MASK | min yoongi

By vaenostica

395K 26.8K 30.6K

" Böyle yapacaksın ve gideceksin. Sadece oynuyorsun. Eğleniyor musun? Ben eğlenmiyorum. Kırılmak istemiyorum." More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.4
4.5
4.6
4.7
Final
Yazardan Özlü Sözler

4.3

5.3K 469 789
By vaenostica

50K okunması için tepkim yorumda ➡️

Önümdeki kahveden küçük bir yudum alırken içten içe oflarcasına derince nefesler alıp veriyordum. Sanki aramızda kötü hiçbir şey olmamış gibi oturuyor ve neşeyle kahvesini içiyordu. Gülümsememek için kendini tuttuğuna yemin bile edebilirdim.

Kahve bardağını aynı anda masaya bıraktığımızda göz göze gelmiştik. Artık bir şey söylemesini istiyordum çünkü hiçbir şey konuşmadan dakikalardır oturuyorduk ve bu yeteri kadar sıkıcı olmaya başlamıştı.

" Neden evine değil de kafeye geldiğimizi sorabilir miyim?"

Kaşlarımı havaya doğru kaldırdım ve kafamı geriye doğru iterek 'ne saçmalıyorsun' tarzı bir bakış attım.

" Hayır soramazsın."

Gözlerimi gözlerinden kaçırdım ve önümdeki kahve bardağını sıkıca tutarak büyükçe bir yudum aldım. Gözlerim dışarıya doğru kaydığında havanın soğukluğunu görmek bile mümkün oluyordu. Çok soğuktu! Tanrım, ne olur ilk kar yağsın!

Ya ilk kar yağdığında yanımda Hoseok olursa? Ah! Tabi ki hayır. Bu tamamen saçmalıktı. Gözlerim istemsizce büyürken aklıma gelen saçma düşünceler gülümsememi sağlıyordu. Ciddi anlamda ben ve Hosoek evlenseydik ne olurdu acaba?

" Görüşmeyeli kilo vermiş gibisin. Ve sanki biraz, kas yapmışsın."

Bakışlarımı camdan çekerek Hoseok'a odakladım ve cevap verdim.

" Haftanın üç günü spor yapıyorum. Bence hak ettim."

Ortamda değişik bir sessizlik olduğunda bu sefer ben konuşmak istemiştim ama tam olarak ne diyeceğimi bilmiyordum. Direk konuya dalma fikri aldım. Gerginlikle yerimde kıpırdandığımda bakışları bana kaymıştı.

" Hoseok, neden geldin? Sana sayısız gelme mesajı atmıştım. Anlamıyorum. Biz arkadaş değiliz ama şu an karşımda kahve içiyorsun."

Kaşlarını çattı ve gözlerini kapatarak sıkıntıyla geri açtı. O da yerinde hafifçe kıpırdandı.

" Bir ay boyunca konuştuk Yoon. Hala arkadaş olmadığımızı mı düşünüyorsun?"

" Evet. Çünkü, seninle bir ay boyunca kendi isteğimle konuşmadım. Yaptıklarını unutmadım biliyorsun değil mi?"

Yutkunma gereği hissederek durdum ve derince bir nefes alıp verdim. Dedikleri, yaptıkları, bakışları.. hepsi birer birer aklıma dolarken kaşlarım yavaşça çatılmaya başlıyordu. Sinirleniyordum. Sadece bu masadan kalkıp gitsem her şey olur ve biterdi.

" Yapmak zorunda olduğum için yaptığımı söylemiştim."

Sinirle derince bir nefes alıp verdim. Karşımdaki adam hala öğretmenim niteliği taşıyordu ve taciz ettiği gerekçesini 'zorunda' olarak değiştiriyordu.

" Kes sesini. Hiçbirini yapmak zorunda değildin. Fazla ileriye gidiyorsun."

