BİR MİLYONERİN BEBEĞİ (İTALYA...

haleythedevil

3.1M 144K 16.9K

Antonio Rafael Del Piero, Yasemin Aktaş'a birkaç haftalığına birlikte vakit geçirmeyi önerdiğinde, genç kadın... Еще

HER ŞEYİN BAŞLANGICI
YABANCININ HAYATI
YABANCIYLA AKŞAM YEMEĞİ
CEM VS ANTONİO
İLK
SEN BANA AİTSİN, BEN SANA
BENİMLE GEL
SENİ SEVİYORUM
AŞK İÇİN HER ŞEYİ YAPAN APTAL KIZLAR
RÜYA GİBİ BİR ADAM
KABUS GİBİ GERÇEKLER
HAMAM BÖCEĞİ
KORKU
İLERLEYEN BÖLÜMLERDEN BİR KESİT&AÇIKLAMA
TERS GİDEN İŞLER
ÖFKE PATLAMASI
TEKLİF
ŞEYTANIN GELİŞİ
KANLI DÜĞÜN
GÜZEL BİR GÜN
DAVET
SOĞUK
SUÇLAMALAR
DEL PİERO'NUN BİTİŞİ
ÖLÜM
ACI
GÜZEL ANILARA
NEFES
KESİK
MIO AMORE
FİNAL
AÇIKLAMA&İKİNCİ KİTABA DAİR
EK BÖLÜM 1
EK BÖLÜM 2

UMUT

55.8K 3.3K 212
haleythedevil

Tommy Moretti, düğünümde onu gördüğüm günden beri hiç değişmemişti.

Koltuğunda rahatça arkasına yaslanmış, viski bardağını tutmakta olduğu elini havaya kaldırmıştı. Mavi gözlerinde yine o aynı korkutucu, delice bakış vardı. Sol gözünün üstünden başlayıp, yanağına kadar uzanan beyazlaşmış yara izi, ondan korkmamız gerektiğini bağırır gibiydi. Üzerine tam oturan, vücudunu saran beyaz gömleğin kolları dirseklerine kadar kıvrılmış, önündeki düğmelerin üçü açıktı ve gömlek kırış kırıştı. Antonio ile o kadar zıtlardı ki, bir zamanlar bu iki adamın yakın arkadaş olduklarına inanmak neredeyse imkansızdı. Antonio ne kadar derli topluysa, Tommy o kadar dağınıktı. Antonio'yu hiçbir zaman ütüsüz, kırışmış bir kıyafetle göremezdiniz ama bu adamın bu tarz şeyler hiç umurunda değildi.

"Lütfen, oturun." dedi kısık ses tonuyla. Birkaç ay önce duyduğum buğulu, sonlara doğru kelimeleri yutan aksanı yine karşımdaydı. İçimi çekip, dediğini yaptım ve karşısındaki siyah deri koltuğa oturdum. Koltuğunda biraz dikleşip, dirseklerini masaya yerleştirdi. "Size ne ikram edebilirim? Bira? Viski?"

"Teşekkürler." dedim rahatsızca. "Bir şey almayacağım." Yeni doğum yapmıştım, ve şu anda kafamın bulanması en son isteyeceğim şeydi. Özellikle bu adamın karşısında.

"Su öyleyse." dedi ve yapılı vücuduna ters oranda bir çeviklikle hızlıca ayağa kalktı. Bir sürü şişenin dizili olduğu minibardan bana bir bardak su doldurup, uzattı. Parmaklarımızın temas etmemesine dikkat ederek, suyu aldım ve teşekkür ettim. Yerine oturmadı. Masaya yaslanıp, kollarını önünde birleştirdi ve beni rahatsız edici denilecek kadar uzun bir süre süzdü. Gözlerimiz tekrar birleştiğinde, suratında tuhaf, muzip bir gülümseme vardı. "Neden burada olduğunuzu söyleyecek misiniz, yoksa üstün zihin becerilerimle tahmin mi etmeliyim?"

Sudan bir yudum alıp, bardağı kenara koydum. Titreyen ellerimi birleştirip, kendimden güç alırcasına sıktım. "Bence neden burada olduğumu gayet iyi biliyorsunuz."

