Güçlü Kadınlar Serisi 1; CELL...

By Erkenyaslananruh

783K 40.2K 6.8K

-Bölümler düzenlenmeye başlanmıştır.- Gözyaşları ölenler için değildir aslında; geride kalanlalar içindir, gi... More

Tanıtım
1.Bölüm: Yeni Görev (Düzenlendi)
2. Bölüm: Doktorla İlk Konuşma(Düzenlendi)
3. Bölüm: Helal Et Asker!(Düzenlendi)
4. Bölüm: İlk İntikam(Düzenlendi)
5. Bölüm: Kan Banyosu Yapan Savaş Tanrıçası(Düzenlendi)
Ruhuna Prangalar Vurulan Baykuş
Kurşun Yarası
Celladın Geldiğini Söyle
Geçmişi Anlatmak
Eksik Kalan Yarım
Çığlık Çığlığa Susmak
Bir Düş, Bin Umut
İKİ YABANCI
Kim Bu Yabancı
Alıntı
SESSİZ
Bay ve Bayan SÖNMEZ(part-1)
Bay ve Bayan SÖNMEZ(part-2)
Karışan Gerçekler
Hayırlı Bayramlar
İlk Adım
Lansman
GÜNAH
Ruhu Kırık Düşleri Eksik Kadın
TANIŞMA
İblis ile Şeytan
YASEMİN KOKAN KADIN ve AVUÇLARI VATAN KOKAN ADaM
GECE MESELESi
Ölüm Bir Adım Uzak!
Geri Dönüş
ADET YERİNİ BULDU
Biraz Ekşınlı Bir Düğün
Biraz Hırçın Biraz Kırgın
YAŞASIN TÜRK
Bilinmeze Doğru
28.12.2017
En Acı Yaşım: 14 Yaşım!
ACI
BİRAZ SON BİRAZ BAŞLANGIÇ(Sezon Finali)
DUYURU
Ş.H.2: Bölüm 1
Ş.H.2: Bölüm 2
Ş.H.2: Bölüm 3.
🌒 Tutulma
Alıntı
ALINTI
Ş.H. 2: Bölüm 5.
ALINTI
Ş.H. 2: Bölüm 6
Ş.H. 2: Bölüm 7
Ş.H. 2: Bölüm 8
Ş.H.2: Bölüm 9.
30 Ağustos Özel
Ş.H. 2: Bölüm 10.
Ş.H. 2: Bölüm 11.
Ş.H. 2: Bölüm 12.
Ş.H. 2: Bölüm 13.
Ş. H. 2: Bölüm 14.
Ş. H. 2: Bölüm 15
Ş. H. 2: Bölüm 16.
Ş. H. 2: Bölüm 17. (Yılbaşı özel)
Ş. H. 2: Bölüm 18.
Ş. H. 2: Bölüm 19.(Finale bir kala)
Ş. H. 2: Bölüm 20.(FİNAL)
Ufak Bir Yardım
Selaaaam
Sürprizzz
Evvet
Yeni kitap

Ş.H.2: Bölüm 4.

7.4K 449 31
By Erkenyaslananruh

Bir palyaço tanımıştım kanlı geçmişimde. Sigara kokan nefesi ile bize balonlar doldurup ardından yaptığı balondan hayvanları elime tutuşturmuştu.

Sanki gelecekten gelmiş bir kâhin gibi belki uykusuzluktan belki başka bir sebepten kana bulanmış gözlerini gözlerime dikmiş ve elimdeki, kendi elleriyle yaptığı balonu patlatmıştı. Dolu dolu gözlerimle "Neden" bile diyememiştim ama o nedenini açıklamıştı.

"Sen" demişti bana ardından derin bir nefes almıştı sanki söyleyecekleri omzuna ağır bir yük olmuş gibi. "Sen çocuk, eline bir balon yakışmayacak kadar dikenlerle dolusun."

Sonra çekip gitmişti yanımdan ardında yaktığı sigaraların küllerini ciğerlerime doldurarak.

Kaç sigara söndü bedenimde, kaç ateş küllendi ciğerimde kaç kayıp verdim kaç can aldım. Acılarımı perçinleyen kanlı geçmişim lanetli geleceğime bulanırken bile önüne geçemeyeceğim olaylar silsilesi iki ay sonra ilk defa karşıma çıkmıştı.

