İçgüdü

By MrsAuthor_99

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

42. Bölüm

1.1K 100 31
By MrsAuthor_99

Bölüm Şarkısı: Klergy- Dangerous Game

Kendimi bir film karakteri gibi hissediyordum. Hareketlerim, söylediklerim hatta düşündüklerim bile bir başkasının kontrolünde gibiydi. Aslına bakılırsa, bu konuda çok da haksız sayılmazdım.

Sürekli olarak bir döngünün içindeymiş gibi aynı noktaya dönüp duruyordum. Kişiler, mekanlar aynıydı. Değişen tek şey ismimin önünde taşıdığım sıfat ve hissettiklerimdi.

Müttefik.

Alex Laurent'in zaafı.

Ve şimdi, hamile kalmayı başarmış ilk vampir.

Bu etiketleri üzerimde taşımak rahatsızlık vericiydi. Her geçen gün gerçek kimliğimden uzaklaşıp yeni birine dönüşüyormuşum gibi hissetmeme sebep oluyorlardı. Korkarım bu, sonsuza dek sürecekti.

İçimde, dışarı çıkmak konusunda bir korku filizlenmişti. Sanki, bahçeye adım attığım anda diğerleri dibimde bitecek ve bebeğime zarar vermeye çalışacaktı. Bebeği bu evin dışındaki kimsenin bilmemesini bir kenara koyarsam haksız sayılmazdım.

Aklımdaki kötü düşünceleri kovmak için kitap okumaya karar vermiş ve salondaki geniş kanepelerden birine oturmuştum. Fakat ne elimdeki bu kitap ne de Alex'in kitaplığındaki hiçbir kitap ilgimi çekiyordu.

Doğrusunu söylemek gerekirse, içinde savaş kelimesi geçen hiçbir kitabı okumak istemiyordum. Tüm bu güç savaşı, kan ve korkunun içindeyken iyi hissetmemi sağlayacak şeyler okumam gerekiyordu.

Fakat aradığımı Alex'in kitaplığında bulmam mümkün değildi.

Tırnaklarımı belli bir ritimle kucağımdaki kitabın sert kapağına vuruyor ve salondaki sessizliği az da olsa yok etmeye çalışıyordum. Aksi halde zihnimin sesi kulaklarımı işgal ediyor ve türlü komplo teorileri kuruyordum.

Bu sırada, daha önce görmediğime emin olduğum bir kız hızlı adımlarla bahçeye çıktı. Fiziği o kadar güzeldi ki daha önce görmüş olsaydım asla unutmazdım. Hatırladığım kadarıyla Teo'nun yanında da böyle biri yoktu.

Sanırım, sorumun cevabını kimden alacağımı biliyordum.

Derin bir nefes alarak oturduğum yerden kalktım. Bacaklarımın uyuşmuş olması burada ne kadar süredir oturduğumu açıklıyordu. Adımlarımı Alex'i bulacağımdan emin olduğum yere, çalışma odasına, yönlendirdim. Birkaç gündür Teo ile düzenli olarak burada buluşuyorlardı.

Kapıyı çalma gereği duymadan içeri girdiğimde ikisinin de bakışları refleks olarak bana dönmüş oldu. Beyaz kapıyı yavaşça kapatıp ileri doğru birkaç adım attım. Alex ahşap masanın ardındaki deri kaplı sandalyede oturuyor, tüm masaya yaydığı haritayı inceliyordu.

Teo ise, kendisine bir bardak viski koymuş ve şöminenin yanındaki haki yeşili tekli koltuğa oturmuştu. Kollarımı göğsümde birleştirip "Az önce salonda gördüğüm kız kim?" diye sordum.

Hemen ardından Alex'e tuhaf bir bakış attım. Bu, "Bu işte senin parmağın olduğunu biliyorum." anlamına gelen bir bakıştı. Alex yüzüne yarım bir gülüş yerleştirip arkasına yaslandı. "Demek onunla tanıştın."

İmalı bir şekilde "Henüz tanışmadım ama tanışmak için sabırsızlanıyorum." diye mırıldandım. Aynı zamanda yeniden adım atmaya başlamış ve Teo'nun karşısındaki boş koltuğa oturmuştum. Alex sandalyesini bana doğru çevirerek "Octavia." dedi. "Yeni aşçımız."