Gülümsemesi kısa bir sekteye uğradı, dişlerini sıktı. Gözlerinden neredeyse acıya benzetebileceğim kısacık bir duygu parıltısı geçti. "Antonio." dedi kısık bir sesle. "Olanları duydum. Çok üzgünüm."

Yanağımın içini kemirdim. Bu adamın karşısında ağlamak, zayıf duruma düşmek en son isteyeceğim şeydi. "Benim kocam ölmedi." dedim hızlıca. "Ve sizden, onu bulmanızı istemek için geldim."

Kaşlarını hafifçe kaldırdı, şaşırdığını anlayabilmiştim. Sıradan insanlar gibi tepkilere sahip olabiliyordu demek. Dudağının sol kenarı hafifçe kalktı, derin bir nefes alıp verdi. "Bakın, Bayan Del Piero. Antonio'nun ne kadar savaşçı bir adam olduğunu en iyi ben bilirim, ama uçağın halini gördüm. İnanın bana, Antonio gibi bir adamın bile oradan sağ çıkma ihtimali yok-"

Sözünü hızla kestim. "Bana akıl vermeniz için gelmedim buraya!" Sesim yükselmişti. "Sizin... kayıp insanları bulma konusunda iyi olduğunuzu biliyorum. Ve aranızda her ne geçmiş olursa olsun, Antonio sizin de arkadaşınızdı. Sizden bana yardım etmenizi istemiyorum. Sizden, eski bir dostunuza yardım etmenizi istiyorum."

Gülümsemesi suratından tamamen silinmişti. "Kayıp insanları bulduğum doğru," dedi boğuk, serin bir sesle. "Ama benim bile gücüm, ölüleri geri getirmeye yetmez." Kenara koyduğu viski bardağını fondipleyip, masadan kalktı ve etrafından dolanıp, kendini sandalyesine geri bıraktı. "Evinize, ailenize geri dönün, Bayan Del Piero. Birini kaybetmenin acı olduğunu biliyorum ama bir de iyi tarafından bakın," Yapmacık bir tavırla gülümsedi. "Artık İtalya'nın en zengin kadınlarından birisiniz."

"Nasıl cüret edebilirsin..." Dolan gözlerimle, yumruklarımı sıkıp ayağa sıçradım. "Bir keresinde Antonio sizin için, asla eskisi gibi dost olamayacağınızı, ama ne zaman yardıma ihtiyacı olsa, seni arayacağını bildiğini, söylemişti." Gülerek başımı iki yana salladım. "Yanıldığını görmek ne acı!"

Arkamı dönüp, odadan çıkacaktım ki, Tommy'nin sessiz bir şekilde, "Gerçekten bunu söyledi mi?" dediğini duydum.

Elim kapının kolunda kaldı. Yavaşça arkamı dönüp baktım ona. "Sence?" diye sordum. Bir süre mavi gözleriyle beni süzdü, elini sakalına atıp sertçe kaşıdı ve "Peki!" diye homurdandı. "Size yardım edeceğim. Ama beklentilerinizi yüksek tutmayın. Sonunda hiç hoşunuza gitmeyen bir şeyle de karşılaşabilirsiniz."

Yutkunup, omuz silktim. "Sadece..." Sesim kısıktı. "Bilmem lazım."

Koltuğa tekrardan oturdum, sırt çantamı açıp, içinden dosyaları çıkardım ve Tommy'nin masasına koydum. "Bunları Antonio'nun çalışma odasındaki kasadan aldım. Artık pis işleri yapmayacağını söyledikten birkaç gün sonra, onu bunları koyarken görmüştüm. Ne olduğunu sorduğumda, sadece, düşmanlar, dedi. Ne anlama geldiğini bilmiyorum ama belki..." Tommy dosyaları açıp, içlerini kontrol etmeye başladı. Bakarken kaşları çatık, başını sallayıp duruyordu. "Vitale, Angelo ve birkaç pisliğin daha geçmiş izleri.. Bir ilgisi olabilir."

"Sizce o uçak düşürüldü mü?" diye ani bir soru attım ortaya.