Furkan'ın dudaklarından dökülen adım ciğerimi dağlamış nefesimi kesmiş, midemi burkmuştu. Şaşkın ve karma karışık bakışların üzerimde olduğunu biliyordum.

Kriz anında yapılabilecek en iyi şeyi yaptım ve ana adapte oldum saniyeler içinde dolan gözlerim akmak için benim komutumu bekliyordu.

Beklediğim soru patronumdan, Ulaş'tan gelmişti.

"Şafak'da kim?"

Dolu bakışlarımı ona çevirip sanki ağlamamak için kendimi zor tutuyormuş gibi alt dudağımı dişlerimin arasına aldım ve acı bir vaveylanın barındığı sesimi kulaklara saldım.

"Benim."

Kısık ve kırık çıkan sesim üzerine Furkan bile duraksamıştı. Yaptığı hatanın farkında olarak sindiği köşede bakışlarını dolu gözlerimden çekmiyordu. Şaşkındı, bu halim onu bozguna uğratmıştı.

Ulaş'tan bulduğum kısacık bir anda dolu gözlerimle bile tehlike içerikli bakışlarımı bakışlarına saldım ve anlaması gerekeni saniyenin onda biri kadar bir sürede anlamasını sağladım.

Dilimden dökülecekler yılan hikâyeme kattığım mecburi gerçeklerdi. Ve bunu sadece bir kişi bildi.

"Babam Şafak derdi bana. O şehit düşene kadarda herkes Şafak olarak bildi beni. Fakat babamdan sonra kullanamadım o adı ve kimlikte yazan adımı kullanmaya başladım."

Sol gözümden akan arad arda iki damla çeneme kadar ilerlemişti. Elimin tersiyle gözlerimi silip Furkan'a döndüm.

"Alışkanlıklar kolay bırakılamıyor değil mi Furkan?"

Konuşmak yerine kafa salladığında bu sefer konuşan Hakan'dı.

"Peki ya annen?"

Göz bebeklerime yerleşen intihar görüntüleri zar zor yerleştirdiğim kırgın ifadeyi silip süpürmüş geriye buzdan şatolarının duvarlarını bir kat daha yükselten kadın gelmişti yerine.

Buz kırağı bakışlarımı Hakan'a çevirirken Ulaşla göz göze gelmiştik. Aralanan dudaklarımdan dökülenler kelime değil ucu sivri buzdan sarkıtlardı.

"On dört yaşındaki kızının gözleri önünde kafasına sıkıp üç gün aynı görüntüyü seyretmesine aldırmayacak kadar güzel bir kadındı."

Bu kelimeler o gece konuştuğum son sözlerdi. Ben içeri giderken ortama düşen sessizlikte duyulan tek ses duvarlara çarpıp yankı bulan topuk seslerimdi. Zaten kısa bir süre sonrada ayrılmışlardı evden.

Bende yalnızlığım ve perdesi aralanan geçmişimle baş başa kalmıştım.

...

İki gündür görmediğim Ulaşın ardından evden çıkarken kendimi fazla dinlediğimin bilinci ile nabız yoklamam gerektiğinin farkındaydım.

Yakınlarda bulunun bir pazara gidip; beyaz, mavi ve pembenin hüküm sürdüğü fırfırlı bir çingene eteği ve üzerine eteğin içindeki pembe tonunda sıfır kollu bir bluz almıştım.

Saçlarımı aldığım spreyle iyice karışık ve kabarık bir hale getirip mavi bir bandana ile taç yaptım. Üzerimi de giyindiğimde hafif bir makyaj dokunuşu ile neredeyse tanınmayacak haldeydim.

Pazardan aldığım sepetin içerisine çiçekçiye girerek güzel çiçekler yerleştirdikten sonra tek eksiğim sakızdı.

Sakızıma da ağzımı attığımda tam bir çiçekçi güzeline benzemiştim. Yan taraftaki vitrinde kendime göz kırpıp yoluma devam ettiğimde yoldan geçen kişilerin bakışlarını üzerimde hissediyordum.

Sakin adımlarımı sahile doğru yönlendirdiğimde birkaç çifte çiçek vermiş paralarını almadan yoluma devam etmiştim.

Sahile geldiğimde öğle sıcağı biraz boğucu olsa da uzun zaman sonra özlediğim yüzleri görecek olmam havayı umursamamam için yeterli bir sebepti. Zengin kesimden daha çok orta gelirin takıldığı kafelerin oraya geldiğimde dışarıda oturmuş karşılıklı bir şeyler içen Gecegili görmüştüm.

