İçgüdü

By MrsAuthor_99

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

45. Bölüm

1.1K 88 39
By MrsAuthor_99

Aksiyonlu bir bölüm oldu ve sanırım azıcık uzun 😂 Daha fazla uzatmadan ufak bir duyuru yapayım: Alex'in anlatımıyla özel bir bölüm yazmaya karar verdim. Hatta neredeyse bitti, hafta sonuna doğru yayınlayacağım muhtemelen.

İyi okumalar...💜

*****************************

Siz plan yaparken hayat da sizin için planlar yapar. Ve bu sefer, hazırlıksız yakalanmıştık. Alex, yaptığı planların tıkır tıkır işlemesine alışık olduğu için bu durum canını fazlasıyla sıkmıştı.

Haliyle bir suçlu arıyordu. Her ne kadar istem dışı gerçekleşmişse de ona arabada kalmasını söyleyen bendim. Bu da beni suçlu yapıyordu.

Dakikalardır ellerime bakıyordum ve avuç içlerimdeki tüm çizgileri defalarca saymış olmalıydım. Ancak Alex halen tatmin olmuş değildi. Kendimi açık ettiğim için etrafa ateş püskürüyordu.

En çok da bana.

Sonunda, azarlamaktan sıkılmış ve kendisine bir bardak viski doldurup karşımdaki koltuğa oturmuştu. Kate "Azarlama seansın bittiyse harekete geçmeliyiz." dedi. Konuşana dek, hemen arkamda durduğundan bihaberdim.

Uzun bir aradan sonra başımı kaldırıp ona baktım. Alex bardaktaki viskiyi bir dikişte bitirip bardağı parmaklarının arasında parçalara ayırdı. "Umarım söylediğin gibi bu kız işimize yarar, Alexandra. Aksi halde kendi yöntemlerimle halletmek zorunda kalacağım."

Hemen ardından sehpanın üzerinde duran büyü kitabını Kate'e fırlattı. Kız, kitabı son anda tutmayı başardı ve Alex'e tuhaf bir bakış atıp kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı.

Bu sırada Alex birini aradı. Kim olduğu konusunda emin değildim ancak o da, Alex'in öfkesinden nasibini almıştı. Dinlediğim kadarıyla, Teo'nun adamlarından bazılarını buraya çağırıyordu.

Telefonu kapatıp fırlattığında "Yeni korumalar mı?" diye sordum. Alex donuk bakışlarını bana çevirdi. "Ne sanıyorsun? Cadıların seni rahat bırakacağını mı?" Sesi, halen öfkeyle doluydu.

Sessiz kalmayı tercih ettim ve Kate'in yanına ulaştım. Bir an önce büyünün yapılmasını istiyordum. Belki bu, Alex'in öfkesini az da olsa dindirirdi. Bu sırada Kate "Yapacağımız büyüyü buldum." diye mırıldandı.

Uzun zaman sonra ilk kez bu kadar rahatlamış hissediyordum. "Bir hançere ihtiyacımız olacak." Bunu söylerken Alex'e bakıyordu. "Bir de, büyü yalnızca bu evde geçerli."

Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?" Kate derin bir nefes alıp bana döndü. Kapanmaması için kitabın ortasına elini koymuştu. "Yani, Vera yalnızca bu evin içindeyken öldürülebilir olacak."

"Ayrıca Vera'nın, üzerindeki koruma büyüsünün yok olduğunu anlamaması için eş zamanlı güçlü bir büyüye ihtiyacımız var." Annem konuşmaya başlamış, aynı zamanda aramızdaki mesafeyi de kapatmıştı.

"Ve en iyi zamanın doğum olduğuna karar verdik." Cümlesini bitirdiğinde bakışlarını Anastasia'ya çevirmişti. Kardeşim, uzanıp ellerimi tuttuktan sonra "Annem, doğum anında içindeki gücün büyük oranda açığa çıkacağını tahmin ediyor." dedi.

"Bu da, o anda yapılan diğer tüm büyüleri gizlemek için bir fırsat. Kısacası, Vera'yı öldürmek için en iyi şansımız bu." Açıklamasını bitirdiğinde bir yükten kurtulmuş gibi omuzlarını düşürdü.