Tommy duraksadı, tekrar bana baktığında gözleri alaycıydı. "Bizim gibi adamlar asla eceliyle ölmez." Güldüm, Antonio'da bir süre önce aynısını söylemişti. "Antonio dediğiniz gibi yaşıyor mu, bilmiyorum, ama iki şekilde de o uçağın öylece düşmediğine eminim. Bir komplo olmalı." Arkasına yaslanıp, gözlerini kıstı. "Diyelim ki.. Antonio öldü. O zaman ne yapacaksınız?"

Dişlerimi sıktım. "İntikamını alacağım."

Tommy odaya girdiğimden beri ilk defa gerçekten gülümsedi. "Tony kendi gibi belalı bir hatun bulmayı başarmış demek.." diye kendi kendine mırıldandığını duydum.

"Buraya geldiğinizden kimsenin haberi yok, değil mi?"

"Hayır, yok. Olmasını da istemiyorum."

Tommy başını sallayıp, elinde tuttuğu dosyanın kapağını kapattı ve ayağa kalktı. "Öyleyse olmaz." dedi, masasından çıkıp, odanın kapısına doğru ilerledi. Hala oturduğumu fark edince, bakışlarını bana döndürdü. "Hadi, Bayan Del Piero. Saat sabahın beşi. Biraz dinlenmeniz lazım, Sherlock Holmes oyunumuza uygun saatlerde devam ederiz." Bir süre dik dik birbirimize baktık, sonra acıyan gözlerimle, onun haklı olduğunu anlayarak iç çektim ve çantamı alıp, ayağa kalktım. Yalnız ufak bir problemim vardı.

Gidecek hiçbir yerim yoktu.

Ne kadar kalacağımı bilmediğim için yanıma yüklü miktarda nakit para almıştım, ama onun dışında tüm kredi kartlarımı evde bırakmıştım. Marco'nun veya başka birinin, kartlarımı takip edip nerede olduğumu bulmalarını istemiyordum. Bunu, Tommy'ye de söyledim. Başını salladı, "Önemli değil." dedi ve ilerlemeye devam etti. Bir asansöre bindik. Asansörün dışından gelen müzik, bağırış seslerini duyabiliyordum. En alt kata indik. Uzun bir koridorun sonunda sadece tek bir kapı vardı, Tommy cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı ve içeriye girmem için kenara çekildi.

Geniş, lacivert ağırlıklı bir yatak odasıydı. Ortada kocaman bir yatak vardı, boydan boya duvarı kaplayan bir dolap ve bir sürü kitabın içinde dağınık bir şekilde bulunduğu bir kitaplık. Bunun dışında, banyo olduğunu tahmin ettiğim kapalı bir kapı daha bulunuyordu. Tommy'ye döndüm. "Evime hoş geldin." dedi. "Şimdilik burada kalabilirsin. Duş al, uyu... keyfine bak kısaca. Yarın sana kalacak bir yer ayarlarız." Ellerini beline yerleştirip birkaç dakika etrafı süzdü, sonra, "İyi uykular." deyip kapıya doğru ilerledi.

"Bay Tommy!" diyerek durdurdum onu.

Arkasını dönüp bana baktı, "Anahtar." dedim, elini işaret edip. Bir an anlamadı, sonra elini kaldırıp anahtarı salladı ve başını sallayıp, gülerek anahtarları yatağın yanına bıraktı. "İyi geceler, Yasemin." Adımı ilk defa söylemişti.

O odadan çıktıktan sonra kapıyı ardından birkaç kez kilitledim. Yalnızca pantolonumu çıkarıp, üzerimdeki kalın sweetle birlikte yatağa uzandım. Sweetimin cebindeki fotoğrafı alıp başımı koyduğum yastığın hemen yanına yerleştirdim. Fotoğrafta, Antonio, Enrico ve karnı kocaman olmuş ben; gülerek kameraya poz veriyorduk. Enrico aramızdaydı, tüm dişleriyle birlikte kameraya şapşalca sırıtıyordu. Antonio ise... benim tatlı adamım, mutluluğu gözlerine yansımıştı. O güzel, parıltılı, ilk gördüğümde nefesimin kesilmesini sağlayan masmavi gözleri. Elimi uzatıp, parmak uçlarımla fotoğraftaki suratını okşadım. Sanki gerçekten ona dokunabilecekmiş gibi. Sanki o güzel sıcaklığını hissedebilecekmiş gibi.