Sinirle dişlerimi birbirine bastırdım. Daha fazla yüzünü görmek istemiyordum. Elimle çantamı kavrayarak hızla ayağa kalktım ve yüzüne baktım. Bakışları hızla beni bulurken yavaşça o da ayağa kalktı.

" Daha fazla sizi dinlemek istemiyorum."

" Yoon.."

Bir hızla arkamı döndüm ve sandalyeyi geriye doğru ittirerek masadan uzaklaşmaya başladım. Kafedeki bütün bakışlar bana dönerken umursamadan kapıya doğru ilerlemeye devam ettim.

Gelmemesi gerektiğini ona en başından söylemiştim! Gereksiz yere başımı ağrıtıyordu. Sadece içimdeki ağlama isteğini arttırıyordu ve bu sinirimi bozuyordu. Yüzünü görmek iğrenç!

Büyük bir adım attım ve elimle kapı kulpunu kavradığım gibi kendimi dışarıya attım. Büyük adımlar atarak ilerlemeye devam ederken aşırı soğuk titrememe neden olmuştu. Yağsın artık şu kar! Daha fazla üşümek istemiyorum!

Önüme gelen küçük bir taşa tekme attım ve montumun yakalarından tutarak önüme doğru çektim. Nefesimi dışarıya verdikçe ortaya çıkan beyaz buhara baktım. Hava -20 derece bile olabilirdi çünkü donmak üzereydim. Daha fazla sokakta durmak istemiyordum. Bu yüzden eve gidecektim ve bugün olan her şeyi unutacaktım.

Adımlarımı sokaktan sağa doğru giden yola çevirdim ve yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Dışarıda sadece tek tük kişiler vardı ve onlar da koşar adımlarla bir yerlere yetişmeye çalışıyor gibi gözüküyorlardı. Bu havada tek aptal olarak ben yavaş yürüyordum sanırım.

Nefesimi sıkıntıyla dışarıya doğru verdim. Sanırım bu sene kar bile yapmayacaktı sırf ben saçma sapan bir şeye inandığım için. Ellerimi ceplerime yerleştirerek yumruk yaptım. Aşırı derecede fazla üşüyordum, yorgundum ve beynim durmaksızın onu düşünüyordu.

Hepsi Hoseok yüzünden olmuştu. Eğer o gelmeseydi evde olurdum. Ders çalışıyor olurdum. Ya da film izlerdim. Daha mutlu olurdum. Bu havada saçma sapan düşüncelerde sokaklarda yürüyor olmazdım.

Gözlerimi kapatarak derince bir nefes aldım ve sıkıntıyla birlikte dışarıya doğru verdim. Gözlerimi gök yüzüne doğru çıkardım ve belirmekte olan aya baktım. Hava kararmaya başlıyordu. Kış aylarındaki günler çabucak bitiyordu ve her zaman olduğu gibi ben hiçbir şey anlamıyordum.

" Yoon!"

Kulağıma Hoseok'un sesi dolduğunda dişlerimi birbirine bastırdım. Arkamı dönmek istemiyordum. Gitmesi gerekiyordu. Peşimden gelmesi değil. Beni bırakıp gitmesi gerekiyordu bir ay önce yaptığı gibi.

" Yoon bekle!"

" Git başımdan Hoseok!"

Adımlarımı daha da hızlandırarak bütün gücümle sokak boyunca ilerlemeye devam ettim. Arkamdan hızlı adımlarla beni takip ettiğini biliyordum. Sokak o kadar boştu ki adım seslerini bile duyabiliyordum. Pes etmeyeceği kesindi ama ben de etmeyecektim. Onunla konuşmayacaktım.

Kaşlarımı çattım. Eve giden yola girmek için sola dönmem gerekiyordu bu yüzden adımları yan taraftaki araya doğru çevirdim ve ilerlemeye devam ettim. Göz ucuyla arkamdan gelip gelmediğini baktığımda hala yürüdüğünü fark etmiştim. Pes etmeden, yürüyordu. Ve bu benim sinirlerimi bozmaya başlamıştı.

