BATERİST

By umutlena

7.3M 211K 86K

"O seksi ellerindeki bagetleri davullara vururken benim kalbim ne kadar hızlı atıyor, biliyor musun?" Dünyaca... More

BİLGİLENDİRME
1. Bölüm: Hayran Yığını
3. Bölüm: Sevmek İçin Asıl Sebep
4. Bölüm: Hayatı Sayende Güzelleşmiş Birisi
5. Bölüm: Gizemli Kurye
6. Bölüm: Geçmişten Hediye
7. Bölüm: Fotoğraf Paylaşma Mevzusu
8. Bölüm: Turne Programı
9. Bölüm: En İmkânsız Hayal
10. Bölüm: Kıytırık Grup
11. Bölüm: Seni İstememi Sağla
12. Bölüm: Duş Kabinindeki Köstebek
13. Bölüm: Su Rüyası
14. Bölüm: Senin Sesinden Duymam Lazım
15. Bölüm: Uşak Meselesi
16. Bölüm: Sesin Benim İlhamım
17. Bölüm: Belli Belirsiz Kıskançlık
18. Bölüm: İki Defa
19. Bölüm: Küçük Anlaşma
20. Bölüm: Su Rüyası'nın Hikâyesi

2. Bölüm: Teşekkür Borcu

298K 13.9K 10.3K
By umutlena

ALPER EGE DEMİRCİOĞLU¸.

Terden sırılsıklam olmuş tişörtü yakasından kavrayarak çıkarıp sandalyenin üstüne attığımda nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Havaya aldırış etmeden dolaptan buz gibi suyu aldım. Cam şişeyi boynuma bastırarak başımı geriye attım.

İki saatlik bir antrenman pestilimi çıkarmıştı. Kas yapmakla bitmiyordu bir de bu kasları eritmemekle uğraşıyorduk. Bir göknar ağacı kadar uzun olmam da işleri zorlaştırıyordu. Davullara vururken herkesten çok efor harcadığımdan ve her konserde birden fazla kez tişört değiştirdiğimden bu kasları eritmemem lazımdı.

Evet, işe yarar tek yanı buydu.

Suyu yanan bedenimde ılıtmadan kana kana içtiğimde Can kokusunu aldı. "Terli terli soğuk su içme." diyerek girdi mutfağa.

Su şişesini bitirdikten sonra cevap verdim: "İçmem."

Az önce çıkardığım tişörtü yüzünü buruşturarak parmak uçlarıyla tuttu ve sandalyeye oturduğum sırada nazikçe bana uzattı. "Tişörtünü odana çıkarken kendinle götürüp kirli sepete atmak senin için bile çok zor olmaz değil mi Ege?" Dalga geçerek onun gibi tişörtü parmak uçlarımla tutup aldım. "Sonra evde..."

"Hayvan beslediğini söylemek zorunda kalıyorsun."

"Evet." Parmak uçlarını birbirine sürtüp temizlemeye çalıştı, biraz sonra elini yıkamaya gidecekti. "Kendi evinizi ne kadar pis kullandığınız umurumda değil ama grup evini temiz kullanın. Cidden dört oğlan çocuğu büyütüyormuşum gibi hissediyorum." Benden tarafa eğilerek kafasının tepesini gösterdi. "Bak, görüyor musun? Bu yaşımda beyazlarım çıktı."

Kahverengi teller arasında beyaz teli aradım ama bulamadım. "Yaşına göre beyazlarının çıkması normal değil mi? O yaşta beyazlar çıkmıyor mu zaten? He, yoksa elliye kadar yolu mu var?"

Hızla başını kaldırıp bana ters ters baktı. Bir tirada hazır değildim de uğraşmadan duramamıştım. Bunu hak etmiştim, hazırlanmaya niyetlendim fakat neyse ki buna gerek kalmadı. Ev çok kalabalıktı, her delikten biri çıkıyordu ve asla doymayan adamlar olarak mutfak buluşma noktamızdı.