Kalbimdeki inanılmaz ağrıyla, bir elimi göğsüme götürüp sessizce ağlamaya başladım. Allah'ım! O kadar özlemiştim ki onu.. Hayatımın hiçbir noktasında ölümü düşünmemiştim. Ne Cem ile olaylı ayrılığımızdan sonra, ne de ilk bebeğimin düşüşünde.. Canım çok acımıştı, canım daha önce de çok acımıştı ama bu? Hayatımda ilk defa, sanki kalbimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Onu özlemiştim. Tatlı Enrico'mu, minik prensesimi özlemiştim. En kötüsü de, bir aile olduğumuz zamanları özlemiştim.

"Lütfen ölmemiş ol." diye fısıldadım, hıçkırıklar eşliğinde, fotoğrafa bakarak. "Lütfen aşkım.. lütfen, bana geri dön. Lütfen!"


Telefonumu açmaya iki gün sonra karar vermiştim.

Açtığım anda mesajlar ve cevapsız çağrılar yağmaya başladı. Tam mesajları kontrol edecektim ki, telefonum çaldı. Arayan Marco idi. Derin bir nefes alıp, üçüncü çalışında aramayı cevapladım. "Alo?"

"Alo mu? Che cazzo?! Yasemin, sen çıldırdın mı? Kimseye haber vermeden ortalıktan kaybolmak ne demek? İki gündür seni arıyoruz? Kahrolası bir not bırakıp gitmişsin! Mio Dio! Dove diavolo sei?!" Hangi cehennemdesin?

Tıpkı Antonio gibi, sinirlendiğinde araya karıştırdığı İtalyancanın farkında bile olmuyordu. "Marco, sakin ol." dedim yorgun bir sesle.

"Sakin falan olamam! Neredeysen derhal eve geliyorsun!"

"Gelemem."

"Catzo! Ne demek gelemem?!"

"Gelemem.. Antonio'yu bulmak zorundayım."

Marco bir süre sessiz kaldı. "Yasemin.." Tekrar konuştuğunda sesi daha sakindi, fakat hissettiği acı sesine yansıyordu. "Yasemin, neredesin? Neye bulaştırıyorsun kendini? Lütfen, konuş benimle. Bak, hepimiz merak ediyoruz nerede olduğunu. Annen baban çıldırmış haldeler, Enrico dünden beri seni soruyor. Rosso? Onu merak etmiyor musun?"

Enrico... Rosso... Dün geceden sonra kendime ağlamayacağıma dair söz vermiştim, ama çocuklarımın adı geçtiğinde kendimi tutamamıştım. "Yasemin, onların sana ihtiyacı var." dedi Marco yumuşak bir sesle.

"Biliyorum." Şimdi sesim daha kararlıydı. "Ama onların babalarına da ihtiyaçları var."

"Yasemin.." Marco içini çekti. "Nerede olduğunu söyle, yüz yüze konuşalım."

"Olmaz! Marco, istemiyorum. Bak, ben ne yaptığımı biliyorum. Kendimi hiçbir tehlikeye sokmuyorum, benim için meraklanma. Ama kocam kayıpken benden oturup, hiçbir şey yapmadan beklememi isteyemezsiniz. Sizin inandığınızın aksine, Antonio ölmedi! Yemin ederim, ölmedi! Ve ben onu bulacağım. Bulacağım."

"Yase-"

"Çocuklara iyi bak. Lütfen, ben iyiyim. Enrico'ya bir şey yansıtmayın, yeterince hassas bir dönemde. Onu arayacağım, merak etme, ve.. Benim için kızımı öp, olur mu?"

"Nerede olduğunu asla söylemeyeceksin, değil mi?"

Sessiz kaldım. Bu Marco için yeterli bir cevap olacaktı ki, iç çekti. "Peki. Seni kolundan tutup sürükleyemem. Sadece... lütfen, aradığımda telefonunu aç. Beni meraklandırma. Ve burayı da merak etme. Ben herkesi hallederim."

"Teşekkür ederim Marco." dedim yumuşakça.

"Seni seviyorum, baş belası."

Gülümsedim. "Ben de seni, küçük kardeş."

