Druid Akademisi

By hge443

755K 49.7K 6.1K

Sirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici... More

ÖNSÖZ
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11 - Macera Başlıyor
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
❗❗DUYURU❗❗
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
❗❕DUYURU❕❗
UYARI
Bölüm 28
Gizemli Mektup
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Sonsöz
Druid Akademisi: KAÇIŞ
Druid Akademisi:KAÇIŞ İlk Bölüm Yayımlandı

Bölüm 46

4.8K 448 62
By hge443

Kapılar açılmak içindir. İnsanları önünde bekletip sinir etmek için değil.

Duvarın her bir köşesini defalarca araştırıp girmenin yolunu aramama rağmen hiç bir düğme ya da mekanizma bulamadım ve saatin ilerlediğini hatırlayıp pes ettim.

'Daha fazla ilerleyemediğime göre burası gayet uygun olabilir.' diye düşünüyordum. Çantamı omzumdan çıkarıp yere bıraktım ve duvara yasladım. Koşar adım geldiğim yönden döndüm ve yerlerini öğrendiğim gizli mekanizmaları çalıştırıp arkamdan kapattım. Revire açılan gizli kapıya gelince bir süreliğine durakladım. Aklıma yeni bir fikir gelmişti.

Eğer içeriden ilerlersem daha hızlı olabilirdim. Tabi görünmez ve sessiz olmak şartıyla. Ve çıkış kapısının da görünmemesi gerekiyordu. Revirde birileri olabilirdi. Kütüphanedeki dışında başka kapı da bilmiyordum içeri açılan. Şansımı denemeli miydim? Şansız biri olarak büyük bir risk.

Ama yine de denemeye değer bir risk. Derin bir nefes aldım ve kapıyı açan tuğlayı çok az iteledim. Yapmayı umduğum şeyi yapmıştım, gizli kapı hafifçe aralanmıştı. Aralıktan içeriye baktım. Ne kimse görünüyordu ne de ses çıkıyordu. Tuğlayı az daha iteleyip aralığı genişlettim ve içinden sıyrılarak geçtim ve revirdeki çıkıntı tuğlayı yerine oturtup kapıyı kapattım.

Sırada görünmez olmak vardı ama kendimi o kadar çok yorgun hissediyordum ki yapabileceğime inancım yoktu. Ayrıca karnımdaki sancı da yardımcı olmuyordu.

Derin nefesler alarak odaklanmaya çalıştım. Pek başarılı sonuç akdığım söylenemezdi. En fazla hafif bulanıklaşmış ama geri eskiye dönmüştüm. Ben çabalarken revirin kapısından ses gelince telaşlandım ve kapı açılmadan bir saniye kadar önce görünmez olmayı başarmıştım. İçeriye girenler Doktor Wells ve Savaşçı Luke idi.

"Doktor ben iyiyim." diyordu Luke.

"Evet görebiliyorum ama en azından bir gün dinlendiğini görmek istiyorum." dedi.

Luke yanımdan geçerken durdu ve benim olduğum tarafa gözlerini kısarak baktı. Yoksa görüyor muydu? Elini havaya kaldırdı ve bana doğru uzatmaya başladı. Geri geri adım atarak kendimi duvara kadar çektim. Luke elini az önce olduğum yerde gezdirdi ve omuz silkti. "Yeterince dinlendim doktor. Bu gün o duruşmaya gitmek istiyorum." dedi.

"Hayır." diye cevapladı kesin bir sesle doktor.

"Beni durduramazsın. " diyerek ısrar ediyordu Luke.

Doktor tuttuğu nefesi bıkkınlıkla vererek "En azından duruşma başlayana kadar dinlen ama duruşma bitince geri gelmeni istiyorum. Sana ne olduğunu ve bir anda nasıl düzeldiğini bilmiyoruz. Bu yüzden sonraki adımda ne olur belirsiz." dedi.

"Anlaştık." dedi Luke ve önceden yattığı yatağa gitti.

Burada daha fazla oyalanamazdım. Hazır onlar kapıyı aralık bırakmışken dışarı çıkmalıydım.

Sessiz adımlarla kapıdan çıktım ve merdivenlere yöneldim. Sorunsuzca merdivenleri de bitirmiştim ki acele etmem gerektiğini anladım. Yatakhane koridorunda 3 savaşçı koridorun sonuna doğru ilerliyorlardı ve tahminim doğruysa odama gidiyorlardı. Onlardan önce odaya girmem imkansızdı. Eğer kapıyı açacak olursam kesinlikle fark ederlerdi. Adımlarımı hızlandırıp onlara yetiştim ve onların arkasından takip ettim.

