"Evet. Başladın yine."

Aynı anda Esma Hanım salona girdi. O da hızlı boy atan torununun yanında ufak tefek kalmıştı.

"Hoşgeldin yakışıklım. Yetişemiyorum artık ben sana. Az eğil."

Yaşlı kadın kollarını açtı, sıkıca sarıldılar.

"Nabersin güzel gözlüm?" Atlas babaannesinin yeşil gözlerine hayranlığını her daim dile getirirdi.

"Asıl sen nasılsın bakalım? Evin yolunu unuttun sanmıştık." Atlas siteme karşılık sitemle söylendi.

"Hayret bir şeysiniz ya. Geldim işte."

Esma Hanım da Cevdet Bey gibi bilgiç gülüşünü kuşandı. Atlas yıllar yılı bu evde onların yanında büyümüştü. Son birkaç senedir annesiyle babasının yanına dönmesini tercih etmediklerini her fırsatta dile getiriyorlardı. Tek erkek torunlarıyla ilgili farklı hayalleri vardı. Saklama gereği duymuyorlardı.

"Hadi otur otur. Benim mutfakta işim var. Aç mısın? Zehra'ya bir şeyler hazırlatayım."

"Aç değilim ama tarçınlı kekinden varsa hayır demem."

"Var. Çay da var. Getirsin kız."

"İyi getirsin."

Atlas dedesinin yanındaki koltuğa oturdu. Esma Hanım çıktığında dede torun arasında sessiz bir an oldu. Sonra,

"Akşama kalacaksan bari üstünü değiştir." dedi Cevdet Bey.

"Yok, kalmaya gelmedim." dedi Atlas. "Öyle konuşmaya geldim seninle."

Cevdet Bey, anlıyordu. Anlıyordu anlamasına ama çelişkili duygular içinde olduğu konunun açılmasını erteleyebildiği kadar erteledi. Sonunun gidebileceği yerleri çok iyi bildiği için Atlas'a okulu, dersleri, arkadaşlarını sordu. Atlas sabırla hepsini yanıtladı. En nihayetinde erteleyemedi daha fazla,

"Ne zaman gidiyorsunuz tırmanışa?" diye sordu.

"Haziranda." dedi Atlas koltukta öne doğru gelerek. "Benim okul tatile girince."

Cevdet Bey'in kaşları hafifçe kavislendi.

"Pobeda demiştin. Araştırdım ben biraz. Tehlikeli diyorlar."

Gözleri üstünde çayından bir yudum içti. Atlas sözü eğip bükmedi.

"Tehlikeli."

"Daha önce tırmandıklarınız gibi değil herhalde."

"Değil. Dünyanın en zorlu yedi binliği olarak geçiyor. Tırmanan her altı dağcıdan birinin ölmesiyle ün yapmış."

Cevdet Bey burnundan soludu.

"Hadi sen delikanlı çağındasın. Kafan yeterince basmıyor. Baban olacak o herifte hiç akıl var mı? Neden götürüyor seni?"

"Yetişkin sayılırım artık dede. Hazır olduğumu düşünüyor."

"Kim kim gidiyorsunuz?"

"Babam, Timur amca, ben." Cevdet Bey onaylamaz bir tavırla kafasını iki yana salladı.

"Babanı anladık. Timur nasıl müsade ediyor seni yanına almaya?"

"İkisi de çok tecrübeli dağcılar. Merak etme kimsenin ölmesine müsade etmezler."

Buz gibi bir hava geçti aralarından.

"Kaya tırmanışı yaptığınızda da böyle diyordun. Sen gözlerini açana kadar üç gün yoğun bakımın kapısında sabahladık."

"Küçüktüm o zaman. Benim hatamdı. Babamın lafını dinlemedim."

"Hep babanı savunuyorsun...hatalarını bile. Farkında mısın bunun?"

Ve işte başlıyoruz, diye geçirdi içinden Atlas.

"O benim babam." dedi sakince.

"Benimse oğlum." dedi Cevdet Bey.

"Mirasından bile reddettiğin..."

Atlas kendini tutamadığı için biraz pişman olmuştu. Ama olması gereken oluyordu.

