Bir Rüyanın Peşinden

By imranthmc

372K 15.6K 4.1K

Kader midir iki insanı bir araya getirip sonsuz yolculuğa çıkaran, yoksa atılan ilk adım mıdır aslında kader... More

2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
DUYURU / 2. KİTAP

1

35.3K 1.1K 800
By imranthmc

Kitabı okumaya başladığınız tarihi buraya bırakırsanız çok sevinirim ♥

*Medyada kitaba ait bir tanıtım videosu var. Okumaya başlamadan önce onu izleyebilirsiniz :')

Instagram kullanıcı adım: imranthmc

Keyifli okumalar!

Not: Bu kitap Epsilon yayınevi aracılığıyla basılmış olup, yalnızca 20 Bölümü Wattpad'te bulunmaktadır. İlk defa okuyanlar ya da yeniden okumak isteyenler, kitaptaki haliyle buradan okuyabilir. Sevgiler.

***

1

Sonbahar, bana göre en duygusal mevsimdi. Gökyüzünden süzülen yağmur taneleri gözyaşını, sağa sola savrulan kurumuş yapraklar ise kırılmış bir kalbi anımsatırdı. Ne yaz gibi mutluluğa, ne ilkbahar gibi huzura, ne de kış gibi öfkeye benzerdi. Dört mevsim arasında belki de en çaresiz ve güçsüz olandı. Yine de yeri geldiğinde kış gibi öfkelenip kırılmış kalbini gizlemeyi, yaz gibi mutlu görünüp gözyaşlarını sadece yalnız kaldığında akıtmayı bilirdi.

Bu mevsimin tam ortasında, bilinmez kaderime doğru yürüdüğümden habersizdim.

Rüya Alaca... Ben henüz küçük bir çocukken boşanan sevgili anne ve babamın bana verdiği isim buydu. Sözde birbirlerini deli gibi severek evlendikleri halde, bana sundukları aile pek hayallerimdeki gibi değildi. Gerçi, hayallerimdeki aile kavramı nasıldı ondan da tam emin değilim. Bal rengi saçlarımı ve yeşil gözlerimi aldığım annem, inatçılığımı ve hırsımı aldığım babam; bir ailenin nasıl olması gerektiğinden habersizlerdi bence.

Birbirlerini sonsuza dek seven, evli bir çift olmaları gerekmezdi ama en azından beni aralarındaki devasa uçurumda öyle bir başıma, savunmasız bırakmamış olmalarını dilerdim. Belki o zaman hayat benim için biraz daha kolay olurdu. Ya da kolay olması için mucizevi bir sabır gösterip, sadece ben çabalamış olmazdım...

Bir taksinin arka koltuğunda oturuyordum. Yanımda en yakın, iki arkadaşım vardı. Yorgun bakışlarımı ön koltukta oturan arkadaşlarımdan birine çevirdim, dudaklarımda minik bir tebessüm belirdi. Radyoda çalan yabancı şarkının ritmine ayak uyduruyor, şoför koltuğunda oturan taksicinin tuhaf bakışlarını ise görmezden geliyordu. Bu durum Buğra'nın umurunda değildi tabi. Alışıktı insanların kendisine tuhaf tuhaf bakmasına.

"Ne geceydi ama ya...'' Kelimeleri ağzında yuvarlayarak konuşan Sedef'e döndüm. Başını cama yaslamış, kendi kendine gülümsüyordu. Alkolü biraz fazla kaçırdığı her halinden belliydi. "Hele o kulüpten çıkarken yaptığım şey...'' Elini göğsüne bastırıp, kahkaha atmaya başladı.

"Sus sus. Allah belanı versin,'' dedi Buğra yüzünü buruşturarak.

"Çoktan verdi zaten,'' dedi Sedef gülmeye devam edip. "Vermese o iri yarı korumaların ayakkabısına kusar mıydım hiç?''

Ben de gülmeye başladım ve on dakika öncesini tekrar hatırlamaktan kendimi alamadım. Yaşanırken tedirgin edici olsa da hatırlarken hayli keyifliydi. "İyi ki Buğra'nın müdavimi olduğu bir yerdi de bir şey yapmadılar,'' dedim.

Buğra oturduğu yerden doğruldu ve her zamanki kendini beğenmiş ifadesiyle bize baktı. Çocukluk arkadaşımdı. Koyu kahverengi saçları, aynı renk gözleri ve kusursuz yüz hatlarıyla bu kendini beğenmişliği beni hiçbir zaman rahatsız etmemiş, aksine onu daha çok sevmeme sebep olmuştu. "Tabii ki ben varım diye bir şey yapmadılar,'' dedi kibirle. "Hatırım sayılır öyle mekânlarda, şanslısınız."

