Yakışıklı Odunum (KİTAP OLDU)

By ilaydagulssen

14M 472K 78.1K

Umut etmek; hepimizin yaptığı bu değil miydi? Önümüzdeki engelleri aşmak için destek aldığımız, düştüğümüzde... More

❧2
❧3
❧4
❧ 5
❧ 6
❧ 7
❧ 8
❧ 9
❧ 10
❧ 11
-
❧ 12
❧ 13
❧ 14
❧ 15
❧ 16
❧ 17
❧ 18
❧ 19
❧ 20
❧ 21
❧ 22
❧ 23
❧ 24
Duyuru !
❧ 25
-
❧ 26
❧ 27
❧ 28
❧ 29
❧ 30
❧ 31
❧ 32
❧ 33
1 Milyon ?!?!?!??!?
❧ 34
❧ 35
❧ 36
❧ 37
❧ 38
❧ 39
❧ 40
❧ 41
Yazardan Önemli Not!
❧ 42
❧ 43
❧ 44
❧ 45
❧ 46
❧ 47
❧ 48
⭐ Etkinlik ⭐
❧ 49
❧ 50
❧ 51 (Part 1)
❧ 51 (Part 2)
❧ 52
❧ 53
❧ 54
❧ 55
YO KİTAP OLUYOR!!
❧ 56
❃ Sıkça Sorulan Sorular ❃
DUYURU ❣
KAPAK & İZMİR İMZA GÜNÜ 💙

❧1

1M 16.9K 2.8K
By ilaydagulssen


EPSİLON YAYINEVİ İLE NİSAN AYINDA RAFLARDA!!

İletişim için:

Instagram&Twitter&Snapchat: ilaydagulssen


Bir kitapta okumuştum.

Diyordu ki, "Bazı dostlar vardır... Kelimesi kelimesine uygundur sıfatına, hiç demezsin onlara sana ihtiyacım var, n'olur yanıma gel diye, çünkü ne zaman ufacık bir yürek sıkışması yaşasan hisseder ve kapında biterler. Sadece seninle ağlamalarını değil, onların yanında kimsenin yanında olmadığın kadar rahat ağlayabiliyor olmaktır seni rahatlatan."

Beril'in denemem için elime tutuşturduğu bilmem kaç bininci elbiseyi alıp kabine girerken tam olarak bunu düşünüyordum.

Kan bağı olmadan da size yeri geldiğinde ağabeylik yeri geldiğinde ablalık yapar onlar. Sizinle güler, sizinle ağlar ve her şeyden önemlisi düştüğünüz zaman elinizden tutup kaldırmak için her zaman yanı başınızda olur. Kimsenin yanında olamadığınız kadar doğal olursunuz onların yanında. En şen kahkahalarınızı onların yanında atar, en derinden gelen gözyaşlarınızı onların yanında dökersiniz. En rezil anlarınızı bile birlikte yaşar, ardından saatlerce rezilliğinize birlikte gülersiniz.

İşte benim de hayatımın her anında yanımda olan ve son anına kadar da yanımda olmaya devam edeceklerine inandığım üç tane dostum vardı, dost kelimesinin bütün duygularını taşıyan.

"Nasıl oldu?" Beril'in sesini duyunca kabinden çıktım. Aynadaki yansımama bakarken üzerimdeki elbiseyi inceliyordum. Elbise bordo renkliydi ve göğüs kısmı tamamen taşlarla kaplıydı. Derin sırt dekoltesiyle kesinlikle bana göre bir elbise değildi.

Bakışlarım aynadaki yansımasından Beril'in bakışlarıyla buluşunca kafamı olumsuz anlamda salladım. Beril oflayarak arkasını dönüp kabinlerin karşısındaki koltuklardan birine otururken ben de tekrardan kabine yönelmiştim. Yarın çok sevgili okul müdürümüzün düğünü vardı ve bizim sabahtan beri girmediğimiz butik ve mağaza kalmamıştı. Bugün mükemmeliyetçiliğim üzerimde olduğu için hiçbir elbiseyi beğenemiyordum.

Kabinde üzerimdeki elbiseden kurtulduktan sonra başka bir elbise giyip tekrardan kabinden çıktım. O sırada bizim olduğumuz yere doğru gelen Arda ve Kaan'ı fark etmiştim. İkisi de Beril'in yanına otururken bir yandan da üzerimdeki elbiseyi inceliyorlardı.

"Hala mı bir şey beğenemedin?" diye sordu Kaan.

