Feveran

By Kurukznz

28.3K 1.4K 2.1K

Gecenin ıssız karanlığında kanlı siyah maskeleri altına saklanan iki insan, gerçek yüzlerini daha ne kadar sa... More

0.0'1T
0.1'F
0.2'F
0.3'F
0.4'F
0.5
0.6'F
0.7'F
0.9'F
1.0'F
1.1'F
1.2'F
1.3'F
1.4'F 'Final.
Özel Bölüm

0.8'F

1.5K 88 181
By Kurukznz


|Pasaj yorumları mutlaka istiyorum.|
|Keyifli okumalar!|

-

Morg kapısından içeri girerken görevlinin ona doğru bakması ile onaylarcasına gözlerini kırpıştırdı; orta yaşlı adamın demir kapından çıkması ile oldukça soğuk alanda önünde bulunan üstü örtülü ceset ile bir başına kaldı Ales.

Üzeri örtülü bu adamla, ne çok şey yaşamış; ne çok yıl devirmişlerdi birlikte. Bütün mutlulukları birbirleri arasında görünmez bağlarda saklıyken; o bağın kopması bütün mutluluklarını uçurumdan aşağı atmış; ardından yerini uçsuz bucaksız karmaşa dizisine bırakmıştı.

Bir elini örtünün üzerine götürüp iki parmağı arasına örtüyü alırken yavaşça kumaş parçasını açtı; gördüğü sima gözlerindeki nefreti daha da yoğunlaştırırken elini örtüden çekti ve kafasını yana eğerek önündeki cansız bedene baktı. Hayat yoldaşına; bir zamanlar için en büyük aşkına hüzün dolu gözlerle bakacağına; saf bir nefretle bakıyordu.

Beş yıllık birlikteliğin son durağının morg olacağını asla tahmin edemezdi kızıl saçlı kadın.

Önünde gözleri ebediyen kapatılmış olan nişanlısını kendi elleriyle öldürmüştü Ales. Düğünlerine son altı gün kala, kavuşmaya sayılı saatler kala; kendi elinden çıkan kurşun ile tamamiyle bitirmişti adamın hayatını. Evliliklerinden sonra belki de boy boy çocukları doğacakken; şuan bu soğuk morgda, önünde ilerideki çocuklarının babası konumunda olan nişanlısına boş gözlerle bakıyor olmak ne denli acıtıyordu canını.

Ona kendini tamamiyle teslim etmişti Ales. Daha on dokuz yaşındayken hayatının en acımasız darbelerini ailesinden yerken Aytunç kol kanat germişti. Onla hiç bilemediği ülkeye, Türkiye'ye gelmiş; onunla küçük bir eve yerleşip yaşamaya başlamıştı. İkisi de okuduğundan maddi konularda güçlük çekerken; kazandıkları cüzi rakamları, mutlulukları, üzüntüleri küçük bir evde pay etmişlerdi. Aynı yatağa baş koymuşlar; geceler boyu birbirlerinin hüzün dolu geçmişlerine birlikte üzülmüşlerdi.

Karşısındaki soluk erkek yüzüne kendi yüzünü yaklaştırırken bütün hatlarını inceledi Ales. "Sana kötü bir haberim var." Burukça gülümserken sesini inceltti; tok sesi yerini fısıltıya bıraktı. "Artık canımı eskisi kadar yakmıyorsun." Gözleri biraz sonra söyleyeceği sözler nedeniyle dolarken hüzün akan tebessümüyle Aytunç'un soğuk yüzüne sıcak nefesini üfledi. "Senden daha çok canımı yakan birileri var artık."

Gözünden akan bir damla yaş adamın yüzüne temas ederken yüzünü geri çekip arkasına döndü Ales. Aytunç'tan daha çok canını yakan adam, gideli tam iki ay olmuştu. Koskoca iki ay içerisinde çok şey değişmiş, İplikçi'nin gittiği gecenin sabahına uyandığında yanında hiç kimsenin bulunmaması Ales'i daha katı bir hale getirmişti.

Gözünden akan yaşı temizleyip kafasını arkasına dönerken, kendisini en yakın arkadaşıyla aldatıp üstüne suikast düzenleyen nişanlısına son kez bakıp "Gideceğin yerde bol şans." Dedi, Topuklu ayakkabılarını soğuk zeminde vura vura morg kapısına yürürken yaşadığı son dört ayı hayatından çıkarıp atmış bir kadın olarak yine tüm ihtişamıyla Defne Ales olmaya kaldığı yerden devam etti.