Kapıma geldiklerinde durdular. Önlerindeki yüzü yara izleriyle dolu kel savaşçı diğerlerine "Sorun çıkarırsa zor kullanabilirsiniz. Kesin emir var onu götüreceğiz. Nasıl olursa olsun." dedi.

Ellerinde ucunda gümüş rengi telden halka bulunan sopalar tutan savaşçılar bir ağızdan "Emredersiniz, efendim." dediler. Sopanın ucundaki kalın sicim halkalar ilgimi dikkatimi çekmişti, üzerlerine cümleler kazınmıştı. Ama bu biraz tuhaftı, hatta imkansız. Kalın sicim üzerindeki yazı Toprak Dili'ne aitti. Ama bu imkansızdı. Bu dil büyükannemin uydurduğu bir dildi. Değil mi? Acaba sandığımdan fazlası mı vardı?

Gümüş rengi sicimin üzerinde ne yazdığını anlamak biraz zordu çünkü hem bana uzaktı hem de bir tür şiirdi. Hani şu abartı kelimelerle yazılanlardan. Ama okuyabildiğim kadarıyla güç emmek, gücü etkisiz kılmak, zaptetmek ve acı vermek ile alakalı birşeylerdi.

Ben sicimleri ve yazılanları düşünürken kel olan kapıya sertçe 3 kez vurdu ve "İçerideki öğrenciler, 10 saniye sonra içeri gireceğiz. Hazırlıklı olun." diye bağırdı.

Ben de dikkatimi sopadan uzaklaştırıp onlara iyice yaklaştım. Ve o sırada içeride beni göremezlerse ne yapacağımı düşündüm.

Kel savaşçı "Giriyoruz," dedi ve kapıyı açıp içeri girdi. Diğerleri de onu takip ettiler. Neyse ki arkalarından kapıyı kapatma girişiminde bulunmadılar böylece bende arkalarından onları takip edip az önce yaptığım planı uygulamaya koydum.

Onlar odaya dağıldı. Olive yatağından doğrulmuş şaşkın şaşkın onlara bakıyordu. Ben aralarından sızıp banyoya yöneldim ve sessizce kapıyı açtım sonrada arkamdan aynı sessizlikle kapattım. İçeriye girer girmez derin bir nefes verip görünmezliğimi kaldırdım. O kadar yorulmuştum ki bunu yaparken vücudum minnetle bağırıyordu adeta.

Kelin sesi duyuluyordu içeriden, "Kız nerede?" diyordu. Belli belirsiz Olive'in sesini duydum ardından.

Hemen sifona bastım ve musluğa gidip ellerimi ve yüzümü yıkadım. Ve dışarı çıkıp bilerek ses yaparak kapıyı kapattım.

Hiç birşey olmamış gibi içeri girdim ve tuhaf tuhaf savaşçılara baktım.

Kel sertçe "Neredeydin!" dedi. Ama sorudan çok uzak bir sesle. Sakince parmağımla banyoyu işaret ettim. "Alın onu!" diye emretti ve savaşçılar onun arkasından çıkıp bana yaklaştılar.

Biri kumral, orta boylu ve yapılıydı. Diğeri ise oldukça uzun boylu biraz zayıf ve siyahiydi. Siyahi olan elimi uzatmamı istedi. Açıkcası biraz yakından bakınca o enerjiyi hissettim ve gördüm. Bu görünmez olduğumda etrafımı saran siyah ışık ile aynıydı ama daha agrasif duruyordu sanki. İçimdeki ses doğruysa iyi niyetli olduğundan şüpheliydim.

Kel adama bakıp, "Bu şart mı? Sizinle sorun çıkarmadan geleceğim işte." dedim tekrar sopaya çevirdim gözlerimi.

Tahminime göre bu sopalar bir tür kelepçeydi. Halkadaki yazıları göz önüne getirecek olursak güç kullanmayı etkiliyordu. Yani mantıklıydı aslında. Sonuçta biri güçlerini kullanıp normal bir kelepçeden kurtula bilir yada çevredekilere zarar verip kaçabilirdi.

Kelin cevabı da "Kesin emir." oldu. Savaşçılara işaret verdi.

Uzun tekrar bana elimi uzatmamı söyleyince tereddütle de olsa uzattım. Uzun sağ elime kumral olanda sol elime geçirdi halkaları.

Başta oldukça genişlerdi halkalar bileklerim deymiyordu bile. Sonra birden halkanın üzerindeki yazılar parıldadı ve halkalar küçüldü ve bileklerimi sardı. Bana temas etmeleriyle içimi öfke kapladı. Bir tür enerji akıyır gibiydi. Sanki bu enerjiyle yorgunluğum her geçen saniye azalıyor gibiydi. Bu sırada iki halakadan uzantılar çıkmaya başladı ve birbirlerine bağlandılar.