Dudaklarımı hafifçe büzdüm. "Sorun bende değil, elbiselerde."

Beril "Kesin öyledir," derken sabrı gittikçe tükenmek üzereydi. Onun bu hali beni gülümsetirken Arda "Bu elbise biraz fazla kısa değil mi?" diye sordu.

Arda'nın sorusuna karşılık Beril de "Önce bir Azra'ya elbise beğendirelim. Kısa olup olmamasını daha sonra da tartışabiliriz," diye cevapladı onu. Bugün peşimden o kadar çok mağaza dolaşmıştı ki şu an bu kadar huysuz olmasını normal karşılıyordum.

İşte bahsettiğim o üç dostum şu an sıkılmış surat ifadeleriyle bana bakıyorlardı. 11 yıl önce başlamıştı bizim serüvenimiz. Koskoca 11 yılda birbirimizi tek bir an bile yalnız bırakmamıştık. Yeri geldiğinde ağabey-abla, yeri geldiğinde anne-baba, yeri geldiğinde sırdaş olmuştuk birbirimize. Kısacası her şeyi olmuştuk birbirimizin.

"Tamam, sakin olun," diyerek ayağa kalktı Kaan. "Kaan ağabeyiniz şimdi olaya el atıyor."

Kaan'a 'hadi bakalım' dercesine baktıktan sonra Arda ve Beril'in yanına oturdum.

"Nasıl bir elbise istiyorsun?" diye sordu elbise askılarının arasında dolaşırken.

"Bilmem."

Kaşlarını çatarak arkasını döndü ve bana baktı. "Pekâlâ," dedi hemen ardından derin bir nefes alarak. "Sana beğeneceğin bir elbise bulacağım ve onu alıp eve gideceğiz. Tamam mı?"

"Umarım."

"Öncelikle sade mi yoksa gösterişli bir elbise mi tercih edersin?"

"Sade," dedim. "Ama şık."

"Kısa mı uzun mu?"

Arda "Orta," diye atılırken ben de "Ultra mini bir şey olmasın yeter," diyerek cevapladım.

Kaan "Sizinle gelmeyi neden kabul ettik ki biz?" diye söylenirken bir yandan emin adımlarla ilerliyor bir yandan da elbiselere göz gezdiriyordu. Yaklaşık 10-15 dakika sonra elinde siyah renkli kısa bir balık elbiseyle geri geldi. Yanında da bir çift elbiseye uygun topuklu ayakkabı getirmişti.

"Bence bu çok fena duracak üzerinde," diyerek elbise ile ayakkabıyı bana uzatırken yerimden kalkıp onları aldım ve gülümseyerek kabine doğru yöneldim. O sırada Beril'in sesini duydum.

"Eğer bunu da beğenmezsen elimde kalacaksın!"

"Ben de seni seviyorum," dedim gülerek kabine girerken. Üzerimdeki elbiseyi çıkartırken elimdeki elbiseyi kabinin içindeki askıya asıp onu incelemeye başladım. Dizimin 7-8 parmak üzerine geleceğini tahmin ettiğim elbisenin ön ve arkasındaki askılar çapraz bir şekilde birleşiyordu. Göğüs kısmında ve sırt kısmında ise fazla sayılmasa da hatırı kalır bir dekolte vardı. Kumaşındaki hafif parıltılar elbiseyi oldukça şık gösteriyordu. Ayrıca beli de transparandı.

Elbiseyi giydikten sonra ayakkabıları da ayağıma geçirip kabinin içindeki boy aynasından üzerime göz gezdirdim.

Tamam... bu elbise şu ana kadar denediklerimin içinde en iyisiydi.

Yüzümdeki kocaman bir gülümsemeyle kabinden çıkarken kabin kapısının hareketiyle üçü de bana doğru dönmüştü ve beni görünce üçünün yüzü de farklı bir şekle bürünmüştü.

"Fazla kısa!"

"Muhteşem!"

"Hadi alıp çıkalım!"

Saatler sonunda bir elbiseyi beğenmiş olmanın verdiği mutlulukla elbiseyi alıp mağazadan çıkmıştık. Beril'in elbisesini önceden alması da uzun zamandır yapılan en doğru davranışlardan biriydi sanırım.