Morgdan dışarıya adım atarken kaldığı yerden devam ettiği hayatında bu sefer eskisi gibi ne nişanlısı Aytunç vardı, ne de en yakın arkadaşı Sezgin. Ömer İplikçi hayatından sadece dört ayını rüzgarına katıp öylece götüren bir kasırga iken; Ales bir daha ne onun, ne de başka kimsenin kasırgasına kapılmayacak; kendi yarattığı kasırgalara dahil olan zavallı insanları büyük bir zevkle izleyip duracaktı.

Güçsüz bir Ales değil, yıpranmışlıklarından doğan eski Ales olacaktı. Sert duruşundan taviz vermeyen; eskisinden daha güçlü ve yalnız Defne Ales olmaya kolları sıvamıştı.

Çok değil, daha morg kapısından çıkalı beş dakika olmuşken eski kişiliğine bürünmeye başlamıştı.

-

"Defne Hanım, başınız sağolsun."

Topuklu ayakkabılarının yerde çıkardığı tok ses ile odasına doğru yönelirken arkasında defteri ile koşturan asistanının başsağlığı dilemesi üzerine aniden durup arkasındaki adama kafasını dönerken; asistanı, kadının aniden durması ile Ales'in sırtına çarptı. Kemik gözlüklerinin yerinden kayması ile yeniden düzeltirken "Pardon." Deyip elini hafifçe kaldırdı.

Ales hiçbir şey demeden tekrar odasına yönelirken "Bugün inanılmaz şekilde yoğunsunuz Defne Hanım. Hemen bugünkü programınızın üzerinden geçeyim." Derken aldığı tek cevap masanın arkasındaki koltuğuna yerleşen Ales'in "Dinliyorum Kıvanç." Cümlesi olmuştu.

"Malum, nişanlınız Aytunç Beyin vefatı üzerine başta Grass Otel yöneticileri olmak üzere sektörün birçok işvereni ile bugün toplantılarınız olacak."

Ales, elinde oyalandığı kalemi asistanı Kıvanç'a yöneltirken "Hepsini iptal et." Dedi net bir ses tonu ile. "Başsağlığı ziyareti istemiyorum."

Kıvanç defterdeki gözünü karşısında oturan kadına bakmak için şaşkınlıkla kaldırırken Ales'in neden böyle bir tavır takındığını anlayamamıştı. Nişanlısı Aytunç, kendi iş yerinden çok buraya gelirdi ve her çalışan onların birbirine ne kadar bağlı olduklarına gözleriyle şahit olurlar; her daim imrenirledi. Karşısında duran patronunun tek varlığı da elinden kayıp gitmişken; nasıl oluyordu da bu kadar gaddar kalabiliyordu ?

"Daha düzene sokamadığımız işimizi düzeltememişken, gelmek isteyen otel yöneticilerini tek kalemde silip araya set çekmek ne kadar doğru Defne Hanım ?" Dedi Kıvanç şaşkınlığını gizlemeyip karşısındaki kadına doğru bakarken. Ales üzerindeki siyah ceketi çıkardı; masanın yanına koyarken "Bu zamana kadar herkesi çok yanlış tanıdık Kıvanç." Dedi derin bir nefes vererek. "Şimdi dediğimi yapıyorsun ve başlı yöneticilerle tüm irtibatımızı sonlandırıyoruz. Başka bir şey var mı ?"

"Yok Defne Hanım."

"Güzel. Çıkabilirsin." Denmesi üzerine Kıvanç kemik gözlüklerini çıkarıp küçük defterini kapattı; Ales'e sorgulayıcı gözlerle bakarken kapıdan dışarıya çıkması üzerine ofisteki çalışanların hepsi başına üşüşmüştü.

Herkes sessizce Kıvanç'tan gelecek cevabı beklerken, "Kadının yüzünde gram üzüntü görmedim." Demesiyle çalışanlardan birisi "Belki de hala şokunu atlatamamıştır." Dedi onay istercesine. "Daha nişanlısının ölüm haberi dün gece geldi sonuçta."