"Vera'yı buraya çekecek bir şeye ihtiyacımız var." dedi Alex. "Artık benden kurtulmakla o kadar ilgilendiğini sanmıyorum. Daha farklı bir şey gerekiyor."

Annem, bakışlarını kısa bir anlığına bana çevirdikten sonra "Doğuma yakın bir zamanda bebeği öğrenmesini sağlayacağız." diye mırıldandı.

Duyduğum şeyle gözlerim kocaman oldu. Bunun anlamı, bebeğimi bile isteye tehlikeye atmam gerektiğiydi. Kesin bir dille "Hayır." dedim. "Vera'nın ona yaklaşmasına izin veremem."

"Alex de buna izin vermez." dedi Anastasia beni ikna etmek ister gibi. Masanın üzerindeki hançeri eline almıştı. "Vera'yı öldürecek. Bir daha asla endişelenmek zorunda kalmayacağız."

Hiçbir şey söylemedim. Bu sırada Kate araya girerek "Büyü için Alex ve Teo'nun kanı gerekiyor." dedi. Bakışlarımı Alex'e çevirdim ancak o çoktan bileğini Kate'e uzatmıştı.

Aynı şeyi Teo da yaptıktan sonra Kate, kanla dolu kaseyi önüne çekti ve izin ister gibi bana baktı. Bu kadar yaklaşmışken vazgeçemezdim. Plana sadık kalmaktan başka şansım yoktu.

Ayrıca, Alex'in bebeğimizi korumak için her şeyi yapacağını biliyordum.

Hafifçe başımı sallayıp ona izin verdim ve Kate gözlerini kapatıp büyüyü yapmaya başladı. Her yeni kelimede, etraftaki mumların alevleri havayla dans ediyordu. Birkaç adım uzaklaşıp Alex'in yanına ulaştım.

Gerginliğimi anlamış gibi, elini belime yerleştirdi ve beni kendisine doğru çekti. Başımı omzuna yaslayıp Kate'i izlemeye başladım. Birkaç dakika sonra, kasedeki kan ip şeklini aldı ve hançere doğru ilerlemeye başladı.

Ve sonra, her şey bir anda durdu.

Bittiğini düşünmüştüm ancak kızın yüzündeki ifade yolunda olmayan bir şeyi işaret ediyordu. Kate, bakışlarını bize doğru çevirip hepimizi şoka sokacak soruyu sordu.

"Başka bir kardeşiniz olmadığına emin misiniz, Alex?"

*************************************************

Alex dolaptan çıkardığı giysileri bavula tıkıştırırken onu izliyordum. Geçirdiğimiz son yarım saat oldukça ilginçti. İlk önce, Vera'nın başka bir çocuğu daha olduğunu öğrenmiştik.

Daha sonra, tıpkı benim gibi bir melez -yarı cadı yarı vampir- olduğunu ve buradan birkaç saat uzaklıktaki bir kasabada yaşadığını ise Kate'in büyüsü sayesinde bulmuştuk.

Şimdiyse, Alex onu buraya getirmek için gidiyordu.

Kapıya yaslanıp "Başka bir kardeşiniz olduğuna inanamıyorum." diye mırıldandım. Farklı bir babadan olsa da Vera gibi ortak bir noktaları vardı. Alex bana bakmadan "Ben şaşırmadım." dedi. "Annemle ilgili şeylere şaşırmayı çoktan bıraktım."

"Nasıl olur da başka bir kardeşiniz olduğunu size söylemez?" Şimdi, hayret dolu bir sesle konuşmuştum. "Teo ve ben vampir olduktan sonra annem bizden nefret etti." Alex kısa bir anlığına duraksamıştı.

"Bu yüzden, şansını tekrar denemiş olmalı." Ses tonundaki hüznü yakalamıştım ancak ses çıkarmadım.

Vera, kendisine lâyık bir evlat yetiştirme konusunda takıntılıydı. Belki de, öz çocuğu olmamama rağmen benimle de bu yüzden ilgilenmişti. Beni istediği gibi yetiştirecek ve meclis için feda edip kahraman olacaktı.

Neyseki ben de Vera'ya İhanet Edenler Kulübü üyesiydim.