Ertesi gün akşama doğru Beril, Arda ve Kaan'la birlikte düğünün yapılacağı otele gelmiştik. Murat hoca, bizim sadece okul müdürümüz değil, aynı zamanda ağabeyimiz sayılırdı. Tanışıklığımız da uzun yıllar öncesine dayanıyordu. Yani neredeyse onun elinde büyüdük diyebilirdim. Ne zaman başımız sıkışsa sorunu, bir şekilde hallederdi. Birlikte maçlara gittiğimiz, eğlenceli zaman geçirdiğimiz çok olmuştu. Yaşı da genç olduğundan bizimle birlikteyken bize çok çabuk ayak uydururdu.

Bizden hemen sonra gelen annemle babam, Beril'in anne ve babası olan Elif teyze ve Bahadır amcanın olduğu masaya oturmuşlardı. Kaan'ınkilerden hemen sonra Arda'nın da anne babası geldikten sonra da tayfa tamamlanmıştı.

Yaklaşık yarım saat sonra davetli masalarının büyük bir kısmı dolmuştu. Çok kısa bir süre sonra da Murat Hoca ve gelin büyük alkışlar eşliğinde nikâh masasındaki yerlerini almışlardı. Murat Hoca'dan öğrendiğimize göre gelinin adı Pelin'di ve Deniz Koleji'nin müdiresiydi. Ayrıca görebildiğim kadarıyla gerçekten çok güzeldi.

"Sen," dedi nikâh memuru Pelin hocaya dönüp. "Kenan kızı Pelin, Mustafa oğlu Murat'ı hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, eşin olmaya kabul ediyor musun?"

"Evet!"

"Sen," dedi nikâh memuru bu sefer de Murat hocaya dönerken. "Mustafa oğlu Murat, Kenan kızı Pelin'i hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, eşin olmaya kabul ediyor musun?"

Murat hoca gülümseyerek Pelin hocaya döndü. "Evet!"

Nikâh memuru "O zaman ben de bana verilen yetkiye dayanarak sizi-" derken bir kadın sesi onu durdurmuştu.

"Durun!" Şaşırarak sesin geldiğini yöne çevirdim başımı. Sadece benim bakışlarım değil orada bulunan bütün gözler kadına doğru dönmüştü. Kimseden çıt çıkmazken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Bu evlilik gerçekleşemez."

Kadın kucağında sıkıca tuttuğu –bebek olduğunu tahmin ettiğim- şeyle masaların arasında ilerleyerek nikâh masasına doğru yaklaştı. Bizim olduğumuz masaya da oldukça yakındı. "Bu evliliğin gerçekleşmesine izin veremem," dedi ama hıçkırıklarının arasında dedikleri zar zor anlaşılıyordu. Ağlıyor muydu? Kadın kafasını öne doğru eğip bir süre sessizce bekledi. Kafamı Beril'e doğru çevirdiğimde onun da olanları anlamaya çalışır gibi dikkatlice kadını izlediğini fark ettim. "Ben dayanabilirim ama bebeğime..." Kadın kafasını kaldırıp Murat hocaya baktı. "...bebeğimize, babasının başka bir kadınla evli olduğunu nasıl söylerim?!"

Bebeğimiz?

"Bebeğimiz de-derken?" diye sordu Murat hoca kekeleyerek. Oturduğu sandalyeden kalkarken ne tepki vereceğini şaşırdığı için biraz hızlı davranmış olmalı ki sandalye arkaya doğru devrilmişti. "Bir yanlış anlaşılma olmuş olmalı hanımefendi!"

"Ne-ne be-bebeği?" diye sordu Pelin hoca da kekeleyerek. Şaşkınlıktan gözleri irileşmişti ve yüzü şekilden şekle giriyordu. "Murat bu kadın ne bebeğinden bahsediyor? Se-sen..?" Pelin hoca cümlenin devamını getirememişti. Hızlı hızlı nefes alıp verirken Murat hoca, Pelin hocaya döndü.

"Yemin ederim bebek benim değil! Ben bu kadını tanımıyorum bile!"

"Nasıl tanımıyorsun ya, nasıl tanımıyorsun?! Hani âşıktın bana? Hani benden başkasıyla yapamıyordun? Ben sana güvenmiştim!" diye bağırdı kadın. Kadının bağırmasıyla da herkes kendi arasında fısıldaşmaya başlamıştı. Tüm bunlar ne anlama geliyordu şimdi? Gözlerim o kadar irileşmişti ki neredeyse yuvalarından fırlayacaktı.

"Bu bir şaka olmalı," dedi Beril kulağıma fısıldayarak. Onun da sesi şaşkınlıktan farklı çıkıyordu. "Murat Hoca böyle bir şey yapmış olamaz."