"Boşuna değil." dedi yaşlı adam hiddetlenerek. "Ben onu çok uyardım. Çok yol gösterdim. Sen yoktun bile bu dünyada. Hep serseriydi senin baban ve hiç değişmedi. Hep belayı sardı başına. Kötü tohum...ne yapacaksın? Ben ona dürüst ol dedim, ahlaklı bir adam ol, o zaman baban olarak attığın her adımı desteklerim. O hep tersine davrandı. Bu kafayla kendi ayaklarının üstünde durabileceğini sanıyor. Şimdi internetten ticaret işine girmiş. Büyük batacak. Kusura bakmasın, ben bunca yıllık maddi manevi birikimlerimi o ziyan etsin diye yapmadım. Mirasımdan reddetmemin sebebi, geleceğinizi korumak Atlas. En çok da seninkini. Ben hayattayken çabam bunun üzerine. Ben öldükten sonra zaten tufan."

Atlas, babasıyla dedesinin arasındaki bu savaştan en az annesiyle babasının arasındaki kavgalar kadar bunalmıştı. Bir şekilde her sözün sonu, maddiyatla korunacak bir geleceğe dayanıyordu ve benden sonra tufan kadar nefret ettiği bir söz daha yoktu. Tuhaftır babası da bu cümleyi çok kuruyordu.

Dedesi Cevdet Bey'in ne kadar baskın karakterde, ne kadar güçlü bir adam olduğunu cümle alem biliyordu. Cevdet Bey'e göre doğru bir tane olurdu. Her yanlış yalnızca bir kez affedilebilirdi. Bazen inandığın doğrular uğruna en sevdiklerine bile yol vermek gerekebilirdi. Ve bu düşüncelere sonuna kadar katılıyordu Atlas ama söz konusu kendi babası olunca vicdanı farklı söylüyordu. Bu yüzdendir karışmaması gerektiğini biliyordu. Fakat yine kendisini burada bulmuştu. Çünkü Kenan'ın yakın zamanda yaşadığı sağlık sıkıntılarından sonra iyi ya da kötü bir babasının olmasını hiç olmamasına tercih ediyordu. Dilinin ucuna geleni ne kadar tutabilecekti içinde onu hiç bilmiyordu.

Kenan'ı da anlıyordu. Bir evladın ne yaparsa yapsın babasına yetemediğini hissetmesinin ne demek olduğunu kendi deneyimlerinden anlayabiliyordu. Kendisi sayısız kez sırf babası istediği için gitmemiş miydi tırmanışlara? Dağcılığa başlamasının asıl sebebi babasıyla kopuk geçirdikleri yılların arasını kapatmak değil miydi? Tek istediği denemek olarak yola çıkmışken, başaramadığı her etkinlikte babasının gözlerinde gördüğü hayal kırıklıkları yüzünden daha iyi olmaya çabaladığını sanki bilmiyor muydu? Sonuç olarak herkes hırslarını kendisinden bir sonraki nesil üzerinde pratik ediyordu ve belli ki bu gibi şeyler babadan oğula geçiyordu.

Zehra salona girmişti. Getirdiği kek ve çayı bırakıp odadan çıkana kadar sustular. Ardından Atlas,

"Herkesin tercihleri var. O da öyle biri, öz oğlunu değiştiremezsin." dedi.

"Değiştiremem diye ömrüm boyunca kahrını çekemem." diye cevap verdi Cevdet Bey.

"Yeni iyileşti daha dede. Sana elbette babamı affet diyemem ama ölseydi affedecek bir evladın olmayacaktı, bunu da düşün."

Cevdet Bey'i tam kalbinden vurmuştu bu sözler.

"İyileşti sonuçta. Doktoru ona başka bir hocasını tavsiye etti, en iyi hastanede en iyi doktora gitti, tedavi oldu. Yüz milyarlık ameliyatın devlet bütçesinden karşılandığını sanıyor. Sence ben oğlumun ölüp gitmesine izin verir miydim?"

"Kanser bu dede. İyileşemeyebilirdi."

"İyileşti Atlas. Tamamen temiz çıktı son tahlilleri. Görüşmüyor olabilirim ama bu hiçbir zaman elimi üzerinizden çekeceğim anlamına gelmiyor."

Atlas şaşkınlığını,

"O bilmiyor ama bunu." diyerek dile getirdi.

