POBEDA

By oliveandturtle

450K 39.7K 26K

İpek ve Atlas. İki ünlü dağcı, sıkı dost, hayata ve kadere ortak iki babanın çocukları. Sekiz yıl önce; dünya... More

Nefretin Başlangıcı
Özel Sebepler
Asla Asla Deme
Doğa Yürüyüşü
Darmadağın
Eğitilmez
Şarkı Listesi (YB Değil)
İddia
İntikam Planı
Oyun
Elma Bahçesindeki Ev
Kapı
Sorgulamalar
Düğüm
Karar
Sude'nin Gözyaşları
Domino Taşları
Utancın Külleri
Yaşattığının Bedeli
Seçilen Taraflar
Fırtınalı Bir Gece
Kendinden Vazgeçmek
Pobeda'nın Öncesi
Zirvede Bir Gece
Kaç Ya da Savaş
Elif'in Gözyaşları
Israrlı Bir Telefon
Bugün Çok Geç
Deniz Feneri
Bir Nikah Bir Cenaze
Yemin
Gidebilmek
Eninde Sonunda
Billie Jean
Veda
Eşik
Korkuları Aşmak
Köprü
Solstis
Pobeda I
Adalet Terazisi
Tarafsız Bölge
Oyun Dışı
Pobeda 2 (1. kısım)
Pobeda 2 (2. Kısım)
Son Oyun

Zayıf Nokta

7.6K 779 579
By oliveandturtle

Bölüm şarkısı: Chris Isaak - Besame Mucho (English version)

"Benimle evlenir misin?"

İlk düşündüğüm, biraz önceki konuşmaların ağırlığını dağıtmak için şaka yaptığı oldu ama gözlerinden ışıklar halinde saçılan heyecanına bakılırsa ne söylediğinin tam olarak farkında görünüyordu.

"Sen ciddisin." dedim hayrete düşerek.

"Evet, ciddiyim." dedi. "Bunun şakası olur mu?"

"Çok genç değil miyiz evlenmek için?"

"Neye göre genç? İkimiz de yetişkiniz. Sevgimizden eminiz. Başka ne için evlenilir?"

Konuya çok yanlış baktığını düşünüyordum orası ayrı da, kendinden emin oluşu karşısında kapıldığım hayreti üstümden atamıyordum hala. Aynı eve çıkmak değildi sorduğu.

Basbayağı evlenmek istiyordu.

Atlas benimle evlenmek istiyordu.

"Aniden aklına gelince yapılacak bir şey değil bu."

"Aniden aklıma geldiğini kim söyledi?"

"Ben hiç...aklıma bile getirmemiştim bunun olabileceğini, yani senin düşündüğünü...söylenen bunca şeyden sonra. Şaşırdım birdenbire."

Güzel gözlerine ilk kez reddedilme ihtimalinin gölgesi düştü.

"Şaşırtıcı olan senin şaşırmış olman çünkü vaatlerden söz eden hep sendin." dedi.

Birbirimizi tanıdığımız aylar içerisinde doğru bildiklerimiz yanlışlarla, yanlış bildiklerimiz doğrularla yer değiştirirken, ben ne yapıyorsam kendime yapıyorum sanıyordum. Şimdiyse apaçık yanıldığımı görüyordum. Evlenmek bir günlük bir karar değildi. Ömürlük evlenirdi insan. Bu çok ciddi bir vaatti.

Onu ilk tanıdığımda, kimseye bağlanmak istemeyen, kimseye gerçekleşmeyecek umutlar vaat etmeyen, anın içinde yaşadığı mutluluğu yeterli gören biri vardı karşımda. Her zaman uzaklara gideceğini bilen ve bunu kaderi olarak kabul eden biriydi Atlas. Şimdiyse benim için bir hayatı kökten değiştirebileceğine inanıyordu. En önemlisi de artık karşımda değildi, yanımdaydı, hayat denen yolculukta benimle el ele yürümek istiyordu. Ona bu umudu ben vermiştim, ona bu yalan hayali ben kurdurmuştum. Geldiğimiz noktaya inanamıyordum.