Kendimi tutamadım "Vay, bu iyiymiş." dedim. Ortada oluşan bağlantı da halkalarla aynı renkteydi. Ama cidden inanılmazdı. Kendiliğinden oluşmuştu. Bu her neyse öğrenmek işime yarayabilirdi.

"Senin enerjini emince de bu kadar inanılmaz bulamayacaksın emin ol." dedi . "Hadi gidiyoruz." diyede ekledi adamlarına.

Ben halkalara daha yakından bakabiliyorken bu fırsatla üzerindekileri okumaya çalışdım. Beni çekiştirdiklerinde kendime geldim ve yürüdüm.

Odadan çıkmadan önce Olive'e son kez baktım. Oldukça korkmuş görünüyordu. Ama ben öyle görünmeyecektim. Buradan eninde sonunda kurtulacaktım. Derin bir nefes alıp sırtımı dikleştirdim ve başımı dik tuttum. Bunu odadan çıkmadan önce yapmam iyi olmuştu çünkü bütün öğrenciler kapılarını açmış, arkalarına dizilmiş bizi izleyip mırıldanıyorlardı. Bunlar neden uyanmıştı ki? Yemek anonsu da duymamıştım oysaki. Kulağımı kabarttım ve mırıltılar arasında "O gücü sende hissettin mi?" , "Beni yatağımdan sıçrattı bu his çok kötü." , "Onun yerinde olmak istemezdim." , "O suçlu mu?" , "Neden o şeyleri takmışlar?" , "Kız kavgasından fazlası varmış diye duydum." , " O bir ajanmış." gibi şeyler duydum.

Ajan mı? Cidden mi? Bu söylenenlere gülmemek elde değildi. Kendimi tutamadım ve kıkırdadım. Kel duymuş olcak ki birden bana döndü ve tuhaf tuhaf baktı sonra yine önüne döndü.

Bu kelepçe nedense bende tuhaf hisler yaratmaya başlamıştı. İçime öfke ve güç doğuyordu ve gülmek istiyordum. Hani şu filmlerdeki kötü insanların kahkaları olur ya öyle. Yapmamam için bir neden yoktu. Bu insanlar çok aptaldı. Onlara gülmek istiyordum ve onların canımı yakmak, bu dünyadan temizlemek. Ayrıca şu kendini üstün gören keli acı çekerken görmeyi ayrıca istiyordum. Onu dizlerinin üzerine çöktürüp bana acı içinde yalvarmasını istiyordum. Herkese karşı içimde öfke dolmuştu.

"Hakkettiğini buluyor, sürtük." diye bir söz duydum. Bunu duyurmak için sesli söylemişti o kişi. Kim olduğuna bakmadan tanımıştım sesinden, Ally sineği vızıldıyordu.

İçimdeki öfke o kadar arttı ki kendimi yanar dağ gibi hissediyordum. Herşey onun yüzünden olmuştu. Onu da yargılamalıydılar. Başımı kaldırım Ally'e tüm öfkemle baktım. Kırmızı çerçeve de geldiğini belli etmek istercesine yanıp sönüyordu. Onu parçalamak istiyordum ama şu salak kelepçeyi çekiştiriyorlardı. Hedefime ulaşmamı engelliyorlardı.

Ally'nin yanından geçerken sadece onun göreceği şekilde ağzımı oynattım. "Öldün sen." Söylediklerimi anlamış olmalıydı, birkaç adım geriye attı ve tökezleyip düştü. Zaferle gülümseyip önüme döndüm.

Merdivenden inmeye başladığımızda o aptal bakışlardan kurtulmuştum. Bu sırada kelepçeleri ve gücünü düşündüm. Başımı eğip halkalara baktım. Yazılanları net bir şekilde okuyabiliyordum. Yanılmamıştım üzerindeki yazılar beni zapt etmek için yazılmıştı ama bu aptalların hesaba katmadığı şey benim gücümü emmiyor tersine bana güç veriyor oluşuydu. Çevresindeki o siyah ışık kelepçeden bileklerime oradanda içime akıyorudu sanki. Bu iyiydi, benim için.  O sırada aklıma bir fikir geldi. Madem beni güçsüz görmek istiyorlardı ben de öyle görünecektim ve bu sırada halkalardan enerjiyi mümkün olduğunca çekip yorgunluğumdan kurtulacaktım ve ilk fırsatta bu yerden kaçacaktım.