Telefonu kapattım. Elimdeki kahveden bir yudum alıp başımı kaldırmıştım ki, Tommy'nin kapının girişine yaslanmış, beni izlediğini fark ettim. Doğru düzgün uyuyamamış, üç saatlik yarım yamalak uykudan sonra kalkıp, Tommy'nin çalışma odasına geri dönmüştüm. Tuhaf olan, onun da sabahın erken saatlerinde masasının üzerindeki içki şişesiyle sessizce oturuyor olmasıydı. Beni gördüğünde sakince gülmüş, "Günaydın." demişti. İki gündür yanımda getirdiğim Antonio'nun dosyalarına çalışıyorduk, Tommy birkaç adamını arama çalışmalarına yardım için yolladığını söylemişti, sabahtan beri elim kalbimde oradan bir haber gelmesini bekliyordum.

Şimdi de, çalışma odasında, uzun deri koltuğa oturmuş, kahvemi yudumlarken Londra'nın sisli havasını izliyordum. İngiltere'yi çok severdim. Üniversitedeyken burada Erasmus yapmıştım ve gençliğimin en eğlenceli zamanlarını geçirmiştim. Bebek doğduktan sonra, Antonio işleri çocukların üstüne atacak ve Londra'da biraz ailece vakit geçirecektik. Antonio, Enrico, Rosso ve ben... bizim minik, tatlı ailemiz. Fakat olmamıştı. Buraya tekrar gelişimin bu şekilde olacağını hiç düşünmemiştim.

Tommy, kulübün yakınlarında, ona ait olan dairelerden birisini benim için hazırlatmıştı. Küçük, tatlı bir daireydi, fakat orayı zaten sadece uyumak için kullanıyordum. Kapımın önünde sürekli bir koruma bekliyor oluyordu, Tommy, "Antonio geri döndüğünde, karısını Londra'da korumasız bıraktığımı öğrenirse beni öldürür." diye cevaplamıştı, nedenini sorduğum zaman.

İki gün içinde, buranın normal bir gece kulübü olmadığını öğrenmiştim. Bir dövüş kulübüydü, sahibinin Tommy olduğu, gerçekten ciddi dövüşlerin yapıldığı bir dövüş kulübü. Üst kısmında sadece eğlence vardı; müzik, içki. Merdivenlerden indiğinizde ise sizi bambaşka bir manzara karşılıyordu. Açıkçası, benim zevkim için fazla kanlı ve vahşiydi. İngiltere'de bu tarz şeylerin yasal olup olmadığını bilmiyordum, ama Tommy çoğu müdavimlerinin milletvekillerinden oluştuğunu söylemişti.

Tommy ise... tuhaf bir adamdı. Ne zaman sakinleşip, ne zaman öfkeleneceğini asla bilemiyordum. Sürekli içiyordu. Beni hala ürkütüyordu, çoğu zaman o deli bakışlarının ardındakinin ne anlama geldiğini anlamıyordum. Bazen Antonio ile geçmişlerine dair ufacık bir hikaye anlatacak oluyordu, sonra bir anda susuyordu. Yine de, onu bulmak için uğraşıyordu. Gerçekten. Sırf bu yüzden bile minnettardım ona.

Beni Antonio'ya götürecek herkese minnettar olurdum.

Düşünceler arasında yorgunca başımı kaldırdığımda, Tommy'nin kapının girişine dayanmış, elleri cebinde beni izlediğini fark ettim. "Katılabilir miyim?" diye sordu, içeriye doğru bir adım atarken.

Hafifçe güldüm, "Kendime acıma partime mi? Elbette."

Yanıma oturmadan önce, minibardan kendisine bir kadeh buzlu viski doldurdu. Saatin henüz öğlenin üçü olması dışında, pek bir problem yoktu. "Çok fazla içiyorsun." dedim, onu izlerken.

Kendini koltukta yanıma atıp, sakallarını karıştırdı ve viskisinden bir yudum aldı. "Unutmam gereken çok fazla şey var." dedi sessizce. Sonra da ortada sadece kendisinin bildiği bir şaka varmış gibi alayla güldü. Sessiz kalarak, kahvemi içmeye devam ettim.

"Onu gerçekten seviyorsun." diyerek aramızdaki sessizliği bozdu. Ona doğru döndüm, "Antonio'yu." diye açıkladı.