Zeynep, Büşra'ya şaşkınlıkla bakarken, "Saçmalık." Dedi gülercesine. "Aytunç Bey iki aydır komadaydı zaten; neyin şoku bu, altmış gündür atlatamıyor."

"Kadın ya manyak, ya da içine atıyor." Cengiz'in konuşması üzerine herkes gülümserken yavaş yavaş çalışanlar işine döndü; Kıvanç, beş yıldır asistanlığını yaptığı kadını tamamiyle çözdüğünü düşünürken Ales'in bu karmakarışık duruşu kafasını bulandırmış, bir şeyleri çözme isteği yeniden gün yüzüne çıkmıştı.

Daha şirketi yeniden ayaklandıralı iki ay olmuşken bu kadını anlamaya kaldığı yerden devam edecekti, buna ant içmişti.



-



Elindeki şampanyayı patlatırken Ales oturduğu berjerden kalkıp iki kadehi de arkadaşına doğru yöneltti. Kadın, şampanya dolu şişeyi bardaklara boşaltırken kızıl saçlı kadın yüzündeki yorgun tebessüm ile berjere tekrar kendini bırakıp içkiyi dudaklarına götürdükten sonra konuşmaya devam etti. "İngiltere nasıldı peki ? Beş yıldır gitmiyorum, gözümde tütmüyor değil."

"Sokakları kızıl saçlı serseri bir kızı özlemiş duyduğum kadarıyla." Dedi Azra sırtını yasladığı berjerde dikleşirken. Ales gülümsedi, bitirdiği kadehi yere koyarken Azra'nın radarında olduğunun farkındaydı. "Hem özlemişken seni de kendimle temelli götürürüm belki oraya. Doğduğun, büyüdüğün yerlerde yeni bir yaşam kurarsın kendine."

Ales dışarıda gözüken gecenin ışıklarına bir müddet göz gezdirdi, "Hiç fena bir fikir değil." Derken tekrar Azra'ya döndü. "Ama beni buraya bağlayan şeyler var."

Azra, kafasını iki yana yavaşça sallayıp gülümserken "Dur tahmin edeyim." Dedi muzip bir ifadeyle. "Mesela bu içinde bulunduğumuz otel gibi."

Ales sessizce içinde bulundukları odaya göz gezdirirken gözleri yeniden arkadaşını buldu, "Burası bir kadın için fazla korkutucu." Dedi şefkatli bir ses tonu ile. "Koridora saparken gördüğüm şeyler çok fazla ürkütücüydü. Ve sen bu oteli tekrar açma iznini alsan bile açmamakta ısrarcısın."

Oteli açma iznini tam bir ay önce alsa da açmayıp burada kalan kızıl saçlı kadından hiçbir ses çıkmazken "Çünkü burada yaşananlar senin için bir dönüm noktası." Dedi Azra elindeki kadehi yere koyarken. "Çünkü O'nu hala unutamadın."

"O evli bir adamdı ve eşini de alıp bütün bu kötülüklerden iki ay önce sıyrılıp gitti." Dedi Ales gözlerini psikolog arkadaşından ayırmazken. "Onu o gecenin sabahına uyandığımda silmiştim. Herkes şuan olması gerektiği yerde. Ben yalnızım, Aytunç toprağın altında. Onlarsa birlikte."

"Neden hala gömleği üzerinde Defne ?"

Ales duraksadı, Azra meydan okurcasına kadına bakarken kızıl saçlı kadın üzerindeki beyaz gömleği fark etmesi üzerine sessizce kendine küfretti. Hiç olmazsa bir geceliğine giymeyebilirdi. "Şu hale bak, adamın gömleğini yıkamamışsın bile. Kan izleri hala duruyor."

Ales sitemkar bir şekilde "Bana psikolojik sorunları olan hastaların gibi davranmayı bırakır mısın artık." Dedi cevabını veremediği sorulardan kaçmak istercesine. "Çalışma saatlerin dışında iş yapma Azra, lütfen."

Azra, karşısındaki arkadaşını daha fazla sıkmamak amacıyla yavaşça kafasını sallarken derin bir nefes verip arkasına yaslandı. Üniversite yıllarından beri Defne'yi tanıyordu fakat psikoloji alanında master yapmak için yurt dışına çıkması ile ayrı kalmışlardı. Ales, her ne kadar konusu açılınca gülüp geçse de birkaç aylığına psikolojik bir yardım alması iyi olacaktı. Yaşadığı şeyler yenilir yutulur cinsten değilken kızılın bu kadar sakin kalması normal değildi.