Taksiciyle dikiz aynasından göz göze geldim. Bize tanımlayamadığı cisimlermişiz gibi bakıyor, dudaklarını da arada sessizce hareket ettiriyordu. Muhtemelen sırf işi gereği bize katlanması gerektiğini düşünüyordu. Görmezden gelmeye çalıştım ve bakışlarımı tekrar Buğra'ya çevirdim. Toplumumuzun hatırı sayılır bir kısmı ne yazık ki bu adam gibiydi ve ben bu tarz insanlara artık fazlasıyla alışmıştım.

"Korumaların yüz ifadesi çok komik değil miydi ama?'' Sedef hıçkırdı. "Dudaklarını sıkıp nasıl da domates gibi oldular?''

"Hemen uzaklaşmasaydık ciddi bir felaket yaşanabilirdi,'' dedim.

"Evet, etrafta da kimse yoktu. Ama işte benim şu hatırım yok mu? Dev gibi adamları bile susturmaya yetebiliyor...'' Bir kez daha kendini beğenmiş bir şekilde bizi süzdü ve önüne dönüp, yolu izlemeye koyuldu. Sedef de Buğra'ya gözlerini devirip, başını cama yaslamıştı. Sızmak üzereydi.

Bir an önce yolculuğun bitmesini diledim. Hem Sedef'i hem de Buğra'yı eve taşımak -taksicinin yardım etmeyeceğini adım gibi biliyordum- benim için hayli zor olabilirdi. Hatta kim bilir taksici, Buğra ve Sedef sızarsa bizi ıssız bir yere götürüp çantalarımızı bile gasp edebilirdi. Hatta gasp etmekle de kalmayıp bizi bıçaklayabilir, cesetlerimizi parçalara ayırabilir, sonra da her bir parçayı farklı farklı yerlere gömebilir... Her gün ne haberler okuyorduk sonuçta.

Üstelik adam bizden hiç mi hiç haz etmemişti de.

Aklıma gelen bu karanlık düşünceler beni birden tedirgin ederken doğrulup, Sedef ve Buğra'yı konuşturmak için tüm gevezelik hünerlerimi sergilemeye başladım. Neyse ki arkadaşlarım sızmadan sağ salim bir şekilde evime gelmeyi başarmıştık.

Eve girdiğimizde kendimizi salondaki renkli koltuklara attık. Ayakkabılarımızdan kurtulmak bile bizi inanılmaz rahatlatmıştı. "Kendi adıma söylüyorum şu topuklu ayakkabılar hiç bana göre değil,'' diye yakındım.

"Al benden de o kadar,'' dedi Sedef. Bir yandan kulağındaki halka küpeleri çıkarıyordu. Gür ve uzun kahverengi saçları, fit bir vücudu ve girdiği her ortamda dikkatleri üzerine çekebilecek bir havası vardı. "Topuklu ayakkabısız yapamıyorum diyen kızları kesinlikle anlayamıyorum.''

"Siz de güya var ya kadın olacaksınız.'' Buğra, gömleğinin düğmelerini açmış bize kınayan gözlerle bakıyordu. "Biraz kendinizi sıkıp kusursuz görünseniz olmaz mı yani? Ne o öyle erkek çocuğu gibi spor ayakkabı sevdası?''

"Spor ayakkabı erkekler için yapılmıştır lafını her kim dediyse Allah onun cezasını versin,'' dedim biraz uykulu, biraz da sitemli bir sesle. Bu gece Sedef ve Buğra kadar çok içmesem de boğazımdan geçen kadeh sayısı normal sınırımın çok üstündeydi. Ve bu sınırı aşmanın bedeli, özellikle de gecenin sonlarına doğru benim için epey ağır ve sancılı olmuştu. Korkunç bir baş dönmesi, mide bulantısı ve zaman-mekân kavramını bir anlığına yitirmek...

Sedef, gülmeye başladı. "Çoktan ölmüştür onu diyen kişi kızım.''

"O zaman şu anda nefes alıp rahat şeyleri karşı cinse atfeden herkesin Allah cezasını versin,'' dedim.

"He, şimdi daha güzel oldu,'' dedi Sedef, ayağıyla ayağıma vurarak.

"Siz burada rahat giysi, rahatsız giysi diye konuşadurun, hemcinsleriniz nasıl daha güzel olup da zengin adamları avlarım onu düşünüp harekete geçsin.'' Buğra yanımıza gelip, bağdaş kurarak önümüze oturdu. Kahverengi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "İstemez misiniz siz de şöyle süper zengin adamlarla evlenmek?''

Buğra'ya baygın bir bakış attım. "Eğer zengin bir adama giden yol topuklu ayakkabıdan geçiyorsa hayır, hiç istemem.''