Tam o sırada Kaan "Şimdi iyi izleyin," diyip gülünce kaşlarımı çattım. Beril ile aynı anda onlara doğru dönünce Arda bize göz kırptıktan sonra ikisi birlikte ayağa kalktılar.

"Tamam," diye seslendi Arda kadına gülerek. Kadının başı onlara doğru çevrilirken "Bence bir gün için bu kadar aksiyon yeter," dedi ve ardından Murat Hoca'ya döndü.

Kadının yanına gelince Kaan devam etti. "Düğün hediyemizi de verdiğimize göre damat bey gelin hanımı öpebilir bence."

İşte o zaman olaylar bir puzzle gibi kafamda şekil almaya başlamıştı. Hepsi Arda ve Kaan'ın bir oyunuydu. Bu kadın... bebek... hepsi birer oyundan ibaretti. Peki ya bu kadın kimdi?

Murat hoca ve Pelin hoca anlamadığını belli edercesine ardı ardınca Arda'ya sorular soruyorlardı. En son merakıma yenik düşerek yerimden kalkıp bizimkilerle kadının yanına gittim. Kadının boynunda yüzünü tam olarak görmemizi engelleyen bir atkı sarılıydı. Hadi ama... Kasım aynına bile girmemiştik. O atkı da neyin nesiydi? Yavaşça kadının yanına yaklaşıp, elimi yüzünü görmemizi engelleyen atkıya doğru uzattım. Zaten o atkıdan anlamalıydım bir gariplik olduğunu! Ne kadın, ne de Arda ve Kaan beni engellemişti atkıyı çıkartırken.

Herkes pür dikkat beni izlerken atkıyı kadının boynundan çıkardım ve tam o sırada kadının gözleri dikkatimi çekti. Nasıl daha önce fark edememiştim ki bu gözleri?!

"Helin abla?" diye sordum şaşkınlıkla. Helin ablanın gözlerinin öyle bir rengi vardı ki, başka kimsede yoktu o renk gözler. Kahverengi değildi. Daha da açığı, neredeyse sarıya kaçan gözleri vardı. "Tabii ya! Başka kim olabilirdi ki?"

"Biraz geç anladın be güzelim," dedi ellerini iki yana açıp ona sarılmam için beklerken. Bekletmeden ona sıkıca sarıldım. Ne de çok özlemiştim. Helin abla iki sene önce bizim okuldan birincilikle mezun olmuştu ve şu an küçüklüğünden beri hayalini kurduğu oyunculuk için yurt dışında eğitim alıyordu. Bize de okula geldiğimizden itibaren her konuda yardımcı olmuş, bir nevi ablamız gibi olmuştu. Aynı zamanda da Murat Hoca'nın en iyi anlaştığı ve gözde öğrencilerin biriydi.

"Sürpriz!" Helin abla benden ayrıldıktan sonra Murat hocaya döndü. "Duydum ki evleniyormuşsunuz... Bensiz düğün yapabileceğinizi mi sandınız sevgili hocacığım?"

Murat hoca afallayarak Helin ablaya baktı. Ardından da şaşkınlığını üzerinden kısa sürede atıp rahatlamışçasına küçük bir kahkaha attı. Pelin hoca ise hala olayları anlamaya çalışıyordu. "Demek küçük bir düğün hediyesi, ha?" Murat hocanın yüzü birden ciddileşti. "Böyle hediyemi olurmuş! Kalbime iniyordu az daha. Evlenemeden gidecektim sizin yüzünüzden." Hemen sonra Pelin hocanın yanına giderek ona sarıldı ve alnına küçük bir öpücük kondurdu.

"Biri bana neler olduğunu anlatabilir mi?" diye sordu Pelin hoca Murat hocadan ayrılınca.

"Helin, iki sene önce bizim okuldan mezun olan bir öğrencim. Arda ve Kaan ile bir olup bize küçük..." dedi Murat hoca küçük kelimesini vurgulayarak. "...bir sürpriz hazırlamışlar."

Herkes neler olduğunu anlayınca derin bir nefes almıştı. Ardından da kahkahalar duyulmaya başladı.

"Peki ya o bebek?" diye sordu Pelin hoca Helin ablanın kucağındaki bebeği gösterirken.

"Bu mu?" Arda bebeği Helin ablanın elinden aldıktan sonra bana doğru atınca refleks olarak küçük bir çığlık attım. "Oyuncak."