Oysa ne planlarla çıkmıştım karşısına. Vereceğim zararın boyutlarını hiç umursamadan aksine bilinçli bir tercihle onu acıtmayı umarak...kalbini kırmayı isteyerek girmiştim hayatına. Yolumdan dönmeme sebep olan kişiliğini tanımazken ondan umduğum tek menfaat intikamdı. Ve şu kesindi ki intikam, tatmin gücü yüksek bir menfaatti. Korkunç derecede bencildim bu yüzden, kaybetme korkusuyla anlatamadıklarım yüzünden olayların gelmesine sebep olduğum boyutlar bir uçurum derinliğinde artık. Evet çok ama çok bencildim ve ona sunabileceğim acınası sevgimden ve yalanlarımdan öte hiçbir şeyim yoktu.

"Evlenemeyiz." dedim kısa ve öz.

"Neden?"

"Çünkü bu teklifi olduğuma inandığın kişiye ediyorsun ama ben o kişi değilim."

"Ne demek bu İpek?"

Benim gerçek soyadımı bile bilmiyorsun sen.

"Senden vaatler istedim diye, büyük büyük isteklerle geldim diye kendini bunu istediğine inandırıyorsun ama doğru değil."

"Ben ne istediğimi gayet iyi biliyorum. Benim adıma hüküm vermek yerine 'olduğuna inandığım kişi' derken neyi kastettiğini açıklar mısın bana?"

Açıklayamam.

"Ben hep büyük sözler istedim senden, vaatler istedim ama aslında o sözleri hak eden kişi değildim. Evlilik çok büyük bir sorumluluk. Bu sorumluluğu üstlenemeyiz, bu evcilik oynamak gibi değil ki. Akıl dışı bir şey bu. Sence biz bunu yürütebilecek miyiz? Doğru şekilde yetiştirilmedik. Sen evliliğin kötü bir örneğinin içinde, oradan oraya savrularak büyümüşsün. Ben on yaşından beri anne, baba, çocuktan oluşan bir aile nasıl olur bilmiyorum, hatırlamıyorum bile. Boş hayaller kurmayalım."

"İpek bu, seçemediğimiz, mecburi olarak içine doğduğumuz ailelerimizle ilgili değil. Babanı küçük yaşta kaybetmenle ilgili değil. Benim babamla yaşadıklarım veya kendi ailevi problemlerimle de değil. Bu bizimle ilgili. Bizim birbirimize olan hislerimizle ilgili. Şimdi korkundan yok saydığın beklentilerin beni bu teklifi yapmaya itmedi. Ben seni tanıdığım günden beri her geçen gün daha çok emin oldum hayatımı seninle geçirmek istediğimden. Her gün daha çok istedim hayatımda seni. Daha kulübün ilk toplantısında bana meydan okuduğunda bile hissetmiştim, çok sonra anladım, bana o gururlu ve dik bakışlarla bakan, boyun eğmez tavrıyla dünyaya meydan okuyan kıza aşık oldum ben. Bir kıvılcımdı önce, tanıdıkça aleve dönüştü. Çok güçlü biliyorum ki zor. İleri attığımız her adımda on adım geriye kaçıyorsun benden, yapma, bu kez kaçma, kalbinin sesini dinle. Eğer ki korkuyorsan," Elimi sıcak elinin arasına alıp kalbine yasladı. "o zaman benimkini dinle."

Sırtıma keskin bir rüzgar vuruyordu. Baştan aşağı tüm bedenimden bir ürperme geçti. İçimde başlayan çılgın isyanı hiç yatıştırmayan derin bir nefes aldım, o ise devam etti. "Seni seviyorum ve seni ömrüm boyunca seveceğimi biliyorum, bunu tüm benliğimle hissediyorum. Hayat bize ne gösterirse göstersin -çünkü her zaman kolay yolu seçen insanlar değiliz- birbirimizi sevmeye devam ettiğimiz sürece biz herşeyin üstesinden geliriz. Bu söz bizim sonsuzluğumuzsa eğer, izin ver şimdi başlasın. Seni sınırsızca sevebileyim bana izin ver ama en çok kendine izin ver."

Son cümlesiyle birlikte dolmuş kuyulardan taşan bir sel gibi çağladım.