Odanın içine girerek yatağın karşısındaki bej rengi koltuğun kenarına iliştim. "Ben de gelmek istiyorum." Alex bavulu sertçe kapatıp aşağıya indirdi. "Aklından bile geçirme, Alexandra."

"Ama onu merak ediyorum." diye direttim. Gidemeyeceğimi biliyordum ancak yine de şansımı denemek istemiştim. Alex derin bir nefes alıp dudaklarını ıslattı ve yüzüme bakabilmek için diz çöktü.

"Nick, güvenliğinden emin olacak. Burada kalmalısın." Cümlesinin sonuna doğru elini hafifçe belirginleşen karnıma koymuştu. İşaret parmağımla elinin üzerinde tuhaf desenler çizerken "Pekala." diye mırıldandım.

Alex dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı. Ardından, ayağa kalkıp yere bıraktığı -on üçüncü yüzyıldan kalma gibi görünüyordu- bavulu aldı. "İstersen Percy'i buraya çağırabilirsin. Hatta o komik olduğunu sanan arkadaşını da."

Gülerek "Jack'i mi diyorsun?" diye sordum. Alex ondan pek hoşlanmıyordu. Hatta hiçbir arkadaşımdan hoşlandığını sanmıyordum ama Percy ile arasında tuhaf bir ilişki vardı.

"İsmi her neyse işte." dedi Alex umursamaz bir tavırla. Odadan çıktığında onu takip ettim. Teo da merdivenlerde bize katılmıştı. Salona ulaştığımızda Alex bavulunu vampirlerden birine uzattı.

"Alexandra'nın ve çocuğumun güvenliğinden sen sorumlusun." Nick'e bakarak konuşmuştu. "Ayrıca her beş saatte bir rapor istiyorum. Zaten birkaç güne dönmüş oluruz." Nick anladığını belirten bir baş sallamayla cevap verdi.

Alex uyarı dolu bakışlarını bana çevirdi. "Hiçbir öğünü atlamıyorsun ve evden dışarıya adımını atmıyorsun, anlaştık mı?" Ben de hafifçe başımı salladım ve kollarımı boynuna sardım.

Kulağına doğru "Lütfen dikkatli ol." diye fısıldadım. "Sana ihtiyacım var." Alex parmaklarını bel boşluğumda dolaştırıp yanağıma ufak bir öpücük bıraktıktan sonra benden uzaklaştı.

İçimde, bastırmayı başaramadığım kötü bir his vardı.

********************************

Salonda yalnızdım.

Annem, Anastasia ve Kate bodrum kata inmiş, yapılacak kara büyüyü ve sonuçlarını konuşuyorlardı. Nick ise görev dağılımı yapmak için diğer vampirlerin gelmesini bekliyordu.

Ben de paranoyamla baş başaydım.

Bir anda, şehirdeki tüm cadıların nefretini kazanmış olmak yanında korkuyu da getiriyordu. Üstelik şimdi, Alex burada değildi ve korkmak konusunda haklı sebeplerim vardı.

Derin bir nefes alarak ayağa kalktım ve odanın ortasında gezinmeye başladım. Stres yapmanın bebeğim için iyi olmadığının farkındaydım ancak içimdeki bu garip his geçmedikçe elimden başka bir şey gelmiyordu.

Parmaklarımı boynumdaki zincire geçirip kolyemi sağa sola çekiştirmeye başladım. Artık bu taşı taşımanın çok da bir önemi kalmamıştı. Sonuçta, meleze dönüşmek üzereydim ve topraktan eskisi kadar korkmama gerek yoktu.

Bu sırada tam karşımdaki pencerenin camı şiddetle patladı ve parçalar tüm salona dağıldı. Eğer koltukta oturmaya devam ediyor olsaydım muhtemelen birkaç çizik alırdım.

Kalp atışlarım iki katına fırlarken Nick içeri girdi. "Alexandra, hemen üst kata çıkmalısın." Aynı zamanda bileğimden yakalamış ve beni sürüklemeye başlamıştı. Korkuyla "Neler oluyor?" diye sordum.

Nick telaşlı bir sesle "Cadılar." dedi. "Henüz diğer vampirler gelmediği için sayımız az. Bu yüzden sakın bu odadan çıkma." Beni Alex'in yatak odasına bırakıp hızla aşağıya döndüğünde korku tüm bedenimi ele geçirmişti.