Tam o sırada nikâh memuru ortamı daha da yumuşatmak için araya girdi. "O zaman bana da sizi karı-koca ilan etmek kalır. Damat bey..." dedi Murat hocaya dönerken. "...gelin hanımı öpebilirsiniz."

* * * * * *

"Gözlerimden ve sesimden bile tanımadınız ya hocam," dedi Helin abla. "Aşk olsun size."

Murat hoca, Arda, Kaan ve Helin ablayı hiç beklemedikleri bir anda köşeye sıkıştırmış, fırçalıyordu. Tabii yanlarında biz de olduğumuz için biz de fırçalanıyorduk.

"Olmuş zaten," dedi Kaan da hemen üstüne.

Küçük bir kahkaha attıktan sonra Murat hocaya döndüm. "İyi tarafından bakın, hiç unutmayacağınız bir düğün hediyesi verdiler size."

Murat hoca kafasını iki yana salladı. "Kesinlikle unutmayacağım."

Murat hoca hepimizi bir güzel şakayla karışık fırçaladıktan sonra yerlerimize dönmüştük.

"Böyle bir şey nereden aklınıza geldi?" diye sordum gülerek.

"Zehir gibiyiz kızım biz," dedi Kaan da gülerek.

"İnsan bize de haber verir değil mi?" diye atıldı Beril sinirle. "Üvey miyiz biz?"

Kafamı salladım. "Haklı."

"Helin ablayı izlerkenki yüz ifadeleriniz kesinlikle görülmeye değerdi."

Tam Helin ablaya döndüğüm sırada yan masada diğerleriyle oturan babamın bana seslenmesiyle kafamı ona doğru çevirdim.

"Efendim?"

"Bir bakar mısın?" Oturduğum yerden kalkıp babamın yanına gittim. "Arabada telefonumu unutmuşum. Sana zahmet onu bir alıp gelir misin?"

"Tabii."

İşte tek çocuk olmanın zararları... Sana buyrulan işleri üzerine yıkabileceğin hiç kimse yok.

Babamın verdiği anahtarlarla birlikte ilerlerken bir yandan da otoparkın ne tarafta olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Sanırım arka taraftaydı. Davetli masalarının bulunduğu yer çoktan görüş alanımdan çıkmıştı. 15-20 metre ilerideki yoldaki ışıklar sayesinde basketbol sahasını görünce bu sahanın yanından, gelirken de geçtiğimizi hatırladım. Demek ki doğru yoldaydım.

Biraz daha ilerleyip etrafı açık olan basketbol sahasının yanından geçerken titreşen telefonum bütün dikkatimi ona vermeme neden olmuştu. Beril mesaj atmıştı.

Gönderen: Beril

Torpido gözüne annen toka koymuş. Onu da getirecekmişsin.

Mesajı okuduktan sonra Beril'e 'Tamam' yazıp gönderdim. Tam telefonumu kapatacağım sırada kafama gelen sert darbe ile "Ah!" diye inledim. Telefonumun yere düşünce çıkardığı sesle gözlerim de kocaman olmuştu. Elimle başımı tutarken bakışlarım sinire önce kafama çarpıp yere düşen basketbol topuna ardından da topu atan kişiye çevrildi.

"Dikkat etsene be!" diye bağırdım.

Yanıma gelip düşen telefonumu yerden aldı ve bana uzattı. Yüzünde çokbilmiş bir sırıtış vardı. "Eğer telefonla uğraşmak yerine önüne bakıyor olsaydın top kafana gelmezdi."

Kaşlarım şaşkınlıkla karışık havaya kalkarken "Ha, bütün suçlu benim yani?" diye sordum sinirle. Ardından hızla telefonumu çocuğun elinden aldım. Top kafamı fena şekilde acıtmıştı.

"Öyle görünüyor." Çocuk o kadar rahat bir şekilde cevap veriyordu ki gözlerim de kocaman olmuştu. Kendini ne sanıyordu bu çocuk böyle?

"Ne tür bir insansın sen ya!" dedim yeniden sesim yükselirken. Kafamın acısına bir de sinirlerimin şaha kalkmasını eklersek ortaya korkunç bir görüntü duruyordu. Karşımda duran ve bana yüzünde aptal bir gülümsemeyle bakan bu çocuğu boğmamak için zor tutuyordum kendimi.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Sakin ol Azra, sakin. 


Continue Reading

You'll Also Like

980K 61.1K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
354K 26.5K 44
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
703K 46.7K 44
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
529K 23.5K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...