"Yapma." dedim gözyaşlarımı kontrol edemeyerek. "Bana böyle güzel cümleler kurma. Biraz olsun bencil ol. De ki, bu kız beni haketmiyor. Sorunlunun teki. Alıp başımı gideyim en iyisi de."

Gözlerimin yaşını silmekte tereddüt etmedi.

"Deli misin bebeğim sen? O nasıl söz?" Olmasını umduğum gibi kaçıp gidecek olan kendisi değil de benmişim gibi beni iyice kollarının arasına çekti. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Gözlerimin içine bak. Sana bir soru soracağım." dedi.

Korka korka gözlerimi benim için hayat demek o gözlerle birleştirdim.

"Beni seviyor musun?"

Tam şu anda bu soruyla birlikte ölüp gidebilirdim.

"Çok." dedim bir fısıltı gibi. Çünkü güçlü bir şekilde söylersem tümüyle nefret ederdim kendimden.

"Emin olman gereken tek şey bu. Şimdi seni endişelendiren nedir, bana açıkça anlat."

İçimi çeke çeke kesintili bir nefes aldım. Nasıl anlatabilirdim? Nasıl anlatacaktım?

"Ben istemez miyim seninle ömrümün sonuna kadar mutlu olmayı? Ama olmaz biliyorum. Sözlerinin etkisine kapılmak çok kolay oysa ben en çok da sana kapılmaktan korkuyorum. Birdenbire bir şey olacak ve büyü sona erecek. Anlamıyorsun, sana içimdeki bu korkuyu anlatmamın imkanı yok."

Endişeli görünüyordu artık.

"Bu paranoyayla yaşanmaz ki güzelim. Nefes alan hiçbir şeyi sevemezsin buna inanırsan."

"Ne olursa olsun, herşeyin üstesinden gelebilir miyiz gerçekten? Bu kadar güçlü mü sevgin?"

"İpek, neden bahsettiğini biraz olsun anlasam..."

"Paranoya." dedim artık orada oturmak istemeyerek. Ellerinin arasından sıyrıldım. İçimden yükselen deniz beni boğuyordu artık. Kalkıp yürümeye başladım. O da peşimden geldi sessizce. "Dediğin gibi paranoya. Beni hasta eden, yiyip bitiren bir paranoya."

"Paranoyaysa sahiden, cevabım evet." dedi yanımda yürüyerek. "Bu kadar güçlü benim sevgim. Üstesinden gelebiliriz herşeyin.Özellikle de paranoyalarının.  Ama madem bu kadar korkuyorsun, seni sıkboğaz etmek istemiyorum. Sen ne istersen öyle olsun."

Yüzüm gözüm birbirine karışmıştı ağlamaktan. Silecek mendilim de kalmamıştı. Gittikçe perişan ve rezil bir hale bürünüyordum ki bu olduğumu düşündüğüm kişiyi tam olarak yansıtan bir görüntüydü.

Adımlarım beni uçurumun kenarına getirince durdum.

"Biraz düşünebilir miyim?" dedim içim içimi yiyerek.

"Olur." Ne düşündüğümü anlamaya çalışır gibi düşünceli bakıyordu.

"Bu hafta annemin yanına gideyim. Biraz uzaklaşmak iyi gelir belki. Herşeye dışarıdan bakabilirim. Ona babamı sorarım belki de bilmiyorum."

"Tamam." dedi, anlamayı deneyerek. Anlamıyordu kesinlikle, zaten nasıl anlayabilirdi fakat çabalamaktan asla vazgeçmeyecek güçlü bir inancı vardı. "Çok bekletme beni çabuk dön. Çok özlerim."

Kafamı salladım. Ben özlemez miydim? Anın içinde dahi içim eriyordu ondan uzaklaşmaya karar verişim yüzünden. O, tüm yamalarıma rağmen kusurlarını gizleyemediğim ruhuma değen en güzel şeydi. Hırçın kalbime en iyi gelen şeydi. Benim en mükemmel, en kusursuz çaresizliğimdi.