Yüzüme yerleşen şefkatli gülümseme ile başlarına dikildiğimde konuşmaya başladım.

"Abim be! Alasın şu güzel kıza bir demet çiçek. Bakarım çiçek gibi kızı kapmışsın almayacak mısın bir demet çiçek?"

Gecenin beni ilk geldiğim an fark ettiğinin farkındaydım ama Yiğit bakışlarını Geceden çekmemişti bile.

"Sağol almayalım biz."

"Alasın be abim bak şu gözlere Safir gibi parlıyor onun için eşsiz bir mavi gülüm var elimde."

"İster misin Gece?"

Geceye bakıp göz kırptığımda kıkırdayarak başını sallamıştı. Yiğit bana dönüp sepetime baktı.

"Ver baka..."

Beni görünce yarım kalan kelimesini toparlamaya çalıştı. Toparlayamayacağını fark ettiğimde ben olaya müdahale ettim.

"El falına bakayım mı güzel kız."

"Bak valla abla çok severim böyle şeyleri."

Yan masadan sandalye alıp Gecenin yanına çektim. Elini avucumun içerisine alıp avuç içinde dolaştırdım parmaklarımı.

"Çocuklar nasıl?"

"Gayet iyiler, dediğin gibi bir öğretmen tuttuk eğitimlere başladık."

"Aman ihmal etmeyin okuyup büyük adam olacak benim güzellerim."

"Merak etme sen abla."

"Bir aksilik olursa Ateşe gitmen yeter biliyorsun."

"Biliyorum abla merak etme sen."

"Tamam, gidiyorum ben artık. Beni görmediniz. Çocuklar sana emanet Yiğit."

"Merak etme abla gözüm gibi bakıyorum onlara."

"Aferin benim yakışıklıma. Birbirinize sahip çıkın."

Sepetin içerisinden sakladığım mavi gülü çıkartıp Gece'ye uzattım yüzümdeki şefkat dolu tebessümle.

Yanlarından uzaklaşırken sahil boyu birbirine aşk ile bakan çiftlerin eline çiçekleri tutuşturuyordum. Sevgiye saygım vardı, yaşayamasam da.

Sepetimdeki çiçeklerin dibini görmek üzere iken çevreyi gözleyen bakışlarım zengin kesimin takıldığı muhitte olduğunun farkındaydı.

Burada sevdadan daha çok pahalı parfüm kokuları ve yüksek egoları sarmıştı havayı. Bana küçümseyici gözlerle bakan kadınlardan ziyade ilginç bir şeymişim gibi bakanlarda vardı. Umarsız bakışlarım etraf da dolaşırken tehlikenin dikkat çekici varlığı tüylerimi diken diken etmişti.

Kendimi bir an örümcek adam gibi hissetmedim değil. Ama nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde ortamdaki tehlikeyi hemen seziyordu duyularım. Bana karşı ya da başka birine karşı. Tehlike tehlikedir.

Bakışlarımı çevrede gezdirdiğimde köşe masadaki adamın yaydığı karanlık aura dudaklarımın kavislenmesini sağladı.

Tehlikeyle dans etmeyi seviyordum ama son iki aydır fazlasıyla monoton bir hayat yaşamam beni sıkıntıya düşürmüştü.

Yavaş adımlarla gazete okuyormuş havası veren adamın yanına yaklaştım. Keskin bakışlarının ara ara değdiği masaya göz attığımda şaşkın bir şekilde kavislendi kaşlarım.

Takip ettiği adam patronum Ulaş'tı. Tesadüflere inanmadığım için kaderin cilvesine göz devirdim ve adamı biraz daha gözlemlemeye devam ettim.

Kirli sakallı yüzü dazlak kafası ile dikkat çekebilirdi şayet çelimsiz biri gibi durmasaydı. Ortamın kalitesine uygun pahalı takımı ben buraya aitim diye haykırsa da bakışlarındaki vahşilik kendini ele veriyordu.

Belindeki kabartıdan silahlı olduğunu anlamak çok kolaydı. Kıvırtarak Ulaşın masasına yaklaştığımda yanında oturan geçen akşam tanıştığım Hakandı.

"Abim vereyim mi bir demet çiçek vardır senin sevdiceğin veresin ona."

"Yok, sağ olun."