Akademiden çıkmış spor salonuna doğru ilerliyorduk. Planım hazırdı, sıra uygulamaktaydı. Başımı öne eğip sırtımı hafif kamburlaştırdım. Aslında bunu yapmak istemiyordum kendimi dikleştirmek ve güçlü olduğumu göstermek istiyordum ama amaç zayıf görünmekti. Bazen düşmanı şaşırtma kozu savaşı kazandırırdı. Kendimle çelişerekte olsa yüzüme acı çekiyormuş gibi bir ifade yerleştirdim.

Kel ara sıra başını çevirip göz ucuyla bakmıştı yol boyu. Bu halimi görünce kendinden emin ve zafer dolu bir sesle, "Demek havan söndü. Ama bu kadar dayanman bile takdiri hak ediyor. Acıyla başetmekte güçlüsün. Bakalım bu numaraları nereden öğrendin." dedi.

Başımı kaldırıp öfkeli bir bakış gönderdim. Ama kendime hakim olmalıydım. Ve tekrar başımı eğip halkanın üzerindeki yazılara odaklandım. Aklıma yeni bir fikir gelmişti.

Spor salonunun önüne gelince kel ve iki kuyruğu kapının önündeki savaşçılara selam verdiler ve içeri girdik. İçerisi mahkeme salonu havası veriyordu. Kapının karşısındaki seyirci yerlerine daha önce görmediğim insanlar oturmuştu ve neredeyse dörtte biri dolmuştu. Sola döndük ve ileride bir plartform gördüm. Plartformun üzerinde uzun bir  masa ve arkasında 7 sandalye vardı. Plartformun karşısında bir sandalye vardı. Tahminen benim oturacağım yer. Ve yine yanılmadım. Beni kollarında kelepçemdeki halkalardan olan sandalyeye oturttular ve birşeyler mırıldandılar. Bileklerimdeki halkalar genişlerdi. Halkaları bileklerimden çıkarıp sandalyedekilere geçirmemi söylediler. Belli etmesemde bunu minnetle kabul ettim çünkü onlar bana güç veriyordu ve ben bunu istiyordum. Sandalyedeki halkalar bileklerimi sıkınca savaşçılar çekildiler.

Sonrası bekleme faslıydı. Beklemeyi hiç sevmezdim, birde içimdeki öfke eklenince daha da sabırsızlaşmıştım. En iyisi bu süreyi değerlendirmekti. Gözlerimi kapatıp arkama yaslandım ve halkalardaki enerji akışının tadını çıkarttım. Bu süreyi dinlenerek geçirecektim ve aklımdaki bazı şeylerin üzerinden geçerek.

Salondan gelen kapı açılıp kapanma seslerine bakacak olursa odaya girip çıkanlar vardı. Tribünlerden gelen mırıltıları ve diğer sesleri yok sayıp kendimi dinlemeye adadım. Topladığım tüm bu enerji bana lazım olacaktı.

***

Kaç saat geçtiğinden emin değilim ama oldukça uzun bir zaman geçmişti. Plartformun sağ tarafından birinin sesi yükseldi, "Sessizlik." diye bağırdı ve herkes sustu.

Sonra arkadan kapı açılıp kapanma sesi geldi ve elle tutulur bir enerji hissettim. Arkamı dönüp kimin geldiğine baktım ve arka arkaya sıralanmış 7 cüppeli adam duvara yakın şekilde tek sıra yürüyorlardı. Yan tarafımdan geçip plartforma yöneldiler. Bunlar tıpkı önceki gün gördüğüm rüyadaki gibi kukuletalı cüppeler giymiş adamlara benziyorlardı. Onlardan yayılan enerji elle tutulur şekilde hissediliyordu. Onlar masaya oturunca birşey dikkatimi çekmişti. Onların çevresinde de siyah ışıktan vardı ama sanki onlara ait değilde onlara düşman gibi. Sanki cüppeliler kontrol edemiyorlardı, sadece karşı koyuyorlardı. Özellikle ortada oturanın siyahı daha çoktu ve sürekli saldırmaya çalışır gibi hareketliydi. Bu çok ilginçti.

Ben siyahı düşünürken ortadakinin solunda olan kukuketalı adam "Duruşma başlasın." dedi. Özellikle bağırmamıştı ama sesi tüm odada yankılanmıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu. "Bugün burada öğrenci Buria Young ve Savaşçı Luke Anderson arasında geçen olay hakkında konuşmak üzere toplandık." dedi. Sinirim bir kat daha atmıştı. O soyismi bana ait değildi, sirtteki aptalların soyismiydi. O soyismini benim ismimin yanına koymaya hakları yoktu.