Telaşla yatağın etrafından dolanıp pencerenin kenarına ulaştım ve aşağıya baktım. Karanlık olduğu için onları net göremesem de seslerini duyuyordum. Sayılarının çok olduğuna şüphem yoktu.

Hızla odadan çıkıp Alex'in bana verdiği tabancayı buldum ve yeniden oraya döndüm. Yeterli olmayacağını biliyordum ama elimdeki tek güvence bu tabancaydı. En azından, birkaç cadıyı öldürmeyi başarabilirdim.

Bu sırada odanın kapısı gürültüyle açıldı ve Anastasia içeri girdi. "Nick, yanında olmam gerektiğini söyledi." Kapıyı büyük bir hızla kapatıp yanıma ulaştı ve bakışlarını elimdeki silaha çevirdi. "Gerçekten, tabancayla onları durdurabileceğini düşünüyor musun?"

Sıkıntıyla nefes verip tabancayı yatağa fırlattım. "Bilmiyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. Dövüşemem çünkü hamileyim. Ayrıca meleze dö-"

"Abla, tamam." Anastasia sözümü kestiğinde nefes almayı unuttuğumu fark ettim. Yatağın ucuna oturduğumda kardeşim de beni taklit etti. "Bunu atlatacağız. Lütfen sakin ol." Ses tonu güven vericiydi.

Bu sırada Nick yeniden içeri girdi. "Alex'e haber vermem gerek." Arama tuşuna basmadan önce telefonu ondan almayı başardım. "Hayır, gerekmiyor." Nick, söylediğim şeye inanamıyor gibi görünüyordu.

"Alexandra, hayatın tehlikede ve bunu Alex'e söylemediğimde olacakları hayal edebiliyor musun?" Derin bir nefes alıp telefonu ayakkabımın altında ezdim. Kırılan ekran hoş olmayan bir ses çıkarmıştı.

"Evet, muhtemelen seni öldürecek." diye mırıldandım. "Fakat şimdi geri dönerse Vera'yı öldürmek için ihtiyacımız olan büyüyü yapamayız ve daha fazla zaman kaybetme şansımız yok."

Nick bakışlarını tavana çevirdi. İlahi bir yardım bekliyor gibi görünüyordu. "Alex inatçı olduğunu söylemişti fakat bu kadarını beklemiyordum." Söylediği şeye hafifçe gülümsedim.

"Ama burada kalamazsın. Seni daha güvenli bir yere götürmem gerek." Dolabı açıp deri ceketimi bana fırlattı. Tek kelime etmeden ceketi giydim ve yatağın üzerine attığım tabancayı belime sıkıştırdım.

Nick koridorun diğer ucundaki küçük pencerenin yanına ulaştı ve aşağıya kaçamak bir bakış attı. "Burası arka tarafa bakıyor. Buradan çıkarsak bizi göremezler." Hemen ardından pencereyi ardına kadar açtı.

"Ablam hamile, aşağıya atlayamaz." Anastasia'nın sesi endişeli geliyordu. "Biliyorum." dedi Nick ona bakmadan. Ardından, bacaklarını boşluğa sarkıttı. "Önce ben atlayacağım. Merak etme, seni tutarım Alexandra."

Sözünü bitirir bitirmez aşağıya atladı ve koridorda Anastasia ve ben kalmış olduk. "Sakın atlayacağını söyleme." dedi Anastasia aşağıya bakarken. "Seni tutamazsa bebek zarar görebilir."

Derin bir nefes alıp onu pencerenin önünden çektim. Tamam, riskli olduğu doğruydu ancak evde kaldığım her dakika cadılar tarafından katledilme ihtimalim artıyordu. Ayrıca, Nick'in beni tutacağından şüphem yoktu.

Bu yüzden, Anastasia'nın başka bir şey söylemesine fırsat vermeden kendimi boşluğa bıraktım. Ve Nick, güvenimi boşa çıkarmadı. Beni yavaşça yere bıraktığında Anastasia gözlerini patlatmış bir şekilde bizi izliyordu.