Kibar tutumundan da taviz vermiyordu. Tam bir salon beyefendisi ya da İstanbul mu demeli.

"Vereyim be abim."

Yüzüme bakmadan gitmemi beklediklerini fark ettiğimde göz ucuyla baktığım adamında buraya kilitlendiğinin farkındaydım.

İzin almadan masaya çöktüğümde ikisinin de bakışları bana döndü. Saçlarım ile yüzümü kamufle edip eline uzandım ve şaşkınlığından faydalanarak iki elimle kavradım büyük elini.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun."

"El falı bakıyorum abim. Sana bedava içimden geldi."

"İstemiyorum el falı falan."

Dediklerine aldırmadan avucumun içerisinden kurtarmaya çalıştığı elini çekmesine izin vermeden. Sağ elimin parmaklarını avuç içindeki çizgilerde gezdirdim.

Konuşmak için ağızını açtığında konuşmasına izin vermeden ben başladım konuşmaya.

"Büyük bir evin var abim. Ama ev çok boş gibi yalnızlık zor be abim."

"Bunu herkes bilir. Burada oturan herkesin büyük bir evi var."

"Evinde güzel bir kadın var sert, soğuk uzak."

"Sen... bunu nerden bildin."

Lan bugün çok eğleniyorum be. Bakışlarımı ellerinden kaldırıp gözlerine diktim. Gözlerimi gördüğü zaman dudakları aralandı.

"Tabii bileceğim patron güzel hatunum sonuçta."

"Senin burada ne işin var."

Elindeki başka bir çizgiyi göstererek sanki hala falına bakıyormuşum gibi konuştum.

"Bak şu çizgiyi görüyor musun? Diyor ki saat üç yönünde ki masada oturan dazlak zayıf adam sizi takip ediyor. Ahanda şu çizgide diyor ki iki silahı ve kulağında kulaklığı var. Muhtemelen yakınlarda olan birileriyle konuşuyor."

"Hakan!"

"Doğru söylüyor abi. Gazete okuyormuş gibi görünüyor ama bir gözü burada."

"Neyse beyler size doyum olmaz daha eve gidip yemek yapacağım. Geç kalmayın patron bey sonra yemekler soğuyor."

"Bunu evde konuşacağız Şafak."

Adımı duymamla tüm keyfim yerle bir olmuştu. Gözlerime yuva etmiş eğlence parıltılarını karayılanlar sarmış ve en dibe çekmişti. Düz bir çizgi halini alan dudaklarımı aralayarak kesin bir dille konuştum.

"Hayır, bu konu şuan kapandı."

Oturduğum yerden kalkıp ardıma dönemem ile kolumdan tutulmam bir olmuştu.

"Otur şuraya konuşmamız henüz bitmedi."

"Benim için bitti ama!"

Tuttuğu kolumdan beni iyice kendine çektiğinde burunlarımız neredeyse birbirine değmek üzereydi.

"Otur şuraya Özgür."

Sanki ondan korkmam gerekiyormuş gibi davranıyordu. Ama ben tahmin ettiğinden daha çetin cevizdim. Yüzümü biraz daha yaklaştırdığımda artık burunlarımız birbirine değiyordu. Ferah nefesi dudaklarımda can buluyordu.

Dudaklarımı konuşmak için araladığımda birbirine sürten dudaklarımızda ikimizde irkilir gibi olduk ama bunu hemen ört pas ettik.

Aralanan dudaklarım ile konuşmama fırsat kalmadan yanımıza gelen pahalı takım elbiseli adam araya girdi.

"Çok özür dileriz beyefendi. Bu satıcı sizi rahatsız mı ediyor? Yoksa bir şeyinizi mi çaldı? Hemen polis çağıralım."

Ulaş da olan bakışlarımı adama çevirdiğimde Ulaş'ın dudakları yanağımda yer etmişti. Adamın gözlerine boş boş bakıp konuştum.

"Hemen buradan toz olmazsan çalacağım şey canın olacak!"

Kolumu Ulaş'tan kurtarıp yere koyduğum sepeti aldım ve içerisinden bir adet beyaz karanfil seçtim. Hakan'a dönüp şefkat ile gülümsedim. Benim deli dolu uçarı Hakan'ımın yerini asla doldurmasa da adı bile mutlu etmeye geçmişe gitmeme sebep oluyordu.