"Valla çok aşırı zengin ve yakışıklıysa ben her şeyi kabul edebilirim,'' dedi Sedef. "Ama yaşlıysa ve çok da zengin değilse... Hiç almayayım.''

Buğra iç çekti. "Ah ben kadın olacaktım ki... İkiniz de elinizdeki gücün kıymetini bilmiyorsunuz.''

"Yo,'' dedim gülümseyerek. "Şu an kendimi en az kraliçe Elsa kadar güçlü hissediyorum. Potansiyel var ama etrafımdakiler çok hassas olduğu için onları buza çevirmekten korkuyorum.''

Sedef kahkaha atmaya başladı. "Bak bu çok iyiydi. Zaten boşuna demiyorum ben tanıdığım en mükemmel yazar sensin diye. Böyle devam edersen bir gün Nobel ödülünde seni alkışlamamız hiç imkânsız değil biliyorsun, değil mi?''

Yüzümdeki geniş gülümseme yerini buruk bir ifadeye bıraktı. Yazar olmak, yazı yazmak, yazdıklarımı kitaba dönüştürüp, insanların beğenisine sunmak... Evet, bunlar benim yaptığım ama ne yazık ki son zamanlarda beceremediğimi hissettiğim şeylerdi. Bir insan için en acı verici şeylerden biri de sanırım yeteneğinin köreldiğini hissetmeseydi.

İç çektim. "Son kitabı, ilk kitabına kıyasla neredeyse yarısı kadar bile satmayan bir yazar mı Nobel Ödülü alacak?'' Keşke bu gerçekten mümkün olabilseydi. Çocukluğumdan beri tutkunu olduğum şeyi yapıp, gerçekten de birileri tarafından ödüllendirilseydim...

"Öyle deme,'' dedi Sedef uzandığı yerden doğrularak. "Bu biraz da şans işi... Ben şahsen senin ileride dünyaca ünlü bir yazar olacağına tüm kalbimle inanıyorum.''

"Aynen öyle,'' dedi Buğra da. "Şu sıralar yazdığın fantastik kurgun bence çok zekice. Neden yeni bir Harry Potter serisi olmasın ki?''

"Abartma Buğra,'' dedim kendime acıyarak gülerken.

"Aşkım abartmıyorum ki. Kitabının konusu inanılmaz güzel, içindeki karakterler de daha önce eşi benzeri olmayan türler.'' İşaret parmağını yalayıp koltuğun kenarına sürttü. "Aha da şuraya yazıyorum, bu kitabınla çok iyi yerlere gelip başarıdan başarıya koşacaksın. Ve o zaman Buğra Bilir demişti diyeceksin.''

"Sedef İnan de demişti diyeceksin.''

"Açıkçası benim bu kitap için pek bir beklentim yok.'' Omuzlarımı silktim. "Belki yazmayı tamamlasam bile bastırmam.''

Buğra kaşlarını çattı. "Bu da nereden çıktı şimdi? Bak çok ciddiyim eğer bastırmazsan bilgisayarını çalıp, yazdıklarını kendi adımla piyasaya sürerim. Artık tesadüf eseri çok satanlarda mı görürsün yoksa filmi çıkar da sinemada mı bilemem. Ona göre iyi düşün, doğru karar ver. Beni en yakın arkadaşıma kazık atmaya da mecbur etme.''

Gülümsedim. Arkadaşlarımın bana olan inancı gerçekten çok iyi hissettiriyordu. Ama ne yazık ki söyledikleri bana tamamen geçmiyor, ikna olmama yetmiyordu. İlk kitabımı bundan üç yıl önce, yirmi bir yaşımdayken çıkarmıştım. O zamanı dün gibi hatırlıyorum. Deli gibi heyecanlıydım. Acaba nasıl olacak? İnsanlar beğenecek mi? Güzel bir satış rakamına ulaşacak mı? Yayınevi beni takdir edecek mi? Ailem ne hissedecek? Bu ve bunun gibi birçok çocukça soru zihnimi kasıp kavurmuştu o zamanlar. Zamanın getirdiği kolaylıklardan yararlanmış genç bir yazardım. Adım ve kitaplarım tüm kitapçılarda görücüye çıkacaktı, üstelik dev yazarlarla omuz omuza...

Bu sorumluluğun altına girmek benim için biraz ağır olmuştu. Üstelik ilk kitabım yirmi binden fazla da satınca... Şimdi olumlu yorumlar kadar olumsuz yorumlar da gelecek hazırlıklı ol, demiştim kendi kendime. Kendimi elimden geldiğince hazırlamıştım. Eleştiriler beni daha güçlü yapar, yazarlık kariyerimde daha emin adımlarla ilerlerim sanmıştım.