"Döndüğünde ben senin için hazır olacağım. Kararı sana bırakıyorum, kesin olarak istemediğine karar verirsen, bu konuyu tamamen kapatırız. Tek başına yaşayabileceğin kirası uygun bir ev bakarız ya da yurda geri dönebilmen için sana yardım ederim." dedi. "Ama evet dersen...İpek, bana evet dersen..." Gözlerinde muhteşem parıltılarla birlikte dudaklarını birbirine bastırdı. Kafasını iki yana salladı. Tam şu anda bütün korkularımın arasında yarattığı heyecanı aklım almıyordu. Ona evet dersem yaşayabileceklerimizi düşünmek bile başımı döndürüyordu.

Cümlenin sonunu getirmedi. Getirmesine de gerek yoktu.


*************

Böylece annemin yanına giden uçağa bindim ve göz açıp kapayıncaya kadar bir sürede kendimi eski evimde buldum. Anneme yola çıkmadan kısa süre önce haber vermiştim. Beni karşısında gördüğünde endişeliydi.

"Yavrum, çok ani geldin, iyi misin? Herşey yolunda mı?" İyi değildim, hiçbir şey yolunda değildi.

"Çok bunaldım." dedim ve der demez gözlerimden yaşlar boşaldı.

Daha kapının önünde annemin kollarında ipleri salmıştım. Çok başarılı bir ziyaret olacağı daha şimdiden belli olmuştu. Birlikte içeri geçtik. Salon koltuğuna kedi gibi kıvrıldım. Biraz ağladım biraz uyudum. Annem yanımda oldu, bize çay yaptı, saçımı okşadı. Anlatabileceğim bir şeyse anlatacağımı biliyordu. Yardım istersem yardım ederdi. Ama istemezsem, hatta hiç konuşmazsam bile itiraz etmezdi.

Benim annem, ısrarcı biri değildi. Sorunları çözmenin tek yolunun ısrarla konuşmak olduğunu düşünmezdi. Bazen bir insana en iyi gelen şeyin uzaklaşmak olduğunu, bazen susmak olduğunu ve soruların cevaplarının kendi içinde bulunabileceğine inanırdı. Bunları ondan öğrenmiştim ben, bu yüzden suskunluğum kimseyi rahatsız etmedi.

Saatler boyu halsiz, bitkin yattıktan sonra akşam olduğunda birlikte onun en sevdiği diziyi izledik. Benim için meyve soydu, birlikte yedik. Bir ara ben ayaklanınca, ne aradığımı sordu.

"Fotoğraf albümlerini arıyordum. En son büfenin altındaydı."

"Kaldırdım hepsini, arka odada bir kutuya koydum."

"Neden kaldırdın anne?"

"Kimse bakmıyor artık onlara."

Annemin yalnızlığı içimi ok gibi delip geçti. Babamı kaybettiğinden beri kimseye gözünün ucuyla bile bakmadığına emindim. Hala babamı delice sevdiğinden emin olduğum kadar...

"Ben bakmak istiyorum."

"Şimdi mi? Getireyim madem dur."

Büyükçe bir karton koliydi. Salonun orta yerine getirdik. Döktük içinde ne varsa. İçimizde biriktirdiklerimizi dökmek istemenin bir dışa vurumu gibiydi tıpkı.

Eski büyük albümler içerisinde annemle babamın önce çocukluk halleri vardı. Dedemin kucağında babam, kocaman yeşil gözlü bir bebek. Hemen yanında benim bir bebeklik fotoğrafım vardı.

"Bebekliğim ne kadar benziyormuş babama."

"Aynısıydın." dedi annem burukça gülümseyerek. "Bana hiç çekmemişsin ki sen küçük bir Timur'sun adeta."

"Huyum suyum sana çekmiş."

"O kadar olsun. Sonuçta ben doğurdum."

"Babam kaç yaşında öksüz kalmış?"

"Deden öldüğünde ilkokula gidiyormuş. Babaannenle halanın öldüğü kazada ise lisedeymiş."

"Hepsini küçük yaşta kaybetmesi ne acı." Annem kafasını sallayarak onayladı.

"Ama ben tanıdım tanıyalı hep güçlüydü. Mücadeleciydi. Bazen biraz içine döndüğü olurdu ama suskunlukların uzamasına izin vermezdi, kolay kolay neşesinden bir şey kaybetmezdi."