"Peki Aytunç.." Azra, bacaklarını kendisine çekerek kollarıyla sararken, "Onu da kampüsten hayal meyal hatırlıyorum. "En son evleneceğinizin haberini duydum. Sonra ?" Dedi şaşkın bir biçimde.

Ales alayla gülümsedi. "Öldü."

Karşısındaki kadın sertçe yutkunurken "Baya ?" Diyebilmişti sadece.
Ales karşılık verdi. "Baya."

"Öldüren kişi bulunmuştur da içeriye tıkmışlardır umarım." Azra, Ales'e sorgulayıcı gözlerle bakarken yeniden konuşmaya başlayıp. "Bulundu değil mi ?" Demesiyle kızıl saçlı kadın oturduğu yerden dikleşip dirseklerini dizine koyarak parmaklarını kenetleyip öne doğru eğildi. Loş ışıklı odada kestirdiği kısa saçları gözünün önüne gelirken kulağının arkasına tıkayıp son derece tehlikeli gözlerle "Tam karşında duruyor." Dedi.

Tam o sırada kapının ardından birkaç anlamsız sesin gelmesi üzerine Ales hızlıca kapıya doğru döndü; Azra tenha bir otelin küçük odasında katil bir kadınla tek başına kalmanın korkusunu yaşarken oturduğu berjere iyice sinip nefes alış verişlerini kontrol etmeye başlamıştı.

Ales sessizce eğilerek oturduğu berjerden kalktı; Küçük bir çekmeceden çıkardığı silahı kontrol ederken Azra'nın daha da korkması üzerine "Sessiz ol!" Dedi fısıltı ile.

Azra, kadının serzenişi üzerine ellerini göğüs hizasına kaldırdı; "Sadece silah kullandığını bilmiyordum, özür dilerim." Derken kızıl saçlı kadının aleyhine bir iş yapmanın çok canını yakacağını düşünerek fısıltıyla "Özür dilerim." Diye tekrar etti.

"Ses çıkarma yeter."

Kızıl saçlı kadın, iki eli ile silahı kavrayıp odanın kapısına doğru yönelirken gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. İplikçi'nin gitmesi üzerinden iki sakin ay geçmişken tekrar aynı şeyleri yaşamak isteyebileceği en son şeydi. Arkasında koltuğa sinmiş bir şekilde etrafına korkuyla bakan arkadaşının can güvenliği de işin içine girdiğinde; bu gece o kabus geceler gibi olmaması için birçok şeyini verebilirdi.

Kapıyı birkaç santim aralayıp gözleri ile tenha koridoru tararken kapı pervazının yanındaki kolona yakın, arkası dönük heybetli bir vücut görmesi ile kapıyı ardına kadar açtı; çıplak ayakları ile arkası dönük kişiye yaklaşırken kolunu adamın boğazına sarması ile arkasındaki kolona heybetli vücudu yapıştırıp silahı kafasına dayadı. "Kimsin!"

Nefes alış verişleri arasından güçlükle adamın yabancı yüzünü incelerken herhangi bir sesin gelmemesi üzerine silahı adamın kafasına daha da bastırıp dişleri arasından "Kimsin dedim!" Diye bağırması ile "Kötü bir amacım yok." Dedi adamdan ilk defa ses çıkarken. Biri tarafından tutulmuş ve herhangi bir bilgi vermemesi istenilmişti muhtemelen.

"Ömer," Adam nefes nefese konuşurken tabancanın kadın tarafından alnına daha da bastırılması üzerine gözlerini kapattı ve hiçbir şey söylemeyeceğine dair verilen kesin emiri ne yazık ki çiğnedi. "Ömer İplikçi. Etraftan gelecek zararlara karşı sizi korumamı emretti."

"Koruma ?" Ales, adamın alnına dayadığı tabancayı indirerek birkaç adım geriye sendeledi. Alayla gülümserken "Patronun çok düşünceli." Diyerek elindeki tabancayı adama doğru salladı.