"Elbette seviyorum." dedim. "O benim her şeyim. Antonio olmadan..." İç çekip omuzlarımı silktim, "Kaybolurum ben."

"Şanslı piç." dedi Tommy sakin bir ses tonuyla. "Antonio'nun neden seni seçtiğini anlayabiliyorum. Bizim gibi adamların bu tarz bir sevgiye sahip olması zordur. Olsak bile sonsuza dek sürmez. Bir yerde biter. Bir şekilde. Bir gün... bir gün maskemiz düşer, en kötü anımıza şahit olur ve puff... aşk uçup gider." Tommy'nin sözleri aklıma, davette Antonio'nun o odadan çıktığını gördüğüm anı getirdi. O ölü adamı gördüğüm oda. Sevdiğim adamın soğukkanlı bir katil olabileceğini anladığım o an. Bu beni ürpertti.

"Peki ya sen?"

"Ben, ne?"

"Hiç bu tarz bir sevgiye sahip oldun mu?"

Kafasını yana eğdi, viskisini bardağın içinde çevirmeye başladı, gözleri bardağın içinde çalkalanan buzlardaydı. "Bir kadın vardı," diye fısıldadı, sonra da güldü, "Yani, her zaman bir kadın vardı ama o... o farklıydı. Beni sonsuza dek seveceğini söylemişti. Yalan söylediğini biliyordum. O bilmiyordu, o inanarak söylemişti ama ben biliyordum. Bir gün... Canavarı gördü. Bu onu çok korkuttu, gitmek istedi ama bu defa ikimizde gitmek için çok geç olduğunun farkındaydık. Onu tutabileceğimi düşündüm." Bir elini havaya kaldırıp, boşlukta birkaç kez ağırca salladı. Sonra avucunu sıktı. "Pençelerimle bir çiçeği kavrayabileceğimi düşündüm. Büyük hata." İçkisinden bir yudum daha aldı, sesi sanki başkasının hikayesini anlatırmış gibi sakindi. Ama gözlerindeki o bakıştan olanların onu ne kadar yaraladığını görebiliyordum. "Sonunda, gitti." Güldü. Nefret ve acı dolu, insanın içini ürperten bir gülümsemeydi. "Ne güzel gitti hem de!"

Bardağı tutan elinin sıkmaktan bembeyaz olduğunu fark ettim, neredeyse bardağı patlatacaktı. Bir elimle, emin olamayarak, yavaşça omzuna dokundum. Dokunuşumla aniden bana döndü, bu beni korkutsa da elimi çekmedim, aksine omzunu kavradım. "Tommy.." diye fısıldadım. "Çok üzgünüm."

Gözlerini gözlerime dikti. Bir süre ikimizde hiçbir şey söylemeden birbirimize baktık. Hayatımda ilk defa bir insanla bu kadar yoğun bir bakışı paylaşıyordum. Tommy, suratını bana doğru eğdi. "Antonio'yu sana geri getireceğim." diye fısıldadı. "Ne pahasına olursa olsun.. onu sana geri getireceğim."

Ben daha cevap veremeden, kapı hızlıca açıldı ve ilk gün kapıda bana zorluk çıkaran dev adam, bu arada ismi Raymond idi- içeriye daldı. "Tommy!" dedi sert sesiyle. "Bunu görmek isteyebilirsin."

Tommy homurdanarak ayaklandı, "Umarım odama kapıyı çalmadan dalacağın kadar önemlidir, Ray. Yoksa burnunu kıracağım."

"Bay Del Piero hakkında." dediği anda ayağa sıçradım, heyecan ve korkuyla ne diyeceğini dinlemeye başladım. Ray'in mavi gözleri ikimiz arasında gezindi, sonra da telefonunu çıkardı. "Bunu dinlemek isteyeceksiniz."

Bir dakika sonra tanımadığım bir adamın zevkten dört köşe olmuş sesi odanın içine doldu:

"O kendini beğenmiş piç kurusu.. Antonio Del Piero'dan bahsediyorum elbette." Karşı taraftan ne duyduysa, güldü, "Elbette uçağın düşmesi bir komploydu. Pislik herif, kendine neyin çarptığını bile anlamamıştır umarım. Onu hangi deliğe tıktılar bilmiyorum, dostum, tek bildiğim o herifin o uçakta ölmek için yalvaracağı!.." Bir an sustu, ben şok içinde dinlerken, konuşmaya devam etti, "Elbette o uçakta ölmedi. Ama yaşamak için çok fazla vakti yok."