" Yoon her şeyi anlatmak istiyorum. Lütfen konuşalım. Her şeyi bütün gerçeği ile anlatacağım."

Cevap vermeyerek ilerlemeye devam ettim. Az kalmıştı eve varmama. Sadece birkaç sokak. Sonrasında her şey bitecekti zaten. Eve giremezdi. Geri dönecekti.

Ellerimi ceplerimden çıkardım ve yüzümü ovuşturdum. Başım ağrımaya başlıyordu ve soğuk bütün vucudumu ele geçirmiş gibi hissediyordum. Yürümüyor olsaydım yerimde titreyerek kadar fazla üşüyordum. Gök yüzüne baktım tekrar. Yağmıyordu işte kar. Bugün de yağmayacaktı.

Adımlarımı daha da büyük atmaya başladım. Eve ne kadar çabuk varırsam, o kadar çabuk ısınacaktım. Sıcak yatağımdan başka hiçbir şey istemiyordum şu an. Sıcak yatağımın içinde bütün gün boyunca ağlamak bile cazip geliyordu.

" Yoon, yeter artık."

Kolumda başka bir elin varlığını hissetmemle yerimde durarak arkamı döndüm. Kaşlarımı çatarak gözlerimi Hoseok'un yüzüne diktiğimde ağzından çıkan beyaz dumanlarla o da bana bakıyordu. Gözlerimi bir kolumu tutan eli bir de yüzü arasında getirip götürdüm.

" Eve gitmek istiyorum." Kısa bir süre durarak, derince bir nefes alıp verdim. "Bırak kolumu."

" Yoon, dinle lütfen."

Kolumu bir hızla kendime doğru çekerek elinden kurtardım ve yüzüne baktım. Yalvaran gözlerle bakıyordu ve dinlememi istediğini belli eden bir halde duruyordu. Derince bir nefes alıp verdim. Vicdanım her zaman daha üstün geliyordu. Kaşlarım yavaşça normale döndü ve sakin bir şekilde bakmaya başladım yüzüne.

" Dinlemek istemiyorum."

Bana doğru küçük bir adım attığında bakışlarım yukarıya doğru kaymak zorunda kalmıştı.

" Her şeyi anlatacağım Yoon lütfen. Her seyi en başından sonuna anlatacağım."

Gözlerimi kapatarak derince bir nefes alıp verdim.

" Neyi anlatacaksın Hoseok ha?!"

Kısa bir süre durdu ve derince bir nefes alıp verdi.

" Her şeyi anlatacağım izin ver lütfen."

Gözlerimi gözlerinin içine diktim

" Anlatsana o zaman!"

Eliyle saçlarını geriye doğru itti ve derince bir nefes alıp verdi.

" Anlatacağım şeyler o kadar kısa değil.."

Nefesimi oflarcasına dışarıya doğru verdim. Sadece tek bir seçenek kalıyordu geriye ve bu seçenek beni onu boğmaya daha da fazla zorluyordu. Gözlerimi kapattım ve arkamı döndüm. Sokakta yavaş adımlarla ilerlemeye devam ederken konuştum.

" Yürü."

***
Elimdeki kahve bardağını çekingence oturan Hoseok'a doğru uzattım. Gözleri gözlerimi bulduğunda kahveyi hızlıca aldı ve iki eliyle kavrayarak kendine doğru çekti. Ona kısa bir bakış attım ve elimdeki kahveyle koltukta yanına oturdum. Aramızda mesafe olmasına dikkat ederek oturduğumda, bakışlarım hala üstündeydi.

Üstüne gitmek istemiyordum ama onu daha fazla beklemek de istemiyordum. Bugün ikinci kez beraber kahve içiyorduk ve umarım bu sefer de evden kovmak zorunda kalmazdım onu.