Babamın çocukluğu kırsalda geçmişti. Şehir çocuğu değildi. Hep koşup oynarmış, evden kaçıp kaçıp, evdekilerin kızmasına rağmen, başı bozukmuş biraz, doğada zaman geçirmeyi hep çok severmiş. Doğa sevgisi doğuştan varmış yani kanında, annem anlattıkça öğreniyor, daha iyi tanıyordum.

İkisinin de lise fotoğraflarına bakıyordum şimdi. Annemin çıtı pıtı halleri çok tatlıydı. Tanışma fırsatı bulamadığım çocukluk arkadaşlarının fotoğraflarına denk geldikçe bana onları ve anılarını anlattı. Birlikte güldük. Babamın çocukluk fotoğrafı çok daha azdı. Üniversite fotoğraflarına gelmişti sıra. Daha ilk gördüğüm karede saplandım kaldım.

Annem, Sude ve bir kız daha kafa kafaya vermiş gülüşüyorlardı.

"Çok mu yakındınız?" diye sordum.

"Sude, hep mesafeli bir kızdı. Böyle mıç mıç sevgisini gösteren bir tür değildi ama birini sevdi mi bilirdin. Onun herhangi biriyle olabileceği ölçüde yakındık."

Sıradaki fotoğrafta kalabalık bir arkadaş grubuna bakıyordum. Aynı karede annem, babam, Kenan, Sude ve başkaları vardı. Neredeyse bütün yüzler içerisinde gülmeyen tek kişi Sude'ydi. Atlas'ın suratsız suratını kimden aldığı belli oluyordu.

"Gülmeyi çok beceremezdi herhalde." dediğimde annem gülümsedi.

"O her haliyle çekici bir kızdı. Çok güzeldir baksana."

Artık o kadar değil, demek istedim.

"Kenan'ı çok mu seviyordu?"

"Bilmem. Seviyordu herhalde."

"Sude birini sevdiğinde bilirdin dedin ya az önce."

"Ha, onu baban için kastettim." dediğinde bana adeta inme indi.

"Ne?" Kulaklarım zonklamaya başlamıştı.

"Sude, hiçbirimize itiraf etmese de, platonik ilgisi vardı babana karşı, tabi çok eskiden. Daha biz Timur'la arkadaş bile değilken. Baban sonra bir ara ortalıktan kayboldu. Kimse bilmiyordu nereye gittiğini, okulu bıraktı sandık. O ara Kenan girdi arkadaş grubumuza. Ne yaptı etti tavladı Sude'yi. Sonra Timur geri döndü. Meğer bir tırmanışa gitmiş. Sude'nin pişman olduğunu biliyorum ama asla konuşulmadı bu mevzu açıkça. İçinde kaldı herhalde. İsteyip de elde edemediği tek kişi baban olabilir sanırım."

"Peki ya babam? O da sevmiş miydi Sude'yi?"

"Eskiden sevmiştir belki, bilmiyorum. Gittiği o uzun süren tırmanıştan döndüğünde Kenan sayesinde bizim arkadaş grubumuza katıldı. Ve biz çok kısa sürede kaynaştık. Özellikle baban ve ben." Annemin muzip gülüşü çok sık gördüğüm bir şey değildi. Onunla birlikte gülümsememe engel olamadım.

"Hemen mi çıkmaya başladınız?"

"Hemen değil. Benim Sude'den ötürü çekincelerim vardı. Babanla da çok iyi anlaşmamıza rağmen onun hislerinden emin olamıyordum, bir süre sürüncemede kaldık."

"Nasıl oldu da başladınız peki?"

"Sude Kenan'la evleneceğini açıkladı. Ben de artık ondan ötürü kendimi geride tutmaktan vazgeçtim."

"Ee yani." dedim gülerek. "Sude yüzünden kendini engellemen bile hataymış."

"Bence değildi." dedi. "Arkadaşımın kalbinin kırıklarına basarak bir ilişkiye başlayamazdım."

"Ama o Kenan'ı seçmiş!"

"Akıl bazen bir şey söyler, kalp başka şeyler söyler. Sude'nin ailesi borç batağındaydı. Zaaflarını kimseler bilsin istemezdi, asla açıkça dile getirmezdi ama yakınları olarak biz bilirdik. Kenan'ın durumu çok iyiydi. Baban çulsuzun tekiydi." Şimdi gülüyordu. "Muhtemelen zamanla Kenan'ı çok daha fazla sevmiştir."