"Aşçımız mı?" Hayret dolu bir sesle sorduğum soru Teo'yu da gülümsetmişti. Gerçekten, burada neler dönüyordu? Alex dirseklerini sandalyenin kenarlarına dayayıp parmaklarını birleştirdi. "Anastasia kan içemediğini söyledi."

Hemen ardından bacaklarını masanın üzerine uzattı. "Bu durumda, sıradan yiyecekler yemen gerektiğini düşündüm." Konuşmasını bitirdiğinde yüzüne meşhur sırıtışlarından birini yerleştirmişti. Gözlerimi devirip ayağa kalktım ve kitaplığa yöneldim. "Salondaki kitaplıkta okuyacak hiç kitap yok."

Parmaklarımı kitapların üzerinde dolaştırırken "Belki burada bulurum." diye mırıldandım. Arkadan gelen kağıt sesi, Alex'in haritayı katladığını düşünmeme sebep olmuştu. "İstediğin kitapları getirtebilirim." Konuşan Teo'ydu.

Göz ucuyla ona bakıp "Teşekkür ederim." dedim. "En azından, manken olabilecek bir kızı aşçı diye tanıtmak yerine yardımcı olmaya çalışıyorsun." Cümlemi bitirdiğimde Alex'e ters bir bakış atmıştım.

Alex abartılı bir şekilde gözlerini devirip sandalyeden kalktı. "Birincisi, Octavia gerçekten de aşçı, hayatım." Şimdi, kollarını göğsünde birleştirip masaya yaslanmıştı. "İkincisi, yalnızca senin için burada değil."

Gözlerimi patlatıp "Kızın kanını içmeyeceksin, değil mi?" diye sordum. Alex yüzüne edepsiz bir gülümseme yerleştirdi. "Başka ne yapmamı bekliyorsun?" Bu sırada Teo, bardağını sehpaya bırakıp ayağa kalktı. "Garip flörtleşmenizi bölmek istemem ama gitmem gerekiyor."

Hemen ardından koltuğun kenarına bıraktığı ceketini giyip Alex'e döndü. "Konuştuğumuz gibi, etrafı kontrol edeceğim." Alex başını salladığında Teo hafifçe kolumdan tuttu. "Hoşça kal, Alexandra."

"Sen de." diye mırıldandım. Teo hızlı adımlarla odadan çıktı ve beyaz kapı yeniden kapanarak bizi baş başa bıraktı. Yüzümü garip bir şekle sokup "Az önceTeo, flörtleştiğimizi mi söyledi?" diye sordum.

Ne flört ama!

Alex omuz silkti. "En başından beri yaptığımız bu değil mi?" Ardından, kristal bardaklardan birini önüne çekip yarısına kadar viski doldurdu. Alayla "Kim, flörtünden çocuk yapar ki?" diye mırıldandım.

Alex bana tuhaf bir bakış atıp viskisinden birkaç yudum aldı. "Kimin flörtü benim kadar yakışıklı?" Şimdi, boş boş bakma sırası bana geçmişti. Derin bir nefes alıp "Haklısın." dedim. "O kadar yakışıklısın ki müzede falan sergilenmen gerekiyor."

Ardından, ayağa kalkıp ahşap masaya doğru yürümeye başladım. "Ki, fosil sayılabilecek bir yaşta olduğuna göre de müzeye konmaman için bir sebep göremiyorum." Sanırım, ilk kez onu alt etmeyi başarmıştım. Çünkü bozulduğu yüzünden okunuyordu.

Yüzüme havalı olduğunu düşündüğüm bir gülüş yerleştirip deri koltuğa yerleştim. Alex elindeki bardağı masaya bırakıp bana tepeden bir bakış attı. "Dedi, benden yalnızca yirmi yıl sonra vampir olmuş kız."

Gözlerimi kısarak kafamda basit bir hesap yaptım. Alex yirmi üç yaşında vampir olmuştu. Eğer yaşlanmaya devam etseydi kırk üç yaşında olacaktı. Bu da, vampir olmasaydık aramızda yirmi beş yaş olacağı anlamına geliyordu.

"Benim için biraz yaşlı değil misin?" dedim. "Belki de kendime daha uygun birini bulmalıyım." Alex, önündeki siyah ajandaya bir şeyler yazarken başını kaldırıp bana ters bir bakış atınca dudaklarımı birbirine bastırdım.