Ama ne yazık ki ilk kitabımdaki satış rakamını ikinci kitabımda yakalayamamıştım. Bu durum hem beni hem de çevremdekileri epey hayal kırıklığına uğratmıştı. Yayınevime göre son kitabım, ilkine kıyasla biraz hafif kalmış, insanların içine işlememiş, karakterler de pek gerçekçi olmamıştı. Ama hayır. Ben her iki kitabıma da aynı özeni göstermiştim. Her birinin en iyisi olması için çok çaba sarf etmiştim. Neden böyle olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Peki, sırf sen kurgumu çalmayasın ve mahkemelerde karşılıklı ömür çürütmeyelim diye yazmaya devam edip piyasaya süreceğim,'' dedim o günün gelmesini aslında pek de istemeyerek.

"He şöyle yola gel,'' dedi Buğra. "Sen Rüya Alaca'sın kızım, aptal satış rakamları senin yeteneğinin önüne geçemez.''

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ne yazık ki geçmek üzereydi ve ben bunu haykırmamak için kendimi zor tutuyordum. Öyle güçlü, yıkılmaz bir ruhum yoktu çünkü. Söz konusu yazarlık olduğunda hayli hassastım ve takıldığım her tümsekte bu güçsüzlüğüme isyan etmekten kendimi alamıyordum.

"Hem bakın size bomba gibi bir haberim var.'' Buğra oturuşunu dikleştirip her zamanki dedikodu pozisyonuna geçti. Bilincim onu dinleyecek kadar yerinde miydi pek emin değildim. Gerçi Buğra'nın gözleri açık olan herkese, her şeyden bahsetmeye bayılan hâli benim seçim yapmama pek de imkân tanımıyordu. Ama yine de şansımı denedim.

"Bunu yarına saklayamaz mısın Buğriş?''

"Elbette saklayamam. Haber baba bomba... Anlatıp sizinle yellozu çekiştirmek istiyorum.''

"Anlatsın Rüya ya... Kim bilir yine kim kime ne yaptı?'' Sedef'in uykusu epey açılmış görünüyordu. Deyim yerindeyse cin gibiydi.

"Duyunca kulaklarınıza inanamayacaksınız,'' dedi Buğra ve bana 'kapa çeneni' bakışını atıp anlatmaya koyuldu.

Eh, en azından şansımı denemiştim.

"Şimdi... Amerika'da galiba, kızın biri zengin bir herife mesaj gönderiyor tamam mı? İşte yirmi beş yaşındayım, yok çok güzelim, yok iyi giyinirim falan filan...'' Buğra, doğrulup cebinden telefonunu çıkardı. "Ya da durun haberi okuyayım ben size. Görün bakın hemcinsiniz nasıl topu doksana çakmaya çalışmış da top elinde patlamış.'' Buğra haberden hayli etkilenmiş görünüyordu. Ama Amerika'da yaşanmış bu olay bizi ne ilgilendirirdi ki? Gözlerimi kapatıp uykuya dalmamak için kendimi zor tutuyordum. 

"Aynen okuyorum haberi hazır mısınız?''

Sedef, hayli enerjik bir sesle "Hazırız,'' derken ben sadece belli belirsiz bir baş sallama hareketi yaptım. Tek isteğim yatağıma gidip güzel bir uyku çekmekti.

"Haberin başlığı şöyle: Dünyanın en büyük finans şirketlerinden J.P. Morgan'ın CEO'su James Dimon, zengin koca avcısı bir kızın attığı elektronik postaya bakın nasıl cevap veriyor... Önce kızın J.P. Morgan'a yolladığı elektronik postaya bir göz atalım:

Sayın Morgan, size karşı dürüst olacağım. Bu yıl 25 yaşına giriyorum. Çok güzelim, iyi bir stilim var ve kaliteli şeyleri severim. Yıllık geliri en az 500 bin dolar veya daha fazla olan bir adamla evlenmek istiyorum. Açgözlü olduğumu düşünebilirsiniz, fakat New York'ta yıllık geliri 1 milyon dolar olan insanlar maalesef orta sınıf sayılıyor. Çok şey istemiyorum.

Sizin sitenizde yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan birileri var mı? Hepiniz evli misiniz? Bu konuları merak ediyor ve sormak istiyorum, sizin gibi zengin insanlarla evlenmek için ne yapmam gerek? Bugüne kadar birlikte olduğum erkekler arasında en zengini yılda 250 bin dolar kazanıyordu. Central Park'ın batı yakasında, yüksek fiyatlı rezidanslarda yaşamak isteyen biri için yıllık 250 bin dolar yeterli değil. Size alçak gönüllülükle soruyorum;

1) Zengin bekârlar nerede takılır? (Lütfen bar, restoran, spor salonu, kulüp vs. gibi mekânların isimlerini ve adreslerini yazar mısınız?)