Mutlu ve kahkaha dolu anılarımın her bir yerinde Hakan vardı. Sanırım onları çok özlemiştim. Ufak bir ziyaret şart olmuştu artık.

Elimdeki karanfili Sert Hakana uzattığımda kaşlarını çatıp uzattığım karanfili aldı. Sorgulayan gözleri bir dudaklarımda asılı kalan gülüşe çevriliyor birde gözlerime bakarak olayı anlamaya çalışıyordu.

"Bu ne için."

"Evet, bu ne için?"

Omuz silkip arkama döndüm ve gitmeden önce son sözlerimi söyledim.

"Benimle uğraşacağınıza yol boyu dizilmiş siyah camlı arabalarla uğraşın. Kesinlikle benim için değil sizin için buradalar."

Arkamda oluşacak karmaşa pek umurumda olmadığı için ardıma bakmadan yola koyuldum. Sakin adımlarla elimde ki çiçekler bitene kadar sahilde dolaştıktan sonra nihayet eve gitme vakti gelmişti.

İçinde bulunduğum karma karışık özlem duygusu alamadığım intikam dökemediğim yaşlar hepsi boğazıma kadar dayanmış beni boğmaya çalışıyordu sanki.

Şu hayatta kazandıklarımdan çok kaybettiklerim varken kimse bana neden kaçıyorsun diye sormasın. Aslında benimki kaçmak değil bir müddet dinlenmek ama bilinçaltım kaçtığım konusunda ısrarcı olmalı ki rahat bir uyku yüzü bile göremiyordum.

Eve vardığımda yaşadığım tatlı yorgunluk ve aşinalık hissi beni huzura salmıştı. Her ne kadar istemesem de burada bulduğum bir parça huzur beni buraya bağlamıştı.

Üzerimdekilerden kurtulup hızlı bir duş aldım ve hemen yemeği yapmaya koyuldum. Ulaş ile artık gözüme görülmesin kimse hayalet gibi yaşasın evresini atlatmıştık.

Fark etti mi bilmiyorum ama bu davranışı bana ergenliğini atlatamadan orduya alınan askerleri anımsatıyordu.

Tabii ki bunu kendisine söylemedim ama fark etmiş olmasını ümit ediyorum.

Ağır ağır sofrayı hazırladım. Mutfağa geri dönüp emeklerin altını kapattığımda çalan kapı ile kapıya yöneldim.

Birde bunu alışkanlık edinmişti. Kapıyı anahtarla açmak yerine benim açmamı bekliyordu. Açtığım kapıdan kaşları çatık bir adet Ulaş ve Hakan vardı.

Hakana baktıkça aklıma karargâhtaki Hakanın gelmesine engel olamıyordum. Bu adamın ne zaman adı aklıma gelse yüzüme istemeden şefkatli bir tebessüm oturuyordu.

"Hoş geldiniz."

Başlarıyla selam verip içeri yöneldiklerinde bende masaya bir servis daha açtım. Onlar ellerini yıkayıp gelene kadar her şey hazırdı.

"Özgür yemeği bizimle yemek ister misin?"

"Teşekkür ederim Ulaş Bey. Bu saatte yemek yemek pek âdetim değildir."

"Peki, saat kaçta yemek yersiniz Özgür Hanım."

Bunu soran Hakana bakışlarımı çevirdiğimde günün her saati yemek yiyebileceğimi söylemedim. Sadece yemek yemeyi sevmiyordum ve günlük bir öğün beni idare ediyordu. Arada yediğim küçük atıştırmalıklarda enerjimi korumam için yeterliydi.

"Spordan sonra yemek yerim sadece Hakan Bey."

"Öyle mi sporunuzu saat kaçta yaparsınız."

Doldurduğum çorba kâsesini önüne koyarken sakin bir şekilde sorusunu cevapladım.

"Sabah dörtten altıya kadar."

İkisinin de kaşları ilgi ile havaya kalktı. Ulaş beyinde kâsesini önüne koyduğumda diğer konuya değinmemelerini temenni ediyordum.

"Dört erken bir saat."

"Kime göre Hakan Bey?"

"Peki ya bugün için ne söyleyeceksin Özgür."

"Bugün için ne söylememi istersiniz Ulaş Bey."

"Bazen beni çok zorladığının farkındasın değil mi?"

"Ben kimim ki benim yüzümden zorlanacaksınız. Size afiyet olsun bir isteğiniz olursa seslenmeniz yeterli."