"Bilmesi gerekmiyor. Canı sağ olsun bana yeter. Göz göre göre girdiği yola ne bir baba olarak ne de Cevdet Dorukan olarak destek veremezdim Atlas. Vermedim de. Engel de olamıyorum. Yapabileceğim tek şey dosta düşmana karşı kendimi ondan uzakta tutmak. Sen ne sanıyorsun ki içinde bulunduğumuz koşulları? Benim yerimde olmak, benim adımı korumak kolay mı? Babanı affedip görüşsem bile kimse bilmeyecek bunu, sen bile bilmeyeceksin. Onun girdiği kirli dünyaya bulaşmaması gereken bir adım var. Ben de bulaşırsam yolun sonuna geldiğinde yardım edecek kimsesi kalmaz."

"Daha mı doğru bu yaptığın? Ona destek olup bulaştığını düşündüğün yerlerden çıkarmak yerine elinin tersiyle itip ayağa kalkamayacak kadar düşmesini mi bekliyorsun kaldırmak için? Bu mu senin baba olmaktan anladığın?"

"Daha fazla ileri gitme. Ben çok çabaladım. Bu son noktaya gelinceye kadar onun için ne kadar çabaladığımı bilmiyorsun."

"Peki ya o sonu gelecek dediğin yolun sonuna hiç gelmezse? Ya sana ihtiyacı hiç olmazsa?"

"Keşke'ler yoktur benim için. Tecrübeler vardır, görürsün, değerlendirirsin. Yolun sonu gelecek Atlas. İhtiyacı olacak. Çünkü babanın yolu yol değil."

"Peki bundan sonra hep böyle mi olacak? İki zıt kutup birbirinizi itecek misiniz ilelebet?"

"Hep böyle olacak. Baban çoktan razı geldi buna."

"Peki ya bir gün ben de babamla çalışmaya karar verirsem, benimle de mi görüşmeyeceksin?"

Cevdet Dorukan'ın yüzü tehditkar bir biçimde katılaştı.

"Şu kesin ki bu kapıdan içeri bugün girdiğin gibi rahat giremeyeceksin. Bu yüzden babaannenle ben, hala senin bizimle yaşamanı istiyoruz. Liseyi bitir burada, üniversiteye yurtdışına yollayalım seni diyoruz. Sonra dönersin benim desteğimle istediğin gibi bir hayat kurarsın."

"Benim kararım kesin. Ben ne babamla ne de seninle ticarete atılmak istemiyorum. Babamın sporcu yönüne hayranlık duyuyorum ve onun gibi dağcılıkla uğraşmak istiyorum. Beni de bu yüzden kapının dışında bırakacaksan bırak dede, umrumda değil."

"Sen baban gibi değilsin Atlas."

"Bunu söylemenden de nefret ediyorum. Ne farkeder onun gibi olsam, ne farkeder olmasam? Ben onun oğluyum."

"Her cümlenle her tavrınla benim tohumumsun sen. Kabul edip etmemen hiçbir şeyi değiştirmez."

"Babaannem ve seninle yaşamayacağım. Spor bana iyi gelen tek şey ve kendimi bir tek babamın yanında geliştirebilirim."

"Tamam oğlum. Seçim senin. Benim buna itirazım yok."

"İtirazım yok diyorsun dede. Ama neden vedalaşıyormuşuz gibi hissediyorum?"

"Çünkü... babanın yanında kaldığın sürece, bundan sonra sana da destek olmayacağım. Ve bunun ikimiz için de ne demek olduğunu biliyorum."

Atlas elindeki tabağı sehpaya biraz sertçe bıraktı. Dedesi haklıydı. Dedesine ne kadar hak verse de, babasına sırt çevirmeyecekti ve bu vedalaşmaktı. Çünkü ya taraftın ya bertaraf... dedesine göre ya hepti ya hiçti. Aynılıkları bu kadar barizdi aslında çünkü Atlas için de öyleydi. Bu yüzdendir söylenecek fazla söz kalmamıştı, artık gitmek lazımdı. Cevdet Bey'in içi içini yese de geri adım atmayacaktı. Torunuyla vedalaşırken içi gitse de onu durdurmayacaktı. Fakat eksik bir söz kalmasın istedi.