"Sizin iyiliğiniz için Defne Hanım." Cümlesini duyması ile elini kaldırıp adamın konuşmasını durdurdu. Tok sesi ile "Sakın." Derken İplikçi'nin adamı susmuş, Azra odanın kapısına gelip pervazına dayanmıştı.

"Ondan kendimi nasıl koruduysam, başkasından kendimi daha iyi korurum." Dedi Ales ciddi bir ifadeyle adamın suratına bakarken. "Ondan bana daha çok zarar veren biri olamaz."

Azra kollarını birbirine bağlayıp yere bakıyor, kendisi için gönderilen koruma duvara sinmiş karşısındaki kadına odaklanıyorken Ales adama doğru yaklaşıp tam önünde durdu. "Ayrıca; beni zararlardan korumak istiyorsa kendisi gelsin. Koruma göndermek her adamın işi."

Azra, arkadaşının etrafında bir korumanın iyi olacağını söylemek için ağzını açacağı sırada "Koruma falan istemiyorum." Dedi net bir ses tonu ile Ales. "Kendimi koruyacak seviyedeyim. Bir daha aynı şey olursa hem seni hem de o patronun olacak adamı öldürürüm." Deyip gideceği sırada duyduğu ses ile olduğu yerde kaldı Ales. "En yakın arkadaşınıza yenilmek mi istiyorsunuz ?"

Arkasını döndüğü adama tekrar yaklaşırken kaşları çatıldı, "Ne demek oluyor bu ?" Diye sitem ve bir o kadar şaşkınlıkla bakarken kalın erkek sesi yeniden kulaklarını doldurdu. "Sezgin Cavaz, iki aydır nerede diye hiç düşündünüz mü Defne Ales ?"

Aytunç'u öldürdüğü gece tekrar hafızasında canlanırken sessizce kafasını iki yana salladı. Bu kadar zamandır neredeydi, Aytunç'un ölümünden sonra ne yapmıştı; bu konuyla ilgili hiç duyum almamıştı.

"İki saat içinde bu otelden çıkmazsanız sizi en savunmasız halde yakalayacak." Gözleri Ales'in elindeki silaha kayarken "Silahı bana değil, en yakın arkadaşınıza uzatmanız gerekecek. Zira birkaç saat içerisinde nişanlınızın yerdeki kanını sizinki ile temizleyecek." Demesiyle Ales birkaç adım geriye sendeledi. Kafası karmakarışık olmuştu.

Azra, endişe dolu gözlerle Ales'in vereceği yanıtı beklerken "Geliyorum, burada bekle." Cevabını duyması ile gözlerini büyük bir yenilgiyle kapattı; Ales bu tür işlerden daha yeni sıyrılmışken kendini yeniden ateşe atması çok kötü olurdu.

Odaya giren kızıl saçlı kadının üzerindeki beyaz erkek gömleğini çıkarması üzerine Azra odaya girip duvara yaslandı. "Dikkat et kendine." Derken Ales yatağa bıraktığı gömleğe bir müddet gözlerini dikti. "Sabaha kadar gelmezsem bil ki ölmüşümdür. Beni boş yere bekleme."

-

Masada duran bilgisayarın ekranını titreyen parmakları ile açarken yüzünü sıvazlayıp derin bir iç çekti. "Yağız, neredesiniz ?"

"Alana geldik Ömer Bey." Kulağındaki mikrofondan gelen ses ile karşısındaki ekrana bakarken biraz sonra soracağı şey için yutkundu, sesi inceleşmişti. "Defne nerede ?"

"Merak etmeyin, şuan yanımda değil."

Birkaç dakika sonra kameranın görüş alanına giren kızıl saçlı kadın ile derin bir nefes verdi adam. O gecenin ardından tam iki ay geçmişken her gün Ales'i öylece bırakıp gitmesinden ötürü çokça küfretmişti kendine. Bazı zamanlar geri dönmek için kolları bile sıvamıştı fakat; Mısra ve ailesinin alt mesaj içeren baskılarından ötürü ne yazık ki yapamamıştı. Her gece yatağa istemeyerek girerken sakallarına yapışan kızıl saçları hissedememek garip ve bir o kadar da kötü hissettiriyordu kendini. Tam iki aydır yüzünü görememek, onu öpememek ve rüyalarında zor durumlarda olan kızıl saçlı kadını görmek bazen çıldıracak gibi olmasına neden oluyordu. İki korkunç ayın ardından küçük bir ekrandan kadının siluetini görmek bile içinde garip hislerin oluşmasına yol açarken, bundan sonra Ales'siz yaşayacağı hayatı düşünemiyordu bile.