Nick "Koşabilecek misin?" diye sordu. "Sanmıyorum." diye yanıtladım. Yalan söylemenin ne yeri ne de zamanıydı. "Biliyorsun, cadıya dönüşmek üzereyim ve eskisi kadar hı-"

Nick sözümü bitirmeme izin vermeden beni kucağına aldığında afallamıştım. Bunu yapmasını beklemiyordum. Başlarda, Nick'in de en az Alex kadar sert ve ürkütücü olduğunu düşünüyordum. Fakat şimdi, düşüncelerim değişmeye başlamıştı.

On dakikalık koşunun ardından ormandan çıktık. Şimdi karşımızda, birkaç yüzyıl öncesinden kalma olduğu belli olan bir ev duruyordu. "Burayı bilen tek kişi Alex." dedi Nick bakışlarımı takip ederken.

Ardından, beni bırakıp hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladı. Onu takip edip verandaya ulaştığımda kilidi açmayı başarmıştı. Tahta kapı büyük bir gıcırtıyla açılıp duvara çarptığında içeriye doğru birkaç adım attım.

Nick, yan tarafta duran mumları yaktı. "Yalnızca üç tane mum var. Karanlıktan korkmuyorsun, değil mi?" Başımı olumsuz anlamda sallayıp ceketimin fermuarını yukarı çektim. Burası fazlasıyla soğuktu.

Hemen ardından, üst kata çıktık ve Nick beni sol taraftaki odaya yönlendirdi. "Neden burayı yalnızca Alex biliyor?" diye sordum. Nick mumları köşedeki komodinin üzerine bırakıp bana doğru döndü. "Çünkü başka kimsenin bilmesini istemiyordu."

"Vera'nın bilmesini istemiyordu değil mi?" diye sordum. "Ondan kaçıyordu ve saklanmak için böyle bir yer inşa ettirdi." Cümlemi bitirdiğimde Nick hafifçe gülümsedi. "Alex, zeki biri olduğunu da söylemişti."

Hemen ardından etrafa bakındı. Oda halen karanlık sayıldığı için ne yaptığını tam olarak göremiyordum. "Birazdan güneş doğacak." dedi sönen bir mumu yeniden yakarken. "İstersen o zamana kadar seninle kalabilirim."

"Teşekkür ederim ama dönsen iyi olur." diye yanıtladım. Aklım halen Anastasia'daydı. Onlarca cadıya karşı evdeki üç cadı ne denli direnebilirdi, bilmiyordum.

Nick hafifçe başını salladı. "Birkaç vampiri buraya göndereceğim. Ayrıca kardeşin için endişelenmene gerek yok." Hemen ardından gözden kayboldu ve ürkütücü sayılabilecek bu evde tek başıma kalmış oldum.

Ufak adımlarla mumların yanına ulaştığımda az da olsa rahat hissetmeye başlamıştım. Ellerimi komodine yaslayıp bakışlarımı karşımdaki aynaya çevirdim. Mum ışığı yeterli olmadığı için yüzüm fazlasıyla korkutucu görünüyordu.

Bu sırada, komodinin üzerindeki kağıt parçaları dikkatimi çekti. Fazlasıyla sararmış ve üzerindeki yazıların çoğu silinmiş olmasına rağmen bunun bir mektup olduğunu anlamıştım.

Alex'in yazdığı bir mektup...

Parçalardan birkaç tanesini alıp mum ışığının altına tuttum. Kesinlikle, yazı Alex'e aitti. Birkaç parçayı puzzle yapar gibi yan yana getirdiğimde karşıma, bir cümle çıkmıştı. Okumak istemeyeceğim bir cümle...

Seni daima seveceğim, Cassiopeia.

Boğazımda bir düğüm oluşurken "Cassiopeia." diye mırıldandım. Sonunda, onu bulmuştum. Teo'nun günlüğünde bahsettiği, Alex ve Vera'nın arasındaki nefreti körükleyen o olmalıydı.

Alex'i vampire dönüştüren kız...

Öfkeli hissediyordum. Fakat neye öfkelendiğimi bilmiyordum. Teo'nun günlüğündeki kızın adını öğrenmiş olmama mı yoksa Alex'in ona bir aşk mektubu yazmış olmasına mı, bilmiyordum.

Kağıt parçalarını teker teker yaktıktan sonra mumları söndürdüm. Güneşin doğuşuyla birlikte pencerelerden içeriye pembemsi bir ışık süzülmeye başlamıştı. Bu durumda sönmek için can atan mumlara ihtiyacım kalmıyordu.