" Anlat artık."

Sesimin yumuşak çıkmasına dikkat ederek konuştuktan sonra elimdeki kahveden büyükçe bir yudum aldım ve dışarıdaki soğuğa rağmen içimin sıcacık olmasını sağladım. Gözlerim tekrar cama kaydı ve dışarıya baktım.

Karın yağması ile ilgili bütün düşüncelerim aklıma gelirken hepsinin birer saçmalık olduğunu bir kere daha hatırlamıştım.

" Anlatacağım."

Duyduğum sesle hafifçe yerimden sıçradım. Düşüncelerimi hızla kenara doğru savurdum ve bakışlarımı Hoseok'a çevirdim.

" Dinliyorum."

Derince bir nefes alıp verdim ve onun da bana doğru dönmesiyle gözlerinin içine baktım. Ne anlatacağını bilmiyordum. Sadece geçerli bir sebep olmasını umuyordum. Gerçi, ne kadar geçerli bir sebep olabilir orasını bilmiyordum ama sinirlerimi az da olsa yatıştıracak bir şeyler arıyordum.

" Ama.. nasıl başlayacağımı gerçekten bilmiyorum."

" Sadece, bir öğretmen olarak beni neden taciz ettiğini söyle. Daha fazlasını duymak istemiyorum."

Dediğim şeyden sonra yutkunarak gözlerimi başka bir yöne kaçırdım. Aklımdan sürekli olarak geçen bu cümleyi sesli olarak duymak canımı yakmıştı. Onca şeyin ağırlığını tekrar hissetmeme neden olmuştu.

Gözlerimi tekrar Hoseok'un gözlerinin içine diktim. Söylemek için hazırlanıyor ama bir türlü söyleyemiyor gibiydi.

" Paraya ihtiyacım falan yoktu. Yalan söyledim.."

Gözlerimi kapatarak derince bir nefes alıp verdim. Sürekli yalan söylüyordu. Herkes sürekli yalan söylüyordu bana.

" Paraya ihtiyacın olduğu için yaptığını söylemiştin! Bu yüzden şirketimizdeki hissemi bile aldın!"

Bakışlarını yere doğru kaçırdı.

" Paraya ihtiyacı olan ben değildim. Özür dilerim ama yapmak zorundaydım."

Sinirle kaşlarımı çattım ve koltuktan ayağa kalktım. Elimde kahve bardağını sertçe masaya bıraktığımda onun da bakışları bana doğru kaymıştı. İstifimi bozmayarak elimle kapıyı gösterdim.

" Yine aynı şeyleri söyleceksen defol git Hoseok."

O da ayağa kalktı ve bana oranla daha sakin bir şekilde kahve bardağını masaya koydu. Gözleri tekrar gözlerimle buluşurken kalbim gereğinden fazla hızlı atmaya başlamıştı. Sinir bütün vucudumu ele geçiriyor gibi hissediyordum.

" Aynı şeyleri söylemiyorum sana! Açıklama yapmaya çalışıyorum görmüyor musun?"

" İstemiyorum! Daha fazla şey duymak istemiyorum!"

Kocaman bir adım atarak tam dibime girdi ve ellerini omuzlarıma koyarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Geriye gitme istediğini içime attığımda, seslice yutkunmak zorunda kalmıştım.

" Neden sana öyle davrandığımı o kadar çok merak ediyor musun?!"

Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.

" Çünkü senden hoşlandım anlıyor musun?!"

Gözlerim gözlerinde takılı kalırken ortamda kocaman bir sessizlik oluşmuştu. Duyduklarımı idrak etmeye çalışarak gözlerimi kırptım defalarca ve yutkundum.

" Yalan söylüyorsun."

Dişlerimin arasından çıkan kelimelerden sonra tekrar yutkundum. Yalan söylüyordu. Benden hoşlanması imkansızdı. Yaptığı onca şeyden sonra sadece saçmalıyordu. Tekrar kandırmaya çalışıyordu beni.