"Özgür Hanım!"

Bakışlarımı bana seslenen Hakana çevirdiğimde kaşığındaki çorbayı göstererek konuştu.

"Ellerinize sağlık."

Ufak bir tebessümle nazik haraketlini kabul ettiğimi gösterdim.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar Hakan burada kalmış Ulaş ile derin konulara dalmışlardı. İstemeden kulak misafiri olduğum sözleri bir an sarsılmama sebep oldu.

Gözlerimi kırpıştırarak daha çok yoğunlaştığımda çatılan kaşlarım eşliğinde kafamda oluşan planlara engel olamıyor engel olmak da istemiyordum.

Aylar sonra ortaya çıkma vakti gelmişti.

...

Aradan geçen iki haftanın sonunda şehrin çıkışında bulunan bir telefon kulübesinin başındaydım. Derin bir nefes alıp hafızamda kazılı olan tuşları çevirdim.

"Alo."

Sessiz kalışım üzerine karşımdaki kişi titrek bir şekilde yeniden konuştu.

"K-Kimsiniz?"

"Benim."

Karşımdakinin yaşadığı şaşkınlığı buradan hissedebiliyordum. Aylar sonra böyle ortaya çıkmamı beklemiyordu.

"Neye ihtiyacın var."

Tabi ki onu aramamın sebebinin de farkındaydı.

"Bir davete katılmam gerek."

"Tamam, sahte kimlik ile davetiyeni hemen ayarlarım."

"Hayır, davetli olarak değil çalışan olarak gitmeliyim."

"Bu hangi davet?"

"İki gece sonraki davet."

"Saçmalıyorsun!"

"Sana fikrini sormadım."

"Bak bu davetlerin nasıl olduğunu iyi bilirim öyle bir ortamda garson olman, olamazsın."

"Seni yarın yeniden arayacağım bu konuyu hallet."

"Peki"

Telefonu kapatacakken bana seslendiğini duydum.

"Şafak, iyi misin?"

"Daha iyiyim."

Cevap vermesini beklemeden motoruma atladığım gibi eve döndüm.

İki gün sonra yapılacak davet yer altının bütün karanlık adamlarını bir araya getirecekti. İstediğim kişinin orada olacağına adım gibi emindim.

Sakin geçen bir günün ardından çalan kapıya ilerledim ve ağırca açtım.

"Hoş geldiniz Ulaş Bey."

"Sağ ol Özgür."

Yorgun adımlarla merdivenleri tırmandı ardından duyduğum su sesi ile duşa girdiğini anlamıştım. Sakin adımlarla yemekleri sofraya götürüp servisi hazırladım ve ardından kendi odama gittim.

...

Torbadan çıkardığım kıyafetleri görünce gözlerimi kapatıp şansıma sövdüm. Hoş ne bekliyorsam sanki öyle bir davette.

Siyah fileli çorap siyah korseli büstiyer koyu mor ultra süper mini bir etek ve koyu mor ve siyahın harmanlandığı dantel detaylı yüzün yarısını kaplayan bir maske. Eh en azından renk seçimleri güzel.

"Özgür!"

Ulaşın sesi ile eşyaları yatağın üzerine bırakıp odadan çıktım ve vestiyerin aynasında kravatını düzelten ulaşın yanına geldim.

"Buyurun."

"Ben çıkıyorum gece geç gelirim."

Bana neden hesap verdiğini bilmesem de başımı olumlu anlamda sallayıp ayna ile Ulaşın arasına girip kırk saattir yapamadığı kravatını yaptım. Kravatı sıkarken bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde çatık kaşlarla beni izlediğini gördüm.

Ellerimi kravatından çektiğimde bir adım uzaklaştı benden. Adımlarını kapıya yönlendirdiğinde yarım ağız bir teşekkür geveledi ve evden ayrıldı.

Onun çıkmasının ardından hemen odaya döndüm ve hızlıca üzerimi değiştirdim. Saçlarımı örgülü bir topuz yaptım. Makyaj yapma gereği duymamıştım. Maske zaten yeterinde gizemli görünmemi sağlıyordu.

Dolaptan altığım pelerini üzerime geçirip her yerimin kapalı olduğuna emin olduktan sonra ışıkları kapatıp evden çıktım ve bugün için kendime ayarladığım arabaya atladığım gibi davetin yapılacağı yere sürdüm.