2) Hangi yaş kategorisine odaklanmalıyım?

3) Çoğu zenginin eşleri neden ortalama güzellikte? Birkaç kızla tanıştım; güzel veya ilgi çekici değiller ama zengin erkeklerle evlenebilmişler.

4) Kimin karınız, kimin yalnızca sevgiliniz olabileceğine nasıl karar veriyorsunuz? Benim hedefim evlenmek. Zengin bir adamla evlenebilmek için ne yapmalıyım?"

Saygılarımla

Bayan Güzel

İşte Dimon'un kıza yanıtı:

Sevgili Bayan Güzel, yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. Tahmin ediyorum ki sizin gibi aynı soruları soran pek çok genç kız vardır. Lütfen profesyonel bir yatırımcı olarak durumunuzu analiz etmeme izin verin. Benim yıllık gelirim 500 bin doların üzerinde, sizin kriterlerinize uyuyor, bu sebeple zamanınızı boş yere çalmadığımı umut ediyorum. Bir İşadamı gözünden bakarsak, sizinle evlenmek kötü bir fikir. Nedeni ise çok basit, lütfen açıklamama izin verin.

Detayları bir kenara bırakırsak, yapmaya çalıştığınız şey 'güzellik' ile 'para' ikilisini takas etmek: A kişisi güzelliği sağlar, B kişisi de bunun için ödeme yapar, gayet adil. Fakat burada ölümcül bir problem var; sizin güzelliğiniz kaybolacak ama benim param iyi bir sebep olmadıkça tükenmeyecek. Aslına bakarsanız, benim gelirim yıldan yıla artabilir, ancak siz yıldan yıla güzelleşemezsiniz. Bu sebeple, ekonomik açıdan bakarsak, ben değer kazanan bir varlıkken siz değer kaybeden bir varlıksınız. Hem de sıradan bir değer kaybı değil, katlanarak artan bir değer kaybı.

Eğer güzellik sizin tek varlığınızsa, değeriniz 10 yıl sonra çok daha düşük olacak.

Wall Street'te kullandığımız bir terimden yola çıkarsak, sizin için 'takas pozisyonu' diyebiliriz, 'satın al ve bekle' değil. Sizi satın almak iyi bir fikir değil, bu sebeple kiralamayı tercih ederim. Çünkü alışveriş değeri düşen bir şeyi uzun süre elde tutmak hiç de akıllıca değildir. Şüphesiz; aynı şey sizin istediğiniz evlilik için de geçerli. Bu yazdıklarım size zalimce geliyorsa bir de şöyle düşünün; tüm paramı kaybetseydim, beni terk etmez miydiniz?

Aynı şekilde güzelliğinizi kaybettiğinizde, benim de çıkış yolunu bulmam gerekmez mi?

Yıllık geliri 500 bin doların üstünde olan insanlar aptal değil; sizinle yalnızca çıkarız ama evlenmeyiz. Size, zengin bir adamla evlenme fikrini unutmanızı öneririm.

Bu arada, yılda 500 bin dolar kazanan o zengin siz olabilirsiniz. Zira o kadar parayı kazanma ihtimaliniz, zengin bir aptal bulabilme ihtimalinizden daha yüksek."

Buğra derin bir iç çekti. "Bu Dimon'un gey olma ihtimali yüzde kaçtır sizce? Minik bir ışık yaksın koşarak Amerika'ya gitmezsem Buğra değilim.''

Sedef ile aynı anda gülmeye başladık.

Buğra gözlerini devirdi. "Kabul edelim ki kız zekice hareket etmiş. Para babasına para merkezine ulaşmanın yolunu sormak pek sık rastlanan bir şey değildir.''

"Kesinlikle sana katılıyorum Buğriş,'' dedi Sedef. "Valla ağzım açık kaldı. Kızda da ne cesaret varmış öyle. Acaba sonrasında konuşmaya devam etmişler midir ne dersiniz?''

İlk başta ilgimi çekmediğini söylesem de itiraf etmeliyim ki uykum biraz da olsa açılmıştı. Sahiden garip bir haberdi çünkü. "Belki de kızımız evlenmek için aradığı zengin adamı ilk denemesinde buldu,'' diye bir varsayımda bulundum.

Buğra burun kıvırdı. "Yok be... Dimon'um kanmamıştır o sanal yelloza. Yani kanmamalı. Mesajında da gördünüz zaten nasıl da kapak etmiş kızı.''

"Bence çok egolu cevap vermiş,'' dedim yüzümü buruşturarak. Hiçbir zaman haz etmemişimdir zaten ukala erkeklerden. Bana göre ilgi çekici bir erkek kesinlikle kibar ve anlayışlı olmalıydı. Karşısındaki insanı, özellikle de bir kadını hor görmenin, küçük düşürmenin neresi güzel olabilirdi ki?