Ray konuşmayı durdurup, gözlerini bize dikti. Yutkundum. Ayakta duracak gücü bulamıyordum kendimde. Dizlerim çözülmüşken, Tommy yere düşmeden önce beni kollarımdan yakaladı ve koltuğa oturttu. "Bu..." Tommy'nin kolunu sıktım, dolu gözlerimi ona çevirdim. "Bu, Antonio'nun yaşadığı anlamına mı geliyor?"

Tommy başını salladı. Başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Vücudum hıçkırıklarla sarsılmaya başladı, beni kendisine çekerek sarıldı, ona izin verdim. Kafamı göğsüne gömdüm, ağlamalarım arasında söyleyebildiğim tek şey, "Teşekkür ederim." idi. Bana ihtiyacım olan o umudu verdiğin için teşekkür ederim...

***

Adam, gözlerini üzerine bir anda dökülen buz gibi soğuk suyla irkilerek açtı.

Gözlerini tam olarak aralamaya çalıştı, fakat tek gözü yediği yumruklardan patlamış olduğu için bu mümkün değildi. Bırak gözünü açmayı, nefes almaya bile zorlanıyordu. Her nefes alış verişinde içinde bir şeyler batıyor, canını yakıyordu. Kaburgaları kırılmış olmalıydı. Sol bacağı hala zonkluyor, paçalarından aşağı akmakta olan sıcak kanı hissedebiliyordu. Orospu çocukları, birkaç dakikalık tuvalet ihtiyacı ve verdikleri kuru ekmekle suyu yemesi için onu serbest bırakmaları dışında, geldiği günden beri elleri arkadan zincirlerle bağlanmış halde bir sandalyenin üstünde onu hapis tutuyorlardı.

İlk zamanlar kaçmaya çalışmıştı. Birkaç adet piç kurusuna savaşmadan teslim olacak hali yoktu! Onu saldıkları bir anda, yumruklarıyla birisini yere sermiş, diğer ikisini ise kenarda gördüğü bira şişesiyle birisinin şah damarını kesmiş, diğerinin ise gözünü çıkarmıştı. Yine de, üstelik bu haldeyken o kadar adamla tek başına dövüşmesinin imkanı yoktu. Şerefsizler, onu yakalamış ve kan kusmasını sağlayana dek dövmüşlerdi.

Eninde sonunda onu öldüreceklerdi, yalnızca daha vakti değildi. Tüm işkencelere rağmen verdikleri birkaç parça yemekle onu yaşatmaya çalışıyorlardı. Henüz kim tarafından kaçırıldığını bilmiyordu, her kimse sadece köpeklerini üstüne salıyordu, o kadar. Kendisi henüz teşrif etmemişti.

Ne kadar süre geçmişti, bilmiyordu. Gün kavramı birbirine girmişti.. Buraya nasıl geldiğini bile hatırlamıyordu. Eve döndüğünü, uçakta olduğunu hatırlıyordu... sonrası ise yoktu.

Ailesi çıldırmış olmalıydı. Güzel karısı... güzeller güzeli karısının yeşim rengi gözleri, aklından bir dakika olsun gitmiyordu. Çok ağlamış olmalıydı. Çok meraklanmış olmalıydılar. Oğlu. Küçük, tatlı oğlu. Ve bebeği.. Yasemin'in doğumuna çok az kalmıştı, bebek doğmuş muydu? Onsuz.

Buradan kurtulabilecek miydi, bilmiyordu. Tek istediği, ailesinin güvende olmasıydı.

Derin bir nefes almasıyla kaburgası tekrardan battı, sessizce kendini tutamadan inledi. Yanında duran beş para etmez herif bir kahkaha patlattı, "Söylemek istediğiniz bir şey mi var efendim?"

Antonio ağzının içinde birkaç küfür mırıldandı. "Ne? Duyamıyorum? Ne dedin?"