Alında eve fazla uzak olmayan bir villada yapılıyordu davet bu benim lehimeydi Ulaş beyden önce evde olmam gerekiyordu sonuçta.

Davette onunla karşılaşmamayı umuyordum ama hayatın ne göstereceği belli olmaz.

Davetin yapılacağı alana geldiğimde dışarı dizilmiş son model arabalar arabalarından ayrılan iyi giyinimli adamlar ve şuh kadınlar maskeleri eşliğinde ilerliyordu giriş kapısına.

Böyle bir davetin gizli saklı yapılmasını bekliyor genelde insanlar ama hayır aksine böyle davetler öyle göz önünde yapılıyordu ki insan nasıl sorusunu sormadan edemiyordu.

Ama şöylede bir gerçek var ki içeride olan insanlar Türkiye'nin en zenginleri ki yılda iki kez yapılan bu davete yurt dışından da birçok para babası geliyordu. Eh hali ile devlet bu işe sesini çıkarmıyordu.

Yan koltuktaki maskeyi alıp saçlarıma dikkat ederek yüzüme bağladım. Arabamdan inip yan tarafta hizmetlilerin girdiği kapıya ilerledim. Kapıda ki güvenlik yolumu kestiğinde pelerinimin önünü açıp ne için geldiğimi açıkça belli ettim.

Beğeni ile beni süzdükten sonra göz kırpıp önümden çekildi ve geçmem için yolu gösterdi.

Üzerimdeki pelerini çıkarıp içeride bulunan hengâmenin arasına karıştım. Mutfaktaki yoğun koşuşturma yüzünden topukluların içerisindeki ayaklarım ağrımaya başlamıştı.

Sonunda salona içki servisi başladığı zaman üzerinde içki şişelerinin dizili olduğu servis masasını elime alıp salona ilerledim.

Geçtiğim büyük kapının ardından gördüğüm görüntü ile şaşırmadan edemedim. Bu kadar büyük bir kalabalığı beklemiyordum. Yemekli yapılan davette neredeyse tüm davetliler masalara oturmuş ve yemek yemeye başlamıştı. Yavaş yavaş tüm masaları dolanıp kimin ne istediğini sorup içkilerini dolduruyordum.

Arda kalçama yediğim tokalar bacaklarımda gezinen ellere olabildiğince tepkisiz olsam da rahatsızlığım hat safhadaydı. Gece için aldığım tekliflerde cabası.

Sonunda aradığım adamı görmüştüm. Arkadan bile tanıyabilecek kadar ezbere biliyordum o adamı. Sakin adımlarımı ona yönlendirirken keskin bakışlarımda çevreyi tarıyordu. Servis arabasını yanında durdurdum.

Bakışlarım keskin gözleriyle kesiştiğinde varlığımı yok sayıp sadece bardağını uzattı.

Yaşadıklarımızın hepsi gözlerimin önünden geçip giderken uzattığı bardağına viskiyi doldurmuştum.

Kalabalık ortam iyice sıkıcı bir hal almaya başlamıştı artık.

Yüzü maskeli kadın ve erkek dış kimliklerinden soyutlanıp burada ruhani ama somut bir kimliğe bürünmüşlerdi ve ortam tahmin edilenin ötesinde bir sapkınlığa sahipti.

Elimdeki bardağı sahibine uzatırken bardağın altına iliştirdiğim kâğıdı da almıştı.

Elindeki kâğıdı okumadan atacağına emindim tıpkı onu okuyacağına emin olduğum gibi. Boş işlerin adamı değildi ama boş durmayı da sevmezdi.

Kâğıdı masaya bırakıp viskisini bir dikişte bitirdi. Bardağını doldurmam için uzattığında ben yanında yoktum.

Yapacak daya iyi bir şeyi olmadığı için önündeki dörde katlanmış kâğıdı açtı.

İlk kelimeyi okuduğu anda ayağa kalmış ve kalanını ayakta okumaya devam etmişti.

Bakışlarını kâğıttan kaldırıp etrafta dolaştırdı. Beni göremediği her an daha fazla sinirlendiğinin farkındaydım.

"Hanımefendi bir bardak viski alabilir miyim?"

Duyduğum kibar sese dönmeme gerek kalmadan kim olduğunu anlamıştım.

Ulaş ile bakışlarım kesiştiğinde aralanan dudakları yeniden kapandı.