Sinirlerim bozulmuştu. Gözlerim dalarak camdan dışarı baktım. Daha birkaç gün önce Sude'nin benim yüzüme baktığı an bocalayışı zihnimde capcanlıydı. Ona babamı hatırlattığımdan çok daha emindim artık. O kadın Kenan'ı bir gün olsun sevdiyse şaşardım. Atlas'ın ailesiyle ilgili söylediklerini düşündüm. Sude'nin bizzat kendisinin söylediklerini düşündüm. Bu fikrim güçlendi.

"Sanmıyorum." dedim paranın peşinden giden Sude'ye en ufak bir sempati hissetmeyerek. Karşımda kalbin sesini dinleyen güzeller güzeli annem vardı. "Anlattıkların Sude'nin kendisinden daha çok kimseyi sevemeyecek biri olduğunu düşündürttü bana."

"Oğlunu seviyor." dedi annem esneyerek. Albümde bir sayfayı çevirdi. Sude'nin kucağında iki üç yaşlarında bir Atlas'ın fotoğrafına bakıyordum. Kalbim eridi. Bebek Atlas. Bir fotoğrafa ne kadar uzun bakılabilirse o kadar uzun baktım. Bebek yüzünün güzelliği tıpkı annesine benziyordu. İri bir çocuktu. İçin için gülmekten kendimi alamadım. Bazı şeyler pek değişmemişti.

"Bu fotoğraf nerede çekildi?"

"İstanbul'daki evimizde." Babam sağken yaşadığımız o eve, Atlas'ın geldiğini düşününce bile içim bir kıpır kıpır oldu.

"Eskiden yakınmışsınız gerçekten."

"Sen doğduktan sonra o kadar yakın olamadık. Hayat telaşı girdi araya. Babanlar tabi iş dolayısıyla sürekli birliktelerdi ama Sude yavaş yavaş ayağını kesti. Ben de seninle ilgileniyordum, üstüne düşmedim."

Sude'nin annemden kopma sebebinin nedense benim doğmam olduğunu söyleyen bir ses vardı içimde. Sude'nin babamı hep sevmiş olması mümkün müydü? Bu fikre katlanmak güçtü. Öyleyse bile, bilmek istemiyordum işin aslı. Ben onun oğluna aşık olmuşken, zihnimde bu fikre yer vermek istemiyordum.

Ben kendi düşüncelerimle meşgulken annem de bir yerlere dalıp gitmiş gibiydi.

"Beni bir kez aradı biliyor musun?" dedi dalgınlıkla. "Baban öldükten sonra."

Nefes alamıyor gibi oldum bir an için.

"Anne sen ne diyorsun? Neden benim haberim yok bundan?"

"Onlara o kadar öfkeliydim ki, hem Kenan'a hem Sude'ye, öfkemi ikisine eşit olarak paylaştırmayı seçtim. Böylesine katlanmak daha kolaydı çünkü."

"Bunca senedir ben seni hiç aramadı diye biliyorum ve eşit olarak nefret ediyorum ondan da."

Kafasını iki yana salladı. Üzgün görünüyordu.

"Tam olarak ne zaman aradı peki?!" diye sordum.

"Kenan'ın savaş baltalarını ortaya çıkardığı dönemde."

Aramadığı için ona en çok öfke duyduğum dönemde!

"Ne konuştunuz?"

"Hep ağladı telefonda. Timur öldüğü için ne kadar üzgün olduğunu söyledi. Ben de çok ağladım. Babanın nasıl öldüğünü sordum. Bilmediğine yeminler etti. İnandım ben de, o gün orada olan o değildi çünkü. Kocasının bana karşı dava açtığını bildiğini, elinden gelse engel olacağını ama olamadığını da söyledi."

Annemin anlattıklarını dehşet içinde dinliyordum.

"Neden olamıyormuş peki?"

"Kenan onu bir şeyle tehdit etmiş. Ailesiyle sanırım. Açıkça söylemedi ama Sude'nin ailesi sırtında hep kamburdu. Kenan'ın da insanları işine geldiği şekilde manipüle etmekte usta olduğunu biliyoruz."