"Baba kadın pazarlamıyorum, müzik yapıyorum!" diye bağırdı Levent. Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Babasıyla konuşmalarına alışıktık, şaşırmadık. Babası milletvekiliydi. Bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılacağı şimdiden biliniyordu ve güçlü bir adaydı. İtibarı her şeyiydi.

Levent'in, kendi tabiriyle "kafa şişiren" müzik yapan grubun üyesi olmasından nefret ediyordu. Dünyanın sevgisini kazanmıştık, bu ihtiyar bizi utanç kaynağı olarak görüyordu. "Yediğin haltların konusunu açınca yine lafı buraya getirdin." Sakinleşmek için derin derin nefesler aldı, Can'la göz göze geldik. Durumu hiç iyi görünmüyordu. Ayağa kalkıp telefonu bir çırpıda ondan aldım.

"Alo? Atilla amca, ben Ege." dediğimde kulak tırmalayan sesiyle bağıra bağıra öğütler veriyordu.

Bir anda sustu. "Ege, oğlum merhaba." dedi sakin bir şekilde. Hem Levent'i aramızdan çekip almak hem de bizimle ters düşmemek istiyordu. İnsanlar üzerinde nasıl bir etkimiz olduğunu biliyordu.

Seçim zamanı bize şarkı yaptırmaya çalışmazsa ben de hiçbir şey bilmiyordum anasını satayım.

Seçim arabalarından Cihan'ın sesini duyar gibi olup ürperdim. Seçim için şarkı sözü yazarsam parmaklarımı keserdim.

"Levent'i esir aldın yine ama provanın ortasındaydık. Biliyorsun, birkaç aya dünya turumuz var. Boşa giden her dakika bize zarar. Kusura bakma." Cevap vermesini beklemeden telefonu suratına kapattım. Israrcı bir ihtiyardı, tekrar arardı. Telefonu tamamen kapattım.

"Geç otur abi, şöyle." Levent'i az önce kalktığım sandalyeye oturttuğumda nefeslerini düzene sokmaya çalışarak başını ellerinin arasına aldı.

"Sakin ol." dedi Can yumuşacık bir sesle.

"Olamıyorum." diyerek küfretti Levent. Küfrü ortaya etmişti. "Adamın pişkin tavrı asabımı bozuyor. Yaptıklarına rağmen nasıl böyle konuşabiliyor?"

"Bu sefer ne yaptı?"

"Sıçıp batırmış."

"Boş ver şimdi onu." diye araya girdi Can, onun bahsedince daha kötü olduğunu fark etmişti.

"Boş veremiyorum." Ellerini gürültüyle masaya bıraktı. "Bir şeyler içmeye ihtiyacım var." Çaresiz sesi bana da küfrettirdi.

"Levent, hayır." Menajerimiz ciddi olunca korkunç oluyordu. "Bunu tekrar yaşayamazsın." Levent'in bir sürü sorumluluğu vardı ve sorumluluklar onu mahvetmişti. Yaklaşık bir yıl önceye kadar alkol bağımlısıydı. Hâlâ anksiyeteyle uğraşıyordu, panik atakları oluyordu.

Kesin reddediliş gürültülü bir nefes alıp kafasını masaya çarpmasına sebep oldu. "İlaçlarını düzenli kullanıyorsun değil mi?" diye sordum sırtını sıvazlayarak.

"Ben takip ediyorum." diye hatırlattı Can, her şeyimizi takip ederdi. "Terapistinle konuşup terapileri yeniden haftada bir olarak ayarlasan iyi olur aslında."

"Doğru diyorsun." Alnını masadan ayırmamıştı henüz. "Haftada iki bile olur. Bu gidişle ben ruh sağlığına yatıncaya kadar durmayacak bu kız."

"Kız mı?"

"Ne kızı?"

Başını hızla kaldırdı. "Kriz dedim." diye uydurdu. "Ekonomik kriz."

"Ekonomik kriz mi ruh sağlığına yatıracak seni?" Bir şeyler karıştırıyordu.