"Sen de yılda o adam kadar kazansan aynısını yapardın,'' dedi Buğra. Bu söylediğini biraz düşündüm. Ya da düşünmeye çalıştım demek daha doğruydu çünkü şu anda zihnim hiçbir şeyi evirip çevirecek halde değildi.

"Vay be,'' diye iç çekti Sedef. "Ne senaryolar dönüyor şu dünyada. Bir biz monoton monoton yaşıyoruz galiba.''

"Monoton yaşadığımız için de monoton senaryolarla karşılaşıyoruz,'' dedi Buğra ve uzanıp cebinden sigara paketini çıkardı. "Hadi benim hayatımda yine bir şekilde maceralar oluyor ama ya siz ikiniz?'' Sigarasını yaktı ve derin bir nefes alarak üfledi. "Bence artık heyecanlı şeyler yapmanızın zamanı geldi de geçiyor kızlar.''

"Biz de mi zengin koca avına çıkalım, onu mu istiyorsun?'' diye sordum alayla gülerek. Kendimi o halde hayal etmek bile bana komik gelmişti. Zengin olup olmamak pek umurumda değildi çünkü. Sağlıklı bedenimi imkânlarım çerçevesinde hareket ettirmek bana yetiyor da artıyordu.

"Neden olmasın? Siz de o kız gibi zengin iş adamlarına mesaj atabilirsiniz. Böylelikle hem geleceğiniz kurtulur, hem de hayatınızda eğlenceli bir macera olur.''

Sedef kahkaha atmaya başladı. Ben de aynı şekilde karşılık vermek için kendimi zorladım ama bilincim öyle karıncalanmıştı ki sadece gülümseyebildim.

"Ay Buğriş iyi güldürdün beni bu saatte. Kim bizim e-postamıza olumlu bir geri dönüş yapar ki? Hem hadi yaptı diyelim. Bakalım huyu suyu iyi mi onu nereden bileceğiz?''

Buğra gözlerini devirdi ve eliyle alnına bir şaplak attı. "Ben diyorum sıkıcı hayatınızda bir macera yaşayın, sen kalk koca karılar gibi huyunu suyunu dert et.'' Bakışlarını bana çevirdi. "Rüya, sende tıpkı bu salak gibi mi düşünüyorsun? Allah aşkına, hayır, de.''

"Sadece, koca bir saçmalık, diyor ve uyumak için odama gidiyorum,'' dedim oturduğum yerden kalkarak. Eminim Buğra da sabah uyandığında bu söylediklerini saçma ve komik bulacaktı. İşte o zaman atamadığım kahkahayı atacaktım.

"Güya yazar olacaksın,'' dedi Buğra bana onaylamaz gözlerle bakarak. "Asıl senin böyle şeylere balıklama atlaman gerekir. Gelecekteki kitapların için birkaç ilham toplasan fena mı olur?''

"Ben ilk kitabımı sıkıcı hayatımdaki gözlemlerimle yazdım ve çapıma göre gayet de başarılı oldum.'' Omuzlarımı silktim. "Yani böyle tuhaflıklara gerek yok.''

"Ama aşkım gel gör ki ikinci kitabında başarılı olamadın. Demek ki sıkıcı hayatındaki gözlemlerin pek de yeterli değil.''

Kalbimde ansızın bir sızı meydana geldi. Az önce beni takdir edip göklere çıkaran sevgili arkadaşım şimdi beni yerin dibine sokmuştu.

"Özür dilerim,'' dedi Buğra telaşla ayağa kakıp yanıma gelerek. "Öyle demek istemedim aşkım.''

"Yo, aslında söylediklerin doğru,'' dedim onu onaylayarak. "Başarısız olma sebebim belki de hayatımın sıradanlığıdır. Tüm günümü burada, bu evde geçiriyorum. Nadiren dışarı çıkıyorum. Ailemin yanına sadece yazın gidiyorum. Sürekli görüştüğüm tek arkadaşlarım sizsiniz. En son ilişkim bundan üç sene önce, üniversitede oldu. Kısacası dümdüz, sade bir hayatım var ve kitaplarım sadece hayallerimden ibaret...'' İç çektim. "Hayallerimin de gerçek başarı için yeterli olamayacağını sen bana bu gece öğrettin.''

Buğra karşı çıktı. "Hayır, hayallerin elbette seni başarılı kılar. Kılacak da. Ben sadece demek istedim ki...''

Sözünü yarıda kestim. "Ben ne demek istediğini çok iyi anladım.''