"Sporcu olmana hiçbir itirazım yok benim." diye tekrarladı. "Gençsin, heveslisin anlıyorum. Babanla sırf o istiyor diye bu tırmanışa gideceksin, başka nice tırmanışlara da gideceksin, onu gururlandırmak istiyorsun, onun gibi adını duyurmak istiyorsun ve duyuracaksın da, doğru. Başarıların yolunu açacak, bense hep seninle gurur duyacağım. Fakat sanıyorsun ki bundan ibaret, hayır bununla bitmeyecek Atlas. Babanın yanında kaldıkça, başardıkça daha çok hırslanan babanın limitlerinin üstüne çıkacaksın. Sen sadece başarılı bir sporcu olmak isteyeceksin ama senin hayallerin babana yetmeyecek ve sen ona yetemedikçe gün geçtikçe hayallerinden kopacaksın. Tek dileğim hayat sana ne sunarsa sunsun, bugün bana söylediklerini unutmaman, yolundan sapmaman."

"Unutmayacağım dede. Babamın diğer işiyle ilgilenmiyorum, hayatımı spordan kazanacağım ben."

"Öyleyse benim de sana bir sözüm olsun. Bu konuşmayı sadece bir kez yapacağım o yüzden beni iyi dinle. Bir gün baban zora düşer de, bütün bu söylediklerine tezat biçimde senden çok önemli bir sorumluluk üstlenmeni isterse ve bunun için öz oğlunun vicdanını kullanmaktan çekinmezse, ki çekinmeyecektir... bil ki bana ikinci kez gelememiştir. Bir kez gelmiştir, kimsenin ruhu bile duymadan ben onu düştüğü yerden kaldırmışımdır. İkinci kez tekrarlanırsa benim için ölü olacağını ona net olarak anlatmışımdır. Eğer seni mecbur bırakacak duruma geldiyse, ikinci kez tekrarlanmıştır. Bu tuzağa düşme Atlas. O an geldiğinde hayallerinin ve ideallerinin arkasında dur. Gerekirse çek git ama babanın işlerine alet olma."

"Anlatamıyorum galiba sana kendimi. Ben babamla spor dışında hiçbir işte birlikte çalışmayacağım."

Cevdet Bey hayat tecrübesinden ötürü geleceği şimdiden görür gibiydi. Bu yüzdendir Atlas'ın cümleleri ona işlemedi. Sözlerine kaldığı yerden devam etti.

"Ama ki olursan, kendini ertelersen veya babanın söylediklerine ikna olursan, bugünü hatırlayarak benden yardım istemeyi düşünmeyeceksin biliyorum. Gururun sana engel olmasın. Senin de bana bir kez gelme hakkın var oğlum. Tek bir telefonunla ipin ucundan alırım seni ama bir kez alırım Atlas, iki kez değil. Bu yüzden bana geleceğin anı iyi seç."

Son cümleleri durdurmuştu Atlas'ı. Dedesinin söylediklerinde ne kadar ciddi ve ne kadar kararlı olduğunu anlamıştı. Ve bu konuşmanın sadece bir kez yapılacağının farkındaydı. Yollar ayrılıyordu. Bir gün babasıyla zıt düşse, hiç görüşmese bile bundan sonra dedesinin kapısını çalamayacağını, artık yalnız olacağını biliyordu. Buna rağmen hayat bu ya babasının yanında olmayı seçer, zora düşer de o en dönülmez noktaya gelirse, dedesinin yine yanında olacağını öğreniyordu. Fakat sadece bir kereliğine...

Sağduyuya tutunup öfkesinden sıyrıldı. Geriye döndü ve dedesiyle sıkıca sarılarak vedalaştı.

Bir Dorukan'dı.

Dorukan'ların her oyunda elinde son bir koz kalırdı.

Cevdet Dorukan kurmuştu bu düzeni. Kenan'a öğretmişti ve şimdi sıra Atlas'taydı.

Continue Reading

You'll Also Like

17.2K 1.3K 27
Bir bilmecenin cevabı, iki evladı annesine kavuşturmak da olabilirdi, iki insanı yaşarken öldürmek de. Yalnızca birkaç dakikada ne kadar değişebilird...
2.9M 151K 17
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
402 84 6
Geçmişin karanlık sırları arasında yaşamaya çalışan bir kadın. Geçmişin yenilgileri arasında sevdiği kadını yaşatmaya çalışan bir adam. Kendilerind...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 97.8K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...