"Her adımınızda çok dikkatli olun." Dediğinde duvardaki kameradan ona bakan Yağız göz kırpıştırarak yanıt verdi. Ales'e İplikçi hakkında bir şey çaktırmaması gerekiyordu. "Ve şunu bil; Defne bu gece sana emanet. Kendi canını değil, onunkini düşüneceksin."

Deponun ağır kapısından çıkan sesler ile başta Ales'in yanında bulunan Yağız olmak üzere arkasındaki birkaç yabancı adam silahlarını kapıya doğrulttu; Sezgin'in kapıda belirmesi ile arsından bir erkek sürüsü onun arkasından depodan içeri girdi. "Biricik dostum, Defne Ales."

İplikçi, oturduğu sandalyede dikleşerek kulaklığını takarken gözlerini pür dikkat bilgisayar ekranına dikti. Fısıltıyla 'Ne olur bir şey olmasın.' Deyip izlemeye devam etti.

"İki aydır görüşmeyeli çok değişmişsin." Sezgin alayla gülümserken "Yoksa İplikçin seni terk mi etti." Demesiyle Ales'in dudaklarında tehlikeli bir gülümseme belirdi, ellerini pantolonunun arka ceplerine koyarak birkaç adım öne gelerek silah tutan adamlarını arkasında bıraktı. "En azından o Aytunç gibi toprağın altına girerek terk etmedi, Sezgin."

Sezgin'in alay dolu gülümsemesi solarken "Onu da ben öldürmüştüm değil mi ?" Dedi Ales yüzündeki muzip ifadeyle karşısında ona ağır ağır yaklaşan kadına bakarak. "Sayısı o kadar çok oldu ki, öldürdüğüm nişanlımı bile hatırlamaz oldum."

Sezgin gittikçe gerilirken "Seni öldüreceğim zamanlar da gelecek Sezgin." Dedi Ales ciddileşen surat ifadesi ile. İplikçi ekranın ardından tatmin olmuş bir şekilde gülümserken, daha iyi görüntü alan diğer kamerayı açması ile Ales'in yüzünü daha net ve yakından görmesi ile uzun zamandır dokunamadığı yüz hatlarını inceledi; hala bıraktığı gibi soluk tenliyken omuz hizasındaki saçlarını biraz daha kısaltmıştı sadece.

"Bak işte o noktada hemfikir değiliz." Dedi Sezgin, elindeki silahı göz hizasına getirip incelerken bir yandan da kızılın yanına yaklaşıp. Ales alnına aniden dayanan silah ile arkasında silahlarının tetiğini çeken adamları arkasına bakmadan eli ile durdurdu; ona silah çeken arkadaşına cesurca bakmaktaydı. "Ben, senin Aytunç'a yaptığını yapmam. Seni öldürmem, yaşatırım."

İplikçi kulaklığından duyduğu kadın sesi ile oturduğu yerden dikleşti; Sezgin ve Ales'in olduğu ekrana bakarken sakalını sıvazlayarak gerginlikle bacağını salladı. "Sana burada yaşatacaklarım bitmeden öbür tarafa gitmeni istemem."

"E tabii." Diye yanıt verdi Ales onaylarcasına. "Biricik sevgilin Aytunç da orada, yine bir araya gelmemizi istemezsin."

Ales'in arkasından kısık sesli gülümseme sesleri gelirken Sezgin'in "Kesin sesinizi!" Diye bağırması üzerine alay dolu tebessümünü devam ettiren Ales'in gülümsemesini duyduğu bir cümle tuzla buz etti.

"Bebeğinin ölümüne sebep olduğun üvey ablanın da belki o toprağın altında olabileceğini hiç düşündün ?"

Soru karşısında deponun içerisinde çıt çıkmazken en hassas konusu ablası olan Ales, titretmemeye özen gösterdiği sesi ile "Sen mi öldürdün onu." Diye sorması ile Sezgin alayla gülümsedi. "Senin kadar gaddar değilim ne yazık ki." Ardından Ales'in tam önüne dikildi. "O kadar yakınında ve sen öyle görmüyorsun ki.."