Öfkem her geçen saniye artıyordu. Enerji içime doldukça öfkede şiddetleniyordu. Bu kendini beğenmiş adamları daha fazla dinlemek istemiyordum. Neden buradaydım ki? Kaza olmuştu yani ne olcaktı. Kazalar hep olurdu bu yüzden birilerini suçlamak doğru değildi.

"Olayın nasıl gerçekleştiğini dinlemek için Druid Akademisi Müdüresi Cassei Johnson'ı davet ediyorum." dedi kukuletalı ve tribünlerden biri kalkıp bana yaklaştı.

Bayan Cassei sağımda durdu ve eğilerek adamları selamladı. Gözlerimi devirme isteğine zor hakim oldum. Bu neydi böyle,  kraliyetin karşısındaydık sanki. Bilemiyorum belki de öyleydik hala tam anlamış değildim buranın işleyişini.

"Sayın Druid ve saygı değer konsey üyeleri, sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum." dedi. Hiç birinden ses çıkmadı. Sonra konuşmaya başladı, "Olay günü öğrencilerimiz Bruia Young ve Ally Johnson arasından-" Bir saniye Johnson? Nasıl yani müdüreyle akrabalar mı? Belliydi aynı burnu havada tavırlar ve kibire sahipler. "-bir tartışma çıkmıştı. Eğitmenlerimizden Doktor Mary olaya şahit olmuş ve bana getirmişti. Anlatılanlara göre Ally Johnson hakimiyetini kaybetmiş ve yanlışlıkla arkadaşının kolunda küçük bir noktaya ateş yollamış. Verdiği ifadelerde bunu bilerek yapmadığını söylemiştir." Tabi kesin yanlışlıkla olmuştur. "Rapor ettiğimiz üzere bir süre önce de kontrol dışı odasında yangın çıkmasına neden olmuştu." Vay vay ateşli kızımıza bakın. "Gücü yeni ortaya çıktığı için kontrol zorluğu çektiği belirlenmiştir." Koruduğu ne kadar da belli oluyor. Tabi aynı kandansınız sonuçta. "Şahitlerin ve Doktor Mary'nin anlattığı üzere Bruia Young ateşi normal karşılamış ve daha da güçlenmesini sağlamış. Arkadaşının ateşini kontrol altına alarak gücü arttırmış ve sonra arkasında hiç hasar bırakmadan yok olmasını sağlamış." Öyle mi yapmışım? Kırmızı çerçeve bunca süre direnmeme rağmen sonunda artmayı başarıyordu. Öfkem artık yanan bir ateş gibi yakıyordu her yanımı."Odama getirildiklerinde olanları dinlemiş ve Ally Johnson hakkımda raporu yollayıp cezasının belirlenmesi beklemek için onu odasına geri göndermiştim.Ardından Bruia Young'ı tespit eden ve hakkında araştırma yapan Savaşçı Luke Anderson'ı odama davet edip olanlar hakkımda bilgi verdim. İlk geldiğinde eğitimli olduğu iddeasında bulunduğu için duyması gerektiğine karar vermiştim. Konuşmalarımızdan rahatsız olan Öğrenci Bruia eğitim almadığı ve konu hakkında buraya gelene kadar hiçbir bilgisi bulunmadığını yineleyip odadan çıkmak istedi."Yine aynı konular. Yalancı yerine konulmaktan sıkılmıştım. Çerçeve artık ufacık bir görüş alanı sunuyordu bana. "Savaşçı Luke deneme yapmak amacıyla izin istedi ve benim onayımla başta zararsız bir ateş topu yolladı-" Zararsız? Oysa bana oldukça zararlı görünmüştü! "-ve Öğrenci Bruia refleks olarak durdurdu. Doktor Mary'nin anlattığına benzer olarak bir süre sonra ateşi kendine çekip tüm vücudunu kaplamasını sağladı. Ardından Savaşçı Luke birkaç atış daha yaptı ve aynı şekilde hepsini içine çekti. Hiçbir zarar görmemişti. Gücü içine çekiyordu. Ardından Savaşçı Luke acı çekmeye başladı ve bilincini yitirdi.  Birkaç saat önce kendine geldiği haberi geldi. Bir anda düzelmiş ama olanlara dair bazı şeyler hatırladığını belirtti. Doktoru konuşacak kadar iyi olmadığını dinlenmesi gerektiğini belirtti ama duruşmayı izlemek için geleceği haber verildi. Bildiklerim bunlar saygı değer üyeler ve Druid." dedi ve sessizce tribüne geri döndü.