Bu sırada Anastasia kapıyı büyük bir hızla açtı ve beyaz kapı duvara çarpıp geri geldi. "Ben de sizi arıyordum." Kapıyı kapatıp karşımdaki koltuğa oturduğunda onu izliyordum. Yüzünde garip bir ifade vardı.

"Bu bakışı tanıyorum." dedim. "Ne yaptın, Anastasia?" Kardeşim bana dönüp mavi gözlerini bir süre yüzümde dolaştırdı. Tırnaklarıyla oynuyor, aynı zamanda bir bacağı ritmik olarak hareket ediyordu.

Sonunda "Annem buraya geliyor." dedi ve bir yükten kurtulmuş gibi koltuğa yaslandı. Gözlerimi patlatıp Alex'e döndüm. Elindeki kalemi çevirmeye devam ederken göz ucuyla tepkimi izliyordu.

"Bilmen gereken çok önemli bir şey olduğunu söyledi." dedi Anastasia benimle göz teması kurmadan. "Bebeğini de ilgilendiren bir şeymiş." Kaşlarımı çattım. Kalbim istemsizce hızlanmaya başlamıştı.

"Ne demek bu?" diye sordu Alex sert bir sesle. Bir cevap bekler gibi Anastasia'ya baktım ancak o, omuz silkmekle yetindi. Hemen ardından göz ucuyla bana baktı. "Bana kızdığınızı biliyorum. Ama ciddi bir şey olabileceğini düşündüm."

"Uğraşmam gereken bir anne var zaten." dedi Alex imalı bir şekilde. Vera'dan bahsettiğini herkes biliyordu. Beni göstererek "Bir tane daha olmak üzere ve başka bir tanesine daha dayanabileceğimi sanmıyorum." diye ekledi.

"Söyleyeceği şey her neyse, duymak istiyorum." dedim ve arkama yaslandım. Şimdi ikisi de bakışlarını bana çevirmişti. Ciddi olduğumu belirtmek için hafifçe başımı salladım. Bunu gerçekten istiyordum.

Odaya hakim olan sessizlikten sonra en fazla on dakika geçmiş olmalıydı ki kapı hafifçe tıklatıldı ve Nick içeri süzüldü. "Onu getirdim." Alex'e bakmamaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Muhtemelen ondan habersiz Anastasia'yla bir şeyler çevirdiği için azarlanacağını düşünüyordu.

"Buraya gelmesini söyle." dedi Alex normal bir ses tonuyla. Nick hafifçe başını sallayıp çıktı ve birkaç saniye sonra annem, onun yerini aldı. Burnuma ulaşan kadın parfümü odaya bir yabancının girdiğini belirtiyor gibiydi.

Anastasia oturduğu koltuktan kalkıp anneme yer verdi ve tepemde dikilmeye başladı. Uzun tırnaklarını siyah derinin yüzeyine sürtüyor, bu da hoş olmayan bir ses çıkarıyordu. Annem karşımdaki yerini aldığında bakışlarımı Alex'e çevirdim.

O da bana bakıyor ve muhtemelen bir sorun çıkarıp çıkarmayacağımı anlamaya çalışıyordu. Sonunda, yeşil gözlerini üzerimden çekip anneme doğru döndü. "Seni dinliyoruz, Isabel."

"Buraya gelmekte kararsızdım." dedi annem normal bir ses tonuyla. Uzun bir süre sonra ona ait olmayan bu sesi yeniden duymuştum. "Ancak hamile olduğunu öğrendiğimde bunu yapmam gerektiğini düşündüm."

Benimle konuşuyordu fakat ona bakmıyordum. Buna rağmen, gözlerini üzerimde hissediyordum ve bu daha çok gerilmeme sebep oluyordu. Anastasia bunu anlamış gibi hafifçe omzumu sıktığında derin bir nefes alıp bakışlarımı anneme çevirdim.

Annem dudaklarını ıslatıp "Neler hissettiğini biliyorum." dedi. "Korkuyorsun, merak ediyorsun, onun için endişeleniyorsun. Ben de böyle hissetmiştim." Ardından, Alex'e kaçamak bir bakış attı. "Hamile olduğumu öğrendiğimde, Vera beni güvendiği bir kahine götürdü."

Gözlerinde nemli bir hava vardı ve bu kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. "Kahin, karnımdaki çocuğun cadı meclisini yeniden bir araya getirebilecek bir güçle doğacağını ve vakti geldiğinde bunun için öleceğini söyledi."