İplikçi, mikrofona doğru bağırarak Yağız'a talimat verirken, var gücüyle kulağındaki cihaza bağıran İplikçi'nin emrine karşı "Söylersen, bitersin!" Diyerek var gücüyle bağırarak Sezgin'e silahını doğrulttu Yağız.

Ales titreyen bedeniyle arkasında endişe ile bağıran Yağız'a bakarken onun o gergin surat ifadesini görmesi üzerine tekrar Sezgin'in tehlikeli bir gülümseme ile bezenmiş yüzüne döndü. Güçsüzleşen ince sesi ile "Kim." Diye sorarken İplikçi'nin Yağız'a mikrofonla boyun kasları çıkana kadar var gücüyle bağırdığından, kilitli kapının ardından endişeyle kocasına seslenip kapıya vurduğu eşinden bir haberdi kızıl saçlı kadın.

İplikçi, biraz sonra Ales'in duyacağı gerçekler üzerine var gücüyle bağırarak Yağız'a emir verirken Ales her şeyden habersiz Sezgin'in yüzüne endişeyle bakıyordu.

Yağız, İplikçi'nin emri üzerine elindeki tabancayla Sezgin'in arkasındaki duvara bir el ateş atarken karşı taraftan aynı karşılık geldi; kurşun Ales'in boynunu sıyırarak geçerken içlerinden bir adam ayakta duran Ales'i belinden yakalayıp üzerine düşmesini sağladı. Adam, elindeki silahı Yağız'a verip Ales'i yere yatırarak kendini gelebilecek kurşunlara siper ederken Sezgin'in kurşun sesleri arasında bağırması üzerine Yağız gerçeklerin gün yüzüne çıkmaması amacıyla kulağında İplikçi ile gizli irtibat kurduğu cihazı havaya kaldırıp boğazı yırtılırcasına haykırdı. "Ömer İplikçi!"

Tahmin ettiği gibi kızıl saçlı kadının odağı tamamen havadaki cihaza kayarken, kurşun seslerinin anında sonlanması üzerine yerde hafif yaralanmış Ales'in üzerindeki adam dikleşerek kadından biraz uzaklaştı. Yağız, gece boyunca Ales'ten sakladığı cihazı kulağından çıkarıp kadına uzatırken "Burada." Dedi nefes nefese. "Seni duymak istiyor."

Sezgin duyduğu şey ile gülümsedi; Ömer İplikçi, dudaklarından çıkacak cümleden öyle çok korkuyordu ki Ales'in belki de son kez sesini duymak isteyip odağını az da olsa kırmak istemişti. Lakin, gerçeklerden kaçış yoktu.

Ales, yattığı yerden dikleşirken ona uzatılan cihaza bir müddet baktı. Sesini dahi o kadar çok özlemişken ona uzatılan şeyi almamak eziyet gibi olsa da almadı, gidip gelen sesi ile "Konuşmak istemiyorum." Dedi.

Sesini duyarsa ağlayabilirdi.

"Lütfen." Yağız yalvarırcasına kadına bakarken Sezgin, onu koruyan adamlarından kollarını kurtarıp duvara yaslandı. Kurşunların havada dolaştığı anda böyle romantik anların yaşanması canını sıkıyordu.

Ales'in elleri ağır ağır cihaza yaklaşırken diğer eliyle boynundaki kanı temizleyip burnunu hafifçe çekti. Aldığı küçük cihazı kulağına usulca yerleştirirken hiçbir ses çıkarmamıştı.

"Ales, duyuyor musun Ales!"

Ales hiçbir ses çıkarmadı, gözleri saniyeden saniyeye dolarken "Dinliyorsun, biliyorum." Diyen İplikçi ile gözünden bir damla yaş akmıştı. Cihazdan sesi gelen adam, nefes nefese konuşurken "Seni seviyorum." Dedi inceleşen sesiyle ile çaresizce fısıldarken. "Bunu tüm gerçeklere rağmen hiç unutma." Kızıl saçlı kadın sessizce ağlarken çıkardığı hıçkırık ile esmer tenli adam "Nolur ağlama." Dedi kendisi de ağlarken.

Sezgin, karşısında göz yaşı döken kadına karşı acıyan gözlerle bakarken "Aşık olduğun adamın karısının ablan olması ne acı verici." Demesiyle eğik olan kafasını dikleştirdi. "Mısra İplikçi, ablan."