Gözlerimi kapatarak derince bir nefes alıp verdim. Aklımdan aynı cümle tekrar ve tekrar geçerken anlam vermeye çalışıyorum. Yalan olmalıydı.. Yalan.

" Söylemiyorum."

" Söylüyorsun."

Gözlerimi açarak gözlerinin içine baktığımda gittikçe sinirlendiğini hissedebiliyordum. Şaşkınlığımı üstümden atamayarak baktım gözlerinin içine.

" Söylemiyorum."

Dişlerimi birbirine bastırdım.

" Söylüyorsun!"

" Söylemiyorum! Yalan söylemiyorum! Senden gerçekten hoşlandım ve hala hoşlanıyorum! Böyle saçma sapan bir konuda yalan söylemiyorum!"

Ellerimle omuzlarından geriye doğru ittirdim ve benden uzağa gitmesini sağladım. Beynim, olan şeyleri kavramaya çalışıyordu ama asla başarılı olamıyordu.

" Benden hoşlanmadığını kendin söylemiştin!"

" Yalan söyledim!"

Kaşlarım daha da çatılmaya başlarken gözlerimi defalarca kere kırptım. Böyle bir şey olmamalıydı. Tamamen şaka olmalıydı bu. Sadece saçma bir rüya. Saçma bir halisünasyon?

" B-Bu.."

Gözlerimi kapattım.

" Taehyung'la olan anlaşmamız buydu. O Yoongi'den intikamını alacaktı, ben de Yoongi'yi senden uzak tutacaktım."

Ellerimi yüzüme çıkardım ve saçlarımı geriye itip anlam vermeye çalıştım. Gözlerimi açarak tekrar gözlerinin içine baktım Hoseok'un. Bakmak zordu ama bu iş burada bitmeliydi artık.

" Hoseok artık yeter! Saçma sapan konuşuyorsun ve aklımı karıştırıyorsun!"

Gözlerini gözlerimin içine diktiğinde, bana oranla yeniden daha sakin gözüküyordu. Küçük bir adım attı.

" Yoon, ne zaman Yoongi'yi unutacaksın ha? Ne zaman pes edeceksin? Ne zaman seni sürekli üzen birisini beklemeyi bırakacaksın?"

Dişlerimi birbirine bastırdım

" Yoongi hakkında konuşmayı kes!"

Bana doğru küçük bir adım daha attı. Geriye gitmek istemiyordum. Karşısında eskisi gibi olmak istemiyordum. Aramızda sadece 1 adımlık fark vardı ve bu benim için fazla yakındı ama, durdum.

" Bana şans vermen için elimden gelen her şeyi yapıyorum! Neden bir an olsun izin vermiyorsun?!"

" Hoseok!"

Gözlerimi kapattım sıkıca. Vicdanım bütün vucudumu eziyordu ve kalbimi parçalıyordu. Benden hoşlanan birisine kaba nasıl olabilirdim? Tanrım.. ne yapacaktım? Ne diyecektim? Bu işin içinden nasıl çıkacaktım?

" Seni Yoongi'den bile fazla seviyorum ama asla anlamıyorsun! Görmüyorsun bile beni! Nefret ediyorsun benden ve ben daha fazla buna dayanamıyorum!"

Gözlerimden yaşlar boşalmaya başlarken zorla da olsa Hoseok'un gözlerinin içine baktım.

" İnsan aşık olduğu kişiyi seçemiyor! Yoongi'ye aşık olmayı ben-"

" Yeter artık!"

Eli kolumu hızla yakaladığında beni kendine çekmesi saniyesini almadığı gibi, dudaklarını dudaklarımın üzerinde hissetmem de benim saniyemi almamıştı. Gözlerim kocaman olurken olan şeylere daha yeni anlam verebilmemle birlikte vücudumu ondan geriye ittim.