"Hayır, anlamadın.'' Sıkıca ellerimi tuttu. "İzin ver ne demek istediğimi sana açıklayayım.''

"Gerek yok,'' dedim başımı iki yana sallayarak. Gülümseyerek ekledim. "Hadi gel yapalım şunu. Bakarsın gerçekten yeni fantastik kurguma katkısı olur.''

Sedef de ayağa kalkıp yanımıza geldi. "Sen ciddi misin? Sahiden yapacak mıyız?'' Gözleri heyecanla parlıyordu. Resmen şok olmuştu.

Başımı salladım. "Neden olmasın?'' Aslında olmaması için birçok sebep vardı. Ama birisi, hadi bu sebepleri sırala, dese ağzımı açıp tek bir neden bile söyleyemezdim. Sarhoş olmak sahiden çok boktan bir şeydi. Ama bundan daha boktan bir şey varsa o da arkadaşlarınızla beraber sarhoş olmaktı...

Saat sabahın dördü olmak üzereydi. Biz üç arkadaş kafa kafaya vermiş, bir saçmalığa adım atmak üzere kolları sıvarken bir yanım, yapma Rüya, diyor bir yanım da yap gitsin diye haykırıyordu. Kim bilir e-posta atacağım kişi nasıl biri olacaktı? Yaşlı, genç, orta yaşlı? Bunlar bir yana mesajımı aldığında ne düşünüp, ne yazacaktı? Temennim mesajı okumaması, okusa bile bir çocuğun yazdığını düşünüp direkt görmezden gelmesiydi. Ben yirmi dört yaşında bir kadındım, çocuk değildim.

Buğra, dizüstü bilgisayarını yemek masasının üzerine koydu. Ekranda nereden bulup açtığını bilmediğim onlarca profil fotoğrafı ve fotoğrafların altında da kişilerin e-postası yazıyordu. Yani yazacağımız kişinin nasıl göründüğünü bilecektik, bu güzeldi. Ama bu adamların hepsi adı duyulmuş, ünlü insanlardı ve bizi yaptığımız şeyden dolayı polise şikâyet edip etmeyeceklerini bilemezdik.

"Bu insanlara bulaşmak istediğimize emin miyiz?'' diye sordum biraz karamsar bir ifadeyle.

"Zenginlerin mallarına bulaşma, başka neresine bulaşırsan bulaş demişler,'' dedi Buğra bilge bir edayla. "Biz altı üstü mesaj atacağız, ne var ki bunda? Hem eminim her gün onlarca mesaj alıyorlardır.''

"Aynen Rüya,'' dedi Sedef de. "Bu adamlarla tanışıp sevgili olmak isteyen bir sürü kadın vardır eminim.''

Hayretle konuştum. "Çok pardon da biz de aynısını yapmayacak mıyız birazdan?''

"Hayır, bizimki başka,'' dedi Sedef itiraz ederek. "Biz zengin adamlarla evlenmek için nasıl bir yol izlememiz gerektiğini soracağız, hepsi bu. Bence yaptığımız şey takdire şayan.''

Gözlerimi devirdim. Bence Buğra da Sedef de kendilerini kandırıyorlardı. Nereden bakılırsa bakılsın yaptığımız şey çok küçük düşürücü bir eylemdi. Ama ikisi de henüz bunu idrak edebilecek bilinçte değildi. "Neyse ki sahte hesabımdan yazacağım,'' diye bildirdim. "Sonra başıma bir iş açılır filan, Allah korusun.''

Buğra gülmeye başladı. "Oy sen yazar kimliğinin ifşa olmasından mı korktun?'' Yanağımı sıktı. "Merak etme güzelim, muhatap olacağımız insanlar da ufak bir mesele için kendini ifşa edecek tipler değil zaten.''

Omuzlarımı silktim. "Neyse ne. Ben kendimi garantiye alayım da.''

Buğra gözlerini devirdi. "Hadi bakalım ilk kim mesaj atıyor?''

"Ben,'' deyip biraz karamsar bir ifadeyle kendimi öne attım. "Bir an önce yapıp uyumaya gitmek istiyorum.'' Tabii bir de sabah uyandığımda bu anın sadece bir rüyadan ibaret olmasını...

"Hadi o zaman seç beğen bakalım,'' dedi Buğra ve bilgisayarı heyecanla bana doğru çevirdi. Ekranda takım elbiseli onlarca adam vardı. Kimisi otuz iki diş gülümsüyor, kimisi de küçük dağları ben yarattım havasında gözlerimin içine bakıyordu. Yaşları otuz ila yetmiş arasıydı tahmin edebildiğim kadarıyla. Elbette seçeceğim kişi benim yaşıma daha yakın olmalıydı...