Elimle ağrıyan şakaklarımı ovdum. Öğrendiklerim beni hem duygusal hem de fiziksel anlamda çok yormuştu.

"Keşke bana bunları daha önce anlatsaydın." dedim.

"Küçüktün İpek." dedi. "Herşeyin ortasında kalmak için fazlasıyla küçüktün. Geçmişi bilmediğin, bilsen bile anlayamayacağın bir yaştaydın."

Üzerine intikam planı inşa ettiğim nefretlerime dönüp de bir baktım.

Çok geç. Çok yanlış. Çok anlamsız.

Anılarla ve kayıpların hüznüyle dolu geçmişime, bu kayıpların acısıyla şekillenen bugünüme ve hatalarım yüzünden ellerimden kayıp gitmek üzere olan geleceğime baktım.

Artık dinlemek istediğim tek ses kalbimin sesiydi.

Atlas bana, birbirimizi seviyorsak herşeyin üstesinden gelebileceğimizi söylemişti. Biz bu testi geçebilecek miydik peki?


***************


Ertesi sabah annem işe gitmek üzere evden çıktıktan sonra fazla beklemeden Kaya abiyi aradım.

"İpek nasılsın?" dedi aramama şaşırarak. "Uzun zaman oldu."

"Evet Kaya abi." dedim tedirginliğim sesime yansıyarak. "Sen nasılsın?"

"Gayet iyiyim. Okuldayım. Birazdan bir sunuma katılacağım."

"Çok vaktini almayayım öyleyse. Seni Atlas hakkında konuşmak için aradım."

"Bir kez daha onun uğruna bütün plandan çekilmek istediğini söylemeyeceksin, değil mi İpek'cim? Sana bunun mümkün olmadığını açıkça söylemiştim çünkü."

"Hayır, söylemeyeceğim. Kenan Dorukan'ın başına ne gelecekse gelsin. Umrumda değil. Sen ve seninle birlikte hareket eden her kimse, Kenan'a yapacağınız herşey için haklı sebepleriniz olduğuna inanıyorum. Ben de bu konuda payıma düşeni yapmaya razıyım. Tek istediğim Atlas'a zarar gelmesin."

"Nasıl yani?"

"Kenan yaptığı tüm hatalarıyla birlikte yerin dibine batabilir ama kendisi batarken oğlunu da dibe çekmesini istemiyorum."

"Bu bizim elimizde değil ki İpek. Bu sadece Atlas'ın elinde. O artık babasının yanında. Bilmiyorum sana neyi ne kadar anlatıyor."

"Biliyorum." dedim net olarak. "Bir savaşın içinde olduğunu biliyor."

"Bana geldiğin gün, sana Atlas'ı bu işe dahil etmek konusunda emin olup olmadığını sormuştum çünkü benim tereddütlerim vardı ve sen de bana ikna edici bazı şeyler söylemiştin. Zaman seni haklı çıkardı fakat nasıl olup da bu esnada ona kalbini kaptırdığını anlayamıyorum. Çok gençsin, belki de en başından senin isteklerini kabul etmek de benim hatamdı ama sana daha önce de söylediğim gibi İpek, artık bu işten sıyrılamazsın. Atlas'ı da sıyıramazsın. Hepimiz bu işin içindeyiz. Babasıyla beraber ellerini kirletmek Atlas'ın kendi tercihiydi. Kendi kararlarının sorumluluğunu alacak kadar da yetişkin biri. Eğer bunu tercih etmeseydi ben de senin isteğine sıcak bakabilirdim ama artık benim de elim kolum bağlı."

"Atlas sadece babasının sevgisini kazanmak için yanlış bir yolda yürüyor. Onu bu işten sıyırmak mümkün."

"Babasının sevgisini kazanmak için öyle mi?" diyerek güldü. "Gerçekten çok safsın."

"Annesiyle konuştum."

"Sude Dorukan'a mı gittin? Kim olduğunu söyleyerek mi?"

"Hayır, o bana geldi. Daha doğrusu oğluyla konuşmayı umuyordu sanırım ama karşısında beni bulunca Atlas'ın kız arkadaşı olarak benimle konuşmayı uygun gördü. Oğlunun bilmeden karanlığa çekildiğini ve Kenan'ın saplantılı kişiliğine kurban gideceğini düşünüyor."