Bir şey demesine gerek kalmadan Kartal'ın bulunduğu masadan büyük bir patırtı koptu ve ardından tüm sesleri bastıran sesi duyuldu.

"Bulun onu bana!"

İlk bakacaklarının garsonlar olacağının pek tabi farkındaydım. Elimde olan masayı olduğu yere bırakıp tam karşısında bulunan açık balkon kapısına geldim. Henüz hala kimse ne olduğunun ve kimi aradıklarının bilincinde değildi.

İçeri akın etmeye başlayan güvenlik görevlilerine kısa bir göz atıp yeniden Kartal'a döndüm. Beni hala fark etmemişti.

Kısa bir ıslık çaldığımda bakışların tamamını üzerime çekmiştim tıpkı Kartalınkini çektiğim gibi. Abartılı bir şekilde reverans yapıp açık balkon kapısına koştum ve kendimi balkondan soğuk boğaz sularına atmıştım.

Ben atlarken Ulaş da adımlarını kapıya yönlendiriyordu. Ondan önce evde olabilmek için son hız eve doğru yüzdüm.

Bu karışıklığın arasında ondan önce evde olacağımı biliyordum ama birde ıslaklığımı kamufle etme evresi vardı.

Yüzerken bir yandan da üzerimdekilerden kurtuldum. Eve vardığımda hızlı bir şekilde denizden çıktım ve kenara koyduğum havluyu vücudumda gezdirip neminden kurtuldum.

Eve su akıtmamaya dikkat ederek hemen aşağıda bulunan banyoya girdim. Çıkmadan kaynar su ile doldurduğum küvet soğuktan bir tık daha sıcaktı.

Hemen ıslak havluyu katlayıp dolabın içine sakladım ve küvetin içine girip derin bir nefes aldım bu arada kapının da açılma sesini duymuştum.

Elimin bir dışarıda olacak şekilde küvetin içine yattım. Nefeslerimi hemen düzene soktuğumda uyuyor numarası yapamaya hazırdım.

"Şafak!"

Ulaş bey iki kere adımı seslendiği esnada merdivenlerden aşağı iniyordu. Gözlerimi kapatıp yandaki kulaklığı kulağıma taktım müziği de açtığımda her şey tamamdı.

Kulağımdaki müzik sayesinde ne yaptığını duymadığım birkaç dakika içerisinde banyonun ışıkları yakıldı.

Kapalı göz kapaklarıma rağmen bunu anlamıştım. Omzuma dokunan elle gözlerimi hızla açtım ve suyun içerisinde doğruldum.

Karşımda gördüğüm adam kesinlikle o beyefendi Ulaş değildi. Kulağımdaki kulaklığı çıkartıp anlamayan gözlerle kendisine baktım.

"Ulaş Bey banyomda ne aradığınızı sorabilir miyim?"

"Asıl sen bana hesap ver Özgür o davette ne işin vardı."

Gözlerimi anlamsızca kırpıştırıp ne saçmalıyorsun sen bakışı attım.

"Ulaş Bey ne davetinden bahsediyorsunuz siz."

"Sen benden daha iyi biliyorsun."

"Sizi anlamıyorum gerçekten. Üstelik çıplağım çıkarmısınız lütfen."

"Bu gece görülmemesi gereken her şeyi görmedim mi sence de?"

Hayret ile dudaklarım aralandığında içimden kıs kıs gülüyordum. Beni alt edebileceğini sanıyorsa çok yanılıyordu.

"Sizi gerçekten anlamıyorum."

Bir anda öne atılıp dudaklarıma yapıştığında bu sefer gerçekten şaşırmıştım. Bu hareketini kesinlikle beklemiyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

118K 8.7K 30
Yalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.
822K 36.3K 45
Kaç aydır buralardayım lakin senin gibisine rastlamadım... Bu Dünya'nın kusursuz parçası, özel asker... Kim derdi ki bu gizemli askerle sonuçları tah...
215K 9.4K 69
Yetişkin içerikli sahneler bulunmakta! (Hepsinin başında uyarı bulunuyor!) #ölüm #şehadet #Tsk 1. Sırada #Gençkızkurgu #hayat 3. sırada Bir kadın...
165K 5.6K 33
Hayatta sınırları geçemezsin...peki Ya gecersen? Belki tek mermi ile hayata veda etmekten zordu, Belki rakiplerini yenmekten daha güçtü, Belki bizi...