Luke iyileşmiş geri kötüleşmemesi iyiydi. En azından hatamı telafi ettim. Ama o hala aynı yanlışta. Hepsi hata yapıyor. Hepsi büyük bir yanlışın içinde. Beni yalancı yerine koyuyorlar. Eğitimli olduğum konusunda ısrarcılar. Bu hatalarının bedeli olmalı. Bedelini hepsi ödemeli. Kırmızı çerçeve görüşümü neredeyse tamamıyla kapamıştı.

Ardından Doktor Mary girdi içeri ve olanları anlattı. Ally ile olanlarda beni savunuyor gibiydi. Ama kimseye güven olmazdı, olmadı da. Başka dikkatini çeken birşey olup olmadığını sorduklarında derste bitkilerden hazırladığım karışım hakkında bilgi verip olayı anlattı. Bu da eğitim şüphesini kuvvetledirdi.

Doktor Mary yerine geçerken içeri Luke girdi ve görüş mesafemde bir yere oturdu. Gayet iyi görünüyordu. Hatta eskisinden daha da iyiydi sanki. Çevresine ışık saçıyordu adeta. Bu parıltının ateşten geldiğini fark ettim. Sanki ateş artık içinde parlayan bir kıvılcım değilde tüm vücudunda sessizce gezinen alev haline gelmişti. Ama ona olan sinirim o ateşi istememe neden oluyordu. Ama bu hatayı bir daha yapmayacaktım. Bir kez yapmış ve suçlu muamelesi görmeme neden olmuştu. Bir dahakine ne olurdu kim bilir. Ne her yanımdan taşmaya başlamış öfke ne de görüşümü kısıtlayan kırmızı çerçeve bu hatayı yapmama neden olamazdı.

Sırayla tüm öğretmenleri ifade için çağırdılar. Hepsi aynı şeyi söylüyordu. Enteresan birşey fark etmediklerini, oldukça çalışkan bir öğrenci olduğumu, çabuk öğrendiğimi, sürekli kitap okuduğumu ve derslere ilgili olduğumu. Austin de çağrılmıştı ve o da aynı şeyleri söylemişti.

Tam öğretmenler bitti kurtuldum derken Luke izin istedi ve kendisi de bir şeyler söylemek istediğini belirtti. Sağlık durumu nedeniyle kabul etmeseler de iyi olduğu konusunda ısrarcı olunca kabul ettiler.

Luke kendinden emin adımlarla diğerleri gibi sağ tarafımda dikildi. Ve diğerleri gibi resmi saygı selamlaması zırvalığını tekrarladı ve anlatmaya başaladı. "Ben kayıp öğrenciler için devriyedeyken şans eseri buldum onu. Eğer bir anlık o ışıltıyı görmesem asla anlayamazdım bizden olduğunu. Gizleme düğümünü kim yaptıysa yıllarca dayanmış ve en ufak belirti göstermeden bunca yıl saklanmasını sağlamış. O yanlarında yaşadığı kişilerin yanından ayrılıp buraya adım attığından beri oldukça farklı ve tehlikeli davranışlarda bulundu. Hiç bir eğitimi olmadığını iddea etsede derslerimde başarısı asla yadsınamaz. Uzun yıllardır en iyi dövüşçülerimizden olan öğrencimiz Thomas D'Andrea' yı defalarca alt etti hatta benle yaptığı bir antremanda oldukça iyi mücadele etti. Bunlar da yeterli değilse arkadaşı Ally ve benimle yaşadıkları yeni keşfedilmiş güçler değildi. O gün tüm kontrolümü kaybettiğimi hissettim. Sanki tümüyle ele geçirilmiştim. Beni ele geçirmişti. Bu ne yeni keşfedilmiş bir yetenekti ne de sıradan bir olay. Bizlerin yapamadığı, hiç birimizde olmayan bir eğitime sahip olduğu düşüncemi yineliyorum sayın Konsey. Ayrıca son bir şey daha eklemek istiyorum. Yeni yetme birinin o kelepçelerle bu kadar uzun süre baş edebilmesinin imkansız olduğunu belirtmek istiyorum. Evet yorgun duruyor ama bu yaştaki tecrübesiz birinin bu kadar süre bilincini yitirmeden onlara dayanabilmesi imkansız. Söyleyeceklerim bu kadar, teşekkür ederim." dedi ve yerine oturdu.

Daha ne söyleyeceksin acaba? Ben bile inanmaya başladım eğitim aldığıma. Artık kırmızı çerçeve tamamen kapanmış görüşüme perde çekmişti. Kendimi sakinleştirmek dahi istemiyordum. Tek istediğim tüm öfekemi kusabilmekti.