"Eh, doğru izi sürüyormuş öyleyse. Ama Atlas'ın onun sandığı kadar bilinçsiz olduğunu söylemek zor."

"Ben de bilinçsiz olduğuna inanıyorum. Zor bir çocukluğu olmuş. Tam sekiz sene babasıyla hiç konuşmamış. Sebebini bilmiyorum ama babasını affetmeyi seçmesinin altında duygusal bir sebep olduğunu biliyorum. Onu artık o kadar tanıyorum."

"İyi." dedi Kaya abi bir an olsun geri adım atmayarak. "Atlas sana sırlarını açacak kadar, hiç değilse sana babasının yanında olma sebebini söyleyecek kadar güvendiği gün, sen de ona kim olduğunu açıklar ve bu oyuna bir son verirsin İpek'cim. Zaten o noktada hiçbir şeyin önemi kalmayacaktır emin ol. Kenan Dorukan, Atlas'ın söylemesini istemiyorsa bunu sebepsiz yapmıyordur, bazı planları ve beklentileri vardır. Atlas da bunları kabullenmiş demektir. Devam et, istediğini yap, hemen bugün Atlas'a ben Timur Özgen'in kızıyım de. Hemen şu anda babanı değil beni seç de, ardından olacakları birlikte seyredelim."

Yüreğime düşen korku, ateşe düşen bir çıra parçası gibi hızla alevlenmişti. Kaya abi Atlas'ın beni seçmeyeceğini söylüyordu. Verdiği söz gereği değil bana, annesine bile açıklamadığı sebep her neyse, uğruna beni de kolaylıkla harcayacağını söylüyordu. Peki ben bunu kaldırabilir miydim?

Benimle evlenmek isteyecek kadar aşkından gözünün döndüğüne inandığım Atlas'ın beni, babamın adını duyduğu an silip atmasını kaldırabilecek miydim?

"Herşey sona erdiğinde Atlas eğer senin sandığın -gerçekten tanıdığın kişiyse, yaptıkları için kendini aklayacak ve karanlığın içinden sıyrılıp kurtulacaktır İpek. Senin neyi neden yaptığını da anlayacaktır. Kolay bir çocukluk geçirmeyen tek kişi o değil."

Beni bir kez daha zayıf noktamdan vurmuştu.

"Herkesin yaptığı şeyleri yapmak için haklı sebepleri var. En az senin kadar haklı sebepleri olan biri daha var. Ben onun da iyiliğini gözetiyorum. Artık gözlerini aç." dedi.

Sanki verdiği komutu beklermişim gibi gözlerim birdenbire açıldı.

"Atlas'ın üvey kardeşi." dedim şoktan nefesim kesilerek. "Sen onu tanıyorsun!"

Kaya abi hemen cevap vermedi. Ağzımdan çıkan kulağıma ulaşana kadar, kendi söylediğimi kendim hazmedene kadar bekledi. Ardından,

"Evet." dedi. "Tanıyorum."

"Atlas'a bir kardeşinin olduğunu sen söyledin!"

"Evet." dedi. "Ben söyledim."

"Peki bu çocuk kim? Ben tanıyor muyum?"

Kaya abinin telefonun diğer ucunda kısık sesle güldüğünü duydum.

"Buna da sen cevap ver İpek." dedi. "Sence tanıyor musun?"


Bu soruya da siz cevap verin bakalım. Sizce tanıyor musunuz?

Continue Reading

You'll Also Like

294K 18.8K 48
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
4.1M 61.4K 30
Bukalemun Serisi 2.Kitabı... **** Yaman ona sonsuzluğu vaat ediyordu.... Gözlerinde öyle bir anlam vardı ki; yeryüzündeki hiç bir kelime bunu açıkl...
28.6K 2K 25
"Saatler ve haftalar işlemez aşkın gövdesine, hatta taşırlar onu kıyametin eşiğine" demişti Shakespeare. Zamanı ve mekanı aşabilecek kadar kuvvetli o...
10K 1.1K 24
Doğa, Savaş'ın arkasına dönüp kendisini seyrettiğini bilmiyordu. Başını telefonundan kaldırıp onunla gözgöze geldiğinde bir anlığına korktu. Damağını...