Dudaklarımız ayrılmadan belime koyduğu eliyle tekrar birleştirdiğinde sadece yerimde dona kalmıştım. Gözlerimin onun kapalı olan gözlerimle odaklı kalmışken, kollarım vücudumun iki yanından sarkıyordu.

Ellerimi yumruk hâline getirerek gözlerimi kapattım. Gözümden bir damla yaş aşağıya doğru süzülürken dudaklarımı ondan ayırmak adına kafamı aşağıya doğru eğdim hızla. Kalbim ağzımda gibi atarken derince nefesler alıp vermeye başladım.

Belindeki eli sıkılığını korumaya devam ederken vucudumuzun hala bu kadar yakın durmasına tek bir şey dahi yapamıyordum. Sadece yerimde durabiliyordum. Anlamıyordum..

Gürültü bir kapı çalma sesi kulaklarıma dolduğunda yerimden sıçradım. Hoseok'un kokusu hala yanı başımdaydı ve eli belimden bir an olsun ayrılmıyordu. Geriye doğru ittim kendimi hızla.

Kapıya gitmek için yelteniyordum ki kolunu önüme doğru uzattı. Yerimde durdum. Yüzüne bakmak yerine koluna baktığımda üzerime doğru eğilmişti.

" Ben bakarım."

Nefesini boynumda hissetmemle kalp atışlarım son hız atmaya başlamıştı. 'Hayır' bile diyemeden kapıya doğru ilerleyeşini izledim.

Yanımdan uzaklaşmasıyla önce derince bir nefes alıp verdim ardından da elimi kalbimin üzerine koydum. Az önce olan o şeyler.. Hepsi bir son bulmalıydı. Geri döndüğünde Hoseok'a diyecektim. Onu reddecektim. Sikeyim.. Yine aynı şeyler oluyor.

Elimi hızla kaldırdım ve tersiyle dudaklarımı sildim. Defalarca kere elimle dudaklarımın üzerinden geçtim ve sakinliğimi korumaya çalıştım.

Ellerimin yavaştan titremeye başladığını fark ettiğimde kafamı havaya doğru kaldırdım ve derince nefesler alıp verdim. Unut gitsin! Unut! O seni asla öpmedi! Öpmedi!

Ellerimle saçlarımı geriye ittiriyordum ki yüksek desibelli bir ses kulağıma doldu.

" Yoon! Neredesin?!"

Hoseok'un sesinden başka bir ses olduğunu anladığımda yerimden sıçradım. Duyduğum ses kulağıma aşırı derece tanıdık gelirken kim olduğuna dair anlam çıkarmaya çalışıyorum.

Gözlerimi hızla koridora diktim. Kalp atışlarım tekrardan artmaya başlıyordu ve beynimin birer halisünasyon oynandığına yemin bile edebilirdim. Çünkü o ses, tahmin ettiğim kişiye asla ait olamazdı.

Koridordaki adım sesleri kulağıma doldu ve en sonunda da tahmin ettiğim beden gözlerimin önüne geldi. Beynim işlevini yitirmeye başlarken, söyleyebileceğim tek kelime ağzımdan döküldü.

" Yoongi.."

Continue Reading

You'll Also Like

154K 7.7K 28
Koltuktakı bedenine yaklaşıp hafifce dürttüm. Uyanırsa belki kendisi gide bilirdi. Mırıltı seslerinden başka bir tık yoktu. Uyumaya devem ediyordu. N...
2.7K 1K 23
Korku istiyosan yanlış yolda değilsin. Bu kitabda Vampirlerle, cinlerle, palyaçolarla ilgili hikayeler ve korkulu geceler böyle hikayeler var. Korkun...
139K 13.7K 42
-Tamamlandı- Sinir bozucu bir hikaye.
64.3K 4.2K 31
Jungkook yıllardır platonik olduğu ama en yakın arkadaşını seven Lisa'ya anonimden yazmaya başlar.