Siyah cüppeliler aralarında konuşmaya başladı, ya da en azından ben öyle düşünüyordum. Ne kadar duymaya çalışsamda hiç bir şey duymuyordum. Sadece ufak tefek mırıltı. Bir süre sonra ortadaki elini havaya kaldırdı. Konuşmaya başladığında sesindeki gücü hissedebiliyordum. "Verilen ifadeler ve elde edilen bilgiler doğrultusunda derin bir inceleme yapmamız gerektiğine karar verdik. Bu konu şuan verilecek bir karara bağlanamayacak kadar önemli. Öğrenci Bruia Young hakkında derin araştıma yapılması kararı 6 üye tarafından da onaylanmıştır. Yalnız bu süreçte tehlike oluşturabileceği düşüncesiyle Bruia Young'ın gözetim altına alınması kararı verilmiştir. Araştırma yapacak kişiler en kısa sürede belirlenip araştırmayı başlatacağız. Bu süreçte tüm akademilerdeki müdür ve müdüreler bilgilendirilecek ve Büyük Toplantı için hazırlık yapılacaktır. Olaylar sonuçlanana kadar akademi Olağanüstü Tecrit altındadır. Dersler devam edecektir ama yoğun güvenlik tedbirleri alınacak ve belli yasaklar uygulanacaktır. Duruşma bitmiştir." dedi.

Sözlerini bitirmesi üzerine mırıldanmalar başladı. Ardından beni buraya getiren iki savaşçı sopalarıyla birlikte yanımda belirdiler ve daha önceki gibi mırıldandılar. Bileklerimdeki halkalar genişledi. Canımı onaların istediği gibi yakmamış olsalarda yinede bileklerimi sıktıkları için ağrıya neden olmuşlardı. Bileklerimi bir kaç saniyelik boşlukta ovuşturdum. Ama bana pek zaman tanımamışlardı. Hemen sopalarının ucundaki halkaları bileklerime geçirdiler ve halkalar daralıp kelepçe halini alınca beni ayağa kaldırdılar. Aslında enerji dolu olmama rağmen bunu gizlemem gerektiğini düşündüğüm için sanki yorgunluktan yürüyemecek haldeymiş gibi bilerek küçük sarsak adımlar atıp tökezliyordum.

Spor salonunun içinde ilerlerken içeridekiler baktım eğik olan başımı hafifçe çevirerek. Hepsi bunun bedelini ödeyecekti. Kimse suçsuz olduğumu söyleyip itiraz etmemişti. Yapılanlara sessiz kalmak en az yapılanlar kadar kötüydü. Salondan çıkmadan önce başımı sağa çevirip son kez masadaki kukuletalı adamlara baktım. Tüm öfkemi onlara yönelttim. Uzağımda olabilirlerdi ama yineden siyah ışığı buradan hissedebiliyordum. Benim dostum olan siyah onların düşmanıydı ve bir gün dostlarım bu savaşı kazanacaktı. Beni çekiştirip çıkarırlarken göz ucuyla çevrelerini saran siyahın hareketlendiğini gördüm.

Beni dışarı çıkardıklarında kel savaşçı da bize katıldı ve yanında iki kişi daha vardı. Bu kadar güvenlik önlemi gerekli miydi? Demek ki benden çok korluyorlardı. Hıh, korkmakta haklılardı. Hepsi günü gelince anlayacakdı ne kadar tehlikeli olabileceğimi. Akademi binasına doğru gidiyorduk. Yemekhanenin bulunduğu katı geçip müdürenin ofisinin bulunduğu ilk kata geldiğimizde durduk ve kel savaşçı elinde siyah bir kumaşla bana yaklaştı. Ardından gözelerimi onunla bağlayıp olduğum yerde birkaç tur döndürdüler. Ve yürütmeye başladılar. Bir süre yürüdükten sonra bir kilit sesi geldi ve kapı gıcırdaması duydum. Ardından tekrar bir gıcırdama sesi geldi ama bu sefer ses daha kalındı. O sesi ağır bir şeyin sürtünme sesi takip etti. Ve tekrar yürümeye başaladık. Bu sefer merdivenlerden aşağı iniyorduk.  Tahminen iki üç kat kadar aşağı inmiştik. Bir süre sonra yol düzleşti ve tekrar durduk. Gözlerimin kapalı olması canımı sıkıyordu. Elimi bağlamışlardı yetmemişti, beş kişi başımdaydı ve üzerine gözlerim bağlanmıştı. Oldukça sinir bozucu bir durumdu. Sonra metallerin bir birine vurma sesi geldi ve tekrar gıcırtı sesi yankılandı. Bu seferki gıcırtı uzun süredir yağlanmamış metal bir kapının gıcırtısı gibi gelmişti bana. Yürümeye devam ederken bazı sesler duydum. Seslerin çoğu boğuk geliyordu ama açıkca anlşılıyordu. Kapı vurma sesleri, homurtular, bağırışlar, kükremeler... Sesler hiç iç açıcı değildi. Ayrıca burada yoğun bir küf, kan, dışkı ve bilmediğim başka kötü kokuların karışımı vardı. Kısa bir yürüyüşün ardından tekrar bir kilit ve kapı açılma sesi kulaklarıma geldi. Beni tekrar yürüttüler. Havanın yoğunlaşmasından bir odaya girdiğimizi tahmin ediyordum. Ayrıca küf kokusu da artmıştı. Ardından zincir sesleri duydum. Sağ ayağımı havaya kaldırdılar. Ardından o sıkma hissi geldi. Ayak bileğimden kelepçelenmiştim. Artık öfkem kontrolden çıkmıştı.