Alayla dibine kadar giren adama, kendini tutamayarak bir kafa attı. Zaten ağrıyan başı bu darbeyle daha da acımaya başlamıştı, ama piç kurusunun bağırışlarını duymak her şeye değerdi. "Seni şerefsiz!" diye inledi tiz sesli ibne. "Burnumu kırdı!.. Orospu çocuğu, burnumu kırdı!"

Birisi çenesine bir yumruk patlattı. Vurmanın etkisiyle, sandalyeyle birlikte yere düştü. Karnına tekmeler yağmaya başladı... "Yalvar! Durmamız için yalvar seni züppe piç!" Onlara istediğini vermedi. Dişlerini sıkıp, tek bir inildeme dahi duyulmadan işlerini bitirmelerini bekledi. Gözlerini kapatıp, karısının yanında olduğunu ve onun güzel kokusuyla birlikte ona sarıldığını hayal etti...

Elinde hayallerinden başka hiçbir şey yoktu...

DİĞER BÖLÜM YASEMİN, SERGİO BORİS'İ TOKATLIYOR!!

Ayy valla içim gitti son kısımda ama en azından Antonio'muzun yaşadığını öğrendik. Bölüm hemencecik geldi, çünkü yorumlarınız beni o kadar mutlu etti ki, hemen bölüm yayınlamak istedim. Bu sırada, Tommy ve Yasemin yavaş yavaş yakınlaşıyorlar, yakında Yasemin ile birlikte biz de Tommy'nin hikayesini, Antonio ile yollarının kesişmesini falan okuyacağız, flashback olarak yazmayı düşünüyorum bu sahneleri bakalıım.

ikisinin yakınlaşması benim için önemli, yanlış anlamayın, arkadaşlık anlamında tabi ki. aralarında gelişecek olan dostluğu bence siz de çok seveceksiniz.

bu aradaa bir haberim var..

ikinci kitap tommy ile ilgili olacaktı bildiğiniz gibi.. bazılarınız flora ile aşk yaşayacağını düşünmüş ama hayır bebeklerim, merve&tommy hikayesi olacak. Antonio ile Yasemin'in hikayesinden biraz daha farklı, biraz daha ağır, tutkulu, karanlık bir hikaye olacak onlarınki ama çok güzel planlarım var, umarım siz de beğenirsiniz. birkaç gün içinde onların hikayesinin tanıtımını da yayınlamayı düşünüyorum. tabi BMB bitmeden onlar başlamayacak.

ayy çok konuştum yine. hadi gidiyorum

not: YORUMLARINIZA BAYILDIM!! böyle hikayeyle ilgili ne düşündüğünüz hakkında yazdığınız zaman gerçekten çok mutlu oluyorum ve aşırı motive ediyor beni. sizi seviyorum aşkımsulaarr umarım beğenirsiniz, iyi okumalarr

bu arada lütfeen kapak yapabilen bir arkadaşımız varsa bana ulaşabilir mi?? umarım vardır.... love u guys...

Продолжить чтение

Вам также понравится

SATIRLARIMDAN BİR SEN GEÇTİ SİMGE ÖKTEN

Исторические романы

3.1K 353 61
"O gün sana yazdığımda Arthur, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum..." "Satırlarım sana ise şayet yazmak, aciz kelimelerimle b...
Şeker'den Öneriler Lunas B.

Документальная проза

82.8K 515 43
İstek üzerine paylaşım yapılmaz!!!!! Önerilen tümmm kitapları okurken %85 üzerinde beğenmişim demektir. Uzun uzun yorumlar yazmıyorum siz koşup okuyu...
PSİKOTERAPİ (Tamamlandı) KumsalGezici

Любовные романы

119K 11.6K 69
Yankı, kendisine kin dolu bakışlarla bakan arkadaşına ve bir de yerde kanlar içinde yatan küçük kıza baktı. Yere düşen arkadaşının bastonunu uzanıp a...
İskoçya'nın Esiri (Tamamlandı) Damlanur Büyükşen

Исторические романы

2.2M 103K 44
On dokuz yaşında, hayatı yalanlarla süslü, güzel, zeki ve cesur bir genç kız. Ettiği intikam yemininin esiri, etrafına korku salan, güçlü ve sevgisiz...