Bacaklarımı harekete geçirerek pencerenin yanına ulaştım ve bakışlarımı aşağıya çevirdim. Söylediği gibi Nick, vampirlerden ikisini buraya göndermişti. Eh, en azından her şey yolunda görünüyordu.

Fakat iyi değildim.

Kaç yüzyıllık olduğunu bilmediğim kağıt parçalarını bulmamış olsaydım iyi olabilirdim fakat şu anda iyi olmanın yanından bile geçmiyordum. Eski bir mektubun beni bu kadar kötü etkileyeceğini bilemezdim.

Yeniden "Cassiopeia." diye mırıldandım. İsmini zihnime kazımak ister gibi, defalarca tekrarlıyordum. Acaba nasıl görünüyordu? Bana benziyor muydu? Yoksa benden tamamen farklı mıydı?

Tanımadığım biri hakkında bir saattir düşündüğüme inanamıyordum.

Zihnimdeki düşüncelerden kurtulmak ister gibi başımı iki yana salladım. Güneş hızla yükselmiş, etraf keskin bir aydınlığa bürünmüştü. Zihnimi eski bir hayaletle o kadar meşgul etmiştim ki bunu fark etmemiştim bile.

Bu sırada, boş bakışlarla aşağıyı izlerken Alex'i gördüm. Dönmüştü.

Anlaşılan, Nick ona haber vermenin bir yolunu bulmuştu. Pencereden uzaklaşıp odanın ortasına ulaştığımda Alex bulunduğum odanın kapısını gürültüyle açtı ve kısa bir anlığına duraksadı.

Endişeli görünüyordu. Hatta, korkmuş olduğunu bile söyleyebilirdim.

Aramızdaki mesafeyi kapatıp kollarını etrafıma sardığında ona karşılık verdim. "Hiç gitmemeliydim." Odadaki sessizliği bozduğunda hiçbir şey söylemedim. Biraz geri çekilip yeşil gözlerini yüzüme çevirdi. "Ya da ilk kez seni dinleyip seni de yanımda götürmeliydim."

Yine bir şey söylemedim. Karşımdaki adam, bana ait değil gibiydi. Bir anda, geçmişten gelen bir hayalet tüm büyüyü bozmuştu. Bu yüzden, odaklanmam gereken tek şeye -bebeğime- odaklanmaya karar verdim.

"Onu bulabildiniz mi?" Sesim, elimde olmadan soğuk çıkmıştı. Alex, böyle bir şey söyleyeceğimi beklemiyor olmalıydı. Kısa bir anlığına afallasa da "Bulduk." diye yanıtladı. O, tuhaf bakışlarla beni izlerken kapıda yeni biri göründü.

Kayıp kardeş o olmalıydı.

Kız, Vera'nın genç hali gibiydi. Beline kadar uzanan kızıl saçlar, mermer gibi beyaz bir ten ve kibirli duruşuyla annesinin kopyasıydı. Böyle bir benzerlik beklemiyordum. Bu sırada kız, kapıya yaslanıp yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirdi.

"Sevgili abimin davetini geri çeviremezdim, değil mi?"

*******************************************

Bölümü nasıl buldunuz? Cassiopeia hakkındaki düşünceleriniz?

Continue Reading

You'll Also Like

633 67 14
Hikaye, küçük yaşta ailesini kaybeden prensesin amcası tarafından bir laboratuvara hapsedilmesiyle başlar. Bu laboratuvar, prensesin hayatını sonsuza...
85K 7.5K 29
Not: Sayılar ön yargınız olmasın. Her şey eski bir kitapçıda yaşanan küçük bir tesadüfle başladı. Ve geleneksellikle modernliğin yüzyıllardır mücadel...
1M 1.8K 2
İki kalp cerrahı, Biri başarılarıyla tanınan ünlü bir kalp cerrahı adı Afra Korkmaz Diğeri ise babasının hastanesinde çalışmayı kabul etmeyip kendi b...
2.8M 145K 57
Sağlam ve sıradışı bir hikaye okumak ister misin? Cevabın evetse bu hikaye tam sana göre. **** Tertemiz bir hayatı olmasına rağmen feci halde bela a...