"Başka birşey yok mu? Ellerimi bağladınız,  bir kişiye karşı beş kişi başıma dikildiniz. Yetmezmiş gibi gözlerimi de bağladınız. Şimdide ayağımı da mı bağlıyorsunuz? İsterseniz birde ayaklarımdan tavana asın tam olsun!" diye bağırdım.

"Evet güzel fikirmiş ama ağzını bağlamak daha iş görebilir." dedi kelin alaycı sesi. Ardından gözlerimdeki bağ çözüldü. Yanlarımdaki iki savaşçıda tekrar mırıldanmaya başladı ve ellerimdeki halkalar çözüldü. Odada sadece dördümüz vardık. Demekki diğerleri dışarıda bir yerde bekliyorlardı. Bu üçlüde açık olan kapıya gidip odadan çıktılar ve beni odaya kilitlediler.

Bildiğimiz hapse düşmüştüm. Suçum neydi? Hiç birşey! Sırf korkaklıklarından beni hapsediyorlardı. Bir de karşımda süslü kelimelerle 'gözetim altında tutulacak' demişlerdi. Bildiğin beni bu karanlık ve pis odaya tıkmışlardı.

Birkaç saat olanlara söylenip ayakta dolanmıştım ama sonrasında öfkem bile yormaya başlamıştı beni. Bu yaşadıklarım çok fazlaydı. Beni bir iki saatliğine tuttuklarını ümit etmeyi bırakıp duvarın kenarına çöktüm. Bu pis yerde ne kadar kalmam gerekiyordu? Bir gün? Bir hafta? Bir ay? Hayır! Buna izin veremezdim. Ayak bileğime bağlanmış kelepçedende diğerleri gibi aynı enerjiyi alıyordum ama bu daha zayıftı. Hiç yoktan iyidir diye düşünerek bu enerjiyi minnetle kabul ettim. Odaya girdiğimden beri içimde bir tür çekilme hissi vardı. Sanki kanımı, nefesimi çekiyorlardı. Bu hissin yanı sıra dolma hissi de vardı. Çekilen kanımın yerine başka kan veriliyor gibi. Bu hisler oldukça can sıkıcıydı. Bu hislerden biran önce kurtulmam gerekiyordu. Planım hazırdı;
1

.Yeterince güçlenene kadar dinlen ve enerjini topla.

2.Bu kelepçeden kurtul.

3.Bu zindandan kurtul.

4.Bu akademiden kurtul ve olabildiğince uzağa kaç.

Zindana atmaya bu kadar çabuk karar vermişlerse beni serbest bırakmaya uzun süre karar vermeyeceklerdi. Bir gün özgür bıraksalarda hep gözlerinin önünde tutacaklardı. En ufak şeyde suçlanacaktım. Bundan emindim. Tekrar suçlanıp buraya düşmek ve bu can sıkıcı hisleri yaşamak istemiyordum. Artık tek yol vardı: Kaçmak.

Continue Reading

You'll Also Like

563 86 17
Ben, Eva namı diğer Kuzgun ismimi yansıtan bir canavardım. ismim gibi karanlıktım bir oyun, kurallar ve savaşlar tek kazanan
70.2K 8.8K 33
Krallığından kaçak yaşayan bir büyücü, çocukluğundan beri sığındığı, iksir tüccarı diye bilinen bir adam, herşey böyle başlamıştı işte. Savaştan yen...
202K 15.2K 20
Bir kız düşünün. Onu yaşıtlarından ayıran tek özelliği farkındalığının yüksek olması. Bu farkındalığın ona hissettirdiklerini tahmin edin bir de. Düş...
5.8K 354 10
⚠️Şu kitabı okumaktan vazgeçin ben gördükçe cringe koması geçiriyorum nasıl okuyabilirsiniz bunu ya⚠️ İşsizlikten yapılmıştır. Yazım, noktalama, emoj...