Telefonunu elimden alıp "Terapistle saatleri konuşacağım." diyerek ortadan kayboldu.

Böyle dikkat çekmediğini mi sanıyordu?

Hepsi salaktı. En akıllımız bile salaktı.

En akıllımız yoktu.

"Kız dediğini duyduğumuzu biliyor değil mi?"

"Çıkar yakında ortaya." Duş almaya gidecektim, bakışlarının altında ezilerek hiçbir şey söylemesine kalmadan tişörtü karnıma bastırdım. "Senin kızdan ne haber?" diye sordu ben tişörtü alınca rahatlayarak.

Kaşlarımı çattım. "Benim kız mı?"

"Hani şu seksi ellerin olduğunu fark etmeni sağlayarak hayatında yeni bir dönem başlatan kız." Bıkkınlıkla konuşarak beni güldürdü. Bu olayı biraz abartarak onları hayattan bezdirmiştim. "Ee? Konuşuyor musunuz?"

"Yok, en son engelledi işte." Fotoğrafını aratmış ve hiçbir şey bulamamıştım. Fotoğraf ya kendi fotoğrafıydı ya da çevresinden birinin. Ünlü ya da model değildi. "Unutmuştum." Eğlenmek için mesajlarına cevap vermiş, sözleriyle bizimkileri çıldırtmıştım ama o kadardı.

"Unuttun?" Gözlerini kısarak dürüst olup olmadığımı ölçtü. "Hâlâ ortalıkla seksi ellerinle dolaşırken unuttun yani?"

"Sen söyleyinceye kadar aklıma bile gelmedi." Güzelliği aklımdaydı, omuzlarını görene kadar omuzlara dikkat ettiğimi bilmiyordum. Güzelliğinden daha çok tanıdık gelmesi de vardı. Sapık bir hayran olabilirdi, her konserimize gelip kendini gözümüze sokmuş da olabilirdi. Bilmiyordum fakat tanıdıktı.

"Merak etme, başımı belaya sokmayacağım."

"Başını belaya sokacağından eminim. Çok sokma sadece. Ayakların dışarıda kalsın ki kafandan battığın bok çukurundan seni çekip çıkartabileyim."

"Aklımda tutarım." Mutfaktan çıktığımda unutmuştum.

Tişörtü tırabzanlara bırakarak duş almaya gittim.

Duştan çıktığımda tişörtümü makasla kesilmiş bir hâlde yatağımın üstünde bulup keyiflendim. Can'la en çok uğraşan Emir olduğundan yırtılmış tişörtü terastan alt kattaki Emir'in balkonuna attım.

Eski Sürüm'e sataşmak için sebebe ihtiyacım yoktu.

Terastaki hamağa uzanarak telefonla zaman geçirdim. Hava çoktan kararmıştı ama saat daha çok erkendi. Bu saatlerde çalışamazdım.

Seksi ellerim olduğunu söyleyen gizemli, güzel kadınla olan sohbete girdiğimde engeli kaldırdığını gördüm. Engeli kaldırmış fakat yazmamıştı. Bana yazan oydu; seksi elleri olan, hayran olduğu ünlü bendim. Yine de mesaj atmamı bekliyordu.

Sırıtarak yazdım.

Baterist: Bir şeytan olma ihtimalin? (21.24)

Ailemden olmayan bir kadınla konuşmayalı aylar olduğunu çok belli etmiş miydim? Belki.

Bilinmeyen Numara: Ne? (22.07)

Bilinmeyen Numara: Ayrıca geç kalmadın mı? (22.07)

Bilinmeyen Numara: Engellediğim günün gecesinde engeli kaldırmıştım, bir hafta oluyor (22.07)

Baterist: Daha adını bilmeden trip yiyorum, mis (22.48)

Baterist: Bence senin şu an çıldırman lazım (22.48)

Bilinmeyen Numara: İlk mesajı attığın için mi? (22.50)

Bilinmeyen Numara: Seninle sohbet başlatma amacında değildim (22.50)

Bilinmeyen Numara: Bir teşekkür edecektim, başıma iş aştım (22.50)