Ya da... En yaşlı görünen kişiye mi mesaj atsaydım? Sonuçta amacımız bilgi almaktı. En iyi bilgiyi en yaşlı olan vermez miydi? Derin bir nefes aldım. Allah aşkına ne yapıyordum ben?

Ani bir düşünceyle fotoğrafı olmayan birini seçmeye karar verdim. İsmi ve soyadı dışında kendisine dair hiçbir bilgim olmayan bu adamın adını, babasından dolayı biliyordum. Babası bildiğim kadarıyla ülkenin en zengin ve soylu ilk üç İşadamından biriydi. Geçmiş zaman kullanıyordum çünkü zavallı adam şu an yaşam ve ölüm arasında, ince bir çizgideydi. Eğer yanlış hatırlamıyorsam iki sene önce kadar silahlı bir suikasta uğramıştı ve o günden beri de yoğun bakımdaydı. Medyada zavallı adamın başına gelenler o kadar sık yayınlamıştı ki istemeden de olsa adama üzülmeden edememiştim.

İşte karşımda bu adamın oğlu vardı. Nasıl göründüğüne dair pek bir bilgim yoktu. Doğrusu, şimdiye kadar öyle bir merakım olmamıştı. Birazdan kafamı yastığa koyduğumda gözümün önüne hiç kimsenin gelmemesi adına ekranda fotoğrafı olmayan birini seçmek bence en mantıklısıydı.

"Buna yazacağım.''

"Emin misin?'' diye sordu Buğra tek kaşını havaya kaldırıp.

"Nasıl göründüğünü bilmediğin birine mesaj atmak biraz garip değil mi,'' dedi Sedef.

"Yaptığımız şey zaten başlı başına garip değil mi?'' Derin bir nefes aldım. "Bence böylesi daha iyi...''

"Eh, sen bilirsin,'' dedi Buğra ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırarak. "Sonradan niye eciş bücüş bir adamla muhatap olmama neden oldun diye sakın bana kızma. Bu senin kendi seçimin...''

Benim seçimim bu saçmalığı yapmamaktan yanaydı. Ama işte anlık bir karar insanı istemediği yollara sokabiliyordu ve bazen bunun önüne geçmek ne yazık ki pek mümkün olmuyordu.

Ekrandaki e-postayı kopyalayıp kendi sahte e-mail hesabımda, gönderilen kısmına yapıştırdım. Mailin konusuna, "Bilgi Almak,'' diye yazarken, ileti kısmına da Amerikalı kızımızın yazdığı şeyin aynısını kopyaladım. Sadece metindeki New York, Central Park gibi özel yerleri kendi yaşadığım yere uyarlayarak değiştirdim.

Ve elbette alıcının adı kısmına ismini ekledim: Çağrı Akarslan.

E-postayı gönderdikten sonra tüm kaygım yavaş yavaş kaybolmuş, hatta dudaklarım yukarı bile kıvrılmıştı. Cidden hiç tanımadığım bir adama zengin koca arıyorum, bana yardım et mesajı göndermiştim. Bu kesinlikle hayatım boyunca yaptığım en saçma şeydi. Yine de bu duruma gülmeden edemiyordum.

"İşte bu kadar basit,'' dedi Buğra. "Gördün mü bak? Bir yerin eksilmedi, hâlâ aynı Rüya'sın.''

"Ay sahiden gönderdin,'' dedi Sedef de inanamayan gözlerle bana bakarak. "Hadi o zaman, şimdi sıra bende.''

Buğra, itiraz etti. "Aşkım valla ben senden önce birini gözüme kestirdim. Sıranı bekle.''

"Sen de mi yapacaksın?'' diye sorduk Sedef ile aynı anda donup kalarak.

Buğra burun kıvırdı. "Neden yapmayacakmışım pardon? Maksat eğlence değil mi?''

Buğra, bizim şaşkınlığımızı görmezden gelip seçtiği kişinin e-mail adresini kopyalayarak kendi güncel kullandığı hesabından açtığı yeni postaya yapıştırırken öylece onu izledik. Bu çocuk sahiden deliydi, korkusuzdu, bazen de epey sinir bozucuydu. Ama kalbinin bir ipekten daha yumuşak olduğu da saf bir gerçekti. Bazen ona imrenmiyor değildim. Buğra Bilir, hayatımda tanıdığım en güçlü ruha sahip insandı ve ben onun gücünün her zerresine hayrandım.

***

Continue Reading

You'll Also Like

15.1M 171K 34
Koca sema, diz çöktü gözlerine. Ay bembeyaz parlak tenin yanında soluk kaldı, yıldızlar gökyüzü kadar karanlık olan saçlara meydan okudu. Bulutlar ağ...
632K 12.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
Haz By 🍀

Romance

378K 5.8K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
1.6M 50.3K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...