Kulağındaki cihazdan gelen sesleri duyamaz hale gelirken gözleri donuk bir biçimde yere odaklandı. Gözündeki yaşlar daha da şiddetlenirken "Nolur bir şey söyle Ales." Dedi İplikçi ağlayarak yalvarırken. Yaptığı hatayı artık Defne'nin de bilmesi eziyetten çok daha fazlasıydı. "Nolur, bağır çağır ama bir şey söyle." Dedi, acıdan kıvrandığı sesinden dahi belli oluyordu.

"Ablan gözlerinin önünde öldürülen eşinden başka, bir yandan gizlice Ömer İplikçi ile kırıştırıyordu." Sezgin'in konuşması üzerine Ales başını ellerinin arasına alıp bir Sezgin'i, bir de kulağındaki cihazdan sesi gelen İplikçi'yi dinlerken ağlaması şiddetlenmişti. lümüne sebep olduğun bebek de ablan ve ölen eşinin değil; İplikçi ile Mısra'nın bebeğiydi. Bir süre sonra Ölen eşi Ömer ve Mısra'nın birlikteliğini öğrenince uzun zamandır seni uzaktan izlemeyi bırakıp evine gelmeye başlamıştı. Mısra durumun farkına varınca Ömer'e ölen eşinin seni rahatsız ettiğini söylese de İplikçi seni tanımadığından kafaya bile almadı. Mısra, Ömer ile yaptığı bebeği kendisinden ayrılmaması için ölen eşine sevinçle gösterip ondan hamile kaldığını söyleyecekken eşinin cansız bedeniyle karşılaşmıştı."

Mısra İplikçi. Her davette karşılaştığı, evine gidip masasına oturduğu, arbedede yardım edip sarıldığı, kocasına aşık olduğu kadın. Bunca zaman geçmişken, ailesinden tek bir kişiyi bile hatırlamıyorken her şeyin ortasında bu gerçekle karşılaşmış olmak bütün sinirini alt üst etmiş, İplikçi'ye olan hayal kırıklığını on kat daha artırmıştı.

"Senin benden hiçbir farkın yok Defne Ales." Dedi Sezgin zaferle gülümserken. Yağız ne kadar dirense de gerçekler gün yüzüne çıkmıştı; duvara yaslanıp elleri ile yüzünü kapatırken Ales kulağındaki cihazdan gelen hıçkırık sesleri ile ellerini gözlerine koyup sessiz sedasız ağladı. Ömer, kadının sesini duymayı bile hak etmiyordu. "Beni nişanlı bir adamı ayartan kadınlar gibi görürken; şuan sen de aynı konumdasın Ales." Dedi sesi depoda yankılanırken. "Evli bir adama aşık oldun, seninle hiçbir farkımız yok."

Duyduğu gerçeklerin ağır yükü Ales'in donup kalmasına neden olurken İplikçi'nin, Sezgin'in cümleleri yanında inkarı karşısında "Kes sesini." Diye hiddetle bağırdı kızıl saçlı kadın.

Depodan hiçbir ses çıkmazken "Beni iyi dinle." Dedi inceleşen sesiyle. "Seninle karşılaştığım o gece için her gün lanet edeceğim."

İplikçi'den hiçbir ses gelmezken "Ve şunu da hiç unutma." Diyerek ekledi diyeceği şeyi yapmamak ister gibi yeniden ağlarken. "Sana yemin ederim İplikçi, ölümünün benim elimden olması için gün sayacağım."

Konuşmanın ardından Ales cihazı kulağından çıkardığı gibi fırlattı; Yağız'ın acı dolu gözleri arasında evine gidip saatlerce ağladı, ertesi gün uçak biletleri alındı ve çoktan gidilmesi gerekilen yere; tüm hüzünler artlarda bırakıp gidildi.

Aşka dönüşen Nefret, bu sefer daha saf bir nefrete dönüştü; geçmişten gelen meseleler yeniden masaya yatırılırken gerçek karşılaşmalar; asıl şimdi başlamıştı.

-


140 yorumda görüşmek üzere.🌺

Continue Reading

You'll Also Like

122K 13.5K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
90.6K 5.7K 34
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
15.4K 987 32
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
12M 584K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...