"Vera bunu duyduğunda eski gücüne kavuşacağı için çok sevindi." dedi ve bakışlarını bana çevirdi. "Yirmi yaşına gelip gerçek bir cadı olduğunda seni feda etmeye hazırdı. Ama ben böyle düşünmüyordum Alexandra."

Hızlanan kalbimi yerinde tutmak ister gibi elimi göğüs kafesimin üzerine yerleştirdim. Bu hikayeyi ilk kez duyuyordum fakat içimden bir ses doğru olduğunu söylüyordu. "Seni ölümden kurtarmak için bir şey yapmam gerekiyordu."

"Bu yüzden de vampire dönüşmeni istedim." dedi annem ağlamaklı bir sesle. "Seni Vera'dan kurtarmanın tek yolu buydu." İtirafından sonra gözlerimin büyüdüğünü hissetmiştim.

"Eğer Vera'dan kurtulamazsak aynısı bebeğinin de başına gelebilir." Annem düşünceli bir sesle konuşmuştu. "Ne yani, o cadının çocuğuma zarar verebileceğini mi söylüyorsun?" Alex'in sesi son derece sertti.

Korku dolu gözlerimi anneme çevirdim. Beni rahatlatacak bir şey söylemesine ihtiyacım vardı. "Bu güç, nesiller boyu aktarılabilir." Alex'e bakarak konuşmuştu. Hemen ardından gözleri yeniden beni buldu.

"Kan içememen, bebeğin kanındaki vampir büyüsünü çektiğini gösteriyor." dedi annem normal bir sesle. "Bunun anlamı bebeğin hem vampir hem de cadı olduğu." Cümlesini bitirdiğinde bakışlarını yüzümde dolaştırdı. "Aynı zamanda seni de kendisi gibi bir meleze dönüştürüyor."

"Büyü yapabilen bir vampir mi?" Anastasia'nın sesi hayret doluydu. "Böyle bir şeyi daha önce duymadım." Annem hafifçe başını salladı. "Bu, ilk kez gerçekleşiyor. Doğanın hatası ya da mucize, adına ne denirse densin, çok tehlikeli."

Ürperdiğimi hissettim. Onu nasıl koruyacaktım? Büyü yapabilen bir vampiri herkes tehdit olarak görürdü. Ve yapmak isteyecekleri ilk şey bizi ortadan kaldırmak olacaktı.

"Bu, cadılar ve vampirleri sonsuza dek sürecek bir savaşa sürükleyebilir." Anastasia, bir uzmanmış gibi konuştuğunda Alex olumsuz anlamda başını salladı. "Düzeni sağladığım sürece, onlara kimse zarar veremez."

"Düzeni sonsuza dek sağlayamazsın." Ses tonum ifadeden yoksundu. "Şu anda olduğu gibi." Alex bir süre sessiz kaldı çünkü haklı olduğumu biliyordu. Şehir ellerinden kayıp gitmişti. Bu, tekrar ve tekrar olabilirdi.

Birkaç dakika sonra "Yüzyıllardır yaptığım şey bu." dedi Alex kendinden emin bir şekilde. "Önüme çıkan ufak engellerde pes edecek değilim." Derin bir nefes aldım. Ona güvenmeyi her şeyden çok istiyordum.

"Yaptığım şey için beni affetmeyeceğini biliyorum ama size yardım etmeme izin ver." Annem araya girdiğinde bakışlarımı ona çevirdim. O ise ince, uzun parmaklarına bakıyordu.

Ve birkaç saniye sonra, bakışlarını bana çevirip az da olsa rahatlamama sebep olacak cümleyi kurdu. "Sanırım, Vera'yı nasıl öldüreceğimizi biliyorum."

****************************

Bölümü nasıl buldunuz? Sizce, Vera'dan kurtulmayı başaracaklar mı?

Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 124K 47
"Bir şey söylemeyecek misin?" Aidan'ın bunu demesiyle gözlerimi ona çevirdim. Gözleri kırmızıya dönmüştü. Söyleyeceğim sözcüklerin harfleri birbirine...
2.1K 777 29
Düzen, bu sözcük yıllar öncede vardı yıllar sonrada olacak. Peki siz buna düzen diye bilir misiniz? Bir annenin ölmemek için çığlığını yada bir çocuğ...
113K 7.9K 47
Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen şimşekler çaktığında etrafı saran büyün...
35.6K 3.6K 83
Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmesini isteyen, hepsinden de fazla uçmasını...