Baterist: Sen her teşekkür ettiğinde karşıdakine yürüyor musun? (22.51)

Baterist: Bir haftadır "seksi ellerim var" diye dolaşıyorum ortalıklarda (22.52)

Bilinmeyen Numara: Cidden mi? Seni hiç gözümde öyle canlandıramıyorum (22.56)

Bilinmeyen Numara: Seksi ellerin olduğunu zaten biliyor olmalısın (22.56)

Bilinmeyen Numara: Yüz binlerce hayranın var, biri bile bunu demedi mi? (22.56)

Baterist: Sadece ailemin ve birkaç kişinin bildiği telefon numarama mesaj atıp da bunu diyen olmadı (22.56)

Bilinmeyen Numara: Babanın sana "Seksi elli oğlum nasıl?" diye mesaj atmasını mı bekliyorsun? (22.57)

Bilinmeyen Numara: Kesin o sarı kaşlarını çattın şu an (22.57)

Bilinmeyen Numara: Kızma kızma, çok haklısın. Babanın bu zamana kadar seksi ellerin olduğunu söylememesi ayıp (22.57)

Hayaliyle ürperdim.

Baterist: Ruh sağlığı hastanesi kaçağı mısın? (23.06)

Bilinmeyen Numara: Yok, oradan tanımıyorum seni (23.06)

Mesajı hissettim. Telefonun titremesinden bahsetmiyordum. Gerçekten hissettim. Vay be.

Bir de anında cevap vermişti. Hayatı boyunca bunu söylemeyi bekliyor olmalıydı.

Olayı buradan kendi lehime çevirmek için ne cevap vereceğimi düşünürken telefonla kafamın yan tarafını kaşıdım. Bu mesajları basına sunabilirdi. Karizmam çizilmemeliydi.

En sonunda görmezden geldim.

Baterist: Neden teşekkür borcun var bana? (23.09)

Mesajı gördü ancak cevap vermedi. Dudaklarımı büküp telefonu bıraktım. Prova odasına gitmeden önce son birkaç aydır her gece yaptığım şekilde o şarkının başına oturdum. Bir kelime yazmamama rağmen düşünmem saatlerimi aldı.

Başım da ağrıyınca homurdana homurdana kalktım. Telefonu alıp aşağı inerken ondan gelen mesaja baktım. Hiçbir şey söylememiş, sadece bir bebek fotoğrafı atmıştı. Mavi bir örtüye sarılmış, yeni yeni duş almışçasına kızarmıştı. Keltoş kafasına bakıp erkek olduğunu çıkarabilirdim ama emin olamadım.

Bebeklerin hepsi garipti. Keltoş kız bebekler de olabilirdi.

Fotoğraftaki bebeğin kim olduğunu sordum. Fotoğrafı neredeyse bir saat önce atmış olmasına rağmen anında cevap verdi.

Mesajı gördüğümde az kalsın merdivenlerden yuvarlanıyordum.

Bilinmeyen Numara: Oğlumuz (00.54)

Öptüm o tatlı yanaklarınızdan.♡

Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 68 10
Tekrardan Lübbey adlı hikayemizle devam ediyoruz.. Bu hikayem de aynı kişiler ve aynı konular bulunmamaktadır ilk kitaptan tamamen bağımsızdır. iyi o...
Derin By Betül

Short Story

926K 42.8K 42
Kafamı ellerimin arasına alıp kendimi öne doğru eğmiş az önce yaşananları algılamaya çalışıyordum. Bu olamazdı, hayır hayır hayır yine sokakta bir y...
13K 10.8K 24
Ailesiyle bir gün arayla öldürülen genç bir kız. Tanrının verdiği ikinci bir şansla başka bir bedende hayatına devam ediyor. Bu yeni hayatın güzelliğ...
682 322 5
"O sadece bir grup Alize, bu kadar edebiyat yapmana gerek yok!" Tam da böyle bağırmıştı bana... Bana kafamda kurduğumu arkadaşlarımın aklıyla ilişkim...